Bingöl Erdumlu/1 Mayıs 1977…

 

Kanlı 1 mayıs diye adlandırılan 1 mayıs 1977 hakkında bugüne kadar söylenenler körlerin fili tanımlamalarını  ya da Kurosawa’nın ünlü filmi ‘Rashomon’daki bir suçu birbirinden çok farklı anlatan tanıklarının anlattıklarını andırıyor.Bu bakımdan, o gün kendi algıladıklarımı gözlemlerimi ve bugünkü görüşlerimi anlatmadan önce,olaydan yaklaşık bir ay sonra göstermelik sanıklarla alelacele açılan davanın savcısı ki daha sonra eylül başında görevden alınmıştır, sayın DR.Çetin Yetkin ile sayın Gündüz İmşir’in hazırladıkları ve Hürriyet gazetesinde 1-9 mayıs 1987 tarihleri arasında yayınlanan(elimde sadece 2 mayıs 1987 tarihli ve ‘herşey önceden planlanmıştı’ başlıklı Bölümü yok.) araştırmadan alıntılar yapacağım.

1 mayıs 1987 

Bir mayıs işçi bayramında çıkan olaylarda ihmali görülen kamu görevlileri hakkında kamu davası açılmasını  isteyen İstanbul 2.ağır ceza mahkemesi duruşma savcısı DR.Çetin Yetkin

bu görevden alınarak soruşturma savcılığına verilmiştir.

(rapordan özetler)

… alana polis panzerleri sevkedildi.

panzerler gözyaşartıcı bombalar, ses bombaları attılar  ve  basınçlı su sıktılar.

10-15 dakika sonra alan boşalmıştı.

Fakat geride 34 ölü 126 yaralı kalmıştı.

…Bülent  Ecevit 7 mayıs 1977 deİzmir’de Konak alanında 1 mayıs olayı ile ilgili yaptığı konuşmada şöyle demiş bulunuyordu:

”ben devlet içinde yer almış bulunmakla beraber,hiç değilse devlet gücünden kaynaklanmakla beraber,demoktatik hukuk devletinin denetim alanı dışında kalan bazı örgütlerin bu olayda başlıca etken olduğu…kanısındayım”

…'(‘Uğur Mumcu ‘nun) kendisinden dinleyelim;

”1 mayıs da çevreye ateş eden ve kendisine Alaaddin diye hitap edilen güvenlik görevlisini gidip Diyarbakır’da buldum.

bu kişi olaydan önce İstanbul’a getirilmişti”

Süleyman Genç …:(CHP İzmir millet vekili)

”1 mayıs da atılan bombalardan ikisini gördüm.

bunlar,benim evime atılan bombaların aynısı idi.

 İstanbul Üniversitesi önünde 7 öğrenciyi öldüren bombalarda  aynı cinstendi…

benim evime bomba atan sivil olarak görevi devam eden bir yüzbaşıydı.’

…Süleyman Demirel’in üzerinde durulması gereken bir değerlendirmesi de şuydu:

”ben Türkiye’deki anarşi meselesinin tümünün devlet tarafından hesabının verilmesi kanısındayım.”

3 mayıs 1987

(İstanbul jandarma il alay komutanı) albay Öziskender’in savcılıkça bir gün sonra yani 4 mayıs da alınan ikinci ifadesinde şu gerçeği ifade ettiğini görüyoruz.:

”alanda biriken büyük kalalabalık esasen tabanca seslerinden ziyade bu büyük patlamalar sonucu husule gelen sesten paniğe kapıldı ve kalabalıkta büyük dalgalanmalar ve şuursuz bir biçimde kaçışmalar başladı…”

”… büyük gürültü çıkaran patlayıcı panzerlerde görevli emniyet mensuplarında bulunmaktadır.

emniyet müdür yardımcıları Zeki Tamay ve Salih Bora’nın savcılıkta verdikleri ifadelerde ise polis panzerlerinin ”sinyal çalarak,su sıkarak ve gürültü bombası atarak” toplumun üzerine yürüdükleri anlaşılmaktadır.

Panzer  şöförlerinin anlatımları da bu doğrultudadır.

… soruşturmayı düzenleyen savcıların düzenledikleri iddianame de şöyle dile getirilmiş bulunuyordu:

” …açılan seri atışları takiben alanın içinde ve dışında görevlendirilen panzerlerin siren çalmaya başlamaları,halkın arasında alanın o tarafına bu tarafına ilerlemeleri,ses bombaları atmaları ve bir yerlere sığınan halkın üzerine su sıkmaları,ateş açmaları, normal muhakeme ve soğukkanlılığını büyük ölçüde yitirmiş can korkusu içindeki bu sayıyla yüz bin kişilik kitlenin panik içine düşmesini süratlendiren diğer bir etken olmuştur.

…alanda her denense patlamamış olarak başka bombalar da bulunmuştu.

