Büyük Ve Zahmetli Bir Çalışma

16 Mart 2017, Nokta Haber-Yorum

0001683644001-1

Tanıl Bora, Cereyanlar-Türkiye’de Siyasi İdeolojiler, İletişim, 2017, 926 sayfa

Tanıl Bora’yı, uzun yıllar düşünce tarihinin temel referans kitaplarından olacak böylesine kapsamlı, çaplı ve yüklü bir çalışmaya girişmiş ve altından da kalkmış olduğu için kutlamak gerekir. Gerçekten de zor, zahmetli bir iş. Bütün düşünce akımlarının metinlerini tek tek okuyacaksınız, bu akımları kılcal damarlarına kadar inceleyeceksiniz, ele avuca gelmez düşüncelerin iç bağlantılarını kuracaksınız, bunları uygun bir şekilde kategorileştireceksiniz vb. Gerçekten ömür törpüsü. Ayrıca nankörlüğü de var. Bir temizlikçi büyük bir evi ne kadar temizlerse temizlesin, temizledikleri değil de, ihmal ettiği birkaç küçük toz parçası, göremediği birkaç küçük leke göze batar. Kimse çok iyi temizlemişsin demez de, bak şurada bir leke kalmış der. Bu tür kapsamlı çalışmalar da böyledir. Tanıl Bora gerçekten çok büyük bir işin altından kalkmış, ihmal ettiği, eksik bıraktığı noktalar da çalışmanın büyüklüğü oranında göze çarpacak elbette. Böylesine kapsamlı bir çalışmayı bu kadar köşe bucak bırakmadan yapmaya çalışmasaydı kusurları da göze çarpmayacaktı.

Evet ama, nankörlük etmemek adına kusur ve hatalara işaret etmeyelim mi? Hiç de değil. Madem Tanıl Bora böyle büyük bir düşünce tarihi referans kitabı yazmıştır, bizlere de gördüğümüz eksikleri belirtmek düşüyor. Kitabın 2. Baskısında bu eksiklerin düzeltilmesi ya da tamamlanması dileğiyle…

Bilmediğim alanlarda tabii ki sadece öğrenci olabilirim. Özellikle kitapta daha büyük ağırlık taşıyan sağ düşünce akımlarını okurken çok yararlandım, bilmediğim bir sürü şey öğrendim. Mutlaka oralarda da eksikler vardır kaçınılmaz olarak. Onu da sağ akımlarla uğraşanlar tamamlar diye düşünüyorum.

Benim eksik ve hatalı bulduğum noktalar, tahmin edileceği gibi, kitapta aşağı yukarı 150 sayfalık bir bölümü kapsayan “Sol” cereyanlarla ilgilidir. Eksik ya da hatalı gördüğüm noktaları aşağıda, ara başlıklar altında belirteceğim.

Halkın Sesi

Kitapta, “Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) resmî yayın organı Halkın Günlüğü’nden ilhamla adlandırılan – ve rakip sol kampta ‘Halkın sülalesi’ denerek alay edilen – bu gruplar Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu, Halkın Birliği idi.” (s. 666) denmekte ve zaten kitabın en sonundaki “Dizin”de de yine sadece bu üç derginin adı verilmektedir (s. 915).

Oysa bir de Halkın Sesi vardır ve Aydınlık hareketinin çıkarttığı bu dergi “halkın sülalesinin” diğer dergilerinin en eskisidir. 1975 yılında, haftalık Aydınlık’ın kapatılmasından hemen sonra yayınlanmaya başlamış ve yayınına günlük Aydınlık gazetesinin çıktığı 1978 yılına kadar, üç yıl devam etmiştir.

Öte yandan, diğer dergilerin ÇKP’nin yayın organı Halkın Günlüğü’nü örnek alarak “Halkın” adını benimsedikleri de doğru değildir. Bu “sülale” sadece ve sadece, çok karşı ve düşman oldukları Halkın Sesi’nin adını örnek almıştır kendine ki zaten bu grupların, Aydınlık hareketinden farklı olarak ÇKP’ye hayranlık duydukları filan da yoktu. Dolayısıyla Halkın Günlüğü’nü örnek almış değillerdir. “Halkın” safsatası sadece o dönem genel olarak solun, özel olarak Maocu hareketlerin popülizmine işaret eder.

Doğrusu bu “sülale” muhabbetinin başlatıcısı olan Halkın Sesi’nin, çok dikkatli bir araştırmacı olan Tanıl Bora tarafından “Dizin”de bile ihmal edilmesi şaşırtıcıdır.

