Şiddetin Kaynağı!

melih 10 Eylül 2013

Polisin attığı biber gazı kapsülüyle başından yaralanan Melih Dalbudak, Alman Hastanesinin önünde.

 

Çevrenizde sağa sola “orospu” diye çamur atanlara, yerli yersiz “namus”tan söz edenlere kuşkuyla bakın. Randevuevi işleticisi, kadın pazarlayıcısı olmaları ihtimali yüksektir.

Bu girişten sonra gözümüzü bugün en çok terörden, şiddetten söz edenlere, şikayet edenlere, “terörle mücadele” nutukları çekenlere çevirelim. Ne görüyoruz? Neyin üstünde oturuyorlar? En büyük şiddet araçlarının üzerinde. Büyükten küçüğe doğru, atom bombalarının, nükleer füzelerin, kimyasal silahların, korkunç savaş makinelerinin, terör örgütleyen ve ihraç eden gizli istihbarat teşkilatlarının, uçak gemilerinin, bombardıman uçaklarının, cephaneliklerin, orduların, polis teşkilatlarının, tankların, topların, makineli tüfeklerin, tomaların, biber gazlarının, plastik mermilerin, boyalı mermilerin, işkencehanelerin, karakolların, mayınların, hapishanelerin, infaz kurumlarının, paramiliter sivil güçlerin vb. vb. vb. Halktan topladıkları vergilerin çok önemli bir kısmını halkın tepesinde terör estirmek için yeni baştan ve gittikçe artan miktarlarda bunlara akıtmakta, yatırmaktadırlar.

Peki, aslında dünyadaki terör aygıtlarının, araçlarının ve teşkilatlarının neredeyse yüzde 99’u bunların elinde olduğu halde neden bu kadar büyük terör ve şiddet çığırtkanlığı yapmaktadırlar? Bence bunun önde gelen üç sebebi vardır: Birincisi, kendi terör örgütlerini ve araçlarını sözde terörle mücadele eden araçlar ve aygıtlar olarak gösterip terörlerini halkın gözünde meşru hale getirmek; ikincisi, kendilerine karşı mücadele eden ya da potansiyel olarak mücadele etmek isteyen güçleri bastırmak ve peşinen terörize etmek; üçüncüsü de şiddet tekelini ellerinde tutmak. Dedik ya, mahallenin baş kadın pazarlayıcısı, hem kendini gizlemek, dikkati başka yöne çekmek, hem karşısına çıkabileceğini düşündüğü potansiyel rakipleri baştan bastırmak, böylece fuhuş tekelini elinde tutabilmek için namus taciri kesilir.

Şunu net bir şekilde söyleyebiliriz: Şiddetin kaynağı ne darbeci veya ihtilalci gruplar, ne halk veya sokak hareketi, ne devrimci sol veya anarşist gruplar ve örgütler, ne kabile veya aşiretler, ne şiddete eğilimli insanlardır. Şiddetin bir tek kaynağı vardır, o da iktidar ya da devletin bizzat kendisidir. Şiddet tekeli yasal olarak kimin elindeyse şiddetin kaynağı odur.

Şu dünyanın haline bakın. Ortalığı kana bulayanlar kimlerdir? Dünyanın her yerinde, gerek içerdeki halklara karşı, gerekse komşularına karşı kanlı saldırılara girişen bir sürü devlet şiddet faaliyeti içindedir. Bu şiddetin o kadar görünür olmadığı pek “uygar” batı ülkelerinde de şiddet aygıtları her an müteyakkız bir şekilde halkın ensesinde beklemektedir. İngiltere gibi ülkelerde karakollardaki polis şiddetinden ölenlerin ortalaması haftada birdir. Çok uzağa gitmeye gerek yok. T.C. devleti, artık içeride halklara uyguladığı şiddetle yetinmeyip terör ihracına başlamıştır. Elbette bu ihracat yıllık ihracat rakamlarında gösterilmemektedir ama korkunç bir şiddet ihracıdır bu. Kelle avcıları, hem de bile bile, hem paraca, hem silahça, hem de istihbarat örgütü elemanlarınca açıktan açığa desteklenmektedir.