İddianame de okuduğumuza göre,”zabıtaca alanın çeşitli yerlerinden üstünde(Torpil)yazılarını havi patlayıcı maddeler ele geçirilmiş”

(iddianame ,s.35).

cumhuriyet savcısı Muhittin Cenkdağ bu patlayıcı maddelerin Hürriyet’e tanımlarken bunların ”bir tenis topundan daha ufak”olduğunu söyleyecekti.

Cenkdağ’a göre bunlardan yüzlerce bulunmuştu.

4 mayıs 1987

… polis memuru Mehmet Ordu,10 mayıs 1977 günlü anlatımında:

”…bu silah seslerinden sonra,sular idaresine ait binanın üst kısmından da ateş edilmeye başlandı…”

…polis memuru Besim Yeten …

”ilk atış sesi Tarlabaşı istikametinden geldi,onu takiben sular idaresinin üstünden,20-30 kişi,aniden ateş etmeye başladı.

 

gerek  Mehmet Ordu,gerek Besim Yeten,hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ve mitinge katılanların iddialarını doğrulayarak buradan da ateş edildiğini belirtiyorlardı…

…jandarma birlik komutanı üsteğmen Abdullah Erim:”bu esnada su deposunun üzerinden silah seslerinin geldiğini ve dinamit atıldığını,el bombası,taş,sopa,fırlattıklarını görerek bölüğümle deponun üzerine koştum.”

astsubay üstçavuş Mehmet Çağlar:

”su deposunun üzerinde…bir kalabalık vardı,bağırıp çağırıyorladı,bomba şeklinde patlayıcı madde,tabanca sesleri bu yerden geliyordu.”

kumanda bölük komutanlığı emrinde görevli onbaşı Fikret Altın:

”…biz su deposunun bulunduğu yere komanda birliği ile gittik,deponun üzerinde 200 den fazla insan vardı,tabancalar atılıyor patlayıcı maddeler iş’al(tutuşturma,parlatma) ediliyordu.”

 olayların gelişimini daha dikkatli bir gözle incelersek,çok daha vahim bir durumla karşılaşırız ve siyasi polisin bu kişileri göz altına almamış olmasına rağmen,sular idaresi üzerinden ateş edenlerin,patlayıcı madde atanların gerçekten de başka bir grup olduğunu ve asıl üzücü yanınının bu grubun elini kolunu sallayarak çekip gitmesi olduğunu görürüz.

çünkü jandarma bölük komutanı Abdullah Erim,sular idaresi üzerinden atış yapıldığını görür görmez emrindeki birlikle ateş edenleri yakalamak üzere harekete geçtiğini,bu kişilerin mukavemetine ve büyük bir bölümünün kaçmasına rağmen içlerinden sayıyla 20 kadar kişiyi yakalayarak polise teslim ettiğini açıklamış bulunmaktadır.

astsubay Mehmet Çağlar’da komutanının bu açıklamasını doğrulamakta ve”yakaladığımız şahısları polise teslim ettik demektedir.

 şu halde:

bir :sular idaresinin üzerinden ateş edilmiştir.

iki: ateş eden bu kişilerden sayıyla 20 kadarı jandarma tarafından yakalanmış ve polise teslim edilmiştir.

üç:bu kişilerin polisçe kimlikleri saptanmamış haklarında ne yapıldığını belirten bir evrak düzenlenmemiştir.

5 mayıs 1987

…otelin personel müdürü Timuçin anlattığına göre: ikinci katta 215 ve 216 no lu odalarda gazeteciler ve yine 2.katta 213 ve 7.katta 713 nolu odada güvenlik görevlileri bulunuyordu. Otelin baş dedektifi  Kudret İnal’ın belirttiğine göre,510 nolu odada milli istihbarat teşkilatı sorumluları vardı.

öte yandan ;gazeteci yazar Uğur Mumcu,kendisine ulaşan bilgilere göre,olaydan hemen sonra otelden uzaklaşan ve sahte adlarla otelde kalmış olan amerikalı bir grubun ve olaydaki rollerinin araştırılmadığını  söylüyordu.

…savcı  Muhittin Cenkdağ’ın Hürriyet muhabirine aynı konuda yaptığı açıklama şuydu:”

bu arada inter de 2-3  gün evvel bütün rezervasyonlar iptal ediliyor

fakat ne oldu belirsiz bd.

(ben onun havayollarından listesini getirttim)aynı gün geliyor ve aynı gün olayları takiben Türkiye’yi terkediyor.

bunlar kim?

isimlerini aldım,bir sürü ecnebi ismi.ama gerçek ismi değil…” 

…adli komiser muavini Ali Okumuş polis memuru Salim Yılmaz ve otel personelinden Erdem Orhun’un

İmzalarını taşıyan’’görgü ve tespit varakasını’’ incelediğimizde ise bunda,’’beşinci katta 512 nolu odada,

6.katta 613 nolu odanın pencerelerinde kurşun deliği bulunduğu’’ yazılı olduğunu görmekteyiz.

Savcı Cenkdağ’ın bu konudaki değerlendirmesi de şöyle;’’bu katlarda camlarda delikler bulundu.dışarıdan ateş edildiği gibi o demektirki buradan da oraya ateş edilmiş.durup dururken o meydandakiler niye o binaya ateş ediyorlar?’’

