Dev Aynası…

Artıgerçek

Devlet, muhalif toplumsal güçlere, özellikle sola dev aynası tutma eğilimindedir. Öyle ki, sola karşı bir teyakkuz durumu yaratmak için dev aynasından medet uman devletin, bazen dev aynasındaki solun görüntüsüne kendisinin de inanıp ürktüğü olur.

Türkiye Cumhuriyeti, yeni kurulduğu 1920’lerde, Türkiye soluna dev aynası tuttu ve bu görüntüye kendisi de kısmen inandı. Bunun nedeni, Türkiye solunun gerçekteki cılız gövdesi değil, elbette kuzeyindeki devasa Sovyetler Birliği devletiydi.

Ne var ki, TC., arkasında büyük bir güç olan aynadaki görüntüden ürküp solun lider kadrosunu öldürttükten sonra, SB’den hiçbir doğru dürüst tepki gelmediğini görünce rahatladı. SB devletinin de en az kendisi kadar kısa vadeli çıkarlarının peşinde koşan reelpolitik bir güç olduğunu görmekten gelen bir rahatlamaydı bu.

Buna rağmen, küçük ve cılız bir çocuktan farksız olan Türkiye solunun üstündeki baskı kesinlikle azaltılmadı. TKP tevkifatları 1930’lu, 40’lı ve 50’li yıllarda eksik olmadı. Solu ezmek için artık dev aynasına da ihtiyaç yoktu.

1960’larda ortam değişti. Solun gelişmesi ve yayılması için ülkede ve dünyada elverişli koşullar oluşmuştu. Sol, yıllardan beri ilk kez kendini legal olanaklarla ifade etme şansı bulmuştu, büyük bir gelişme gösterdi. Bununla birlikte, toplumun bütününe bakıldığında sol, yine de küçük bir güçtü. Bu dönemde sol, toplumsal olaylarda somut varlığının küçüklüğüyle ters orantılı bir etki yapma olanağını buldu. Bunun üzerine devlet, “sandık odası”nda tuttuğu dev aynasını yeniden kullanıma soktu. 12 Mart (daha doğrusu, Elrom’un kaçırıldığı tarih olan 22 Mayıs 1971) darbesi, biraz da sola tutulan bu dev aynasındaki görüntüdür. Ne var ki, esas vahim olan, bizzat solun, aynadaki kendi görüntüsüne aldanıp devletle silahlı düelloya girmesiydi. Yenilgi kaçınılmazdı.

1973 yılında halk kitlelerindeki sola akışın ürünü olarak bu sefer sola dev aynasını tutan devlet olmasa da, bizatihi kendisi oldu. Dev aynasındaki görüntüsüne aldanan sol, bölünmüş ve kendi aralarında da kavgalı örgütleriyle birlikte devletin burçlarına saldırıya geçti. Solun kendisine tuttuğu dev aynasındaki görüntüden devlet de ürktü. 12 Eylül darbesi, diğer gelişmelerin yanı sıra devletin bu yanılsamasının ürünüdür de aynı zamanda.

12 Eylül’den fena halde hırpalanarak çıkan sol, 1990’da “duvar”ın yıkılmasıyla birlikte, bırakın kendini dev aynasında görmeyi, normal boyutlarda gösteren bir aynanın karşısına geçip kendisine bakmaya cesaret edemedi. Dolayısıyla, 1960-70’lerin tersine, sol, bir “küçüklük kompleksine” kapılmaktan kendini kurtaramadı. Giderek bu kompleks, neredeyse bir “cücelik” halinin benimsenmesine yol açtı. Devlet yanılıp da sola eskisi gibi dev aynası tutacak olsa, sol kendini o aynada gerçek boyutlarıyla görecekti belki de. Ama devlet o kadar enayi değildi. Sol gerçek bir tehlike potansiyeli taşımıyorken onu neden “büyütsün”dü. Tam tersine. Devlet, bazı sol örgütleri “terör” propagandası için kasıtlı olarak büyük gösterirken, genel olarak solu, olduğundan da küçük göstermeye girişti; hatta toplumda öyle bir güç yokmuş gibi davranmaya başladı. Birine “yok” muamelesi yaparsanız, bir süre sonra o da yok olduğuna ya da bir önemi olmadığına inanmaya başlar.

Peki, bugün nedir gerçek durum? Tarihi boyunca sirklerdeki dev aynalarının, zaman zaman da “çarpıtan aynaların” karşısında kendini göre göre, boyutları ve gerçek görünümü konusundaki gerçeklik duygusunu kaybeden solun, her şeyden önce doğru dürüst bir fotoğrafçıda düzgün bir vesikalık çektirip kendisine bakması, gerçek boyutlarını, şeklini şemailini belirlemesi gerekiyor.