Ufuklar

Tanıl Bora, 12 Eylül’den sonra Aydınlık hareketinin cuntaya karşı aldığı teslimiyetçi tutumu, darbeden iki üç ay sonra legal olarak çıkmaya cesaret eden Ufuklar dergisinin sırtına yıkarak büyük bir haksızlık yapmıştır: “TİKP, 12 Eylül’ü ‘Sovyetçi güçlerin ve terör odaklarının’ belini kıran bir ‘ara güç’ olarak gayet anlayışlı karşılamış, kısa süre(de) kapatılacak olan Ufuklar dergisiyle, orduyu ‘doğru çizgiye’ kazanmayı bile denemişti.” (s. 689)

Oysa Ufuklar, Aydınlık hareketi içinde teslimiyetçiliğe görece ayak diremiş bir kesimin sesiydi. Tanıl Bora, eğer derginin 14 sayısını dikkatli bir şekilde incelemiş olsaydı bunu tespit edilebilecek ve derginin neden “kısa sürede” kapatıldığının izahını da o sayfalarda bulabilecekti. Bakın Havariler’de Ufuklar’ı nasıl anlatıyorum: “Nasıl bir dergiydi, on dört sayı yayınlandıktan sonra, 1981 yılının Nisan ayında, cuntanın kararıyla kapatılan Ufuklar? Bu konuda bir karara varmak oldukça zor görünüyor bana. Daha doğrusu bu dergi, Aydınlık hareketi açısından, hem olumsuz, hem de görece olumlu bir gelişmeyi yansıtır. Olumsuzluk, derginin büyük ölçüde, Aydınlık hareketinin o zamana kadar devam eden teslimiyetçi yönelimini sürdürmesinden geliyordu.” (s. 465)

Bundan sonraki satırlarda Tanıl Bora’nın yukarıda belirttiği tutum “akıldanelik” sözcüğüyle eleştirilmektedir. Ancak hemen ardından şu satırlara da yer verilmektedir: “… kimi makale, haber ve yazılarında, o koşullarda cesur denebilecek eleştirel bir dil geliştirdiğini de saptamak gerekir… kullanılmak zorunda kalınan Ezop dili, eleştirelliği bir yönüyle bastırırken, diğer yönüyle serbest hale getiriyordu. Cuntaya doğrudan doğruya saldırmak mümkün olmadığından, tamamen başka bir şeyden söz edermiş gibi, ama cuntayı can evinden vuracak şeyler yazabiliyordunuz… Mizah da, eleştirellik için iyi bir silahtı. Aydınlık’ın karikatüristi Erhan Yalvaç, cuntayı alaya alan (ama sanki cuntayla hiçbir ilgisi yokmuş görünümü altında) güzel karikatürler çizip yolluyordu. Bu karikatürlerin hepsinin basılmasından yana oy kullanıyordum.” (s. 466)

Ayrıntılara önem veren Tanıl Bora bu anlatımlara dikkat etmiş olsaydı, anlatımındaki, derginin “kısa sürede kapanması” olayı da izahsız kalmamış olacaktı!

Stalin Tartışması

Tanıl Bora, 1980’li yıllarda sol içinde çok önemli bir tartışma olan “Stalin tartışmasını” sadece “ ‘Geç’ Troçkizm” ara başlığı altında Troçkizmin Türkiye’ye girişi açısından ve bir de Kurtuluş hareketi içinden “Troçkist” bir akımın (Sosyalist İşçi hareketi) çıkışı açısından ele almış. Dev-Yol’la ilgili olarak, doğru bir şekilde “Stalinizmi sorgulamaksızın Stalin’e mesafeli” (s. 673) saptamasını yapan Tanıl, 1980’ler solunda Stalin meselesi en geniş bir şekilde Aydınlık hareketi içinde tartışıldığı ve hatta bu harekette önemli bir bölünmeye yol açtığı halde, buna tek bir cümleyle değinme gereği duymamıştır.

Tanıl’ın, Aydınlık hareketinin dergisi olan aylık Saçak’ın sayfalarına bile geniş bir şekilde yansıyan ve 1980 sonrası solun ruhunu belirleyen bu büyük tartışmayı ihmal etmesi bence kitabın önemli eksiklerinden biridir.

Sivil Toplumculuk Tartışması

Kitapta 1980’ler solunun içindeki bu önemli tartışmaya dört sayfa (s. 726-729) ayrılmasına rağmen o dönemin metinlerinden gereğince yararlanıldığı kanısında değilim.

