Vandalizm!

Yazıdaki düzenlemeler sırasında 100’e yakın tıklama silinmiştir. G.Z.

 

Sözcükler sihirlidir, bazen de bir patlayıcıdan bile daha tehlikeli olabilirler.

Son zamanlarda şu “Vandal” ve “Vandalizm” kelimelerini pek sık duyar oldum. Üstelik bu sözcükleri devlet vandalizminin destekleyicilerinin ağzından duymak daha da kulak tırmalıyıcı oluyor.

Yukarıda bir komşum var. Yazar. İlk taşındığında tanıştık. Bana romanını da hediye etti. Okumaya teşebbüs ettim, üzülerek belirtmek zorundayım ki, 10. Sayfadan öteye geçemedim. Başladığım kitabı yarıda bırakmayı hiç sevmem. Benim tarzım bir roman değildi diyelim. Yine de dost olmayı denedim. Beni birkaç kere kahve içmeye çağırdı. Sohbetten anladığım kadarıyla, eski solcuydu, 1980’lerin başlarında çıkmaya çalışan Yeni Olgu dergisinde yazıları yayınlanmıştı. Böyle bir dönemde böyle bir dergide yazmak cesaret isteyen bir işti. Saygı duydum. Ancak günün siyasi konularına girince pek anlaşamadık. Bir keresinde sahilde rastladım kendisine. Nereden açıldıysa konu, şöyle bir laf etti: “Solcular ne yapıyorlar? Hiçbiri Ergenekon davasına destek olmadılar.” Karşılık olarak: “Ben de Ergenekon’un uydurma, AKP’nin imalatı bir dava olduğunu düşünüyorum” dedim. Bunun üzerine, “ayrı dünyalardanız” dedi ve tartışmayı orada kesiverdi. Ayrı dünyalardan olduğumuz muhakkaktı da, onun dünyası neydi acaba? Yine de önyargılı olmamaya çalıştım. Yardımsever bir insandı. Kablolu internete geçtiğimizde kendi kablosunu verdi, hakkını yemek istemem. Tam o sıralar Gezi isyanı patlak verdi. Twitlerini görünce şok oldum. Gezi isyanına “Vandallar” diye saldırıyordu. Kendini toparlaması için, “aklını mı kaçırdın” diye bir twit attım. Cevap vermedi. Bu arada bir arkadaş beni epeyce güldüren bir mesaj yolladı: “Aklını kaçırdı mı bilmiyorum ama altına kaçırdığı kesin.”

Böylece her türlü ilişkimiz kesildi. Kapıdan her çıktığında, kapının önünde yatan gariban köpeklerimizi pek de kibarca olmayan bir tarzda bahçenin dışına çıkarıyor, biz de böyle gerilimli bir ortama katkıda bulunmamak için pek ses çıkarmıyoruz bu tür kaba saba şeylere. En azından aynı evde oturmanın koşullarını korumaya çalışıyoruz. En son, AKP’lilerin 3. Sınıf yazarlar kadrosunun imzaladığı saçma sapan bir iktidar savunusu bildirisinde imzasına rastladım.

Balçiçek Pamir’in Habertürk’teki programında Kurtuluş Tayiz’in, eveleyip gevelemeden pek de farklı olmayan konuşmasını dinlerken, aynı sözcük yine kulağıma çarptı: Sol, salonda dogmatik, sokakta vandalmış.

Gerçekten anlayamadım. Yani bu ikisi çelişiyor mu? Gece külahlı, gece silahlı gibi bir şey mi? Yoksa bu ikisi birbirini bütünlüyor mu? Bütünlemesi ihtimali daha kuvvetli ama o zaman neden böyle iki ayrı mekânla ifade etti? Bunun doğrusu şöyle olmalıydı: “Sol, salonda (bu salon ne oluyorsa) ne kadar dogmatikse, sokakta da o kadar vandaldır.” Bak şimdi oldu. Tabii olduğu ölçüde de saçma oldu.

Bana soracak olursanız 13 yıllık hapislik Kurtuluş Tayiz’e yaramamış. Ya da fazlasıyla yaramış. Bakışa bağlı bir şey bu. Devrim açısından bakarsanız yaramamış. Hâkim düzen açısından bakarsanız yaramış. Yani 13 acılı yıl içinde bu genci islah edip kendilerine benzetmişler. Bu da hapishanenin islah edici etkilerini göstermesi açısından iyi bir argüman olabilir, egemenler açısından. İnsanlık açısından ise yürek paralayıcı, ağlatıcı bir durumdur bu. İsyan duygularıyla içeri giren, belli ki mahkemelerde de düzgün tutum takınan bir genç (yoksa 13 yıl yatmazdı) 13 yıl sonra, kendini 13 yıl içerde yatıranlara hizmet etmek üzere dışarı çıkıyor. Ben içeri giren Kurtuluş’u seviyorum. Ağzına yakışmayan “vandal” suçlamalarıyla dışarı çıkan yaşlanmış Tayiz’i değil.