Durumu saptamada fotoğraf, aynaya göre çok daha gerçeğe yakındır.

Gün Zileli

10 Temmuz 2022

www.gunzileli.net

gunzileli@hotmail.com

Hakkında Gün Zileli

Okunası

“Sağcılar Moskova’ya”!!!

Artıgerçek BİR ZAMANLAR BİR SLOGAN VARDI… 1960’lı yıllarda sağcıların en meşhur ve yaygın sloganı “Komünistler …

54 Yorumlar

  1. Özü ve kavramıyla sol bir devdir.
    Bağnaz egemenliğin karşısında bütün riski göze almak, tarihsel düzlemde kahramanlık, tam anlamıyla sol tavır! Yakın dönemdeki gezi hareketinin Prometheus, Spartaküs, Celali isyancilığı, Köroğlu, Dadaloğlu itirazcılığı geninden gelmediğini söyleyebilir misiniz…
    Timur’u öfkelendiren Osmanlı; Bedrettin’e sancak kaldırtan Arapçılık, Acemcilik; İttihat-ı Terakki’nin boyun eğdirdiği istibdat, Kuvay-i mllliyenin giderdiği teba-kul ataleti… Egemeni titretmek işte!
    Tonguç’un Köy Enstitüleri girişimi; Anadoluculuk-köycülük-halkçılık; 15 Haziran işçi direnişi, yürüyüşü; Fakir Baykurtlu öğretmen örgütlenmesi; Yaşar Kemal’li, Orhan Kemal’li karşıt edebiyat; Mahir’li, Deniz’li, İbo’lu genç savaşım… Mağlup edilemez direnişin köşe taşları!
    Uyuduğu sanılan sol gücü liderliğiyle toparlayan Karaoğlan Ecevit; işçi önderleri Kemal Türkler, Abdullah Baştürk… Sol önderleri yurdun!
    Araplaştırma, liberalleştirme, konformistleştirme çabalarına karşın, yok olmayan haksızlığa karşı çıkma, aşkına ve devrimine sahip çıkma, insanlık bilincinin bir köşesinde yazılı.
    Ve öyle bir dev ki bu bilinç, er geç, er geç…
    Dev aynaları yanında mercimek kalır. 🔥

  2. “Devlet, bazı sol örgütleri “terör” propagandası için kasıtlı olarak büyük gösterirken, genel olarak solu, olduğundan da küçük göstermeye girişti; hatta toplumda öyle bir güç yokmuş gibi davranmaya başladı.”

    Sol muhalefet, bazı iktidar partilerini “otoriter rejimler” propagandası için kasıtlı olarak büyük gösterirken, o partilerin tabanlarını, olduğundan da küçük göstermeye girişti; hatta toplumda öyle bir güç yokmuş gibi davranmaya başladı.

    Tarihi boyunca sirklerdeki dev aynalarının, zaman zaman da “çarpıtan aynaların” karşısında gerçeklik duygusunu kaybeden solun, iktidar tabanının gerçek boyutunu anlaması gerekiyor.

  3. Çizgiroman Conan’da, Conan büyük ve zorlu bir savaşımın sonunda yargun, susamış, bir ırmağın kıyısında atından düşer. Atının ağzına yakın kıyıdan karnı şişinceye dek su içer. “Benliğimi kaybettim!” der, yorgunluk uykusunda benliğini arar uyku boyunca. Aradığı, uğruna savaştığı değerlerdir.
    Sezgin Burak’ın Tarkan’ında Büyücü Goşa, cinselliği ve sihirleriiyle Tarkan”ı köksüzleştirip kimliksiz bırakmaya çalışır. Kardeşi Tan’ ın ölümünü engellemek direnciyle büyüyü aşarak kurtulmayı başarır Tarkan.
    Sol gücün içtenliği, evrensel ve yerel birikim mirasına saygısı, değerleri, sihirden silkinmişliği getirirse, değil dev aynası, uzay teleskobu susam tanesi kalır.

  4. İRTİCA

    Türk siyaset literatüründe önceleri geriye dönüşü, daha sonra bilhassa mevcut düzeni dinî esaslara dayandırmayı amaçlayan düşünce ve eylemler için kullanılan bir terim.

    Arapça’da “geri dönmek, iade etmek, talep etmek” gibi anlamlara gelen irticâ‘ kelimesi, sosyal hayatın çeşitli alanlarında hızlı değişmelerin yaşandığı XX. yüzyıl Osmanlı dünyasında “düşünce ve hayat tarzında yenileşmeye karşı olma, eskiye dönmeyi isteme” mânasında ve daha çok küçümseme ve kınama içeren bir kavram olarak kullanılmış, bu şekilde itham edilenlere de mürtecî denilmiştir. Arapça’da bunlar için irtica ile aynı kökten gelen rec‘iyye ve rec‘î kelimeleri kullanılmaktadır.