İhracat böyledir de, içerideki gayrisafi şiddet hasılası çok mu azdır? Hiç de değil. Mayıs’tan bu yana halka karşı tonlarca biber gazı sıktılar. Biber gazı kapsüllerini bazuka mermisi gibi kullanıp savunmasız göstericileri vurdular. Birçok insan kafasından ve muhtelif yerlerinden yaralandı; sakat kalanlar, kör olanlar oldu. Altı genç insan bu mermilerle ya da sivil polislerin örgütlediği paramiliter güçlerin darbeleriyle hayatını kaybetti. Gerçi Gülay Göktürk Kurnaz, bu sayıyı yeterli bulmamış ama aslında üç ay gibi kısa bir sürede, tamamen barışçı gösterilerde altı insanın polisçe katledilmesi, örneğin benzeri olaylarla çalkalanan Yunanistan’la kıyaslarsak olağanüstüdür. “Gezi’nin başlangıcıyla gururlandığını” söyleyen Cumhurbaşkanı’nın bir yandan da polis şiddetini onaylaması gerçekten şizofrenik bir durumdur. Aynı şizofrenik durumu birçok kişinin yaşadığını görünce insan onların adına üzülüyor. Örneğin dün gece bizim Habertürk’teki tartışma programından önce, Balçicek İlter’in konuğu olan Kurtul Ataman adlı, sanatçı olduğu söylenen birinin söylediklerini dinlediğimde de aynı üzüntüyü yaşadım. Kurtul Ataman’a göre, Gezi başlangıçta iyiymiş de sonrasında bozulmuş. Neden? İşin içine şiddet yanlıları karışmış. Bir de “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırılmış. Oysa Gezi, sonuna kadar şiddet dışı ve özgürlükçü tutumunu sürdürmekte ısrar etmiştir. Orada “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırılması, Gezi isyanının özgürlükçülüğünü gösterir. Ne yapılsaydı yani? Polisin jandarması, polisi gibi, slogan atanların üzerine mi yürünseydi? Bu sloganı atanlar hareketin sadece bir bileşeniydi. Ama bu sloganı benimsemeyenler çoğunlukta olduğu halde onu yasaklama yoluna gitmedi. Herkes bildiğince bağırsın denildi; en fazla karşı slogan atıldı. Gezi’nin şiddete yöneldiği de bir palavradır. Gezi, sadece polisin şiddetine karşı haklı bir özsavunma çizgisinde olmuştur. Polis 1 Haziran’da Taksim’den atılınca şiddet de sona erdi. On gün boyunca o kadar farklı görüşte insan ve grup kardeşçe bir arada yaşadı Gezi’de, ortak forumlar düzenledi. Bırakın şiddet denebilecek bir olayı, en ufak bir ağız dalaşı bile yaşanmadı orada. Sonra 11’inde polis zuhur etti ve şiddet yeniden başladı. İnsanlar sadece kendilerini çıplak elleriyle ve ellerine geçirdikleri taşlarla savunmaya çalıştılar dev polis makinesinin karşısında. Ve polis şiddetini meşru görenler, bu kahramanca, özverili savunmaya şiddet damgasını vururken bir an için bile utanmadılar. Kurtul Ataman iyi atamamış. Başbakan’ın himayesine girmesine daha inandırıcı sebepler bulmalıydı. Bir de kalkmış, mahalle baskısından, insanların birbirlerinden korktuğundan söz ediyor. Oysa en büyük korkuyu kendisi yaşamış ki, Başbakan’ın himayesine girmiş. Kurtul ataman gibilerini gördükçe, insanın mayasının sağlamlığına olan inancı sarsılıyor insanın.

Gezi’nin üzerinden zaman geçtikçe herkesin eski reflekslerine yeniden geri döndüğünü söylemiştim bundan önceki bir yazımda. Gezi karşısında bir şaşkınlık geçiren AKP devleti de yeniden hafızasını yokladı ve derinlerden bir yerlerden, o eski DHKP-C’yi bulup yeniden piyasaya sürmeye başladı son günlerde. Oysa Gezi’de bir başka DHKP-C vardı. Kör polis lojmanı duvarlarına bazuka atmak gibi saçma eylemler düzenleyen bir DHKP-C değil, Taksim meydanında halkla birlikte kahramanca direnen bir DHKP-C’ydi bu. O çocukları hücre evlerinde sıkıştırıp katletmeye alışmıştınız, değil mi? Ama o meydanda halkla birlikte direnen DHKP-C’ye bunu yapamadınız ve bu durum hiç hoşunuza gitmedi. Şimdi o çocukları yine o hücre izbelerinde sıkıştırmaya hazırlandığınızı görmüyor muyuz sanıyorsunuz: Sizi küçük akıllı bezirgânlar.

Sonuç olarak ortada büyük bir hakikat duruyor: Şiddetin tek kaynağı devlettir, devletlerdir, devletin şiddet aygıtlarıdır. Devleti karşısına almayan, devlete, bugünkü AKP tek parti diktatörlüğüne sırtını dayayan, şiddete karşı olmaktan söz etmesin. Devlet aygıtını ele geçirmeyi ya da yeni bir devlet aygıtını devrim adına inşa etmeyi düşünenler de, bu gerçekleştiğinde bugünkü zalimlerden farkları kalmayacağını unutmasınlar.