Olayı izleyen Hürriyet muhabiri Necmi Onur’un 9 mayıs 1977 günlü anlatımında belirttiği gibi,’’silah sesleri seyrekleştikten sonra tekrar meydana doğru gelen kalabalık otele doğru yumruk sallayıp sopa attılar.bu arada birkaç el ateş edildi.’’

Bu durum ancak otelden alana ateş açılmış olması ile açıklanabilir.

6 mayıs 1987

…soruşturmanın nedenli eksik olduğu yine iddianameden açıkça anlaşılıyordu.gerçekten de,iddianamenin

36.sayfasında 2000’e yakın mermi yakıldığı yazılı idi,ama sadece birkaç boş kovan ele geçirilebilmişti.

…belkide ‘’garibanlar’’yakalanmıştı,ama yinede bazı şeyler yapılabilir di.örneğin;olay çıkartmaları beklenen,izinsiz yürüyüş yapan maocu grupların neden alana kadar girmelerine izin verildiği ve bu izni kimin verdiği soruşturulabilirdi.

…ne varki,mahkemenin kararını yerine getirmekle yükümlü olan,böyle bir karar olmasa bile asıl suç faillerini yasalar uyarınca araması gereken asıl yetkili makam emniyet değil,İstanbul c.savcılığı idi.

Kaldı ki,kendilerinden suçluları bulmaları istenen emniyet ilgileri iddianamede suçlanan kişilerdi.

…12 eylül den sonra ise DİSK genel sekreteri Fehmi Işıklar,1 mayısın tertipçisi olarak sorgulanacaktı.Fehmi Işıklar anlatıyor:

‘’gözaltında bulunduğum sürece sorulan sorulardan biri de 1 mayıs 1977 olaylarına ilişkindi.

1 mayıs 1977 nin DİSK tarafından olay çıkartmak için seçilen bir gün olduğunu,Sovyetler birliğinden talimat alarak DİSK ve TKP’nin böyle bir olayı plandığını,böylece önce AP iktidarını düşürmek,daha sonra CHP iktidarını işbaşına getirmek,daha sonrada komünist bir partinin iktidara gelmesinin yolunu açmak stratejisinin bir parçası olarak değerlendiriliyor ve bu yolda bir itiraf imzalatmak isteniyordu…’’

7 mayıs 1987

(Süleyman Demirel:’’ben aslında Türkiye’ deki anarşi meselesinin tümünün devlet tarafından hesabının verilmesi kanısındayım.Türkiye’de bilhassa 1977 sonunda başlayıp 1978 1979 ve 1980 yılında ve daha sonraki dönemde yedi bin beş yüz kişi öldürülmüştür; beş yüze yakınıda güvenlik görevlisidir bunun.yedi bin beş yüz kişiyi kim öldürmüştür?bunlara ne yapılmıştır?bunun hesabının halka verilmesinin şart olduğunu söylüyorum.bunu ilk defa söylemiyorum.Türkiye’de bir parça,yarım yamalak konuşulmaya başlayalı beri söylüyorum bunu.bu hesap verilmeli ki ne yapıldığını bilsin herkes.’’

…Bülent Ecevit’in konuyu açıklık getirdiğini ve kullanabileceğimizi söylediği,7 mayıs 1977 de İzmir de Konak alanında yaptığı konuşmanın bizi ilgilendiren bölümü ise şöyle:

‘’Türkiye’de komünizm,baskı ile silahla şiddetle önlenemez.hele yasal yolun karşısına yasal olmayan aşırı ve taşkın,sözde solcu kışkırtıcı ajan sokularak hiç önlenemez.taktik ve hile olarak oluşturulan ve özel devlet koruyuculuğundan yararlandırılan bu aşırı taşkın sol gruplar,günün birinde kendilerini kışkırtıp kullananlar için en büyük tehlike ve baş belası durumuna gelirler.kışkırtıcı ajan kullanmakta çok akılsızca bir yöntemdir.komünizm bu tür yöntemle değil,özgürlükle sosyal adaletle ve akılla önlenir.devlet içindeki,fakat demokratik hukuk devletinin denetimi dışındaki bazı örgütler ve güçler gün yitirilmeksizin kontrol altına alınmalıdır.kontrgerilla hareket halindedir,1 mayıs ta parmağı vardır’’

…başbakan Süleyman Demirel 2 haziran 1977 de CHP genel başkanı Bülent Ecevit’e şu mektubu yazdı:

‘’CHP genel başkanı Bülent Ecevit’in 3 haziran 1977 günü İstanbul Taksim meydanındaki CHP mitingi sırasında,Sheraton otelinin üst katlarındaki odalardan birinden uzun namlulu ve dürbünlü bir silahla ateş edileceği,bu teşebbüsün 29 mayıs 1977 günü İzmir Çiğli havaalanında cereyan eden olayla birlikte,1 mayıs 1977 de Taksim meydanında vukua gelen olaydan cesaret alan,iç barışı büyük ölçüde sarsabilecek kanlı tertiplere karar veren ve ayrıca 5 haziran 1977 tarihinde yapılacak olan seçimlerden bir fayda ummayan,seçimlerin yapılmasını arzulamayan veya seçimlere gölge düşürmek isteyen illegal komünist- terörist örgütlerin yanısıra,memleketimizi iç meselelerle uğraştırmak isteyen yabancı kuruluşların ve uluslararası tedhiş teşekküllerinin muhtemel suikast ve sabotaj eylemleri ile özellikle vazifelendirilmiş kimseler  tarafından yapılmak istendiği alınan haberler meyanındadır.

