Kenji Goto: Hepiniz Göz Yumdunuz!

Kenji Goto and Haruna Yukawa

Bilgisayarın başına oturduğum şu anda o kadar üzgünüm ki, kafamı toplayıp iki satırı bir araya getirmekte bile güçlük çekiyorum.

IŞİD adlı katil sürüsünün infazcısı, gazeteci Kenji Goto’yu bütün dünyanın gözü önünde boğazını keserek katletti.

Böylesine alçakça bir infazı televizyonlarımızın başında seyretmek zorunda kaldık ya, artık ne söylense boş, gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum şu anda.

IŞİD denen caniler sürüsünü, bir şey söylemeye bile değer bulmuyorum. Tarih çok cinayet, katliam ve infaz gördü ama bu kadar acımasızını hiç görmedi. Hitler, devrimcilerin boynunu, mahkemelerinin kararlarıyla, baltayla vurdurdu. Sovyetler Birliği’nde NKVD bodrumlarında sayısız devrimci, ensesinden vurularak öldürüldü. İnfazın gaddarlığı açısından onlar bile IŞID’ın korku salmaya yönelik vahşetiyle boy ölçüşemezler.

Bu infazcılar sürüsüne sessiz kalan (sessiz kalmayan İhsan Eliaçık gibi Müslümanları tenzih ederim) Müslümanlara, sizinle aynı dini paylaştığını söyleyenlerin işlediği bu cinayet karşısında utanın diyorum. Tabii biraz utanmanız kalmışsa.

Japon hükümeti ve bu hükümetin başbakanı Shinza Abe de utanmalı. Gazeteci Kenji’nin başına karşılık istenen parayı, ayrıca diğer istenenler her neyse, vermedikleri için. Ne o, “terörizme taviz” vermezlermiş. Siz onu benim külahıma anlatın, utanmaz ve ödlekler sürüsü sizi. Silah harcamalarınızla, ordularınızla, nükleer silahlarınızla, polis güçlerinizle, dünya devletlerinin terörüne destek olmanızla terörün tepesinde oturuyorsunuz. Dünya çapında yatırımlarınızla, sömürünüzün çapıyla, kârlarınızla kıyaslandığında, istenen 200 milyon dolarlık fidye sadece bir akşam yemeği parasıdır, bunu bilmiyor muyuz sanki. Eğer bu fidyeyi derhal, gecikmeksizin ödeseydiniz, o zaman sizin insan hayatına değer verdiğinize, “terörizmin” eylemlerine engel olmakta gerçekten samimi olduğunuza inanırdım. Paranızı sakınarak aslında “terörizmin” ve vatandaşlarınızın hayatının umurunuzda bile olmadığını kanıtladınız. Gazeteci Kenji Goto’yu, eğer katledilmeseydi daha yıllar yılı yaşayacak bu genç insanı cellatların kör bıçağına göz göre göre teslim ettiniz. Ondan sonra da kameraların karşısına geçip ağlama numaraları yapmalar, “intikam” yemini etmeler. Sahtekâr ve korkak iktidar düşkünleri sizi…

Türk hükümeti ve devleti de utansın. Bölgesel hegemonyacılık siyasetiniz uğruna bir an bile tereddüt etmeden silah ve cephane yoluyla desteklediğiniz gaddar canilerinizin marifetlerini görün de utanın. Ne gezer. İnkâra devam. Lanet olsun!

“Anti-emperyalizm” adına ahkâm kesenlere de bir çift sözüm var. Aydınlık gazetesini her gün takip etmiyorum ama şimdiye kadar IŞİD aleyhinde tek bir söz ettiklerini duymadım. Bu gazetede yazmaya başlayan Yavuz Alogan’ı tenzih ederim. Onun, IŞİD canilerini teşhir ettiği yazılarını okudum. Ama istedikleri zaman sağa sola esip üfüren, mangalda kül bırakmayan Doğu Perinçek ve diğerleri, IŞID’a karşı tek bir laf etmiyorlar. Neden? Çünkü IŞID, paradigmalarının temeli olan Amerika aleyhtarlığında onlarla paralel düşüyor. Mücadele yöntemlerini benimsemeseler bile, bu örgütü gizliden gizliye “anti-emperyalist” bir örgüt olarak görüyorlar. Üstelik, örneğin bana göre daha fazla laisizm taraftarı geçinmelerine rağmen. Şu siyasetin gözü kör olsun. (Taraftarları bu siteye yanıldığımı gösteren tek bir satır yollasınlar, derhal sözlerimi geri alacak, peşin hükümlü olduğumu, gerekli araştırmayı yapmadan isnatlarda bulunduğumu ilan edecek ve net bir şekilde özür dileyeceğim.) Kenji Goto, tüm davalardan daha değerliydi.

Kobane’de IŞİD’e karşı çarpışan YPG savaşçılarına, Kürt peşmergelerine, bu çarpışmada hayatını kaybeden Kürt ve başka milliyetlerden savaşçılara, bu savaşçılardan biri, 1960’lı yıllarda avukatım olan o iyi insan Niyazi Ağırnaslı’nın torunu ve yine o yıllardan arkadaşım Nuran Ağırnaslı’nın oğlu Suphi Nejat Ağırnaslı’ya bin selam!

Kenji Goto kardeşimin (gerçi bu “kardeşim” lafından Soma katliamından bu yana nefret ediyor ve kullanmıyordum. O işçileri mezara gönderenler çıkıp “Somalı işçi kardeşlerimiz” diye lafa başlamıyorlar mıydı, cinlerim tepeme çıkıyordu. Bu yüzden bu sözcüğü kullanmamaya dikkat ediyordum. Ama şimdi içten gelen bir hitap olarak kullanıyorum. Kenji Goto’yu gerçekten kardeşim olarak görüyorum, onu bir kardeşten de öte seviyorum), bıçak boğazına dayandığında gözlerini yumması, insanlık trajedisinin sessiz çığlığı olduğu kadar sanki bir mesajdı da. Gözlerini yumarken, celladına belki de “hadi çabuk bitir şu işi” diyordu sessizce. Kendine ise, “görme, bir saniyede olup bitecek” diyordu. Ama ben yumulan o gözlerde, yaşayan yetişkin insanların tümüne yönelik bir başka şey daha okudum.

“Hepiniz göz yumdunuz.”

Gün Zileli
1 Şubat 2015
www.gunzileli.com
gunzileli@hotmail.com

Hakkında Gün Zileli

Okunası

1917-1918 Rusya’da Devrimden Tek Parti Diktatörlüğüne

1990-91’de SSCB çöktü ama sol hiç bir zaman neden çöktü sorusunu sormadı, tartışmaya cüret edemedi. …

69 Yorumlar

  1. IŞID değil Gün,doğrusu IŞİD olacak. Irak Şam İslam Devleti ya da sadece İslam Devleti.

  2. dogmatik inançlar, zaten insanlıktan çıkmış olanlar için bir paravan oluyor. Bu psikopat, seri katiller bir yanı ile çok önemsiz canavarlar… Asıl sorun bu canavarları bağrına basan “sıradan” insanlar. Ve bu “sıradan” insanların politik sözcüleri, aramızda “insan” gibi gezen, “inancımın emrettiği” söylemleri ile oy alan “liderler!” Batı karşısında acz içinde olduğu ve bu durumu değiştirecek bir dünya görüşü, politikası olmayanlar potansiyel katillerdir ve var olan katillerin de sinsi destekçileridir…
    Bu insanın katledilmesinde çok suç ortağı vardır. Ülkemizde de bir kaç milyon çıkar!
    O karikatüristleri katledenlere destek namazlarını gördük…
    “Örgütlü budalalık”, dışarıdan yıkılmaz; o kendine en büyük, ölümcül zararı verecektir…
    Bu arada çok masum insan öldü, ölüyor, ölecek…
    İslamiyet (ve bu çağda her dogma din..) mahvolurken, yanında da milyonlarca insanı o ölüm çukuruna çekecek…
    Kim ne derse desin… söz’ün tükendiği zamanlardayız çünkü… Tüm dinler yalnızca insanın vicdanından, evinden, ibadethanesinden dışarı çıktığında IŞİD’e dönüşmesi kıl payıdır.. (Bu arada eklemeliyim; asıl kavganın artan nüfusa hayat alanı bulunma çabası olduğunu söylemeliyim! Her zaman olduğu gibi Din bir maskedir; uygun maske olduğu da korkunç bir gerçekliktir…
    Sofu Müslümanlarda doğum kontrolü yok… Çoğalıyor, çoğalıyorlar… Sonra da birbirini öldürerek kendilerine “hayat alanı” arıyorlar.. Bu “kafa” çok acı çekecek.. çok insana çok zulüm edecek… Bu “kötülüklere” sessiz kalanlar da bir şekilde bu kafanın kurbanları oluverecek; İstekli kurbanlar zaten “cennet hurileri” için sıraya girmişler…
    Kimbilir… Belki bu korkunç olaylar, Din ve Sekülerizm üzerine daha ciddi düşünülmesini sağlar…

  3. “Hepiniz göz yumdunuz.”
    sanma ki bu cinayeteler bizim doğup büyüdüğümüz topraklarda işlenmez!
    sanma ki buna benzer cinayetler bizim de doğup büyüdüğümüz topraklarda işlenmedi!
    kürt gerillaların başları kesildi ve sokak sokak dolaştırıldı!
    ”Zirve Yayınevi katliamı” hala dimdik ayakta basbas baığrıyor!
    Suudilerde meydanlarda ,sokaklarda,caddelerde tekbir sesleriyle hemde yasal olarak kesilmeye devam ediyor!!
    Buralarda yani bizimde içerisinde yaşadığımız ”illerde” selalarla duyurulan vahşetin çağrısı bir devlet ve devletli milletin,kavimin,kardeşin,kadimin,aşiretin,kastın,stammın kadim yasadır!!