 

Gün Zileli

26 Eylül 2013

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

Hakkında Gün Zileli

Okunası

‘68’in İki Merkezi: Paris ve Prag

Artıgerçek Lejant Yayınları, bu ay, ilk kez 2000 yılında basılmış Yarılma (1954-1972)’nin gözden geçirilmiş 8. …

32 Yorumlar

  1. Gün bey,
    Açık oturum da söylediğiniz üzere,şiddetin ana kaynağı devlet,özel mülk ve aile’dir.Ama azda olsa hayatta kalma,yaşamı idame ettirme kaygısına bağlı çok sınırlı bir genetik veya içgüdüsel şiddet olabilir.Tabii ki devlet ve organize toplumsal şiddet yanında bu deve de kulak.
    Siz daha iyi bilirsiniz W.Godwin’de benzeri bir tema var.Başta Fromm ve Reich olmak üzere Frankfurt okulu psikyatri ekolundede benzeri yaklaşım var.
    saygılar,

  2. fuat ramizoğlu

    tv’de izledim, yazıyı da okudum. hepsine sonuna kadar katılıyor, imzamı atıyorum. kaleminiz hiç susmasın…

  3. Bahsettiğiniz kişi Kurtul Ataman değil, Kutluğ Ataman’dır.

  4. Dünkü programı izledik. Sol süsü verilmiş 2 AKP’li ve bir reformist vardı. Bunlar öyle solcudur ki Mahir Çayan’ın İbrahim Kaypakkaya’nın ideoloijik yetersizliklerinden bahs ederken karşılarında Gün Zileli iktidarı ortadan kaldırmaktan bahsederken ”ne yani solun iktidar perspektifi yokmu” cevabını verirler. Vuracakları yer orasıdır ya! Şiddetle değil sandıkla demokrasiyle iktidar alınır (!)

    Diğer yanda şiddetin devlet değil insan kaynaklı olduğunu düşünen Ömer Laçiner. Bu satırları yazan ben de insanım. Ve samimi olarak her türlü şiddete karşıyım. Demekki insan kaynaklı değilmiş. Mülkiyet ve talan hırsı olan insanlar ve onların gelişmiş aracı devlet kaynaklıdır. Çünkü bizzat şiddetin uygulayıcısıdır. Uygulamadığı alanlarda da şiddet tehtidiyle kendi meşruluğunu sağlamaya çalışır.

    Evine gitmeye çalışırken (eylemci sanılıp polislerce) gözü çıkarılıp ateşe atılan servis şoförünü hatırlayın. ”Canavarca hisle adam öldürmeye çalışmak” diye bir yasaları vardı, bunu kendi menfaatlerine bir şiddet söz konusu olduğunda uygulamadıkları apaçık. Şiddet diyince gösterilecek tek nokta vardır oda tüm kurumlarıyla devlet aygıtı.