Keyfiyetten bilgi edinilmesini ve konunun üzerinde önemle durularak gerekli tedbirlerin alınmasını ve gereğinin ifasını rica ederim.’’

…Süleyman Demirel’in bu mektupla ilgili bize yaptığı açıklama ise şöyle;’’ihbar devletin istihbarat teşkilatından geldi…olmaz böyle şey deyip de geçilecek bir olay değil.gezimi bıraktım,doğru sayın cumhurbaşkanına gittim…

8 mayıs 1987

Sadi Koçaş…Koçaş’a konuyu açar açmaz ilk yanıtı şu oldu:

‘’1 mayıs olayı,1 mayıs günü ortaya çıkmış bir olay değil.68,69 ve 70’lerden itibaren en az 7-8 senelik bir olayların birikimidir.’’

o olayın (1 mayıs 1977 olayının)nasıl tertiplendiğini bilemiyorum.ama tekrar ediyorum,o ve ona benzer elli olay tertiplenebilirdi.bunlardan çıka çıka bir o olay çıkmış.o çıkmazdıda bir başkası çıkardı.bunu tertipleyenler vardı.iç ve dış mihraklı isteyenler vardı…

sadi koçaş bazı isimleri tanıyorum,bunların içinden(kontrgerilladan)

o zaman bu işleri yapan binbaşı,yarbay ve yüzbaşı gibi rütbeli kimselerden bahsedilirdi.

(Rapordan alıntı) 1 mayıs tertibi,Demirel’in deyişi ile’’seçimlerin yapılmasını arzulamayan’’çevrelerin eseri idi.başka bir deyişlede,ülkemizdeki demokratik yaşamı gerek hesabına çalıştıkları güçlerin ve gerekse kendilerinin çıkarları için bir engel olarak gören çevrelerdir bunlar.ülkemizi 12 eylül 1980 gününe getirenlerdir.

9 mayıs 1987

…hep birlikte gördük ki,1 mayıs 1977 olayının tertip olduğu tartışmasız bir gerçektir.tertipteki amacın,

Ülkemizde anayasal demokratik düzeni işlemez duruma getirmek olduğunu belirtmiş bulunuyoruz.

Öte yandan,1 mayıs 1977,kendi başına tek bir olay değil,fakat bu amaca yönelmiş bir dizi kanlı tertip ve cinayetin bir halkasıdır.ama çok önemli bir halkası!

Hazırlık soruşturmasını yürüten savcılardan Muhittin Cenkdağ’ın sözleri ile belirtelim:’’aslında tek ve bireysel bir olay bu 1 mayıs…belki bir olaylar zincirinin en önemli halkasını teşkil ediyor.bence,kanlı Pazar olayından itibarenTürkiye’de neler olmuş zamanımıza kadar teker teker incelemek lazım.bir sonuca ancak öyle varılabilir.bu işlerde,kanımca provakasyonlar var;içerden ve dışardan kaynaklanan büyük provokasyonlar.bunları kim tertip etti,işte siddianemede söylenmek istenen bu.

O zaman bizde şu soruyu sormak zorundayız:’’peki,bu gerçeği ortaya çıkarmak için kanıtlamak için ne yaptınız?…’’

Yapılan tek bir şey var:emniyete yazı yazılarak gereğinin yapılması istenmiştir.emniyetin bir yanıt bile vermediği;yıllar sonra c.savcılığının bir yanıt bile vermeyen görevliler hakkında,’’takipsizlik kararı’’aldığını belirttiğimiz şu yazı!…

 1 mayıs 1977 de DİSK örgütlenme dairesi uzmanı olarak,DİSK’in Saraçhane kortejinin arka bölümünde güvenlik görevlisi idim.Benim le birlikte DİSK’te resmi görevi olan aynı hareketten geldiğimiz başka arkadaşlarım da vardı.Saatler süren bir yürüyüşten sonra Tarlabaşı’na geldiğimizde daha önceden konuştuğumuz şekilde Kurtuluş,Emeğin birliği ve Tep’den oluşan grubu güvenlik kordonunu açarak alana girmesini sağladık.onların da arkasında bulunan ve halkın kurtuluşu,halkın yolu ve halkın birliği’nden oluşan üçlü grup, bu durumda kurduğumuz barikata dayandı.Alana bizi yarıp girmek istiyorlar biz ise onları alana sokmak istemiyorduk.Her iki tarafta da birbirini daha önceden tanıyan kimseler vardı.Göğüs göğüse gelindi,itişmeler oldu,sopalar kalktı indi,barikat dağılmadı.

