Barış/Yoksa devlet gerekli bir şeytan mı?

 

Devlet gerekli bir şeytan olabilir mi? Anarşizmin devleti lanetlemesinden bu yana 200 yıla yakın zaman geçti. Bugünkü devlet, 19. Yüzyıl’ın devleti değil. Devlet, aradan geçen sürede değişti, insanileşti ve “sosyalleşti.” Büyük oranda sosyal demokrat partilerin öncülüğünde gerçekleşti bu dönüşüm.

 

Ben, devlet konusunda Kantçıyım. Eğer bir şey kötüyse, kategorik olarak, zamandan ve mekandan bağımsız olarak kötüdür. Stirner’in dediği gibi bana ait olması gereken haklara el koyduğu için ve toplumcuların dediği gibi küçük bir azınlığın tekelinde olduğu için devlet kötüdür. Ama bunu söylemek, devletin değiştiği, “geliştiği” gerçeğini değiştirmiyor. Ne demek istediğimi birkaç örnekle açıklamaya çalışacağım. Sağlıktan başlayalım.

 

Bugün sağlık artık o kadar pahalı bir şey ki, elimizdeki kıt kaynakları halkın yararına optimum biçimde dağıtmak için ister istemez merkezi bazı politikalar izlemek zorundayız. Sigarayı alalım… Sigara en büyük kanser nedeni. Ve kanser pahalı bir hastalık. Sigaraya bağlı hastalıkların ücretsiz tedavi edilmesi, kıt kaynakların eğitime, gıdaya değil ilaca harcanması demek. Toplumcu bir yönetim insanları ölüme terk edemeyeceğine göre bunu elbette yapmalı. Ama sigaraya bağlı hastalıkları ücretsiz tedavi ederken milyarlarca doları kanser ilacı yerine eğitime, beslenmeye, kültüre yönlendirmenin yollarını aramayacak mı yani?

 

Çünkü açık: Halkın parasını eğitime, beslenmeye, kültüre değil kanser ilaçlarına harcamak, adaletsizlik demek. Bu adaletsizliği gidermek için sigara kullanımı azaltıcı bazı önlemler elbette alınmalı. Devletlerin sigaraya karşı sert yasaklar getirmesinin nedeni de zaten bu. Sağlığımızı değil ceplerini düşündükleri için yapıyorlar bunu. Özgürlükçü bir toplum da bunu yapmak zorunda. Eğer özgürlüğün yanı sıra adaleti de sağlamayı amaçlıyorsa.

 

Peki. Öyleyse özgürlükçü toplumda da bazı yasaklar olacak. Toplu taşıma araçlarında sigara yasaklanacak mesela. Çocuklara sigara satılması da yasak olacak. Sigara toplu taşıma araçlarında yasaklanacağına göre kahvelerde de yasaklanmayacak mı? Evet, oralarda da yasaklanacak. En azından bazı bölümlerinde. Peki hastanelerde? Okullarda? Statlarda? Galiba oralarda da. “Yasak” dediğimiz şeyi kim uygulayacak peki? Polisiyle, zabıtasıyla, devlet elbette. Geldik mi yasakçı devlete?

 

Ama dikkat: Bu “sosyal” bir devlet. Halka ilacı ücretsiz veriyor. Vermeli.

 

Ama sonuçta evet bu yasakçı bir devlet. Devleti ve yasakçılığı mı savunacağız yani? Bu soruya yanıt vermeden önce Amerika’ya uzanalım. Aşırı sağcı Tea Party hareketini duymuşsunuzdur. Obama’nın sağlık reformuna karşı canla başla mücadele etmişlerdi. Argümanları basitti: Devlet bireyin hayatından ellerini çekmeli. Obama’nın formülü ise Avrupa sosyal demokratlarının formülüydü: Sağlık sigortası olmayan milyonlarca yoksula devlet güvencesi. Yani daha çok devlet. Tea Party bu yüzden Obama’yı Amerika’ya sosyalizm getirmeye çalışmakla bile suçladı. (Bu bir saçmalık tabii.)