    http://www.youtube.com/watch?v=OWUE-c-i0qw

  5. Peki ya Gülperi’ye uygulanan şiddet:

    GÜLPERİ’NİN ABLALARI…Aytekin Yılmaz

    Onu tanıyanlar, ‘Gülperi dünya güzeli bir kızdı’ demişlerdi. Hakkında birçok şeyi, bir başka hapishanede duydum. Gülperi sol bir örgüte yönelik operasyonda yakalanıyor… Yaşı henüz 17, liseli bir kız çocuğu. Polis sorgusunda işkencelere dayanamaz konuşur, korkar, paniğe kapılır. İyi polis kılığına girmiş ablalardan birine bildiği, duyduğu, gördüğü her şeyi anlatır… Polis ablaları da onun ‘iyiliği’ için bir ifade düzenler, hapishaneye örgütün içine gönderirler. Söylenenlere bakılırsa Polis ablaları demiştir ki ona “Git hapishanede koğuşta olup bitenleri öğren gel bize anlat” Gülperi mahkemece tutuklanır. Onunla birlikte birkaç örgüt sempatizanı daha tutuklanmıştır.
    Gülperi hapishaneye gelir gelmez bu kez aynı davadan arkadaşları tarafından koğuşta tutuklanır. Örgütten içeriye gelen bilgiye göre Gülperi yakalandığında Poliste çözülmüş mahallede birçok kişiyi ele vermiştir. “Ajan” olduğundan şüphelenilir. Bunun üzerine koğuştaki ablaları Gülperi’yi sorgulamaya başlarlar… Gülperi hapsedilmenin şokunu atlatamamışken, yeni bir sorgulamaya maruz kalır, bu sorgulama süreci polistekinden daha zahmetli geçer. Paniğe kapılır, ağlar bağırır ama nafile… sesini kimse duymaz, duysalar bile duymamış gibi davrananlar vardır. Örgütten ablaları, “Sen ajansın, örgütün adaletine sığın!” derler…
    Bir süre böyle devam eder örgüt sorgusu… Sorgucu ablalar bu yöntemle sonuç alamayacaklarını anlayınca, içlerinden biri iyi polis kılığına girer… Gülperi bu kez örgütteki ablasına sığınır… Çok korkmuştur, öldürüleceğinden korkar. Geceleri uyuyamaz, “Ablacığım” dediği örgüt sorumlusunun yatağında onunla koyun koyuna yatmak ister… Örgütçü abla Gülperi’yi bir defalık da olsa örgüt görevi sayıp kabul eder. Gülperi az da olsa rahatlar, affedileceğini düşünür. Sonraki günlerde Gülperi gün gün açılır, konuşmaya başlar… Ablası ona cesaret verir, örgütün adaletinin yüce olduğunu, onu affedebileceğini söyler. Gülperi ablasına inanır. Onu sever ona sığınır. O ne isterse, neleri söylemek onun hoşuna giderse onları söyler… Gülperi sonunda Polisin ajanı olduğunu kabul eder.
    Örgütçü ablası zafer kazanmış gibi olur, koşarak diğerlerine müjdeli haberi verir. Örgütçü ablalar süreci hızlandırır, Gülperi’ye rapor yazdırırlar… Örgütün işini kolaylaştıracak her şeyi yazdığı söylenir. Örgüt gıyabında mahkeme eder. Gülperi’nin ölüm kararı örgütçe onaylanır. İnfaz için uygun zaman beklenir.
    Gecelerden bir gece, Gülperi gecenin bir yarısı yatağında uyumaktadır. Belki de rüya görüyordur. Ama o gece uzun sürmüştür. Örgütçü Ablası sessizce, bu kez bir canavar olarak birkaç örgütçüyle Gülperi’nin ranzasına gelir. Koğuşta uyuyan diğer mahpusları aşağı kata gönderirler. Gülperi tatlı uykusundan uyandırılmadan ve son isteği sorulmadan infazı gerçekleştirilir. O gece Gülperi’nin son gecesi oldu ve bir daha hiç uyanmadı…
    Ertesi günün sabahı koğuşta devrim halayı çekildi. Halayın başında muhtemelen Gülperi’nin ablası vardı…
    Gülperi’yi infaz edenler halay çekerken, kapının öbür tarafında iki kadın gardiyanın ağladığını yıllar sonra öğrenmiş oldum…
    Gülperi öldürüldüğünde 17 yaşında bir kız çocuğuydu… Anlaşılan yaşının büyümesini bile beklemediler… Gülperi’nin öldürüleceğini hem devlet hem de 11 sol örgüt biliyordu. Ne devlet ne de örgütler engel olmadılar… Her yıl yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’i ananlar, Gülperi’yi görmedi, duymadı, bilmedi… Oysa Gülperi’nin yaşı büyütülmemişti… o hep 17 yaşında öylece kaldı…
    25 Eylul 2013

  6. özgürlükçü

    darbecileride ihtilalcı devrimciler seviyesine yükseltip şiddetçi olmadığını bu yazının arasına sıkıştırmak bilmeden yapılmış hata olabilirmi allendeyi deviren darbe ile başarısız darbe girişimleri başarsa şiddeti kulanmayıp demokratikmi olacak ayıp çok ayıp çoğu doğru cümlelerin arasına bu rezillikleri sıkıştırmak tesadüf olabilirmi?o neydi tartışma programında bu seviyede yetersiz duruma düşüp hiç bir birikimi olmayan kulaktan dolma bilgilerle yaşamadığı olayları devlet-iktidar-sistemin öğrettiği ezberle anlatabilen zavallı genç iktidar yalakaları karşısında 3 cümle ard arda kuramayan zileli şiddeti konuşurken FANON’u hatırlamaması mümkünmüdür çok üzüldüm mahirin ibrahimin asker sivil bürokratla ilişkisi olsaydı işkence infazla öldürülmeleri mümkünmüdür.12 mart faşizminin denizleri asma kararı olmasa mahirler kendi güçlerinin çok üstündeki bir anlamda kendi intiharları olacak kararlar alırmıydı?sola ve devrimci geleneklere bırakılan isyan ve mücadele geleneği olmasaydı 77-78-80 toplumsal devrimci kitlesellik oluşabilirmiydi?80 darbesinin asıl nedeni bu toplumsal devrimci kitleselleşmeyi engellemek değilmiydi?bütün 80 öncesi gelenekler MHP,dsp,msp,akıncı akp hepsi iktidar olmasına rağmen 80 öncesinin asıl kitlesel gücü devrimcilerin politik iktidar olamaması darbelerin asıl amacını açıklayıp darbenin çocuğu akp yalayıcısı 2 yeni etme gencin karşısında bu duruma düşmek zileliye yakışmamıştır.bu zeminleri hak etmeden işgal edip verimsiz kullanma asıl sahibi anarşistler ve özgürlükçü toplumsal devrimcileri engelleme senin birikimin ve ufkun bu tartışmalara yetersizdir anarşizmin yakasından düş yada anarşizmi özgürlükçü anarşistlerden öğren