Bu noktada karşıdaki kalabalığın içinden birinin havaya ateş ettiğini gördüm.Daha önce Taksim’de iki sol grup arasında  buna benzer bir duruma tanık olmuştum.Böyle bir şey bekliyorduk,panikleyen olmadı,barikat yine dağılmadı. Sonra birden güçlü bir ateş altında kaldık.Yanıbaşımda güvenlik görevlilerinden sarı yada kızıl saçlı orta boylu otuz yaşlarında biri vurulup yere düştü.Başka görevlilerin de Yardımı ile onu arkamızda kalan Tarlabaşı caddesini kesen ve Taksım’e çıkan cadde üzerinde bulunan bir eczanenin önüne sürükledik.Görevlilerden bazıları onu hastaneye gönderme işini üstlendiler ben tekrar olay yerine döndüm.

20 mayıs 2007 tarihli radikal gazetesinde yayınlanan sayın Ertuğrul Mavioğlu ve sayın Ruhi Sanyer’in o gün DİSK  güvenlik kortejinin başında bulunanlardan maden iş Topkapı şube başkanı merhum Murat Tokmak ile yaptıkları röportajdan bir bölümünü aktarıyorum

‘’…1 mayıs alanı’da çok sıkışık olduğu için giriş oldukça yavaş oluyordu.ancak mitingin gün batımından önce bitmesi gerekiyordu.Bu nedenle ‘haydi arkadaşlar koşun’falan diyerek alana girişi hızlandırmaya uğraşıyorduk.Tam bu sırada kortejin en arkasındaki kurtuluş grubuna,alana girmelerini istemediğimiz gruplardan bir baskı oldu.Korteje sokmak istemediğimiz unsurların arasından onlardır demiyorum ama onların bulunduğu yerden,havaya ateş edildi.gayet net gördüm.Havada silahlı iki el gördüm.Ondan sonra,silahlı el sayısı anında on beşe kadar çıktı aynı bölgede.hemde beş metrekarelik bir alanda oldu bu.Bunu görünce aracın üzerinden güvenlik görevlilerine’yatın’diye bağırdım.Sağımızdan,solumuzdan vızır vızır kurşunlar geçmeye başladı ve etraf ana baba gününe döndü.Tam aracın üzerinden atladığım sırada birinci kurşunu yedim.Sağ kolumu delip geçmiş.Elimin ağırlaştığını hissettim ama kurşun yediğimin farkında değildim.Güvenlikçi arkadaşlara baktım,kimi yerde yatıyor kimi ayakta duruyordu.

‘’yanımda vuruldular’

-Kurşunlar yukarıdan mı geliyordu?

Hayır yanıbaşımda geçiyordu.yukarıdan ateş etmiyorlardı bence,ayakta kalanlara belli bir düzeyden ateş ediliyordu.Çünkü yüksekten gelse idi yatanları vurabilirlerdi,ama yerdekiler vurulmuyordu.Panzerlerin siren sesleri duyulunca ortalık iyice karıştı ve bağırışmalar ve dağılmalar oldu.Yatarken bizim kortejin arka bölümünü kollayan güvenlikçilerden Uzel işçileri Hasan Yıldırım,Kahraman Alsancak,Ziya Baki ve Hüseyin Turan’ı gördüm.Yere yatmalarını söyledim.Birisi ayaktaydı.Vrulup düştüğünü görünce,köşeye çekmek için ayağımı uzattım.bu esnada ikinci kurşunu yedim ve iyice ağırlaştım.Kendimi toparlamaya çalışırken,ayak bileğimi tutan arkadaşın elini bıraktığını hissettim.Öldüğünü anladım.Birkaç kurşun yemişti çünkü.İleriye doğru emeklerken Kahraman Alsancak ve Ziya Baki’ninde öldüğünü gördüm.Yere yatmış kendilerini koruyorlar zannediyordum,halbuki ölmüşler…’’

   

Bu arada alandan silahla tarama,panzer sirenlerinin sesleri ve patlama sesleri geliyordu.Karşı karşıya gelen iki grup ise yoğunluklarını kaybetmiş,büyük ölçüde dağılmıştı.Bu durumda alana doğru koştum,alanda büyük bir karışıklık, bağırışmalar ve panik havası sürüyordu.Elimden geldiğince ortalığı yatıştırmaya çalışıyor,sağa sola koşuşturuyordum.Bu arada eskiden tanıdığım kişilerle karşılaştım ne olduğunu sorduklarında;’’güvenlik ekibine maocular saldırdı.’’dedim.Daha sonra kürsüye yakın bir yerde

Orta boylu, tıknaz, ,esmer, bıyıklı ve uzun sakallı ve ceketli birinin’’ateş etsenize,ateş edin,durmayın!’’

