Yavuz Baydar / Yeni ‘Barış Süreci’ masalları: ‘Bir münasip zamanda…’
23 mayıs 2017 – 00:22
Türkiye bir despotizm cehennemine sürüklenmiştir. Mağduriyet sınıf, etnik veya dinsel kimlik ayrımı, meslek, cinsiyet vs tanımadan hızla her yana yayılmaktadır.
Son zamanlarda bir garip hava hortumla ortalığa pompalanmaya başladı.
Anladığımıza göre, Erdoğan’ın 16 Nisan’da iktidarı ‘şahsı’ ekseninde toplaması ardından, hele hele son AKP kongresiyle parti başkanlığına yeniden kavuşmasıyla beraber artık Kürtlerle bir ‘yeni açılım’ dönemi başlayacakmış gibi bir hava bu.
AKP içinde kaynakları sağlam olan Hürriyet köşe yazarı Abdülkadir Selvi ile hız kazanmıştı bu hava: 17 Mayıs tarihli yazısınagöre, hükümetin 16 Nisan’da çıkan Kürt oylarına dair önemli analizler yapılmış, PKK ile devlet arasında sonbahara kadar çatışma yaşanmaması halinde HDP’li milletvekillerinin durumunun yeniden değerlendirilmesi söz konusuymuş. Yani, Kürt sorununun çözümünde sanki yeni bir atmosfere doğru yol alınmaktaymış.
Ünlü ve sevdiğim şarkıdır.
‘Bir münasip zamanda, mesela saat 10’da, buluşalım Kordon’da, der gibi geldi bana…’
Ayan beyan manipülasyon kokan bu hızla solunmaya başlandı.
Bu arada lafa karışan bazı isimler de muazzam analizlerle ‘zaman uygun, şartlar olgun’ nakaratları ile seslerini duyurdular.
Mesela, İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Yeğen’e göre, “Hem devlet hem de PKK ve HDP, Kürt sorunu ile ilgili tüm kartlarını oynamış gibi bir hava var. Artık yeni bir aşamaya geçilmesi gerekiyor” diyordu. One göre, 2013-2015’ten farklı bir çözüm süreci “makul” kabul edilebilecekti.
“Devlet, son 2 yılda HDP’yi cezalandırdı. Ancak, bu yaz aylarının çatışmasız geçmesi halinde, birkaç ay sonra yeni bir diyalog kapısı açılması gündeme gelebilir. Şartlar oraya doğru gidiyor” diyordu Yeğen.
Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr Vahap Coşkun ise şöyle konuşmaktaydı:
“Gelinen noktada HDP 7 Haziran sürecinde elde ettiği gündem yaratma gücünü önemli oranda kaybetti. HDP için asıl çıkış, Kürt sorununun silahlı çözümü konusunda alacağı tavır olacak. Yani açık söylemek gerekirse, HDP’nin bundan sonra PKK ile nasıl bir ilişki ve mesafe kuracağı belirleyici olacak.”
Coşkun’a göre HDP yakın zamanda PKK’ye “Türkiye’de silah bırakma” çağrısı yapmalı. Şöyle devam ediyor Coşkun:
“Son dönemlerde iktidara yakın medyada yavaş yavaş Kürt sorununun yeniden ele alınması gerektiğine dair bir arayış seziliyor. Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın zamanda söylediği ‘Herkesle konuşuruz ama tek şart elinde silah olmayacak’ sözleri önemli. HDP’nin bundan sonra, soyut bir barış ve çözüm talebini bırakıp PKK’nin Türkiye’de silah bırakmasına dönük çağrı yapması yeni bir dönemi başlatabilir.”
Bazen bu insanlar acaba başka bir gezegende mi yaşıyor diye kendi kendime sorular soruyorum ve ne yazık ki ‘evet’ cevabı alıyorum.
Bu özde analizlerin içinde, Türkiye’de ölümleri asgariye indiren o Barış Süreci’nin, artık sokaktaki çocukların dahi bildiği bir gerçekle, yani arka planı buram buram tezgah kokan o iki polisin öldürülmesi bahane edilerek neden Erdoğan tarafından kapatıldığına dair en ufak bir ibare yok. 2014 sonbaharındaki o en uzun MGK toplantısında alınan stratejik kararla, Türkiye’de etnik siyasete tüm kapıların kapanması yok. Diri diri yakılan Kürtler yok, yerle bir edilen Kürt kültür mirası yok, tarumar edilen umutlar yok, bir kez daha yerinden edilen 500 bin Kürt yok, tek tek kaldırılan Kürtçe isimler yok, Tahir Elçi Parkı’nın iptali yok. En beter insan ihlalleri yok.
Yok oğlu yok.
Neymiş?
‘Bu yaz ayları çatışmasız geçerse, o da belki, yeniden barış konusu gündeme gelebilir’miş.
‘Bir arayış seziliyor’muş.
Türkiye fiili bir AKP-MHP-Avrasyacı bürokrasi koalisyonuna teslim edilmiş. HSK seçimleriyle yargı, en milliyetçi-muhafazakar, en Kürt kimliği karşıtı kesimin eline verilip hukuk iyice guguk haline getirilmiş. Demokratik yollarla seçilmiş partinin başkanları başta, dörtte birine yakın milletvekili, binlerce parti temsilcisi hapse atılmış.
Şarkıya bakar mısınız?
”Bir münasip zamanda, mesela saat 10’da, buluşalım Kordon’da, der gibi geldi bana…’
Bu analist zevat, halkın son AKP kongresinde ‘Reis’in sözlerini duymadığını, anlamadığını mı sanıyor?
Ne dedi Erdoğan?
Bir:
‘OHAL ne zaman kalkacak’ diyorlar?Benim ülkemde devlet yıkılmaya çalışılıyor, siz bize hangi yüzle soruyorsunuz. Kalkmayacak. Ne zamana kadar? Durum huzura kavuştuğumuz ana kadar. Neyiniz eksik? Fabrikalarınız mı çalışmıyor, okullar mı kapalı. Neden OHAL kalksın?Göreve geldiğimizde OHAL’i biz kaldırdık.Şimdi milletimizin huzuru için OHAL’i uzatıyoruz. Daha dün bir, bugün iki…
İki:
”Türkiye ayağındaki bu bölücü terör prangasından kurtulma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir. Dedik ya; inlerine gireceğiz. Ülkemin sınırları içinde Tendürek’te, Gabar’da, Cudi’de 65’i aşkın mağaralara girildi.600’ü aşkın terörist oralarda etkisiz hale getirildi. Silahlar ifade edemeyeceğim kadar. Bundan sonraki süreç bunları yok etme sürecidir. Yılmadan, askerimizle, polisimizle bu hayata geçiyor. Bir terör oluşumu organize etmeye çalışanlar bu ülkenin istikbali için neler yapabileceğini görmek istiyorlarsa geçmişe baksınlar. Meramımızı er meydanından başka yerde aramaktan başka çaremiz kalmıyor demektir… Terörle arasına mesafe koymayanları çok daha zor günler bekliyor, bu da böyle biline… ”
Daha ne desin Erdoğan?
Bakın, dediğini yapan bir ‘Reis’ var karşınızda.
Neymiş?
‘Bir arayış seziliyor’muş.
Düpedüz dalga geçiyorlar.
Bunların ardından, Sırrı Süreyya Önder, son ‘söylenti’leri değerlendirirken şöyle konuşuyor:
“Bize yönelmiş herhangi bir adım yok. Peki bu laflar nereden çıkıyor? İşte bu çok önemli. Mevcut durum, devlet ve hükümet açısından sürdürülebilir değil. Kürtler açısından da kabul edilebilir değil. Hal böyle olunca bir toplumsal itiraz gelmemesi için sürekli bu laflar ortaya atılıyor. Bu işin bir boyutu. Ama şöyle de bir gerçeklik var: Ne zaman böyle söylenti ortaya çıkmışsa, o söylentinin çıkmış olması tam da o ‘sürdürülemezlik’ten kaynaklandığı için, bunu bir müzakere ve diyalog süreci takip etmiş. Dolayısıyla biz HDP olarak sürekli tutumumuzu, tavrımızı tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde barış ve müzakereden yana kullandık. Bütün inisiyatiflerimizi de burada geliştirdik bugün de aynı noktadayız.”
Üzgünüm ama bazı şeyler birbirini tutmuyor.
Mevcut durum pekala sürdürülebilir olabilir. 2014 MGK kararı, iki katmana oturtuldu: a) Sri Lanka’daki gibi silahla destekli bir hareketi yok etmeyi, siyaseten yüzde 60’i tutan AKP-MHP bileşimi ile, ve yüzde 20 küsurluk CHP’nin pasif desteği ile denemeliyiz, b) Tutmadı, aynen İsrail Filistşn meselesinde ne yapıyorsa, biz de aynen onu yapıp, zamana yayarak Kürt meselesini çürütmeli, içten bölmeli, yıldırmalıyız.
Önder’in analizi, ‘sürdürülemez’lik varsayımı üzerine kurulu ve yine süreç başlar üzerine oturuyor. İyi de, süreç başlarsa, Erdoğan’ın şahsi varoluşu üzerine kurulu Milliyetçi Cephe + Avrasyacı TSK koalisyonunun hali nice olur? Bu sorunun cevabı tespitte yok.
Gazeteci siyasetçi değildir. Analiz etmeli, eleştirmelidir.
Türkiye bir despotizm cehennemine sürüklenmiştir. Mağduriyet sınıf, etnik veya dinsel kimlik ayrımı, meslek, cinsiyet vs tanımadan hızla her yana yayılmaktadır. Büyük resim açıktır.
Üç tespitle bitireyim, siyaset inşası başkalarına kalsın:
OHAL en azından 2019 sonuna kadar kalkmayacak, ve toplumun tek tipleşmesi, devletin tiranlaşması için kullanılacaktır.
Barış sürecinin yeniden başlaması, 2019’da yapılacak üç seçime gidilirken (aynen 7 Haziran seçimleri öncesinde olduğu gibi) esas olarak, ortamın iktidar partisinin lehine işleyecek şekilde ‘asayişli’ olmasını garantilemeyi, amaçlamaktadır.
Şimdi ortaya atılan ‘mesela saat on’da’ tarzı ‘barış masası yeniden’ söylemi öncelikle 2019’a kadar muhalefetin bütünleşip yekpare harekete dönüşmesinin önünü kesmeyi amaçlamaktadır. Alt katmanda ise niyet açıktır: Standart söylemle HDP’yi köşeye sıkıştırarak, Kürt siyasi hareketi içindeki çatlakları kırıkları büyütmek; 94 yıldır yapıldığı gibi böle parçalaya, birbirine düşüre düşüre, bir toplum kesiminin, bir halkın en doğal kollektif ve bireysel haklarına dair taleplerinin çürümesini, ertelenmesini, erimesini sağlamak.