    İrtica kelimesi Türk siyasî literatürüne II. Meşrutiyet’ten (1908) sonra girmiştir. Başta Otuzbir Mart Vak‘ası, Adana Vak‘ası, Beşiktaş ve Kumkapı hadiseleri olmak üzere II. Abdülhamid’i tekrar iş başına geçirmek isteyen kişi ve grupların sebep olduğu gelişmeler, aralarında dönemin İslâmcılar’ının da bulunduğu Meşrutiyet yanlıları tarafından “irticaî hareketler” olarak adlandırılmış, böylece kelime ilk defa dar anlamda II. Meşrutiyet’e karşı olanlar veya II. Abdülhamid yönetimini isteyenler için kullanılmıştır. Osmanlı tarihinde çeşitli zamanlarda ortaya çıkan Kadızâdeliler, Patrona Halil, Alemdar Mustafa Paşa, Kabakçı Mustafa ve diğer yeniçeri isyanları gibi tepkisel olaylar için dönemin kaynaklarında irtica kelimesinin kullanılmamış olması da kavrama yüklenen anlamın yeni olduğunu gösterir. Ancak bu hadiseler daha sonra bazı Cumhuriyet dönemi yazarlarınca irticaî hareketler olarak nitelendirilmiştir (Tanpınar, s. 65).

    Osmanlı tarihinde değişime tepki gösterme, mevcut durumu eleştirme ve geçmişe özlem duyma bilhassa Kanûnî Sultan Süleyman’dan sonraki dönemde sık sık dile getirilmiştir. Sınırların daraldığı, içtimaî ve siyasî kargaşa ile ekonomik sıkıntıların yoğunlaştığı zamanlarda devlet adamlarının, halkın ve ulemânın “yükselme dönemi”ne tahassürle atıflarda bulundukları bilinmektedir. Dolayısıyla III. Selim’den itibaren başlatılan ıslahat çalışmalarında ve ilgili lâyihalarda öngörülen hedefler daima “geçmişteki azamet ve satvete kavuşma” şeklinde ifade edilmiştir. Nitekim Tanzimat’ın gerekçe mahiyetindeki dîbâcesinde de, “… evvelki kuvvet ve mâmûriyet bilâkis za‘f ü fakra mübeddel olmuş …” denilmektedir. Ancak geçmiş için kullanılan bu tür özlem ifadeleri mevcut durumu iyileştirmeye yönelik olduğu için bir tepki görmemiş, aksine olumlu karşılanmıştır. Bu olumlu değerlendirilmenin bir başka sebebi de söz konusu değişim arayışlarına iktidar ve çevresi tarafından öncülük edilmesidir.

    II. Meşrutiyet’ten sonra bu özlemin yakın geçmişe ait olmasının yanında yakın geçmiş üzerinde bir mutabakatın bulunmamış olması da tarafları daha olumsuz siyasî tavırlara götürmüştür. Önceki müsbet telakkilerle bu dönemdeki menfi çağrışımlarda etkili olan bir diğer önemli değişiklik de geleneğin kırılmış olmasıdır. Artık II. Meşrutiyet ile yeni bir döneme girilmiş ve bu yeni dönem, geleneği temsil eden saltanat idaresine duyulan tepkinin ifadesi olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim irtica kelimesine yüklenen olumsuz anlam da aynı tepki yüzündendir. Böylece yeni rejime muhalefet eden herkesin aynı zamanda aşağılanması da amaçlanmıştır. İrtica kelimesi Cumhuriyet döneminde de aynı anlamını devam ettirmiştir. Ancak bu defa Cumhuriyet’ten önceki dönemin devamını isteyen ya da Cumhuriyet dönemindeki bazı uygulamaların yanlış olduğunu ileri sürerek buna karşı çıkan kişi ve gruplar için kullanıldığından Meşrutiyet taraftarları da bu kavramın kapsamı içinde kalmıştır.