Diye bağırdığını gördüm.Üstüne atladım kısa bir süre boğuştuk.Daha sonra kargaşadan yararlanarak kaçtı.

Olay sonrası gazetelere yansımış polis telsizlerinde,’’şişman da göstericilerin arasında alana giriyor…’’gibi bir ibare hatırlıyorum,muhtemelen bahsettiğim kişi bu provakatör olabilir.

O günle ilgili önemli bularak anlatmak istediklerim şimdilik bu kadar.Bunlara benzer şeyleri defalarca soranlara ,son olarak da Gün Zileli’ye anlattım.İki sene kadar önce gazeteci KorhanAtay’ın hazırladığı,yakında yayınlanacağını öğrendiğim 1 mayıs 77 araştırması için de yukarıdaki gibi açıklamalarda bulundum.Bunlar benim o gün algıladıklarımdan, seneler sonra hatırladıklarım.Bu olgular gerçeğin bütününü, özünü yansıtıyor mu?

Şüphesiz hayır.Karşıdaki grubun daha arka sıralarında olan biriside disk görevlilerinin kendilerine ateş açtığını, canını zor kurtardığını söylüyor.

Bu tip yerlerde,bir riski vardır bilirim ama silah taşımam.Bunun hayatımda en pahalıya mal olduğu an

Aliağa’da Necmettin Giritlioğlu’nun vurulduğu andır.Şöför, ağır çekim gibi silahını otobüsteki  torpido gözünden çıkarmış ve Necmettin’e doğrultmuş, ben ise çaresizce bakakalmıştım.Eğer 1 mayıs ta üstümde silah olsa idi ne yapardım bilmiyorum. Ama her iki taraftaki birçok kişinin serinkanlı ve sağduyulu davrandığını birbirini öldürmeye kalkışmadığını biliyorum.Aksi halde sadece o mahalde ölü sayısı üç den çok daha fazla olurdu.istenen de buydu zaten.

Ölü sayısını dört olarak hatırlıyordum arka güvenlik ekibinden dört Uzel işçisi.Konuyu ve adları teyıd etmek için o zamanki DİSK  genel sekreteri sayın Mehmet Karaca’yı aradım.Orada kurşunlanarak ölenlerin dört değil üç olduğunu kendisi de bir daha soruşturarak bildirdi.İsimler ise Uzel işçileri Hasan Yıldırım,Kahraman Alsancak ve Ziya Baki.Yanlış hatırlamamı düzeltir, özür dilerim.Ayrıca alanın başka yerlerinde Ankara maden iş bölgeye bağlı,birisi Ders Aletleri ismindeki iş yerinden,iki işçide sanıyorum ezilerek ölmüşler.İnternetteki bazı sitelerde üç Uzel işçisinin ezilerek öldüğü kayıtları var. Bu yanlış bir bilgi.   

Olayların sorumluluğunun 1 mayıs ta çatışan iki sol gruba ait olduğu doğru mu?Yine cevabım şüphesiz ki hayır.

Alana zorla girmeye çalışan grubun basmakalıp bir ideolojiden gelen bağnazlığından genel durumu değerlendirmedeki, aymazlığından bahsedilebilir.Yine DİSK’e hakim olmaya çalışan ekibin sekterliği,paranoyası,en ufak farklılıklara tahammülsüzlüğünden yada solun,TİP gibi bazı gruplar hariç

Şiddete olan eğilimlerinden de söz edilebilir.Ama inanıyorum ki sol hiçbir hata yapmasa idi bile; o gün Taksim alanı kana bulanacaktı.Çünkü olayların esas faili için gidiş çok tehlikeli ve kabul edilemezdi.

1950 lerden beri dünyada iki büyük güç ABD ve Sovyetler Birliği arasında soğuk savaş sürüyordu.

ABD kendi kontrolunda bulunup da hegemonyasının  ve çıkarlarının tehlikeye düştüğünü hissettiği ülkelerde,darbelere başvuruyor ve düşük yoğunluklu savaş yürütüyor,cinayet,bombalama,suikast gibi yöntemlere başvuruyor resmi ve gayrıresmi bazıları bulundukları ülkelerin devletleri içine yuvalanmış

Kontrgerilla çeteleri örgütlüyordu.

1950’lerde Guatemala’da Arbenz, İran’da ise Musaddık rejimleri CIA tarafından düzenlenen darbelerle devrilmişlerdi.Ellilerin son günlerinde ise ABD ‘nin burnunun dibindeKüba devrimi olmuş,Latin Amerika’da gerilla hareketleri yaygınlaşmıştı.

1960’larda Endonezya’da ordu içinde solcu bir ayaklanmayı bahane ederek 1965 de Sukarno yu deviren bir darbe yapılmış,güçlü komünist partisi ve yandaşlarından yarım milyon kadar insan öldürülmüştü.1967 de ise Yunanistan’da sola kaymayı önlemek için ABD’nin’’bizim çocukları’ albaylar cuntası tarafından hükümet devrilmişti.

