Çakallaşmamak…

Kaos Yayınlarından 1995 yılında yayımlanan Abel Paz’ın Halk Silahlanınca (çev: Gün Zileli) kitabında beni çok etkileyen bir sahne vardır. İspanya Devriminin ve İç Savaşının büyük anarşist kahramanı Durruti, “Durruti Column” denen anarşist milis müfrezeleriyle Madrit’in savunmasına koşar. Bu, Franko’nun ilerleyen orduları karşısında son savunma mevziidir. Artık her şey buradaki savunmanın yarılıp yarılmamasına bağlıdır. Frankocular şehrin sınırlarına dayanmışlardır. Politeknik Üniversitesinin binalarında, bina bina, kapı kapı ölümüne bir çatışma sürmektedir. Durruti, anarşist milislerin başında elde silah savaşmaktadır. Bir ara yeni takviye birlikleri istemek üzere genel karargâha gelir yorgun argın. Tam kapıdan çıkıp arkadaşlarının yanına döneceği sırada telefondan onu isterler. Ahizeyi alır. Karşısındaki, çok sevdiği karısıdır. “Tamam tamam, şimdi vaktim yok” dedikten sonra ahizeyi çat der kapatır. Sonra bir an durur ve oradaki görevliye “işte savaş insanı böyle çakallaştırır” der.

Nasıl savaş politikanın silahlarla yürütülen bir devamıysa, politik mücadele de silahsız yürütülen bir savaştır. Nasıl savaş insanı çakallaştırırsa, politik mücadele de işte aynı o şekilde çakallaştırır. Özellikle politik mücadelenin iyice kızıştığı, toz dumandan göz gözü görmez bir ortam doğduğu anlarda insanlar her türlü insani duygudan, sevgiden, merhametten, adalet duygusundan ve vicdanlarından arınır ve bir çakaldan farksız bir şekilde rakiplerinin üzerine çullanır, onları amansız bir şekilde parçalamaya çalışırlar.

Murat Belge, Siyasi ve düşünsel yönelimlerine her ne kadar esasta katılmasam da, sevdiğim, takdir ettiğim, kaliteli bir edebiyat eleştirmeni, bir edebiyat adamıdır. Özellikle güçlü mantığına, batılı tarzdaki ironi duygusuna ve fikirlerini usul usul ifade ederkenki soğukkanlı üslubuna hayranımdır. Bugüne kadar bu soğukkanlı üslubunu ihlal ettiğine ya da rakiplerini adil olmayan bir şekilde ayaklar altına almaya kalkıştığına tanık olmamışımdır.

Ama bugüne kadar. Bugün bir arkadaşım, Murat Belge’nin bir yazısını gönderdi bana email aracılığıyla. “Neyin ‘boykot’u” adlı bu yazıda (Taraf, 28.08.10) “Boykot”çuları hedef almış ve onları “mahçup hayırcılar” olarak değerlendirmiş. Murat Belge gibi dikkatli bir insanın, “hayır”cıların da “boykot”çuları “mahçup evetçiler” olarak gördüklerinin ya da göstermek istediklerinin farkında olmaması imkânsız. “Boykot”çuların “mahçup evet”çi mi, yoksa “mahçup hayır”cı mı olduklarını “bilemem” ama şu toz duman dağıldıktan sonra, her iki tarafta da, eğer böyle bir duyguları hâlâ kalabildiyse, birilerinin mahçup olacaklarını en azından umabiliriz. Neden? Çünkü bu nitelemeler tipik, “benden olmadığına göre karşı tarafa hizmet ediyordur” mantığının ürünüdür de ondan. Yani ya birine ya öbürüne katılmak zorundasınız. Üçüncü bir cephe açtığınız zaman her iki cephe tarafından da haksız yere karşı tarafa hizmet etmekle suçlanmanız kaçınılmazdır. Siyasi gerilimlerden ve mantıksızlıklardan her zaman şikayet etmiş Murat Belge’nin son tutumu gerçekten ibretlik. Siyasi “şehvet” onun da gözlerini karartmış.

Ama daha da vahimi var. Murat Belge, yukarda özetlediğim görüşüyle yetinmemiş ve hızını alamayıp “boykot”çuları “Kemalistlikle” nitelemeye vardırmış işi:

“ ‘Meğerse ben Kemalist’mişim, bunu yeni anladım’ deseler, tamam, olay hepimiz için daha ‘anlaşılır’ olacak. Çok yadırganacak bir durum da değil, bu toplumda bu tavrın özellikle eğitim görmüş (ve belirli bir çevreden gelen) birilerinin DNA’larına, ‘gen’lerine yerleşmiş olması.”

Yani bu “mahçup hayır”cılar meğer bir de “Kemalist”mişler. Bunun tercümesi şudur: “Madem “evet” demiyorsunuz o halde Kemalistsiniz.” Tabii “Kemalist” suçlaması, nitelemenin seçilmiş en “kibar” sözcüğü. Altını okuduğumuz zaman, “boykot”çuların “askeri vesayet rejimi”nin savunucuları olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Artık burada “mahçup” eki bile söz konusu değil.

Oysa Murat Belge de çok iyi bilir ki, “boykot”çular, içlerinde çok farklı eğilimler taşısalar da, topluca Kemalizmden en uzak eğilimlerin temsilcileridirler. Ama Murat Belge, onların söylediklerine ya da gerçek tutumlarına bakmak yerine, “DNA”larına bakmayı tercih etmiş. Bravo doğrusu, öjenik hareketi bile insanların genleriyle düşünsel eğilimleri arasında bu kadar doğrudan bir bağlantı kurmayı becerememişti.

Belki Murat Belge de normal haline dönse bu yaptığını doğru bulmayacak ama ne yaparsınız, şu anda toplum anayasa üzerinde bir savaşa ve taraflar hedeflerine kilitlenmiş durumda. Toz dumandan göz gözü görmüyor. Siyasi savaş çakallaştırıyor. En makul ve mantıklı bildiklerimizi bile. Şu örnek bile, seçim ya da oylamaların özgürlükten çok, körcesine bir bağnazlığı geliştirdiğinin iyi bir örneği. Neyse, şu hengame geçsin de belki o zaman daha sağlıklı ve soğukkanlı değerlendirmelerin kapısı aralanır. Belki o zaman “Murat Belgesel” bir tutumda olanlar, sabah olduğunda sarhoşluklarından ayılıp “ben neler yaptım dün gece yahu” diye kafalarını toplamaya çalışan insanlar gibi yavaş yavaş kendilerine gelmeye başlarlar. Umarım.

Gün Zileli

6 Eylül 2010

ilgili yazı:
http://www.gunzileli.com/2010/09/12/neyin-‘boykot’u-murat-belge-20-08-10/

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Paratoner?!

Artıgerçek Günlük hayatta olduğu gibi politikada da, bütün yıldırımları üzerine çekecek bir paratonere ihtiyaç duyulur. …

109 Yorumlar

  1. Sevgili Gün Zileli

    Uzun zaman sizin yazilariniza yorum yazmadim. Her zamanki gibi takip etmeyi ihmal etmedim.

    Daha önce belirtigim gibi Türkiye gündeminden uzakzta yasiyorum. Ama bu refarandum meselesinin boyutlari günlerdir aylardir pesimizi brakmadi.Cevremdeki herkes boykotcu. Ben degilim. Kendimi bu katagoride görmüyorum.Bu anlamda Murat Belgeyi kislik olarak onayliyorum anlamina gelmez. Ciddi anlamda tanimiyorum. hakinda ayrintilara sahip degilim. Siyasetin cakallastirma konusu dahilinde binlercesini saymak mümkün. Her seye ragmen Belgenin kisiligi hakinda bir sey söyleme hakkina sahip degilim.
    O Zaman neden bura bu satirlari yazma geregi duydum?

    Bu kadar bizi mesgül eden bu refarandum konusunda, refarándum sonuclanmadan önce tarihte not kalsin diye yaziyorum.
    1) Boykot bireysel degil toplu bir eylem bicmidir. Karsi koyma yada karsi savasma tekil olabilir ve anlamlidir. Boykot tekil olmasi mümkün olsa da benim acimdan fazla birsey ifade etmez. Tek kisilik futbol oynama meslesi gibi.
    2) Kürt hareketi haric diger boykot taraftarlari genel nufus acisindan yüzde1 asmadigi icin bence tekildir.
    3) Kürt hareketi kesin kanaat olarak kendi özgür ve siyasi düsüncesinden yola cikarak boykota gitmemistir. Yönlendirilmistir. Bu Belge nin söyleminden daha tehlikeli bir yargi. Cünkü AKP yi kücültecek en önemli güc odur.Ve boykot kürt hareketinin cikarlarina terstir.
    4)Boykotu yapanlar Kemalistmidir? Evet benim acimdan Kemalistir. Ve orducudur. Cok önemli kücük bir azinlik disinda var olan ya da degisecek maddelere hic bakmadan sürü mantigiyla boykotcu olmustur. Etrafimda boykotu destekleyipte asil tartisma konusu olan maddelere bakan yada bilene rastlamadim. Yer köln ,Türkiyeli marksist solun en yogun oldugu alanlardan bir tanesidir.Bu degisim meslesini CHP öne sürseydi.Boykotcularin % 80 i tipis tipis gider evet derdi. Alevilerde aynen katilirdi.Dogu ve islam düsmanligi kemalizmin temel taslaridir. Solun bu tavrida kemalistir.Ayni zamanda kemalizim sadece solun degil sagin ve Islaminda icinde de yogun bir sekilde etkindir.Kemalizim konusu biraz soylojik olrak ele alinmasi gerekir burada deginmek istemiyorum. Uzun zaman alir.
    5) Bireysel tavrim nedir. Haytim boyunca yurt icinde ve disinda fikirdaslarima ve ya arkadaslarima hicbir zaman oy vermedim hicbir paartiye de oy da vermedim. Bir arkadasim benden oy isterse sunu demisimdir. Simdi sana dostca selam veriyorum ilerde parlementoda ya da belediyede olursan sana selam vermemiz icin randevu almamiz gerekecek. Brak insan kalalim.Türkiyede olsam oy vermezdim ne evet ne hayir. Ama oy verenlerden yani “oycu´´ olsaydim. 12 Eylül anayasasinin isim degisiligine bile evet derdim.

  2. Sevgili Nidal Havari,

    Hayatta seçmek zorunda kaldığımız yollar, seçenekler her zaman dört dörtlük olmayabilir, her zaman mantıga cuk oturmayabilir, her zaman çok tatmin edici olmayabilir.Hatta Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olabiliriz. Ne var ki, diğer seçeneklere göre biraz daha yakın buluruz o yolu kendimize, tüm risklerine, tüm belirsizliklerine rağmen. Bunu bir metaforla anlatmak isterim;

    Bir genç kız düşünün. Evde, babasından anasından, ağabeysinden çekmediği zulüm kalmamış. Ne yolla olursa olsun bu evden kurtulmak istiyor. O sırada adamın biri onunla evlenmek istiyor. Talip oluyor. Hatta gelip kızı istiyor da. Ebeveynleri kızı vermek istemiyorlar ama eğer kız dayatırsa evlenmesine razı olacaklar. Kızın “evet” demesi gerekiyor bunun için. İşte bir kurtuluş fırsatı. Kız da bunu istemiyor muydu? Ne var ki kız, damat adayının bütün çekici tekliflerine ve onunla evlenmesi sayesinde evdeki zulümden kurtulacak olmasına rağmen kısa sürede bu damat adayının kendisine göre olmadığını fark ediyor. Onun da evlendiklerinde kendisine zulüm yapacağını sezinliyor, kısa süreli nişanlılıklarında bunun belirtilerini de görüyor. Şimdi bu kız ne yapmalı? Damada “Hayır” deyip evde kalsa olacak şey değil. Üstelik bu sefer “evde kalmış” diyerek daha çok zulmederler ona. Evlenip gitse, bu sefer koca baskısına uğrayacağı aşağı yukarı kesin. Bu durumda ikisinden birine boyun eğmek yerine kız evden kaçıverir. Çok mu doğru bir seçimdir bu? Tek başına ele alındığı zaman hiç de iyi bir seçenek gibi görünmemektedir. Nereye gidecektir, kime sığınacaktır? Dışarda binbir tehlike onu beklemektedir? Ama buna rağmen bu yolu seçmiştir, çünkü ne baba baskısını ne de koca baskısını çekmek istemektedir artık.

    Bugünkü boykot alternatifini buna benzetebiliriz. Başka çare olmadığı için kız evden kaçıyor, başka çare olmadığı için boykot diyoruz. Çok mu güvenli bir yoldur bu, hiç de değil. Ama hiç değilse baskıdan, şu ya da bu baskıdan kurtulmak için bir şans kapısı açmaktadır. Elbette başımıza çok kötü şeyler gelmesi ihtimali de vardır (örneğin 12 Eylül’den beter .bir diktatörlüğün baskısı altına da düşebiliriz) ama şansımızı denemek zorundayız.

    sevgilerimle

  3. Sayın Nidal Hawari, boykotun bireyselliği elbette vardır ve de mümkündür. Bunun ‘toplumsallığı’ tartışılabilir ancak. Bu kadar niceliğe takılıp, bireyin önemsizleştrilmesi bence önemli bir eksiklik.

    Bir boykot insanı olarak hayatımın hiç bir evresinde Kemalist olmadığımı belirtmek isterim. Dünyada tek başıma da kalsam, inanmadığım hiç bir ‘oyun’da oynamam. Ben Akpnin kendinden emin rehavetinden de ‘etekleri tutuşmuş’ göstermeciliğiyle Hayır prop. yapan Chp’den de haz etmiyorum.

    Tüm devletselliğin komedi olduğunu ama özellikle bu devletin TC olduğunu aslaaa ama asla unutmayarak 12 Eylül günü evimde oturacağım, muhtemelen. Kerhen vatandaşı olduğum bu devletin bana ‘lütfettiği’ sözümona seçme hakkı palavrasına kapılıp ışıldayan gözlerle gidip Evet/Hayır komedisine katılmayacağım. Katılanlara diyecek lafım yok. Katılmayanlara da isteyen istediğini desin. İyi akşamlar.

  4. Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır! Hayır!

  5. CHP'nin fasist, rejimin Kemalist fasist oldugunu ne zaman anlayacaksiniz?

    Anlamadikça, “Allah, Allah bu adam neden bize Kemalist diyor” diye sasip kalacaksiniz. Bütün ordular kendi ülkelerini isgal etmistir diye isin içinden siyrilip çikamazsiniz. Kemalizmin özgüllügünü inkar edemezsiniz. Bütün devletler bireysel özgürlügün düsmanidir diyerek vicdan rahatlatmasi yapamazsiniz. Pazar günü bol bol uyuyun. Bu sizin hakkiniz, ama o zaman Pazartesi günü de sik

  6. CHP'nin fasist, rejimin Kemalist fasist oldugunu ne zaman anlayacaksiniz?

    Bu sizin hakkiniz, ama o zaman Pazartesi günü de sikayet etmeyin. Madem ki kadercilik yapmaktasiniz, size Kemalist-fasist rejimin pasif isbirlikçisi suçlamasi yapanlari da kinamayin, bilin ki bu da size kaderinizin bir oyunudur.

  7. CHP'nin fasist, rejimin Kemalist fasist oldugunu ne zaman anlayacaksiniz?

    uyandiginizda sikayet etmeyin. Madem ki kadercilik yapmaktasiniz, size Kemalist-fasist rejimin pasif isbirlikçisi suçlamasi yapanlari da kinamayin, bilin ki bu da size kaderinizin bir oyunudur.

  8. tamam anladık

  9. ben anlamadım. müslüman olmayan herkez kemalist oluyor galba

  10. Hayır’cı; sapkınca bin kere Hayır veya bin kere Evet yazmanın bir anlamı yok ve de çok komik.

    Hayırcılarla Evetçiler ne kadar benziyor birbirine, iki taraf da bağnaz ve sıkıcı

  11. Kadercilik falan yok arkadaşım kimsede. Pasif/Aktif/Kemalist/Bölücü her ne şekilde gözüktüğümüz önemli değil. En yanlış seçimi de yapıyor olabiliriz, bunun bir önemi yok. Hiç değilse deneyip, KENDİ seçimimizin sonuçlarını yaşayacağız. Devlet, sistem, rejimin bize dayattığı sonucu değil.

    Kendi adıma, seni anlıyorum ve neden Kemalist deyip durduğunla da zerre ilgilenmiyorum. Birine Kemalist demek, entel jargonda küfür modasının başını çekiyor şu sıra. Öykünmüş olabilirsin. Sorun yok.