    İrtica kelimesi daha sonra anlam daralmasına uğrayarak genel muhalefeti ifade etmekten çok muhalefetinde dinî motiflere yer veren gruplar için kullanılmaya başlanmıştır. Böylece irticaın giderek dinî muhteva ile anılır hale gelmesinde yaşanan tarihî sürecin algılanışının önemli payı olmuştur. Osmanlı tarihinde sıkça rastlanan iktidara baş kaldırma olaylarında değişmez bir slogan olan ve, “İktidarın keyfîliğiyle haksız tasarruflara karşı adaletin ve hukukun gerçekleşmesini isteriz” anlamında kalıplaşan, “Şeriat isteriz” ifadesinin, “Din kurallarıyla yönetim isteriz” şeklinde yorumlanır hale gelmesi bu sürecin açıklanmasında birinci âmildir. II. Meşrutiyet’e karşı oluşan tepkide ise bu anlayışın yanında meşruiyetini dinden almadığına inanılan yeni birtakım hukukî ve idarî düzenlemelere karşı çıkmak da söz konusudur. Dönemin İslâmcılar’ının şiddetli reddiyelerine ve meşrutî idare ile kurumlarının İslâm’a uygunluğunu ispat için gösterdikleri yoğun çabalarına rağmen, “Şeriat isteriz” kalıbı, nihaî olarak Otuzbir Mart vb. olaylarda İttihat ve Terakkî’den yana tavır koyan İslâmcılar’ı da kapsayacak şekilde, hayata ve hadiselere bakışında dinî olanı ön plana çıkarmaya çalışan herkes için kullanılacak bir çerçeve kazanacaktır.

    Cumhuriyet döneminde ise genellikle irtica ile kastedilen şey, anayasayı değiştirerek dinî esaslara dayalı bir devlet düzeni kurmak istemek ve bu yolda faaliyet göstermektir. Ancak günümüzde Türkiye’nin siyasî şartlarındaki gelişmelere bağlı olarak irticaın anlam alanı tekrar genişletilerek başta belirli tarzdaki kılık kıyafet olmak üzere halkın bir kesiminin hayat tarzı, düşünce ve davranışları da aynı kelime ile ifade edilir olmuştur. Buna bağlı olarak zaman zaman yasama organlarında gündeme getirilen “irtica ile mücadele tasarıları”nda da lafız ve mâna itibariyle mücadelesi amaçlanan suç ve eylemlerin sınırlarının hukuk mantığı çerçevesinde açık bir şekilde belirlenememiş olması konuyla ilgili karışıklık ve tartışmaların, sübjektif uygulamaların her devirde gündemde kalması sonucunu doğurmuş olup ortaya çıkan siyasî, içtimaî ve psikolojik gerginlikler, problemin genel hukuk ve adalet prensipleri çerçevesinde çözümlenmesini güçleştirmektedir.

  5. P, günden güne kötüye gidiyorsunuz. . Çevrenizdekilere ve karşınızdakilete kin, öfke tutumları artıyor. Bunun farkındasınız ki, ruh, ruhani, ruh doktoru sözleri bilinç altınızdan börtü böcek gibi çıkıyor. Psikoloji gibi reçete bile yazamayan, psikiyatri gibi farazi çözüm arayan alanlar size fayda etmez. Gerekli olan, nörolojik ve anatomik, organik kaynaklardan yardım beklemek. Beyinde küçülme, kitle oluşumu, damarlarda tıkanma, iç organlarda hasar, alkolün vb. unsurların verdiği zarar, halüsinasyonlara ve dengesizlikler yol açar. Tıp bilimi size yardımcı olacak. İçine düştüğünüz bu sağlıksız durum ve tutumdan kurtulmalısınız. Başkalarına, zarar vermeye hakkınız yok.

  6. Kendinizi ruh hastası belleyip de her saçmalığı lak lak edeceğinize akıl sağlığı ve bilinç sağlığı yönünden önlemler almalısınız. Beynin bir noktasındaki habis ur sizi bu şebelek hale getiriyor belki. Nörolojiye…

  7. Hâlâ ruh, ruh hastası vb. takıntınız sürüyor ve bu tutumla akıl ve bilinç sağlığınızı koruyamayacak, bireysel ve, susyal konumunuzda perişan olacaksınız. Yüz şebeleklik edip rezil olacağınıza birkaç günlük bir tıbbi işlemden geçip düzelmeniz daha önemli ve insancıl bir şey olacaktır. Beyinde damar tıkanıklığından daha ciddi başka bir şeylerden kuşkulanmamak elde değil. Bu tedavi sürecinde inanın fazla paranız gitmeyecek, çünkü cerrahi işlemlerde seans, terapi gibi gereksizlikler yoktur. Şimdiye dek harcadığınız paralara yazık.

  8. Dev aynası metaforu ile solu anlatmak fena olmamış. uzun yorumuyla pipsgueak ın Zelenski mevzusuyla dev aynası metaforu yapan Zileliye örnekli destek gibi anladım. Ukrayna mezusu epeydir konuşulmasına rağmen şimdiyedek Nestor Mahno dan kimsenin söz edememesi çok ironiktir. Volinin Bilinmeyen Devrim kitabında belgeleri ve kendi tanıklıkları ike yazdığı ukranya özgürlük mücadelesindeki Mahno nun işlevi enteresan Anarşist sitelerde bile ukranya konuşurken Mahno dan söz edememek enteresan yinede zilelin yazısı iyi oldu uzun ara sonrası ilk defa yorum yaptım cezaevindeydim çıkıncada sosyal medya kullanmadım eskide zileli sitesinde Necip in hakaret yorumlarına yol verip beni sansürleyen zileliyi affetmiyorum Çürük tahta çivi tutmaz 2016 yazısında necipin beni kuzey ırağa ananla git orda baba bulursun anlamına gelen ağır küfrünü hala duran yorumunu gördüm yıllar sonra hatırlayıp üzüldüm. Zileli buna fırsat veren olarak gözümde sıfırlanmıştır.