70 li yılların başında iseTürkiye’de 12 mart darbesi oldu.Karmaşık bir sürecin sonunda,bu girişim ABD’nin istediği sonuçları almaktan uzak kaldı.12 marta ve İsmet paşaya karşı çıkan merhum Bülent Ecevit o dönem kullandığı sol söylemle de güç kazandı,genel olarak sol gelişti.

1973 de seçimle işbaşına gelmiş Allende’nin halk cephesi CIA’nın tezgahları ve Kissinger’in özel çabaları ile devrildi.Binlerce solcu öldürüldü,ortadan yok edildi.

Bu arada ,ABD çok büyük bir kayıp yaşadı Vietnam,Llaos ve Kamboçya gibi ülkeler dolayısıyla güneydoğu asya büyük ölçüde kaybedildi.Buna karşılık GüneyAmerika’da Arjantin,Bolivya,Peru gibi ülkelerde ABD ‘nin desteklediği darbeler oldu.’’tavşan hiç beklenmediği yere sıçrar’’ diye bir latin Amerikalıların deyişi vardır.

1979 da Nikaragua’da Sandinist devrimi oldu.El Salvador ve Guatemala’da güçlü gerilla hareketleri faaliyetteydi.Tabii amerika’nın beslediği kontralarda.

Türkiye’de ise 12 marta rağmen sol hiç olmadığı kadar güçlenmiş,önceleri  Tunçkanat raporunda bir Amerikan ajanının kullandığı deyim ile ‘’çetin ceviz’’ diye adlandırılan Bülent Ecevit’e iktidar yolu açılmıştı.

Bu ortamda 1976’nın 1 mayısı gerçekleşti.taksim’de çok kalabalık bir biçimde geçen kutlama,’enternasyonal’’in binlerce kişi tarafından söylenmesi ile sonuçlandı.DİSK ve TKP Türkiye politik sahnesinin yeni güçleri idi artık.

ABD bu gelişmeleri tabii ki endişe ile izliyordu.Çok önem verdiği Sovyetler birliğine komşu bir ülkede,orta doğu’da İsrail ile birlikte en yakın müttefikinde böyle bir gelişmeye müsaade edebilir miydi?

Burada daha sonra karanlık bir şekilde öldürülen ve ülkesinin güçlü komünist partisi ile ‘tarihsel uzlaşma’adı altında birlikte iktidar olmayı düşünen eski İtalyan başbakanı Aldo Moro’nun bir yakınına anlattığı yine Kissinger’in ‘bir Nato ülkesinde komünist partisinin iktidara ortak olmasına kesinlikle izin vermeyiz’ şeklindeki  tehdidini hatırlayalım.

Sovyetler birliği 1970’lerin başından itibaren Türkiye’de uzun vadeli ve çok yönlü bir strateji uyguluyordu.Dünya krizlerinde sıkışan Türkiye ekonomisine Aliağa,İskenderun ve Seydişehir’de ağır sanayi tesislerini uzun vadeli ve düşük faizli kredilerle kurarak yardım elini uzatıyor,bunu kültürel ve sosyal alanda anlaşmalar ve işbirlikleri izliyordu.Politik gelişmelerde gecikmedi.Yukarıda belirttiğim gibi TKP ve Sovyetler birliğine yakın başka politik hareketler sendikalar ve diğer kitle örgütleri varlıklarını hissettirmeye başladılar.

Aslında kitle hareketlerine yönelik provakasyonlar 60 lı yılların sonundan itibaren görülebilir.bunun en tipik örneği 69 da 6.filo ya karşı düzenlenen eylemin ‘kanlı pazara ‘dönüşmesiydi.O gün Ereğli’den gelerek üç arkadaşımla birlikte eyleme katılmak istiyorduk.Otobüsün Düzce’de verdiği mola sırasında,yakındaki büyük camide kalabalık toplanmış,vaizin komünist ve dinsizlere karşı verdiği vaazı dinliyorlar,onlarda mitinge katılmaya hazırlanıyorladı.Ertesi gün büyük kalabalık Dolmabahçe’den çıkarak alana girmeye çalışırken,bu ve benzer grupların saldırısına uğradılar.Polis de 1 mayıs’ takine benzer bir rol oynadı.Alana panzerleri sürerek,saldırarak ve ses bombaları atarak.Turgut Aytaç’ın öldürülmesinin gazetelerde çıkan fotoğrafını hatırlayın,bu iş birliğinin canlı bir belgesidir.