  12. Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR! Sermayenin Talanına AKP’nin Yalanına HAYIR!

  13. Müslüman olmayan herkes kemalist degil elbette, AK Parti’nin Ermeni toplumundan yogun sekilde oy aldigini sen de bilirsin. Ne var ki günümüzde islamofobya diye bir olay var. Cagin antisemitizmi. Islamofobya’da bu akimin mucidi asiri siyonistler ve evanjelistler ile kemalistler ve birileri birlesmekte. Birilieri kim diye soracak olursan Aydinlik, Dev-Yol, ÖDP, TKP, Halkevleri , alfabenin sesi,gücü, yolu ML örgütleri, onlarin kerameti kendinden menkul seyh ve liderleri, ve diger bilumum kendine sosyalist deyip aslinda TSK’daki cuntanin bir uzantisi olan grupçuk, klikçik, fraksiyoncuklar. Anladin onu. Unuttum, seriata karsiyiz, dincilere karsiyiz , bizler laikiz, “Türkiye laiktir laik kalacak” deyip , “yezitleri” fasist generallere kirdirmaya ugrasan sosyalist “dedeler” de var.

  14. iyi oldu çok da güzel iyi oldu tamam mı? şu kişi şu şekil düşünür, bu kişi şu şekil düşünür ama hiç düşünmeyen düşünmez.

    yahu misal ben kendi payıma düzenlenecek bütün seçimleri boykot eden bir kimseyim. ister siyasi yasakları kaldırma referandumu olsun, ister belediye seçimlerini öne alma referandumu olsun, isterse yasa değişikliği referandumu. benim duruşum belli, durduğum yer belli.

    ama şimdi birileri kalkmış benim de aralarında bulunduğum, farklı saiklerle de olsa boykot kararı almış kitleleri çocuk gibi “siz şucusunuz işte bucusunuz işte” diye yaftalıyor. abi ben bir bu seçimi değil, önüme koyduğun bütün sandıkları boykot eden bir kimseyim, “yok olmaz sen kemalistsin, o yüzden boykot ediyorsun”

    en çok garibime gideni de “sen derin devletten yanasın o yüzden boykot ediyorsun” diyenleri. bu modeller kaç silindir bilmiyorum ama şu günlerde onlar da bir hayli revaçta. e ama güzel abim, ben devletin kendisine karşı çıkıyorum, derin devleti ne diye savunayım?

    ha aslına bakarsan biraz savunuyor gibi de duruyorum derin devleti ne yalan söyleyeyim. ağzı açık ayran budalalarının hayretler ettiği derin devlet operasyonlarına hiç şaşırmıyorum mesela. hatta onlar bunlara “derin devlet” operasyonu derken ben devletin “derin operasyonları” diyorum. niye mi gülüm, niye mi bir tanem?

    derinlik devletin mütemmim cüzüdür diyorum çünkü. benim ellerim temiz, gönlüm ferah, kalbim pırıl pırıl, fikrim hür, vicdanım hür. sağlam kafa da sağlam vücutta bulunuyor, demek ki kemalistim.

    ama abiler çıkıp derin devletin bulunmadığını zannettikleri amerikalardan avrupalardan örnekler sıralamıyor mu bu cehalete üzülsem mi, bu cehaletle dalga mı geçsem bilemiyorum. Herhalde gregor samsa gibi bir sabah uyandığımda kendimi kemalist bulduğum içindir.

    taraf’larda, radikal’lerde amerikan demokrasisine övgüler yağdıranların, senatonun temsilciler meclisinin internet sayfalarına girip amerika’da halkın profilinin ne ölçüde temsil organına yansıtıldığına bakmayı akıl edememeleri veyahutta buna cesaret edememeleri ne hoş. bu koskoca abi ve ablaların temsil organlarındaki insanların yarısından çoğunun yedi kuşaktır temsil organlarında yer alıyor olmasına şaşmamaları, her temsil organında ve her dönemde bir kenedy kontenjanı olmasına şaşmamaları, şehirlerin önce babalar sonra da oğullar tarafından onlarca yıl boyunca aralıksız aynı aileler tarafından yönetiliyor olduğunu görmemeleri ne garip.

    temsil organlarının aldıkları kararların ne eften püften kararlar olduğunu (on emri devlet binalarına yazalım, hayır yazmayalım, okulda dua ettirelim, hayır ettirmeyelim) buna mukabil gerçek siyasi kararların (para politikası, kalkınma programı, askeri ve siyasi strateji) alındığı kurumların başında onlarca yıldır aynı adamların bulunuyor olduğunu bilmiyor olabilir mi bu abiler? yahu sizin ekonomi sayfalarınızda son kırk yılda sadece iki tane adamın ismi geçti bütün amerikanın ekonomisi için: greenspan ve bernanke. amerikanın para politikalarını onlarca yıl yöneten greenspan krizden önce kaçmayaydı bernanke’yi de okumayacaktınız.

    hadi akıl, gidip bu yüzeysel tespitleri yapmaya yetmiyor, belli ki yetmeyecek; hiç mi hollywood filmi seyretmezsiniz, amerikada devletin içinde bir devlet olduğunu anlatan (bunu da üstü örtülü bir şekilde savunan) binlerce “iyi kotarılmış” filmin hiçbirini mi izlemediniz? romantik komediden başınızı mı kaldıramadınız? bari batman’i seyredeydiniz de batman’in uşağının hint köylerini nasıl yakıp yaktığını bir güzel anlatışını dinleseydiniz? ama hayır, siz gidip ”

    geç okyanusu, geç anam babam, geç atlantiği. almanya’yı alman halkı yönetiyor he mi? hey yavrum hey.

    o çok süper demokrasiler ama, ne zaman kendi çıkarları söz konusu olsa, binlerce insanın canına kıymakta beis görmüyorlar. utanmadan örnek isteyen var mı hala?

    milton abi var, bunların ağa babası. o milton abi değil miydi, piyasayı kontrol eden demokrasilerdense serbest piyasa uygulayan kanlı diktatörlükler daha iyidir diyen? başkası mıydı lan yoksa? bunu diyen adama nobel verirler mi? vermişler be kardeşlik. milton’un mezarda kurtlanmış kıçını yalayanlara bakma sen, milton efendi açıkça söylemiş tek derdinin serbest piyasa olduğunu, demokrasi olmadığını.

    allah aşkına neyin peşindesiniz yahu? şurada üç beş bin anarşist hiçbir seçiminize iştirak etmediği gibi bu seçiminize de iştirak etmeyecek diye amma sinirlendiniz.

    gidin bütün kokuşmuşluğunuzla evet ya da hayır diye oyunuzu kullanın, adam sırasına yazıldığınızı zannedin. bütün kavganın hala ve hala malı olanla olmayan arasında olduğunu unutuverin. zamanında bir yer alamadınız değil mi şuradan, şimdi çok para ediyormuş be!

    talana hayır, talana evet, talana boykot, 2 talana bir bedava. yürüyün kemalin askerleri, kara kemalin tekerine çomak sokan var. yürüyün çalık’ın askerleri, çalık’ın el koyduğunu geri almak isteyen var. oğlum ne oluyor lan? sakın siz yarın öbür gün malları aranızda bölüşüp can ciğer kuzu sarması olmayasınız? bize düşer diye 28 şubata alkış tutan fetullah gibi eşekten düşmüş karpuza dönmeyin sonra ama ha?

    ulan şu sitedeki en politik yazı hala kürsel tavuk yazısı, gerisi o ne demiş, bu ne demişçilik. gerçek siyaset yediğiniz tavuk, içtiğiniz su, etinize canınıza kanınıza dokunan şeyler zira. yasa maddesi oylatmayın ulan bana. yasa maddesinden bana ne, be yasanızdan tiksinmişim, hala oynamıyorum diye pencerenin altından pabucu yarım diye bağırıyorsunuz.

    evet diyen de, hayır diyen de koyu kemalisttir anacım babacım. ak kemal de kara kemal de bunu isterdi, böyle bilesiniz.

  15. Sadri Alisik üslubuyla yazan arkadasa saadet ve mutluluklar dileriz. Demokratik ülkeler kötü, totaliter ülkeler kötü, devlet hepten ve zaten kötü, zaman kötü, nerde eski rakilar, kavun, peynir … etliye sütlüye karismayiz biz , al bir yudum da sen al, geç okyanusu, geç anam babam, geç atlantiği, uç uç, uç baba torik uç, almanya’yı alman halkı yönetiyor he mi? hey yavrum hey , Helgaaa neredesin Helga, gel sana sosyalizmin alfabesini göstereyim Helga, evde çok güzel bir sosyalizmin alfabesi var, ha aslına bakarsan biraz savunuyor gibi de duruyorum derin devleti ne yalan söyleyeyim. ağzı açık ayran budalalarının hayretler ettiği derin devlet operasyonlarına hiç şaşırmıyorum mesela. Acaba diyorum, hep sasiriyorum, kahroool sinif düsmaniii,hatta onlar bunlara “derin devlet” operasyonu derken ben devletin “derin operasyonları” diyorum. niye mi gülüm, niye mi bir tanem?
    Arim, balim, petegim, boru bu boru, silah degil.
    Al bir lokma peynir al, bir firt çek anlayacaksin , gidin bütün kokuşmuşluğunuzla evet ya da hayır diye oyunuzu kullanın, adam sırasına yazıldığınızı zannedin. Adam misin lan, heeeyt.
    bütün kavganın hala ve hala malı olanla olmayan arasında olduğunu unutuverin. zamanında bir yer alamadınız değil mi şuradan, şimdi çok para ediyormuş be! Allah sana mal vermis Helga, Alaman bombasi gibi.ulan şu sitedeki en politik yazı hala küresel tavuk yazısı, gerisi o ne demiş, bu ne demişçilik. gerçek siyaset yediğiniz tavuk, içtiğiniz su, etinize canınıza kanınıza dokunan şeyler zira. Et fiyatlari da artti, eski
    tüfeklerin kolestorolü de azdi, tavuk yiyelim vesselam.
    yasa maddesi oylatmayın ulan bana. yasa maddesinden bana ne, be yasanızdan tiksinmişim, hala oynamıyorum diye pencerenin altından pabucu yarım diye bağırıyorsunuz. Ama Helga da piliç gibi, ona söz yok anacim, babacim.
    evet diyen de, hayır diyen de koyu kemalisttir anacım babacım. ak kemal de kara kemal de bunu isterdi, böyle bilesiniz, pazartesi olur gandik Kemal de , dandik kemal de çikar ortaya. Karabulutlar , Karaoglan, Calik, Camoka…
    Kiliçdaroglu, Kiliç artigi, Kiliç Dar Agaci, Gurbet o kadar aci,
    Tayyip Haci, kemanci, basimin taci, çal darbukaci.
    iyi de canim abicim bu güzellikleri birakip da “evetçilere” laf yetistirmek de neyin nesi. Boykot edeceksen et, sus otur, ondan da biktiysan, osura osura yat,uyu.

  16. vay anasını buradan bakınca kutsal şarabı da ben içiyormuşum iyi mi? çanlardan duyulmuyor, çanlar çangır çungur sağır ediyor tabii adamı. hemen de yer değiştirmişiz.

    orada bir köy var uzakta, gitmiyorum, benim köyüm de değil, gidesim de yok, göresim de ama abi hala çıkışıyor, “neden evetçilere laf yetiştiriyorsun” diye. alıcılarımızın ayarıyla çok oynuyoruz bu günlerde halbuki karasal dijital yayına geçtik, aletin kendi tarayıp bulması lazım kanalları. ömer abim de anteniyle öyle bir oynamış ki, o kadar oynak anten bir atom karımca’da vardı evvelden.

    şuracıkta sessiz sakin oturuyoruz, gerçi osuruyor da olabiliriz, öyle demiş ömer abi ama ziyanı yok, bizden çıkan metan gazıyla devrana halel gelmez, nedir. soran olursa da “biz bu işte yokuz” diyoruz ya, ondan sonra kopuyor fırtına.

    vay yoksunuz ama aslında gizli evetçisiniz, vaay yoksunuz ama aslında gizli hayırcısınız. oy kullanmayacağız diye ne kemalistliğimiz kalıyor, ne darbeciliğimiz kimine göre; ne neo liberalliğimiz ne mahçup evetçiliğimiz diğerine göre. öyle ya, dünya siyah beyaz, çarşı her şeye karşı ve ay akşamdan ışıktır. develer tellal, pireler berber iken bir evet vardır bir hayır, mostralık koyarlar “ilgilenmiyorum” butonunu da.

    hem baksana, gk başkanı boru mu bu demiş, ya da boru demiş ama silahmış, silah değilmiş. field manuel’ler ne dermiş, ne demezmiş. e nato’nun maskarası oldu ordu, bütün nato ordularının fm’leriyle iş görüyor onu da ellerinwe yüzlerine bulaştırıyorlar, ordu baki kalacaksa, o fm’ler de orada baki kalacak, sen “demokrat” kardeşim, orduyu mu feshedeceksin? hayır, yarım aklınla rehabilite edeceksin. e nato’dan mı çıkacaksın? hayır. e halep oradaysa fm burada? anlamaza yatma, bal gibi anladın ne olup bittiğini ya, ampuldeki son iki saniyen, top çeviriyorsun hala.

    ve evet, her devlet böyle. ben her devletin ortak kusurunu sayıp dökerken “değil işte ulan bak şu devlet” diyebildin mi? diyemedin, onun yerine benim dediklerimi doladın diline, sarhoş imalarını vurdun beline e ama hoplama zıplama, dilimiz sivil, işine gelirse.

    aslında her şey son anda gizli, boykot edeceksen, uslu uslu et, ses çıkarma, 100 binlik araba, nereden geldi bu para? nerden geldi bu para, en iyisi sorma, anlamazsın, kafan almaz sorma.

    ezcümle ne diyor evetçi ya da hayırcı? “boykot edeceksen adabınla sus otur, boykot ettiğini söylersen de hazır olasın yaftalanmaya.” demokratın demokratlığı demosa kadar anlaşılan.

    turist ömer abi, çok memleketler gezdin, neler gördün görmedin ama kusura bakma, burası sagopa’nın mekanı ya da değil, laf yetiştiren de, her hıyara tuzluk yetiştiren de ben değilim sensin.

    ha bir de işte amerikan demokrasisi: ruh hastalarından müteşekkil, önderi hess ve hitler olan nazi partisine bile izin ver, izin ver ki ridikule ediver merkez dışındaki bütün siyasetleri. amerikan nazi partisi hararetle ellerinizi sıkıyor bu saçmalaştırma eyleminiz için. bana mutluluk dilesen ne dilemesen ne, sen kendin mutlu ol önce. bak ne denli mutsuzsun, lafa laf yetiştiremedin, üslupla oynaşmaya koyuldun.

    ama onu da yapamadın be turist ömer abi? yakılşır mı sana, turist ömer afrika’da? hadi al erolunu da büyüğünü de burcunu da, gördüğün her lafla dalga geçmeye kalkıp şanını çamura bulama.

    hem yanlış anlamışsın bak, ben dediydim sana yeme o tavukları diye, mısırla beslenen, özenle büyütülen bu tavuklar, her gün enerjiyle, neşeyle koşup oynuyorlar, sonra gidip o mısırlı tavukları yiyende zeka geriliğine yol açıyorlar.

    hamiş: tavuk yemeyin demek, tüm referandum tartışmalarından daha sahici bir politik çıkıştır. erman hoca da dediydi zaten.

  17. Turist Ömer,

    Politik olmayan apolitiktir,e geliyor senin paragrafların. Öyle değil. Yatmak, uyumak ‘Konfora’ sığınmak sizin anarşist veya bireysel tavırdan algıladığınız ‘kısa yol’. Öyle değil. Dünden beri fikrimöi değiştirdim. O sandığa gideceğim. Boş sayfa atıp geleceğim. Bizlerin apolitikliği rahatımıza öyle gelmesinden değil. Bilakis öyle rahatsız öyle sıkılganız ki politik oyunlarınızdan durmayı, eylemsizliği tercih ediyor ve de oyunlarınıza inanmıyoruz. Bundan daha açıkyürekli söylem ne olabilir?

    Sıkıcısınız be, numara yok hiç birinizde.

  18. Devrimciler için politikliğin de demokratikliğin de ölçütü önlerine bu şekilde konulan sandık değildir AKP’li arkadaş. Zaten önüne konuluyorsa, bu politikse bile demokratik değildir. Bu politik düzen içinde sandığı bu kadar fetişleştirmenin karşısındaki en politik tavır o sandığa gitmemektir zaten. Sandığın bu yollu aşkınlaştırılması çıkmaz yol. 12 Eylül’ün paşaları da getirip sandık koydu, milletin önüne. O halde 12 Eylül’de demokratik miydi yani! Karar alma süreçlerinin neresine katılabiliyorsun! Üstelik o sandığın önünüze getirilmesine konu olan düzenlemeler de seni karar alma süreçlerine katmayı falan hedeflemiyor. kısıtlı da olsa katmayı hedeflemiyor. kendinizi kandırıyorsunuz anladık da anarşistleri de kuyrukçu yapma gayretkeşliği nedir!

  19. Bir kisi degisti

    Bakin Mrs. Dalloway’den örnek alin, sandiga gidecek neticede, içerde ne atacagi ayri konu, en azindan 22 TL ceza vermeyecek, 22 TL ile neler yapilmaz neler, tavuk alinir, Speis çagrilir beraberce yenilir, Speis’e kendisinin bir yiyecek olmadigi, tavukla rekabete girmemesi gerektigi hatirlatilir, emperyalizmin, devletin ve ordunun anlam ve önemi, Nato, istihbarat ve gizli faaliyetler üzerine ders vermenin gereksizligi anlatilir, general mevcudunun dörtte birini yargilayan bir siyasal harekete ders verilmeyecegi ondan ders alinacagi konusulur, bakin Mrs. Dalloway hidayete (Hidayet Türkoglu’ndan söz etmemekteyiz) yaklasmaya basladi. Zaten sorun orada, ne evette, ne hayirda, ne de bosta, çözüm de gurur yapmamakta, kendini olagandisi birsey sanmamakta, halktan ayri görmemekte. Mr. Speis gider, sokaktaki herhangi birine sorar, ABD’deki rejim nasil diye. El cevap: adamlar Afganistan’a gitmekte, helikoptere binmekte, yoldan geçenlere rasgele ates açmakta, ölülerden kesik parmak toplayip kolleksiyon yapmakta, arkadan da TV’leri, radyolari, internet siteleri, gazeteleri “ilkel Afganlar, ilkel gelenekler, ilkel Islam dini” diye yayin yapmakta. Sorun o degil de su: Türkiye’de o helikoptere çikip da, oradan geçen Afganlari avlamaya can atan kaç tane köse yazari, kaç tane general, kaç tane CHP’li, kaç Alevi ve kaç solcu var? Bu soruya cevap verirsen Speis o zaman sana organik bir tavuk ismarlarim.

  20. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’a saldıran üniversite öğrencisi gencin, ilk ifadesinde solcu olduğunu söylediği bildirildi.
    Bursa’da Gökdere Meydanı’nda düzenlenen mitingte platformda konuşma yapan Akın Birdal’a koşarak kafa atan üniversite öğrencisi Bilgehan Şimşek, polise ifade verdi.
    Vatan Gazetesi

  21. Cezası mı varmış sandığa gitmemenin? Öğrendiğim iyi oldu. Elbette ki gitmeyeceğim..

    Ceza varsa, her türlü ‘suç’ da olacaktır; Turist Ömer Bir Kişi Değişti.

  22. Küçük Kemaller

    Vatan Gazetesi internet sitesinde adamin birinin BDP Mitingi sirasinda Akin Birdal’a saldirdigi, daha sonra saldirganin linç edilmek istendigi, polisin saldirgani BDP’lilerin elinden zor kurtardigi haber olarak veriliyor. Haberin altinda bir okuyucu yorumu var, aynen söyle:
    “Kamer BÜYÜKKAYA – (525 yorum) Polis’ in geç müdahale etmesi çok ilginç? ”
    Haberde polisin geç müdahale ettigiyle ilgili bilgi yok. Ama okuyucu kendini küçük bir Mustafa Kemal, küçük bir Ertugrul Özkök olarak gördügü için gri propagandaya soyunmus, yalan, iftira, çarpitma, yamultma yöntemlerini sanki Vatan Gazetesi’nen de iyi kendisi yapmaya calismis. Amaç okuyucunun aklina saldirganin gerçekte masum oldugu, BDP’lilerin ve “AKP’li” polisin kötü oldugu gibi bir algilama yerlestirmek. Iste fasizm bu, insanlarin herbirinin kendini fasist liderle özlestirmesi, birer küçük Kemaller olmak, her an,her davransita Führer olsa ne yapardi diye düsünmek. Bu sitedekei bazi yazilarda da gri propagandanin örnekleri var.

  23. Bu siteye gönderilen linkteki Masis Kürkçügil röportajını okudum. Masis “hayır”cı. Kürt bölgelerinde “bolkot”u anlamlı buluyor ama batıda bu “ben oynamıyorum” anlamına gelirmiş. Hiç katılmıyorum. Tipik yararcı Leninist bakış açısı. Ayrıca insanların “ben oynamıyorum” deme hakkı da yok mu? Öyle olmasa bile sırf Kürtlerle dayanışmak açısından bile boykot çok anlamlıdır. Nerede kaldı halkların dayanışması…

  24. O okuyucu yorumlarının gerçekten/tamamının ‘okuyucu’ tarafından yazılmadığını bizzat biliyorum. Dediğiniz gri prop. arındığına inandırılmak istendiğimiz ‘devlet’in derinlerinden akmaya devam ediyor/edecek de. Bu yeni bir yöntem değil. Evet de Hayır da, elbette ki o derinlerdeki mekanizmanın kendine yontabileceği kendisine zeval getirmeyecek bir yol olacaktır. Anlayınız artık, devlet bindiği dalı asla kesmez.

  25. M. Kürkçügil’in ‘ilerici’ bir söylemine şimdiye dek rastlamadım zaten. ‘Yararcı Leninist Bakış Açısı’ doğru cümle bence de.

  26. Böyle bir yazi okunabilir mi?

    Kürkçügil’in saçma yazisini okuyanlari sabirlarindan dolayi tebrik etmek gerek. Skolastik, fikih kitabi gibi,… sol teorisyen dedikleri bu muymus? Türkiye solunun neden yerlerde süründügü anlasiliyor, bu hazip ve kazip liderlerle bu kadar. Su incilere bakin: ……..Bu kavganın tarihsel zeminine mutlaka bakmak gerekir. Ancak aktüel felaket başka yerdedir. Sen yaygara deyince aklıma geldi. Troçki der ki, bu fanfaracılar siyasetle ekonomi arasındaki ilişkiyi konserve kutusuyla onun içindeki konservelenmiş yiyecek arasındaki gibi dışsal bir ilişki zannederler. Yani konserve kutusu açılır, yiyecek çıkarılır ve teneke kutu atılır. Yani bu ikisi hem iç içe görünür hem de birbirinden bu kadar ayrı, bağımsızdır. Oysa der Troçki, bize göre bu deriyle kas arasındaki ilişki gibidir.Yani organik bir ilişkidir. Mesele bizde siyasetle ekonominin birbirine bu kadar dışsal olarak telakki edilmesindedir.
    Bugün dünya ahvalini anlayabilmek için önce neoliberalizmin ne olduğundan hareket etmemiz gerekir. Yanımda Pierre Dardoit ile Christian Lavalle’ın Fransa’da yayımlanan Dünyanın Yeni Aklı adlı kitapları üzerine Liberation gazetesinde çıkmış bir mülakat var. Mülakatın başlığı ilginç: ‘Neoliberal Birey Nasıl İmal Edilir?’ Neoliberalizmi sadece ……Nihayetinde anayasa, Marksizmde makbul bir mefhum değildir. Cidiye alınır bir klasik Marksist çalışmada anayasa hakkında bir tartışmaya rastlayamazsınız. Buna mukabil kurucu meclis kavramıyla karşılaşırsınız. Paris Komünü’nün ‘anayasası’ her toplumsal mevkiin seçimle doldurulacağını ve seçilenleri geri çağırma hakkını vazeder. Marx’ın Paris Komünü hakkındaki “Fransa’da Sınıf Savaşımı “ kitabına ve onun üzerine bina edilen, Lenin’in Devlet ve Devrim adlı kitabına bugün yeniden bakmakta büyük yarar var. Sosyalistlerin bir anayasal değişiklik durumunda neler talep edebileceklerine dair bir tartışmanın ilk adımları buralardadır. Biz ise burjuva demokrasisinin labirentlerinde kaybolmuş durumdayız. Mesela kuvvetler ayrılığı bizi ilgilendiren bir mesele değildir…..Bastan asagi malumatfürusluk ve bilgiçlik taslama, yaziklar olsun.

  27. Müşterek Bahis

    hadi ben de bir tahmin yapayım. Boykot oyları toplam olarak %40 çivarında olacak. Geri kalan oylar: %53 hayır; %47 Evet.

  28. anarşistler zaten seçimleri pek ciddiye almazlar. bütün seçim ve refarandumları boykot edip siyasi alanda sorumluluk almaktan kaçınmak sık rastlanan bir anarşist tavırdır.

    “kürt halkıyla dayanışma”, “devrimci cephe kurmak”, “zaten rejim değişmiyor ki” gibi konjenktüre uygun gerekçeler uydurmak zorunda değilsiniz…

  29. Halil Berktay’la başladı, sonra Murat Belge en son Oral Çalışlar.. Arada kaçırdıklarım olduysa belirtin. siz durup durup önde gelen sol liberal yazarlarla ilgili “geçmişte şöyle yapardı, zaten ayakları da kokardı” yazıları yazınca “çakallık” olmuyor da murat belge boykot tavrını kemalizmle eleştirince mi oluyor? Çalışlar’ın yahut Berktay’ın geçmişteki düşüncelerinden bize ne? Çakallıkmış… Gözündeki merteği görmeyip de başkalarının gözündeki çapakla uğraşmak tam da buna denir.

  30. : )

    Gün kendi gözündeki merteği (o ne demekse) son derece -bana göre haketmediği kadar büyük bir tevazu ve acımasızlıkla- sağlam eleştirmiş bir Türkiyeli anarşisttir. Gün yukarıda saydığınız isimlerin geçmişini biliyor olmakla, geçmişlerini yazıyor olmakla ahkam kesmiyor, bilakis -siz biliyor veya ilgilenmiyor olabilirsiniz- bu insanların ‘ne yazdığını’ ‘ne dediğini/düşündüğünü’ merak ederek okuyan ve onların sözüyle harekete geçme ihtiyacıyla okuyan bir okur kitlesi vardır. Gün Zileli kendi gelmişi ve geçmişiyle olan secere ve de hesap kıl-tüy işlerini yazdığı otobiyografilerle halletmekte.

    Yukarıdaki isimlerin gelmişi ve geçmişini hatırlamaya ihtiyacı olanlar var. Balık hafızalı olmaya koşullanan toplum bireyleriyiz. Her birimiz hafız’lıktan gelme değiliz.

  31. Kanli mi, kansiz mi?

    Musterek bahisçi arkadas, uçmussun ama sunu da unutma, diyelim ki “hayir” çikti, diyelim ki CHP/MHP koalisyonu kuruldu. Ne olacak ? Enflasyon %150, bol sifirli TL’ye dönus, açlik, sefalet …..ve yeniden seçimler, eger seçimler de engellenirse varoslardan kalkan halk Kemalistleri ve onlarin solcu, hayirci çocuklarini Istanbul’da Bagdat Caddesinden Marmara denizine, Avrupa yakasindakileri Besiktas sahilinden bogaza döker. Anadolu halklari da oradakileri Izmir’den denize sallar. Trakyadakiler canlarini Meriç’in öte yakasina atarak kurtarirlar. Dikkat et, bu devrimin ana gücü köylüler ve isçiler olacak hedefleri arasinda da kendine solcu diyen bazilari da bulunacak. Bu sosyolojik bir gerçektir, Kemal’in hiyerarsisi artik yasayamaz. Sizin Kemalist düzen bitti, uzatmalari oynamaktasiniz.

  32. Müşterek Bahis

    Kızma birader. Ben Kemalist falan da değilim üstelik. Sadece bir tahminde bulunmak istemiştim.

  33. Evet/Hayır ajit-prop.undan sıkıldım. Ama bahisleri severim, kumarın her türlüsünü. Hayır’ın çok olacağını düşünüyorum ben de. Hem sitedeki yorumlarını ilgiyle takip ettiğim AKP’li arkadaşın da muhteşem Evet propogandalarının şu an itibariyle hafif ‘tutuşmuş’ tonlarda çıkması da bunu doğrular gibi…

    Kan tutar bizi arkadaşım, serinkanlılığını korumalısın. Hayat böyledir, bir kazanır bir kaybedersin……..

  34. HAYIR çıkacak AKP defolacak!

  35. Hayir yazan vatandasa

    Hesap lütfen

  36. boykotçu zorbalık

    Oy kullanmaya gelenlerin araçlarına molotof kokteyli

    MERSİN’de Anayasa referandumu için oy kullanmaya gelenleri engellemek isteyen yüzleri maskeli grup, okul önünde otomobil ve kamyoneti molotof kokteyli atarak yaktı.Yanan otomobildeki baba ile oğlu son anda kurtarıldı.

    Batman’da vatandaşları oy kullanmamaları için tehdit eden gruba polis müdahale etti.

    Edinilen bilgiye göre, Yavuz Selim Mahallesi Metin Bostancı İlköğretim Okulunun önünde oy kullanmaya gelen vatandaşları “Halk oylamasını boykot edin” diyerek tehdit eden gruba polis müdahalede bulundu.

    Şırnak’ın Kumçatı beldesinde bir grup ile geçici köy korucuları arasında oy verme işlemi sırasında çıkan kavgada 8 kişi yaralandı.

    Edinilen bilgiye göre, merkeze bağlı Kumçatı beldesindeki bir okulda oy verme işlemi sırasında bir grubun oy kullanmaya gelen vatandaşları ’Halk oylamasını boykot edin, oy kullanmayın” diyerek tehdit etmesi üzerine tartışma çıktı.

  37. halk düşmanlarını tanıyın

    Diyarbakır’da PKK’nın tehditleri sandık başına giden bazı vatandaşları korkuttu. Resimlerinin çekilmesini engellemeye çalıştılar…Kaleşnikoflu polisler halkın tehditlerden korkmaması için sokak başlarını tuttu…Yoğun güvenlik önlemleri altında vatandaşlar oy kullandı… Referandum nedeniyle sabahın ilk saatlerinden itibaren görevliler sandık başındaki yerlerini alıp, seçmenleri beklemeye başladı. Polis ekipleri okul önlerinde sıkı güvenlik önlemi aldı. Bazı seçim merkezleri ve çevrelerine yerleştirilen Mobese kameralarla denetim sürdürülürken bir polis helikopteri sabah saatlerinden itibaren kentin üzerinden uçuş yaptığı görüldü. Bu arada ‘155 Polis İmdat’ hattına, bazı okullarda sandığa gitmek isteyen seçmenlerin bazı kişiler tarafından engellenmeye çalışıldığı ihbarları yapıldı. Polis, ihbar gelen okullarda önlemleri artırarak gerekli işlemleri yaptı.

  38. Dandik Kemal de boykot dedi

    Dersimli itirafçi Kemal Karabulut da oy kullanmamis.

  39. Neredesiniz? Evet, hesap lütfen

    Sol maskeli Kemalist fasistler de 12 Eylülcülerle birlikte hesap verecek.

  40. Dezenformasyon Faşizmin En Önemli Araçlarındandır!

    Birdal’a saldıran faşisti solcu yapmaya çalışıyorlar
    12.09.2010 – 09:30

    Artık basın etiği bir yana, hiçbir kural tanımıyorlar. Cihan Haber Ajansı ve Zaman, Akın Birdal’a saldıran faşisti solcu ilan etmeye çalışıyor.

    Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) Bursa’daki mitinginde kürsüde konuşma yaptığı sırada Akın Birdal’a saldıran Bilgehan Şimşek, cemaat basını tarafından “solcu” ilan edilmeye çalışılıyor.

    Birdal’a yapılan saldırının ardından cemaat basınında yer alan haberler, bu medyanın siyasi çıkarları doğrultusunda gerçekleri tersyüz etmekten hiçbir zaman kaçınmayacağını bir kez daha gözler önüne serdi.

    Saldırının ardından Cihan Haber Ajansı (CHA), Şimşek’in “poliste verdiği ifadede ‘Ben solcuyum’ dediğini” iddia etti. Polisin CHA’ya, CHA’nın da medyaya servis ettiği bu haber, hızla internet sitelerine yayıldı. Ancak yandaş basının dahi bu ifadeden emin olamadığı, gün içinde bazı haber sitelerinde haberin bu kısmının çıkarıldığı ya da hiç kullanılmadığı görüldü.

    BDP’li de yaptılar
    Zaman gazetesi, 10 Eylül Cuma günü yaptığı “Akın Birdal’a saldıran BDP’li mi?” başlıklı haberinde, Bursa Valisi Şahabettin Harput’un “Platform üzerindeki 8-10 kişiden bir tanesinin bu sanık saldırganın olması ve 1,5 saate yakın tertip heyetinin içinde yer alması, tanınmayan bir kişinin böyle bir platformda yer almasının nasıl mümkün olduğu konusu, herkesin sorması gereken bir sorudur” sözlerine dayanarak Şimşek’in BDP’li olduğunu da iddia etmişti. Oysa Akın Birdal, saldırının olduğu gün bu kişinin kendisini sivil polis olarak tanıtarak kürsüye çıktığını açıklamıştı, ancak Zaman’ın gazetecilik anlayışı bu bilgiyi okurlarına vermekten kaçındı.

    Zaman: Şimşek’in ailesi sol görüşlüymüş
    Zaman gazetesi, bugün de saldırıya ilişkin bir habere yer verdi. “Provakatif saldırıyı önceden planlamış” (imla hatası Zaman’a ait) başlıklı ve Fatih Karakılıç ve Aziz İstegün imzalı haberde “Saldırganla ilgili ilginç bilgiler de ortaya çıkmaya başladı” denilerek şu ifadelere yer verildi:

    “Edinilen bilgilere göre şahıs, saldırıyı gerçekleştirmeden önce babasına bir sayfalık mektup yazmış. Mektupta, “Baba sizlere layık bir evlat olamadım. Birçok pisliğimi, sorumsuzluğumu temizlediniz. Bursa’ya gidiyorum. Ya öleceğim ya da cezaevine gireceğim.” dediği öğrenildi. Savcılık mektubu incelemeye aldı. Şimşek’in bir gece misafir olduğu dayısının da bilgisine başvuruldu. Basın-yayın organlarında ‘muhafazakar’ diye lanse edilen Şimşek’in sol görüşlü bir aileye mensup olduğu ortaya çıktı. Şimşek’in facebook sayfasında, “Atatürk milliyetçisiyim. AKP ve PKK’lıları sayfamızda istemiyoruz.” notu dikkat çekiyor. Şimşek’in sürekli alkol aldığı da iddialar arasında.”

    Böylece Zaman gazetesi, önce polis ifadesine dayanarak Şimşek’in solcu olduğunu ilan etti, ardından Facebook sayfasında “Atatürk milliyetçisiyim. AKP ve PKK’lıları sayfamızda istemiyoruz” demesini “solculuk delaleti” gibi sundu, üstelik de gencin ailesinin solcu olduğunu iddia etti. Bu iddianın kaynağının ne olduğunun ortada olmaması bir yana, saldırganın ailesinin siyasi görüşünün saldırganı bağlamayacağı ortada olmasına rağmen, bu ifadenin sırf saldırıyı solcuların yaptığı izlenimi vermek için kullanılması dikkat çekti.

    Facebook sayfasında neleri gördüler, neleri görmediler?
    Zaman’ın haberinde gencin Facebook sayfasından “Atatürk milliyetçisiyim. AKP ve PKK’lıları sayfamızda istemiyoruz” ifadesinin alınması ise, gazetecilik açısından inanılması güç bir skandal. Bu ifadenin zaten bir solcunun kullanacağı bir ifade olmamasının ötesinde, ancak görmezden gelinenler daha vahim. Solcu ilan etmeye çalıştıkları Şimşek’in bahis konusu Facebook sayfasında Zaman’ın görmezden geldiği ifadelerin bir kısmı şöyle:

    “bu pusu siyası bir pusu…ilk fırsatta olayı cıkartcam. vatan haını bırısıne bır ders vermem gerekıyor tv lerden detayını ızlersınız kısmet olursa. kızlarla ılgılı degıl:))) yanlıs anlasılma olmasın sakın.”

    “azerbaycan milli meclisinin hemen karşısındaki burham burham maneviyat kokan şehitliğimiz. 7 yaşımdan beri dua ediyorum ve inanıyorum ki allah bana da şehit olarak ölüp, cennetin 3. kapısından peygamber efendimizin(s.a.v) arkasından cennete girmeyi nasip edecek inşaallah…kalbim çok temizdir içime ne doğduysa bu zamana kadar çıktı inşallah bu da çıkacak…”

    (Bakü’da üniversite okurken tanıştığı, şu an polis olan Mehmet Culfaz’ın, oradayken kadınlara nasıl sert davrandığını hatırlatması üzerine) “işin sırrı burda zaten mehmet. herkesin önünde eğildiği, iltifatlar yağdırdığı, bakınca ağzının sularının aktığı kadınlara bende diğerleri gibi yapsaydım gelirlermiydi zannediyosun:)) dünyanın en zengin, en güçlü kadını bile akşam evine döndüğünde kandisine hükmedecek bir erkek arar bunu unutma…yok özlemiyorum o hayat hayat değilki insan gibi mi yaşadık zannediyosun damızlık öküz gibi yaşanır mı ya…böylesi daha iyi…”

    Bilgehan Şimşek’in Facebook sayfasında görülen bir başka gerçek, Şimşek’in “beğendikleri” arasında Muhsin Yazıcıoğlu, Atatürk, Hz. Muhammed ve Bordo Bereliler’in olması.

    Siyasi uğurda her türlü gerçek çarpıtılır
    Gülen cemaatinin medyasının, AKP’yi destekleyen BBP’yi ve sağ kesimi korumak için yaptığı bu haberler, gazeteciliğe rahmet okutacak nitelikte. Tüm gerçekleri tersyüz eden, her şeyin anlamını tersine çeviren yandaş medya, yalancılıkta sınır tanımayacağını bir kez daha gösterdi.

    (soL – Haber Merkezi)

  41. Dezenformasyon Faşizmin En Önemli Araçlarındandır!

    Solcuları darbecilikle suçlayanlar 12 Eylül’ü nasıl karşıladı

    12 Eylül 2010

    Şimdinin demokratları, solcuları darbecilikle suçlayanlar, 12 Eylül darbesini işte böyle karşıladı:

    Nazlı Ilıcak
    27 Mayıs mensup bulunduğumuz Demokrat Parti camiasına karşıydı. Hâlbuki 12 Eylül’de açıklanan hedeflerle, yıllardır bizim yazdıklarımız arasında geniş mutabakat mevcuttur. (…) Ümidimiz, memleketimizin, birlik ve beraberliğimizin son şansı olan Türk Silahlı Kuvvetler harekâtının başarıyla neticelenmesidir. (16 Eylül 1980 / Tercüman )

    Ahmet Kabaklı
    Merih’ten gelmediler. Milli Güvenlik Kurulu’nda ve kendi makamlarında, devletin en gizli istihbaratı, ülkenin manzarası ve bütün sırları önlerinde idi. Orgeneral Evren 12 Eylül Cuma konuşmasında söylediklerini 30 Ağustos 1979’dan beri, belki 10 defa her fırsatta söylemişti. Dost kim düşman kim? Devleti kimler yıkmak istiyor, bazı sendikalar, dernekler ve odalar hangi düşman hesabına ve Türkiye’de kime güvenerek çalışıyor? Biliyorlardı. İstenen kanunları Meclis’te kimler hangi kasıtla baltalıyor ve kimler çıkarmak istiyor, Anayasa’yı kimler suistimal ediyor, hepsini görüyorlardı. (16 Eylül 1980 / Tercüman)

    Rauf Tamer
    Kenan Evren’in söyledikleri her hukukçunun ve her profesörün başucuna bir mukaddes kitap gibi asılacak cinsten sözlerdir… Öpüp öpüp başlarına koysunlar. Vazgeçtik istifalarından… Yolda sarılıp öpüşen insanlara, cezaevlerinde koğuşlarını birleştiren mahkûmlara bakarsanız, bir ‘Barış Harekatı’ bu… Tam bir Barış Harekatı. (17 Eylül 1980 / Tercüman)

    Ali Bayramoğlu
    “Eylül zaferlerinin en sonuncusu olarak 12 Eylül harekatını kaydetmede fayda var. 12 Eylül dış düşmanlara karşı bir zafer değildir. Ama bir yönüyle ondan daha ehemmiyetlidir.” (Eylül 1982 / Sızıntı)

    Mehmet Barlas
    Evren, 1981’e girerken, ulusa, devlet düzeninin yeniden kurulacağını, anarşi ve terörün kökünün kazınacağını, bütünlüğün yeniden sağlanacağını vaat ediyordu. Bunların hepsi gerçekleşmiştir. (…) Silahlı Kuvvetler, Türkiye’yi bir iç savaştan kurtarmıştır. (21 Aralık 1981)

    Hayatını yurduna ve ulusuna adamış insandır Evren… (6 Mart 1982)

    Evren, 10 Kasım’da, ‘demokratik parlamenter sisteme geçiş sınavını başardık’ müjdesini vermektedir atamıza. Bir insan yürekten bunun sevincini duymasa böyle bir ifadeyi seslendirir mi? (14 Kasım 1983)

    (Online BirGün)

  42. Dezenformasyon Faşizmin En Önemli Araçlarındandır!

    Ordu Göreve!

    12 Eylül 2010

    Bugüne dek TSK’yi siyasete müdahale ettiği savıyla oldukça sert bir biçimde eleştiren ve askere kışlasına dönmesini tavsiye eden İslamcı habervaktim.com sitesi, boykotçulara müdahale etmesi için jandarmayı sokağa çağırdı.

    Sitede ‘habervaktim özel’ ibaresi ve ‘hayır’cılar da boş durmuyor spotuyla verilen haberde, Mardin’in Soylu Köyü’nde bir kişi köylülerin oy kullanmasını engellediği iddiasıyla isim verilerek teşhir edilirken Mardin Jandarma Alay Komutanı Olcay Erdal referandum sürecine müdahil olması için göreve çağrılıyor.

    (Online BirGün)

  43. Dezenformasyon Faşizmin En Önemli Araçlarındandır!

    ONUR CAYMAZ

    12 EYLÜL, ÖLÜLERİMİZİ UNUTMA!

    12 Eylül 2010

    Eskiler bilirmiş, vaktiyle yaptıkları saatlerin üzerine ‘Tempus Fugit’ yazarlarmış: Zaman Uçar. Zaman uçup gidecektir ama hesap sorulacaktır. Sizi unutmayacağız beyler!

    Eskiden, saatlerin üzerinde, “vulnerant omnes ultimat necat” yazarmış, saatlerin hepsi öldürür, sonuncusu yaralar anlamına gelen bir Latin atasözü. İnsanlara, o son dakika geldiğinde öleceğinizi unutmayın demek için. Hatta Almanya’da, Augsburg şehrinde kimi saatler ‘ölüm’ diye çarparmış saat başlarında. Zaman, bir zamanlar en çok ölümü hatırlatırmış. Antik Roma’dan başka bir söz daha anlatır ölümü: Memento Mori! Yani, öleceğini hatırla. Ölümünü unutma! Biz unutmadık ölümümüzü, öldürülenlerimizi unutmadık! Otuz yıl önce bugündü…

    Diyeceksiniz ki sen o zaman üç yaşındaydın, sana ne oluyor be adam! İşte aslında 12 Eylül bu! Onların istediği buydu. Yapacaklarını yapıp, üç kuşak sonra tümden unutulmak. Bu duyarsızlıktı istedikleri, vicdansızlıktı. Onlar insanlığın düşmanıydı çünkü, umudun düşmanıydı. Gençliğimizin düşmanıydı onlar. Genç bedenlerimizin, genç aklımızın, hayallerimizin. Bilmiyorlardı: Gence düşman olan, gence kalem kıran insanlığa düşmandır. Var mı ötesi?

    Memento Mori! Unutmadık! Bey değildik, paşa değildik, reis, ümmet hiç değildik. Arkadaş’tık, yoldaş… Yakında devrim olacak diye elektrik faturalarını ödemeyenleri unutmadık! Yüzü gözü kan içinde duraklarda, caddelerde, sokaklarda, grev alanlarında, meydanlarda vurulanları unutmadık! Asılanların öcü, yıllar boyunca takip etti cellatları. Şiirini yazdık, türküsünü söyledik, Erdal’ın kürklü paltosunu, Necdet’in ailesine yıllarca verilmeyen mektubunu unutmadık.

    Babam işe gitmemişti henüz, annem çay demliyordu belki, televizyonda askerlerin yürüyüşleri, kimi silah sesleri kalmış belleğimde. Zülfü Livaneli dinliyordu halam, Ruhi Su dinliyordu… Sendikacıları evlerinden topluyorlardı, nemli duvarlar vardı. İçine, çırılçıplak insanlar konarak döndürülen tekerlekler… Gözlerimizi bağlıyorlardı karanlıklar içinde. Kullandıkları bez Amerikan yapımıydı… Yıllarca söylendi durdu sonra: Amerika’nın oyunlarından bahsedildi. Bahsedildi de işkencehanede birinin, bir insanın kıçına soktuğu jopu da Amerika mı ittiriyordu; düşünmedik. Neyin karşısındaydı onlar, kimin karşısında, kime karşılardı? Çocukları yok muydu, akşamları bir kadının sıcak koynuna girmiyor muydu hiçbiri, deniz kenarında rakı içtikleri zaman hatırlayıp da hüzünlenebilecekleri güzel anıları yok muydu? İnsan mıydı onlar?

    Unutmadık! Babasına tecavüz etmeye zorlanan çocukları, kış ayazında tazyikli soğuk suyla ıslatılıp açık pencerelerin dibindeki kalorifere kelepçelenen devrimcileri, geceleri bomba patlarcasına çalan kapıları, uyku sıcaklığındaki yataklara damlayan kanı, dağıtılan kitapları, yakılmış, içlerinden yüzler kesilip çıkarılmış fotoğrafları, binler çekilip çıkarılmış…

    Camları kırık evleri, rüzgârdan titreyen perdelerden korkanları, hiçbir şeyden korkmayanları, atılanları, sürülenleri, sürgünleri, içerdeki ve dışardaki sürgünleri, anarşist, terörist yaftası yapıştırılarak televizyonlarda gösterilen halk çocuklarını, okul bahçelerini, kışla avlularını, gazetelerin boya kokusunu, bir gün kamulaştıracağımız mülkleri, ara mahallerinin duvarlarında yazan Mahir Çayan Faşiste Kayan’ları, yoksulluğu, ama nasıl biliyor musunuz, çırılçıplak yoksulluğu, bir ağaç gibi yalnızlığı, yalan haberleri, yalan insanları, yalan bültenleri, yalan kurumları, yalanlarını, apoletlerini, postallarını, şapkalarını, radyolarını…

    Unutmadık, gözlüklerimiz vardı, kırıldı; kalemler kırıldı bizim için; ter damladı tuşlarına daktilolarımızın, halk için saklanan afişlerin renklerini, kimi odaların kimi sehpalarında kalmış tepeleme dolu kültablalarını, Marx’tan yapılmış alıntıları, kitapları, V.I. Lenin’i Altıncı Lenin sanan polisi, işkence mağduruyla sigarasını paylaşan çavuşu, zanlının sevgilisine tecavüz eden teğmeni, lağımlı sularda yüzdürülenleri. Unutmadık! Birbirlerini, taşaklarından tutup havaya kaldırması istenen güzel, solgun yüzlü şarabi eşkıyaları, Mamak’ı, Metris’i, Sonbahardan Çizgileri, İlhan Erdost’un, kafasına vurularak öldürülüşünü, onu öldüren puştu, Esat Oktay Yıldıran’ın köpeği Co’yu, öteki köpekleri…

    Fatsa’da, 11 Temmuz 1980 sabahı, devletin maskeli faşistlerinin, solcuları ihbar edişini, Maraş Katliamı’ndan önce Alevilerin evlerinin kapısına atılmış kırmızı çarpıları; pencerelerden aşağı atılıp soğuk betona çarparak ölenler hakkında ertesi gün gazetelerde çıkan haberleri unutmadık!

    Kanımız var sizde. Gençliğimiz var. Işığımız var. Ellerinizle kirletmeye çalıştığınız hayatımız, inadımız, inancımız var. Otuz yıl önce bu sabah, deniz gören balkonda uyanıp da sokakta dolanan askerleri izlerken, sevgilisinin kim bilir ne halde olduğunu düşünen bir genç kız var. Attila İlhan’ın gündelik işlerdenmiş gibi ölüm dizesi, Füruzan’ın 47’liler’i, Uçurtmayı Vurmasınlar var. Nevzat Karakış’tan bir ağıt, kömür kokusu var. Kanımız sizde beyler, çıkıp konuşuyorsunuz televizyonlarda, demeçler veriyorsunuz, demokratsınız, özgürsünüz falan ama bizim çığlığımız var.

    Eskiler bilirmiş, vaktiyle yaptıkları saatlerin üzerine ‘Tempus Fugit’ yazarlarmış: Zaman Uçar. Zaman uçup gidecektir ama hesap sorulacaktır. Sizi unutmayacağız beyler!

  44. Maskeli fasist edebiyati birak gerçege bak

    12 Eylül devrimciler içinde hakiki olanlari öldürdü, bir kismini sürgüne gönderdi, hayatta ve TC’de kalanlarin cogu ABD, AB, Derin Devlet, Ergenekon ajani. Asil biz sizden hesap soracagiz ergenekon ajanlari, sizi emekçi halka teslim edecegiz, artik parçalarlar mi, sag mi birakirlar onu bilemem Kemalist ajanlari.

  45. Oooooooo…. AKP’li dostumuz bu akşam iyice gemi azıya almış bakıyorum. Bundan ders çıkarmamız gerekir hepimizin. Zafer -pirüs zaferi bile olsa – insanı şımartır, azdırır, azgınlaştırır…

  46. Neden Pirus zaferi olsun?

    Gerçek bir zafer bu. Dört dörtlük. Biz hiçbir sey kaybetmedik. Fasist CHP oylamayi ve geri zekali baskaninin itibarini, kafatasçi MHP ise tabanini yitirdi. Hursit Bey, bana bu zaferin Pirus zaferi oldugunu gösteren bir argüman söyle sana tesekkür edeyim. Birak da biraz tadini çikaralim, bizim için demokrasinin bir zaferi bu, halkimizin zaferi.

  47. "Hayir" oylarinin analizi

    “Hayir” oylarinin analizi göstermekte ki, bu oylar imtiyazli kesimlerden, sahillerde yasayan ve Türkiye’ye Kemal tarafindan getirilip de henüz bu toplumun kültürüne entegre olamamis Balkan ve Girit göçmenlerinden ve Alevi köktendincilerin oylarindan olusmakta. Özellikle Alevi köktendincileri 28 Subat döneminde sosyalist ‘dedelerin” (hem dede , hem sosyalist nasil olunuyorsa) fasist generallerle yaptiklari anlasmanin uygulamasi olarak çogunlukla ergenekonu desteklemekteler.

  48. Efendim, ben “pirüs zaferi” derken genel bir durumdan söz ettim, neden üzerinize alındınız? Vallahi çok alıngansınız. Öte yandan, “EVET”, kazanmasına rağmen bunun çok büyük bir zafer olmadığını belirtmeliyim. Neden? 1. Güneydoğu kazanılamamıştır. Hakkari’de katılım %6’dır. Bu %6 da oradaki subay, asker ve memurlardır. Diğer güneydoğu illerinde de katılım %50’nin altındadır. Yani koca bir halk referandumu boykot etmiştir. Evetçiler de, hayırcılar da takkeyi önlerine koyup bunun üzerinde derin derin düşünmelidirler. Bir halk Türkiye’den ruhen kopmuştur. 2. Öte yandan, şunu unutmamalısınız ki, sizin “Balkanlı ve “giritli” diye küçümsemeye ve dışlamaya çalıştığınız yerler ve bölgeler Türkiye’nin kültürel hayatının belirleyici unsurlarıdır. Yani bu unsuru çıkarttığınız zaman Türkiye’den geriye renksiz kokusuz bir saman yığını kalır. İç anadolu halkını küçümsemek diye bir niyetim yok ama burada bir tespit yapıyorum. Güneydoğu’yu bir yana koyalım, Türkiye’nin daha aktif, canlı ruhu “hayır”a oy vermiştir. Bunun üzerinde de liberal entelejensiya bence derin derin düşünmelidir. Öte yandan, iç anadolu sağcılığının AKP açısından o kadar güvenilir bir oy deposu olmadığı kanısındayım. Bugün “evet” diyen iç anadolu, genel seçimlerde AKP ile MHP arasında bölünecektir. Devlet Bahçeli, anadolu sağcılığının genel eğilimine rağmen “hayır” kampanyasına girerek büyük hata yapmıştır. Anadolu sağcılığı, bu koşullarda asla “hayır” demez ve CHP “ilericiliği” ile aynı potada yer almazdı. Ama bu, aynı seçmenin iş genel seçime geldiğinde yeniden MHP’ye yönelmeyeceği (kısmen) anlamına gelmez. Ben olsam AKP’lilerin yerinde şunları derin dedin düşünürdüm: 1. Güneydoğudaki yaşayan kürt halkı ruhen kopmuştur. Bunu ne yapacağız; 2. Türkiye’nin politik ve kültürel ortamını belirleyen daha okumuş yazmış kesimler (isterseniz beyaz Türk deyin) katılaşmış ve neredeyse ayrı bir halk haline gelmiştir ve bu kesimin etkisi asla küçümsenmemelidir. Bunlara “ergenekoncu” falan diyerek işin içinden çıkamazsınız; 3. Anadolu sağcılığı bugün blok halinde görünüyor ama seçimde kısmen MHP’ye kaymayacağının hiçbir garantisi yoktur.

    İşte AKP’ye benden tavsiyeler. Üstelik bu danışma hizmeti için para falan da talep etmiyorum.

  49. google translate bir yere kadar tabii durduk yere yemek olursunuz ama ben kendimi yedirmem. ama tekrar, iyi oldu, çok da güzel iyi oldu tamam mı?

    murat belge, lise mezunu bir insan. hatta lise yetmemiş, üniversite bitirmiş, orada doktora yapmış, profesörlükle taltif edilmiş. buradan anladığmız şey, eğitim sisteminin temel mantık kurallarını belletmekle pek uğraşmadığı. boykot’çular “biz gizli kemalistiz” diyerek rahatlasınlar diyor belge. e o zaman evet’çiler de “biz gizli neoconmuşuz” diye rahatlasınlar?

    murat belge yarın öbür gün, sarı sendikalar, iknci sendikaya üye olma hakkı sayesinde işyerlerini ele geçirdiğinde ne halt edecek merak ediyorum. hayır, kendisi, bir yıldır uğraşıyor bilgi üniversitesinde sendika kuracağım diye, şimdi üniversite yönetimi de oraya hak-iş’i davet ediverir, murat belge’nin üye yazdığı insanları bir de sarı sendikaya yazdırıverir, o zaman görürüm ben onu. ha ama böyledir bunlar. asla yanılmazlar. saçma sapan oyunlarına alet olmayı reddeden herkesi kemalist olmakla, sağcı olmakla suçlamak adetten anladığım kadarıyla. başbakandan da bir farkı yok başbakan “hayır dien PKK’lıdır, boykot eden PKK’lıdır diyor, murat efendi de kemalisttir diye aradan kafasını uzatıyor. her neyse. nüfus sayım yapıldı, gerçek ortaya çıktı, on milyon fenerli var, onlar da tırto çıktı.

    sonuç net olarak güneydoğu anadolu bölgesinin bağımsızlık ilanıdır. hakkari’de halkın sadece %7’sinin, Diyarbakır’da %35’inin (ki çıkar oradan devlet memurlarını da göer bak ne kalıyor, bir bakın gelene bir bak kim geliyor) “tanıdığı” hadi murat efendi anlasın diye ingilizcesini yazayım “acknowledge” ettiği bir devlet artık bölgede yok hükmündedir. ha PKK zoruyla boykot etmişler. e sen devlet olarak devlet olmanın biricik gereği olan baskıyı bile kuramıyorsan, uğurlar olsun, uğurlar olsun.

    iyi oldu, çok da güzel oldu.

  50. Çalışların suçu

    Halka güveneceksin kardeşim!

    Ben hep seçim kaybeden bir ailenin çocuğuyum. Babam ve annem CHP’liydi ve partinin yerel yöneticileriydiler. Hep seçim kaybeden olduğumuz için, 27 Mayıs 1960 askeri darbesini ailecek desteklemiştik. Halk hiç bir zaman bizim bulunduğumuz tarafa itibar etmezdi. Hiç kendimizi sorgulamazdık.
    Karşılaştığımız sonuçların sebebi olarak halkın cahil olduğu, kolayca kandırıldığı, sadakayla oy attığı, dincilerin onları istedikleri gibi yönlendirdiği şeklinde özetlenebilecek bir “halka güvensizlik kültürü” içindeydik. Suç bize göre hep halktaydı, asla CHP’lilerde değildi. Bu algı biçiminin 2010 yılında da çok değişmeden devam ettiğini belirtmeme bilmem gerek var mı…
    ***
    Halkın sandıklara referandumda yansıyan iradesi, demokrasi yolculuğuna devam edilmesi yönünde çok net bir çağrı.Belirli bir partinin/siyasi eğilimin değil en geniş anlamıyla demokrasinin zaferi söz konusu.
    Kendisini “en mükemmel solcu” olarak tanımlayıp da bu anayasa değişikliğine “evet” dememek için bin dereden su getirenlerin şimdi nasıl bir durum değerlendirmesi yapacaklarını gerçekten merak ediyorum. Kolay yola başvurarak “halka küfredenler korosu”na katılma yolunu seçmeyeceklerini umut ediyorum.
    İşçiler, köylüler, çalışanlar,alt sınıflar; büyük çoğunluğuyla 1982 Anayasasının demokratik yönde değiştirilmesi yönünde oy kullandılar. Bu solcular açısından umarım bir anlam ifade eder.
    Tabii,sadece CHP açısından değil MHP açısından da analiz edilmesi gereken bir tabloyla karşı karşıyayız… MHP’nin geleneksel kaleleri olarak algılanan bölgelerdeki evet oranının yüksekliği, sağda da soldaki kadar büyük bir “analiz ihtiyacı”nın doğduğuna işaret ediyor.Türkiye’nin hem solu hem sağı artık statükoyla köklü bir şekilde hesaplaşmak zorunda.

  51. 12 Eylülcü Speis kala kala PKK'ya mi kaldin

    Komünizm bitti, nasyonal sosyalizm verelim derken, simdi de TSK bitti , PKK verelim mi diyorsun? Arkadas bir kere senin Hak-Is’e sari sendika demeye ne hakkin var? Sari sendikanin âlâsi CISK’tir, cuntaci isçi sendikalari konfederasyonu ve onun eski 28 Subatçi ve simdi 12 Eylülcü baskani Celebi.

  52. AKP'yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP'yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP'yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP'yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP'yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP'yi yı

    AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız! AKP’yi yıkacağız, Halk iktidarı kuracağız!

  53. Ak Parti'nin alternatifi halk iktidari mi?

    “AKP’yi yikacagiz” ne demek? Nasil yikacaksin? Iktidardan, yahut hükümetten düsürecegiz desen anlariz. AKP’yi yikacagiz gibi bir ifade senin ergenekoncu, fasistcuntaci, darbeci oldugunu ortaya koyar zaten. Papagan efendi.

  54. bir tarihte, atlantiğin diğer yakasında madison caddesine bakan apartmanlardan birinin bilmem kaçıncı katında brooks brothers takım elbiseli, biryantinli saçlarını arkaya atmış, rugan ayakkablı birisi, sigarasından bir nefes aldı, sandalyesinin sol kolçağına ağırlığını vererek sözüne başladı:

    -kime seslendiğiniz önemlidir arthur. eğer herkesle konuşmak istiyorsanız madde madde, kısa cümlelerle, sabırla, beyinlerine işleye işleye anlatmanız gerekir. biz buna idiot proof diyoruz. yani aptalların dahi anlayabileceği şekilde.

    -bizim müşterilerimizi bu kadar aşağılamaya niyetimiz yok.

    -evet bay arthur. sizin yok ama bizim var. o yüzden bu işi sizin yerinize biz yapıyoruz.

    bundan yüz iki yıl önce gerçekleşen bu konuşmanın hala geçerli olması ilginç tabii. ama madem gerekiyor kapitalist pazarlama metodolojisinin nimetlerinden de faydalanalım.

    1. türkiye cumhuriyeti adında bir devlet vardır.
    2. bu devletin sınırları içinde bir referandum kararı alınmıştır.
    3. bu devletin sınırları içine doğmuş insanlar bu referandumda saf tutmuştur.
    4. tutulan saflar “evet” “hayır” ve “boykot” şeklinde üç adettir.
    5. bu devletin sınırları içine doğmuş bazı anarşistler de vardır.
    6. anarşistlerin bir kısmı tüm diğer seçimlerde olduğu gibi bu seçimde de sandık başına gitmeyeceklerini beyan etmişlerdir.
    7. anarşistlerin bir kısmı böyle bir beyana dahi gerek duymamış olabilir, onlar sadece 2010 referandumunu değil, cümle referandumu ve seçimi boykot etme kararlarını çok daha önce dile getirmiş olabilirler.
    8. kimi anarşistlerin boykot tavrı “devleti tanımıyoruz, anayasasını da” demelerinden ileri gelir.
    9. evet ve hayır şeklindeki iki katılım ihtimalinin yanındaki boykot cephesinin en eski ve kalıcı sakinleri anarşistlerdir.
    10. boykot cephesine pkk, ödp, emep falan da katılmış olabilir.
    11. her ne olursa olsun, boykot cephesi de bir çeşitlilik arzetmektedir.
    12. hal böyleyken prof. dr. murat belge boykot kararı alanlara “Meğerse ben Kemalist’mişim, bunu yeni anladım” deseler, tamam, olay hepimiz için daha “anlaşılır” olacak” diyerek kemalist yaftalamasında bulunmaktadır.
    13. onlarca yıldır oynanan bütün seçim oyunlarına (evet ne var) müstehzi bir tebessümle seyirci kalmış anarşistler de, murat belge tarafından kemalist yapılıvermiştir.
    14. aynı şekilde pkk’nın boykot kararının yukarıda adı geçen devleti “tanımama” anlamına geleceği aşikar olup pkk’nın boykot kararının arkasında da pseudokemalizmin yattığını söylemek ockham’ın usturasının üzerine oturmak anlamına gelir.
    15. vaziyet bu minvaldeyken speis kulunuzun (lafın gelişi ulan nereden kulun oluyorum senin düdük makarnası) ve zileli’nin eleştirdiği prof. dr. murat belge’nin bambaşka saiklerle hareket eden boykot cephesini haksız yere suçlamakta beis görmemesidir.
    16. diğer bir eleştiri noktası, hayır diyen herkesi aynı kefeye koymakta beis görmeyen prof. dr. belge’nin daha da ileri giderek “evet demeyen” herkesi de o kefeye dahil etmesinin acıklı çabasıdır.
    17. bu acıklı çabadan hareketle, prof. dr. murat belge’nin de evet cephesindeki herkesle aynı kefeye koyulması halinde ne düşüneceği merak edilmiştir.
    18. ancak prof. dr. murat belge’nin mantık yürütürken içine düştüğü acıklı durum sadece ona değil bu tartışmanın evet ya da hayır cephesinde yer alan birçoklarına sirayet etmiş bulunmaktadır.
    19. speis’ın ya da bir başkasının hak-iş’e sarı sendika demeye hakkı vardır. otuz yıldır otuz tane bile grev kararı almamış, işverenle yanak yanağa sendikalar, hele bir de otuz yıldır doğru dürüst grev kararı almamış olmanın getirdiği maddi olanaklara rağmen üyesi olan işçilerinin açlık sınırı altında yaşamasına ses çıkartmıyorsa o sendikaya sarı sendika demek hak değil eşyanın tabiatı gereğidir.
    20. kaldı ki başa dönecek olursak tartışma evet hayır 12 eylül, tsk, pkk tartışması değil, yukarıda adı geçen devletin sınırları içine doğmuş anarşistlerin herhangi bir seçimi boykot etmeleri ve bu boykotun aklı evvellerce pseudokemalizm olarak yaftalanmasıdır.
    21. ancak hayatı siyah beyaz gören mısır nişastası mağdurları muarızlarının cümlesini ancak tek bir kalemde tanımlayabilmekte, kendilerine karşı olanların bazılarının muarızlarına da karşı olabileceğini düşünmemektedirler.
    22. protein karbonhidrat dengesine dikkat edelim. bir anarşiste “darbeci, askerci, devletçi, kemalist, galatasaraylı, deodorant kullanmıyor” demeden önce, ne demek üzere olduğumuzu bir kere daha düşünelim.
    23. idiot proof özetlemeler dinlediniz. idot proof oldukları için özet öz’den uzun olabiliyor. hep mısır nişastası bunu yapan.

    ps: ha bir de, tevazuuya hiç gerek yok, sizin mhp, chp, akp, dyp, mdp, yasa, anayasa, yönetmelik, kararname, tüzük gibi mevhumlar üzerine kopardığınız fırtınayı gayet de yukarıdan, gayet de alayla izliyorum. zaten bunların zerre kadar anlamı olduğunu düşünsem ben de aranıza katılır “HAYIRRR, EVEEET” diye dahil olurdum orta oyununuza.

  55. Logicfree Space

    Hem devleti tanimam diyor hem de kuruldugunu iddia ettigi Guneydogu’daki devleti taniyor. Senin fasist generallere karsi tavir aldigini görmedik ki oynadigin “zaten hepsi ayni” oyununun onlarla ilgili olmadigini düsünelim. Seninki bos bir gurur, Tayyip’in hal ve tavrini Beyaz Türklerin klasik Islam ve Anadolu dusmanligi pozisyonuyla küçümseme rolünü oynadigin için “ben zirvelerdeyim, böyle ufak islerle ilgilenmemem” demektesin. Gerçekte Kemal’in totaliter yöntemlerle yarattigi derme, çatma ve çakma Türklerdensin. Kemaliyelisin, Türkiyeli degil, bu da sana yeter.

  56. kimlik politikası

    çakma türk ne demektir yahu. insanlara türkiyeli değil kemaliyeli deme hakkını kendinde nereden buluyorsun. o kızdığın faşist generallerle aynı dili kullanıyorsun. kullandığın dilin özde değil sözde, mollalar irana gibi söylemlerden hiç bir farkı yok. sadece seçim kazanmış olmak sana bu hakkı vermez . onlar da 2000lere kadar kah dyp ile kah anapla kah mhp ile her seçimi kazanıyorlardı… bu mantıkla o vakit de sen çakma bir türktün.

  57. Logicfree Space

    Hani o Kemal’e Ata diyenler, Kemal Türk ulusunu yaratti diyenler var ya iste onlar çakma Türktür ve Kemal gölgesindeki herkes Kemaliyelidir. Yoksa Türk, Kürt,Arap,Laz , Gürcü, Bosnak, Pomak , Roman, Ermeni, Rum hepimiz Türkiyeliyiz.

  58. kimlik politikası

    çakma türk deme. elinde türklüğü ölçen bir cihaz mı var.

    ayrıca kemalin türk ulusunu yaratmasında doğruluk payı var. bugün türk ulusu denen şeyi büyük ölçüde kemalist asimilasyon ve endoktrinasyon süreci yaratmıştır. bütün ulusları da birileri bir dönem yaratmıştır zaten. hepimiz çakma türküz.

    türkiyeli olmak da övünülecek birşey değil. bulgaristanlı ya da ıraklı olmanın yerinecek bir yönü olmadığı gibi..

    türkiye denen yeri de kemal yaratmıştır.

  59. Logicfree Space

    Iyi veya kötü Türk kavmi Atatürk’ten önce de vardi, sonra da var oldu. Iyi veya kötü Türkiye adi 12’inci YY’dan itibaren kullaniliyor, Türkiye’yi de Atatürk kurmadi. Iste zaten size bu pozisyonunuzdan ötürü Kemaliyeli diyoruz ya.

  60. Logicfree Space

    Solun Alevi kuyrukçulugu sorgulanmayacak mi? Bir dinsel akim olan Alevilik sosyalistler tarafindan neredeyse sosyalizmin bir akimi olarak görüldü, Marksist Leninist örgütlerin merkez komitesinde görev alip da dedelige devam eden sosyalistler dahi oldu.

  61. kimlik politikası

    türkiye adı kullanılıyor. ama sadece avrupalı seyyahların kitaplarında. bizde de bütün haçlılara “frenkler” denir ama bu onları fransız yapmaz. buraya da resmi olarak türkiye denmesinin tarihi tc iledir. öncesinde sadece avrupalılar gayri resmi olarak kullanırlar.

    türk kavmi diye bir kavim olduğunda haklısın. anadoluda aşiretler halinde yaşayan göçebe kavimlere topluca türk denirdi. ama cumhuriyet öncesi türkçe konuşan müslümanlar kendilerine türk demezlerdi. çünkü ekserisi anadolunun yerlisi mühtedi müslümanlar, önemli bir kısmı da balkanlar ve kafkasyadan göçen muhacirlerden oluşuyordu.

    neyse, gereksiz detaya girdik.

    “sözde değil özde türk”, “asıl türkiyeliler” falan gibi laflar ortaokul milli tarih endoktrinasyonunun sonucudur. kavmiyette övünülecek da yerinecek bir şey yok. çakma, tarihsel, kurgusal, burada hepi topu 85 yıllık bir hikaye.. türkiyeli olsan ne yazar, olmasan ne yazar.

    ayrıca ben ne kemaliyeli, ne de türkiyeliyim. bulgaristanlıyım. bununla da hiçbir sorunum yok.

  62. kimlik politikası

    Iste zaten size bu pozisyonunuzdan ötürü Kemaliyeli diyoruz ya.

    Kusura bakma ama sen sana her yan bakana kemalist diyorsun galiba. türk diye birşey yoktur, kavmiyette övünülecek birşey yok diyorum sırf senin faşizan üslubunu eleştirdim diye kemalist oldum.. Boşversene…

  63. üslubu değil kendisi faşist…

  64. Logicfree Space

    Yahu Kürt diye birsey varsa Türk diye birsey de vardir? Buna yerinecek bir sey de yok. Cakma Türk derken, senin kastettigin anlamda kullanmadim tabii ki. Zaten kendi kendine Türk olmayip, yapay sekilde Türk kimligi atfedilen devlet eliyle Türk kimligi empoze olan veya kendiliginden Türk oldugu halde Kemal’in endoktrinmanina uyanlari kastettim. Bizatihi Kemal’in kimlikleri reddeden, zorla Türklestirme politikasini elestirirken kimliklerin varlgini kabul etmekle suçlanmak çok garip. Ayrica Bulgaristanli ne demek? Bulgar misin, Türk müsün, Pomak misin, Roman misin? Yok ben bu kimlik isinde yokum diyorsan, ne diye Bulgaristanliyim diyorsun?

  65. madison caddesine bakan yüksek katlı apartmanın bilmem kaçıncı katındaki şık ofisin kapısı çalındı. içeriye giren bay arthur’du.

    -buyrun bay arthur, yolunda gitmeyen bir şey mi var? sizi biraz hayal kırıklığına uğramış buldum?

    -evet var. bana aptalların bile anlayabileceği bir dilde anlatacağınızı söylemiştiniz. halbuki bakın hala anlamayanlar var.

    -olabilir bay arthur. aptalların bile kullandıkları bir mantık vardır. ancak temel matematikten bilgilerini haiz olmayanlara bir şey anlatmak çok zordur. dilerseniz bir kere daha deneyelim?

    -evet lütfen.

    1. bir anarşist olarak speis, seçimi kendi doğası gereği ve her zamanki gibi boykot etmiştir.

    2. speis güneydoğu’da bir devlet kurulduğunu iddia etmemektedir. “hem devleti tanimam diyor hem de kuruldugunu iddia ettigi guneydogu’daki devleti taniyor” sadece akli melekeleri noksan bir kişinin sabuklamasıdır.

    3. speis boykot cephesindeki çeşitliliği ve boykot kararının farklı saiklerle alınabileceğini söylemiştir. (yukarıda madde 11)

    4. speis boykot kararının okumasının nasıl yapılabileceğini göstermek adına pkk’nın boykot kararının arkasındaki amacın “devleti tanımamak” olabileceğini belirtmiştir. gerisi speis’ı ilgilendirmez. speis herhangi bir partinin olmadığı gibi pkk’nın da mk’sında değildir.

    5. faşist generaller bir totolojidir. tüm generaller faşisttir. bir takım generalleri faşistlikle suçlamak, bir takım diğer faşistleri ehven bulmak demektir. dil önemlidir. birisi faşist generallerden bahsediyorsa, faşist olmayan generallerin de var olduğuna inanıyor demektir. speis generallere karşıdır. onlara karşı aldığı tavrın ne olduğu bir tek onu ilgilendirir bir de muhbirleri.

    6. speis türk değildir. illa türklük üzerine yapıştırılacaksa elbette çakma türk olacaktır. almanlık yapıştırılsa çakma alman olur. tüm milli aidiyetlerin zaten çakma olması bir yana, speis bununla da kemal’le de ilgilenmez.

    7. bakmayın yüksekten konuştuğuna, speis aslında malın önde gidenidir ki “kavmimiz” diye konuşan adamlara bir şey anlatmaya çalışır. kavmini yiyeyim.

    8. faşist general, faşist devlet, faşist ordu, faşist asker yoktur. bir şey kendisiyle tanımlanamaz, bir şeyin mütemmim cüz neliği kendisine sıfat olarak verilemez. (advanced: ıslak su, donmuş buz denmez)

    9. hayatı boyunca sadece kemalistlerle tartışmış zavallı gücetapanların karşılarındaki herkesi kemalist gibi görmesiyle hayatı boyunca sadece müslümanlarla tartışmış zavallı gücetapanların karşılarındaki herkesi şeriatçı olarak görmesi arasındaki fark 21cm’dir.

  66. kimlik politikası

    Ayrica Bulgaristanli ne demek? Bulgar misin, Türk müsün, Pomak misin, Roman misin? Yok ben bu kimlik isinde yokum diyorsan, ne diye Bulgaristanliyim diyorsun?

    “türkiyeli değil, kemaliyelisiniz” diyen sen değil miydin? Bulgaristan da doğduğum için, “ne kemaliyeli ne de türkiyeli değilim, bulgaristanlıyım” dedim. Türkiye’de doğsam türkiyeliyim derdim. Sana göre, “çakma türk” de olabilirim. Bizim orada epey din değiştirip türkleşenler olmuş. Bunla ne övünürüm ne de yerinirim.

  67. Anarsist, suya sabuna dokunmaz temizdir

    Bütün generaller fasisttir. Fasizm ortaya çikmadan önce general yoktu demek ki. Bütün generaller fasisttir diyerek daha radikal, daha keskin bir tavir almak isteyen dostumuz kendini ele vermis, sanki fasist olmayan generallerin de var oldugunu kabul etmek devletin, ordunun ve generallerin varligini vazgeçilmez görmekle esmis gibi. Bu bir.

    “Bir anarsist olarak…. kendi dogasi geregi” ifadesinden ne anlamaliyiz? Bu bir itiraf mi, rol mu yapilmakta?

    Güneydogu’daki boykotu olumlularken “bagimsizlik ilani” ifadesini kullandiktan sonra tevil etmek neye yarar, hizini alamadigini mi söylemektesin?

    Kim “kavmimiz” diye konustu? Carpitma sanatini Özkök’ten mi ögrendiniz?

    Kemalizm etkilerinden kurtulmak kolay degil, en az birkaç sene geriye sarmaniz gerek. Türkiye’de iki grup insan oldugu da dogrudur, Türkiyeliler (Türk demiyorum , bak) ve Kemaliyeliler (sayilari gittikçe azalmakta). Kemaliyeliler içinde de sag, sol ve merkez var, bugünkü “Hayir” cephesi gibi bir gökkusagi bu, ama yine de Kemaliye’nin gökkusagi. Onlar içinde de boykotçular var, her ne kadar sandiga gitmeseler de. öte yandan “evet” cephesinin boykotçulari da vardi. Farkli saik de bu olsa gerek. 21 santimi de iyi ölçmüssün bu arada, aferin.

  68. çakma türkler

    çakma türk ithamı faşistliktir. hayırcı cephe “arap özentileri, arabistana gidin” dediğinde de faşistliktir. evetçiler “çakma türkler, türkiyeli değildir” dediğinde de… Zorlamanın manası yok.

  69. Burada arap ozentileri arabistana gidin diye yazan oldu mu?

  70. Bütün generaller fasisttir. Fasizm ortaya çikmadan önce general yoktu demek ki. Bütün generaller fasisttir diyerek daha radikal, daha keskin bir tavir almak isteyen dostumuz kendini ele vermis, sanki fasist olmayan generallerin de var oldugunu kabul etmek devletin, ordunun ve generallerin varligini vazgeçilmez görmekle esmis gibi. Bu bir.

    birdir bir. evet, faşizm’i “efendim italya’ya özgü bir şey…” diye başlayan mhp’li savunmalarıyla tanımlayacaksak o ayrı. ama faşizmi bir düşünce sistemi, bir anlayış olarak görecek olursak ki, ben öyle görüyorum yapacak bir şey yok. ilk askeri birliğin, ilk tahakkümün kuruluşuyla faşizm varlık kazanmıştır. hele ki general olan bir askerin, 15 yaşında girdiği bir hiyerarşik sistemde 60 yaşına kadar endoktrinasyona maruz kalmış bir zihnin faşizmden münezzeh olması mümkün müdür?

    “Bir anarsist olarak…. kendi dogasi geregi” ifadesinden ne anlamaliyiz? Bu bir itiraf mi, rol mu yapilmakta?

    yazılanı anlasak da fazla kasmasak? niyet okumaya meraklı değilsek tabii. anarşist bir muharririin sitesinde anarşist olduğunu deklare eden bir yorumcunun anarşistliğini de sorgulamasak artık?

    Güneydogu’daki boykotu olumlularken “bagimsizlik ilani” ifadesini kullandiktan sonra tevil etmek neye yarar, hizini alamadigini mi söylemektesin?

    yo hayır. yavaş geliyorum ki saçım başım dağılmasın, senin kafan karışmasın.

    1. tartışma murat belge’nin, tüm boykotçuları toptancı bir dille kemalist olarak suçlaması üzerine çıkmıştır.

    2. şu garip kulunuz da boykotçu yelpazeyi özetleyerek bu cephenin farklı unsurlardan oluştuğunu anlatmaya çalışmıştır.

    Kim “kavmimiz” diye konustu? Carpitma sanatini Özkök’ten mi ögrendiniz?

    e ayıptır, önce okumak gerek. yukarıda duruyor abinin birinin “türk kavmi kemalden önce vardı, tarihten sonra da vardır” türünden sabuklamaları, ve hatta 12. yüzyıla (o da niyeyse bu arada? 11 dese 1071 gelecek aklımıza,13-14 dese osmanlı ama 12 ne alaka orası ayrı) tarihlemesi.

    Kemalizm etkilerinden kurtulmak kolay degil, en az birkaç sene geriye sarmaniz gerek. Türkiye’de iki grup insan oldugu da dogrudur, Türkiyeliler (Türk demiyorum , bak) ve Kemaliyeliler (sayilari gittikçe azalmakta). Kemaliyeliler içinde de sag, sol ve merkez var, bugünkü “Hayir” cephesi gibi bir gökkusagi bu, ama yine de Kemaliye’nin gökkusagi. Onlar içinde de boykotçular var, her ne kadar sandiga gitmeseler de. öte yandan “evet” cephesinin boykotçulari da vardi. Farkli saik de bu olsa gerek. 21 santimi de iyi ölçmüssün bu arada, aferin.

    hoop sar makarayı sar makarayı sar sar sar. türkiye’de iki grup insan varmış. hele hele. ben üçüncü grubum o zaman. ama sen illa “hayır sen de o gruptansın işte sen de o gruptansın işte” diye mızıklanıyorsun. ulan değilim, hiçbir zaman olmadım? elin ayağına dolanıyor değil mi?

    evet anarşistler temiz. suya sabuna dokunmadıkları için değil, küçük ve kirli hesaplaşmalarınıza kanmadıkları için. bugün belki azlar, belki yarın daha da az olacaklar.

    ama hiç şüpheniz olmasın, her akşam vicdanları rahat uyuyacaklar.

  71. Uyu yavrum uyu

    Sen uyumaya devam et. Sen simdi boykot yaptin ya, gider 12 Eylülcüler için suç duyurusunda da bulunursun. Hayir diyenler bile suç duyurusu yaptiktan sonra. Nasil olsa genis adamlarsiniz. Mücadeleyi baskasi verir, riski baskasi alir, sizi de güzel güzel simarik çocuk gibi simartirlar. Yaptigin çarpitmaklari kendin itiraf etmektesin ben sana ne diyeyim?

  72. tanımadığım mahkemeye ne diye gideyim, tanımadığım hukuk sisteminden ne diye aman dileneyim a be türk kavminin açan çiçeği, a be laftan anlamaz iq fukarası, a be çakma olmayan hakiki türkiyeli. yeter niyet okuduğun, iftira attığın ahlaksız adam. git kemalistlerle oynaş. madde madde anlattık hala anlamadın mı be rezil, be yezit, be ebu leheb, be ebu cehil. al anlayacağın dilde konuşayım. kardeşim sen yanlış ağacın altında havlıyorsun. hoşt be artık.

  73. Speis küfür etmesini de biliyormus

    Maasallah, Yezit’i de bilirmis, Muaviye’yi de , nerede ögrendin bunlari, herhalde sen askerlik de yapmamissindir, yaptiysan eger bütün ettigin küfürlerin 10 mislini zaten haketmissin demektir?

  74. Subaylarin tercihi

    Anayasa değişikliğiyle ilgili referandumda Diyarbakır 2’nci Taktik Hava Üs Komutanlığı’nda kurulan 6 sandıkta oy kullanan subaylardan 597’si ‘evet’, 785’i ‘hayır’ oyu kullandı.
    PKK’nın Kuzey Irak’taki kamplara yapılan hava harekatlarında adından söz ettiren komutanlıkta ikamet eden askerlerin çoğunluğu Anayasa değişiklik paketine karşı çıktı. Üs bölgesindeki okulda kurulan 6 sandıkta oy kullanan askerlerin yüzde 57’si ‘hayır’ oyu kullanırken, yüzde 43’ü ‘evet’i tercih etti. Oy kullananların içerisinde üs bölgesinde çalışan bazı sivil memurların da olduğu öğrenildi. Herhalde sivil memurlar ve assubaylar çikinca %90 Hayir olacakti

  75. evet cephesi için oldukça iyi bir rakam..

  76. Anarşizm düzen aleyhtarı değildir.
    Anarşizm, özünde düzenin hegemonyasını olağanlaştıran etkenlerden biridir.
    RTEerdoğan,DSİP’ni kutladı.
    Bu kutlamadan anarşistler de kendilerine bir pay çıkarmalı.
    Goldman,İspanya iç savaşında arkadaşlarını bırakıp neden kaçmıştı?
    Türkiye’de yaşanan süreç de farklı değil.
    Gün Zileli,M.Belge’den farklı mı düşünüyor?
    Hiç de değil.
    Gün Zileli savaşımın kıyısında seyirci durumunda.

  77. Birgüncüler dönüsü olmayan yolda

    Yüzde 42’lik “Hayir” oyunu mansetlere çikararak “kemiklesen sol oy” diye öven Birgün ve onun çevresindeki “sol” nereye gidiyor? Zileli , Calislar’i, Berktay’i elestirirken bu gelismelere nedense hiç deginmiyor.

  78. Anarşistleri Kemalizm ile suçlamak, ciddi bir kavrayış sorunudur. Histerik bir şekilde “benim gibi düşünmeyen herkes Kemalisttir” yaftacılığı dile getirilirken zihinlerindeki faşizan belirlenim öyle apaçık sırıtıyor ki!

    AKP’lilerin bu tavrı takınanları -ki epeyce çok- Kemalizme karşı olunca kendilerini demokrat addediyorlar. Eeee… Sen de Kemalizmin yetkesini arzuluyorsun, ondan daha kaba bir dille dışlayıcısın. İktidar talebi bile değil, hırsınızı öyle faşizanca, bir amigo tavrıyla açığa vuruyorsunuz ki, Kemalizmden bile geriye düşüyorsunuz.

    En nihayetinde “sermayenin yürütme kurulu” olan kapitalist bir devlet var. Meseleyi Kemalizm ile sınırlı tutmak sermaye düzeninin amigoluğundan başka bir şey değil. Kemalizm, burjuvazinin yönetme stratejilerinden biri; askeri darbeler de öyle. İktidarın daha da merkezileştiği, hele hele dile getirilen başkanlık sistemi niyetleriyle tek adam düzeni eğilimlerinin ortaya çıktığı bir yapı mı sanıyorsunuz demokrasiyi! Demokrasi halkın bizzat içinde olduğu ve her an denetlediği, kendi adına karar aldığı, yerelleşmiş, özerkleşmiş, konseyler, sovyetler vb. yapılar ile gerçekleştirilen bir düzen olabilir ancak. Halkın bir takım soyutlamalar ile sadece söylemde varolduğu, sermayenin emrindeki temsil kurumlarından teşekkül bir düzen demokrasi falan değildir. Kaldı ki, sizin Kemalizm ile gerçekte bir kavganız yok. Çünkü siz Kemalizmi tasfiye etmek değil, fethetmek istiyorsunuz. Anayasa değişiklikleri de bundan ibaret. Kemalizmi etkin kılan her kurum yerli yerinde duruyor. Kopardığınız bütün kıyamete rağmen laftan ibaret bir gölge savaşı yapıyorsunuz. Demokrat falan da değilsiniz.

    Retorikten başka bir numaranız yok. Askeri vesayet tamam da o vasileri, emekli olunca hediye ettiğiniz ve dünyada birkaç kişide bulunan zırhlı lüks otomobillerle evlerine uğurlayan da sizdiniz! Bu askeri vesayet tartışması da sizin dilinizde kuru ve tutarsız bir retorikten ibaret. Askeri öyle bir öznelleştiriyorsunuz ki, değişmez ve her türlü koşuldan muaf kendi adına bir sınıf payesi veriyorsunuz ona. Bu generallerin kimin vasisi oldukları belli de kimin adına bir vesayetti bu. Bugün her biri en hızlı demokrat kesilen ve 12 Eylül düzeninin sahibi sermaye, generallere “selam duran” vaizi nereye koyacağız! 30 yıl önce neredeydiniz! O gün alkış tutuyordunuz… Sızıntı dergisi hocanızın 12 Eylül’e övgüleriyle dolu. Ben bir anarşistim. Komünistler ile anlaşamadığım bir çok nokta var. Bu bir kenara… Ama bir de gerçek ve etik diye bir şey var. Dünün hesabını vermemiş, generaller karşısında selam durmuş, darbecilerle işbirliği yapıp insan avcılığına soyunmuş lekeli bir geçmişi olanlar, bununla yüzleşmekten kaçarak, bugün -mış süsü vererek takındığınız yalandan demokratlaklıklarıyla kimseden hesap sorma hakkına sahip değildir. Üstelik faşizan bir dille saldırılan o devrimciler, 12 Eylül darbesinin hedefiydi ve onlara saldıranlar darbecilere selam dururken onlar işkence tezgahlarındaydı. Bu ciddi bir ahlak sorunudur.

  79. Sabaha kadar "ben anarsistim" de

    Kardesim istersen sabaha kadar “ben anarsistim” de. Sen Kemalistsin. Bak bana kizabilirsin, zaten ben senin samimi olarak kendini anarsist sandigina da inanmaktayim, ama sen Kemalistsin. Tipki 75 yildir “biz komünistiz” diyenler gibi sen de Kemalistsin. 1960’larda güya isçi ve köylülerle kaynasmak için tarlalara, fabrikalara giden sosyalistlere halk ne demekteydi biliyor musun? “Talebe”. Neden? Bu bir algilama sorunu. Senin üslubun, olaylar karsisindaki tavrin, halka ve halkin geleneklerine karsi tutumun, düsünce seklin böyle bir imaj vermekte ve halk sen ne yaparsan yap sana Kemalsit demekte. Kisacasi , biz senin anarsist oldugunu kabul etsek ne yazar, halk seni Kemalsit görmekte. Bunu anlamak gerek, yoksa referendum sonuçlarini da anlayamazsin.

  80. Evet evet ya, bunu bir türlü anlayamıyordum, hep bir eksiklik vardı. Şimdi anladım ben bir Kemalistmişim… Murat Belge’ye ve sana çok teşekkür ederim, gerçeği görmemi sağladınız. Bunu itiraf ettiğime göre şimdi de zihnim artık AKP’li olmak için bir şeyler yapmam gerektiği konusunda aydınlandı. Zaten sandık sonuçları da bana AKP’li olmayı emrediyor. Şimdi referandum sonuçlarını anladım galiba. Bir hokus pokusla bütün bir tarihi ve toplumsalın gerçekliğini anlamamı sağladığın ve beni huzura erdirdiğin için sana minnettar olmalıyım AKP’li bilge kişi. İyi ki, beni bir anarşist olarak takdis etmedin de gerçekle aydınlanmamı sağladın. Ben de artık “senin gibi anti-Kemalist” oldum. Güldürmeyin insanı… Yok eğer ciddiysen o zaman ciddi bir sorun var!

  81. Hani anarsistler?

    Türkiye’de bir nebze, hatta çok az bile anarsist bir akim olsaydi en azindan 50 tane, 100 tane vicdani retçi olurdu. Nerede bunlar? Onun için sordum “ben düzenin mahkemesine mi giderim” diye kasilan Speis’e askere gittin mi diye. Cevap gelmedi. Neyse .

  82. vicdani retlerini açıklayanlar

    Türkiye’de bir nebze, hatta çok az bile anarsist bir akim olsaydi en azindan 50 tane, 100 tane vicdani retçi olurdu. Nerede bunlar?

    1-1989 Aralık-Tayfun Gönül-İSTANBUL-155. maddeden yargılandı, aldığı ceza, para cezasına çevrildi.
    2-1990 Şubat-Vedat Zencir-İZMİR-1 Aralık 1997’de reddini tekrarladı.
    3-1993 16 Ocak-Erkan Çalpur-İZMİR-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı
    4-1993 16 Ocak-Atilla Akar-İZMİR
    5-1993 16 Ocak-Yusuf(Doğan?)-İZMİR
    6-1993 Mart-Yavuz Atan-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı
    7-1994 17 Mayıs-Gökhan Demirkıran-İSTANBUL
    8-1994 17 Mayıs-Arif Hikmet İyidoğan-İSTANBUL-155. madde nedeniyle, ‘sivil’ olarak konduğu Mamak Askeri Cezaevi’nde, direnişini sürdürdü ve bir duruşması sırasında kendisine giydirilmiş olan ‘tek tip elbise’yi mahkeme heyeti önünde çıkartttı.
    9-1995 1 Eylül-Osman Murat Ülke-İZMİR-Vr açıklaması nedeniyle tam bir yıl sonra tutuklanarak Mamak Askeri Cezaevine kondu. Kesintilerle toplam 2,5 yıl süren tutukluluğu boyunca, pek çok seferinde Bilecik’te bulunan birliğine ‘mevcutlu’ götürüldü.
    10-2000 15 Mayıs-Uğur Yorulmaz-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı
    11-2000 15 Mayıs-Timuçin Kızılay-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı
    12-2000 15 Mayıs-Hasan Çimen-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı. Asker kaçağı olduğu gerekçesiyle, Mehmet Tarhan’ın 26 Mayıs’taki mahkemesinin ardından, gece yarısı askerlik şubesine götürüldü, kimliğine el konup ertesi gün askerlik şubesine gitmesi istendi
    13-2001 27 Ekim-Mehmet Tarhan-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı. 8 Nisan 2005 günü asker kaçağı olduğu gerekçesiyle İzmir’de tutuklanarak, Tokat’taki askeri birliğe gönderildi. Yargılamalar sonucunda 4 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak Askeri Yargıtay bu kararı bozdu. 11 ay tutuklu kalan Tarhan 29.04.2006 da tahliye edildi. Yeniden yapılan yargılama sonucunda ise 10.10.2006 da ceza 25 ay hapse çevrildi.
    14-2001 27 Ekim-Erdem Yalçınkaya-İSTANBUL-24 Ocak 2003’de reddini tekrarladı. Asker kaçağı olduğu gerekçesiyle, Mehmet Tarhan’ın 26 Mayıs’taki mahkemesinin ardından askerlik şubesine götürüldü, kimliğine el konup ertesi gün askerlik şubesine gitmesi istendi.
    15-2003 22 Ocak-Mehmet Bal-MERSİN-9,5 aylık askerliğinin ardından, vicdani reddini açıkladı ve tutuklanarak Adana Askeri Cezaevi’ne kondu. 155. maddeden yapılan yargılamada beraat ettiği için serbest bırakıldı. 22 Ocak 2003’de tekrar tutuklandı, Mersin’deki birlikten “3 ay hava değişimi” gerekçesi ile bırakıldı. Şu anda hakkında devam eden 6 dava var. (firar, izin ‘tecavüzü’ ve 4 emre itaatsizlikte ısrar)
    16-2003 24 Ocak-Erkan Ersöz-İSTANBUL
    17-2003 24 Ocak-Sertaç Girgin-İSTANBUL
    18-2003 24 Ocak-Emir Üner-İSTANBUL
    19-2003 24 Ocak-Mustafa Şeyhoğlu-İSTANBUL-Asker kaçağı olduğu gerekçesiyle, Mehmet Tarhan’ın 26 Mayıs’taki mahkemesinin ardından askerlik şubesine götürüldü, kimliğine el konup ertesi gün askerlik şubesine gitmesi istendi
    20-2003 15 Mayıs-Sami Serkan Kazak-İSTANBUL
    21-2003 15 Mayıs-Ahmet Cem Öztürk-İSTANBUL
    22-2003 20 Kasım-Tuğkan Tuğ-İZMİR
    23-2004 15 Mayıs-Mahmut Elkuş-İSTANBUL
    24-2004 15 Mayıs-Cemal Karakuş-İSTANBUL
    25-2004 15 Mayıs-Ersan Uğur Gör-İSTANBUL-Asker kaçağı olduğu gerekçesiyle, Mehmet Tarhan’ın 26 Mayıs’taki mahkemesinin ardından askerlik şubesine götürüldü, kimliğine el konup ertesi gün askerlik şubesine gitmesi istendi.
    26-2004 15 Mayıs-Yaşar Öner-İSTANBUL
    27-2004 15 Mayıs-İnci Ağlagül-İSTANBUL
    28-2004 15 Mayıs-Ebru Topal-İSTANBUL
    29-2004 15 Mayıs-Yöntem Yurtsever-İSTANBUL
    30-2004 15 Mayıs-Nazan Askeran-İSTANBUL (24 Ağustos 2005 günü kanserden öldü)
    31-2004 15 Mayıs-Hürriyet Şener-İSTANBUL
    32-2004 27 Haziran-Doğan Özkan-İSTANBUL
    33-2004 27 Haziran-İsteği üzerine, 04.09.2010’da listeden çıkarıldı-İSTANBUL
    34-2004 5 Eylül-Ömer Sezer-ANKARA
    35-2004 5 Eylül-İmdat Şanlı-ANKARA
    36-2004 5 Eylül-İsmail Sabancı-ANKARA
    37-2004 5 Eylül-Salih Arıkan-ANKARA
    38-2004 5 Eylül-Hasan Akyürek-ANKARA
    39-2004 5 Eylül-Levent Duranyan-ANKARA
    41-2004 04 Ekim-Şahin Özbay-İSTANBUL-14 Mayıs 2005’te reddini tekrarladı. Mehmet Tarhan’ın duruşması sonrası gözaltına alındı ve bıraklıdı.
    42-2004 28 Ekim-Necdet Özaktın-İSTANBUL
    43-2004 26 Kasım-Halil Savda-ÇORLU-Siyasi tutsaktı. Cezaevinden çıkışında askerlik yapması için Çorlu’daki birliğe götürüldü. Burada vicdani reddini açıkladı. Tekirdağ Askeri Cezaevi’nde 1 ay yattı ve tahliye oldu.
    44-2004 18 Aralık-Veli Akdağ-İZMİR
    45-2005 03 Ocak-Necati Balbay-LÜLEBURGAZ-Halil Savda’nın mahkemesi sonrasında, daha sonra da bayram ziyaretine gittiği ailesinin evinden gözaltına alındı ve bırakıldı. Her ikisinde de vicdani retçi olduğunu açıkça söyledi.
    46-2005 14 Mayıs-Ferda Ülker-İZMİR
    47-2005 14 Mayıs-Ayten Demir-İZMİR
    48-2005 14 Mayıs-Yahsan Çatak-İZMİR
    49-2005 14 Mayıs-Hilal Demir-İZMİR
    50-2005 14 Mayıs-Bülent Bektaş-İZMİR
    51-2005 14 Mayıs-Ayşe Girgin-İZMİR
    52-2005 14 Mayıs-Mehmet Öd-İZMİR
    53-2005 14 Mayıs-Fikret Yetişener-İZMİR
    54-2005 14 Mayıs-Eylem Barış-İZMİR
    55-2005 14 Mayıs-Ercan Aktaş-İZMİR
    56-2005 03 Ağustos-Figen-İSTANBUL
    57-2005 03 Ağustos-Erkan Yertutan-İSTANBUL
    58-2006 14 Mayıs-Ahmet Özdemir-Ankara
    59-2006 15 Kasım-İsmail Saygı-İstanbul
    60-2007 19 Nisan-Gökhan Aydın-Kocaeli(İlk kez 2001’de, denizcilik okulundan ayrılırken açıkladığı vicdani reddini tekrar ediyor.)
    61-2007 13 Mayıs-Ahmet Aslan-İstanbul
    62-2007 20 Mayıs-Özlem Mollamehmetoğlu-İstanbul
    63-2007 24 Temmuz-Enver Aydemir-İzmit – İslami inancı nedeniyle askerlik yapmak istemediği için 31.07.2007 tutuklanarak Eskişehir Askeri Cezaevi’ne hapsedildi. 04.10.2007 tarihinde yapılan 2. duruşmada tahliye edildikten sonra 2 gün yol izni verilerek serbest bırakıldı.
    64-2008 15 Mart-Hakan Filizlibay-İstanbul
    65-2008 18 Mayıs-Deniz Özgür-İstanbul
    66-2008 18 Mayıs-Eylem Polat-İstanbul
    67-2008 18 Mayıs-İbrahim Yılmaz-İstanbul
    68-2008 18 Mayıs-Özkan Kuru-İstanbul
    69-1994 Mayıs-Özkan (Kalın) Kılıç-İstanbul (Özel-tip cezaevinde “olmayan duvar” isimli bir bülten aracılığı ile vicdani reddini açıkladı)
    70-2008 15 Ağustos-M.Ali Avcı-(İstanbul- İHD İstanbul Şubesinde basın açıklaması yaptı)
    71-2006 Mayıs-Tufan Demir-(Konya-Meram Askerlik Şubesine mektup yolladı)
    72-2008 27 Eylül-İnan Mayıs Aru -(İstanbul-Şeyh Beddrettin’in mezarı başında, 30 arkadaşının katılımıyla yaptı. Basını çağırmak istemedi)
    73-2008 10 Ekim-Ahmet Karayay -(Ankara-Yüksel Caddesinde yapılan basın açıklamasında reddini okudu ve polis tarafından gözaltına alındı. Hakkında, “halkı askerlikten soğutma” suçlamasıyla soruşturma açıldı ve serbest bırakıldı.)
    74-2009 7 Mart-Ali Aydın Çiçek-(İstanbul-İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde açıkladı)
    75-2009 16 Mayıs-Gizem Altınordu-(İstanbul-15 Mayıs Etkinliklerinde açıkladı)
    76-2009 26 Mayıs-B.Kaan Kavlak-(İzmir Asker Alma Daire Başkanlığının yanısıra, Asker Alma Dairesi Baskanlığı Merkezi, Bornova ve Karşıyaka Askerlik Şubelerine de gönderilmiştir)
    77-2009 9 Ekim-İnan Suver-(Askerlikten kaçtıktan 8 ay sonra vicdani redci olmaya karar verdi ve bağlı olduğu Van Askerlik Şubesi’ne mektup yolladı.)
    78-2009 27 Ekim-Özgür Bircan-(Bağlı olduğu Samsun-Bafra Askerlik Şubesi’ne mektup yolladı. 30 Ekim’de, İsrail Konsolosluğu önündeki eylemde tekrar açıkladı)
    79-2009 15 Mayıs-Ahmet M. Öğüt-(Lefkoşe’de gerçekleştirilen 15 Mayıs Dünya Vicdani Redciler Günü’nde açıkladı)
    80-2009 24 Aralık-Süleyman Aytaç-(Barış İçin Vicdani Retçiler Kurultayı’nda açıkladı)
    81-2009 24 Aralık-İbrahim Kaya-(Barış İçin Vicdani Retçiler Kurultayı’nda açıkladı)
    82-2009 24 Aralık-Seyda Can Yılmaz-(Barış İçin Vicdani Retçiler Kurultayı’nda açıkladı)
    83-2009 24 Aralık-Zeynep Varol-(Barış İçin Vicdani Retçiler Kurultayı’nda açıkladı)
    84-2009 24 Aralık-Elif Akgül-(Barış İçin Vicdani Retçiler Kurultayı’nda açıkladı)
    85-2009 24 Aralık-Deniz Küçükbumin-(Barış İçin Vicdani Retçiler Kurultayı’nda açıkladı)
    86-2009 24 Aralık-Rıdvan Coşkun-(Barış İçin Vicdani Retçiler Kurultayı’nda açıkladı)
    87-2010 8 Ocak-Ümit Yiğit Ilgın-(Taksim’de yapılan etkinlik sırasında açıkladı)
    88-2007 10 Nisan-Necip Fazıl Kocaoğlu-(Sivas Askeri Cezaevi’nde yazdığı bir dilekçe ile reddini açıkladı)
    89-2010 2 Mart-Muhammed Serdar Delice-(Malatya’da 5 aylık asker, İHD-İstanbul Şubesi’nde reddini açıkladı)
    90-2010 15 Mayıs-Ali Ekber Toprak (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    91-2010 15 Mayıs- Aslı Candan (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    92-2010 15 Mayıs-Berk Yeter (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    93-2010 15 Mayıs-Ceyhun Erdem (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    94-2010 15 Mayıs-Deniz Erbak (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    95-2010 15 Mayıs-Eray Güven (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    96-2010 15 Mayıs-Ezgi Aydın (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    97-2010 15 Mayıs-Furkan Çalik (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    98-2010 15 Mayıs-Mazlum Çelik (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    99-2010 15 Mayıs-Onur İşitmaz (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    100-2010 15 Mayıs-Ozan Gökşin (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    101-2010 15 Mayıs-Sercan Kerinç (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    102-2010 15 Mayıs-Hüseyin Şirin (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    103-2010 15 Mayıs-Murat Aydın (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    104-2010 15 Mayıs-Banu Yıldız (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    105-2010 15 Mayıs-Furkan Mustafa (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    106-2010 15 Mayıs-Burcu Aslan (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    107-2010 15 Mayıs-Ali Haydar Akdeniz (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    108-2010 15 Mayıs-Onur Can Sönmez (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    109-2010 15 Mayıs-Deniz Şimşek (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    110-2010 15 Mayıs-Yaren Bozkuş (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    111-2010 15 Mayıs-Utku Aydın (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    112-2010 15 Mayıs-İlyada Erkuş (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    113-2010 15 Mayıs-Canan Özyılmaz (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    114-2010 15 Mayıs-Gürşat Özdamar (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    115-2010 15 Mayıs-Ahmet Ertuğrul Güneş (İST. 15 Mayıs Etkinliği)
    116-2010 15 Mayıs-Yusuf Şahin Serdaroğlu(Etkinliğe Hatay’dan mektup yolladı)
    117-2010 15 Mayıs-Eyüp Rol(İzmir’den SK’ya mektup yolladı)
    118-2010 15 Mayıs-Hayri Kamalak(İntihar ettiği söylenen Er Volkan Kamalak’ın babası. Etkinliğe Adana’dan mektup yolladı)
    119-2010 29 Mayıs-Mutlu Haner (İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde bir basın açıklaması yaparak vicdani reddini açıkladı.)
    120-2010 6 Haziran-Sezai Ozan Zeybek (http://ozanoyunbozan.blogspot.com adlı sitesinde vicdani reddini açıkladı ve SK’ya bilgi verdi)
    121-2010 26 Haziran-Şendoğan Yazıcı (İstanbul’da Harbiye Ordu Evi önünde açıkladı)

  83. AKP’li bilmediğin konularda ahkam kesme.

  84. 1989'dan beri hepsi bu mu?

    bunlardan kaçi anarsist?

  85. Onu da sen araştırıp bu… Senin uşağın mı var burada?

    “Türkiye’de bir nebze, hatta çok az bile anarsist bir akim olsaydi en azindan 50 tane, 100 tane vicdani retçi olurdu. Nerede bunlar?” diyen sensin.

    Senin mantığına göre demek ki türkiyede epey bir anarşist akım mevcut çünkü en az 121 ilan edilmiş vicdani retçi var.

    Boyundan büyük laf etmeseydin.

  86. Vicdani red için kaynak, bilgi vs. bir link istiyorum. Ne yapmak gerekiyor, reddedersek bizi ne bekliyor? Bunlar lazım…

  87. özür dilerim

    121 tane varmis. 1989’dan beri 20 milyon kisi askerlik yapmistir.

  88. sabah akşam oturup “for dummies” izahlarıma ne tür yeni yaftalamalarla cevap verildiğini merak etmediğimden anında cevap verememiş olabilirim. hemen cevab veremedi, cevab veremedi diye “ders tatil oldu arkadaşlar hadi bahçeye” edasıyla yazı yazmak garip.

    algıda ciddi sorunlar olduğunu şuradan anlıyoruz: “vaay muaviye’yi de bilirmiş”. e bu ülkenin okullarına gönderilmiş bütün çocuklar gibi biliriz elbette, gizli, spesifik falan olmayan gayet ansiklopedik bir bilgiyi haiz olmanın özel bir anlam taşıdığı iddiasının arkasındaki kafa ne güzel bir kafadır öyle?

    sonra efendim “sen askere de gitmemişsindir, gittiysen ettiğin küfrün on misli sana girsin!” vay be ne mantık!

    ben de hepiniz gibi anarşist doğdum. insan doğuştan anaşist olmak durumundadır, doğduğunda ne otorite tanır, ne mütehakkim. ha birileri insanın programlanarak doğduğuna da inanıyor olabilir tabii, what is the matrix dünyasına girer beni alakadar etmez.

    ne ki insan yaşıyor. her tür yöne savruluyor. düzenin tedrisatından geçtim, geçmek zorunda kaldım diye “tüh bir kere ilkokula gitmiş bulunduk, ne yazık ki artık anarşist olamam” mı diyecektim? bana doğduğumda nüfus kağıdı çıkarttılar diye “anarşist olma hakkımı” mı kaybedeceğim?

    ben “tanımıyorum bu mahkemeyi” dedim diye mahkeme de “ben seni hiç tanımayrum” demiyor maalesef. ben polisi tanımıyorum diye polis “haa bu arkadaş bizi tanımıyor kimlik sormayalım” demiyor. nasıl ki ben elmayı seviyorum diye elmanın bana karşı olan hisleri üzerine ipotek koymak durumunda değilsem.

    elma ayrı, elmayı geç ya da yediğin mısır nişastasından kafanı kaldır da biraz elma ye, vitamin al. hep vitaminsizlikten oluyor bunlar, sapı samanı birbirine karıştırıp oturup yiyiyorsunuz, kafa çalışmıyor, sapla samanı birbirine karıştırmaya devam ediyorsunuz.

    benim askere gitmiş olmamla anarşist olma hakkım mı yanıyor? deneyimlerimle, okuduklarımla, dinlediklerimle anarşist olmayı seçmiş bir insanım, müslümanlar ya da kemalistler gibi “ailece halk partiliyiz”, “iyi bir müslüman olarak yetiştirildim” durumu yok. istisnası vardır yoktr bilemem ama anarşistler, hayatlarının bir döneminde artık anarşist olmayı seçiyorlar. e gün zileli de bunun net bir örneği, kendisi 18, 28, 38 yaşında anarşist miydi?

    ama anasından babasından gördüğünü tek bir doğru olarak bellemiş, gayrısına “kemalist!” “münafık” “çakma türk” “göçmen” diye hakaretler yağdıran bir zavallıya “bir insan sonradan, çeşitli koşulların ve faktörlerin etkisiyle anarşist olabilir”‘i anlatmak hakikatten güç oluyor. adam hala “sen öyle desen de kemalistsin işte” diyor kendisinden farklı olan herkesi “kemalist” olmakla suçluyor, ne yapacaksın? takmayacaksın, tak açacaksın.

    askerliğimi yaptım, çok merak ediyorsan. kimseye yalan borcum yok. zaten her şeyden önce zorunlu olarak askerliğini yapan bir insanın kemalist olması fantastiktir. asker arkadaşlarımın en milliyetçi, en kemalist olanları, “şan şeref dolu 460 gün!” diye başladıkları askerliği, askerlik sistemine ve devlete küfürler ede ede bitirdiler. asker ocağı bile tek başına bir insanı anarşist olma yönünde ikna etmeye yeter.

    ama o da ne! askerliğimi yaptım diye artık anarşist olamıyormuşum. adı sanı belli olmayan arkadaşımız öyle buyurdular. tüh be… kısa dönem yapsaydım, bedelli yapsaydım yine de bir nebze şansım olur muydu ağabey? e ne olacağım en şimdi? anarşist olamıyorum, marksist mi olsam acaba yeniden? ama o da sarmamıştı be… desene sıçtık. ah ulan şan ve şeref dolu 460 gün, yaktın beni.

    bu durumda hayli zor durumda kaldım itiraf ediyorum. ailem müslüman olmadığı için bu saatten sonra müslüman olamam. zira arkadaşın kafasına göre neysen o’sun, hem de hep o’sun. ama arkadaşı iyi tanıdım. acaba mal müdürü olabilir miyim bundan sonra? bunun gibi mal değneklerini mi sayar acaba mal müdürü ne yapar onu da bilmiyorum ki?

    aman neyse. zaten türkiye’de anarşizm çok azmış, keriz gibi gidip azınlığın içinde ne işim var yahu? yıllar yılı hep azınlıktaydım zaten, tamam pes ediyorum, ben de çoğunluğa geçeyim bari ne yapayım. yaşasın devletimiz, yaşasın demokrasimiz, yaşasın milli takımlarımız ve milli takımlardan sorunlu teknik direktörlerimiz, yaşasın yavru vatan kıbrıs ve soydaş vatan azerbaycan ve birleşmiş milletler genel sekreteri perez de cuellar. yaşasın fetullah gülen, yaşasın ordumuz, yaşasın çalık holding, yaşasın sabancı, yaşasın cargill. daha önceden kendini anarşist zanneden bir kemalist olmak, kendini ateist zanneden bir dindar olmak, karısını şapka zanneden bir adam olmak, futbolu beşte devre onda biter sanan bir salak olmak gibi kabahatlerim var AKP’li abim, beni de alır mısınız lütfen aranıza?

    yoksa açıkta kalacağım baksana, kemalist olmak da istemiyorum şimdi durduk yere, kemalistliğimi ilkokul üçüncü sınıfta kısa dönem yaptım, bir 23 nisan töreninde atatürk ilkelerinden biri olarak. devletçilik olarak sahneye çıkıp “ben devletçilik! ben bu işe yararım, ben şu işe yararım” diye bağırıp yerimi halkçılığa devrediyordum ki, yanlışlıkla halkçılığın ayağına bastım, halkçılık sahnede yere düştü, ağlamaya başladı, öğretmen de feci azarladıydı beni, bir daha da çıkarmadılar sahneye. bu kısa dönem kemalistlik mani olur mu acaba beni de aranıza almanıza? ne olur konuş AKP’li abi, ne olur! bak yoksa ek kontenjandan narodnikliğe başvurup oraya aldırırım kaydımı.

    yaşasın kahrolsunculuk!

  89. çakma türkler

    Burada arap ozentileri arabistana gidin diye yazan oldu mu?

    gördüğüm kadarıyla olmadı. bunu arkadaş belki empati yapar diye örnek olarak vermiştim.

  90. arap özentileri arabistana gitsinler.

  91. ingiliz özentileri ingilistana gitsinler

  92. – mesaj, küfür nedeniyle kaldırıldı –

  93. İzmir Cumhuriyeti

    müslümanlar çıktıkları yere geri dönseler hiçbir sorun kalmayacak. gidip orada islami devletlerini kursunlar. isterlerse kızlarını öldürüp karılarını recm etsinler. yozgatta birbirlerini sopalamalarından bize ne? kürtlerin laik, alevi hatta yezidi olanlarına kapımız açık.

  94. izmir özentileri izmiristana gitsinler.

  95. müslüman özentileri müslümanistana gitsinler.

  96. – mesaj, küfür nedeniyle kaldırıldı –

  97. – mesaj, küfür nedeniyle kaldırıldı –

  98. gün özentileri günistana gitsinler.

  99. burası günistan. ya sev ya terket

  100. gGg gün reis gGg

  101. adam liseli beyler

  102. ilkokullu detected

  103. bu sitede güzel tartışmalar dönerdi kapanmadan önce, nerede o insanlar?

  104. atlara binip gitmişler herhal

  105. bence arkadaşın sorusu haklı. Burada güzel tartışmalar yapsak iyi olur. Küfüre de gerek yok. Çok klasik olacak ama küfür aczin ifadesidir. Bir de şu “defol git” ya da “ya sev ya terk et” edebiyatını bırakalım. Kimsenin bir yere gitmesine gerek yok. Özsaygımızı koruyalım ve mantıklı olalım. Tartışmayı sulandırmaya hiç gerek yok.

  106. – mesaj, küfür nedeniyle kaldırıldı –

  107. sululuk yapmayın lan. ciddi olun biraz. adam olun.

  108. aradan zaman geçince olaylara daha iyi bakılıyor. ne oldu refarandum.. 12 eylül geldi gene geçti ne oldu allah aşkına biri bana anlatsın. talanda yalanda aldı başını gidiyor..