Seçim, Baraj, “Sosyalist İktidar” vs. vs…

 

 

Geçenlerde Habertürk’teki tartışma programında, “yüzlerce bilimsel ve teorik kanıt” ileri süren birileriyle karşılaştığımda ağzım şaşkınlıktan açık kaldı. Videoda kendimi izlerken bu şaşkınlığımı görüp kendime güldüm. Bu kadar şaşıracak ne vardı ki? Ne bekliyordun yani? İnsan bu “bilimsel ve teori sahibi kişilerle” daha uzun süre tartışırsa kendi argümanlarının düzeyi bile düşebilir, kesin bu.

AKP’li olduklarını biliyordum ama onlardan biraz daha iyi kamufle edilmiş, biraz daha aklı başında argümanlar bekliyormuşum demek ki. Melih Altınok, onca bol soslu demokrasi lafı ettikten sonra bu lafların arkasından Avrupa’daki “sosyalist iktidarlar” çıkmasın mı? Dağ fare doğurdu diye güzel bir söz vardır. Fakat bu sefer dağ fare doğurmadı da, fare, pire falan gibi küçük bir yaratık doğurdu. Meğer “solcu” olduğunu söyleyerek beni hayretlere düşüren AKP yanlısı Melih Altınok’un “solculuğu”nun uzandığı boyut bu kadarcıkmış.

Bakalım, neymiş bu “sosyalist iktidar”lar. Bunlar, burjuvazinin “demokrasi” diye sunduğu tahterevalli oyununun aktörleridir. Kısacası, burjuva partilerinden biri fazlaca yıprandığında, halkı bir süre daha oyalamak üzere “sosyalist” adlı bu partiler devreye sokulur. İspanya’da, Yunanistan’da, Brezilya’da, Peru’da olduğu gibi. Bunlar da halkı 5-10 yıl oyaladıktan sonra, yerlerini yeniden “rakip” partilere bırakırlar. Tahterevalli oyunu böylece sürüp gider.

Bu “sosyalist partiler” nereye gelmişlerdir? İsmi üstünde, iktidara gelmişlerdir. Nedir iktidar? Devlettir, devletin başına gelmişlerdir. Devlet nedir? Ordu, polis, hapishane, gardiyan, gizli istihbarat örgütü, vergi, baskı, ideolojik çarpıtma vb. vb.dir. Kendine “sosyalist” diyen bir parti bunların başına geçinde ne değişir ki? Hiçbir şey değişmez. Eğer o partide birazcık sosyalistlik varsa o da değişir, geriye bir şey kalmaz ve parti halka zorbalık ve baskının bilfiil uygulayıcısı olur. “Bilimsel ve teorik kanıt sahibi” arkadaşların “onca” kanıtlarını anlayamamış olabilirim ama anladığım bir tek şey var ki, o da, bu arkadaşların, reel sosyalizm eleştirisinden de bir şey anlamamış olduklarıdır. Biz Stalinizmi veya reel sosyalizmi neden eleştiriyoruz bunca yıldır? İktidara gelip kendilerinden önceki devletin aynısını kurdukları ya da daha doğrusu o kadim devletin kurumlarını aynen devralıp bu sefer “sosyalist” adlı zorbalara dönüştükleri (bu arada sosyalizmin içine de ettikleri) için. Bu arkadaşlar aynı yolun parlamenter versiyonunu öneriyorlar aslında. Yani dedikleri kısaca şu: iktidara ihtilalci yoldan değil de bir şekilde halkın desteğini kazanıp seçim yolundan gelelim; halkı sömürmeye ve anasını bellemeye bu yoldan devam edelim. Ayrıca yanlışları o kadar katmerli ki, insan hangisini düzelteceğini şaşırıyor. Örneğin Melih Altınok, Rus halkının çoğunlukla Çarı desteklediğini ve Lenin’in “illegal yollardan” ihtilal yaparak iktidara geldiğini söyleyecek kadar saçmaladı. Bu, Rus devrim tarihinden de bihaber olduğunu ortaya koyuyor. Rus halkı Çarı falan desteklemiyordu. Çarı desteklemediği gibi, savaşa devam etmek isteyen, Çarın yerine gelen Geçici Hükümeti de desteklemedi. O sırada Bolşevikler, tek savaş karşıtı güç olduğu için, halk büyük çoğunlukla Bolşeviklere eğilim gösterdi. Yani Lenin, “illegal yollardan” (ne demekse!) devrim yapmış falan değildir. İhtilalci yoldan iktidarı alanlar o sırada halkın büyük çoğunluğunun desteğine sahiptiler. En büyük hataları ise gerçek devrimci yolda ısrar etmeyip devlet gücüne güvenmeleriydi. Bu, ayrı bir tartışmanın konusudur.