 

melih

Dünkü “Şiddetin Kaynağı” yazısına bugün bir fotoğraf ekledim. Sizleri üzmek pahasına bu yazıya da koyuyorum. Çok olağanüstü bir görüntü değil günümüzde. 10 Eylül’de, Taksim’deki gösterilerde yanı başımızda vurulan Melih Dalbudak arkadaşımızın başından kanlar akarken, yanındaki yürekli bir genç tarafından Alman Hastanesi’ne götürülüşünün resmi. Yukarıdaki komşum ve Tayiz, o fotoğrafa dikkatle baksınlar.  Ondan sonra da bol keseden sarf ettikleri “vandalizm” sözcüğünün neyi hedef aldığı, neyi kamufle ettiği üzerinde düşünsünler. Bunu yaparlar mı?

Beynin yolu yürekten geçer. Yürek kapanmışsa beyne kan gitmez, dolayısıyla çalışmaz. Orada sadece Vandal devletin yıllar içinde yerleştirdiği bir cihaz çalışır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Gün Zileli

27 Eylül 2013

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Bingöl Erdumlu’nun Altıncı Süit’i

Can Şafak, ALTINCI SÜİT Bingöl Erdumlu Kitabı, Ekin Kitap, 2023 Çeşitli yayınevleri tarafından, uzun süre …

4 Yorumlar

  1. Vandalizmi, “kamunun malına zarar vermek huyu” gibi tanımlamışlar. Sanki özel siparişle, uydurulmuş bir sözcük gibi? Eğer öyleyse, bu eylemcilerin “ruh hastası” olduğu düşünülür ve hapishane yerine tedavi için hastaneye yatırılması gerekir!
    Kamu yöneticilerinin görev ve eylemlerininin halk yararına olmayan kısmını eleştirmenin dereceleri vardır elbette.

    Tembel yöneticiler eleştiriyi tüy fırça kıvamında bekler her zaman. Eleştiriyi okşanmak olarak algılarlar. Okşandıkça mayışır, mayıştıkça uyuturlar.
    Böyle durumlarda toplumun bütün kesimi uyumaz elbette. daha duyarlı, dinamik, cesur insanlar yine halk yararına olacağı düşünülen bu gevşekliği daha sert eylemlerle uyarmaya çalışırlar. Yöneticileri uyarmaktan öte azarlarlar.

    Bu eylem karşısında yönetici ve egemen medya sessiz kalmaz. Bütün iletişim araçlarını demagojik, hatta bibergazlı silahlarını kuşanarak önlemeye çalışırlar. Eylemcileri halk gözünde çirkin algılanması için “her yolu mübah” görürler. Eylemin amacının net olarak algılanmaması için “parazit algı” taktiğine başvururlar.
    Haklı talepleri sertçe protesto edenlere karşı VANDALİZM tanımlaması parazit algının yerleşmesine ve eylemin anafikrinin parazit yoluyla anlaşılmasını engellemeye yaradığı daha önceki deneylerxen görülmüştü. “Camide içki içtiler, dine hakaret ettiler…” gibi parazit algılar çok görüldü.

    Bu tuzağa “eski bir solcu”nun düşmüş olması, akla başka şeyleri getirir ki, buna şaşmak yerine dönekler tarihini hatırlamak gerekir. Dönekler derken, belli süreç içinde sindirilen düşünce değişikliğine saygı duyulması gerektiğini de bilenlerdenim.

  2. Bir gün agabeyim ve yengemle sabaha kadar kürtlere yapilan zulüm ve katliamlar üzerine tartistik!Onlar durup dinlenmeksizin Nemrut diyorlar,bende durup dinlenmeksizin Demirci Kawa diyorum.Sonunda yengem dediki ” gardasim, tatli canini ne üzüyorsun,bizlerde biliyoruz, devletimizin kürtlere neler yaptigini ve yapmaga devam ettigini…fakat biz bunlari görmemezlikten geliyoruz,cünkü devletimiz bizlerin böyle görmesini, duymasini ve davranmasi istiyor, bizler onun istediklerini yerine getiriyoruz, yani yurttsalik rolü yapiyoruz…” O gün anladim ki: türk halki olup biten herseyden haberdardir.O sadece ve sadece ne mutlu türküm ve müslümanim yurttasligi yapiyor..Halkimiz devletin Wandalizmini degil devrimcilerin direnisi Wandalizm olarak görür, duyar, icsellestirir cünkü o yurttaslik rolü yapar!Her modern kapitalist devlet kendi süretinde bir yurttaslarla var olur!

  3. izleyince o televizyon programinin “sol”u siddet yanlisi gostermek gibi icten pazarlikli bir amaci oldugunu dusundum. oncelikle o programa ne gerek oldugunu anlamadim. gezi olaylarindan hareketle solculari siddet yanlisi olarak gostermekten baska bir amaci oldugunu sanmiyorum. program oncesi bilgi amacli duzenlenmis kisimda 1960’lar ve 1970’ler karistirildigi gibi acikca solcular silahlandi sagcilar da onlara karsilik silahlandi denildi. ayrica “sol” tek parca bir hareket degil, her zaman siddet yanlisi olan bir kesimi de vardi, olmayani da. bircok fraksiyon icinde bile zamanla da degisti bu tutum. gun zileli ve omer laciner eskiden beri bu olayalarin icinde olduklari icin o programa cagrilmalari olagan ama diger iki kisi sirf sol aleyhine atip tutusunlar diye cagrilmisa benziyorlardi. balcicek ilter gittikce daha cok nazli ilicakl gibi olan bir kisi maalesef.

  4. ellerine sağlık…