    ”Selalar Kimin İçin Veriliyor” dersin!?

  4. Ya verilebilecek 200 milyon dolar daha çok insanın boğazını kesmelerine yetebilecek gücü ellerine verebilecek olsa. IŞİD’a karşı durmayanlara eleştirinizi anlıyorum. Ancak verilmesi gerektiğini düşündüğünüz paranın yol açabileceği tehlikeler konusuna takılmış durumdayım.

  5. Bu itiraza kesinlikle katılmıyorum. O sırada en önemli şey bir insanın hayatının kurtarılmasıydı. Parayı verirsek, o zaman bu parayla başkalarını da öldürürler argümanı tamamen konformisttir. aslında bu zihniyet IŞİD cellatlarıyla gerçek anlamda mücadele de edemez ve yeni cinayetleri de önleyemez. Eğer Japon başbakanı ellerinde rehine olsaydı, bu parayı Japonya paşa paşa öderdi. Mesele budur. Sosyal statü meselesidir.

  6. Sanki parayı vermeseniz yeni cinayetler için gereken parayı bulamayacaklar mı sanıyorsunuz?

  7. Evet,nazieler,stalinler,talatcilar vs.cinayet islemislerdir.Ama inkar etmislerdir..Bu itoglu itler acikca ,gururla bu sadist cinayeti isliyor..
    Bundan su sonuc cikiyor; Bunlar insan olamaz.Bunlar yok öldürmeyelim.yok edelim..madde yok olmazmis.olsun..
    Ruhlarini oldürelim.varsa eger..Bunlari yakalayip,üzerlerinde tibbi deney yapmak gerek..
    Bunlarin yok edilmesine aciyanlarda insan olamaz..Yok olaacaklarida kesin..
    Brakin yahu su aydinlik.ip takintisini..

  8. Tabii ki zalimliğin başka bir zalimlikle yok edileceğine inanmıyorum.

  9. “Tarih çok cinayet, katliam ve infaz gördü ama bu kadar acımasızını hiç görmedi. Hitler, devrimcilerin boynunu, mahkemelerinin kararlarıyla, baltayla vurdurdu. Sovyetler Birliği’nde NKVD bodrumlarında sayısız devrimci, ensesinden vurularak öldürüldü. İnfazın gaddarlığı açısından onlar bile IŞID’ın korku salmaya yönelik vahşetiyle boy ölçüşemezler.”

    Korku salmaya yönelik, gösteri şeklinde, spektaküler infazlar, şiddet ve terör pornosu. Sadece kafa kesme değil, eşcinselleri yüksek yerlerden aşağı atmalar, sokaklarda sivilleri taramalar, köle pazarları, ve bunların görüntülerini bizzat kendilerinin gururla yayması. Mesele bu. Diğer andığın modernist makinelerin katliamları yanında, nicelik olarak aslında hala çok küçük, herhangi bir silahlı ihtilaf çapında. Ama o gösteri kısmı ile gündem oluyor, ve bu hasta dünyada bununla ilgi ve taraftar topluyorlar, “cüret” ile. Tam bir ortaçağ pratiği. Foucault bunu çok güzel anlatır, “Anciene Regime”deki uluorta idam sahnelerini tasvir eder. “Bunların iki tanesini Taksim’de sallandıracaksın ki ibret-i alem olsun, bak bir daha yapıyorlar mı” beylik kalıbı aynı zihnin ürünüdür, modern faşizmce yeniden üretilen kalıntısıdır. “İbret-i alem”, her bireyi kontrol etmek için ekonomik, teknik ve kurumsal kaynakları olmayan ilkel devletin (IŞİD’in devleti işte) kestirmeden korkuya dayalı kontrol mekanizmasıdır. Modern devlet böyle davranmaz. O gerçekten kontrol eder, kayıt eder, gözler ve daha çok kişiyi öldürse dahi hep bir gizli kapaklılık bir hukuk örtüsü kullanmaya çalışır, en kötüsü infazcıyı gizler, taşeron kullanır. Velhasıl demek istediğim, korkunun pornosundan korkmayın, Kobane’deki direniş savaşçılarının en ufak bir korkusu yoktu ve yoktur bu vahşet gösterileri karşısında, size garanti edebilirim. Çünkü direnenler ele geçmeyeceklerdi, geçmeyecekler. Zavallılığın, ilkelliğin dışa vurumudur çünkü bu şiddet gösterileri. Bir konjonkturel boşluk buldular ve azıttılar, en ufak bir ilerici alternatifin oluşması karşısında tuzla buz olacaklar, ki bu başladı da.

  10. Bu nedenle, IŞİD’in infaz, terör pornolarını izlemiyorum, paylaşmıyorum. Herkese de bunu tavsiye ederim. İstedikleri bu, paylaşılması, şok etmesi. Taraftarları olacak kadar manyaklaşanlara çok radikal ve karizmatik geliyor, karşıtlarını ise korkutmaya, dehşete düşürmeye yarıyor. Oysa topu topu birkaç bin kişi öldürdüler. Her iç savaşa, çatışmaya bakın, hiç bir özelliği yok. Mesela Ukrayna’da 5000 kişi öldü son ihtilafta. Şiddetleri gözümüzü almasın.

  11. Ve en büyük hizmetleri de halihazır devletlere. Onlardan korkan insanlar bu devletlerin hukuksal şiddetine boyun eğiyor, hukuksal infazlarına razı oluyor.

  12. Bu hasta insanları kullanan devletler de en az bu katiller kadar suçlu… 83 ülkeden bu cani ruhluların sadece sosyal medya üzerinden ve kendiliğinden örgüt-leştikleri kime inandırıcı gelebilir ki?

    besbelli bu manyakları organize eden “bir üst akıl” var ki onlara selefi bir sünni devlet kurdurtma amacı güdüyor… ki bu devlet yarın muhayyel “islam devleti” nin bir birleşiği olsun.

    şunuı kabul etmek gerektiğini düşünüyorum: mülkiyet ve iktidar tutkusunun bu denli manyatttığı bir dünyada böylesi manyaklar bulunacaktır. iş bunları ortalığa sürenlerin hesap vermesini sağlamaktır.

    Kobané bu açıdan da önemli bir kazanım…

    Bütün “muktediriyat heveslilerince katledilen kardeşlerimiz gibi O şehidimize de Allahtan rahmet diliyorum.

  13. “”Bir hırsız duvar delerek bir eve girmişse, o deliğin önünde ölümle cezalandırılır ve gömülür.
    Bir evde yangın çıkar ve oraya yangını söndürmeye gelen bir kimse evin sahibinin malında göz gezdirip evin sahibinin malını alırsa, kendisi de aynı ateşe atılır.

    Adam kendisine bir çocuk veren karısından ya da kendisine bir çocuk veren kadından ayrılmak isterse, o zaman karısına çeyizini geri verir ve çocuklarına baksın diye tarlanın, bahçenin ve malların bir kısmının kullanım hakkını verir. Çocuklarını büyüttüğü zaman çocuklara verilenlerden bir parça, oğlanınkine eşit olan bir parça da ona verilir. Ondan sonra kalbinin erkeği ile evlenebilir.
    Bir adam bir kadın alır da bu kadın ona bir kadın hizmetçi verirse ve çocuklarına bakarsa; ancak, buna rağmen adam başka bir kadın almak isterse ona izin verilmez; bu adam ikinci bir kadın alamaz.
    Bir adam bir çocuğu evlatlık alır ve oğlu olarak ona ismini verirse ve onu besleyip büyütürse, büyümüş bu çocuk bir daha geri istenemez.
    Bir adam başka bir kişinin özgürlüğünü kısıtlayacak hareket ederse aynı ceza ona verilir.
    Bir kişi hırsızlık yapsa eli kesilir , tecavüz etse ölüm cezası ya da erkeklikten men edilir.
    Babasını döven evladın iki eli kesilir.
    Bir adamın gözünü çıkaranın gözü çıkarılır.
    Birisini suçlayan ispata mecburdur.İspat edemezse ölüm cezasına çarptırılır.
    Bir tapınakta veya hükümdar hazinesinde hırsızlık yapan ölümle cezalandırılır.” Kaynak Wikipedi

    İslam Dinini kendilerine savaş ve hayat tarzı edinerek savaşan Ortadogu ve dünyanın bir çok ülkesindeki savaşcılar hakkında yani onları doğuran,besleyen,büyüten ve savaştıran toplumsal koşullar hakkında doğru dürüst bir analiz okumadım!

    Bu dünyada kimse kimse için ne savaşır ne de ölür.Bir bütün olarak insanlar fikirler,inançlar,ideolojıler,kültürler,ibadetler uğruna falanlar filanlar için ölmezler ve savaşmazlar.İnsanlar direkt olarak toplumsal ve ekonomik çıkarları için savaşırlar ve ölürler!Eğer Taliban boydan boya Afganistanın dağlarını (solcuların,anarşiştlerin,sosyalistlarin,komünistlerin gidip görmedikleri) mezar ve savaş alanına çevirebiliyorsa,İŞİD Irakta yedi milyon insanın yaşadığı bir alanı çekip çevirebiliyorsa ortada açıklanmaya muhtaç onbinlerce soru vardır!
    Onbinlerce müslüman genç dünyanın dört bir yanından üstelikde dünyanın cenneti denilen cografyadan oralara gidip savaşıyorsa ya bizlerde bir yanlışlık var,ya dünyada bir yanlışlık var ya da bizlerin görüş ve fikirlerinde bir yanlışlık var demektir!
    İslam adına savaşan bu genc insanların tamamına yakını çapulculardan,avamlardan, ırgatlardan,çulsuzlardan, amelelerden yani fakirlerden ve coçuklardan oluşan insanlardır.