  9. Necip’in yorumunu bulamadım.

  10. Nasıl göremesin zileli 13 ağustos 2016 tarih 13.37 de çürük tahta çivi tutmaz makalene Necip in yorumuna bak anan sağsa k.ırak a göç edip baba dilin kürtçe olur demekten büyük küfür varmı o nu gördüğüm tanıdıüım yerde vururum sen bu küfre izin verdin benim içinde ”ulan” geçen cümlelerimi küfür sayıp sansürledin sitenin yönetimini Necibemi devrettin diye sormuştum iyi bakkkkkk ben Necibi tanımıyorum inşallah tanırım sen ve Necip beni tanıdı neden siteye gerçek ismimi kimkiğimi hatta linklere bak videolarımı bile gönderdim ama sahtekar necipler ve anonim ırkçılara bana hakaret etmesine izin verdin hiç yakışmadı değil anarşist insan olmak bile zor gibi????

  11. ne yazık ki yorumların nasıl kaldırılacağını bulamadım. Zaten bunca zaman sonra silmek de doğru olmaz. Demek hata etmişim, özür dilerim. Bence sen Necip’in ilgili yorumunun altına yanıtını yaz, yayınlayalım. Sevgiler.

  12. Özür için teşekkürler o ayıp Neciip e kalsın bu siten için sana teşekkür borçluyum nedeni şu günlerde bir kitap yazıyordum ihtiyacım olan bazı geçmiş çalışmalarımın belgelerine ulaşamamıştım hatta HDK eş başkanından merkezi arşivden istedim son polis baskınında arşive el konmuştu bulamadık senin sitene göndermişim o sayende şimdi buldum arşiv hafıza önemli iyiki geçmiş yorumları görebiliyoruz bu site liberter gelenek için arşiv hafıza niteliğinde korunması gerekir teşekkürler selamlar.

  13. Unutmadan kitap kendi pratiklerimle yaşanmış anılarlla belgeli ” siyaset teori ve pratiği üzerine” konu başlığı taşıyor umarım tartışmaya değer bulunur. yolun İzmit’ e düşerse haberimiz olsun selamlar.

  14. Aslında dev aynası yazısı fena değildi zilelinin seninde uzun uzun Zelenski faşistinden yazında onunda kendini abd-nato-ab desteğiyle kendini dev aybasında görüp boyundan büyük işler yapmaya çalıştığı şeklinde anlayıp yazı konusuna uygun düştüğünü düşünmüştüm. Zileliyi asla desteklemedim cümlene rağmen yazını hala öyle yorumlayıp anladım yanılmış olabilirim yinede ben politik anarşizmi savunmama rağmen bizde bilinmeyen anarşizmi tanıtması yönüyle Zileliyi taktir ederim ayrıca kitaplarıyla sorunlu geçmişini olumlu tüketme becerisi gösteren öz eleştirisini çok taktir ederim uzun zamandır siteye bakamadım içerdeydim site logosuna CNT-FAİ logosunu yeni gördüm o bile taktire şayan çok önemserim ispanya iç savaşinı çünkü günümüzün bütün politik toplumsal orgütlerin süreçte rol alması yönüylede ispanya çok öğreticidir Mahno çok enteresan eskidende bilirdim ama volinin bilinmeyen devrim kitabında belgeleriyle okuyunca liberter geleneğin en özgün pratiği olarak mahnovitzayi anmamak mümkün değil nöyle bir geçmişten Zelenskilerin çıkması üzücü ama eminim Nestor Mahno nun mirasını taşıyanlarında ukranyada olduğuna eminim. p neden ilgili ilgisiz uzun yazarsın anlamadım zileli okumadım diyor böyle gidersen ben de üşenip okumamaya başlayabilirim zaten gözlükle bile zor görüyorum bütün zamanımı sana ayıramam fena halde kitap yazıyorum. selamlar

  15. P haklısın kaybedenlerin belleği olmaz unutulurlar anarşizm o dur onun için var ve hiç bir zaman egemen ve hegemonik olamayız az sayıda da olsa kaybedenlerin belleğini tarihini yazanlar var Bookchin Volin gibi hem zaman yönünden hemde küçük beynimden takibinde zorlanmamamız için biraz kısa yaz.