 

Bu tartışmada kim haklıydı? Daha fazla devletten yana olanlar mı, daha az devletten yana olanlar mı? Galiba birincisi.

 

Burada bir paradoks olduğu açık. Emekçilerden yana olmak için sosyal devleti savunmak zorundayız. Oysa sosyal devlet sonuçta daha fazla devlet demek. Daha fazla devlet ise daha fazla bürokrasi. Halkı gözetlemek için daha fazla yazılım, daha fazla polis, daha fazla asker, daha fazla disiplin mekanizması demek. Ankara’daki bürokratın, grip olunca hangi ilaçları içtiğimi bilgisayar ekranından izlemesi demek. “Barış, bugün saat 14:09’da yüksek ateş şikayetiyle A Bölgesi Devlet Hastanesi’ne başvurdu. Grip tanısı kondu. X ilacı verildi. İki gün evinde istirahat edecek.”

1984’e hoş geldiniz.

 

Hem devlete karşıyız hem yanayız. Nasıl çözeceğiz bu paradoksu?

 

Başımızı kuma gömerek değil. Bence anarşizmin ve diğer radikal özgürlükçü fikirlerin devlet fikrini yenileme zamanı geldi de geçiyor.

 

Barış

 

Hakkında Gün Zileli

Okunası

“Sağcılar Moskova’ya”!!!

Artıgerçek BİR ZAMANLAR BİR SLOGAN VARDI… 1960’lı yıllarda sağcıların en meşhur ve yaygın sloganı “Komünistler …

9 Yorumlar

  1. Bu yazı tümüyle “anakronizmalar” üzerine kurulu!
    Salt zamanbozum!

    “… Sigarayı alalım… Sigara en büyük kanser nedeni. Ve kanser pahalı bir hastalık.”
    Kapitalist tekel fiyatları ile de pahalıdır ilaçlar! “O günün” dünyasında ilaç üretim maliyeti bugünün kapitalist-tekelci maliyet ve pazarlama stratejileri ile ele alınamaz.
    **************
    “.. Ama sigaraya bağlı hastalıkları ücretsiz tedavi ederken milyarlarca doları kanser ilacı yerine eğitime, beslenmeye, kültüre yönlendirmenin yollarını aramayacak mı yani?”
    Yalnızca savaş sanayiine yatırılan parayla neler yapılabilir? Bu yaklaşımlar da zamanbozumdur; sistem para dağıtımı değil, bir üretim-paylaşım ilişkisidir. Milyarlarca doları insanlara dağıtsan örneğin ekmeğin, peynirin fiyatı ne olur? Sağlığa harcanan “gereksiz” parayı insanlara dağıtsan… Bu bir sistem sorunudur; taşlar böyle dizilmiştir…
    ******
    “….Peki. Öyleyse özgürlükçü toplumda da bazı yasaklar olacak. Toplu taşıma araçlarında sigara yasaklanacak mesela. Çocuklara sigara satılması da yasak olacak. Sigara toplu taşıma araçlarında yasaklanacağına göre kahvelerde de yasaklanmayacak mı? Evet, oralarda da yasaklanacak. En azından bazı bölümlerinde. Peki hastanelerde? Okullarda? Statlarda? Galiba oralarda da. “Yasak” dediğimiz şeyi kim uygulayacak peki? Polisiyle, zabıtasıyla, devlet elbette. Geldik mi yasakçı devlete?”
    *
    Yine bir anakronizma… Bugünün insanı ile “o toplumun” insanı aynı şekilde ele alınıyor; bugün “bu insan” olduğu için “o toplum” olmaz; o gün “o toplum” olduğu için de “bu insan” olmaz…
    “Adaletli bir toplumda” hayata bakış, eğlenmek, kendi hayatına değer vermek bugünkü gibi olabilir mi? Bu tür toplumda başkasının hayatına zarar vermediği sürece bu tür yasaklar da olamaz!
    Sonra bu tür toplumlar “sorumluluk sahibi” insanların çoğunlukta olduğu toplumlardır ki, yasak için polise-devlete ihtiyaç yok… isteyen kendine o yasağı koyar…
    ***
    Bu yazıda “devlete” ait önyargı çok fazla… Devlet sahiplerinin ideolojik saldırısına yenik…
    Devlet kendine yasak koyamayanların egemen olduğu yapılardır; “cennet bilgeliğinden” ithal adamlar değiller ki!

  2. Paradoks yok.

    Devletin baskıcı işlevleri ile sosyal işlevleri birbirinden ayrılabilir. Neoliberaller bunu yeterince kanıtlamadı mı? Bütün sosyal işlevlerini budadılar, baskıcı işlevleri maşallah azalmak bir yana katmerlendi. Ücretsiz okullar, hastanelerin yerini özel okul ve hastaneler aldıkça polisin, gözetimin bütçesi ve uygulamaları zirve yaptı. Niye? çünkü polisle ezmek refah ile mutlu etmekten daha ucuza geliyor, en azından kısa-orta vadede.

    Gerçekliklerle barışık olun, somut politika yapın. “Anarşizm” algınız oldukça basit mevzulara yaklaşımınızda sizi paradokslara sevk ediyorsa o kadar da “anarşist” olmayıverin. Devrimci teorilerden kimlik değil işlev istiyoruz.

    Yanlış hatırlamıyorsam İtalyan anarşist komünistlerin (fdca.it) yayınında bir on yıl kadar önce özelleştirmelere karşı çıkmak ile ilgili bir tartışma yazısı okumuştum. “Özelleştirmeye hayır diyorsun da sen devletçiliği mi savunuyorsun” argümanına karşı “kollektif özyönetim çayırına çıkan yollar özelleştirme çöllerinden geçmiyor” gibi bir ifade kullanılmıştı. Şimdi bulamadım yazıyı.

  3. Kantçı dostumuza kısa bir “aforizma” şu olabilir mi?

    Devlet mülkiyet demektir. ve dünyanın mülkleştirilmesi canlı hatta cansız varlıkların var olma hakkına aykırıdır. o yüzden de adaletsizliktir. adalet en kısa tanımıyla “canlıların onurunun korunmasıdır”.

    Bahse konu olan diğer mevzular için, O . Gürsel arkadaş en kestirme yanıtı vermiş bulunuyor:
    “Devlet(ler) kendine yasak koyamayanların egemen olduğu yapılardır”.

    Kendine yasak koyabilmek…işte anarşist etikA. KENDİMİZİ YÖNETTİĞİMİZ ÖLÇÜDE BAŞKALARININ EGEMENLİĞİNDEN KURTULURUZ. sigara da dahil…(tahakkümsüzlük belki de sigaraya ihtiyaç duyurmaz…ne bilelim?).

    son sözü de Mülayim Sert arkadaştan alıntısından
    alıntılayım:

    “kollektif özyönetim çayırına çıkan yollar çöllerden geçmiyor”.

  4. Rehineler MİT tarafından “kurtarıldı”…bu demektir ki “keser de sap da hesap da döndü….(IŞ)İD korksun “devletimizden”…!

    siyaset nelere kaadir…

  5. Yazarın verdiği örnek üzerinden devam edelim:

    Devlet aracı olmasaydı, sigara kullanımı daha sonra devlet tarafından yasaklanması gerekecek kadar yayılabilir miydi? İlk sigara fabrikaları devlet eliyle kurulmadı mı Fransa’da? Dünya savaşları sırasında askerlere ihtiyaç adı altında dağıtılmadı mı? Ve bu sırada sigaranın zararları toplumlardan zorla saklanmadı mı?

    Yani paradoksun kaynağı anarşistler değil bu örnekte, bizzat devletin ta kendisi. Devletin sigarayı yasaklamasını isterken, sigararın yaygınlığı konusunda suçun kendisinde olduğunu da itiraf etmesini istesek; yani örgütlülüğünü arttırırması beklerken, meşruiyetini sorgulatmasını da beklesek.. ..yine biz anarşistler bir paradoks içinde mi olacağız. Sanmıyorum.

    Devlet fikrinin yenilenmesi gerekli olabilir ama bunun yazarın iddia ettiği doğrultuda olması gerektiğini düşünmüyorum. O gerekli bir şeytan değil, gereksiz bir ilah sadece. Sigaranın bireyin fizyolojisinde yaptığının aynısını toplumun yapısında yapıyor: sigara içmeye başladıktan sonra insan, daha önce yapabildiği bazı şeyleri artık sigarasız yapamaz hale gelir. Fakat sigarayı bırakıp, yeterince bir süre sabrettikten sonra bu bağımlılık ortadan kalkar.

  6. Sigara

    ~ Fr cigare tütün yaprağına sarılı tütün çubuğu, puro ☼ 1688 ~ İsp cigarro a.a. ~ İsp (Mex) sicar tütün içmek /ts/ değişimi açıklanmaya muhtaçtır.

    Nikotin

    ~ Fr nicotine tütünde bulunan kimyasal madde < öz Jean Nicot 1560'ta Lizbon elçisi iken Fransa'ya ilk kez tütün ithal edilmesine aracı olan Fransız diplomat

    Tarihçe (En eski kaynak)

    [ Tıngır & Sinapian, Istılahat Lugati (1892) ]

    Kelime Kökeni

    Fransızca nicotine "tütünde bulunan kimyasal madde" sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Jean Nicot "1560'ta Lizbon elçisi iken Fransa'ya ilk kez tütün ithal edilmesine aracı olan Fransız diplomat" özel adından türetilmiştir.

    Ek Açıklamalar

    Fransızca sözcüğün eski yazımı olan nicotiane halen botanik terimi olarak kullanılmaktadır.

    Tütün

    < ETü tüt- +In → tüt-

    Tarihçe (En eski kaynak)

    tütün "duman" [ Uygurca İyi ve Kötü Prens Öyküsü (1000 yılından önce) : kaltı lenxua sayu tütün tüterçe [her bir lotus çiçeği sanki duman tüter gibi] ]
    tütün "duman" [ Filippo Argenti, Regola del Parlare Turco (1533) ]
    dütün/tütün "duman, tütün bitkisi" [ Meninski, Thesaurus (1680) ]

    Kelime Kökeni

    Eski Türkçe tüt- fiilinden +In sonekiyle türetilmiştir. Daha fazla bilgi için tüt- maddesine bakınız.

    Ek Açıklamalar

    Esasen "duman" demek iken 17. yy'da yaygınlaşan tütün bitkisinin adı olmuştur.

    Duman

    << ETü tuman

    Tarihçe (En eski kaynak)

    tuman "sis, bulut" [ Irk Bitig (900 yılından önce) : üzä tuman turdı, asra toz turdı [yukarıda sis, aşağıda toz durdu] ]
    "sis, bulut" [ Divan-i Lugat-it Türk (1070) ]
    "yanan nesnelerden çıkan gaz" [ Meninski, Thesaurus (1680) ]

    Kelime Kökeni

    Eski Türkçe tuman sözcüğünden evrilmiştir.

    Ek Açıklamalar

    17. yy'dan itibaren anlam değiştiren tütün sözcüğünün yerini almıştır.

  7. “Yani paradoksun kaynağı anarşistler değil bu örnekte, bizzat devletin ta kendisi.”

    Evet, ancak bunun aksi durumlar da var. IV. Murad ve Kadızadeliler örneğin;

    Kadı-Zâde, padişahın kaprisinden başka bir şey olmayan tütün yasağını da doğru buluyor, padişah da bundan kuvvet alarak zulmünü büsbütün arttırıyordu. Geceleri fenersiz sokağa çıkan öldürülüyor; tütün içenler orduya mensupsa eli ayağı kırılıp boynu vuruluyor, halktan ise hemen yok ediliyordu. Zamanın şairlerinden biri, bunu,

    Zararsız bir duhan hakkında neyler bunca dikkatler,
    Duhân-ı âh-ı mazlûmânı men’eylen hüner oldur

    beytiyle dile getirmişti.

    (A. Gölpınarlı’dan)