Japonya’da Anarşist Hareket *

1906-1911 Dönemi

Japonya’da anarşizmin öncüsü olan Kôtoku Shûsui, 1871 yılında, Tokyo’nun 700 kilometre batısındaki Nakamura kasabasında doğdu. Henüz bir delikanlıyken Tokyo’ya taşınan Kôtoku, 1893’de gazeteciliğe başladı ve 1898’de, dönemin en radikal günlük gazetesi olan Yorozu Choho’da (Sabah Haberleri) popüler bir köşe yazarı oldu. Önceleri politik olarak liberalizmden etkilenen Kôtoku, giderek Marxizmi benimsedi, Tokyo’da 1901 yılında kurulmaya teşebbüs edilen ve kısa sürede kapatılan bir Sosyal Demokrat Parti’yi örgütlemeye çalışan küçük bir sosyal demokrat gruba dahil oldu. 1905 yılında, savaş karşıtı faaliyetleri nedeniyle beş ay hapis cezasına çarptırıldı. Hapise bir Marxsist olarak giren Kôtoku, çıktığında artık radikal bir anarşistti. Hapisteyken, Kropotkin’in eserlerini okumuş ve Japon sosyal demokrasisinin imparatora karşı mücadelede pasif kaldığı sonucuna varmıştı. Hapisten çıktıktan sonra, İmparatoru serbestçe eleştirebilmek ve yabancı ülkelerin sosyal ve ekonomik durumunu incelemek amacıyla bir süre Japonya’dan ayrılmaya kadar verdi ve 1905 yılının Kasım’ında, altı ay geçireceği Birleşik Devletler’e doğru yola çıktı.
Amerika’dayken Kropotkin’le mektuplaştı, onun eserlerini derinlemesine inceledi ve Japonya’ya döndükten sonra bunları Japoncaya çevirdi. Çevirileri, gizlice basıldı ve işçi ve öğrenciler arasında dağıtıldı. Kôtoku, Birleşik Devletler’deyken, Kropotkin’in yanısıra, IWW (Dünya endüstriyel İşçileri) ve Avrupa sendikalist hareketlerinden de etkilenmişti. Etkilendiği bir diğer kaynak ise, Rus Sosyal Devrimci partisi ve bu partinin şiddet eylemleriydi. Bu bağlamda, Japonya’ya döndüğü zaman Kôtoku’nun fikirleri, anarşist komünizm, sendikalizmin bir karışımıydı. Ancak ağır basan yönü anarşist komünizmdi. Kôtoku’nun kafasındaki bu karışıklık, daha sonraki Japon anarşist hareketindeki anarko-komünist, anarko-sendikalist ve terörist akımların öncelini oluşturur gibidir.
1908 yılında, az sayıda anarşist, kitlesel bir ayaklanmaya yol açmak amacıyla terörist bir çizgi izlemeye karar verdi. 25 Mayıs 1910’da, dört anarşist, bomba yapma malzemeleriyle birlikte polis tarafından yakalandı. Bunun ardından yüzlerce kişi tutuklandı ve Kôtoku Shûsui’nin de aralarında bulunduğu 24 kişi İmparatora suikast hazırlamak suçuyla idama mahkum edildi. Bunlardan 12’sinin cezası ömür boyu hapse çevrildi, fakat Kôtoku ve onbir yoldaşı 24 Ocak 1911’de asılarak idam edildi. Anarşistlerin şiddetle bastırıldığı bu döneme “Kış Dönemi” adı verilir.

1912-1936 Dönemi

1912-38 döneminde anarşist komünizm, sendikalizm ve şiddet yanlılığı, Japon anarşizminin üç belli başlı akımı olarak varlıklarını sürdürdüler. 1924 yılına kadar en başta gelen akım anarko-sendikalizmdi. Çünkü Kôtoku’nun idamından sonra, anarşist safların en yetenekli düşünürü ve verimli yazarı olan Osugi Sakae, büyük ölçüde Fransız sendikalist hareketinden etkilenmişti. Askeri kasta dahil olan bir aileden geldiği için kendisini “bir katilin oğlu” diye tanıtan Osugi Sakae, 1912 yılında Kindai Shiso (Çağdaş Düşünce) dergisini çıkartmaya başladı. Bu dergi iki yıl yaşadı ve bu süre içinde, ağırlıklı olarak teorik planda sendikalizmin savunusunu yaptı. Bu yayınla bağlantılı olarak,Osugi Sakae ve arkadaşı Arahata Kanson, bir Sendikalizmi Araştırma Grubu örgütlediler ve bu grup, 1913-16 yılları arasında bir çok halka açık toplantı düzenledi. Önceleri otoriteler, bu Grubun yaptığı toplantıların önemini anlayamadılar, çünkü toplantılara işçilerden çok, genç entellektüeller geliyordu.

Ülkede “kış dönemi”nin sona ermesinin hemen ardından ve Birinci Dünya Savaşının patlak vermesinin de etkisiyle kitlelerde büyük bir hareketlenme görüldü ve “pirinç isyanları” patlak verdi. Baskıya rağmen isyanlar durmadı ve anarşistler kitle hareketi içinde büyük bir insiyatif kazandılar. İsyanlar, sokaklardan fabrika ve işyerlerine yayılmaya başladı. 1918 yılında 66.000’den fazla işçi 417 grev ve direnişe katıldı. Bütün fabrikalarda toplam birbuçuk milyon işçinin çalıştığı göz önüne alınırsa, bu, hiç de azımsanacak bir rakam değildir. İşçilerin örgütlenmesi alanında da önemli gelişmeler vardı. 1912 yılında yalnızca 15 üyeyle kurulan Yuaikai (Dayanışma Topluluğu), 1918’e gelindiğinde, üyelerinin sayısını 30.000’e çıkartmıştı. Bu işçi örgütü 1921’de ismini Japon Emek Konfederasyonu olarak değiştirdi. Gerçi bu işçi örgütlerinin çoğu yöneticisi reformist eğilimliydi, ancak tabandaki radikal eğilimi anarşistler yönlendiriyordu. İşçi sınıfı içinde anarşist idealler yayılmaktaydı.
Bu gelişmelerin sonucunda, 1919 yılında Rodo Undo (Emek Hareketi) adlı anarşist bir işçi örgütü kuruldu, örgüt, aynı adla bir de yayın organı çıkarıyordu. Rodo Undo, o zamana kadar Kindai Shiso (Çağdaş Düşünce)’nin teorik planda savunduğu sendikalist görüşleri pratiğe geçirmeye girişti.

Bir çok ülke gibi, Japonya’da da 1917 devriminin gerçek doğasının kavranması zaman aldı. Başlangıçta, bir çok Japon anarşisti, haklarında çok az şey bildikleri Bolşeviklere sempati beslediler. Devrimden hemen sonra, Lenin ve takipçileri, Çar’ı idam etmiş, Rusya’yı savaştan çıkartmış ve burjuvazinin olduğu kadar, sosyal demokratların da nefretini kazanmışlardı. Bu durumda anarşistlerin, ilk elde, Bolşeviklerin yeni bir yönetici sınıf olarak iktidarı ele geçirdiklerini görememelerinde ve aynı şekilde 1922’de kurulan Japon Komünist Partisi’nin kurucuları arasında, eskiden anarşistlere yakınlık duymuş ve yardımcı olmuş kişilerin bulunmasında şaşılacak bir şey yoktu.

Osugi, hiç bir zaman anarşizmden Bolşevizme geçme eğilimi göstermemiş olmasına rağmen, Ekim 1920’de, Şanghay’da, Komintern ajanlarıyla buluşmuş ve onlardan yayın çıkartmak için para yardımı almıştı. Böylece Rodo Undo yeniden yayınlanmaya başladı ve bu dergide anarşistlerle komünistler kısa bir dönem birlikte makaleler yayınladılar. Fakat bu ittifak dönemi, 1921 Mart’ında, Kronstadt bahriyelilerinin Bolşevikler tarafından ezilmesiyle son buldu. Osugi, Rusya’da olup bitenlerin canlı tanığı olan Emma Goldman ve Alexander Berkman’ın yazılarını çevirdi ve Rusya’daki devlet kapitalizmi ile batı kapitalizmi arasında bir seçim yapılamayacağını açıkladı. Rodo Undo, bundan sonra, tamamen anarşist bir çizgi izlemeye başladı.

Bu arada işçi örgütlerinde de anarşistler, komünistler ve reformistler arasında şiddetli bir ideolojik mücadele sürüyordu. Komünistler ve reformistler, sendikaları merkezileştirmek amacıyla anarşistlere karşı ittifaka gittiler, ancak bir yandan da aralarındaki liderlik mücadelesi devam etti. Bu mücadelenin sonucunda komünistler, Genel İşçi Federasyonu’ndan ayrılarak kendi sendika federasyonlarını kurdular. Öte yandan bu mücadeleler içinde anarşist eğilimli Zenkoku Kumiai, Jiyu Rengokai adlı Japon Liberter Emek Federasyonu da şekillendi. Böylece işçi hareketi saflarında, 1925 yılından itibaren anarşistler, komünistler ve reformistler kendi farklı örgüt ve konfederasyonlarıyla konumlanmış oldular.

1923 Eylül’ünde, Japon anarşist hareketi, Kotoku ve arkadaşlarının idamından sonraki ikinci büyük darbeyi yedi. 1 Eylül 1923’de, Japonya’nın doğusundaki Kanto bölgesinde 90.000’den fazla insanın ölümüne yol açan büyük bir zelzele felaketi meydana geldi. Her tarafta yangınlar çıktı. Bunun üzerine, devrimcilerin her yerde kundaklama yaptıkları yolunda söylentiler yayıldı. Halk arasında yayılan öfke, sonunda, kurbanlarının çoğu Kore’li göçmenler olan linç olaylarına kadar vardı. Japon otoriteleri bu panik ve kaos ortamından, düşmanlarını ortadan kaldırmak yolunda yararlandılar. Bu temizlik hareketleri sırasında, Osugi Sakae, kendisi de önde gelen bir anarşist olan, kız arkadaşı Ito Noe ve Osugi’nin altı yaşındaki yeğeni, bir askeri tim tarafından sokakta çevrildi ve her üçü de oracıkta, vahşice kurşuna dizildi.

Askeri polis timinin komutanı Amakasu Masahiko daha sonradan yargılandı ve on yıla mahkum oldu, fakat üç yıl sonra serbest bırakıldı ve görevine döndü. Bu cinayet, kaçınılmaz olarak intikam eğilimini körükledi. Nitekim, 1924 yılında, Grochin Sha (Giyotin Topluluğu) adlı anarşist bir grup, Osugi’yi öldüren askeri birliklere kumanda eden General Fukuda Masarayu’yu öldürmek üzere iki kere suikast girişiminde bulundu. Birinci girişimde, Osugi’nin eski yoldaşlarından Wada Kyutaro, General Fukuda’yı vurdu, ancak öldüremedi. İkincisinde ise Fukuda’nın evi bombalandı, ancak Fukuda o sırada evde olmadığından kurtuldu. Wada yargılandı ve hayat boyu hapis cezasına çarptırıldı ve 1928 yılında hapisanede intihar etti.
1926 yılında Japonya’da, ülke çapında faaliyet gösteren iki anarşist federasyon kurulmuştu. Bunlardan biri, kısaca Kokuren denen Kara Gençlik Birliği adlı anarşist-komünist örgüttü. Diğeri ise, kısaca Zenkoku Jiren diye anılan, anarko-sendikalist Japon Liberter Emek Federasyonu’ydu. Kokuren ve Zenkoku Jiren, arasında önceleri çok yakın ilişkiler vardı. Kokuren militanları, Zenkoku Jiren’in giriştiği bütün grevlere destek oluyorlardı. Bu iki örgüt arasındaki ilişki, İspanya’daki FAI ve CNT arasındaki ilişkiye benzetilebilir. Ancak, bu benzetmeyi çok ileri noktalara götürmemek gerekir, çünkü bir iki yıl sonra, bu iki örgüt arasında keskin ayrılıklar baş gösterdi. Bu ayrılıklar, Japon anarşist hareketinin güç kaybetmesine neden oldu.
1929 ekonomik krizinin ardından kapitalist ülkeler arasındaki dünya hegemonya mücadelesinin kızışması ve bunun sonucunda Japonya’nın 1931 yılında Çin’in Mançurya bölgesini işgale girişmesiyle birlikte ülke içinde de baskılar yoğunlaştı. Hem Kokuren, hem de Zenkoku Jiren yasaklandı ve üyeleri şiddete maruz kaldı. Bunun üzerine bu iki örgüt, faşizme karşı cephe birliği yaptı. Bunun ardından, 1934 yılında, bir grup militan, Bolşevik-merkeziyetçi yöntemleri uygulayan, Museifu Kyosanto (Anarşist Komünist Parti) adlı bir gizli örgüt kurdu. Ancak bu partinin içine girdiği ideolojik atmosfer, kısa sürede, bütün gizli “öncü” partilerin hastalığı olan, örgüt içi bir paranoyaya yol açtı ve Shibaha adlı bir parti üyesi, polis ajanı olduğu gerekçesiyle öldürüldü. Bu cinayet ve örgütün giriştiği bir banka soygunundan sonra polis partiye ilişkin geniş bir operasyon başlattı. Bu dönemde, anarşist hareket, “Kış Dönemi”nden de daha kötü bir duruma düştü ve 1936 yılından itibaren Japonya’da örgütlü anarşist hareket ortadan kalktı.

1945’den Günümüze…

Savaş öncesi yıllarla kıyaslandığında Japonya’nın savaş sonrası döneminde anarşizm çok daha küçük çaplı bir hareket olarak var oldu. Bununla birlikte, anarşizmin, geçmiş elli yıldaki olağanüstü zor koşullara rağmen hayatta kalması dahi bir başarı olarak görülebilir.

Savaştan sonra fiilen Amerikan işgali altına girmiş olan Japonya’da Soğuk Savaş döneminin bütün baskıcı politikaları uygulandı. Anarşistler, Amerika’nın başlattığı “anti-komünist” tasfiyelerin başlıca hedeflerinden biri haline geldiler. Bir çok anarşist, “kızılları tasfiye” kampanyalarının kurbanı oldu.

A.B.D, Çin’de komünistlerin iktidarı ele geçirmesinden sonra Uzakdoğu’da Japonya’yı kapitalizmin güvenilir kalesi haline getirmeyi hedeflemişti. Japonya, 1950’li yıllardaki Kore savaşından da ve Soğuk Savaş koşullarında da yararlanarak büyük bir ekonomik gelişme gösterdi.

Japon anarşistleri, savaştan hemen sonra, Mayıs 1946’da, Nihon Anakisuto Renmei adlı Japon Anarşist Federasyonunu kurdular. Bu örgütün içinde, eski anarko-komünist ve anarko-sendikalist zıtlığının yaratılmamasına özen gösterildi. Anarşizmin farklı kanatlarına mensup, acı deneyler yaşamış eski anarşistler, gençlere bu konuda örnek oluyorlardı. Anarşist Federasyon, Haziran 1946’da bir gazete yayınlamaya başladı. Heimin Shinbun (Sıradan Halkın Gazetesi) adlı bu gazete, anarşistler tarafından, büyük çabalar gösterilerek, ülke çapında dağıtıldı.

1950 Mayıs’ında, Anarşist Federasyon, Kyoto’da 5. Konferansını topladı. Bu Konferansta, anarşist-komünistlerle anarşist-sendikalistler arasındaki eski antagonizm yeniden baş gösterdi. Aynı ay, Anaruko Sanjikarisuto Gurubu adlı ayrı bir anarko-sendikalist örgüt kuruldu ve Anarşist Federasyon, 1950 Ekim’inde bölündü. 1951 yılının Haziran’ında, anarko-komünistlerin de Japon Anarşist Kulübü’nü kurmalarıyla anarşist hareket bir kere daha savaş öncesi dönemin bölünmüşlüğüne geri döndü. 1968 yılına kadar ağır aksak varlığını sürdüren Anarşist Federasyon, aynı yıl varlığına son verdi. Ancak bu, anarşist hareketin Japonya’da sona erdiği anlamına gelmez. Anarşist Kulüp, anarşist sendikalist rakiplerinden daha uzun süre yaşayarak 1980’e kadar Museifushugi Undo (Anarşist Hareket) adlı yayın organını çıkardı. Bunun yanısıra, başka anarşist yayınlar da, kesintili olarak ve kısıtlı ölçüde devam etti.
1988 yılında yeni bir Anarşist Federasyon kuruldu ve günümüze kadar yayınına devam eden Jiyu Ishi (Özgür İrade) adlı dergiyi yayınlamaya başladı. Ancak bu örgüt, bırakın savaş öncesi anarşist örgütleri, savaştan sonra kurulan federasyonun gücüne ulaşmaktan bile çok uzaktır. Anarşist sendikalizm, 1983’den günümüze kadar varlığını koruyan Rodosha Rentai Undo (İşçi Dayanışma Hareketi) adlı küçük bir grup tarafından temsil edilmektedir. Bu örgüt, anarko-sendikalistlerin dünya çapındaki örgütü olan IWA’ya bağlıdır ve 1989 yılından beri Zettai Jiyu Kyosanshugi (Liberter Komünizm) adlı bir yayın organı çıkarmaktadır.
Bu çalışmada, ağırlıklı olarak geleneksel anarşist hareketin üzerinde durulduğundan, 1960’lı ve 1970’li yıllarda ortaya çıkan anarşist ve anarşizan eğilimli öğrenci hareketlerinin ve bir sivil itaatsizlik hareketi olan Vatandaş Hareketi’nin üzerinde durulmamıştır.

* Bu yazı, John Crump’un The Anarchist Movement in Japan, adlı broşüründen (Pirate Press, Anarchist Communist Federation Yayını, ACF Pamphlet No.8, 1996, Londra) özetlenerek hazırlanmıştır.
Anarşist öğrenci hareketlerinin genişçe bir anlatımı için, Karaşın/2’de yayınlanan, Chushichi Tsuzuki’nin “Japonya’da Anarşizm” (çev: Süreyyya) adlı makalesine bakınız.

özetleyerek çeviren: Gün Zileli
Yeni Zamanlar, Eylül-ekim-Kasım-Aralık 1999

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Halil İbrahim Özkurt / Devrim Ama Nasıl?

Olduk olmadık değişimlere, iktidar değişikliklerine hatta burjuva reformlarına bile “DEVRİM” dendi.  Zorunlu giysi gibi tek adamların dayatmaları …