    Özellikle IŞID’cıların ”canavarlığı” konusunda yazılıp içilenler bana ”canavarların başı Süleyman Demirel ve adamlarının vede türk devletinin savaşan kürt devrimcileri ve türkiyeli sosyalistler hakkında yazdıkları ve yazdırdıkları aklıma geliyor..
    Biliyorum bu satırları okuyanların coğu müslüman savaşcıları aklamaya çalıştığımı düşünecekler!Olsun düşünsünler!Ben şeytandandan herşeyi beklerim,şeytanla iyi savaşmak ve O’na karşı koyabilmek için seytanı şeytan yapan ve şeytanlaştıran yaşam yani hayat koşullarını analiz etmenin devrimcilik olduğuna inananlardanım:hangi hayat koşulları,hangi ekonomik koşullar,hangi savaşan tahrib ettiği koşullar,hangi kültürel ve psıkolojık koşullar bu insanları bu hale getirdi dersiniz!

    Anadoluda tavukları kör bıçakla bagırta bagırta keserler!
    Hollanda da yüzbınler tavuğu bir düğmye basarak sekundenin altındaki zaman diliminde keserler!
    Anadoluda kesilen tavuklar barbarların katliamı olarak Avrupa İnsan Hakları ve Hayvan hakları mahkesinde dava konus olurlar..

    Biliyorum böyle bir örnekleme yaptığım için İŞİD tarafından kaşları kılıç zoruyla kesilen insanlara saygısızlık yaptığımı düşünenlerde belkide beni suçlayanlarda olacaktır.

    Hiçbiri değil anlamak!
    Anlamak kabul etmek değildir!
    Anlamak onaylamak anlamına gelmez!
    Anlamak yapılan haksızlıkları meşrulaştırmak değildir!
    Anlamak sesiz kalmal değildir!
    Anlamak devrimcilitir!
    Anlamak anlaşılanı yargılamak,hakkaniyetle yargılamak ve sorunu en azından kafada çözmektir!

    Bugün İŞİD’cıların uyguladığı Hamburabi Kanunlarını SUUDİLER yıllardır uyguluyorlar!
    Devletlerde SUUD kralları öldüğünde yas ilan ediyorlar!
    Yaşadığımız dünyada Modern Hamburabiler bir ellerinde internet bir ellerinde nükleer silahlarla diledikleri yerde diledikleri zamanda havadan ve karadan milyonlarca inasnı Irak da, Afganistan da, Yemen de,Cezayir de, Etopya da,Ruanda da öldürüyorlar,bizler uygarlığın savaş fimleri olarak izliyoruz!

    Kenjı Goto’nun ölümü bizlere ”Ezanlar Kimler İçin okunuyor,Selalar Kimler için veriliyor,namazlar kimler için kılınyor sorusunu bir kez daha sormamıza ve katillere her yerde karşı koymamıza vesile oluyor!

    SaHiden ezanlar kimler için okunuyor!?
    Sahiden namazlar kimler için kılınıyor!?
    Sahiden selalar kimler veriliyor!?

    ”Unutmayın biz de Canlar Çalınmaz!!”

  14. Ortaçağ diyoruz ama modernizm de dünyanın sonunu getirmek üzere…

    Yani ISIS tuz buz olur olmasına da modernizmin kendisinin de tuz buz olmasına çok fazla zaman kalmadı.

  15. İbrahim Özkurt

    Kobani’nin yiğit kadın ve erkek gençleri, katil sürülerine karşı imkansızlıklar içinde direndi ve püskürttüler. Tüm dünya devletleri ise, tok kedinin fare ile oynaması gibi oynuyorlar. İsteseler bir ay gibi çok kısa bir zamanda bu katil sürüsünü etkisizleştirebilir. Ama işlerine gelmiyor. Zira tüm devletler vampirler gibi kanla besleniyorlar.

  16. n.karatekin zurich

    selamsana gun selaaaaam

  17. hepiniz göz yumdunuz evet, acep suriyedeki Fasist rejime karsi muhalifler desteklenebilirmi sorularini sorup fifti fifti diyen zileli, ne oldi, arsiv yalan söylemez. Simdi kardesim edebiyati .sen ve senin gibi aydinlarda suclu Zileli hatta en riyakar igrenc olanlar sizlersiniz..

  18. anonim 11 kahrolsun aydinlanmaci fasizm yasasin özerklikci ama da olye olmayan amada böyle olan sey yada ney, modernizm dedigin sey ne????? yada onun karsiti ne, anakronik olmadan , yanitla gel beni döv.. Modernizmden aydinlanmaciligi anliyorsan eger, aydinlanmaciliga onu icererek karsi cikmalisin, yoksa o aydinlanmacilik olmasaydi eger sendi isid i kinayacak bir bilince sahip olmazdin…inkarin inkari tarih ustune koyarak ilerler, insanlik degleri ustune koyarak ilerler, sanilanin aksine ilkel devletsiz mulkiyetsiz toplum basit dogal yasam en temizi degildir… Kurban etmeler tutsak almala ilk koleler oradan cikti, su modernizme karsi akp hdp ittifakinin soylemi olan anti aydinlanmaciligi koyma gozunu seveyim, yada koy anasini satayim, zaten osmanlida kurtle ozgurdu koskoca derinlikli tarih anlayisinin ozeti bu iste, …

  19. selamlar ve sevgiler kardeşim.

  20. Ben kendimi de katmıştım zaten.

  21. Öte yandan Suriye rejimi konusundaki düşüncelerim de değişmiş değil. özgürlük düşmanı bir baskı rejimidir. Bunun böyle olması, özgürlük düşmanı muhalifleri onaylamak zorunluluğunu getirmez. Sonuçta, her ikisine de karşıyım.

  22. Bin Yıl Önce Dellallık Yapsaydım

    Birinci Haçlı ordusu çapulcuları Ortadoğuya ulaşmadan bir yıl önce Antakyada, Halebte, Şamda, Kudüste yaşaydım, dellallık yaparak Müslümanları avaz avaz uyarsaydım ne olurdu?.. Her halde bana deli derlerdi, abarttığımı söylerlerdi.

    Hülâgû orduları Bağdadı istila edip yakıp yıkmadan bir sene önce, yine dellallık yaparak ey Müslümanlar uyanın uyanın uyanın tehlike büyük, Moğollar üzerinizden silindir gibi geçecek, gafleti bırakın diye feryad u figan kopartsaydım ne olurdu? Sanırım polis beni halkı huzursuz etmekten, ortalığı velveleye vermekten tutuklar, zindana atardı.

    Balkan harbinden bir yıl önce bir gazete çıkartıp ey Müslümanlar Rumeli-i şahane elimizden gidecek, Balkan devletleri hazırlanıyor, biz ise orduyu siyasetin içine soktuk, bu gidişle savaşı ve Avrupa Türkiyesini kaybederiz aman uyanalım, tedbir alalım mealinde ateşli yazılar kaleme alsaydım ne olurdu? Jön Türklerin hışmına uğrardım…

    2010’lardayız… Gür sesli bir dellal değilim ama bağırıyorum, uyarıyorum, tedbir alın, birleşin, derlenin toparlanın diyorum… Diyorum da duyan, ilgilenen, yahu gerçekten büyük bir tehlike ihtimali var mı diye soran kaç kişi çıkıyor.

    Tarih kültürüne sahip olmamak ne büyük bir noksanlık… Ölümcül bir noksanlık…

    Kudüsün düşmesinden, Bağdadın tahrip edilmesinden, Rumelinin elimizden çıkmasından ibret almayan Müslümanların geleceği yoktur.

    http://www.haber53.com/-bin-yil-once-dellallik-yapsaydim_m18529.html

  23. Anomin 11 yanıtlıyor:

    Modernizmin döküldüğünü ve dünyayı felakete sürüklediğini görüyorum. Bunu sağlayan modernist bakış açısı olması neyi değiştirecek? Hani şu Kemalistler olmasa sen olmazdın, Fatih olmasa burada olmayacaktın demek Kemalistleri, Fatihleri her zaman haklı mı çıkaracak? Bu da böyle…

  24. Anonim 11 yanıtlıyor:

    Modernizminden anladığım bugünkü sanayi toplumudur. Sadece aydınlamacılık değil.

    Aydınlanma düşüncesine gelince:Aydınlanmacılığın doğru olduğu yerlerde var, yani toptan aydınlanma düşüncesi yanlıştır demiyorum. Ayrıca AKP-HDP söylemini savunmuyorum.

    AKP bugünkü sanayi toplumunu benimsediği için birçok açıdan modernist de sayılabilir. AKP toplumunun sanayi toplumu ile ilgili bir sorunu yok ki. Doğrudur aydınlanma düşüncesi ile ilgili birçok sorunu var AKP’nin ama sanayi toplumu ile ilgili yok. Bu çelişkili gibi görünebilir ama öyle….Bir açıdan Suudi Arabistan’ın durumu gibi…Suudiler aydınlama düşüncesine karşı olsalar bile sanayi toplumunun tüm nimetlerini sonuna kadar kullanıyorlar, bu açıdan modernist birçok şeye, onun nimetlerine karşı olmadıkları düşünülebilir.

    Ben ise sadece bir tespit yapıyorum. Modernizmin alternatifi şudur demiyorum.

  25. modernizm bir ideoloji olarak, aklın bedene ve duygulara mutlak egemenliği; bireyin değil de bireyciliğin (yani özel mülkiyetçiliğin) ya da toplumun değil “topluculuk ideolojisinin (yani devlet mülkiyetçiliğinin)..milliyetçiliğin, ulusçuluğun…giderek ulus devletin ve onun mülkiyet biçimlerinin egemenliği demek, kanımca…

    bu karşıt olarak geleneksel-cilik ise, duyguların akla egemen olduğu, klan-kabile-aşiret ya da milliyet gibi kan, dil ya da ırk bağlarının

    ya da din-mezhep gibi inanç birlikteliği içinde birey olmaya fırsat vermeden insanı bu kimlikler üzerinden köleleştirdiği bir yaşam tarzı ideolojisi olabilir ancak…

    her iki biçimiyle de bunlar birer iktidar ideolojisi…bu halleriyle de itici geliyorlar…

    bence geleneğe bir iktidar ideolojisi olarak değil ama bir yaşam tarzı özgürlüğü olarak saygı duyan…kendisi de ideoloji (yani iktidar amaçlı bilgi-bilinç) olmayan …demokratik bir moderniteden yana olmak doğru görünüyor…

    acaba konu hakkındaki eksik, yanlış bilgilerimden ötürü yanılıyor muyum?.

  26. sıyasal islam asla modernizme karşı değildir,siyasal islam modernizmin siyamlı ikiz kardeşidir!Müslüman toplumlarda siyasal islam modernizmin yani kapitalizmin en iyi sürdürülebilinir halidir!Ayrıca sanıldığı gibi modernizmle ile kutsal tanrılı büyük dinler arasında büuük farklılıklarda yoktur!Hegel devleti ”tanrısal aklı kabul edilebilinir ,savunulabilinir,dogrulanabilinir”olarak tanımlar!Ve Amreikan dolarının üstünde ”tanrıya inanıyoruz”yazar!
    Siyasal islam bir bütün olarak asla kapıtalizme ve onun hizmetinde olan dünya nimetlerine karşı mücadele ettiği dünyanın neresinde görülmüştür!

  27. Mehmet Ali Güller, Aydınlık yazarı, yıllardır İP üyesi… “Kara Terör: IŞİD” adlı bir kitabı var, Kaynak Yayınları’ndan. Bu kitabında IŞİD’i övmüyor, savunmuyor, desteklemiyor, tam tersini yapıyor. Köşe yazılarında da IŞİD’in ne mal olduğunu sık sık yazıyor. Okudunuz mu? Okumadınız tabii. Okumamak işinize geliyor çünkü. Başka Aydınlık yazarlarından da örnek ister misiniz? Bir soru daha sorayım: Yalan söylerken, gerçekleri çarpıtırken hiç mi utanmanız kalmadı? Bir de iddiam var: Doğu Perinçek ve Aydınlık hareketine nefretiniz sınır tanımıyor, gerekirse IŞİD’le bile işbirliği yaparsınız Aydınlık’a karşı. Son bir soru: Kobani’ye gidip IŞİD’e karşı savaşmayı neden düşünmediniz? Bir sürü insan gitti. Gidip Gezi’deki o müthiş maceralarınızın çok daha sıkısını yaşayabilirdiniz. Zor mu geldi?

  28. Buraya aktarır mısınız sözünü ettiğiniz satırları. Sadece Aydınlık’tan.

  29. Savunduğunuz dünya görüşü ışid’lerin, onu yaratan ve kullananların işine gelecek zayıflıkta ve tutarsızlıkta. Örgütlü olmayan, iktidara oynamayan, devletsizliği savunan aşırı vicdanlı saftirikler, örgütlü zalimlerin avı olurlar. Hadi gidin Suriye’ye devletsiz ve iktidarsız bir Komün kurun. Paris komünü gibi iki ayda dağıtırlar. Aydınlık okursan görürsün bakış açısını. Hayalciliğin zirvesindesiniz.

  30. Ahmet Deliorman

    Paradigmalarının temeli Amerika aleyhtarlığı olan değil
    işgüzarlık olan demeliydin Gün abi. Işid elinde 2 milyon insanın kanı bulunan Amerika’ya abdest aldırıyor şimdilik.
    İşlem tamamlandığında ama gerçek “islam” bu değil filan derken…

  31. devrim karasansar

    doğu çok abartılacak bir tip değil. t.c sermaye devletinin ulusalcı,faşist (ulusculuk,millilik ,yurtseverlik sadece bir maskedir bu tiplerde) kesiminin uyanık bir ajanı. evet ajanı . onu bir memur gibi öcalan a yollayan devletin ulusalcı kanadıydı.ip hiç bir zaman akp,chp,pkk veya devrimciler kadar siyasal bir etkinliğe sahıp olmadı olamaz. vuvuzela gibi sesi çok çıkıyor ama saçma biri. abartmayalım.

  32. devrim karasansar

    yurt sevgısıne gelınce; yurdumuz bu gezegen ulusumuz ınsanlar bıtkıler ve hayvanlar

  33. devrim karasansar

    erkan kaya; sen de anti kürt bir yapıyı savunuyorsun. (aynı mehmet ali gürler gibi) gürler i alıp neden siirt e herekol dağı na gitmiyorsunuz? pkk ile savaşırsınız ne güzel… zor mu geliyor? hatta sözde laıklıgı en çok sız savunuyorsunuz aha ışid orda ne ısın var bu sıtede?
    zileli yapacağını yapmış zaten . hala da yapıyor. ac gezı gunlugunu ,veya tum sıteyı oku. kaldı kı fızıken bu mumkun degıl. olsa bıle zılelı ve devrımcıler nerede ısyan varsa oraya kosmaz. önce bulundugumuz yerden mesuluz. yıne de gıdene gıtme demeyız. aslolan mesru mudafadır. hem anarsıstler cok buyuk guclere sahıp olsalar ve saldırıya ugrasalar dahı zılelı gıbı bır ınsanı nıye cepheye surelım? baska ınsan mı kalmadı? zılelı yazarak daha faydalı olur kanımca. son olarak bırını boyle dırek savunmak hosuma gıtmıyor ama mecbur bırakıyor bazı yorumcular. bırde gun agabey cevap vermıyor kolay kolay.

  34. ‘Çağdaşlaşmak’ nedir?

    Çağdaşlaşma diye bir şey yok. Herkes çağdaştır. Yalnız bu çağda endüstrileşmiş ülkeler var, endüstrileşmemiş ülkeler var. Zengin ülkeler var, fakir ülkeler var. Bunun çağla alakası yok. Belli bir tarihin sırtımıza yüklediği mirastır. İyi tarafları var, kötü tarafları var.

    Çağdaşlık nedir? Atom bombası mı, fuhuş mu, rezillik mi, kapitalizm mi, sosyalizm mi? Çağın imtiyazı olan ve [ayırd edici] vasfını teşkil eden ne var? Sadece endüstrileşmek! Bazı ülkeler endüstrileşmişler, bazıları endüstrileşmemişlerdir. Binaenaleyh çağdaşlaşma tabiri sefil, zavallı ve âdi bir tabirdir ki, bizim komprador burjuvazi ve gecekondu aydınları tarafından bir afyon gibi damarımıza zerk edilmiştir.

    Hem nedir, bu namütenahi zamanı balta ile keser gibi çağlara ayırmak? Bu tasnifler çok çocukça ve Batlamyusvârîdir.

    Cemil Meriç

  35. http://odatv.com/n.php?n=o-kisileri-buraya-getirip-oldurecegiz-0102151200

    Zileli, Halk Cepheliler icin Fuhusun tekelini ellerine almak isteyenler böyle yapar diye acikca hakaret ve küfür ettin. kimsede seni kinamadi .Aynisini Pkk lilar da yapiyor. Yiyorsa onlara de. Diyemiyorsan bi dusun niye diyemiyorsun…. Kisiliklerinde devrim yapamayanlar yillarda gecse devrimci olamazlar. Zileli.

  36. 21 nolu yoruma bakin terminoljik karmasanin kafa karisikliginin diplere nasil vuracagini görün, bu kafa sizin eserinizdir özgürlükcü sol yazarlar. Frankestanynizi yarattiniz sonunda cikarin tadini:)))

  37. Fatih olmasaydi Kemal olmazdi Kemal olmasaydi biz olmazdik , harika bir benzetme sustum. Aydinlama Palto gibidir hepimiz oradan ciktik onu asarak gelistirererek. anakronin Aydinlanma elestricileri ne dediklerini biliyorlarmi. Aydinlanma baska anlamla yeni davalar üzerine alarak yürümekte ve yürüyecek. Aydinlanmayi atlayarak onun öncesindeki bilinc durumundan dogmus bir Anarsizm yada bir komunizm ne kadar kapsamli olabilir.Ii bir dinsel inanis olabilirmi bilim felsefe Hümanizm dusuncesi iyi yada eksik. Bu tarihsel gelisimi Fatih kemal benzetmelriyle Kücük dusurmek, kendi anakronik terminoljik bozukluguna asik olmak degilde ne. Kul olmaktan ceberrut devletin Vatandasi olmak, de jure , arasinda fark görmemek, yada bu farki abartip bu gün bile cumhuriyet savunucusu olmak ile yetinmek. nasil anlatsam bilmemki…Insanligin dusunsel bilimsel gelisimi onun en kapsamli ozgurluk utopyasina ulasmasina maddi dusunsel zeminler sunar hep. islamofobi meselesi ogreticidir, hangi din özgürlükcü olabilir.. aydinlanma burada baslar. Onu sen devam ettireceksin inkar degil.

  38. Diyalektigin en onemli yasasi sanildigi gibi karsitlarin savasimi degildir, inkarin inkari yasasidir, diyalektik karsitligi tarihsel bir ardisiklikicinde inkarin inkari olarak algilmayan ne cok kapsamli bir özgürlük düsüncesine ulasabilir nede Dogru bir pusulaya sahip olur, süreki tarihsel olmayan duragan iliski ve bagintilar icinde akli sira bir ehveni ser in yedegi taraftari olr, birini digerine karsi cikarir, sonunda en soylu kavram ve hedefler dahi soysuzlasirlar..

  39. Devrim Karasansar’ın mesajını yayınlıyorum ama “ajanlık” suçlamasının doğru olmadığı kanısındayım. Siyasete bu tür suçlamalarla girilmeli. Bu tür şeyler, gerçek fikir mücadelesinin önüne geçer. Stalin de Troçki’nin Hitler’in ajanı olduğunu ileri sürmüştü.

  40. Bu söylediğiniz bir çarpıtmadan ibarettir. Ben Cepheliler hakkında hiçbir zaman böyle bir cümle sarf etmedim. “Vigilante” başlıklı yazımda söylediğim sadece şundan ibarettir, buraya aynen alıyorum:

    “Başlangıçta halisane duygularla bile başlansa, bu tür kirli işleri bastırma görüntüsüyle işe girişen Vigilante gruplarının, kısa süre sonra, mücadele ettiklerini söyledikleri işlerin yerel tekelcisi olarak ortaya çıktıkları az görülmüş olaylardan değildir.”

    Read more: http://www.gunzileli.com/2014/01/16/vigilante/#ixzz3Qhq9O5ZK

  41. Yukarıdaki sözler, kim “kirli işleri bastırma” görevi üstleniyorsa, onlara da bir uyarıdır.

  42. 11 nolu Anonim yazıyor:

    Sadece bir tespit yaptım. Bu tespiti yaparken modernizmle ilgili her şeyin yanlış olduğunu söylemedim. Yine aydınlanma düşüncesi ile ilgili her şeyin yanlış olduğunu da söylemedim.

    Modernizmden ne anladığımı da yazdım. Modernizmden anladığım bugünkü sanayi toplumlarıdır. Ve anladığım kadarıyla bugünkü sanayi toplumu çok da uzun süre bu şekilde gidemeyecek. Bu bir tespittir.

    Tabii şu da var: insanlar modernizmi savunmak zorunda da değil. Neden böyle bir zorunluluk olsun ki? Kapsamlı bir anarşizm kurmak için aydınlanma düşüncesinin olumlu tarafları alınabilir tabii. Ben de zaten toptan hepsi çöpe atılsın demiyorum ki. Öte yandan çözüme ilişkin bir şey söylemedim zaten. Sadece bir tespit yaptım.

  43. S. uslu gerçekten ne söylediğini biliyor musun?

    Savunduğun devlet dincilerin, neoliberallerin elinde zaten…Bu imkanı o sözünü ettiğin Kemalistler, ulusalcılar vermiş…

    Sen hale ele geçirmekten, dağılmaktan bilmem neden söz ediyorsun.

    Bu kadar komik olma…

    Tabii devleti İşçi Partisi ve onun borazanları ele geçirsin neoliberallere birlikte işçileri sömürsün değil mi? Çözümün bu mu? Sonra da tekrar dinciler gelsin, böyle dönme dolap sürsün gitsin öyle mi?

  44. 32 nolu Anonim'e

    olumsuzlamanın olumsuzlanması

    “moskova’ daki yerel bir komünist parti toplantısında, petrov sonu bir türlü gelmek bilmeyen bir rapor okumaktadır. ilk sırada oturanlar arasında bir adamın besbelli sıkıldığını fark edince ona “hey, sana diyorum, bahsettiğim bu buliyanof’un kim olduğunu biliyor musun?” “hiçbir fikrim yok,” diye cevaplar adam ve petrov hemen verir cevabını: “görüyorsun değil mi, parti toplantılarına daha sık gelsen ve daha dikkatle kulak kesilseydin, buliyanof’un kim olduğunu bilirdin!” adam da cevap vermek için hiç beklemez: “ama peki sen petrov, andreyev’in kim olduğunu biliyor musun?” petrov yanıtlar: “hayır, andreyev diye bir tanıdığım yok.” bunun üzerine adam sakince şu sonuca varır: “parti toplantılarına daha az katılsaydın ve evinde olup bitenlere dikkatle kulak kesilseydin, andreyev’in sen burada sıkıcı konuşmalarını yaparken karını düzen herif olduğunu bilirdinl” invinoveritas

    zizek’ten nükteler

    https://eksisozluk.com/yadsinmanin-yadsinmasi–453184?p=2

  45. Olumsuzlamanın olumsuzlanması, Zizek’ten nükteler isimli alıntı hakaret amacı ile yazılmadı. Öyle bir algı varsa yazı silinebilir.

  46. Kim isid in siyasal ozgurlugunu kisitlayabilir, onun inanci(ki saygi gosterilmesi gerekir) onu bunu asip kesmekle yakmak ile varolabiliyorsa, aktue bir herkese ozgurluk kavrami zaten pic olmustur, en genis ozgurluk kavramini onada bunada karsiyiz diyen arkadaslara ne leninden ne stalinden ornek verecegiz, blanqui den ornek verecegiz, kelime kavram fetisimine dusecek karar soysuzlasti ideolojiniz, toplumun geneli urdunu pilotu yakmak istediginde m, genel ozgur irdeye uyacakmisiniz, Isid elestrisi Anarsizm elestrisidir….

  47. Isid elestrisi anarsizm elestrisidir felsefi anlamda tekrarliyorum…

  48. Anarşizm negatif özgürlüklerin karşısındadır.

    Nedir bu negatif özgürlükler: doğayı ve insanı sömürme, yok etme, cinayetler vb.

    Anarşizm topluma, bireylere ve doğaya zarar verecek negatif özgürlükleri onaylamaz.

    Negatif özgürlükleri (hepsini olmasa bile bir kısmını) neoliberalizm, kapitalizm, devlet kapitalizmi gibi ideolojiler dolaylı veya dolaysız olarak onaylama eğilimindedir.

  49. “çağdaşlık eşittir çıplaklık

    çıplaklık eşittir afrika kabileleri

    o halde afrika kabileleri eşittir mükemmel çağdaşlık”

    Mehmet ŞEVKET EYGİ

    http://www.milligorusportal.com/showthread.php?t=17050&s=13aa891da4fb0a155c90408d1b466a9f&p=169850&viewfull=1#post169850

  50. Böyle din’den, böyle ‘din adamı’ çıkar! Tanrıları’da İşkenceciymiş Meğersem/ El Ezher Şeyhi: IŞİD’lileri Doğrayın!

    Dünyanın önde gelen Sünni İslam eğitim kurumunun şeyhi Ahmet el Tayyip; Ürdünlü pilotun IŞİD tarafından canlı canlı yakılmasına tepki gösterdi ve; IŞİD üyelerinin Kuran’da öngörülen, Çarmıha Gerilme yada Uzuvlarının Kesilmesi gibi cezalara çarptırılması gerektiğini söyledi.

    Mısır’ın başkenti Kahire’de bulunan El-Ezher Üniversitesi’nin Rektörü, Şeyh Ahmet el Tayyip, Salı günü yayımlanan ve IŞİD’in rehin tuttuğu Ürdünlü pilotu diri diri yaktığı görüntüleri sert bir dille kınadı.

    El Tayyip, bu üyelerin “Allah’a ve Muhammed Peygamber’e karşı savaştığını” dolayısıyla Kuran’da öngörülen öldürme, çarmıha gerilme ya da uzuvlarının kesilmesi gibi cezalara çarptırılması gerektiğini söyledi.

    El Tayyip, pilot Muaz Safi el-Kesasibe’nin yakılmasının İslam’a aykırı olduğunu, savaş zamanında bile, düşmanının dahi vücuduna zarar verilemeyeceğini ve bozulamayacağını ifade etti.

    Şeyh Ahmet el Tayyip açıklamada “bu korkakça hareketin kendisini dehşete düşürdüğünü”sad ifade etti.

    Pilotun babası intikam alınmasını istedi

    IŞİD’in yakarak öldürdüğü Ürdünlü pilotun babası Safi Kasasbe ise, Ürdün devletinden oğlu için intikam almasını istedi.

    Gazetecilere konuşan ve iki el Kaide tutuklusunun idamının “yetersiz” olduğunu ileri süren baba Kasasbe, “Onlardan hiç birinin canlı kalmasını istemiyorum. IŞİD örgütünün dağıtılmasını istiyorum. Dünyanın her yerinden militanlarla kurulmuş bu katil örgüt, barbarca yöntemler kullanıyor, tüm uluslararası hukuk kurallarını, etik kuralları ve tutsaklık anlaşmalarını ihlal ediyor. Bu yüzden hükümetten Muaz’ın kanı ve ülkenin onuru için intikam almasını istiyorum” diye konuştu.

    5 Şubat 2015- denge azad-Basnews

    http://devrimcidemokrat.com/haberler/ortadogu/1376-boeyle-din-den-boeyle-din-adam-c-kar-allahlar-da-iskenceciymis-megersem-el-ezher-seyhi-isid-lileri-dogray-n.html

  51. anarşist komunist isyan

    işid deaş vb…doğasına uygun davranıyor…devlet kurmak isteyen herhangi bir yapıdan farklı davranmıyor…evet katiller sürüsü mü katiller sürüsü…ama herhangi bir devletten farklı bir güzergah izlemiyor…devlet kurmak istiyor ve katlediyor…hangi devlet masumdur ki…hatırlayın jitemin yaktığı kürt köylülerini…hatırlayın kemalizmin katliamlarını…devlet ordu gizli polis varsa katliam vardır…ama şöyle bir farkta var…mesela müslüman biri çıkar işidi deaşı lanetler ve vicdani açıdan bir müslümanlık oluşturabilir,anti kapitalist müslümanlık gibi anti militarist müslümanlık gibi hatta abd yaşayan müslümanların islami vegan hareketi vardır ve radikaldir mezbahalara hayvan deney laboratuvarlarına saldırır…ne bileyim tasavvufi bir bakış edinir mülk allahındır der ve malı mülkü dünyevi otoriteyi red eder…böyle bir kavrayışa ulaşabilir ve örnekleri mevcuttur…ama kemalistler- ulus devletleri- refah devletleri bilumum devleti savunanlar böyle kavrayışa ulaşamazlar…çünkü devlet doğası gereği despot bir kurum olduğu için sürekli baskılamak zorundadır…mesela anti militarist kemalizm ya da devletsiz kemalizm diye bir şey hayal edebiliyor musunuz…mümkün değil…işid deaş vb herhangi bir devletten daha fazla cinayet işlemiyor…daha çok yeni özel harekat bir kürt çocuğunu katletti mesela roboski oldu mesela devrimci hareket dergisinden önder babat taksimin ortasında kafasından vuruldu ve devlet maç vardı biri havaya ateş etmiş kafasına gelmiş diye saçma sapan bir açıklama yaptı buna inanan örgütlerde çıktı…her gün hayvan kardeşlerimiz mezbahalarda soykırımdan geçiriliyor en aşağılık en iğrenç yöntemlerle…mesela asya ya gidelim bir arkadaşımın çalışmasını okumuştum buradan paylaşırım izin verirse…köylerden altı yedi yaşında ki kız çocuklarını ailelerinden satın alıp fuhuş sektörüne pazarlayan an işid kadar iğrenç mafya yapıları var ve bir sürü var…bu küçücük çocuklar parası olan pisliklere pazarlanıyor ve hayatları karartılıyor…gerçi azda olsa bu çocuklar için rehabilite köy evleri kuruldu kurtarabildiklerini bu köy evlerine yerleştiriyorlar…anlatmak istediğim şu işid deaş bu pisliklerden bu devletlerden bu mezbahalardan bu mafyalardan bu kapitalistlerden ne daha cani bir yapı ne de daha katil…ama kemalistler ve devletçiler kendi katliamları yüzleşmeden işidi deaşı eleştirmesinler çünkü politikada ahlak yoktur ve vicdan politika ile yan yana gelmez…naçizane fikrimdir polemik falan olsun diye yazmadım…

  52. IŞİD üyesinden çarpıcı iddia: Türk ordusu örgüt ile işbirliği yapıyor
    Newsweek dergisinden önemli bir iddia geldi. Dergi, IŞİD’in eski bir üyesinin ifadesine dayandırarak Türk ordusunun örgüt ile işbirliği yaptığını, sınırdan geçişlerine izin verdiğini öne sürdü.

    İddianın kaynağı olarak gösterilen kişi ise Ömer adlı eski bir IŞİD üyesi.

    Kuzey Irak’ta zengin bir işadamının oğlu olan Ömer, Özgür Suriye Ordusu saflarında savaşmak için Suriye’ye gitmiş, sonra kendini IŞİD’in içinde bulmuş.

    Ömer, IŞİD’in Suriye’deki kalesi olarak bilinen Rakka’da, haberleşme teknisyeni olarak görev yapıyormuş.

    IŞİD, Suriye’nin kuzeyindeki Resulayn’a saldırdığında kaçıp silahlı Kürt güçlerine sığınmış.

    Newsweek dergisine anlattığı iddialar çarpıcı

    Eski IŞİD üyesi, IŞİD’in Resulayn’a saldırmak için Türkiye sınırından konvoylarla geçtiğini, askerlerin buna izin verdiğini öne sürüyor:

    “IŞİD komutanları bize korkmayın çünkü Türklerle tam bir işbirliği içindeyiz diyordu. Örgüt Türk Ordusu’nu özellikle de Suriye’deki Kürtlere saldırı söz konusu olduğunda müttefik olarak görüyordu. Kürtler Türkiye ve IŞİD için ortak düşmandı. IŞİD de Türkiye’yi müttefik olarak görüyordu çünkü militanlar sadece Türkiye üzerinden Suriye’deki Kürt bölgelerine geçebiliyordu.

    Bir gün Ceylanpınar Sınır Kapısı’ndan geçerken gözetleme kulesinin ışığı üzerimize geldi. Komutanımız bize ‘Sakin olun, pozisyonunuzu koruyun ve ışığa bakmayın’ dedi. Telsizden Türkçe birşeyler söyledi. 10 dakika sonra ışık geri çekildi. Komutan da bize ‘ilerleyin’ dedi. Çünkü bu güvenli bir şekilde Resulayn’a geçebileceğimizin sinyaliydi.”

    Newsweek eski militanın iddialarını bağımsız kaynaklarca doğrulanamadığını vurguladı.

    (cnnturk)

  53. ışİDin hala havadan çok ciddi yardım ve destek aldığı besbelli . Kobané yenilgisinin ardından bazı yerlerdeki güçlerini belli noktalara yığdığı ve bir kaç cephede aynı anda saldırı değil de, tek tek saldırı cephesi açmak gibi bir taktiği uygulamaya hazırlandığı kanaati hakim. HALA BU CANİLERE UMUT VE BEL BAĞLAYAN AKILDANELER VAR, BELLİ Kİ…Kürt Medyasının yansıttığı fotoğraflı haberlere bakılırsa, bölge ülkelerinden gidiyor bu malzeme ve silahlar…Mesela hafta sonu Suriye sınırı boyunca uçan helikopterler, ne taşıyor, neden kamufle edilmiş durumda, merak konusu….

  54. Ne bu şiddet, bu celâl
    Murat Belge

    IŞİD her adımında kendini aşmaya özen göstererek, yoluna devam ediyor. Ürdünlü pilotun diri diri yakılması, bu olayın filme alınması, dünyaya servis edilmesi, tüy üstüne tüy dikti. Bunlar olurken, ezelî tartışma da devam ediyor: “Bu canavarlar Müslüman olamaz!” Evet, adamların yaptıklarını İslâm’a mal edemeyiz, ama adamlar kendileri Müslüman ve bunları da İslâm adına, İslâm için yapıyorlar. Onları ikna etmiş olan İslâm yorumu bu. Birincisi, bunu bir tür “İslâmiyet propagandası” olarak yapıyorlar. Yani, bunların, bu eylemlerin, onların temsil ettiği İslâmiyet’i çekici kıldığını, kılacağını düşünüyorlar (ve muhtemelen, az sayıda da olsa, birilerini yanlarına çekiyorlar); ikincisi, İslâmî bir devlet otoritesi altında normal hayatın böyle olması gerektiğine inanıyorlar.

    Şimdiye kadar birçok canavarlık sergilediler. Daha da sergileyecekler. Yaptıkları bu işleri yalnızca Müslümanlar’ın yapabileceğini söylemek istemiyorum, çünkü Müslümanlık’la ilgisi olmayan birileri de böyle şeyleri zevkle yapabilir. Tamam, diri diri insan yakma gerçekten sınırları aşıyor, ama bilmem kaç kişiyi keyifle öldüren Norveçli’yi de hatırlıyoruz. Ama yakın tarihte IŞİD’in eylemlerinin benzerlerini başka bir din adına yapan kimse de görünmedi. Neden?

    Neden görünmediğini sormuyorum. Neden üst üste, burada göründüğünü soruyorum.

    Kahire’de, El-Ezher’in başındaki Müslüman âlim, Şeyh-ül Ekber Ahmed el-Tayyib Ürdünlü pilot eylemi karşısında büyük bir öfkeye kapılmış. Bu adamların hemen öldürülmesi gerektiğini söylemiş. Ama biraz daha ayrıntıya da girmiş: “Çarmıha germeli,” demiş, “Kolları, bacakları kesilmeli!”

    Kollarını, bacaklarını kesmek de nereden aklına geldi diye sormak herhalde gerekmiyor. Çünkü ben hatırlıyorum, yetmişlerde olmalı, Kâbe’ye bir saldırı olmuştu. “Kâbe’ye saldırı” demek çok doğru değil. Kâbe’yi Suudi Arabistan’ın “monopolize etme” tarzına bir protestoydu bu ve yapanlar da gene radikal İslâmcılar’dı. Sağ yakaladıklarının kollarını ve bacaklarını kesmişlerdi, kamuya açık, törenle. Tarihte başka örnekleri de var mı, bilmiyorum. Tahminimce, vardır. Çünkü Şeyh bu cezanın Kur’an’da yer aldığını söylüyor.

    Böyle vahşet örneklerini dinlerle özdeşlemek yanlıştır. Hıristiyan dünyada din adına işkencenin, idamın inanılmaz biçimleri uygulandı. Adamı kollarından, bacaklarından dört ata bağlayıp, atları kamçılayıp, adamı dört parçaya ayırmak dâhil.

    Ama Hıristiyan dünyada yüzyıllardır böyle şeyler yapılmıyor. Burada var, Suudi Arabistan’da kral ailesinden bir kadının zina yaptığı için recmedildiğini (taşlanarak öldürüldüğünü) de hatırlıyorum.

    Bu da Musa yasasıdır. İsa’nın “günahı olmayan ilk taşı atsın” sözü de bununla ilişkilidir.

    IŞİD Ürdünlü pilotu yakınca Ürdün iki tutukluyu öldürdü. Bunlar hapiste tutuluyordu; IŞİD bunu yapmasa herhalde idam edilmeleri sözkonusu olmayacaktı. Yani, ne demek bu? Hukuken? Ahmet bir şey yaptığı için Mehmet öldürüldü. Bu demek.

    Bu feci işler olurken, Ürdün Kralı da Amerika’da. Pilot olayını duyunca dönüyor ve Ürdün halkının coşkun tezahüratıyla karşılaşıyor. Bu iki kişinin öldürülmesini alkışlıyorlar.

    El-Ezher dinî bir kurum. İslâmiyet’i öğretiyor.

    Peki, şimdi bu kurumun başındaki adamın, IŞİD militanlarını yakalayıp kollarını ve bacaklarını kesmeyi önermesi nasıl bir şey? Şu ara Irak’ta Şiî bir grup, “Bedir”miş adı, IŞİD’e girişmiş, Diyala adında bir bölgede, başarılı da olmuş. En azından şimdilik, geniş bir bölgede, IŞİD varlığını temizlemiş. Bunun için sevinen sevinene ve böyle olması da çok normal. Ama orada, o bölgede bazı Sünni köylüler “Bunlar bizi öldürüyor!” diye feryat ediyor.

    Şiî örgüt IŞİD’le dövüşüyor, muhtemelen öncelikle Sünni oldukları ve Şiî öldürmekten özel bir zevk aldıkları için. Ama kendileri de bazı Sünni sivilleri öldürmekten geri durmuyorlar. “Ezidî” filan, öyle bir şey varsa, Şiî’si, Sünni’si farketmiyor, birlikte öldürüyorlar. Ürdün, bir intikam jesti olarak iki kişinin öldürülmesini çılgın gibi alkışlıyor. Ama bence en önemlisi, El-Ezher’deki adamın çıkıp “Onların kollarını, bacaklarını kesmeliyiz, Kur’an’da söylendiği gibi,” demesi. Din bilgini ve din öğreten kurumun başı böyle konuşursa, “Bu işleri yapanlar niçin hep Müslümanlar arasından çıkıyor” sorusu zaten kısmen cevaplanmış olmuyor mu?

    Bu soruyu benim soruyor olmam çok önemli değil. Önemli olan, Müslümanlar’ın kendilerinin sorması, ama laf ola değil, cidden merak ettikleri için sorması.

    Bunu merak etmemek de benim açıklayabildiğim bir şey değil.

    http://www.taraf.com.tr/yazarlar/ne-bu-siddet-bu-celal/

  55. Libya’dan Türkiye’ye Ağır Suçlama

    Libya’nın uluslararası toplum tarafından tanınan, Tobruk hükümetinin başındaki Başbakanı Abdullah el Sani, Türkiye’nin Trablus’taki hükümete silah yardımı yaptığını öne sürdü.

    2011 yılında Kaddafi rejiminin devrilmesinin ardından siyasi kaosun yaşandığı Libya’da, uluslararası toplumun ülkenin temsilcisi olarak tanıdığı Başbakan Abdullah el Sani, ülkenin doğusundaki “hükümetinin Türkiye ile anlaşamadığını, çünkü Türkiye’nin Libya halkının birbirini öldürmesi için Trablus’taki rakip gruba silah gönderdiğini” iddia etti. Libya’da uluslararası camia tarafından tanınan ve ülkenin doğusundaki Tobruk’a çekilmeye zorlanan iktidarın karşısında, Trablus merkezli yönetim var.

    İki yönetim Fecr-i Libya (Libya Şafağı) adı altında birleşen ve aralarında Müslüman Kardeşler taraftarlarının da bulunduğu İslamcı grupların başkent Trablus’u ele geçirmesinin ardından iktidar için savaşıyor. Sani’nin hükümeti bu hafta, Türkiye’nin Trablus’taki hükümete destek verdiğini öne sürmüş, ülkede projeleri olan tüm Türk şirketlerini uzaklaştırma kararı almıştı.

    İngiliz Reuters ajansının haberine göre Mısır televizyonu CBC’ye perşembe günü demeç veren Sani, Türkiye’nin Libya’ya karşı dürüst bir tutum sergilemediğini ileri sürerek “Türkiye, Libya halkının birbirini öldürmesi için silah ihraç ediyor” suçlamasında bulundu. Sani, ayrıca Türk şirketlerinin kendilerinin kontrolündeki topraklarda anlaşma yapmasına izin vermeyeceklerini, ödenmemiş borçların ödeneceğini belirterek “Türkiye’ye karşı düşmani bir tutum içerisinde olduğumuzu söylemiyoruz, muhatap olmayacağımızı söylüyoruz” dedi. Sani, ayrıntı vermeden Katar’ın da Libya’daki rakip gruba yardım yaptığını da söyledi.

    DIŞİŞLERİ’NDEN YALANLAMA

    Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tanju Bilgiç, Libya Başbakanı Sani’nin iddialarını sert dille yalanladı.

    İngiliz Reuters ajansına yaptığı açıklamada Bilgi, “Libya’ya somut bir şeye dayanmayan ve doğru olmayan iddiaları tekrarlamak yerine, Birleşmiş Milletler’in siyasi diyalog çabalarını desteklemelerini tavsiye ediyoruz. Libya politikamız net. Libya’ya dışarıdan yapılacak her tür müdahaleye karşıyız” dedi. Bilgiç, geçtiğimiz günlerde de Tobruk Hükümeti’nin ülkede projeleri olan tüm Türk şirketlerini uzaklaştırma kararıyla ilgili ise “Türk firmalarının ülkeden çıkarılmaları kararı, Libya’nın yaşamakta olduğu siyasi ve güvenlik krizi ile meşruiyet tartışmaları dikkate alındığında, bir değer taşımamaktadır” demişti.

    http://www.hurriyet.com.tr/dunya/28320427.asp

  56. Ortadoğu’da acımasız oyun

    Kemal BURKAY

    İki gün kadar önce Bağdat hükümetinin sözcüsü ilginç, bundan da öte şaşırtıcı bir açıklama yaptı, IŞİD’e silah ikmali yapan iki İngiliz uçağını düşürdüklerini söyledi.

    Malum, İngiltere de ABD’nin liderliğinde IŞİD’e karşı savaşıyor görünen koalisyonun içinde. Peki nasıl oluyor bu? Hem bu bela örgütle savaşıp hem de ona silah ikmali yapmak?..

    Bağdat hükümeti buna ilişkin resimler de yayınlamıştı ve bunlar sosyal medyada paylaşıldı. Bu açıklamada İngiltere’nin yanı sıra ABD de suçlanıyor ve böylece söz konusu güçlerin IŞİD’in bitmesini istemedikleri, bu savaşın sürmesini kendi çıkarlarına uygun buldukları söyleniyordu.

    Doğrusu bu çok ilginç bir iddia. Ama işin daha da ilginci bu iddia üzerinde yazılı ve görüntülü medyada pek durulmadı. İngiltere ise silahların yanlışlıkla IŞİD bölgesine indirildiğini söylemekle sorunu geçiştirdi.

    Uçaklar sahiden Bağdat tarafından düşürüldü mü? Bağdat rejimi doğru mu söylüyor? ABD ve İngiltere ikili mi oynuyorlar? ABD ve İngiliz uçakları sözde Irak merkezi hükümetini koruyor ve IŞİD’e karşı savaşıyorlar. Uçaklar düşürüldüyse İngiltere’nin buna karşı tepkisi bu kadarla mı kalır? ABD ve İngiltere bu suçlamalara ne diyorlar?

    Şu Ortadoğu’da öyle şeyler oluyor ki insan şaşkınlıktan küçük dilini yutabilir. Kimin elinin kimin cebinde olduğu, kimin neyi tezgahladığı, kimin kimi desteklediği veya kiminle savaştığı belirsiz… İşin içinden çıkan varsa beri gelsin!

    Ben kendi payıma, bu IŞİD olayı ortaya çıktıktan sonra yazdığım çeşitli yazılarda, bu örgütün Ortadoğu bataklığının bir ürünü olduğunu dile getirdim, bu bataklığın oluşmasında ABD ve öteki emperyalist güçlerin oynadığı birinci dereceden role değindim. Birinci Dünya Savaşı ve bölgenin aç sırtlanlar gibi paylaşılması bir yana, soğuk savaş döneminde izlenen “Yeşil Kuşak Politikası”nın bu bataklıkta El Kaide, IŞİD ve benzeri zehirli otları yarattığını söyledim.

    IŞİD’in Suriye iç savaşıyla birlikte böylesine boy atması da salt kendi marifeti değildi. Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin askeri ve parasal desteğinin yanı sıra, Bağdat ve Şam’ın Şii yönetimlerini, İran’dan Lübnan Hizbullahı’na uzanan Şii aksını kontrol etmek, sınırlamak isteyen diğer güçlerin son döneme kadar Sünni cihatçılara sağladıkları destek de iyi biliniyor. Nitekim ABD ve Türkiye’nin Suriye muhalefetine verdikleri destek radikal İslamcı örgütlere yaradı. El Kaide’nin Suriye kolu bu destekle palazlandı ve çok daha radikal olan IŞİD ondan ayrışıp parladı.

    Ortadoğu ölçeğinde bu Şii-Sünni boğazlaşması başka kimlerin işine yarar, örneğin İsrail bu konuda ne düşünür ne yapar, o da ayrı bir konu…

    IŞİD’in böylesine hızla gelişmesi, bir yandan Bağdat kapılarına dayanması, Musul’u ele geçirip Güney Kürdistan’ı tehdit etmesi, diğer yandan Suriye’de Kürt bölgelerini kuşatıp Türkiye sınırına varması, ciddi bir dış destek olmadan mümkün müydü?

    ABD ve ortaklarının IŞİD’in niyet ve planları hakkında tümüyle bilgisiz oldukları söylenebilir mi? Güçlü istihbarat ağları bir yana, uydular eliyle yer yüzünü evlerinin içi gibi izleyen, yerdeki izmariti bile resimlemekle övünen ABD, IŞİD’in tanklar, toplar ve Hammer jipleriyle Musul’a doğru ilerlediğini görmez miydi? Neden buna göz yumdu veya neden dur demek için IŞİD’in Bağdat kapılarına dayanmasını, Şengal ve Kobani trajedilerine yol açmasını bekledi?

    Yoksa Şii Bağdat hükümetine, hatta kendisinden onay almadan bağımsızlık ilan etmeye hazırlanan, Türkiye üzerinden petrolünü ihraç etmeye kalkan Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne bir ders vermek için mi?

    IŞİD bu işte bir maşa olarak kullanıldıysa hiç şaşmam. Önce ABD politikası dışında arayışlar içinde olan Bağdat’a, aynı zamanda Kürdistan yönetimine IŞİD eliyle bir ders verildikten sonra uçaklar harekete geçirildi.

    Kürtler, yeni ve barbarca bir saldırı ile yüz yüze getirildikten, göçe zorlandıktan sonra ABD bir kez daha “kurtarıcı” olarak sahneye çıktı, IŞİD’e dur dendi.

    Ama bu aşamada bile ABD ve öteki koalisyon güçleri IŞİD denen bela ile ne ölçüde savaşıyorlar? Bu barbar sürüsü tanklar, toplar ve öteki zırhlı araçlarla konvoylar düzenleyerek şehirler arasında nasıl bu kadar rahatça gidip gelebiliyor? Koalisyon güçlerinin IŞİD’in silahlı güçlerini daha yaygın ve etkili bir şekilde vurup savaş yeteneğini asgariye indirmesi mümkün değil mi?

    Ama sanki koalisyonunun böyle bir niyeti yok. Sanki IŞİD’in bu geniş alan hakimiyetine göz yumuluyor ve onun belli sınırları aşmasını engellemekle yetiniliyor.

    İŞİD SAVAŞI Kürtlere fatura edildi

    ABD liderliğindeki koalisyon IŞİD’le kara savaşını ise bir ölçüde Bağdat yönetimine, asıl olarak da Kürtlere fatura etmiş durumda. Kara birliklerini harekete geçirmeye hiç de niyetli görünmüyorlar. Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi Sünni Arap rejimlerini anladık, hani onların elinden gelse bizzat kendi ordularıyla Kürtlere karşı savaşacaklar. Peki ABD, İngiltere ve Fransa? Birinci Körfez Savaşı sırasında Baba Bush’un deyimiyle, Kürtler için Askerlerinin burunlarının kanamasını bile istemeyen bir tutum içinde oldular. Oysa Kuveyt işgal edildiği zaman hiç de askerlerinin hayatı üzerine böylesine titrememişler, tereddüt etmeden ve son hızla Bağdat üzerine yürümüşlerdi.

    Elbet o zaman söz konusu olan petrolleri korumaktı. Bugün de çıkarları o ölçüde tehlikeye girse aynı şeyi yaparlar. Ama öyle anlaşılıyor ki şu anda bunu yapmak için neden görmüyorlar. IŞİD ve El Nusra gibi radikal İslamcı örgütler Şiilere ve petrollerine sahip çıkmaya çalışan, bağımsızlığa yönelen Kürtlere karşı taşeron bir örgüt olarak gerekeni çok iyi yapıyorlar. Onlar, kendilerini sahneye çıkaranlar için tehlikeli olmaya başladıklarında, diğer bir deyişle sınırı aştıklarında ise, onları biraz bombalayıp, Kürtlere ve Şii Bağdat rejimine destek verip dengeyi sağlıyorlar.

    Bu politika 19. Yüzyılda Osmanlı ordusunda danışman olarak bölgeyi dolaşan Alman subayı Moltke’nin (daha sonra Mareşal) yazdıklarını akla getiriyor. Moltke emperyalistlerin Osmanlı devletine ve onun bir vilayeti olan, ama o dönede başkaldıran Mısır’a ilişkin politikalarını, esprili bir anlatımla şöyle özetliyor:

    “Fransa (…) Türkiye ile Mısır aynı derecede kuvvetli hale getirilirse Doğu’nun tamamıyla emniyet altına girmiş olacağı fikrindeydi. Bu aşağı yukarı şöyle demektir: Eğer siyaset terazisine iki ağırlık koyabilecek durumda isen bunları böl, birini sağ, ötekini sol kefeye koy; böylece saufl’integrite de la Porte (Osmanlı Devleti’nin bütünlüğüne dokunulmaksızın), tartışılamayacak kadar küçük bir parça olarak birazcık Cezayir sana kalır. Buna karşılık İngiltere her şeyden önce Padişaha, kendisine ait olanları ele geçirmesi için yardım etmek fikrindedir; böylelikle İskenderiye’deki Hidiv de (Mehmet Ali Paşa’yı kastediyor K.B.) ticaret anlaşmalarını ve demiryollarını protesto etmeye kalkışamayacaktır. (…) Rusya’nın, aslında Boğaz kıyısında bir gölge hükümdarla Nil kenarındaki ikinci bir tanesine itirazı yoktur ve bu hükümetin de statükoyu devam ettirmek istediği anlaşılmaktadır.” (*)

    Günümüzde olup bitenler de hem ABD ve batılı ortaklarının, hem de bir bölüm bölge devletlerinin Suriye ve Irak konusunda benzer bir denge politikası izlediklerini düşündürmüyor mu? Ortadoğu’da kıyasıya bir güç savaşına tutuşmuş Şii ve Sünni cepheleri… Daha küçük ölçekte ise terazinin bir kefesinde Kürtler, ötekisinde ise Sünni kesimin taşeron örgütü IŞİD… Onlar birbirleriyle boğazlaşadursun ötekiler sanki çepeçevre olmuş seyretmekteler… Kefenin bir yanı ağır basınca öbür tarafa biraz ağırlık ilave edip dengeyi sağlamaktalar; öyle ki savaş devam etsin…

    Hem Kürtlere hem IŞİD’e silah sağlama tam da bunu göstermiyor mu?

    Bir yanda ülkesi parçalanmış, en temel hakları gasp edilmiş ve on yıllardır kendi yurdunda özgür yaşamak için mücadele eden Kürt halkı, diğer yanda emperyalizmin ve bölge devletlerinin kendi çıkarları için yol açtıkları batakta üreyen IŞİD adlı sürü ya da cehennem zebanileri…

    Bu ne kadar acımasız bir oyun!

    Bir dönemin ABD Dışişleri Bakanı Kissinger, yıllar süren Irak-İran savaşıyla ilgili olarak şöyle demişti: “Hiçbir taraf yenmemeli, her iki taraf da yenilmeli!” Dostu Şah gittikten sonra usta bir manevrayla İran ve Irak’ı savaşa tutuşturan ABD, bu savaşın sürüp gitmesi için tam da Moltke’nin sözünü ettiği terazi politikasını izlemişti; yani iki düşmanını savaştırıp durma…

    İşin ilginci, IŞİD zebanilerinin ortaya çıkışını bıyık altından gülerek seyreden güçlerden biri de bizzat Şam’daki Esad yönetimidir. O da Suriye ve Irak’ta geniş bir alanı denetime almış ve bir yandan Kürdistan Bölgesel yönetimi, diğer yandan Suriye Kürtleriyle savaşa tutuşan, arada bir de Amerikalı, İngiliz ve Japon kellesi uçuran bu acımasız örgütün yaptıklarından adeta çok memnun. Sanki böylece batılılara şunu diyor:

    “Beni devirmeye çalışmakla ortaya çıkardığınız bu cehennem zebanilerinden hoşnut musunuz?..”

    Zebani sürüsü henüz Türkiye’ye dokunmadı (Eğer Musul konsolosluğunda rehin alınıp, uzun dönem misafir edilip sonra da burunları kanamadan serbest bırakılan şu garip rehineler olayını saymazsak…). Ama Türkiye de IŞİD’e dokunmamaya azami dikkat gösteriyor. Türkiye sınırlarını canlarının istediği gibi kullanmaları ve onca lojistik destek de cabası…

    Ama bu hiç dokunmayacakları anlamına gelmez. Yanlış politikaların mutlaka bir bedeli vardır ve akrep besleyenler çok dikkatli olmak zorunda…

    ————————————————-
    (*) Feldmareşal H. Fon Moltke, Türkiye Mektupları, s.282-283, Remzi Kitabevi; ayrıca bakınız: Kemal Burkay, Kürdistan’ın Sömürgeleşmesi ve Kürt Ulusal Hareketleri, s. 50-51; Özgürlük yolu Yayınları, Kasım 1978 – İstanbul.

    http://duzceyerelhaber.com/kemal-burkay/32651-ortadoguda-acimasiz-oyun

  57. Modernizmin toplumu yok etmesiyle ilgili yukarıdaki tartışmaya eklemek isterim.
    Ali Bulaç bir kitabında sanayi toplumunda ailenin parçalanmasından yakınıyordu. Muhafazakar-İslamcıların kadının fıtrata aykırı konuma getirilmesi klişelerini savunsa da bunda gerçek payı var ve dikkat çektiği tehlike küçümsenemez. Özellikle zorunlu eğitim sisteminin ve kadının çalışmasının sonuçlarına yönelik tespitlerinin doğru olduğunu düşünüyorum. Gençlerin lise ve üniversiteye kadar okumasının evliliği geciktirmesi, kadının çalışması nedeniyle çocuğun anneden koparak anaokuluna ve bakıcıya bırakılması, metropollerdeki genç kızların yaşam biçiminin anneliğe, ev kadınlığına ve aile hayatına zıtlığı gibi örnekler vermişti. Bunların dışında genç kuşakta karşı cinsle ilişkileri sorunlu bazı erkeklerin ilerleyen yaşlarına rağmen sevgili bulamaması, hatta karşı cinsten arkadaş bile edinememesi de önemli bir sorun.
    Bütün bu sorunlar toplumun geleceği için tehlikedir.