  16. Zelenski’nin “faşist” olduğu doğru değildir. Liberallere ne zamandan beri “faşist” diyoruz. Bu, Putinci solun bir uydurmasıdır.

  17. İstanbul’a gelirsen görüşelim.

  18. Akıl, düşünce ve bilinç sağlığı olmadan, gevezelik zırvalamaktır. P, si, Ö’sü sanki aynı tornadan çıkma arızalar.

  19. Neo-nazilerin ukranya daki son pratikleri burak sıradan insanları parlamenterlere bile neler yapıklarını görmedinmi Zileli ha ne alaka dersen Zelenski ile birlikte çalışıyorlar körle yatan şaşi kalkar eskimoda faşist şimdi az bulunur bana göre ekranda salya sümük ırkçılık yapan sözde muhalif aslında devlet-iktidar yalakası Ersan şen bile günümüzün faşistidir eee faşistte boynuz ararsan bu gün zor buluruz.gelirsem görüşürüz siteyi koru hafızamız olabilir selamlar.

  20. Bu konuda maalesef Stalinistlerle ve DİP’le aynı noktadasın.

  21. Gereksiz, zehirli ve laubali gevezelik ile örtülmeye çalışılan şeyler: Aşağılık duygusu, sevgi saygı görmemekten kaynaklanan saldırganlık, çok şey bildiğini sanıp bilmemek, kandırma isteği, yalancılık, gerçeği örtbas etme veya görmeme arzusu, terbiyesizlik…

  22. P. yazılarında bilmediğimiz bilgiler var. Klinikçi, doğru veya yanlış olduğunu göstermemekle sadece anlamadığını ve bilmediğini saklar gibi. P. de kibar olmamakla ateşi körüklüyor ama yazıları mevcut düzenin eleştirileri. Bu mu Klinikçi’yi rahatsız eden?

  23. Düzeni eleştirmiyor, çirkef yandaşlığını yapıyor.

  24. P.’nin son yazısı bir örnek. Levi -Strauss alıntısında hümanizm ile sömürgecilik, faşizm ve imha kampları arasındaki sıkı ilişki.
    Siz ne bir karşı bilgi veriyor ne de bilgiye dayanan eleştiri yapıyorsunuz. Sizin yaptığınızı, Taliban veya AKP taraftarı yobazın fahişelik yapan birine terbiyesizlik ihtarları, dincilikte ve yobaz çevrelerdeki ahlakçılık.
    Onun bu, Ukrayna ve Rus anarşist sitelerinde Mahno’dan söz edilmemiş olmasına dikkatimizi çekmesi diğer bir bilgi değil mi?

  25. Mahnovşçina
    Ukraynalı anarşistler eski bir türdür. 2022 Rus-Ukrayna savaşında bir dizi sol fraksiyonu yönlendiren siyaset felsefesi, zengin bir siyasi tarihten evriliyor. Verimli bir örnek 20. yüzyılın başına kadar uzanır: devrimci figür Nestor Makhno .

    Mahno, 1917-1923 Rus Devrimi sırasında anarşist kanona girdi. Köylü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Mahno, deneyimsel olarak gelir eşitsizliklerinin ve serfliğin kötü durumunu yaşadı. Bu deneyimler, Zaporizhzhia Oblastı’nın bir sanayi sektörü olan Ukrayna’nın Huliaipole kasabasında gerçekleşti. ( kaynak )

    Sol kanat aktivizminin çekim gücü, gençlik yıllarında Makhno’yu kavradı. Genç yoldaşın yerel siyasi hareketlere katılmasıyla başladı, ancak Ukrayna Devrimci İsyan Ordusu’nun veya Makhnovshchina’nın oluşumuna tırmandı .

  26. Sana kimse ruh hastası demedi, bunu kendin üstleniyorsun. Sağlıksız olduğun kesin. Utanmıyor musun, başkalarına karşı terbiyesizlik ve kendi şebelekliğinden!

  27. şahsıma yapılan hakaretleri hakaretten saymadığım için yayınlıyorum. GZ

  28. Bu bozuk leblebiye bir karamel sosu, tadından yenmez pis bir kek… Ucube mahluka tahammül de bir bilgelik. Oysa fare leşininin yeri çöplüktür. Vitrinde tutuyorsunuz.

  29. bunu bir düşüneyim.

  30. Salırgan dil. Admin

  31. Saldırgan dili nedeniyle yayınlanmadı. Aynı dil devam ettiği takdirde, okurları rahatsız ettiğinden yayınlanmayacak da.