  7. Harikulade bir makale!
    TV deki tartismayi kismen izleme olanagina tamamen tesadüf eseri kavustum.Gazeteci altinoka sunu da hatirlatmakta yarar var.Mahir Cayan yasadigi tarihsel dönemin süzme entellektüellerinden ama devrimci sosyalist militan entellektüellerindendir.Emperyalizmin icsel bir olgu ve klasik sömürgeciligin yerini yeni sömürgecilige terk ettigi tesbitlerini o günki kosullarda tartismaya acmasi bile o kusagin nedenli yüksek citadan atlayis yaptiginin kanitidir.Hele Ibrahim Kaypakkayanin Kürtlere dair yazdiklari ve kürdistan sorununu gündeme tasimasi baska bir alemin kapilarini aralamasidir.Hepsi cok degerlidir.Gün Zileli iyibir anarsist olarak solun devrimci mirasina sahip cikti ve fazlasiyla kutlanmayi hak etti!

  8. Gun Zileli o programda AKPyi “demokrasi” ve serbest secimler hikayelerini bahane ederek savunanlarin yuzunde devrimcilerin atesini hissettirdi. Melih Altinok’un alazlanan surati kadar muthis ne olabilir? AKPlilerin surati belki. Karsi tarafin yalnizca kelimeleri kullanarak yaptigi esitlemeler (siddet = siddet, basma = basma) biraz yakindan bakilinca buharlasip gitti. Acikca toplumun ortak degerleri adi altinda egemen degerleri gecerli kilmaya yonelik bir propagandaya, “benim sizle ortak hicbir seyim yok” sapkin cevabindan daha guzel ne cevap verilebilirdi ki? Acaip eglendim program boyunca.

    Ya bir de ben anarsistim diyen birisine ezberden sosyalist devlet elestirisi nasil bir malliktir? Acep Melih Altinok yerine biraz eksik bilgilendirilmis bir Turing makinesi mi koydular? Mavi ekran verdi cocukcagiz. 😀

  9. selamlar. dünkü programda çok güzel konuştunuz samimiyetle teşekkür ediyorum

    konuya gelirsek şu yeni peydah olmuş sağ gazetelerde “solcu vitrini” görevi gören sözde eleştirel kişilere güzel bir ders verdiniz. bu kimseleri ne gezi’de gördük ne herhangi bir eylemde. televizyonda ise sürekli bulunuyor bu kişiler. eylem yapmayalım, polis saldırsın ses çıkarmayalım sonra bu kimseler televizyona çıkıp solcu koltuklarında oturup bizim hakkımızda ahkam kessinler öyle mi? ne kolay dünya yahu

  10. Terör ve şiddet her zaman için en büyük baskı aygıtından;yani devletten gelir.Devlet denilen organizma zaten şiddetin kurumsallaşmasıdır.Bu sınıflı toplum olgusuyla ilgilidir.Sınıfsal çelişmelerin olduğu yerde devletin zor gücü devreye girmektedir.Devleti sınıflardan bağımsız düşünemeyiz.Devlet sınıf diktatörlüğünün enstrümanlarındna biridir.Emperyalist çağda bu durum derinleşerek sürmektedir.
    Gezi olayalrında eylemciler şiddete yöneldi”diyenler bilinçaltı sisteme bağlılık duygularını çok iyi ifade etmektedirler.Uygulanan devlet terörüne göz yumup,şiddetin faturasını bu ülkenin her kesimden aydınlık insanlarına kesmeye kalkmak,tek kelimeyle ikiyüzlülüktür…

  11. elbette insanın psikolojisinden kaynaklı bir yan da var. şiddet, arzunun söylemleştirilmesi ve bunun mülkiyet-siyaset boyutu konusunda uzun uzadıya durmak gerekecek ama,

    şimdilik içişleri bakanlığının internette dolaşan genelgesi örneğinde devletin şiddet tekeli olarak kalmayıp, şiddetin kaynağı ve sebebi de olduğu açıkça kanıtlanıyor.

    söz konusu “genelgede”, açıkça düşman addedilen ypg ye karşı savaştırılmak üzere mit tarafından getirilen, çoğunlukla çeçen ve tunuslu kimselerin, devletin barınma, tedavi ve korunma imkanlarından yararlandırılması için emir veriliyor.

    işte devlet bizden aldığı vergilerle bu “organize işler” peşinde koşuyor. bizse hala “şiddetin nedenlerini” arıyoruz.

  12. Yahu millet yağ çekmeye ne kadar meraklı. Gün, tv performansın kötüydü, cevap veremez hale gelip konuşma sıranı Ömer Laçiner’e vermen, o arada ne cevap vericem ben şimdi diye düşünüp taşınıp sonra da olmayan bir solun, olmayan otorite karşıtlığından dem vurarak topu taça atman gözden kaçmadı.

  13. mesele gün’ün performansı meselesi değil aslında. iyi olur kötü olur da, asıl önemlisi, gün’ün, kendisini solu savunmak için zorlama çabalar içinde girmekle sorumlu hissetmesi. eski dönemlerde değiliz ki, kime karşı savunuyorsun ve artık ne gereği var?

    kimse bu tür savunmalara ikna olmuyor artık. solun içindeki şiddeti de söyle, devletin şiddetine yine dikkat çek. ama dürüstlüğünü, nesnelliğini görsün insanlar. artık çatışmada ölü ele geçirildi senaryoları düzenlenmiyorken bu eski veriyi günümüzde tekrarlamanın anlamı yok. ağar dönemindeki yargısız katliamları şimdi sol şiddeti mazur göstermek veya gizlemek için öne sürmenin anlamı yok.

    o genç adamın karşısında sinirli ve ortamı geren kişi imajıyla çıkmak kime, neye yarar? üstelik içerik olarak haksızken….

    bazı doğru gibi görünen doğru(!)lar hemen iğreti düşüyor. “Taksim meydanında halkla birlikte kahramanca direnen bir DHKP-C” de böyle bir doğru. Kahramanca direnişden kasıt gerçekten halkla beraberken yaptığı direnişse o zaman onların dhkp-c’li olmasının önemi yok. ama sokak şiddetini yaygınlaştıran şimdiki direnişçilerse o zaman hem artık halkla beraber demek doğru değil, hem de asıl gezi direnişini bu hazin sonla bitiren böylesi kahraman(!) direnişçilerin düzen açısından ortadan kaldırmayı istenecek halleri yok.

    “şiddetin tek kaynağı devlettir” lafınız da doğru gibi görünen ama doğru olmayan doğrulardan. şiddetin tek değil, asıl kaynağı devlettir. başka kaynaklar da vardır ama asıl kaynağın türevleridir. aslında asıl kaynak, sınıflı toplumdur. devlet de onun örgütlenmesidir.

  14. Kurtul ataman’la aranda çok az fark kalmış, kusura bakma. “Sokak şiddetini yaygınlaştıran…” bu tür cümlelerini istersen bir kere daha gözden geçir. Sana zaman tanıyabilirim:)

  15. ”Öne sürdüğüm onca felsefi ve politik argümana karşı alabildiğim yegâne cevap “AKP’li misin” oldu.”

    Öne sürdüğü ”onca felsefi ve politik argümandan” bazıları; iktidarı tüm kurumlarıyla yok etmekten bahseden bir anarşiste ”solun iktidar perspektifi yokmu?” ”…sandıkla olur”

    Çok Kömük

  16. Gün Bey,Yazının üstünde yer alan yaralı,hayran olduğum ortak bir dostumuz;sağlığını sormak için aradığımda telefonu siz açmıştınız.Öncelikle bu harika insana yardımlarınız için teşekkür ederim.
    Yazıda sözü edilen tartışma programına tesadüfen rastladım ve sizi görünce izledim.Fetullah’ın yetiştirdiği yeni yetmeleri görünce kanal değiştiririm.Kuşkusuz bunlar,zeki insanlar,zaten yıllar önce bu özelliklerinden dolayı yurdun dört tarafından derlenmişlerdi.O nedenle bütünüyle boş değiller;Ancak bir bilge kişi olarak,onları mat etmenizi beklerdim.Orada düşüncenizi yazıdaki kadar net ifade edemediniz.Özel mülkiyet,devlet,terör bağlantısını sıradan bir vatandaşın anlayabileceği şekilde dinlemek isterdim. Saygılarımla

  17. Devletin onca siddetine ragmen , hala solun genlerindeki siddeti tartismak???? Iktidarin siddetine karsi , ezilenlerin siddetinin mesrulugunu degil bicim ve kapsamini tartisma konusu yaparim. Kendini solda tanimlayan ve bir siddet organizasyonu olan Iktidar ve Devletin bekaa sina laf etmeden soldaki siddeti tartismak icin insanin egitimli entelektuel bir terörle mücadele subesi müdürü olmasi gerekir..

  18. Niye gitmiski Zileli oraya. Bu Laciner lerin benzerlerinin Medyada Legal Sol adina konusup zihinlere bu kimlikle yer edip , laf söz sahibi olabilmesinden baska bir ise yaramiyor . Bunlari cikarip sola giydirmek bakin akilli solcularda var demek Mahir Ibo yetersizdi demek. Bugüne göre yetersiz evet ama senin o güne göre bile yetersizligin sürüyor hala…Zile nin sol ici tartisma ceperinin genisligi bu tipleri sol saydiriyor sol mahalleye hala, biraksaniz Engin Ardiclasacak hepsi…

  19. Bize neyi tartistiriyorlar üstelik hakli olduklarini düsünüyorlar. Egemen siniflarin düzenini , siddete dayanarak sürdüren düzenleyen, siddet olmadan anlamini fonksiyonlarini bir gün bile sürdüremiyecek olan Devlet i degilde onun azmis siddetine karsi siddetine karsi solun siddetinin mesrulugunu tartistiriyorlar ve onlar ideolojik yeterlilige sahip solcular oluyorlar öylemi. Soldaki siddeti mesruluk (devlete karsi) sorgulayan nasil solda yer aldigini bir anlativerse, sol , en masum halinde dahi organize bir siddet ve terör mekanizmasi olan Devlete karsi siddetin MESRULUGUNU tartismaz , DOGRU olup olmdigini tartisir. Arada büyük bir fark var.

  20. Roni Margulies in Nazi lere karsi SIDDET uygulayan Yahudi Partizanlar hakkindaki düsüncelerini bilmek isterdim.

  21. Sosyalist Devleti savunur duruma düsmemek için , Iktidar devlet karsitligini, özgürlükçülügü, devlet sinif mülkiyet iliskilerinden yalitip tartismak (sürekli olmasa bile) ,“Liberallerle“ özgürlük temali tartismalarinda gün Zileli nin savunmasiz zayif kanadini olusturuyor gibi geliyor bana…

  22. Devlet sinif diktatörlügünün temel aygitidir. Es agirlikli öneme sahip aygitlardan biri degil. Sinif Hegemonyasinin diger enstrümanlarinin , sürekli etkinligini saglayan, Iktidar in siddete dayanan örgütlenmesi, Sinif diktatörlügü nün ta kendisidir, onsuz bütün diger Hegemonya araclari aksak kalir.

  23. “Kurtul ataman’la aranda çok az fark kalmış, kusura bakma. “Sokak şiddetini yaygınlaştıran…” bu tür cümlelerini istersen bir kere daha gözden geçir. Sana zaman tanıyabilirim:)”

    o cümleyi eleştiri olarak yazmadım. öyle bir olgu yok mu? kendi aramızda yazışıyoruz; var. 🙂

    neyse, asıl önemli önerimi düşün; “asıl önemlisi, gün’ün, kendisini solu savunmak için zorlama çabalar içinde girmekle sorumlu hissetmesi.” bunu yazmıştım. bu sorumluluğa gerek yok.

    yani gerçekleri inkar veya yoksayma pahasına bir savunmaya gerek yok. onun dışında, şiddetin asıl (tek değil) kaynağının devlet (düzen) olduğunu ileri sürerek yapılan savunma yeterli.

  24. Siddetin kaynagi degil, bizzat örgütlenmis siddettir devlet, üstelik devletten öncede vardir siddet.

  25. Liberal kurnazlar (ilginçtir bi ara ödp ve müftüogluda benzer laflar edebilmisti) bagintilarindan koparilmis bir siddet elestrisinde, solun bazi kesimlerine sesleniyorlar, devletin siddetine karsi isen ayni sekilde solun siddetinede ayni derecede karsi cikmalisin.Ikinci adim su olacaktir: Devlet mesrudur onun siddeti kamu yararinadir…Hal böyle olunca sol icinden dogru yada yanlis bicimde Devletin varligina yönelmis bir radikal elestriden kurtulunmus , düzen ve devlet tekrar kutsanmis olacaktir. Tüm bu sanki karmasikmis gibi görünen tartismanin Devletin Bekaa sini sol söylemle saglamaya calisanlar en azindan , Devlet siddet sinif mulkiyet konularindaki cahilliklerini kabul edip Mahir e Ibrahim e bu tartisma konusu acisindan laf etmeseler, cunki konuyu tartisma sekilleri Entelektuel acidan onlarin o kadar gerisindeki..Sanki Devlet denen ceberrut ona karsi siddet kullanildigi icin zalim,yoksa iyi bir baba,kamu duzeninin saglayicisi, peki nedir bu kamu düzeni ?kendine solcu diyen arkadas…Marxist desen degil Anarsist desen hic degil. Statükoyu savunuyor ama solcu ve ideolojik olarak yetkin. Ve bunu savunan adam 71 dekilerin yetersizliklerinden bahsediyor. Onlarin cikarimlarina katilmayabilirsin ama konuyu tartismalarindaki derinlik bunlardan yegdir..

  26. emre aldıkaçtı

    Auschwitz “tatsızlığı” ve “sorularla terleyen” Naziler
    http://www.insanbu.com/a_haber.php?nosu=1037

  27. Emre arkadasa gönülden tesekkürler.

  28. özgürlükçü

    sitesinde yorumluyoruz diye zilelinin tartışmadaki yetmezliği ve yetersizliğini inkarmı edelim?3 cümle ard arda kuramadın spiker şaşırdı tonlarca notu evde çalışmak içinmi aldın?sıran gelince özgürlükçü anarşizmin sistem-iktidar-devlet yalakası yenietme bir mok bilmeden öğretilmiş ezber ve yalanı tekrar edenlere cevabı FANON dan verebilirdin ki bu sitede haklı şiddet devrimci şiddet bahsinde fanonu bile etraflıca tartışmıştık aklın hiç bir şeymi kalmadı?kimliğini anadilini inkar eden yeni etmeye devletin anadilini yasaklaması eğitimini engellemesinden daha büyük şiddet ne olabilir?sorusunu soramadın mahir ibrahime darbeci askerci diyen yalakaya mahiri ibrahimi askerler öldürmedimi?aynı askerler senin yaladığın akp gibi iktidarları üretmedimi diyemedin şiddetin bütün araçları ve kurumlarını hapisaneleri bile gereksizleştirme ideal ve hedefleri olan anarşizmi şiddetle eleştirenlere cevap verememek acizliktir?halkın doğrudan kendi demokratik örgütlenmeside diyebileceğimiz Sovyetler,seksiyonlar ve gezi park forumları gibi özgürlükçü devrimci örgütlenmelerde işçi,köylü,asker,sovyetleri gibi 68 kuşağının devrimci gençlik isyanında askeri okul öğrencilerininde etkilenip 70 lerde devrimcilerle birlikte olan az sayıda asker devrimciden hareketle(ki thkp-c de olan o insanlar gerçek devrimciler olduğunu işkencehanelerde ispat etmişlerdir)belgesi melihin devletinde olmasına rağmen o tartışmada mahir ve ibrahime bu yalan çamuru atmak aşağılık bir hakarettir zileli bu geçmişe sahip çıkıp savunmaya çalıştı hakkını yiyemeyiz yalnız ideolojik entelektüel birikim yetmezliğindenmi anlatım ajitasyon eksikliğindenmi asıl mesajları vermekte yetersiz kaldı düşünebilirmiyiz özgürlükçü anarşistin karşısında iktidar-devlet-sistem yalakası yeni etmelerin kendinideğil savunmak konuşacak mecalleri kalmaması lazımdı?bizim özgürlükçü toplumsal devrimci anlayış ve kavramlarımızı sistemin ideolojisi liberalizm ve sözcüleri bizden rol çalarak bize karşı kullanmakta başarılı olup asıl geleceğin ideolojisinin sahipleri kendini anlatmakta bu seviyede tutuk olması ironidir

  29. özgürlükçü arkadas cahil ahlaksiz ve demagoglarin karsisinda bazen sasirip afallayabilir insan. Bu kadarda olmaz diye. Illegal yoldan devrimden bahseden yeni yetme bir sempatizanin kavramlari kavrayisinin bile gerisinde olan ama niyeti belli olan ikinci kusak Engin Ardic lar bunlar..Kalemi güclü pek cok arastirmaci yazarin bu gibi show tartismalarda affalayacagindan eminim.

  30. Fanon un sömürgecilik ve siddet üzerine tezleri yetersizdir. Onun getirdigi özgünlüklerle modern ABD ve Büyük Britanyayi sömürgecilikle suclayabilmek bile sorunludur.

  31. özgürlükçü

    bu yeni yetmelerin dünya devrimler tarihini bilmemeleri özellikle bookchin in anlatımı ve analiziyle normalde zileli ve laçinerin bilmemesi imkansız aslında analiz kitap makale yazma beceri ve yeteneği ile bunları aktarma anlatma yeteneği çok farklı olmalıki sitede yorumlarla tartıştığımız zileliden başka bir insan gördük tv de çok tutuktu tartıştıklarıda kendine solcuyum demesi ironiydi aslında zileli benim gibi solculuğunu olumlu tüketememiş olmalıkı hem anarşizmi hem solculuğu savunmaya çalışmasıda paradokstur?marxsist Leninist solun anarşizmle temel farklılığı devlet merkezci örgüt anlayışı olması bile bir anlamda solun şidet kurumlarını reddetmemesi devletçiliği katı merkezi örgütçülüğü ve otoriter anlayışı bile anarşizmin tam zıttı olduğunu hatırlarsak o tartışmanın baştan sorunlu başlamasını doğurmuştur.ben olsam yeni yetmelere madem asıl başarılı sol anlayış sende kitleleri peşinde sürükleyecek programla çıkta boyunu ölçelim derdim.fanona gelince şiddet bahsinde lakabı 3.dünyanın marxsı diye bilinen fanonun yetersiz kaldığını sistemin ideologları yada sömürgecilerin efendileri söyleyebilirdi yada kendi milli duygularıyla yüzleşemeyip birlikte yaşadığı halkları işgal ve sömürüsünü gizlemeye çalışanlar söyleyebilirdi çünkü bu efendi ve hegemonyalara fanon haklı şiddet diye devrimci şiddeti savunur.zileli Molotof örneği ile polis şiddetine karşı kendini savunma örneği vererek aslında haklı şiddet örneğide vermiş oldu derinleştirip Vietnamlıların işgalcilerin silahına el koyup kendini savunmasınıda şiddet deyip eleştiren devrimci yada anarşist yada solcu iseniz fanonu sevmemeniz hatta yetersiz bulup zileliyi yeterli bulmanız normal