Dolayısıyla, bu pek “yenilikçi” ve “tartışmacı” arkadaşlarımızda ne yeniliğin ne de gerçek anlamda tartışmacılığın esamisi vardır. Kendisine bir iki soru yönelttiğim için, “böyle tartışma olmaz” diye ortalığı velveleye veren (galiba taktikleri bu) Melih Altınok, “yenilik” adına getire getire, ortaya yüz yıl öncesinin Bernstein’ını getirdi. Bernstein ne demişti? Devrime gerek yok, kapitalizm gelişe gelişe bizim yolumuzu açacak. Söyledikleri bundan pek farklı değil. Seçimle biz “demokratik sosyalistler” gelelim de iktidara, devletin araçlarıyla halkı biz yönetelim (yani bastıralım). Demokrasi takkesi düştü, zorbalık keli göründü.

Bu yazıyı bitirmeden, Ufuk Uras’ın twitter’de yazdıklarına da kısaca değineyim. Sağolsun, bana akıl, fikir sağlığı dilemiş. Akıl, fikir sağlığımı düşündüğü için kendisine minnet borçluyum. Bu arada “teşhis”te bir adım önde gidip beni “tımarhaneye” yollayan mahdumunun twitini keşke kaldırtmasaydı. Bu twitten de bir uyarı olarak yararlanırdım, neyse…

Benim için “akıl fikir sağlığı” uyarısı yapmasına neden olan şuymuş: Ben hem seçimler boş, diyormuşum hem de yüzde on barajına karşı çıkıyormuşum. Evet ama bunda ne var? Örneğin boks sporuna temelden karşı olmam, boks sahasına bir sinek siklet boksörle ağır siklet boksörünün çıkartılmasındaki adaletsizliğe itiraz etmeme neden mani olsun? Yani şöyle mi demeliyim: Ben boks sporuna zaten karşıyım, bu yüzden bu adaletsizlik beni ilgilendirmez.

Böyle yapmak, keskin bir tutum takınıp konformizmin kollarında uykuya dalmak olmaz mı? Böyle yapanlar da vardır, zaten gıcık olduklarım da böyleleridir. Haksızlık haksızlıktır. Elbette karşı çıkacağım.

Nedir yüzde 10 barajı? Şöyle örnekleyeyim: Üniversite sınavları yapılıyor (bu arada üniversite sınavlarına da karşı olduğumu söyleyeyim) ve sınav yöneticisi kurum, yıllık geliri 30 bin liradan aşağı olan öğrenciler sınava giremez diyor. Ya da bir 800 metre yarışı var. Bazı atletlere baştan giremeyecekleri söyleniyor; öte yandan, girenlerin bir kısmı 0 metreden başlarken diğer bir ikisi 400 üncü metreden başlıyor. Tamamen adaletsiz.

Ufuk Uras, Melih Altınok, Kurtuluş Tayiz ve diğerleri “sandık sandık” deyip duruyorlar ama konu, bu adaletsizliğin normal sandık kurallarına bile uymadığı yüzde 10 barajına gelince sesleri aniden kısılıveriyor. Onlardan bu adaletsizliğe karşı gür bir ses duyamıyorum. Demokrasi adına 27 Mayıs rejimine o kadar atıp tutuyorlar ama yiğidi öldür, hakkını yeme, bu ülkede gerçekten kurallarına uygun tek seçim sistemi 27 Mayıs’tan sonraki 1965 seçimlerinde uygulanmıştır. TİP, milli bakiye sistemi sayesinde parlamentoya 15 milletvekili sokabilmiştir. Sokmuştur da ne olmuştur? O da bir başka tartışma konusudur ama seçime katılan insanların, oylarını, hiçbir şekilde ziyan olmayacağını bilerek kullanmaları o sandık dediğiniz şeye biraz olsun anlam katabilmiştir.

Bugünkü seçimler ise tam bir maskaralık, tam bir aldatmacadır. Ortada “milli irade” falan değil, bir yeni bezirgânlar, haramzadeler grubunun iradesi vardır. Çoğunluğa dayatılmış bir iradedir bu.

Neden bunlara karşı sesinizi yükseltmiyorsunuz?

 

Gün Zileli

28 Eylül 2013

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Totaliter Rejime Bir Kala…

Artıgerçek Siyasi iktidar, farklı toplumsal kurumlar tarafından denetlenmediği zaman toplumun üzerinde korkunç bir baskı ve …

27 Yorumlar

  1. Protagorassist

    Dünyada şu an için, hatta tarihin başladığından beridir devletsiz bir toplululuğun yaşama şansı yoktur. Ancak geri kalan insanlardan saklanarak, mesela yağmur ormanlarının gizli köşelerinde varlığınızı sürdürebilirsiniz. Sorun devletsiz bir topluluğu nasıl kuracağımız değil, sorun devleti nasıl daha az vahşi, daha denetlenebilir hale getireceğimizdir. Devletsiz bir toplum kurduğunuz zaman devleti olan bir toplum sizi ezer geçer (Bkz Türlerin Kökeni, Charles Darwin). Devletsiz bir toplum kuracağım diyenlerin varacağı nokta da devletin kendileri tarafından ele geçirilmesi olacaktır (Bkz Sovyetler Birliği, Çin, Küba, vs).

  2. Kendine sosyalist Marxist diyenlerin Burjuva parlementer aski…. Türkiye solunda yukarilara söhretöere dogru cikinca , nasil bir sagci statukocu kafa oldugunu görüyoruz. Kendilerine Marxist diyenler baskalrinin Marksist olmayan yetersiz ideologlar oldugunu söyleyenler bu konudaki koskoca Marxist külliyati inkar ederlerken siyasi degil aydin ahlakinida cignedikleri ortada. Iktidar konusundaki anarsist elestrileri bir yana birakiyorum. Bu taife Marxizmin bahsettigi bir Sosyalist iktidari Parlementedo Sosyalist bir grubun Kabine hükümet kurmasi olarak anliyor kitlelere bunu ögütlüyor , bunun disindakileri mesruluk disinda gösteriyorlar. Ne yazikki Liberter Sol , Anarsizm ve onun sözcüleride , en azindan parlementer hükümetler yerine , sistemin ve devletin yikilip yerine halk komite vs lerin gelmesini , Proletarya /yada halk iktidari nin bir sarti olarak gören , devrimci marxistler yerine bu sagci kesimleri tartisma partneri olarak mesru Mrxistler kabul ediyorlar. Bolsevik deneyiminin dersleri diye basliyorlar gerekcelerine bu sag Burjuva sosyalistlerini onlar icin daha sempatik yapiyormus. Ne gerekce ama… Neden ödp/emep/bdp/tkp/ip/esp/hdk secimler yerine halk örgütlenmelri forumlar/komiteler/temsilciler heyetleri üzerine az laf hatta hic laf etmiyorlar. En azindan de Jure , halkin iktidarinin kurulmasinin yolunun parlementer burjuva temsili demokrasisi yerine halkin örgütlenmelrinin iktidari oldugunu savunan Sol Marxistler yerine Anarsistlerimiz bu ultra reformist sigligi cekici buluyorlar. Sadece bolseviklerin kötü mirasimi , yoksa ceberrut devletin beyinlere çaktigi düzen disina cikmamaya tapinma mi…TKP lilerin Devrimden sonra Filmini izlemistim. Oyle bir devrimki sanki toplum alt üst olmayi gerektiren bir siyasal toplumsal savasimdan gecmemiste, sanki varolan hükümette kabine yenilenmesi olmus sosyalizm gelmis… Bir gezi ayaklanmasi sokaklari bu hale ceviriyor, adamin devrimden anladigi bu…. aman karisiklik olmasin düzenli mesru disiplinli bir sekilde yapalim devrimimizi, silah mi o devrimin ölümüdür, tas atmayin , marjinal fraksiyonlarla isiniz olmasin, ayaklanma aninda devletin polisinin iletisim halinde olabilecegi (ankarada polis telsiz dökümü) LAF ANLATABILECEGI partiler, platformlarda , steril bir devrim…… ne hos ama…. Bir anarsist olarak Zile linin tartisma polemik partnerlerinin bu kesim olmasi ne ilginc. Biz kucukburjuva devrimcileri gibi Fraksiyoncu degiliz partiyiz diye böbürlenen bu kesimlerin , yasal icazetle kazandiklari politik mesrulugu, her firsatta ayaklanan kitleler ve militan kesime, mesruluk temelinde santaj olarak kullanmaktan cekinmemesi bile midenizi bulandirmiyormu?????

  3. Zileli sol ici polemiklerini neden solun en sag inkarci reformist kesimleri ile sürdürür????

  4. Düsündürücü Leninizm ve reel sosyalizm elestrisi yapan bütün kesimlerin ortak noktasi ultra reformizm. Bakalim Zileli özgün olmayi basarabilecekmi:)

  5. Bakın Engels neler yazmış:

    Ama, proletarya, genel oy hakkını böyle etkin bir biçimde kullanarak yepyeni bir savaşım yöntemini işe koşmuştu, ve bu yöntem çabucak gelişti. Burjuvazinin egemenliğinin örgütlendiği devlet kuruluşlarının, işçi sınıfına, hâlâ [sayfa 238] bu devlet kurumları ile savaşmak için yeni kullanım olanaklarını sağladığı anlaşıldı. Çeşitli diyetlerin, belediye meclislerinin, patronlarla işçilerden oluşan hakem kurullarının seçimlerine katılındı, atanmaların saptanmasında proletaryanın yeterli bir bölümünün de katıldığı her görev üzerinde burjuvazi ile tartışıldı, çekişildi. Ve böylece, burjuvazi ve hükümet, İşçi Partisinin illegal eyleminden çok legal eyleminden, ayaklanmadaki başarılarından çok seçimlerdeki başarılarından korkar oldular.
    Çünkü, bu konuda da savaşın koşulları, ciddi olarak biçim değiştirmişti. Eski tarzda ayaklanma, 1848’e kadar her yerde kesin olan barikatlar üzerinde savaş, şimdi bir hayli eskimiş, modası geçmişti. (karl marks-fransada sınıf savaşımları adlı kitaba engels giriş yazısı.. 1895 de yazılmıştır)

  6. Engels’in, özellikle ömrünün sonlarına doğru II. enternasyonal revizyonizminin fikir babası olduğu bilinir. Bernstein de onun öğrencisidir.

  7. abi şu adamlara ağzının payını iyi verdin. hele melihin yanındaki o adam bi şeyler geveliyordu en son, contayı sıyırdı galiba.

  8. Ahh Ahh bitmez tükenmez bu , tarihsel evre kosullar ve baglamlarindan koparilmis alinticilik, Kenan Somer den beri vardir bunlar iflah olmazlar. Toplumsal yasamin evrim döneminde oldugu , siyasal ekonomik, toplumsal buhran ve karisikliklarin olmadigi bir dönemde , savasim icin kullanim OLANAKLARI ndan sunan parlementer (belediye ve kurullarla sinirli ustelik) genel oy hakkindan faydalanmak bir seydir, varolan iktidarin , egemenlerin kendi aralarinda siyasal krizin oldugu, kitlelerin memnuniyetsizliginin kendini eylemliliklerle ifade ettigi , ve kendiliginden kendi oz örgütlerinin erken bicimlerini yarattigi bir dönemde , parlemento(belediye meclisi falanda degil parlemento) demek baska birseydir. Bizde Engels te kan barut savas kokan onlarca alintiyi buraya siralayabiliriz… Modasi gecmekten ne kasit etmis olabilir Engels.. Barikat savaslarinin oldugu dönemin kosullari ayni mevcuttur ama isci sinifinin eylem bicimi artik parlementodur mu demis? yoksa iscileri radikal sokak eylem lerine götürecek kosullar yerini daha baska kosullara birakmistirmi demek istemis… Marx Engels Lenin, devrimci yol icin on yazmis diger yol icin bir yazmissa bu bir i temnel alip diger onu görünmez kilmak icin takintili legalist bir burjuva kafasina sahip olmak gerek… Devrim olasiya kadar militanliga küfreden ancak devrim olduktan sonra meyhanede militanligi kesfeden, düzen icilik uzerine klinik psikolojik vakalardir bunlar, yikilmak yikmak ve devlet yanyana gelince irkilirler, bilinc alti bir durum…

  9. öyle bir tür devrim ki , ona ulasmak için gerekli olan mücadeleye katilan , eger kaybederse sadece bir seçim kaybetmis olmaktan, baska hiç bir seyini kaybetmek istemiyor… hangi sinifin bireylerinin Devrimi ve Sosyalizmi olabilir bu????? öyle bir mücadele tarzi ve anlayisi ki sürdüren emek özgürlük yanlisi komunistleri iceriye düsmemekle övünebiliyor.

  10. Varsaylim 1 Haziranda mecliste 50 sosyalist milletvekili vardi, varsayalim Gezi Parkindaki Agaclarin kesimi mecliste oylaniyordu….

  11. Engels’in Fransa’da Sınıf Savaşımları, 1848-1850 için yazmış olduğu giriş, bu yapıtın 1895’te Berlin’deki yarı bir yayını için hazırlanmıştır.
    1848-49 devriminin ve bu devrimden çıkan ve Marks’ın yapıtında yeralan derslerin tahlilinin büyük önemini gösterdikten sonra, Engels, bu girişin büyük bir kısmını proletaryanın sınıf savaşımında, özellikle Almanya’dakinden edinilen deneyimin sentezine ayırmıştır. Engels, bütün yasal araçlardan proletaryayı sosyalist bir devrime hazırlama uğruna devrimci bir biçimde kullanılması, demokrasi savaşımı ile sosyalist devrim savaşımının ustaca bağdaştırılması ve birinci görevin ikincisine tabi kılınması zorunluluğunu vurgulamaktadır. Yazdığı bu girişte Engels, somut tarihsel koşullara uygun düşen taktik yöntemler ve savaşım biçimleri kullanılmasını ve proletaryanın yeğlediği barışçı devrimci savaşım biçimlerinin yerine, egemen gerici sınıflar şiddete başvurduklarında, barışçı olmayan biçimlerin konulmasını öngören marksist ilkeleri bir kez daha ortaya koymaktadır.
    Bu girişin yayınlanmasından önce Alman Sosyal-Demokrat Partisinin yürütme organı, ısrarla, Engels’ten bu yazıdaki “aşırı-devrimci” havayı yumuşatmasını ve daha basiretli hale getirilmesini istedi. Engels, parti önderliğinin karasız tutumunu ve “tamamıyla yasal çerçeve içersinde hareket etme” çabalarını en sert bir biçimde eleştirdi. Ama yürütme organından gelen baskılar altında provalardaki bazı pasajları çıkarmak ve bazı fomülasyonları değiştirmek zorunda kaldı. ( Bu girişin bugüne kadar elde kalmış olan provaları ve asıl elyazmasına yapılan atıflar, metni ilk biçimine getirmeyi olanaklı kılmaktadır.)
    Sosyal-demokrasinin bazı önderleri, girişin bu kısaltılmış metnine dayanarak Engels’i iktidarın yalnızca barışçıl yöntemlerle ele geçirilmesini savunan, koşullar ne olursa olsun barışçıl olan, “legalite quand même” aşığı olan bir kişi gibi gösterme girişiminde bulundular. Buna çok öfkelenen Engels, yazdığı girişin Neue Zeit’te tam olarak yayınlanmasında diretti. Ama, giriş, bu dergide ancak yazarın yukarda değinilen nedenlerle yapmak zorunda kaldığı kısaltmalarla yayımlandı

  12. Anonim 4, o dedigin elestiriyi yapmayanlarin tumununde ortak noktasi hiclik.ezbere konusuyon.herkez herkeze ultrareformizt der.elde devrimciler bunlar reformistler bunlar diycegin metrenmi var?mihenk tasinmi var?kendi kafandaki yargilar disinda elinde insanlari ikna etcek argumanin varmi?yok.bunlar devrim yapti bunlar yaya kaldi diycegin tek bir ornek varmi?yok.tum orneklerin ya katliam ya Cin gibi kapitalistlikle sonlanmis ya raul ne derse sosyalizm olur ne demezse kapitalizm olur noktasinda.onun icin biraz dusunmeye calis.kafa lazim kafa.islamcilar gibi tevhid asamasi bittimi diyon?oyleyse daha cok kandirirlar seni.sosyalizm bu buna konus derler maydanoza tamah edersin.

  13. demokrasi kavramının anlamının berraklaştırılmaya ihtiyacı olduğu açık.

    birileri bu kavramdan en kusursuz işleyen bir temsili sistem devleti anlıyor olabilir ama, kavramın kendisinin ” demos” u(halk) temel alan bir anlamı olduğu göz önünde bulundurulmalı. “demos” halk burada, siyaset alanının dışında kalan, yönetim erkinden ötede bulunan anlamındadır.
    mantıken halkın tanımı şu olabilir, diye düşünüyorum: “yönetim erkini kullanmayan insan grubu…”

    bu halkın “kendini” yönetmesi anlamında “kratos”… yani ahlaki-etik temelde kendini yöneten bireyler ve onların topluluğu…kendini etik olarak yöneten bireylerin topluluğu, açıktır ki kendini, “hariçten” birilerine yönettirmeyen demek olur. (etiğin gereği olarak: “etik” aklımızın ve vicdanımızım gereği olarak ortaya çıkan “irademizle” toplumsal ve doğal yaşama katılmak demektir bana göre).

    demokrasi, “halkın kendisini kimseye yönettirmeye gerek bırakmayacak kadar örgütlendiği, dolayısıyla başkalarınca yönetilmediği durumun adıdır. ve bu anlamda :

    “en geniş demokrasi (olarak) anarşidir.”(k. evren 12 eylül lideri olarak bazen böyle doğru şeyler de söyledi. niyetinden ayrı olarak tabi,).

    bu en geniş örgütlülük olarak demokrasi ya da anarşinin olmazsa olmazı, elbette, devletin de geri dirilme tehlikesini taşıdığı ve barındırdığı için, mülkiyet meselesidir. toplumsal örgütlenme, mülkiyetsiz yaşamayı başarabildiği oranda devlete ihtiyaç hasıl olmaz. zira devletin temel var olma sebebi, mülkiyetin bekçi köpekliğidir. kapitalist ya da sosyalist, bütün devletlerin var oluş gerekçesi, “maddi temeli” budur.

    mülk adaletsizliğin temelidir, anlaşılacağı gibi..

    bu açıdan bakınca, demokrasi mücadelesini karar süreçlerine katılım olanaklarını sürekli arttırmak olarak anlıyorsak, bu mücadelenin karşısında olmak söz konusu bile olamaz. tersine, en geniş katılımla, devletin ya kendine ya da kendinden birilerine peşkeş çektiği mülkiyetin komünalist olarak yeniden örgütlenmesine çalışmak; bu anlamda asıl demokratik mücadelenin yürütücüsü olmak gerekiyor.

  14. “Gün Zileli
    Eylül 28th, 2013 at 21:14
    Engels’in, özellikle ömrünün sonlarına doğru II. enternasyonal revizyonizminin fikir babası olduğu bilinir. Bernstein de onun öğrencisidir.”

    Üstelik Engels o yazıyı yazdığında henüz “genel oy hakkı” sadece erkekleri kapsıyordu!

    Engels’in bu satırları, sert yazısını yumuşatma amaçlı olarak yorumlanamaz. Sert yazıyı yumuşatmak değil, eskimiş yöntemleri yenileriyle revize etmek olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla bu, sağlıklı bir revizyondur.

  15. Türkiye solunda raul ne derse sosyalizm odur diyen tek bir grup gösterin…

  16. H Z Korkmaz (nam-ı diğer Emin)

    Legal, illegal ve ilh.. bütün bunlar neye göröe legal neye göre illegal sorularını akla getiriyor ama konunun püf noktası bu değil.. bolşevikler hiç bir zaman halkın çoğunluğunu arkasına alamadı. Duma’da azınlıktıydaydılar. Sovyetler de bile azınlıktılar ama “bütün iktidar sovyetlere” sloganı ile diğer gruplardan sağladıkları destekle “iktıdar” olabildiler. Ama..

    Ama bütün bunlardan daha önemlisi ise, ki, en büyük yanılsama buradadır: “En büyük hataları ise gerçek devrimci yolda ısrar etmeyip devlet gücüne güvenmeleriydi” görüşünün içinde saklı. Bolşeviklerin önceleri devrimci yolda oldukları varsayımı onların aslına rücu edişlerini gözlerden uzaklaştırır. Nedir “devrim” ve “devrimcilik”? Bir partinin iktidar olma hedefi varsa, bence olay orada biter.. Hem de daha başlamadan..

  17. anonim 11,Yasal particililerin (ESP haricindeki) hepsi programlari mücadele calisma tarzlari politik kulturleri ile hepsi reformisttir acik acik söyluyorum. Ya yasal partilerinin anayasa ya göre kurulmus olmalari nedeniyle takiye yapan sosyalistler bunlar yada gercekten reformistler, devrimin , toplumsal devrimin ne oldugu asagi yukari bilinir sanirim. üstelik bu yasal partilerin bir kismi ödü ve emep birden nasil yasal partiye gelebildiklerini, önceki politik cizgilerinden buraya nasil sicradiklarini tutarli bir teorik mantikla da aciklayamazlar. örnekler ve alintilarla sayfayi yormayacagim. toplumsal mücadelenin degil kuran kücükburjuva bireylerinin ihtiyaclarindan kurulmus partilerdir bunlar . TKP ye hic deginmiyecegim onu reformist degil devrimci sayiyorsaniz eger. lenin Stalin elestrisine baslayanlarin cogunun yasalci yari liberal alana kendilerini attiklari bir gercek. bir olgu. hanüz bunun teorik bir yasa oldugunu söylemedim, ama söyletecekler neredeyse. Gezi eyleleri ayaklanmalirinda bu yasalci blok forumlarda farkli farkli ama hepside reformist duzen ici hesaplarla ikinci gunden itibaren bitsinde bitsin tavri icindeydiler neden oto sansur uyguluyoruz ki???

  18. Engels bu günün Fransasi icin yukaridaki alintiya göre söyle söylemeli idi , annuit coeptis. Fransada genel oyla secilmis bir Sosyalist parti var iktidarda. 1895 de Engelsin (tartismali)bir belirlemesinden sonra dünya 2 büyük savas fasizm emperyalizm pek cok sey gördü . Ama biz 1895 te Engelste bir sey bulduk ve onunla bir yerlerde boncuk bulmus gibi kendi iflah olmaz yasalciligimizi akliyoruz, ne güzel ne güzel:)

  19. 11 deki yorumcu arkadas, sunu anlatmak istiyorum. Türkiyede bugün varolan Lenin Stalin elestricisi solun büyük bir kesiminin ideolojik samimiyetlerine inanmiyorum. Pratik faydaci politik bir tutumun ve kisisel tercihlerinin (yasmlarinda militanliga yer yoktu artik) sonucu eklektik olarak bu elestriye giristiler. Cogunun miladi Glasnosttur.TBKP ve sürekasidir. Zileli nin bu kesimden hayal kirikligina ugramasinin altinda bu yatmakta diye düsünüyorum. Duzen saflarina yaranmanin bir teorisi olarak döneklige denk gelen bir Stalin Lenin taslamasi ile, militan devrimci bir ihtiyactan gelistirilen elestri arasinda fark var. Türkiyede ikincisine örnek gösterilecek cok az akim kisi vardir. Zileli nin üzgünlügünü ayri tutuyorum. (simdi yagci diyecekler)

  20. varolan iktisadi toplumsal düzeni degistirmek icin varolan iktidari( kabine degisikligi degil) devleti yikmak, yerine parti diktatörlügü yada, halk demokrasisi vb bir devlet kurmak geregini savunan birinci kesim,,,,,, varolan toplumsal iktisadi düzeni degistirmek icin varolan devlet ve iktidari yikmak ama yerine bir devlet ve iktidar degil halkin öz yönetimlerinin almasinin gerektigini söyleyen ikinci kesim. ve son olarak: halkin yada isci sinifinin yeni iktidar ve devletine karsi olmayi özgürlükcu argumanlarla yadsiyan ama varolan devlet ve iktidarin yikilmasina, iktisadi toplumsal düzenin degismesine karsi olan onu revize ederek muhafaza edecegini kabul eden ücüncü kesim..ikinci kesimin ücüncü kesime olan sempatisinin insani düsürdügü yer, Zilelinin hayalkirikliginin olustugu yerdir..

  21. Stalinist liginden hic kusku duyulamiyacak öncü anlayisina sahip gruplarin bile halk meclislerini formule edip savundugu bir ülkede meclis denen kerhaneyi öneren anlayislarin renkli özgürlükculugune neden sempati duyayimki????

  22. Anonim 16 18 bide 20.Lenin yanılınca ne der?Derki çubuğu fazla büktük der.sonrada bi daha o kadar bükmez.neden?öğrenir adam.ders çıkarır.olayıda bu zaten.şimdi dediğim şu.elinde kanıt yok.lenin stalin eleştirisi yapmayanlarda sağcı oldu gitti.yapanlarda öyle.adama sorsan sana reformist der.nasıl ayırcaz?bunu diyom ben.lenin gibi olcaksak çubuğu bükerken düşüncez önce.40 kere.lakkadanak lafı yapıştırmayalım.görelim ne yapacaklar.eleştirenler ne yapacak.reformcumu olcak,devrimcimi olcak.meclisçilere sempati zaten duyma.boş adamlar.bide anonim 14.Raul diyen yokda işine gelince küba diyen çok var.raulde oranın başı dimi?demeselerde övüyolar.yalanmı?

  23. özgürlükçü

    yukardaki tartışmaların kısır ve verimsizliğini görünce aklıma ne tanrı ne efendiden günümüze bu bereketli topraklarda 1800 lerin sonuna doğru ele geçirdiğ mevzilere kropotkin ismini verip dünyanın ve insanlığın sonunu gidişi anarşizme olacağı insanın doğa yasaları dışındaki tüm yasaları tüketip özgürleşerek insanlaşacağını söyleyebilen baha tefiklerden 130 yıl sonra geldiğimiz tartıştığımız seviyeyi görüp başkalarından önce kendi anarşizmimizle yüzleşme ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

  24. Darbe yaptılar, kitap yaktılar, insan astılar, Kürt’ü vurdular, Aleviyi yaktılar, Mustafa Suphi’yi boğdular, Nazım’ı sürdüler, Sabahattin Ali’yi öldürdüler, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını idam ettiler, yazar Servet Tanilli’yi sakat bıraktılar, Erdal Eren’i 17 yaşında ipe gönderdiler, Bahçelievler de 7 TİP’li öğrenciyi, Sivas Madımak otelinde 33 aydını katlettiler, Abdi İpekçi, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Vedat Aydın, Musa Anter, Behçet Cantürk, Namık Tarancı, Hüseyin Deniz’i öldürdüler, Ceylan Önkol’u havan topuyla, Uğur Kaymaz’ı ve Medeniy’i Ethem Sarısülük’ü,Ahmet Atakan’ı,Abdo can’ı Hasan Ferit’i mermiyle Mehmet Ayavalıtaşı Çarparak,İsmail’i darp Ederek katlettiler birde utanmadan televizyon kanallarında ““Solun şiddetle imtihanını” tartışıyorlar! bi stirin gidin bitmediniz tükenmediniz…

  25. solun en çapsız, en kişiliksiz, hatta artık solcu oldukları bile tartışılır hale gelmiş bu isimleriyle tartışmaya çıkmak galibiyeti baştan garanti ediyor gibi. bunlar son on yılda rezillikleri defalarca görülmüş akp’lilerdir. gizli bile değil basbayağı akp’cidirler.

    insan meraklanıyor, acaba bu program Zileli’nin bir tezgahı mıdır diye ? o zaman Zileli’ye itiraz edeceğiz, tıpkı kendi boksa örneğinde olduğu gibi, ringte karşına iki tane böcek almışsın bize gücünü ispat ediyorsun diye..:)

  26. özgürlükçü arkadas seviyeden yakinmis, bir zamanlar , tüm devrimci degerlere,71 in sembollerine toptan , sacma sapan argümanlarla söven ne yazdigi belli olmayan birini pek önemserdiniz , pek paslasirdiniz, (yusuf cemali de katmak gerek) yenileniyoruz havasi basinizi öyle döndürmüsti ki biri buraya dfh43hii3h4jh ve jrj3jtio yazip pesinden yenilendik yasasin HDK yazsa üstüne atlardiniz simdi bu ne erdem böyle bu ne puriten dinginlik bu ne elitist düzey arayisi….

  27. Melih altınok gibi liberal ”sol”(!)cuların tutumu Akp yandaşı,küreseleşmeci,sınıf işbirlikçisi bir tutumdur.Bütün bir tartışma boyunca M. Altınok,cehaletin sınırlarını zorlamış,sol adına çok büyük bir bilgi kirliliği ortaya çıkarmıştır.Devrim düşmanlığı nedeniyle tartışmalrda öyle komik durumlara düşmüştür ki,Rus halkının Ekim devrimi öncesinde çarı desteklediğini iddaa edebilecek kadar gülünçleşmiştir.Lenin adına söyledikleri absürd şeylerden sonra,Mahir Çayanlar üzerine de ahkam kesmekten geri durmamış,sol adına ”fikir”(!)üreten tartışmacılar içerisinde boş laf şampiyonluğunu kimseye bırakmamıştır.Gün Zileli bu tartışmada iktidar ve devlet aygıtı üzerine temel anarşist tezleri öne sürmüş,lekeli olarak gördüğü iktidar alanına karşı çoğu kez sınıfsallığı 2. plana iten bir söylem tutturmuştur.Ama karsısındaki M. altınok öylesine akla ziyan bir cehalet içerisindeydi ki,Gün Zileli bu noktada Marksist geleneği de bir anarşist olarak savunmak zorunda kalmıştır…Konu sol-şiddet ilşkisine gelince ise devletlerin en temel şiddet aygıtı olduğu gerçeğini en iyi Gün Zileli ortaya koymuştur.”Solcu”(!) M. Altınok ise iktidar yandaşı bir tutumla şiddetin faturasını da sola kesmeye kalkmıştır…