    Gün Zileli

  32. Saldırgan dil. Admin

  33. saldırgan dil. Admin

  34. Sayın Zileli,
    “Çoğulculuk Yoksa Özgürlük de Yoktur!” makalenizde şu yazdıklarınızı hatırlıyor musunuz?
    “İslamı benimsemiş bir çevrenin davetlisi olarak “Anarşizmin Temel Kavramlarını” konuşmaya gittim…“
    “Toplantıdan sonra bana metro istasyonuna kadar eşlik eden arkadaşa, “benzeri bir toplantı keskin sol gruplardan biri tarafından yapılmış olsaydı (gerçi beni davet bile etmezlerdi ama) ve Lenin’i eleştirseydim, onlar aynı toleransı göstermezlerdi, hatta başıma ne gelirdi bilemem” dedim. Günümüz solunun büyük bölümünün acıklı hali! Dünya değişiyor, her şey zıddına dönüşüyor. Özgürlük diye yola çıkanlar despotizme varıyor; en dogmatik inançlar içinde olanlar özgürlüğe yöneliyor. Hayatın sürprizleri! ”
    Pipsqueak’in yazdıklarını beğenmeyenler sadece beğenmediklerini ifade etmekle kalmışlar. Bu tavır çeşitli yorumlanabilir ama böyle bir sitede en azından bazı açıklamalar bekleriz. Pipsqueak’in yazdıklarında çok büyük gerçekler var. Graeber’in “Borç 550s” kitabını, uzun da olsa, okursanız Pipsqueak’in neden her şeyi, beğenen ve beğenmeyenler gibi basitleştirmediğini anlarsınız.
    Eğer “Çoğulculuk Yoksa Özgürlük de Yoktur!“ başlığının içerisine inanıyorsanız, lütfen Pipsqueak’in yazılarını yayınlayın.
    Diğer bir hatırlatma: “İsveç ve Finlandiya Meselesi“ yazınızda “Batı Demokrasisi” tırnak içinde de olsa düzeni silahla değiştirmeye kalkışılmadığı sürece farklı düşüncelere yer verildiğini yazdınız. Şili’de demokratik seçimle iktidara gelen Allende’ye ne olduğunu unutmayın.

  35. saldırgan dil. Admin

  36. Neden Yayınlamadınız?
    Sayın Zileli,
    “Çoğulculuk Yoksa Özgürlük de Yoktur!” makalenizde şu yazdıklarınızı hatırlıyor musunuz?
    “İslamı benimsemiş bir çevrenin davetlisi olarak “Anarşizmin Temel Kavramlarını” konuşmaya gittim…“
    “Toplantıdan sonra bana metro istasyonuna kadar eşlik eden arkadaşa, “benzeri bir toplantı keskin sol gruplardan biri tarafından yapılmış olsaydı (gerçi beni davet bile etmezlerdi ama) ve Lenin’i eleştirseydim, onlar aynı toleransı göstermezlerdi, hatta başıma ne gelirdi bilemem” dedim. Günümüz solunun büyük bölümünün acıklı hali! Dünya değişiyor, her şey zıddına dönüşüyor. Özgürlük diye yola çıkanlar despotizme varıyor; en dogmatik inançlar içinde olanlar özgürlüğe yöneliyor. Hayatın sürprizleri! ”
    Pipsqueak’in yazdıklarını beğenmeyenler sadece beğenmediklerini ifade etmekle kalmışlar. Bu tavır çeşitli yorumlanabilir ama böyle bir sitede en azından bazı açıklamalar bekleriz. Pipsqueak’in yazdıklarında çok büyük gerçekler var. Graeber’in “Borç 550s” kitabını, uzun da olsa, okursanız Pipsqueak’in neden her şeyi, beğenen ve beğenmeyenler gibi basitleştirmediğini anlarsınız.
    Eğer “Çoğulculuk Yoksa Özgürlük de Yoktur!“ başlığının içerisine inanıyorsanız, lütfen Pipsqueak’in yazılarını yayınlayın.
    Diğer bir hatırlatma: “İsveç ve Finlandiya Meselesi“ yazınızda “Batı Demokrasisi” tırnak içinde de olsa düzeni silahla değiştirmeye kalkışılmadığı sürece farklı düşüncelere yer verildiğini yazdınız. Şili’de demokratik seçimle iktidara gelen Allende’ye ne olduğunu unutmayın.

  37. saldırgan ifadeleri çıkarıp yeniden yolla. GZ

  38. saldırgan deyimler.

  39. yazdıkları saldırgan ifadeler taşımadıkça yayınlanacaktır.

  40. saldırgan dili görmek için okumak gerekmiyor.

  41. ,, Şebeleklik hastalığı,, Literatüre ek, tıpta. Şahısla bizzat tetkik ve müşahede de gerekmiyor.

  42. solohov 18 Ağustos 2022 at 10:42
    Bu bozuk leblebiye bir karamel sosu, tadından yenmez pis bir kek… Ucube mahluka tahammül de bir bilgelik. Oysa fare leşininin yeri çöplüktür. Vitrinde tutuyorsunuz

    Solohov Pipsqueak’e hakaret etmiş. İkiyüzlü Zileli “hakareti” görmemezlikten gelip “bunu bir düşüneyim.” demiş. Aynı Zileli yıllardır gına getiren Bolşevik hatıraları içinde yaşamakta. Kendine benzerler gibi güdümleme edilmiş bir komünist düşmanı veya bizim buradaki Daniel Cohn-Bendit gibi severek kendini satan biri olduğu artık şüphe götürmez.

    Her ikisi de Robert Musil’in Der Mann ohne Eigenschaften (The Man Without Qualities) ve Hermann Broch’ın Die Schlafwandler (The Sleepwalkers) kitaplarındaki karakterlerin ucuz kopyaları. Burada, özellikle siyasi mülteciler arasında, bunlar kendilerine benzer fitilleri bitmiş eski solcularla kaynaşanlara çok benziyor. Zileli’nin anarşistliği harfi harfine Bolşeviklerin komünistliği: Fırsatçılık!

    Slohov Bey,
    Kropotkin anarşistliğe büyük bir fikir zenginliği getirdi: Karşılıklı yardım. Alternatif? Darwin’in herkesin birbirini boğazlaması. Biz Pipsqueak’den çok şey öğrendik. O sizi bildiklerinizi, eğer varsa, paylaşmaya davet etti. Sesiniz çıkmadı. Bizce siz dalkavuksunuz.

  43. Vitrindeki leş dirilip dirilip cak cuk ediyor, geveze, gereksiz zombi. Bir animasyon şirketine satacağım ben bu şirret karakteri. Kazançtan pay ister misin! Kendine karamel alırsın, tuzlu cipsler yersin.

  44. Bakıyorum, kendin söz konusu olunca hemen yasakçılığa sığınmaya başladın. Geçmiş hakaretlerinin dengelenmesine say!

  45. Saldırgan Üslup . Admin

  46. Gün Zileli,
    Almanya’da sık okuduğumuz eleştirici bir Türk yazarsınız.
    Almanyalı tanınmış bir yazar ” kitaplar ve medya olayları yorumları yapan boynuzlu erkeğe benzer, gerçeği en son o öğrenir” dedi.
    Eserlerinizin yorum veya çözümlemelerini yapanlar için siz ne düşünüyorsunuz?

  47. Türk değil, Türkiyeli bir yazarım, her ne kadar vikipedi’de “türk anarşist yazar” diye yazıyorsa da. Bunu değiştirmeye çalıştım ama başarılı olamadım. İlla bir köken belirtilecekse çerkez-slav karışımıyım. Yazdıklarıma yorum yazanlar hakkında ne düşüneyim, olumlu da olsa olumsuz da olsa, sağ olsunlar, ilgilenmişler, okumuş ve yorum yapmışlar.

  48. saldırgan dil. Admin

  49. saldırgan dil. Admin

  50. “Türk değil, Türkiyeli bir yazarım” uyarınız için teşekkürler. Burada birçok arkadaşlar aynı ve benzeri sorunları yaşıyor.
    Sanat eserleri ve yorumcuları sorumuza tarihsel boyutu eklemediğimiz için özür dileriz. Sorumuzu değişik açıdan değerlendirdiniz. Biz bölünmenin eriştiği doruk noktasına gönderme yapmıştık.
    Adını ettiğimiz yazarın eleştirisine bir örnek romantik akımı olabilir. Sanatçılar toplumun ayırt edilmez bir parçası olan resim, şiir, edebiyat eserlerin piyasa yasalarına uymasına karşı isyan ettiler. Daha “ciddi” işlerle meşgul olan burjuvalar bir ücret karşılığı sanattan anlayan uzmanları zamanın fuarlarına gönderir ve pahada yatırıma değer eserleri satın almayla görevlendirirlerdi. Bu alandaki değişikliklerin şimdiye kadar uzanan zamanın tarihi çok uzun. Frankfurt Okulu’nun, kültür endüstrisi kavramı bir özet olabilir. Toplumu yansıtan eseri yaratan ile o dünyada yaşayan arasına “uzman yorumcular” böyle girdi ve arttıkça arttı. Sanat ile sanatın öznesi uzaklaştı, ayrıldı.
    Bir İtalyan yazar “giriş ile son sözü oku yeter” diyerek iğneler.
    Alman yazar, sanat/insan bölünmesini doğal görüp kitap ve haberlerin yorumunu yapanları nitelendirmek için onları boynuzlulara benzetmişti.
    Siz ne düşünüyorsunuz?

  51. Bu konuda yetkin değilim arkadaşım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir