Ersen Olgaç / 4. ENTERNASYONAL’İN KURULUŞUNA DOĞRU HAZIRLIK DÖNEMİ(1929-33)
Bu yazı Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi için 1989 yılında yazılmıştır.
Birleşik Sol Muhalefetten Uluslararası Sol Muhalefete Troçki’nin 1929’da İstanbul’a sürgün olarak gönderilmesi , Sol Muhalefet1 in reform perspektifinde bir değişikliğe yol açmadı. İktidardaki fraksiyon tarafından partiden püskürtülmüş olmasına rağmen, muhalefet kendisini Rusya partisinin ve Enternasyonal’in bir parçası, bir fraksiyon olarak görüyordu. Her ülkenin komünist partisi içinde , ister partiden atılmış, isterse parti içinde olsun benzer gruplaşmalar kendilerini ulusal partinin sol fraksiyonu sayıyordu. Amaçları, parti üyelerini siyasetlerinin doğruluğu konusunda ikna ederek çoğunluğu kazanmak ve örgütü doğru bir politikaya çekmekti. Bu yüzden, Troçki’nin sürgüne gönderilmesinden sonra hareketin adı olan Uluslararası Sol Muhalefet bu siyasetin simgesi ve ifadesiydi. Sol muhalefetin uluslararası plandaki örgütsel birliği yetersiz olduğu gibi, Rusya’daki muhalefetle ilişkileri de zayıftı ve muhalefet gruplarının çoğu, Stalinist siyasete bir bütünlük içinde değil, bu siyasetin belirli yönlerine karşı çıkarak oluşmuştu. Troçki, Stalinist politikaya muhalif olan bütün gruplaşmaları, uluslararası Leninist-Bolşevik bir fraksiyonunun ideolojik çatısı altında toplamak amacıyla, uluslararası bir platformun oluşturulması gerektiğini vurguluyordu. Ulus- lararası Sol Muhalefet, içinde yaşanılan dönemin gereği olarak, kitle eylemi temelinde değil, ilkeli ideolojik ayrışımlar üzerinde biçimlenecekti. Bu yüzden Troçki, 1920’li yılların ikinci yarısında uluslararası proletarya devriminin temel sorunlarını oluşturan a) 1925-27 Çin Devrimi, b) 1925-27 İngiliz-Rus Komitesi ve c) Sovyetler Birliği’nin ekonomik-politik hattı karşısında tavır belirlemeyi, ilkeli bir biçimlenişin koşulu olarak görüyordu. 1929’a kadar değişik komünist eğilimleri, uluslararası sınıf mücadelesinin başlıca alanlarında sınavdan geçiren söz konusu deneyleri atlayarak, ciddi bir enternasyonalist eğilim oluşturulamazdı. Değişik ülkelerdeki Sol Muhalefet gruplarının temsilcileri, faaliyetlerini daha koordine ve örgütlü hale sokabilmek için 6 Nisan 1930’da Paris’de toplanarak, Komintern’in bir fraksiyonu olarak Uluslararası Sol Muhalefet’i kurma kararı aldılar. Toplantıda, koordinasyonu sağlayacak ve uluslararası konferans toplamayı üstlenecek Geçici Enternasyonal Sekreterlik seçildi. “Öncünün öncüsü” olarak gördüğü muhalefetin acil görevlerini, Troçki şöyle sıralıyordu: a)Bolşevik-Leninistlerin (muhalefet) en önemli belgelerini yayınlamak; b) En kısa sürede haftalık bir teorik-politik yayına başlamak; c) Karşı-devrimin baskılarına karşı koyabilecek nitelikteki en sağlam unsurları seçerek, BolşevikLeninistlerin merkezi fraksiyonunu yaratmak ve yeni bir yükselişi hazırlamak; d) Bütün ülkelerin Sol Muhalefetleriyle sürekli ve aktif bağlar kurarak, mümkün olan en kısa sürede Bolşevik-Leninistlerin güçlü, ideolojik olarak birleşik uluslararası fraksiyonunu oluşturmak. Troçki, Paris toplantısında alınan karar uyarınca, Rusça olarak yayınlamaya başladığı Builleten 2 Oppozitsii(Muhalefet Bulletini) ve Fransa’daki haftalık La Verite(Gerçek)’nin yanısıra, değişik ülkelerdeki muhalefet gruplarıyla yoğun bir ilişki içine girdi. Troçki’nin özellikle önem verdiği Fransız ve Sovyetler Birliği hariç Komintern’deki en büyük parti olan Alman Komünist Partisiydi. Almanya sadece Avrupa’nın kaderini elinde tutmuyor, Troçki’ye göre ileri Almanya’daki bir devrim, geri Rusya’daki Stalinist bürokrasiyi silip süpüreceği için, Rus devriminin de geleceğini belirleyebilecek bir konumda bulunuyordu. Sol Muhalefet’in daha sonraki perspektifinde yine Almanya belirleyici rolü oynayacaktı. Zinovyev taraftarı oldukları için Alman Komünist Partisi’nden ihraç edilmiş olan Arkady Maslov, Ruth Fischer ve Hugo Urbahns’ın başında bulunduğu Leninbund adlı örgüt, parti dışındaki gruplar arasında en güçlü olanıydı. Uluslararası Sol Muhalefetle dayanışma içinde olduğunu ilan eden Leninbund, Sovyetler Birliği’nde karşı-devrimin gerçekleşerek, devlet kapitalizminin yerleştiğini, Alman Komünist Partisinin öldüğünü ve derhal yeni bir komünist partisi kurulması gerektiğini savunuyordu. Leninbund yönetiminin “sol” tavrına Sol Muhalefet “parti değil, fraksiyon” diye yanıt veriyordu. Sınıf bilinçli işçilerin, Troçki’nin deyimiyle “kaymak tabakası”, önderliğin merkezci(centrist) karakterine rağmen, henüz parti çatısı altındaydı ve Komintern’in tabanını oluşturan devrimci unsurlardı. Bu “kaymak tabaka”yı yeni bir partiye kazanmak bir yana, başlı başına böyle bir partinin kurulması yıllar gerektiren bir işti. Yükselen faşizm tehlikesi de düşünüldüğünde, zaten bölünmüş durumda olan işçileri bir kez daha bölmeye kalkışmak için koşulların pek elverişli olmadığı konusunda Troçki’nin tereddütü yoktu. Almanya’daki bir diğer grup ise, Buharin’ın Sağ muhalefetini destekledikleri için taraftarlarıyla birlikte Alman Komünist Partisi’nden ve Komintern’den ihraç edilen H.Brandier, A.Thalheimer ve daha sonra Sol Muhalefete yaklaşacak olan P.Frölich’in önderliğindeki Komünist Partisi Muhalefeti (KPO)’nde örgütlenmişti. Stalinist fraksiyonla çelişki içinde olan ve üye sayısı binlerle ölçülen bir örgüt doğal müttefik sayılamazmıydı? 1920’ler boyunca uluslararası devrimci hareketin başlıca sınavlarında kötü not alan, tek ülkede sosyalizm teorisini destekleyen Brandlerizmle ittifaka girmek, merkezciliğe karşı sağı desteklemek anlamına gelecekti. Bağımsız bir karakteri olmayan, zikzaklar çizen, reformizmle komünizm arasında gidip gelen merkezciliğin politikasının proletarya diktatörlüğünü değil, Termidor tehlikesini güçlendirdiği doğruydu, ama Brandler’in desteklemiş olduğu Sağ muhalefet ise, doğrudan Termidor tehlikesinin, o dönemdeki en belirgin politik sesiydi. 0 yüzden, merkezcilikle refor- mizm arasında yalpalayan Brandlerizmle ittifak yapmak bir yana, Troçki, “merkezciliğe indirdiğimiz her darbe, sağa indirilen çift darbedir” diyordu. 1932’nin sonlarında Sol Muhalefet’in programatik ve politik belgeleri en az on beş dilde yayınlanıyor ve on altı ülkede otuz iki adet sürekli yayın faaliyetinde bulunuyordu; dokuz ülkede seksiyonlarını yeniden örgütleyerek güçlendirmiş, geçen üç yıl içinde yedi ülkede yeni seksiyonlar oluşturmuştu. İdeolojik düzeyi yükselen, ideolojik birlik ve devrimci inisiyatifin boyutlarını 1929’ların çok ilerisine vardıran Uluslararası Sol Muhalefet, konferansa hazırlanıyordu. Troçki, Rus Dev- riminin tarihsel önemine ilişkin konferans nedeniyle Danimarka’da bulunduğu kısa süre içinde, muhalefetin en önemli 3 temsilcileriyle yaptığı görüşmeler sonucunda, “Uluslararası Sol Muhalefetin Görevleri ve Yöntemleri” başlıklı programatik nitelikte politik bir rapor hazırladı. Sol Muhalefetin (Bolşevik-Leninistler) on yıllık mücadelesinin muhasebesinin yapıldığı raporda Troçki, Şubat 1933’ de toplanması planlanan konferansta Sol Muhalefetin açık ve seçik bir platform kabul etmesi ve yönetim organlarını seçerek, örgütsel statüsünü belirlemesi gerektiğini vurguluyordu. Daha sonraki Geçiş Programı’nın ideolojik ve politik iskeletini teşkil eden “Sol Muhalefetin Temel Prensipleri” başlıklı ünlü 11 maddeden sadece bir teki, değişen koşullar ışığında, Temmuz 1933 konferansında revize edilecek, geri kalan maddeler kabul edilecekti. Konferansta, devrimci bir enternasyonalin gerekliliği ilkesine göre revize edilen 10. madde 1932’de özetle şöyleydi: komünizm saflarındaki Marksist, Merkezci ve Sağ farklılaşmasında, merkezciliğe karşı sağla ittifak yapılamaz; sınıf düşmanına karşı desteklenmesi gereken merkezciliğin zikzaklı politikasına karşı sistemli ve uzlaşmaz bir mücadele verilmelidir. Henüz “Parti değil fraksiyon” ilkesine bağlı kalmasına rağmen, Troçki yaklaşan felaketin sonuçlarına ilişkin ilk uyarıyı da yapıyordu: faşizmin zaferi ve Alman proletaryasının ezilmesi karşısında Komintern ayakta duramazdı! Nitekim faşizmin zaferinden iki yıl sonra toplanan Komintern’in 7. Kongresi, tarihinin son ve pratikteki ölüm kongresi olacaktı. Sol Muhalefet uluslararası konferansa hazırlanırken, Avrupa faşizmin ve reformizmin yükselişini yaşıyordu. Başlıca sanayi ülkeleri, 1929’dan itibaren kapitalist sistemin en derin ve uzun depresyon dönemine girmişti. 1932’de kapitalist ülkelerdeki işsizlik, Uluslararası İş Bürosu’nun raporuna göre, toplam işgücünün üçte birini kapsayan boyutlara ulaşmıştı. Büyük bir kriz vardı, ama krizin zorunlu olarak yığınları radikalize ettiğini ileri sürmek mümkün değildi. Aşırı sömürü ve yenilgi ertesinde gelen kriz çoğu kez, proletaryanın mücadele ruhunu yükseltmekten çok, demoralizasyon ve atomizasyona yol açar. Fransa’da 1919’daki ortalama grev sayısı 2111 ve greve giden işçi sayısı 1 211 242 yken, 1928’deki grev sayısı ancak 943’ye ulaşabiliyordu ve greve giden işçi sayısı ise sadece 222 606’ydı. Stalinistlerin şemasına göre ise, kapitalizm devrimin eşikte beklediği son devreye yani “üçüncü dönem”e girmişti. Çelişkilerin aşırı keskinleştiği ve devrimci durumun her geçen gün güncelleştiği illüzyonu, Troçki’ye göre, partiyi kargaşalığa sürüklemek ve proleter gençliği maceraya itmek demekti ; bu keskin sola dönüş, yeni bir sağa dönüşün hazırlığı idi. Isac Deutscher’in “bürokratik kahramanlık” deyimini kullandığı “üçüncü dönem” taktiklerini ultra solculuk, maceracılık, sekter “kızıl” sendikalar sloganı ve birleşik cepheye muhalefet olarak özetleyebiliriz. Sol Muhalefete göre faşizmin zaferini engelleyebilecek tek ve en doğru mücadele yöntemi birleşik cephe taktiğiydi. Kapitalizmin nihai bunalıma girmesi nedeniyle burjuvazinin bütün kesimlerinin faşistleştiğini ve böylece burjuvazinin işçi sınıfı içindeki temsilcisi olan sosyal demokrasinin de sosyal faşist bir parti haline geldiğini iddia eden bu “yeni” teoriye göre, sosyal faşist bir partiyle değil birleşik cephe kurmak, sosyal faşizm yenilgiye uğratılmadan faşizmin üstesinden gelinemezdi. 4 Stalinizmin “üçüncü dönem” teorisi en dehşetli sonuçlarını, işçi sınıfının faşist çeteler karşısında sosyal demokrat ve komünist olarak ikiye bölünmüş olduğu Almanya’da gösterdi. Sol Muhalefet birleşik cephe derken. Alman Komünist Partisi ünlü Prusya halk oylamasında Sosyal demokratlara karşı Nazilerle birlikte oy kullanıyor ve ‘birleşik cepheye evet ama tabanda’ yanıtını veriyordu. Bu demagojik yanıt, pratikte birleşik cepheyi reddetmekten başka bir anlama gelmiyordu. Birleşik cephe uğruna mücadele çoğu kez, politik bakımdan bölünmüş olan işçi kitlesinin gerçek birleşik eylemidir. Yüz binlerce işçinin politik olarak henüz sosyal demokrasiden kopuşmadığı koşullarda, sosyal demokrat işçi kitlesinin kendi parti önderlerinin kararlarından bağımsız olarak komünist işçilerle politik eylemlere kalkışabileceğini düşünmek, sosyal demokrat işçilerin reformizmden kopuşmaları gibi henüz çözümlenmemiş bir tarihsel problematiği yok saymak anlamına geliyordu. Komintern’in Üçüncü Kongresinin ürünü olan birleşik cephe siyaseti, hiçbir şekilde sosyal demokrat reformizmle ‘ideolojik saldırmazlık paktı’ demek değildi. Birleşik cephe politikasının klasik formülasyonu ‘ayrı dur, birlikte vur!’ şiarı ile somutlaştırılabilir.’Ayrı dur’, uzun vadeli ortak programlar oluşturmak gibi, sınıf işbirliği ve teslimiyetçiliğe dayanan politikaya karşı ideolojik ve politik bağımsızlığı korumak anlamına gelirken, ‘birlikte vur’ ya da ‘birlikte yürü’ ise, uzlaşmaz programatik ve ideolojik farklılıklara rağmen, tüm sınıfın çıkarlarını ilgilendiren özgül hedeflere ilişkin olarak ortak eylemlerde anlaşmak anlamına gelir. Sol Muhalefet üç yıldan fazla bir süre boyunca, komünist ve sosyal demokrat partilerle temsil edilen işçi sınıfının birleşik cephesi için kavga verirken, faşizme karşı bir savunma anlamına gelen bu siyasetin başarı kazanması durumunda, saldırı siyasetine dönüşeceğini söylüyordu. “Biz proletaryayı saldırıya geçmeye değil, aktif bir savunma uygulamaya çağırıyoruz…ancak, savunma ile sınırlı kalmayıp ilk fırsatta saldırıya geçmeye kararlı olan kimse kendini savunabilir.” Troçki’nin faşizm konusundaki yazıları, geçerliliği acı deneylerle kanıtlanan o döneme özgü devrimci taktiklerle sınırlı değil, aynı zamanda burjuva devleti, bonapartizm ve faşizmin karakterine ilişkin olarak devrimci teoriye yapılan eşsiz katkılardı. Troçki, tüm gücüyle Alman karşı-devrimini önlemek için mücadele verirken, zafere ulaşan bir devrimin dinamiklerini incelediği Rus Devriminin Tarihi’nin de aynı döneme rastlaması, belki de tarihin bir ironisiydi. Almanya’da faşizm iç savaş yaşanmadan iktidara geldi. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nden sonra Komintern’in en büyük seksiyonu olan Alman Komünist Partisi hiçbir direnme göstermeden, iktidarın faşizm tarafından ele geçirilmesine seyirci kaldı. ‘Alman proletaryasının trajedisi başlıklı yazısında Troçki, “Alman işçileri yeniden yükselecek ama Stalizm asla!” derken. Alman Komünist Partisinin devrimci bir örgütün yerine getirmesi gereken tarihsel 5 görevde tam bir başarısızlık göstererek iflas ettiğini sergelimekle kalmıyor, bu partiye ilişkin olarak reform olasılığının da sona erdiğini bildiriyordu. Uluslararası Sol Muhalefet, Alman Komünist Partisinin bir fraksiyonu olarak faaliyet göstermeye son vererek, Komünist Partisine muhalif bir devrimci örgüt yaratmak uğruna mücadele kararı alıyordu. Yeni bir perspektife geçişte ilk adım olan bu yöneliş ilk başta sadece Almanya’ya ilişkindi ve henüz bir bütün olarak Komintern’i kapsamıyordu. “Açık faşist diktatörlük… Almanya’nın proleter devrimine doğru ilerleyişini hızladıracaktır” denen Komintern Yürütme Kurulunun 1 Nisan 1933 tarihli toplantısında alınan kararla, Komintern’in bütün seksiyonları Alman felaketinin sorumluluğunu eşit olarak üstlenmiş oluyordu. Dünyadaki hiçbir komünist partisi Alman yenilgisi üzerine ne bir eleştiri ve ne de bir sorgulamada bulundu. Komintern’in Stalinistleşmesi tamamlanmıştı. Bir süredir yeni bir dönemin eşiğinde olan Uluslararsı Sol Muhalefet’in Almanya’ya ilişkin yeni yönelişi artık tüm Komintern seksiyonlarını kapsayabilirdi. “‘Reform’dan sözetmekten ve muhaliflerin resmi partilere yeniden kabul edilmelerini talep etmekten tamamen vazgeçilmelidir. Bu ütopik ve gerici bir düşüncedir.” KURULUŞ DÖNEMİ (1933-38) Uluslararası Sol Muhalefetten Dördüncü Enternasyonal’e 1930’larda Marksist olduğunu iddia eden hiç kimse, Marksist bir enternasyonalin gerekliliğini yadsıyamazdı. Stalin’in İkinci Dünya Savaşının sonlarına doğru uluslararası bir partinin gereksizliğini ilan ederek, Komintern’i dağıtmasıyla yaygınlaşan ve giderek Stalinizmden reformizme, Avrupa Komünizminden merkezciliğin çeşitle türlerine bulaşarak bugünlere ulaşan, enternasyonal bir partinin modasının geçtiği, ya da gereksiz olduğu düşüncesini 1930’larda savunmak,anti-marksist olduğunu ilan etmekle aynı şeydi. 1933’de devrimcilerin karşısındaki en can alıcı soru, uluslararası marksist bir partininin gerekliliği değil, fakat devrimci ilkelerinden sapan ve yozlaşan uluslararası bir partiye karşı nasıl bir tavır alınacağı idi. 1870’lerde Marks-Engels kendi kurdukları Birinci Enternasyonal’in anarşistlerin eline geçmesi yerine dağılmasını yeğ tutmuşlardı. Bu girişim, Marks’ ın ölümünden sonra enternasyonal planda marksistleri birleştiren ve yirmi yılı aşkın bir süre genel olarak ilerici bir rol oynayan ikinci Enternasyonal’in kurulmasını da kolaylaştırmıştı. 1914’de Lenin’in yeni bir enternasyonal için yaptığı çağrı ile başlayan yöneliş, Bolşeviklere ve diğer enternasyonalistlere savaşta ve Rus devriminde yol gösterecek ve Üçüncü Enternasyonal’in kuruluşuna yol açacaktı. Bütün bu deneyler, 1933 yılının gerçekleri ışığında önemli verilerdi, ama başlıca hareket noktası dönemin objektif gereksinmesiydi. Alman proletaryasının yenilgisi ve bu yenilginin muhasebesinden yola çıkan Uluslararası Sol Muhalefet, Komintern’in dejenerasyonunun artık reformla düzeltilemeyecek boyutlara ulaşarak, onun 6 devrimci bir güç olarak tükendiği ve yeni bir devrimci enternasyonalin kurulmasının uluslararası işçi sınıfının en acil gereksinmesi olduğu sonucuna vardı. Uluslararası Sol Muhalefet Yürütme Kurulu Ağustos 1933‘de tarihinin en önemli kararını alarak, yeni bir devrimci enternasyonal ve dünyanın her yerinde devrimci partiler kurma çalışmasın başlıyordu. Uluslararası Sol Muhalefet adını, bağımsız örgütlenmeye yönelişin sembolü olarak Uluslararası Komünist Liga (Bolşevik-Leninistler) olarak değiştiriyordu. Elbette ki bu yeni karar, Üçüncü Enternasyonal’ in kurucularından birisi için pek kolay sayılamazdı. On yıldan beri muhalefet üyeleri, yeni bir parti için değil, komünist partilerinde Leninist bir fraksiyonunun gerekli olduğu ruhu ile kazanılmış ve eğitilmişti. Bir bütün olarak doğru olan bu taktik, Komintern içinde marksist bir kanadın gelişmesinde gerekli bir aşamayı temsil ederken, Sol muhalefet kadrolarının eğitilmesine de yardım etmişti. ‘Parti değil fraksiyon’ sloganı adeta bir gelenek haline geldiği için, yeni yönelişin en azından psikolojik bir direnmeyle karşılanması olasılığına karşı, Troçki şu uyarıyı yapıyordu: “Politikada en tehlikeli şey, insanın , dün için uygun ama bugün için tüm içeriğini kaybetmiş olan kendi formülasyonunun esiri olmasıdır.” İkinci ve Üçüncü Enternasyonal’in milyonlarca üyesinin olduğu bir dönemde, Sol Muhalefet kadrolarının diğer devrimci güçlerle birlikte yeni Leninist partiler kurmak için, komünist partilerinden ve çevresinden devrimci unsurları kazanma mücadelesi ile, işçi sınıfı hareketini yönlendirme ve önderlik mücadelesinin birleştirilmesi gerekiyordu. İlkesel ayrışma çizgilerinin çekildiği bir dönemden, örgütsel yapılanış dönemine geçiliyordu. Yeni bir enternasyonale yönelişin başladığı 1933 ortalarında Uluslararası Sol Muhalefet’ in (yeni adıyla Uluslararsı Komünist Liga) sayısal gücü Almanya’da 500, Çekoslavakya’da 800, Fransa ve Polonya’da 300’er, Belçika’da 100, ABD’de 500, Ispanya’da 300 ve şaşırtıcı görünmesine rağmen, Yunanistan’da ise 2000 civarındaydı. Bunun yanısıra, İkinci ve Üçüncü Enternasyonal’in Almanya’daki iflası ile sola itilen, her iki enternasyonale de dahil olmayan ve sayıca Sol Muhalefet’ten daha güçlü merkezci ve sol reformist örgütler vardı. Troçki, Sol Muhalefet’in Ekim Devriminden kaynaklanan geleneksel gücüne, programatik berraklığına ve perspektif zenginliğine rağmen, tecritten kurtularak gücünü arttırması gerektiğinin bilincindeydi. Bu nedenle söz konusu örgütlerle bir rekompozisyon sürecini yaşayarak yeni bir enternasyonalin kuruluşuna doğru ilk adımları atmaya hazırlanıyordu. Troçki’nin Fransa’ya gelişinden bir ay kadar sonra, Ağustos 1933’de , Almanya’da faşizmin zaferi ile ortaya çıkan yeni uluslararası durumu görüşmek üzere, bir dizi bağımsız sosyalist ve komünist parti ve grubun katıldığı bir konferans düzenlenir. Bunlar arasında Almanya felaketi ile sarsılan ve bu yeni bir 7 enternasyonale yönelmeye eğilimli ve ortak programları olmayan merkezci ulusal örgütler vardı. Bu örgütlerden bir Alman(SAP) ve iki Hollanda Partisi (0SP) ve (RSP), Uluslararası Komünist Liga’nın (Sol Muhalefet) hazırladığı ve yeni bir enternasyonal için açık çağrıda bulunan “Dörtler Deklarasyonunu yayınladılar. Toplam üye sayısı 20.030’in üzerinde olan bu dört örgütün girişimi, yeni güçler için bir çekim merkezi ve yeni bir Zimmerwald olabilirdi. ‘Sorun dün ya da önceki gün kimin haklı olduğu değil, bugünün ve yarının görevleri üzerinde anlaşmaktı. ‘Dörtler Deklarasyonu’, sürekli devrim, sınıf bağımsızlığı, birleşik işçi cephesi ve geçiş talepleri konusunda Uluslararası Komünist Liga’nın (ICL) daha önceki 11 maddelik programatik perpektifini tam olarak yansıtmasa da, faşizmin zaferinin Sosyal Demokrasinin ve Komintern’in iflasını belgelediğini, Sovyetler Birliği’nin bürokratik dejenerasyona rağmen bir işçi devleti olduğunu ve savunulması gerektiğini; ayaklanma, proletarya diktatörlüğü ve işçi konseylerine dayanan devlet biçimi ve dünya devrimi konusunda açık bir perspektife sahipti. Ancak Alman Sosyalist İşçi Partisi (SAP) ve Hollanda Bağımsız Sosyalist Partisi (OSP) bir süre sonra, yeni bir enternasyonal düşüncesinden vazgeçerken, önderliğini H. Sneevlit’in yaptığı diğer Hollanda örgütü Devrimci Sosyalist Parti (RSP) 1938‘e kadarki beş yıl boyunca önemli bir rol oynayacaktı. Merkezci akımların sola doğru gelişmelerindeki en üst düzeyi temsil eden ‘Dörtler’ deneyimi, daha sonraki kuşaklar için merkezciliğin karakteri konusunda eşsiz derslerle doluydu. Faşizmin zaferinin akabinde Batı Avrupa işçi hareketi ivme kazanırken, Sosyal demokrat partilerde ve özellikle bunların sol kanatları ile gençlik gruplarında önemli gelişmeler oluyordu. Sosyal demokrat işçiler, Avusturya’da bonapartist ve İspanya’da sağcı hükümetlere karşı başarısızlıkla sonuçlanan silahlı ayaklanmalarla direniyorlardı. Aynı yıl, yani 1934 başında Fransız sağcıları ve faşistlerinin burjuva hükümetini devirme teşebbüsüne, Fransız işçileri genel grevle yanıt veriyordu. Komünist ve sosyalist parti üyelerinin birleşik cephe taktiğini hayata geçirme istemleri öyle güçlüydü ki, önce Sosyalist Parti ve sonra da Komünist Parti yöneticilerinin boyun eğmeleri sonucunda, kısa sürecek olan faşizme karşı birleşik cephe, bir gerçek haline geldi. Avrupa devriminin ağırlık merkezi haline gelen Fransa’da, doğru devrimci taktikler izlendiği takdirde devrimci zaferi mümkün kılabilecek koşulların var olduğuna inanan Troçki, bütün gücüyle bu gelişmeye müdahaleye koyuldu. Bir yandan, daha sonraki Geçiş Programı için ilk taslak teşkil eden Fransa için Eylem Programı’nı hazırlarken, diğer yandan da Liga’nın Fransız seksiyonuna yeni birleşik cephenin dışında kalarak tecrit olmak yerine, kendini feshederek Sosyalist Partiye girmeyi öneriyordu. Özel olarak “Fransız dönüşü”, genel olarak da ‘’entrizm’’ diye bilinen bu taktik, kitle örgütü içinde devrimci program için örgütlü mücadeleyi öngörüyordu. La Verite’nin “SFIO içindeki Bolşevik-Leninstlerin Organı” kimliğiyle açık yayınını sürdürdüğü bu dönem boyunca, BolşevikLeninistler üye sayılarını üç kat artırdıkları gibi, sol kanat sosyalistlerini etkilemeye de başlamışlardı. 8 Entrizm, Belçika ve Amerika’da da olumlu sonuçlar verirken, İspanya’da yanlış programatik temeller üzerinde kurulan ittifak, merkezciliğe hapsolan POUM’un kurulmasıyla noktalanıyordu. Fransa’daki geçici birleşik cephe taktiği, Komintern’in ilk dört kongresinin devrimci taktiklerine değil, “Üçüncü Dönem’den kesin sağa dönüşe ‘geçiş 1 taktiğiydi. Nitekim 1935’de toplanan Komintern kongresinin ürünü olan yeni Halk Cephesi politikası, henüz egemen durumda olan Fransa ve İngiltere gibi batılı ülkelerle askeri ittifaklar kurarak bir güvenlik sağlama arayışlarına teorik gerekçeyi hazırlayacaktı. Bu yeni sağ yöneliş, barışı ve demokrasiyi korumaktan yana olduğunu iddia ettiği bir dizi ‘demokrat’ kapitalist ülkeye ve tek tek ülkelerdeki “anti-faşist burjuvazi”ye cephe çağrısı yaparak, devrimi ve sınıf çizgisini kesinlikle gündemden çıkaran ve mevcut emperyalist statükoyu korumaktan başka bir anlam taşımayan reformist bir politikayı temsil ediyordu. Komintern’in 7. kongresinden bir kaç hafta sonra Moskova’dan “Troçkizmin karşı devrimci burjuvazinin öncülüğü”nü yaptığı iftirasına, Bolşevik-Leninistlerin Fransız Sosyalist Partisi’nden ihraç kampanyası da eklenince, Halk Cephesi’nin müttefikleri sayılan “demokrasiler”in istisnasız hepsi, kapılarını Troçki’ye kapadılar. Halk Cephesi politikasının en büyük kurbanı İspanyol devrimi oldu. 1936’da faşistlerin iktidarı ele geçirmeye yönelik teşebbüslerine karşı patlayan devrimin daha ilk günlerinden itibaren üstün politik ve askeri yetenekler gösteren İspanyol proletaryası, “1917 başlarındaki Rus proletaryasının üstünde” duruyordu. Aynı yılın Şubat ayında seçimleri kazanarak iktidara gelen Halk Cephesi’ndeki Komünist Partisi Komintern’in direktifiyle ‘iki devrim’ teorisinin arkasına gizlenerek, hareketi ‘demokrasi’ sınırları içinde tutmak için herşeyi yaptı. İşçilerin ve köylülerin iktidarı adı altında Demokratik Cumhuriyet’in korunmasıyla sınırlı perspektife karşı Troçki İspanyol komünistlerini uyarıyordu: “Proletarya diktatörlüğü için mücadele perspektifi önünüzde açılmaktadır. Bu görevi başarmak için işçi sınıfını etrafınızda birleştirmeli ve milyonlarca köy yoksulunu işçilere yardım için harekete geçirmelisiniz. Bu olağanüstü büyük bir görevdir. Sizlere, İspanyol komünistlerine büyük devrimci sorumluluk düşmektedir. Zayıflıklarınıza gözlerinizi kapamayın, hayâllere kapılmayın. Devrim laflara bakmaz. O herşeyi dener; daha doğrusu herşeyi kanla dener. Sadece proletarya diktatörlüğü burjuvazinin düzenini yıkabilir. Daha ‘basit’, dana ‘ekonomik’, güçlerinize daha uygun bir’ara’ devrim yoktur, olmayacaktır ve olabilemez de. Tarih herhangi bir geçiş diktatörlüğü, bir ikinci sınıf diktatörlük, bir tenzilatlı diktatörlük icat etmeyecektir. Kim size böyle bir diktatörlükten bahsediyorsa yalan söylüyordur. Hazırlıklarınızı proletarya diktatörlüğü için yapın; yorulmadan, inatla, ciddiyetle hazırlanın.” (Spanish Revoluticn, s.127-21) Halk Cephesi politikası İspanyol proletaryasının tarihsel görevini yerine getirmesini engellerken, sadece 9 faşizme iktidar yolunu açmakla kalmıyor, yeni bir savaşa giden yolu da kısaltıyordu. 1930’ların ortalarında yeni bir dünya savaşının yaklaştığını görmek için fazla uzak görüşlü olmaya gerek yoktu. Burjuva hükümetlerinin bakanları, savaşın tarihi konusunda kehanet yarışındaydılar. Sovyet bürokrasisi savaştan kurtuluşu ‘demokrasiler’in askeri hazırlıklarını desteklemekte görüyordu. Stalin-Laval anlaşmasıyla Fransa’nın silahlanmasının desteklenmesi üzerine, Fransız Komünist Partisi daha da ileri giderek, Halk Cephesini •’Fransız Cephesi’ olarak ‘derinleştirecekti’. Troçki’nin kaleme aldığı ve ısrarlı mücadele sonunda bir dizi örgütün bütün devrimci grup ve örgütlere yaptığı açık çağrıda, savaşa karşı mücadelenin devrime hazırlık anlamına geldiği hatırlatılarak, ‘silahsızlanma’ sloganına karşı devrimci marksistlerin orduyu kazanmak ve işçileri ordulaştırmak sloganını atmaları gerektiği vurgulanıyordu. Temel ilkeleri kabul eden bütün parti, fraksiyon ve grupların yeni bir devrimci enternasyonalin kuruluşuna katılmalarının istendiği çağrıyı Hollanda Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (RSAP), Amerika Birleşik Devletleri İşçi Partisi (WPUS), Uluslararası Komünist Liga (ICL), Fransız Sosyalist İşçi Partisi BolşevikLeninist grubu ve Kanada İşçi Partisi (WPL) temsilcileri imzalıyordu. Troçki, yeni enternasyonalin devrimci marksistlerle sınırlı kalmayıp daha geniş devrimci güçleri kapsaması gerektiğine inanıyordu. UKL’nın Ekim 1934’dek i kararında, “UKL, proletaryanın bağımsız partisi gibi davranamaz, o, bağımsız partilerin yaratılması için sadece bir araçtır ” denmekteydi. Ertesi yıl Troçki şöyle devam eder: “Dördüncü Enternasyonal sadece Bolşevik-Leninistlerden oluşmayacaktır….. Bolşevik-leninistler kendilerini inşa halinde olan enternasyonal’in bir fraksiyonu olarak görmektedir ve gerçek devrimci öteki fraksiyonlarla el ele çalışmaya tamamen hazırdırlar.” (Writings, 1936-36, s.151) Ancak Troçki. Hiçbir şekilde programatik taviz ve bulandırmalar yoluyla bir birlik ya da büyümekten yana olmadı. Nasıl ki daha önce ‘herkes’le Uluslararası fraksiyonda birleşmeye karşı çıktıysa, şimdi de ‘herkes’le Enternasyonalde birleşilemezdi. “Program ve taktiklere bakılmaksızın bütün işçi örgütlerinin ‘birliği’ sloganının hararetli propagandasını şimdi merkezciler yapmaktadır.” Dördüncü Enternasyonalin kuruluş tarihi, aynı zamanda merkezciliğe karşı mücadele tarihi olmuştur. Uluslararası Komünist Liga’nın “gerçek devrimci öteki fraksiyonlarla el ele” yeni bir enternasyonalde birleşmeleri, engellerin aşılması pek kolay olmayacaktı.Stalinist bürokrasinin Troçki’ye ve UKL’ya karşı kampanyanın inanılmaz boyutlara ulaştığı 1935-36’da UKL Fransa, İspanya ve Amerika’da bir dizi kopuşmalar yaşıyordu. Bu kopuşmalar içinde belki de en önemlisi, Dördüncü Enternasyonal’in kuruluş sürecini doğrudan etkilemesi bakımından, İspanya’da yaşandı. İspanya seksiyonunun çoğunluğunun Andres Nin’in önderliği altında yarı milliyetçi Katalonya Federasyonu ile birleşmesi sonucunda ortaya çıkan merkezci programlı Marksist Birlik Partisi (POUM), Halk Cephesi ile seçim manevralarına başladı. “Birlik” adına prensiplerin feda edilmesine, Nin’in burjuva hükümetine bakan olarak girmesiyle devam ediliyordu. POUM’un politikası, bir dizi merkezci ve reformist partilerle grupları barındıran ve ‘Londra 10 Bürosu’ diye bilinen “Devrimci Sosyalist Birlik için Enternasyonal Büro”sunca de destekleniyordu. Gerçeği söylemek gerekirse, sadece sınıf bilinçli işçilerde değil, Troçkistlerin saflarında bile POUM’a ilişkin illüzyonlar vardı. Kısacası POUM’la kopuşmak, “akıntıya karşı kürek çekmek” demekti. Troçki hiçbir tereddüte kapılmadan POUM’un politikasını ihanet olarak değerlendirerek, eleştirisini sonuna kadar sürdürdü. Bunu yapmasaydı, İspanyol devriminin yenilgisindeki sorumlulardan birisinin de Dördüncü Enternasyonal olacağının-bilincindeydi. POUM’un safını tutan örgütlerden birisi de, “Dörtler Deklarasyonu” ile başlayan, 1935 “Açık Çağrı”sı ile devam eden Dördüncü Enternasyonal’in inşasındaki ortak girişimlerde Uluslararası Komünist Liga’ya en yakın konumda bulunan Hollanda Devrimci Sosyalist İşçi Partisiydi (RSAP). POUM’la kopuşmak, POUM’un politikasını destekleyen ve Sneevlit gibi uluslararası bir önderi olan bir kitle partisiyle de kopuşmayı beraberinde getiriyordu. RSAP “merkezcilerin merkezi” durumundaki Londra Büro’suna doğru kayıyordu. Troçki, bir rekompozisyon veya ‘entrizm’ yoluyla hızla büyüme olasılıklarının büyük ölçüde kaybolduğunu düşünüyordu. 1936 Temmuz konferansı ile, Uluslararası Komünist Liga kendini feshedecek ve yerini Dördüncü Enternasyonal Hareketi (MFI) alacaktı. Sözkonusu gelişmelerin de etkisiyle belirlenen yeni yönelişe göre, Dördüncü Enternasyonal, gücünü komünist programın savunulması ve geliştirilmesinden alacak olan Troçkist kadrolarca kurulacak, sol merkezcilerin karşısına devrimci programla çıkılacaktı. Dördüncü Enternasyonal Hareketi’nin konferansından iki hafta sonra, Sovyetler Birliği’nde Bolşevik kadroların katline başlanıyordu. Başlıca sanıklar arasında önce Zinovyev ve Kamenev , daha sonra Rakovski ve Buharin de dahil bütün Bolşevik önderlerin bulunduğu ‘’itiraf’’ duruşmalarının esas hedefi Troçki ve Dördüncü Enternasyonal Hareketi’ydi. Troçki’yi ve önderliğini yaptığı hareketi tüm dünyada işçi hareketinin dışına atmak, politik olarak ebedi bir tecrit çemberi içine almak için tüm sosyalizm tarihinde görülmemiş yeni bir dil kullanılmaya başlandı. “Japon İmparatorunun uşakları!”, “Alman gizli servis ajanları!”, “karşı-devrimci Troçkist- ler!”, “Faşizm eşittir Troçkizm” vb. iftira kampanyası ile öyle bir psikolojik terör ortamı yaratılmak isteniyordu ki, sıradan bir işçi bile, değil Troçkistlerle ortak bir enternasyonalde örgütlenmek, onlarla konuşmaya bile cesaret edemesindi. Troçki gıyabında ölüme mahkum edilirken, tüm bir Bolşevik kuşak bürokrasinin ölüm mangaları önünde can veriyordu. Sovyetler Birliği’nin sınırları dışına taşınan “anti-troçkist” sürek avı Dördüncü Enternasyonal Hareketi’nin önderlerinden Rudolf Klement, Leon Sedov ve Erwin Wolf’un GPU tarafından öldürülmeleriyle sürecek ve Troçki hakkındaki dört yıl geciken ölüm cezasının, 1940’da savaşın başlamasından sonra infazıyla zirvesine ulaşacaktı. 1936’da Sovyetler Birliği’nde böyle bir terör dalgasını başlatmayı gerektirecek hiçbir emare yoktu. Kollektivizasyon macerası geride kalmış, “sınıfların ortadan kaldırıldığı” ve “sosyalizmin kurulduğu” ilan 11 edilmiş, Sol ve Sağ Muhalefet’in belli başlı temsilcileri bürokrasiye teslim olmuş, direnen Troçkistler çalışma kamplarına gönderilmiş, aynı yıl “dünyanın en demokratik anayasası” kabul edilmişti. İçerisi süt limandı, ama Avrupa’nın semasını savaşın kara bulutları kaplıyordu. Savaş, sadece ülkeler arası silahlı boğuşma değil, sonuçları zafer ya da yenilgiye bağlı olan kriz demektir. Bir ülkeyi barış zamanında baskı ve terörle yönetmek, savaş zamanında olduğundan daha kolaydır. Stalinist bürokrasi de Bolşevik partisinin tarihinden bu konuda gerekli dersleri çıkarmıştı. “Yirmi yıl kadar önce, sürgündeki bir başka mülteci, bir avuç taraftarını yönetmek için Rusya’ya dönmüştü ve altı ay içinde iktidarı aldılar.” (Adam B.Ulan, The History of Soviet Foreign Policy, s.244) Bürokrasiye teslim olmalarına rağmen, eski Bolşeviklerin savaş arifesindeki varlığı, böyle bir toplumsal dinamiklik açısından büyük bir potansiyel tehlike teşkil ediyordu. Toplumun Ekim Devrimi ile bütün organik bağlarını koparmak. Dördüncü Enternasyonal Hareketini olasılı her türlü potansiyel destekten yoksun bırakmak için, Stalinist bürokrasi sadece Bolşevik kuşağı yoketmekle yetinmeyecek, toplumun bütün katlarını terör çarkı altında atomize edecekti. Troçki daha 1933’de sadece Komünist Partisine değil, Sovyet devletine ilişkin olarak da reform yolunun kapandığını belirtirken, bürokrasiyi barışçı yollarla iktidardan uzaklaştırmanın mümkün olmadığını, politik bir devrimin gerekli olduğunu savunuyordu. “Geri bir ülkenin proletaryası ilk sosyalist devrimi yapmak zorunda kaldı. Ama görünen odur ki, bu tarihsel ayrıcalığın karşılığını, bürokratik mutlakçılığa karşı ikinci bir devrimle ödemek zorunda kalacaktır. Troçki’nin Sovyet Devletinin ilerici rolü ile Stalinist bürokrasinin gerici rolü arasındaki çelişkinin, eşit olmayan gelişme yasasının tarihsel bir göstergesi olduğu noktasından hareket ederek, politik karşı-devrimi perçinleyen terör dalgasının arifesinde yazdığı İhanete Uğrayan Devrim, Sovyet bürokrasisini devirecek politik devrimin en gelişkin programatik belgesini oluşturmaktadır. Troçki ve Dördüncü Enternasyonal Hareketi’nin, herşeyi bir yana bırakarak, Moskova’dan yağan oklara ve “itiraf duruşmalarına karşı mücadeleyle geçirdiği bir yıl, Enternasyonal’in inşası çalışmasında enerji kaybına ve gecikmeye yol açtı. Ekim 1937’de toplanması planlanan uluslararası konferans, gerek bu mücadelenin aynı yılın ortalarına kadar yoğun olarak devam etmesi ve gerekse Amerikan seksiyonunun Sosyalist Partiden ihraç edilmesi nedeniyle bir yıl ertelenecekti. 19371 nin sonlarında kurulan Sosyalist İşçi Partisi (SUP), deneyimli bir kadronun önderliğindeki 2500’ün üzeninde üyeden oluşuyordu. 1938 başlarında Sosyalist İşçi Partisi delegasyonu, Troçki yi son mekanı olan Meksika’da ziyaret ettiğinde, parti önderlerinden J.Cannon, uluslararası konferansa ilişkin beklenti ve düşüncelerini şöyle dile getirecekti: “…bu konferansı geçici biraraya gelme mi, yoksa Dördüncü Enternasyonal ‘in kuruluşu olarak mı göreceğiz? Bizlerde egemen olan düşünce, bu konferansda Dördüncü Enternasyonal’i kurmamız gerektiğidir. Biz, Dördüncü Enternasyonal’in temel unsurlarının kristalize olduğu kanısındayız. Merkezcilerle anlaşma görüşmelerimize son vermeli ve bundan sonra onları ayrı ve dışımızda gruplar 12 olarak ele almalıyız.” (G.Breitman, The Rocky Road to the Fourth International, s.12) Troçki’ye göre de beklemeyi gerektirecek bir durum yoktu.Dördüncü Enternasyonal’ in kuruluşunu ertelemek, kapıya dayanan savaşta proletaryayı öndersiz bırakmak anlamına gelecekti. Ayrıca Troçki, bir dünya savaşının ağır baskısının, Dördüncü Enternasyonal Hareketi gibi, henüz zayıf ve etkisi sınırlı bir politik gruplaşmayı parçalayıp dağıtabileceğinden, siyasi ve örgütsel sürekliliğin sağlanmasını birincil derecede önemli görüyordu. Troçki için Dördüncü Enternasyonal’in kurulması demek, sadece seksiyonların birleşmesinden ortaya çıkan biçimsel bir yapı değil, herşeyden önce, işçi sınıfının dünya partisini oluşturacak Enternasyonalin düşünceler sistemi demek olan programın inşasıydı. “Programı yaratacak olan parti değil, partiyi yaratacak olan programdır….önce program! Kitle gazetesi? Devrimci eylem? Rekompozisyon? Heryerde komünler?…çok iyi çok iyi. Ama önce program! Lütfen politik pasaportlarınızı uzatın baylar ! Sahtelerini değil, lütfen hakikilerini! Eğer yoksa, fazla gürültü etmeyin!” (The Crises in French Section) s.119) Troçki, devrim için ulusal programların silindiği tarih olarak 4 Ağustos 1914’ü gösterir. Bu tür programların ancak enternasyonal bir temel üzerinde inşa edilebileceğini, Komintern’in 1928’deki 6. Kongresinde kabul edilen Buharin’in program taslağını eleştirirken şu şekilde açıklıyordu: “Enternasyonal bir program, ulusal programların bir toplamı, ya da onların ortak özelliklerinin bir karışımı değildir. Enternasyonal program, bütün bağlantıları ve çelişkileriyle yani ayrı parçalarının karşılıklı antagonist iç bağımlılığı bir bütün olarak alınan dünya ekonomisi ve dünya politik sisteminin koşulları ve eğilimlerinden yola çıkmalıdır.” (The Third International After Lenin, s.4) Kapitalizmle sosyalizm arasındaki bir geçiş dönemini temsil eden emperyalist çağda devrimci marksizmin programı enternasyonalist bir Geçiş Programı olmalıydı. Manifesto’nun 2. bölümünün yeni bir versiyonu özelliğindeki Geçiş Programı, bir ilkeler beyannamesi değil, devrim öncesi durumu devrimci duruma dönüştürmeye yönelik bir eylem programıydı. “Proletarya öncüsünün bir doğrular kataloğuna değil, fakat eylem için yol göstericiye ihtiyacı vardır.” Geçiş programının fonksiyonu, objektif ve sübjektif faktörler arasındaki çelişkinin üstesinden gelmek ve kendiliğinden sınıfla kendisi için sınıf arasında köprü oluşturmaktı; amacı ise, işçi sınıfını, kapitalist sistemin sınırları içinde gerçekleşmesi olanaksız olan bir dizi talepler sistemi etrafında seferber ederek, sosyalist devrimin eşiğine götürmekti. Geçiş Programı, asgari ve azami program diye bilinen, programatik ve pratik kopukluğu da ortadan kaldırıyordu. Dünya kapitalizminin çelişkileri, Stalinist rejimin krizi ve uluslararası proletaryanın deneyleri üzerine inşa edilen ‘’Geçiş Programı, Kapitalizmin Can Çekişmesi ve Dördüncü Enternasyonalin Görevleri’’ başlığıyla Dördüncü Enternasyonalin kuruluş kongresine sunuldu. Doğrudan temsil edilen 11 seksiyonun yanısıra, 13 seksiyonun daha kayıtlı olduğu kongrede, Geçiş Programı ve Enternasyonal tüzüğününün 19 oyla kabul edilmesiyle, “sosyalist devrimin dünya partisi” olarak Dördüncü Enternasyonal 3 Eylül 13 1938’de, “yüzyılın geceyarısında” kurulmuş oluyordu.