“Bizim Radyo”!

1959 yılıydı. Demokrat Parti iktidarının diktatörce önlemlerini iyice yoğunlaştırdığı bir yıldı bu. On üç yaşındaydım. Gazi Osman Paşa Ortaokulu’nun 2. Sınıfında okuyordum. Arnavutköy’le Bebek semtlerinin tam ortasında bulunan Vezirköşkü sokağında, Avukat Enver Haktanır’ın apartmanının zemin katında oturuyorduk. Karşıdaki, mahallenin en şirin evi Yuva apartmanının sahibi, öğretmen Behice hanım akşam hava kararınca bize gelirdi. Babamla birlikte, bir illegal örgütün üyeleri havasında,  bizim misafir odasının perdelerini çekmeden önce sokağa kuşkulu nazarlarla bakar, sonra da “Bizim Radyo” adlı bir muhalif sese kulak verirlerdi radyodan. Babamın ciddi bir suratla radyonun üzerine eğilmiş halini, Behice hanımın, radyodan gelen sesin sahibi sanki karşısındaymış gibi başını ikide bir sallayışını hiç unutamam. Soğuk savaşın anti-komünist atmosferi beni bile o küçük yaşımda etkilemiş olmalıydı ki, babamla Behice hanımın bu komünist radyoyu dinlemesinden rahatsız olur, parazit seslerini arttırıp dinlemelerini önlemek için duvarlara vururdum.

“Burası Bizim Radyo” diye anons ederdi radyodaki kalın erkek sesi. Son derece, etkileyici, tok bir sesti. Hâlâ kulaklarımdadır. İkide bir yapılan bu anonstan sonra DP iktidarına verir veriştirirdi. Ne babamın ne de Behice Hanımın komünistlikle bir ilgisi vardı. Daha sonraki yıllarda Türkiye İşçi Partisi’ne gitmeye başladığımda Behice hanımla “eşitlik” konusu üzerine tartıştığımı hatırlarım. Behice hanım, evinin zemin katını, mahallelinin tüm kınayıcı dedikodularına rağmen, hapisten yeni çıkmış Mihri Belli ile Sevim Belli’ye kiralamakta hiçbir sakınca görmeyecek kadar özgür düşünceli bir kadındı ama komünist değildi, komünizmi ulaşılamayacak, gerçek dışı bir düşünce olarak görürdü. Babamın komünizm aleyhinde konuştuğunu pek duymadım, zaten siyasetten uzak biriydi, devlete ve polise karşı çok ihtiyatlıydı. “Siyaset ateşten gömlektir” der dururdu. Buna rağmen bu iki insan, sırf  DP’yi eleştirdiği için bu komünist radyoyu dinlemekten kendilerini alamazlardı.

Bütün bunları yeniden neden hatırladım? Dün, Kanal 24’te Ali Bayramoğlu’nun, Murat Belge’yle, “68 ve Sol” üzerine bir söyleşisi vardı. Murat Belge, Türkiye sol hareketi üzerine, temelde pek de itiraz edilemeyecek fikirlerini, nedense isim vermekten kaçınarak anlattı. Zengin çocuklarında ve zengin efendilerde, daha küçük yaştan beri sezinlediğim ama tarif etmem bir hayli zor sınıfsal bir özgüven ve alaycılıkla ele aldı Murat Belge konuları. Tabii, bu bir tarzdır, bir şey diyemem, hatta sınıfsal güdülerimi (bir küçük burjuvanın burjuvalara duyduğu uzaklık diyelim) tazelediği için bana iyi bile geldi. Ne var ki, Belge’nin laf arasında, o rahatsız edici alaycılığıyla söylediği bir şey beni irkiltti: “Bizim Radyo adlı bir radyo vardı, bozuk bir Türkçeyle yayın yapan.”

Bu, benim kulağımdaki sese ve “Bizim Radyo”yla ilgili anılarıma hiç uygun düşmüyordu. Radyodan duyduğum o etkili erkek sesi bir yana, konuşanın son derece duru, güzel bir Türkçeyle konuştuğunu da hatırlıyordum. Fakat bir an yanılmış olabileceğimi de düşündüm. Belki de gerçekten “bozuk bir Türkçe”yle konuşuyordu da, ben o sesin büyüsüne kapılıp fark etmemiştim. Üstelik yaşım o zaman küçüktü, “bozuk Türkçe”yi ayırt etmemiş olabilirdim. Sonra, Murat Belge’nin bu radyoyu bizzat dinleyip dinlemediği takıldı kafama. Acaba kendi deneyleriyle mi konuşuyordu, yoksa kulaktan dolma bir bilgiyi mi aktarmıştı? Murat Belge benden üç yaş büyük olduğuna göre, benim “Bizim Radyo”ya tanık olduğum sıralar on altı yaşında olmalıydı. O yaşta bu radyoyu dinlemiş olması mümkündü, hatta o yıllarda artık bir delikanlı olduğundan benden de daha iyi değerlendirebilirdi. Fakat yine de kuşkum vardı. Murat Belge, DP milletvekili Burhan Belge’nin oğlu, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun yeğeniydi. Türkiye’nin, Cumhuriyetçi kaymak tabakasından geliyordu. O sıralar muhtemelen kolejde okumaktaydı. Bu konumdaki bir gencin, DP’nin son yılında kalkıp “Bizim Radyo”ya kulak vermesi oldukça uzak bir ihtimaldi. Sola yöneldiği 1960’lı yıllarda dinlemiş olması muhtemeldi. Her neyse, akıl yürütmekle bir sonuca varmak mümkün değildi.

Tuttum, gece vakti bunu, halen Budapeşte’de yaşayan, “Bizim Radyo”nun o yıllardaki çalışanlarından olduğunu bildiğim, Su Başında Durmuşuz (Belge Yayınları, 2003) adlı güzel anı kitabının yazarı, adaşım ve arkadaşım Gün Benderli’ye sordum, eposta yoluyla. Gün Benderli’den gelen cevabı, bazı yerlerini atlayarak, kendisinin izniyle buraya alıyorum:

“Bizim Radyonun ilk spikeri Fahri Erdinçtir. Türkçeyi gayet mükemmel konuşan ve çok iyi bilen insanlardan biriydi. Güzel taşlamalar yazardı. Güzel şiirleri de vardır… Fahri, herhangi bir nedenle mikrofona gidemediği zaman Halil Gürsoy okurdu.  Güzel, gümbür gümbür bir sesi ve temiz Türkçesi vardı. Fahri 1974 atılımı dedikleri tarihe kadar, hatta sanırım ondan sonra da bir süre daha emekli oluncaya kadar spiker olarak kaldı. Sonra da Halil aldı yerini. O da dehleninceye kadar kalmış. Daha ilerde kadro değişiklikleri olduktan ve kalan eskiler de tepetaklak edildikten sonra Bulgaristan’dan gelen ve Türkçeleri bir haylı bozuk olan kişileri de zaman zaman mikrofon başına geçirdiklerini (aralarından birçoğunu tanırım), kendisi de Bulgaristanlı bir Türk olan Remzi’den (asıl adı değildir) dinlemiştim Budapeşteye geldikten sonra. Beni çok sever ve her şeyi anlatırdı. Sonra yepyeni kadro gelince tabii o da kalmadı orada. Sonra zaten bir takım değişiklikler yapmışlar, başka başka programlara başlanmış, TKP nin sesi, falan filan da olmuş, (1980’li yıllarda öğrenmiştim, yepyeni kadro işbaşı yapınca) Onlarla pek ilgilenmedim. Ama Murat Belge 1968  münasebetiyle yaptıysa konuşmasını ve o tarihlerdeki Bizim Radyo’yu kastettiyse ayıp etmiş. Eleştirilecek çok yanı vardı ama Türkçesi ve spikerliği asla!”

Sanırım yeterince açık. Son bir nokta daha var belirtmem gereken. Bir radyo yayınında Türkçenin düzgünlüğü önemlidir elbette. Buna bir şey diyemem ama Murat Belge’nin “bozuk Türkçe” vurgusunu genele taşırsak, insanın kulağında seçkinci, hatta biraz ırkçı bir tını yapmıyor mu dersiniz? Aslında sevdiğim, kişiliğine saygı duyduğum bir arkadaşımın,  yıllar önce “yahu kız çok güzel İngilizce konuşuyordu ama Türkçe konuşmaya başlayınca baktım hizmetçi Türkçesi konuşuyor” sözleri hâlâ kulaklarımdadır. O kadar şok olmuş ve onun adına utanmıştım ki, biraz da yüze gelemeyen tabiatım dolayısıyla olacak, itiraz edip bir şeyler söyleyememiştim o an. Bu yazıyı okursa belki o da hatırlayacak, hatta bana o anda bir şey söylemediğim için sitemde bulunacaktır. Haklı da olacaktır. Bu da benim küçük bir özeleştirim olsun, ne yapalım.

Gün Zileli

24 Aralık 2010

Hakkında Gün Zileli

Okunası

 Merdan Yanardağ… Murat Belge… Liberalizm…Ulusalcılık… vs…  

  Şubat ayında Murat Belge üzerine bir tartışma oldu. Tartışma önce, Murat Belge’nin, İletişim Yayınları’ndan …

22 Yorumlar

  1. düzgün türkçe, belge ailesi gibi chp-dp seçkinlerinin konuştuğu istanbul burjuvazisinin standart türkçesi. bozuk türkçe, kürtler, karadenizliler, taşralılar; kısaca anadolu türkçesinin farklı lehçe ve ağızları. bu adam da bizim memlekette “marksist” işte böyle.

  2. köylüler tenis oynamadıkça

    şimdilerde liberal, 90’larda liberal sol, 80lerde sivil toplumcu takılan bir kısım “solcu” cenahın böyle fantezileri vardı bir zamanlar….

    sosyalist hareketin 70lerde türkiye halkından en kopuk, alafranga, entelektüelist isimleri bugün akp’nin yedeğinde duruyor.. türkiyede kemalizmin bir anlamı da seçkinci “batılılaşma”, anadolu halkının kültürel değerlerine ve yaşam tarzına “yabancılaşma “ise, işi bu cenah kadar ileri götüren olmamıştır.

    Murat Belge, “meğerse ben Kemalist’mişim, bunu yeni anladım dese sorun olmayacak aslında”

  3. murat belge yukarda anlatıldığı gibi bir aileden gelip bu topluma bir şeyle verebilmek için çalışmış, hatta yeteneklerini bu uğurda köreltmiş bir insan. son derce seçkinci bir şekilde yazabilecekken bunu yapmayıp yazdığı yazılarda okuyan acaba anlar mı düşüncesi ile yazması belki de elştirlecek yönlerinden birisidir çünkü bu üslubu bazen insanı sıkar. murat belge nin seçkinciliği ailesinden gelmemektedir. turgut uyar, edip cansever, mehmet fuat, cemal süreya, john berger in arkadaşı bir adamdan bahsediyoruz. sevim burak a sol eleştirmenler sırtını dönmüşken, onu anlamamışken onunla ilgilenen bir insandan bahsediyoruz. sen bu kadar kitap yaz bu kadar uğraş sonra çıkıp yok burhan belge nin oğluydu, yakup kadri nin yeğeniydi diye laf söylesinler. murat belge belki de bu ülkede dogmatizmden en uzak insanlardan birisidir. ben onun hiç bir yazısında bu bilmem kimin oğlu bu yüzden böyle birisidir dediğini hatırlamıyorum. peki bu adamın hiç mi eleştirilecek bir yanı yok. tabii ki var ama yiğidi öldürüp hakkını veren bir üslüpla eleştiri yapmalı. sonra seçikin olmak kötü bir şey mi. seçkin bir aileden gelip, son derece seçkinci bir filozof olan herakleitos eşekler samanı altına tercih eder demiş. adorno da, ki oda biraz seçkincidir, mazlumların yaşayışını överseniz onları mazlulaştıran sistemi de övmüş olursunuz gibi bir şey yazmıştı.. şimdi murat belge olsaydı bu iki örnekteki adamlar gibi konuyu böyle özetlemez bizler anlayalım diye yarım sayfa yazardı. sonrada bu ülkede seçkinci diye damga yerdi. ortalama bu kadar düşükse seçkin olmak o kadar da zor olmasa gerek. abd yaşayıp pastacıda çalışan ama rilke okuyan insanların bloglarına veya uzun zaman iş arayan başını sokacak bir yer arayan ama blogunda furtwanglerin hangi stüdyo kaydı iyidiri bir sayfa boyunca tartışan alt sınıfatan insaların yazılarıya karşılaşınca insanın içi iyice kararıyor.

  4. gun zileli de sol-liberalizm ulusalcılıktan tehlikelidir korosuna katılmış; yazık.

  5. Kıskanç insandan solcu olmaz

    Kıskanç insandan solcu,devrimci,marksist,anarşist falan olmaz, adam da olmaz. Kımıl zararlısı gibi kıvranır, meşhur olmak için herkese çamur atar, ölümünden sonra da öyle anılır, anlayana…

  6. Buyrun bakalım… Şimdi bu “psikolojik” yorumlarla düzey mi yükselmiş oluyor? Ayrıca ne var yani efendim, birisinin sınıf kökeninden söz etmek bir suçlama değil, bir tanımlamadır. Ben Gün Zileli’nin satırlarından bir suçlama havası almadım. Böyle bir şey yapmış olsaydı kendisine yakıştırmazdım. Dolayısıyla yukarıdaki satırların yazarı olan arkadaş, esasen yazının içeriğinden rahatsız olmuş gibi görünüyor. “Meşhur olmak” gibi insani bir zaafı dillendiren arkadaş kendi anlayışındaki zaaflara bakmalıdır. Gün Zileli’nin böyle bir şeye ihtiyacı yok üstelik. Onu bu topraklarda, kırk yılı aşkın bir zamandır tanıyan tanır. Yani böyle bir şeye ihtiyacı yoktur. Ama “meşhur olmaktan” televizyonlara çıkmak anlaşılıyorsa, Tv ve medyaya bilinçli olarak çıkmadığı, beyan vermediği bilinir.

  7. Gün Zileli’yi meşhurluk sularına tenezzül/meyl ederken düşününce bir kahkaha koptu benden ki evlere şenlik : )

    Ayrıca, insan,dan her şey olur arkadaşım. Kıskanmak da insan olmanın getirisidir törpüler veya kölesi olursun o ayrı ama Gz’nin MB’yi kıskanması mı dediniz hahahahahaha

  8. yazışmalarda düzey itina ile yok edilir

  9. cockney english

    en azından zileliden “daha düzgün türkçe konuşamıyorlar, bi de bunlar komünist olacaklar” gibi saçmalıklar duymuyoruz. komünistlerin rafine bir dille konuşmasını bekleyen, konuşamayanları horgören bir adamın solculuk iddiaları gülünç değil mi?

    Murat Belge o lafları yüksek demokrasi standardı olarak benimsediği AB ülkelerinde, İngiltere’de yahut Fransa’da etse tefe koyarlar adamı. entelektüel murat belge bunu gayet iyi bilir ama iş türkiyeye gelince nasılsa hop diyen yok…

  10. Şeyh uçmaz müritleri uçurur

    GünZileli’nin ne cevval müritleri varmış? Şeyhlerini savunmak için Murat Belge’ye saldırdıkça saldırıyorlar, sanki Belge ‘bozuk Türkçe konuşuyorlar’ diyerek komünistleri bir aristokrat tavrıyla küçümsemiş gibi. Tabii Zileli’nin bile telaffuz etmediği bu saçmalık habbeyi kubbe yapmak için. Böylelikle Zileli’nin Belge’ye durup dururken yalnızca kıskançlık ve garezle saldırmadığı , aslında önemli bir memleket meselesini gündeme getirdiği vurgulanmaya çalışılıyor. Totaliter rejimler aslında devrimci liderler tarafından değil böyle müritler tarafından inşa ediliyor.

  11. ‘…sanki Belge ‘bozuk Türkçe konuşuyorlar’ diyerek komünistleri bir aristokrat tavrıyla küçümsemiş gibi.’

    elbette öyle.

    Müritliğe gelince he babam hee.. Belgegiller oraya bizler başka yana..

  12. Totaliter rejim mi Şeyh kardeşim? Herkes kendi kapısının önünü süpürmekle başlasın işe.

  13. Gün Zileli bir örnekten yola çıkarak Belge’nin tarzını anlatmış.Ben Zileli’ye katılıyorum.Belge satır aralarında bu üslubu,aristokrat,elitist tavrı çokça kullanıyor.Zileli’ye yıllar önce söylediği sözler beni şaşırtmadı tam Belge’den beklenecek sözler bunlar ama hakkını yemeyelim kime ne söylememesi gerektiğini de üstad çok iyi bilir.

  14. Odaci -Zileli paralel frekanslari

    Gün Zileli durup durdugu yerde Murat Belge’ye çakmak istemis, ortada fol yok yumurta yok iken “amanin Bizim Radyo’nun Türkçesi bozuk dedi” diyerek saydirmis, gariban müritleri de kahve dövücünün hink deicileri gibi huu çekmis, “neden, acaba” derken is anlasildi. Oda Tv’ye bakiniz. Demek ki ortada koordine bir çalisma var, yine her zamanki gibi Oda Tv de Gün ile beraber devreye girmis, simdi Karanlik Oda da Zsa Zsa Gabor’dan Paris Hilton’a uzanan bir devrede Belge’ye köpöklü salyali hücuma geçmis. Yakisir. Karanlik Aydinlikçilarin uydu güçlerine. Oda TV bu, ne diyorsa o. Uydular ve odacilar.

  15. Odacı arkadaşım, biraz geri dur bakalım. Burada kimse kimsenin müridi değil. Yani şimdi ben de sana Belge’nin müridi desem yakışık alır mı? Ayrıca mantığın çok basit bir mantık. G.Zileli M. Belge’yi eleştirdi, OdaTv de M.Belge’ye saldırdı, o halde bunlar ortak. Vallahi şu Zikrimce arkadaşın deyişleri çok hoşuma gidiyor, yeri geldi ben de kullanayım: He baba he.. Yahu biraz mantıklı olalım. Şu meşhur “Aristo mantığı”ndan kurtulalım. Bir kişiyi iki ayrı kişi eleştiriyor diye ortak mı olmuş oluyorlar. Üstelik sen kendin demişsin, Zsa Zsa gabor muhabbeti yapıyorlarmış Odatv’dekiler. G.Zileli’de var mı böyle bir şey. Onda böyle bir seviyesizlik görebildiniz mi? M.Belge eleştirilmeyecek mi yani, dokunulmazlığı mı var?

  16. Oda TV ile Gün Zileli arasında ortaklık bulmak hakikaten çok saçma bir demogoji olmuş. Umarım yazan espri olsun diye yazmıştır; yoksa bu kafayla daha ne organize işler bulur. Bu liberaller de ulusalcılara tek yumurta ikiziymişçesine benziyorlar arada bunu da not düşeyim.

  17. iki grup da komplo teorilerine pek düşkün.

  18. Odacı, sen diyene dek odatv’nizde bahsi geçen şeyleri görmemiştim. Odatv GZ’nin keskin zeka örneği üslubuna sahip olmadığından, kendi hedefleri de eskaza GZ’nin eleştirdiği -tamamen farklı nedenlerden- biriyse o seviyesiz sitelerine GZ referansı koymaya bayılıyolar.Dilleri dönmüyo ya naapsınlar. Bi tek küfür kafir biliyolar. Bilindik düşmanımın düşmanı dostumdur sapkınlığı/politikası.. Hele o okuyucu yorumları yok mu.. uff.. her biri karın ağrısı… Adresiniz yanlış beyfendi-hanfendi..

  19. Benim babam da Bizim Radyo dinlerdi evimizdeki lambalı radyoda. Ben de 13-14 yaşlarındaydım sanırım. 68 yılı ya da bir iki yıl öncesi/sonrası olabilir.

    O yıllarda taşrada yaşayan küçük bir memur ailesiydik, seçkin falan değiliz.

    Spikerin ses tonu ve konuşma şekli bana da “bozuk” ve “kaba” gelirdi. Yani, kaba derken, “eğitimsiz/taşralı” bir aksan anlamında değil de, daha çok eski dönemin propaganda filmlerinde rastlanan türden, fazlasıyla teatral ve diyaframdan, sert, hükümran, kalın seslileri ve onlarla bitişik olan harfleri daha da kalınlaştırarak kütleştirerek söyleyen, tuhaf, ürkütücü bir artikülasyon anlamında.

    Murat Belge “bozuk bir Türkçe” derken bunu kastetmiş olabilir mi acaba? Yani Türkiye’nin herhangi bir yerinde rastlayamayacağımız, sentetik bir Türkçe anlamında?

  20. Aynı spikerden mi söz ediyoruz bilmiyorum. 1960’ların başxlarında Gün Benderli’nin sözünü ettiği edebiyatçılar konuşuyordu. Ama 1968’i bilemem, çünkü o tarihte izlemiyordum Bizim Radyo’yu. Murat Belge’nin sözünü ettiği “bozuk Türkçe” ise, yabancı aksanı anlamında sanırım.

  21. ARDICIL SAVASIM

    Toplumsal ilerlemenin ardicil savasim yönünde katmanlasinda baglasiklik gösteren CHP’li saylavlarin sosyalist kamp ile ulusal bagimsizlik dogrultusundaki ülkeler baglasikligina örneklesmesinin yadirganmasi islamci gericiligin öznesidir.

    Bizim Radyo 1970’ler. Rusya uzmani (kimin adina?) postal yalayici bir sair de 2000’li yillarin basinda (nedense !) danismanligini yaptigi cumhurbaskani ile birlikte ayni agizlarda konusmaktaydi. Kemalist-Rus aksani.

  22. İncir çekirdeğini doldurmayan kronik sol lafazanlıkları bir tarafa bırakıp biraz nostaji yapayım bari..
    Ben, ninni yerine Bizim Radyo’yu dinleyerek büyüdüm desem abartmış olmam.Antep’de 25-30 metre karelik iki gözlü evimizde Bizim Radyo’nun kısa-dalga dan yapılan yayınlarını liseyi bitirip Ankara’ya üniversiteye gelinceye kadar hiçbir programı ıskalamadan dinlemişimdir.Batıdan rahat dinlenebilirmiydi bilemiyorum ama bizler dinleyebilmek için neredeyse lambalı radyonun içine dek girerdik hatta arada bir tozdan kaynaklanan temassızlık nedeni ile kaybolan sesi geri getirmek için radyoyu babamın tokatlaması bile gerekirdi.Parazitler öylesine yoğun ve ses öylesine inişli çıkışlı olurdu ki babam anten niyetine bahçeye iki direk arasına tel gerince,zaten komunist olduğu için sürekli polis takibindeyken bir de bu anten yüzünden,evimizde -telsiz -olduğu bahanesi ile sık sık siyasi polisin baskınına uğrar olmuştu.Hatta bu baskınların bir keresinde evimizde Nazım hikmet’in bir kitabının da bulunması ile babam hem para hem de hapis cezasına çarptırılmış,benden 14 yaş büyük olan ve FKF nin 2 numaralı üyesi olan ağabeyim (1 numara Oral Çalışlar’dı umarım yanılmıyorum) babam cezaevindeyken doğmuş.Neyse lafı fazla uzatmayalım;Sözü edilen tok sesli erkek spikerin de sesi hemen hemen aynı ayardaki bayan spikerin de sesleri hala kulağımda dünmüş gibi çın çın çınlıyor.Sn Murat Belge -bozuk türkçe- yerine -kırık aksanlı- dese daha yerinde olurdu diye düşünüyorum.Çünkü bu doğu blokunda yaşayan türk yada mükemmel türkçe bilen doğu bloku vatandaşı türkçesi havasındaki artikülasyon benim bile çocuk algımla dikkatimi çeker,bu duruma biraz da içerlerdim doğrusu.Üstelik o kadar iyi anımsıyorum ki;Bayan spikerin kırık türkçesi erkeğinkinden biraz daha belirgindi.

    Özele girdiğim ve uzattığım için özür dilerim.

    Sevgilerimle.