Türkiye’de kontrgerilla ABD’ye giden orada eğitim alan,orada ve daha sonra da Panama’da eğitilen subaylar tarafından kuruldu.Bugün artık 6-7 eylül olaylarında,Menderes’in devrilmesinde ve daha sonra

12 mart’ta oynadığı rol açıkça görülüyor.Sanıyorum eğer bu kararı daha önceden almadı ise; ABD 1976 1 mayıs’ından sonra Türkiye’de darbe yapma kararını aldı.Tabii bunun koşullarını oluşturma görevi de bizzat kendi eğittiği ve yönettiği kontrgerillaya düşüyordu.Kontrgerillanın özel harp dairesi yanında bir diğer ismide seferberlik tetkik kuruluydu.’bu kurul’ un görünürdeki görevi seferberlik durumuna sivilleri hazırlamak,asıl görevi ise Sovyet işgali ve bölgedeki Sovyet nüfuzunun artmasını önleyecek sivil halk içinde çeteler kurmak,silahlar depolamak gibi faaliyetlerdi.Askerlik hizmetini yapan insanlar içinde insan devşirmek,angaje etmek ve sivil hayata döndükten sonra bulundukları bölgelerde bu insanları  ilerde çeşitli örgütlerde görevlendirmek de,bu gizli örgütün faaliyet alanı idi.

O gün yukarıda anlattığım, alanda karşılaştığım ajan şüphesiz ki provokasyon işi ile görevli tek kişi değil di.

Daha bir çoğu çeşitli kılıklarda alan ve çevresindeydi.Bunların ismini ,eşkalini bilmiyorum tabii,bilmemde gerekmiyor ayrıca.Ne varki,E cevit’ten yukarıdaki rapordaki alıntıda belirtilen kışkırtıcı ajanların,bir kısmının da Murat Tokmak’ın belirttiği,öldürme amacı ile ateş açan o beş metrekarelik alanda bulunan o gün yada daha önceleri bu grubun içine çeşitli kılıklarda sızmış profesyoneller olduğunu düşünüyorum.

Birde yukarıdaki raporda bahsedilen, sular idaresi üzerinde jandarmalarca yakalanan,ancak daha sonra polisin ortadan kaybettiği,kişiler de yine kontrgerillanın elemanları olup,karşı karşıya gelen her iki grubu da taramış olabilirier.

 

 Bunlar yetmiyormuş gibi;rahmetli Uğur Mumcu’nun ve savcı Muhittin Cenkdağ’ın bahsettiği  İntercontinental oteline o gün sabah yerleşip akşam ayrılan sahte isimlerle kayıtlı’’ecnebiler’’var bir de.

Bir sürü yanlış işte yapmış olabiliriz bu bağlamda, sorumluluğumuzda olabilir.Ama yaptığımız en doğru iş

O grubun alana girmesine izin vermemek,direnmektir.Eğer o grup alana girse idi, tezgah o zaman işletilecek,kan gövdeyi götürecek,en önemlisi tezgah olduğu bile belli olmayacak,solcular birbirini boğazladı olacaktı.Ertesi günün bazı gazeteleri,’maocular’alanı bastı,’maocular’ işçi mitingini kana buladı gibi manşetler attılar.Herhalde olacağından daha önceden haberli oldukları,fakat olmayan bir olayı sanki olmuş gibi manşete taşımışlardı.

Bu anlamda,kontrgerillanın bu olayda pek de başarılı olduğu söylenemez,alana bu grup giremediği için alan içinde bir çatışmayı tetiklemek de mümkün olamamıştı.Bu yüzden tezgah ve tertip sırıtmıştı.

Son olarak  birkaç sözde; olayların sorumlusunun sol olduğunu söyleyen, gerisinin palavra olduğunu iddia eden tarihçi ve gazetesine:alanda süründüğünü  söyleyen tarihçi, yıllar sonra bu kadar bilgi ve belge ortada iken,nasıl böyle pervasızca konuşabilir.Bu nasıl bir psikoloji bozukluğu,nasıl bir nefrettir.

Aynı gazetenin,yayın ve manşetlerinden de sorumlu olduğunu düşündüğüm bir başka yazarı,Kanada’dan aldığı bir habere göre,o gün alanda 20.000 silahlı İGD’li olduğu palavrasını büyük bir ciddiyetle yazıyor.Bu nasıl bir budalalık! .Çok önemli işler yaptığına inandığım ve çıktığından beri okuduğum bu gazete,başka nasıl batırılabilir.Ümit Kıvanç’ın tavrına bütünü ile katılıyorum.Yazık

Bu konularda pek  konuşan, yazan bir insan değilim,ancak bu pespayelik karşısında,birşeyler yazmak ihtiyacını duydum,bütün bunlar,insana çok acı veriyor,eminim o gün karşı karşıya geldiğimiz insanların çoğuna da.Ne var ki güzel bir gelecek ve gelişeceğine yürekten inandığım yeni bir solun,hazinesi de işte bu acı ve yaralarla dolu geçmişimiz.

Hem son 1 mayıslara bakarsak,birçok sey öğrenilmiş,tahrik ve tertip olmadığında,insanlar farklılıklara tahammül ederek,bunu bir zenginlik haline getirerek,İslamcılarda dahil 1 mayısları kutlayabiliyorlar.

Bingöl Erdumlu

20 mayıs 2012 istanbul

  

 

 

 

                 

 

 

Hakkında Gün Zileli

Okunası

‘68’in İki Merkezi: Paris ve Prag

Artıgerçek Lejant Yayınları, bu ay, ilk kez 2000 yılında basılmış Yarılma (1954-1972)’nin gözden geçirilmiş 8. …