Birincisi, “Sivil Toplumculuk” meselesini derli toplu bir şekilde sol kamuoyunun önüne getiren Murat Belge’den önce, Sivil Toplum ve Devlet (Yazko, 1982) kitabıyla Kürşat Bumin’dir. Öte yandan sivil toplumculuğun “temel aksını 11. Tez dergisi oluşturmuş” (s. 726) değildir. Bu derginin “1986 Şubat’ındaki” 2. Sayısında Sungur Savran sivil toplumculuk eleştirisine girişmeden dört yıl kadar önce Sivil toplumculuğun ilk yazılı eleştirisini ben yapmıştım. Bunu da Havariler’den okuyalım: “Acul karakterim ve ideolojik meselelere merakım dolayısıyla, parti saflarında, Kürşat Bumin’in kitabını hedef alarak, ‘sivil toplum’culuk adını verdiğimiz neo-liberal eğilime ilk yazılı eleştiriyi ben kaleme almıştım. Dört beş makalelik bu diziyi, daktilo edilmiş şekliyle, konuyla ilgilenen arkadaşlara okumaları için dağıtmış, hatta Almanya’daki arkadaşlara postalamıştım. Bu makaleler, tek bir makale biçimine sokularak, o sırada Almanya’daki arkadaşların çıkartmakta olduğu Seçenek adlı dergide, “Mehmet Cemil” imzasıyla… yayınlanmıştı.” (s. 494-495)

Bunun arkasından da 1984 Şubat’ında Saçak çıktı ve sivil toplumculuğu topa tuttu. Saçak’ın özellikle ilk 15 sayısında, Mehmet Gündüz, Salih Ural, Halil Berktay imzalı çok sayıda kapsamlı sivil toplum eleştirisi yazısı bulunmaktadır. Üstelik bu eleştiriler, 15. Sayıdan sonra dergiye hâkim olan Kemalist-devletçi perspektiften oldukça farklı nitelikte eleştiri yazılarıdır. İhmal edilmeleri büyük eksikliktir.

“Kuruçeşme Süreci ve Öncesi

Kitapta 1989 yılından itibaren “Kuruçeşme süreci” diye bilinen solun birleşme çabalarına ve sonrasına da yer verilmiş. Fakat “Kuruçeşme süreci”nden önce, 1980’lerin ortalarında başlayan, onun önceli olan bir “sosyalistlerin birliği süreci” vardır. Bunun üzerinde tek bir kelimeyle bile durulmaması çok büyük bir eksikliktir. Çünkü bu “dağ” her ne kadar Sosyalist Parti gibi bir “fare” doğurmuşsa da, özellikle başlangıç aşamasında Mehmet Ali Aybar gibi büyük isimler vardı ve ilk başlarda sol kamuoyuna umut vermişti. Sonradan klik çatışmalarıyla, özellikle de Doğu Perinçek’in başını çektiği klik tarafından yozlaştırılmıştır, o başka.

Anarşizm anlatısı üzerine

Sol bölümü içinde en zayıf bulduğum anlatılardan biri “Anarşizm”e ilişkin anlatıdır. Zaten “Siyah” ara başlığı altında bir buçuk sayfaya sıkıştırılmıştır. Bir kere “siyah” başlığı hiçbir şey ifade etmemektedir. Bari “kara” veya “kara/kızıl” denseydi. İkincisi, anarşizme çok büyük katkısı olan Apolitika dergisi bir cümlede geçiştirildiği gibi, yirmi yılı aşkın bir zamandır Türkiye’deki anarşizmin temel taşlarından olan Kaos Yayınları’ndan söz edilmeye bile gerek duyulmamıştır. Muhafazakârlık bölümünde diyelim ki Dergâh Yayınları’ndan söz etmemek neyse, anarşizm bahsinde Kaos Yayınları’ndan söz etmemek de odur. Bu konuda İletişim’in yayınladığı “Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce” dizisinin 8. Kitabı olan Sol’da (2007) yer alan “Türkiye’de Anarşizm” yazısında ve Barış Soydan’ın yine İletişim’den çıkan Türkiye’de Anarşizm-Yüz Yıllık Gecikme (2013) kitabında oldukça geniş bilgi vardı oysa.

Üstelik, anarşizm konusunda yazıp çizen birçok isim atlanırken, bir başka yerde (s. 560) yakın zamana kadar AKP yandaşlığı yapmış bir yazara (Gülay Göktürk) anarşizmle eş anlama gelen “liberteryen”lik payesi verilmesi oldukça tuhaftır.

Ulusalcılık

Bu konu kitabın hangi bölümünde ele alınırdı bilmiyorum ama özellikle son 15 yılın önemli bir akımı olan ulusalcılığın bir ara başlıkla bile kitapta yer almaması önemli bir eksikliktir. Tanıl Bora, yeri geldiğinde bu terimi birkaç kere kullanmış, o kadar. Belki de MDD hareketini yeterince ele aldığı için ulusalcılığı da izah ettiğini düşünmüştür ama bence bu hatalıdır, çünkü ulusalcılıkla MDD’cilik, aralarında geçirgenlik ve akrabalık olsa bile aynı şeyler değildir. Aslında bundan 12 yıl önce yazdığım bir yazıda belirttiğim gibi, MDD, YÖN’ün, ulusalcılık da MDD’nin tereddi etmiş şekilleridir (bkz: http://www.gunzileli.com/2004/11/23/yon-leninizm-kemalizm-mddcilik-ve-ulusalcilar/)

Keza, Attilâ İlhan’dan söz edilen bir yerde Sultan Galiyev’e de atıfta bulunulmuşken (s. 608), ilk derli toplu ulusalcılık eleştirisi olan, benim yazdığım “Galiyev Üzerinde El Sıkışmak” yazısından da söz edilmemesi bir eksikliktir (bkz: http://www.gunzileli.com/1998/07/23/galiyev-uzerinde-el-sikismak/)

Bundan sonra diğer eksikliklere ara başlıksız olarak hızla değinip yazıyı bitireyim.

Sol içi şiddetten ve keza son bölüm olan “Kürt Ulusal Hareketi” bölümünde Kürt hareketi içindeki şiddetten söz edilirken Aytekin Yılmaz’ın İletişim’den çıkan Yoldaşını Öldürmek (2014) kitabından söz edilmemesi, kitap dizininde bile verilmemesi önemli bir eksikliktir. Keza Ergun Aydınoğlu’nun diğer iki kitabı kitap dizinlerinde verilmişken, sol üzerine eşsiz bir kitap olan Sol Hakkında Her Şey mi? (Versus, 2008) kitabından hiç söz edilmemesi bir diğer eksikliktir. Dürüst ve samimi anı yazımıyla temayüz eden Ali Taşyapan’ın İbrahim Kaypakkaya ile ilgili anı kitapları da en azından kitap dizininde bence yer almalıydı.

Başucumuzdan eksik etmeyeceğimiz temel bir başvuru kitabının yayınlanmasını sevinçle karşıladığımı bir kere daha belirteyim.

Hakkında Gün Zileli

Okunası

1937 – Moskova Duruşmaları ve Kızıl Ordu Generallerinin Tasfiyesi

Artıgerçek Sovyetler Birliği’ndeki 1930’lu yılların “Büyük Temizlikleri” konusuyla ilgilenenlerin ne zamandır beklediği, Sovyetler Birliği’nin akademisyenlerinden …

9 Yorumlar

  1. Gülay Göktürk’ü tanıyorum ve dikkate almıyorum. Alev Alatlı’nın bir değişik hâlidir Gülay Göktürk, geçelim…

    Fakat “anarşizmle eş anlama gelen ‘liberteryen’lik” kısmını siz mi söylüyorsunuz, yoksa, Tanıl Bora mı söylüyor, bu pek anlaşılmıyor (?)

    Referans şudur, “libertarian(ism)” ile “anarchism” arasında pek çok benzerlik vardır, ama, asla “eş anlam” olarak KULLANILAMAZ.

    Eğer Tanıl Bora gibi biri, kavramların hem etimolojik hem sosyolojik-siyasi doğuşu-evrilişi bakımından titizlenen biri, “libertarian(ism)” ile “anarchism”i eş anlamlı görüyorsa, o kişinin (her şeyinden evvel) akademisyenliğinden şüphe ederim.

    Eğer Gün bey, siz, “libertarian(ism)” ile “anarchism”i eş anlamlı biliyorsanız, yanlış bildiğinizi hatırlatayım.

    Tarihi kaynakları bu sayfaya kovalarla döker gibi yazıp uzatmak niyetinde değilim.

    Özet anlatayım,

    “Libertarian(ism)”, özgürlükçüdür. Altbaşlıkları, altdalları çoktur. Libertarianlar arasında “devlet aygıtına” keskin karşı çıkanlar olduğu kadar, “devlet aygıtı”nın düzenleyici fonksiyonunu aşmadığı sürece hayatta kalmasını savunanlar da mevcuttur, ki, bu tip kişiler libertarian olarak değil “classical liberal” olarak sınıflandırılır. Fakat, libertarian akımın bütününe baktığınızda, en ağır basan şudur, kapitalist sistemin sömürücü özelliğinin de özgürlük kapsamında olduğunu iddia ederler, bu nedenle, kendini “libertarian” olarak tanımlayan kimselerin çoğu, kapitalizmi de savunduğunu söyler. “Libertarian” akım, sol tandanslı değil, sağ tandanslıdır (bu ayrım, sol tandanslı libertarian akımların hiç olmadığı anlamına gelmez). “Birey(cilik) kültü, sömürü özgürlüğü, mutlak hedonizm”in ideolojisi olarak “libertarian(ism)” kavramı meydana getirilmiştir. “Serbest piyasa ekonomisi” denen şeyin “serbest”liğini “özgürlük”le iç içe geçirerek ölmeye ve öldürmeye varacak kadar “serbest”liği iştahla savunan “libertarian”lar mevcuttur, hayatı, bir piramit gibi tahayyül ederler. Piramitin tepe noktasında, özgürlükleri (serbestlikleri) uğruna ölümüne mücadele edenler olmalı, piramitin alt basamaklarına doğru, güç mücadelesinde başarısız olanlar salınmalıdır, ve hayat bu piramit düzeninde sürmelidir. (Ek bilgi, libertarianların çoğu, Charles Darwin ve Herbert Spencer gibi kişilerin teorilerini, bilim yolunda tartışmak yerine ideolojik zemine kaydırarak, kendi görüşlerine dayanak noktaları oluşturmak maksadıyla sömürür. Kısaca, “Darwinism” konseptini ve Spencer’ın “survival of the fittest” söylemini, kapitalist sistemin mutlak ve meşru olduğu savını yaymak uğruna, çarpıtırlar.)

    “Anarchism”, özgürlükçüdür. Bütününe baktığınızda “devlete, daima karşı olmak”, anarşist akımların ekseriyetinin varlık nedenidir. Altbaşlıkları, altdalları çoktur. Anarşizm, sağ tandanslı değil, sol tandanslıdır (bu ayrım, sağ tandanslı anarşist akımların hiç olmadığı anlamına gelmez). Anarşizm, her tür iktidar aygıtının (aile kurumundan başlayın, devlet aygıtına kadar çeşitlendirin…) tahakkümcü tavırlarına karşı mücadeleyi esas alır. Şiddet & silah kullananı da vardır, “antimilitarist anarchism” ve her tür şiddet karşıtı anarşist akımlar da vardır. Kapitalist sistem sömürü zemini üzerinde hareket ettiğinden, kendini anarşist olarak tanımlayan kimselerin çoğu devlet aygıtına karşı çıktığı kadar, kapitalist sisteme de karşı çıkar.

    Son kez hatırlatayım, “libertarianism”de de sol tandanslı akımlar vardır. Bunların sayıları az olmakla beraber, kapitalist-libertarianların gölgesi altında kalırlar.

    “Libertarian” akım hakkında temel bilgi sahibi olmanız için tavsiyeler,

    Kapitalizm ve Özgürlük
    Milton Friedman
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/kapitalizm-ve-ozgurluk/108333.html

    Free to Choose – A Personal Statement
    Milton & Rose Friedman
    https://www.amazon.co.uk/Free-Choose-Statement-Milton-Friedman/dp/1439514097/
    (PDF) bit.ly/2jHUT9S

    Anarşi, Devlet ve Ütopya
    Robert Nozick
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/anarsi-devlet-ve-utopya/31551.html

    Hayatın Kaynağı
    Ayn Rand
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/hayatin-kaynagi/49043.html

    Bencilliğin Erdemi
    Ayn Rand
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/bencilligin-erdemi/89834.html

    Atlas Vazgeçti 1 – İtirazsız
    Ayn Rand
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/atlas-vazgecti–1-itirazsiz/53256.html

    Atlas Vazgeçti 2 – Ya Öyle Ya Böyle
    Ayn Rand
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/atlas-vazgecti–2-ya-oyle-ya-boyle/53255.html

    Atlas Vazgeçti 3 – Gerçek Gerçektir
    Ayn Rand
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/atlas-vazgecti–3-gercek-gercektir/53254.html

    Atlas Silkindi (Ciltli)
    Ayn Rand
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/atlas-silkindi–atlas-shruggede-ciltli/122732.html

    Kapitalizm – Bilinmeyen İdeal
    Ayn Rand
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/kapitalizm-bilinmeyen-ideal/63452.html

    Özgürlüğün Anayasası
    Friedrich August von Hayek
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/ozgurlugun-anayasasi/306756.html

    Kölelik Yolu
    Friedrich August von Hayek
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/kolelik-yolu/16451.html

    Hukuk, Yasama ve Özgürlük
    Friedrich August von Hayek
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/hukuk-yasama-ve-ozgurluk/282704.html

    Liberalizm
    Ludwig von Mises
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/liberalizm/411105.html

    Anti Kapitalist Zihniyet
    Ludwig von Mises
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/anti-kapitalist-zihniyet/59128.html

    Sosyalizm
    Ludwig von Mises
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/sosyalizm/92165.html

    Kadir-i Mutlak Devlet
    Ludwig von Mises
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/kadiri-mutlak-devlet/301581.html

    İnsan Eylemi
    Ludwig von Mises
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/insan-eylemi/117696.html

    Bürokrasi
    Ludwig von Mises
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/burokrasi/42012.html

    Özgürlüğün Etiği
    Murray Newton Rothbard
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/ozgurlugun-etigi/131881.html

    İnsan, İktisat ve Devlet
    Murray Newton Rothbard
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/insan-iktisat-ve-devlet-2-cilt/141325.html

    Eşitçilik – Doğaya Karşı İsyan
    Murray Newton Rothbard
    http://www.kitapyurdu.com/kitap/esitcilik-dogaya-karsi-isyan/131880.html

    https://www.libertarianism.org/

  2. Mülayim Sert

    Anonim mesajdaki kitap yazar listesi sağ-libertaryen anarkokapitalistlerdir anarşistler değil. Liberter deyince sadece ABD’de bunlar akla geliyor. Liberter deyince dünyanın geri kalanında anarşistler anlaşılır, kelimenin çıkışı itibariyle de liberter = anaşisttir.

  3. Mülayim Sert

    Tanıl Bora’nın bu kitabını almış bir arkadaşla şöyle bir içindekilere göz gezdirdik. Hemen 2 sayfalık “siyah” kısmını okuduk haliyle. Bana 2000 yılı öncesi yazılmış gibi geldi, bildiklerini hiç güncellememiş gibi.

  4. 2’ye

    “Libertarian”ların çoğunluğunu “anarcho-capitalist”ler (ve elbette “sağ”) oluşturur, tespitinizde haklısınız. Fakat, kavramın içeriğini (yine Avrupa tohumuyla) ABD’nin domine etmesi, kavramın dünya genelindeki kullanımını da etkiliyor, yani, “libertarian” kelimesiyle “anarchist” kelimesinin eş anlamlı kullanılması yaygın değil. Her iki akımın etimolojik analizine girip bu sayfada kaybolmaya gerek yok. İşaret ettiğim durum, sosyolojik-siyasi olarak nasıl evrildikleridir.

    Not #1: Şunu sormayı düşünebilirsiniz: “Öyleyse, kıyısında-köşesinde ABD’den bir küçük dokunuş olan her şeyi de dünya genelinde yaygın mı kabul edeceğiz?” Hayır, etmeyeceğiz elbette. Fakat burada konuştuğumuz konu “libertarian(ism)” kavramıyla ilgili. Bu konuda ABD’den gelen dokunuşlar, evet, dünya genelinde de etkilidir. Bu, bir tespittir, tarafları övmek veya yermek amaçlı değildir.

    Not #2: 2 no’lu yorumcuyu tenzih ederek sitenin bütün ziyaretçilerine hatırlatıyorum, Türkiye’deki solcuların ve kendini solcu zannedenlerin çoğunun müktesebatı, bir parça Avrupa kıtası, bir parça SSCB, bir parça Çin (+ Vietnam) ve bir parça Latin Amerika eklemelerinden ibarettir. ABD’deki sosyolojik-siyasi akımların tarihiyle ve günümüzdeki nüfuz gücüyle hiç ilgilenmedikleri (kalbi kolay kırılanlar için, “az ilgilendikleri”) gibi, oradaki akımları küçümseyici tavır takınırlar, “kadük” olduğunu sanırlar.

    Detaylandırayım:

    Örnek teşkil etmesi açısından, Pierre-Joseph Proudhon da, Leo Tolstoy da, “libertarian” kelimesinin içeriği savrulmadan yıllar evvel, samimi, eğilip-bükülmeyen libertarian ve/veya anarşistlerdi. Proudhon özgürlük sevdalısı bir anarşistti, ama asla “sömürü özgürlüğü”nü, “birey kültüne dayanan mutlak hedonizm”i ve “kapitalist sistem”i özgürlük & serbestlik kapsamına alacak kadar libertarian değildi. Tolstoy sırtı pek bir “Rus asilzadesiyken (Count & Kont Tolstoy)”, yıllar geçtikçe, mülkün tekelleştirilmesine karşı çıktı, köylülüğün doğallığına-sadeliğine ulaşmayı kendine gaye belledi, anarşistleşti ve/veya libertarianlığı kelimenin kök anlamına göre yaşamayı denedi ve tecrübelerini kitaplarında anlatmaya uğraştı, “sömürü özgürlüğü”ne eğilim göstermedi, sapmadı, saptırmadı. Bu örnekleri çeşitlendirebiliriz, sadece Avrupa ve Rus çemberi içinde kalmak zorunda da değiliz.

    “Libertarian akımın sömürüyü de kapsadığı tohum” 20. yüzyılın ilk yarısında filizlenecek kafaları buldu bulmasına ama 1. ve 2. Dünya Savaşı’nın kesif iklimleri nedeniyle boy atamadı, 20. yy’ın ikinci yarısından günümüze ise “libertarian” akımın içeriğini, yine kıta-Avrupası tohumlu olmak üzere çoğunluğunu ABD’li ekonomistler + siyasi düşünürler işgal etti ve 2017 itibariyle bu işgal devam etmektedir, gelecekte de işgal devam edeceğe benziyor. Bu nedenle, “Liberter deyince dünyanın geri kalanında anarşistler anlaşılır.” gibi nihai addettiğiniz bir noktaya ulaştığınızı zannederek, hem kendinizi hem çevrenizdekileri yanıltmayın.

    Yukarıda —“Libertarianism”de de sol tandanslı akımlar vardır. Bunların sayıları az olmakla beraber, kapitalist-libertarianların gölgesi altında kalırlar.— yazmıştım. Gölgede kalmaya mahkûm edilen ve yine ABD’den birkaç örnek vereyim, sol varyasyonlar: Edward Paul Abbey, Bernardine Rae Dohrn, William Charles Ayers, Jane Lauren Alpert, Kathy Boudin, Linda Sue Evans, Naomi Esther Jaffe, Susan Ellen Stern, Murray Bookchin, Laura Jane Whitehorn, Cathlyn Platt Wilkerson…

    Bir kelimenin, terimin, kavramın, konseptin, ideolojinin, akımın vb. kök anlamını bilip izah etmekle, bunların zaman içinde geçirdiği dönüşümleri izah etmek, her daim örtüşmez. Mesele, “her şeyin anlamı buharlaşıyor” kolaycılığına kaçacak kadar basit de değil. Bir akımı anlatırken birkaç yönünü gösterip diğer yönlerini atlamak, hayatı “sadece kanaatler ile” yaşamamıza yol açar, ve bu da, yanılmamıza + yanıltmamıza zemin hazırlar. (Örnek: SSCB’de istihdamı arttırmak için Stalin’in uyguladığı iktisadî politikaları överken, “Gulag”larda inim inim inleyenlerin insan olmasını atlamak, gibi.)

    Bugün ve gelecekte, “libertarian(ism)”in sadece ABD’de değil dünya genelinde de anlamı:

    “Sömürü özgürlüğü (serbestliği)”ni savunmaktır,

    “Birey(cilik) kültüne sırtını yaslayıp mutlak hedonizmi” savunmaktır,

    “Darwinism” konseptini ve Herbert Spencer’ın “survival of the fittest” söylemini birer manivela gibi kullanarak kapitalist sistemin mutlaklığı ve meşruluğu iddiasını yaymaya uğraşmaktır,

    (İnsanlar arasında da var olduğunu iddia ettikleri) piramitin tepe noktalarında “güçlülerin”, alt basamaklarında güç mücadelesinde başarısız olanların yerleşmesi gerektiği düzeni, hayata dayatmaktır.

    Belki on-yıllar, yüz-yıllar sonra, yukarıda listelenmiş özellikler değişmeye başlayabilir. Fakat yakın gelecekte, “libertarian(ism)”in sömürü özgürlüğü & serbestliği temeli üzerine inşa edilmiş anlamının değişmeyeceği kesin.

    Stanley Kubrick’in filmi “Dr. Strangelove”da mühim bir satirik sahne vardır, bu sayfada konuştuğumuz konuya benzer:

    “Gentlemen, you can’t fight in here! This is the War Room!”
    (Beyler, burada kavga edemezsiniz! Burası savaş odası!)

    https://www.youtube.com/watch?v=WI5B7jLWZUc

    Hangi kelimeleleri, hangi kavramları eş anlamlı kullanacağımıza ve kullanmayacağımıza dikkat edelim. “Libertarianism” ve “anarchism” eş anlamlı değildir.

  5. Soru-cevap bölümü yoruma kapalı sanırım, yazının konusuyla ilgili olmasa da sorumu buraya yazmam gerekti: sizce AKP-Barzani arasındaki yakın ilişkiler referandum sonucunu nasıl etkiler? HDP kadrosunda ve tabanında Barzani’yi destekleyen azımsanmayacak bir kitle var, HDP’lilerden evet diyeceklerin veya sandığa gitmeyeceklerin sayısı artar mı? Ayrıca bu Barzani meselesi MHP tabanında hayır oranını arttırabilir diye düşünüyorum. Bu konudaki görüşünüzü merak ettim.

  6. Bu bu tür şeylerin insanların kararını pek fazla etkileyeceği kanısında değilim. Herkes ne oy vereceğine çoktan karar vermiş durumda. Ancak %10’luk bir kararsız kitle var ki, onları da bu tür şeyler etkilemeyecek, çevrelerinin etkisi belirleyici olacaktır.

  7. Avukat Celal Ülgen…

    Kendisini ilk olarak 2007-8 sonrası Ergenekon operasyonları döneminde tanıdık, o zamanlar TV’ye çıkması tehlikeli görülürdü.

    Şimdi Cemaat/AKP kavgası başlayınca, “demokrasinin taraftarıyız, seçimle gelen seçimle gitmeli, darbelere karşıyız” deyince, tekrar kullanılmak üzere TV’deki tartışma programlarına çıkmasında bir sakınca görülmüyor.

    Kemalizmin bütün karakteristik özelliklerini barındırıyor. Hatırlamıyorsanız twitter adresi şu https://twitter.com/celalulgen/

    Şu 15 Temmuz tantanası ve referandum oyunu boğuyor herkesi, size sorum başka.

    Ülgen yine bu programların birinde, 68 kuşağından olduğunu, 6. Filo protestolarına katılanlar arasında olduğunu söylemişti.

    Kendisini o yıllarda tanır mıydınız? Hiç görüşmüşlüğünüz var mı? Mensubu olduğu bir siyasi oluşum var mıydı?

  8. Öncelikle yazının girişinde de bahsettiğiniz gibi Tanıl Bora’nın bu çalışması çok kapsamlı, zor ve özverili bir çalışma. Kitabın hepsini okumasam da, çoğu başlığa hızlı bir şekilde göz atıp, bazı başlıkları da ayrıntılı okuma fırsatı buldum. Açıkçası benim de en çok dikkatimi çeken nokta, Cereyanları ilk aldığım günden itibaren arayıp tarayıp en sonunda ‘rastgelebildiğim’ “siyah” başlığı altındaki Türkiye’de anarşist anlatı üzerine yazdığı bir buçuk sayfalık yazı idi. Bora, ele aldığı tüm konularda , özellikle konu ile alakalı isim vererek yaptığı alıntılar ve analizler, fazlaca ayrıntıya yer verirken, anarşist anlatı ile ilgili bu kadar cimri davranmasına şaşırdım doğrusu. Kaos yayınlarından bahsetmemek bir yana, hiçbir isme yer vermemesi (örn; Süreyya Evren, Işık Ergüden, Halil Turhanlı, Rahmi Öğdül, Yaşar Çabuklu, Gün Zileli gibi), hiçbir anarşist örgütlenmeden ve otonom gruplardan söz etmemesi, bahsi geçen süreli yayınların oluşum ve gelişme aşamalarından yeterli derecede bahsetmemesi de eksiklikler kısmına eklenmelidir. Tanıl Bora’ nın bunu kasıtlı yapıp yapmadığı konusunda emin olmamakla birlikte umarım sonraki baskılarda bu eksiklikler giderilir, bu derece kapsamlı bir çalışmanın Anarşizm’i de ‘kapsaması’ dileğiyle…

  9. Kasıtlı değil elbette. Sadece görüş ufkuna girmemiş kanımca. Bir daha baskılarda düzelteceğini söyledi. İletişim’den çıkmış Sol adlı kitapta ayrıntılı bilgi vardı oysa.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir