Yunanistan’da Genel Grevin 2. gününde Stalinistler parlamentoyu grevcilerden korudu

Kaynak: http://aleyhtar.org

Ulusal çapta gerçekleşen genel grevin ikinci gününde sayısız Yunanistan şehrinde yüzbinlerce insan sokaklara çıktı. Dün, hükümetteki PASOK’un 154 üyesi Finans Bakanı Evangelos Venizelos’un sunduğu yeni çoklu fatura tasarruf kanunu onayladı.

Demokratik diktatörlüğün silahlı bekçileri, işbirlikçi
sendikalistler, medya ve her türden faşist yükselen öfkeyi ve yaklaşan sosyal ayaklanmayı ellerinden geldiğince boğmaya çalışıyorlar. Öyle görünüyor ki, insanlar Devlet ve Sermaye aygıtını alaşağı ederek ve direnişin barikatlarını yükselterek korku ve örgütlü propagandayı altedebilecektir.

Stalinist PAME sendikası önceden Syntagma Meydanına girdi. Yoldaşlar  sabahın erken saatlerinde Stalinistlerin diğer göstericilerin parlamento önündeki Meçhul Asker Heykelinin yanından geçmesini engellemek için kendi acınası yürüyüşlerinin gerici karakterini korumak için ellerinde sopalarla çizgi halinde durduklarını bildirdiler.

Ioannina şehrinin kuzeybatısındaki gösteride Yunanistan Komünist Parti gençliği (KNE) diğer göstericilere saldırdı. Lesvos Adasında
bulunan Mytilini’de yaklaşık 400 kişi işgal edilmiş Periphery binasında toplanıp bir sonraki eylemi kararlaştırdılar. Crete Adasında bulunan Heraklion’da grevciler fast-food zinciri mağazası Goody’s’i bloke ettiler.

kizil bayrakli fasistler arkalarini polise vermisler halki soyup sogana ceviren kesinti, kemer sikma politiklarini yururluluge koyan hirsizlarin parlemento binasini koruyorlar

Atina’da Stalinist PAME sendikası diğer göstericilerin kendilerine yaklaşmasına izin vermemek için parlamentonun yanındaki plastik cam çeliğinin önünde polis birliklerinden önce kendi yerini aldı ve artan oranda rahatsızlık gösteren protestoculardan gazeteci kimliği istediler. Dragatsaniou caddesinin yakınındaki Klathmonos Meydanında 6-7 kişinin
gözaltına alındığı haberleri geldi. Athinas caddesinde de en az 7 gözaltı
var.

‘Den Plirono’ (Ödemeyeceğim!) hareketi üyeleri Hotel Grande
Bretagne’nin yanındaki PAME sendikasının himayesine karşı ilk tavrı aldılar.
Daha sonra Toplumsal Özerklik için Anarşist Assamble’yle birlikte
anti-otoriterler de geldi.

Protestocular parlamentoya ulaşmaya çalışırken çatışmalar patlak verdi. Syntagma’daki Great Britain Hotel’in yanında büyük bir anarşist blok Stalinist hatlara saldırdı. Polis gaz yaşartıcı gazla saldırdı.
Çatışmalar şiddetliydi: kalabalığa doğru alevler atılıyordu. Syntagma’da
anarşistler ve Stalinistler birbirlerine taş, şişe ve molotof attılar.
Protestocular parlamentoya ulaşmak için PAME hattını kırmaya çalıştı. PAME üyeleri Syntagma’da ve Panepistimiou caddesinde protestoculara küfürler yağdırıyor ve hakaretler ediyordu. Çıkan çatışmalarda 53 yaşında bir PAME üyesinin polisin attığı gaz bombalarından etkilenerek kalp krizi geçirerek öldü.

En az 20 protestocu çatışmalarda yaralanarak hastaneye kaldırıldılar.
PAME/KNE üyelerinin polisle doğrudan bağlantılı olduğu ve diğer protestoculara karşı el ele çalıştıkları anlaşılıyor ki isyancı göstericilere birlikte saldırdılar..

Anarşistlerle stalinistler arasındaki çatışmalar Filellinon ve Voukourestiou caddelerinde de sürdü. PAME ve KNE’nin komünist olmadıkları açıktır. Çünkü onlar rejim için çalışan birer Stalinist ispiyoncu ve zorbadırlar. Bugün onlar polisle el ele vermiş göstericilere saldırıyorlar. Onlar bunun 1998′de de sayısız kez tekrarlamışlardı.

Göstericiler stalinistlere karşı şu sloganları attılar: ‘KKE (Yunanistan Komünist Partisi) benden oyumu isterken, solcu patronum beni işsiz bıraktı!’

Mitropoleos Caddesinde bulunan Finans Bakanlığı grevciler tarafından işgal edildi. Crete Adasında bulunan Rethymnon’da KNE üyeleri protestocuları sopalarla tehdit etti.

Syntagma Meydanı PAME güvenlik kuvvetleri tarafından işgal edilmişken
polis de diğer göstericilere gaz ve şok bombalarıyla saldırarak dağıtmaya
çalıştı. PAME kitlesi Syntagma Meydanından polis korumasıyla ayrılırken, meydan polis tarafından kapatıldı. Polis daha sonra sokaklarda ve metroda göstericileri takip ederek saldırıya geçerek bazı göstericileri gözaltına aldı.

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Fikret Başkaya / Katar’da futbol şovu veya insanlığın sefil halleri…

Kapitalizmin her ileri aşaması, daha çok metalaşma, nesneleşme, şeyleşme, daha çok paralılaşma, daha çok soysuzlaşma, …

27 Yorumlar

  1. öyle değil o…

    aldığım bilgilere göre, mesele “parlamento’yu basmak isteyen anarşistler ve onları engelleyen stalinistler” şeklinde olmamış. yerinde gözleyen arkadaşım, anarşist grupların doğrudan işçi sendikasına saldırdığı ve olayın parlamento işgaliyle bir alakası olmadığını gözleriyle görmüş. yani önümüzden çekilin, gidip devrim yapalım durumu falan yok. ayrıca daha önceki durumlarla da sabit, kamera görüntüleri var, yüzünü kapatan bu grupların arasına polis oldukça rahat sızıyor ve halkın tepkisini bölme ve çatışma noktasında bu grupları kullanıyor. tıpkı polisin bazı 1 mayıslarda falan tr’de illegal sol örgütleri çatışmaya sürüklemesi gibi. bunun da birebir tanığı benim…

  2. yani tr örneğini hemen polislikle ajanlıkla suçladı demeyeseniz diye veriyorum. bugünkü atılım saflarında başka bir sol öğrenci grubunu ezelim diye sinir krizleri geçiren bir elemanın polis olduğu ankara’daki bir okulda neredeyse kesinleşmişti bundan 5-6 yıl evvel.

  3. sadece fotoğraf olanları anlatmıyor mu ertan…
    polislerle birlikte hareket ettikleri belli…

  4. anlatmıyor, sana öyle bir fotoğraf çekerim ki parlamento’yu anarşistler koruyor sanırsın.

  5. ya da şöyle diyelim, anarşistler parlamento’yu basmak istemiş olabilirler önceki denemelerdeki gibi, ama işçi sendikası bunun için onları engellemiyor. anarşistler doğrudan sendikalara saldırıyor ki esasında anarşistlerden çok daha kitleseller…bu gibi görüntüler vermeleri doğan karşılanmalı.

  6. işin bir tarafında devlet olsa dediğini anlarım, ancak bu pekte öyle bir şey değil…
    kaldı ki mantıkende sendikalar kapitalizme içkindir, düzenin sürdürülebilirliğini sağlarlar o nedenle de bir sendikanın bu tür davranışta bulunmasını beklerim…
    kapitalizme aşkın siyaset onun gibi örgütlenmemekten onun ücretlisi olmamaktan geçer, onun ücretlisi olanın onun sürdürülebilirliliğine ihtiyacı vardır kendide yaşayabilsin diye, diyalektik bir olaydır yani. çünkü bu diyalektik(ücretli emek-sermaye) sermayenin lehinedir her zaman…neyse konu değişti gibi ama niye fotoya inandığımı anlatmak içindi…

  7. senin olayları irdelemenin güzel yanına diyeceğim yok elbette…
    bu parlemento işgali değilde aralarındaki bir ideolojik çatışmada olabilir ancak yinede polisle hareket etmemeli diye düşünüyorum…

  8. sendika polisle beraber hareket ettiği için mi ölmüş inşaat işçisi?

  9. benim diyeceğimi sen demişsin stalnist tkp işte…
    şimdi bu değerlendirmelerin altınd yatan(ki benimkinin de) hayata nereden baktığımızla ilgili biraz. mesela tkp de ulusalcıdır. ulusunu düşündüğü için son tahlilde bıçak kemiğe dayanırsa kapitalist, faşist farketmez devletini(ulusunu-ulus devlet le birlikte anılmalıdır-)koruyacaktır. tıpkı türk-iş, disk, kesk, eğitim-iş,hak-iş v.b. gibi.
    o yüzden olayları kimin yaptığını ya da nasıl geliştiğini bunun üzerinden tahmin ediyorum, ve hangi resme inanacağımı belirliyorum.

  10. anarşistlerin bu tarzda şiddete başvurmasını falan doğru bulmuyorum, ben şiddete karşıyım. anarşizmin yıkıcılığının bu tarzda değil, kapitalizmin dışına çıkarak olacağını düşünürüm. sadece olayı değerlendirdim, tıpkı senin yaptığın gibi. anarşist saldırganlığı doğru bulduğum için değil. parlementoyu yok etmek istiyorsan onu boşa çıkaracak, onsuz doğrudan demokrasnin hüküm sürdüğü otonom yaşamlar kurmaya çalışlırsın, en büyük saldırı bu olur.aksi onun(parlementonun, temsili demokrasinin özetle kapitalizmin tamirine yol açar..)

  11. bu maskeli tuhaf adamlarla falan halk hareketi yürütmek bir yana, yarattığı şüphe ve kaos provokasyonlara sebebiyet veriyor daha çok. en azından türkiye’de bu böyle. polisin oyuncağı olup tkp’nin söylediği gibi bir işlev görürsün. buna ben adım gibi eminim. türkiye’de bu şekilde eylemler organize etmek gel beni provoke et, oyuncak olarak kullan demekle aynı şeydir…eğer birazcık pratiğimiz olmuşsa…benzer şeyin yunanistan’da da geçerli olacağını düşünüyorum.

  12. biraz ağır olmuş , anarşist hareketi tanımadığını düşünmüyorum, uzun zamandır bu sitede tartışılıyor, o nedenle onların amacının o dediklerini yapmak olduğunu düşündüğünü de sanmıyorum. anarşistler her türlü tahakküme karşı dururlar. yunanistan dada biraz gelişkin gibi, onların o davranışları duruşlarına uygundur. felsefelrine de uygundur. polisin oyuncağı olmak için değil, otoriteyi kaldırmak için yaparlar, kargaşa doğuruyor diyorsan kargaşa da çok kötü bir şey değildir. ama tkp ve benzelerine boş hareket gibi gelir çünkü iktidar talep etmezler.provakasyon falan anarşistlere yöneltilecek bir suçlama değildir. o ancak yer altı örgütlemesi yapan kendini gizli sanan örgütler için geçerli olabilecektir.

  13. anarşistlerin amacı öyledir demiyorum. bu kafayla oyuncak olurlar diyorum. ayrıca bu sitede olduklarını sanmıyorum ama senin övdüğün o anarşistlerin bazılarının geçen 1 mayıs’ta ankara’da nasıl davrandıklarını ve bildirilerine ne yazdıklarını biliyorum. bunu bu adamlar yalancıdır, polistir vb. suçlamalar yapmak için söylemiyorum. ama sahip oldukları tutum ve bakış açıları dahilinde provokasyonlara ve yine bu yanlış gözlükler yüzünden yalana meyletmişlikleri vardır. ben tanığıyım.

  14. (konuyla alakalı bir başka değerlendirme. bolsevik.org’dan)

    Yunanistan’da 19-20 Ekim Genel Grevi ve Dersleri

    (17.10.11)

    Yunanistan’da kriz derinleşirken ülkenin yönetimi tam anlamıyla AB ve IMF’ye geçmiş durumda. Yunanistan, borçlarını karşılamak için uluslararası piyasalarda uzun vadeli kredi kredi bulamayınca 18 ay önce Avrupa Birliği ve IMF’den yardım istemişti. Bu kuruluşlar da yardım paketleri karşılığında PASOK eliyle ülkeyi yönetmeye başlamışlardı.

    Küresel sermaye bir yandan borç vererek diğer yandan da tarihin en büyük kesintilerini PASOK hükümetine uygulattırarak Yunan devletinin iflasını önlemeye çalışıyor. Yunan devletinin iflası, batık borçların zincirleme etkisiyle AB’de süregiden krizi daha da içinden çıkılmaz hale getireceği gibi euro bölgesinin dağılmasını da beraberinde getirebilir. Bunu engellemek için PASOK hükümetine emredilen her ne pahasına olursa olsun krizin faturasını Yunanistan emekçi sınıflarına ödetmek. Meclis birbiri ardına kesinti paketlerini kabul ediyor. Yüz binlerce kamu emekçisinin işten çıkarılması, maaş kesintileri, temel ürünlerdeki vergi artışları, eğitim ve sağlık dahil tüm sosyal harcamalarda kesintiye gidilmesi, işsizlik maaşlarının budanması, erken emeklilik ve emekli aylıklarının düşürülmesi… Saldırılar neticesinde halkın yaşam standartları büyük bir hızla gerilemeye devam ederken beslenme yetersizlikleri, intihar vakaları ve uyuşturucu bağımlılarının sayısında hızlı artışlar gözleniyor.

    Bütün bu sürecin sınıf mücadelesini keskinleştirmesi kaçınılmazken emek cephesi sermaye saldırılarına karşı nasıl bir mücadele yürüttü, yürütüyor? Şu an hükümette olan PASOK’tan başlarsak bu partinin belirli bir plan dahilinde tam da ekonomik krize karşı sermaye cephesinin acı reçeteleri devreye sokmak zorunda olduğu bir dönemde ülkenin başına geldiğini hatırlamakta fayda var. Zira 2007 genel seçimlerinde iktidara gelen sağcı Yeni Demokrasi Partisi, popülaritesi hayli düşükken kaybedeceği gün gibi ortada iken 2009’da erken seçime gitme kararı aldı ve beklenildiği gibi yenildi ve PASOK hükümeti kuruldu, Papandreu başbakan oldu. PASOK’un iktidara gelmesi isteniyordu çünkü sağcı Yeni Demokrasi’nin sol sendika ve işçi örgütlerinin basıncı altında acı reçeteleri uygulayabilme şansı yoktu. Oysa “solcu” PASOK sendikal bürokraside büyük payıyla, daha önce ittifaklar kurduğu “daha solcu” ortaklarıyla emekçi kitleleri yatıştırabilir, ikna edebilir ya da en azından isyanı yavaşlatabilirdi. Sürpriz erken seçimin arkasında böyle bir düşünce bulunuyordu. Tez elden PASOK iktidar olmalı ve acı reçeteler devreye sokulmalıydı. Peki PASOK’un daha solcu ortakları kimler? Syriza ve Stalinist komünist parti KKE (Yunanistan Komünist Partisi). Bu iki partinin esas misyonu PASOK’a muhalefet ediyormuş gibi yaparken kontrol ettikleri sendikal aparatlar sayesinde kitle hareketini belirli sınırlar içerisinde tutmak.

    Yunanistan’da zemin çok uygun olduğu halde yaklaşık iki yıldır defalarca yapılan bir günlük grevlerin ardından iki günlük grevlere ancak geçilmiş durumda. Zeminin çok uygun olması, zaten geleneksel olarak mücadele geleneği olan Yunan işçi sınıfı ve gençliğinin bu dönemde ayakta olması anlamına geliyor. İşçi aristokrasisinin ve onları kontrol eden KKE, Syriza ve diğerlerinin emek örgütlerini sonuç alıcı eylemliklerden özellikle uzak tutması, bu uygun zemine rağmen PASOK hükümetinin acı reçeteleri birbir devreye sokmasını mümkün kılıyor.

    Geçtiğimiz çarşamba ve perşembe günü bir kez daha iki günlük genel grev gerçekleştirildi. Hükümetin saldırılarına karşı net bir irade konulmamasına rağmen ülke çapında radikalleşmenin artarak yükseldiği anlaşılıyor. Bu seferki genel grev her zamankinden daha güçlüydü. Kamu ve özel sektörde genel greve katılım çok yüksek seviyelerdeydi. Dükkan sahipleri, taksiciler, hakimler vb grupların da genel greve katılımı küçük burjuvazinin de radikalleştiğini ortaya koydu. Genel grevin ilk gününde 500 bin kişi ülke çapında alanlara çıkarken ikinci gün 100 bin kişi eylemdeydi. Bu sayılar 1974’te askeri diktatörlüğün devrilmesinden sonraki en büyük eylemlerin gerçekleştiği anlamına geliyor.

    Tabandan gelen ve giderek güçlenen tazyike rağmen PASOK hükümeti “şok terapisini” meclisten geçirmeyi başardı. Sendikalar ve diğer emek örgütlerinin başına çöreklenmiş bürokratlar bir kez daha PASOK hükümetini kurtarmışa benziyorlar. Diğer taraftan genel grevin ikinci gününde başını anarşistlerin çektiği maskeli gruplarla KKE üyeleri arasında yoğun çatışmalar kitle hareketinin önünün tıkanması ile tabandan gelen basıncın yarattığı gerilimin bir ifadesi olmuşa benziyor. KKE yıllardır ilk defa diğer sol gruplarla yapılan bir eyleme katılırken mitinge katılan gruplar arasında iç çatışmanın yaşanmasına sebep oldu. KKE üye ve sempatizanları meclis binası etrafında polis barikatlarının önünde ikinci bir barikat kurarak çatışmalara davetiye çıkardılar. Ellerinde beyzbol sopası, kafalarında motorsiklet kaskları olan KKEli gruplar adeta Meclis’in ikinci bir koruyucu kalkanı gibi hareket ettiler. KKE’nin bahanesi maskeli anarşist grupların arasına sızmış polise çalışan provokatörlerin eylemin güvenliğini tehlikeye düşürdüğüydü. Anarşist grupların arasına polislerin sızdığı ve birkaç yüz kişilik bu grupların çoğu kez anlamsız olan şiddet eylemleriyle sınıf hareketine gölge düşürdüğünü, polise müdahale ve manüple imkanları sağladığı genel olarak doğru olsa da (maskeli bazı kişilerle polis arasındaki ilişkilere dair video kayıtları vb kanıtlar bulunmaktadır) KKE’nin meclis etrafında ikinci bir güvenlik kordonu kurması kadar büyük bir provokasyon zaten mümkün olamazdı. Neticede çatışma polis müdahalesine olanak verdi, yoğun gazdan etkilenen bir işçi hayatını kaybetti ve PASOK şok terapisini meclisten geçti. KKE, provokasyonlara davetiye çıkaracağına genel grevin süresinin uzatılması için devreye girse zaten PASOK iktidarı çökecek ama bunu KKE’den beklemek anlamsız, ancak Yunan sınıf mücadelesini ve genel olarak Stalinizmin 20.yy’daki ihanetlerini bilmeyenler böyle devrimci bir misyonu KKE’nin üstlenmesini bekleyebilir. KKE, Yunan iç savaşından beri her dönemeçte Yunan burjuva devletinin sadık hizmetkarı olmuştur. KKE kendi karşı devrimci misyonunu kardeş partisi TKP’nin internet sitesi sol.org.tr’de şu şekilde ortaya koyuyor “Bazı ülkelerde medya kendi ülkelerindeki işçileri yanıltmak amacıyla göstericilerin parlamentoya saldırdığını ve parlamentoyu işgal etmeye kalkıştığı yalanını yaydı” diye sürdürüyor ve ekliyor: “Bunun gerçekle en ufak bir ilişkisi yok.” Bu açıklama KKE’nin genel grev günü gerçekleşen eylemdeki görevinin parlamento bürosunu polisle beraber korumak olduğunu ortaya koyuyor. KKE bu suçlamayı doğal olarak reddediyor ama parlamentoyu işgal etme fikrine şiddetle karşı çıkmaları onları ele veriyor, zaten eylem günü fiilen yaptıkları da buydu.

    Yunan emekçi sınıfları önderliksizliği acısını yoğun bir şekilde hissetmektedir. İşçi aristokrasisi eylemlerin önünü tıkarken bu tıkanıklığı aştıracak perspektif ve gücün maalesef bulunmadığı görülmektedir. Önderliksizliğin en net göstergelerinden birisi de kendilerini “öfkeliler” olarak adlandırılan grupların internet üzerinden harekete geçmeleri ve radikal eylemlere soyunmalarıdır.
    Yunanistan’da iki yıldır giderek keskinleşen sınıf mücadelesi keskinleştikçe politik aktörlerin pozisyonları daha açık bir hal almaktadır. KKE’nin son genel grev sürecinde üstlendiği misyon bu durumu örneklendirmektedir. Önümüzdeki dönemde grevlerin devam etmesi kaçınılmaz gözükmektedir. Diğer taraftan reformist oluşumlar ve sendikal bürokrasinin kitle basıncı karşısında fazla hareket alanı kalmamış durumda. Dünyada yükselen sınıf mücadelesi için Yunanistan kilit bir konumda, Yunanlı devrimci Marksistlere büyük işler düşüyor.

  15. özelde dediklerin hakkında pek yorum yapamayacağım çünkü tanıyorum, ne yaptıklarınıda pek bilmiyorum. ankaradaki grubun bir ara kavgaları falan olmuştu sanırım ondan bahsediyorsun.. detayını çok bilmiyorum. zaten dediğim gibi ben bu tarzı doğru bulmuyorum.

  16. çıracı’nın yüklediği yazı fotonun olabilirliliğine biraz daha katkı sunuyor sanırım ertan arkadaş…

  17. Bu eylemde çatışan KKE ve anarşist gruplar arasından birinin haklı olması gerekmiyor. KKE’nin sınıf işbirlikçiliği aşikardır fakat anarşist gruplar arasına da polislerin sızmış olması yine olasılıklar dahilindedir. Eylemlerin provoke edilmesinde iki tarafın da belli ölçüde suçu vardır, ancak KKE’nin hükümeti koruması resmen rezilliktir. Yazının anlatmaya çalıştığı da bu zaten…

  18. sızmaların olması, haklı isyana gölge düşürmez…
    ancak yukarıda da belirttiğim gibi, ben kapitalizmin(ve onun köpeği iktidarların)aşılmasının yolunun kapitalizme aşkın bir etik bir politikadan geçtiğini düşünüyorum. yani kendi otonomlarını öz yönetimlerini oluşturmaktan geçer…

  19. Yunan Komünist Partisi’nin tutumu bilinmektedir. Ne zamandan beri polise çağrı yapıyorlar, “atın içeri bu serserileri” diye. Tablo son derece nettir. Sendikalı falan olununca düzen taraftarı olunmuyor mu? Hem de öyle bir olunuyor ki. Ortada bir tane provakatör vardır, o da polisle işbirliği yaparak parlamento önünde barikat kuran komünist partililer vee sendikacılardır. Ben tabloyu net bir şekilde böyle görüyorum. Orada olsaydım ben de kızıl-kara baylraklıların arasında ler alıp düzen yanlılarına karşı dövüşürdüm.

  20. bolsevik.org yazısı akla yakın gibi ama şu görüntüde ben saf tutup taş atmazdım. ayırmaya çalışırdım heralde.

  21. oradaki anarşist grupların arasında ben olsaydım, KKE’li emekçilere saldırmak yerine kapsayıcı bir tutumda bulunurdum, KKE’nin ve sendikal bürokrasinin işbirlikçi tutumunu teşhir edecek faaliyetler yürütürdüm. Tabi tek başıma bütün bunların ne kadarını gerçekleştirebilirdim bilmiyorum 🙂

  22. ( http://tr.internationalism.org/ )

    Sendika-Parlamento-Stalinist Parti : Yunanistan’da Kapitalist Devletin Şeytan Üçgeni

    DünyaDevrimi tarafından Per, 10/11/2011 – 21:45 tarihinde gönderildi.

    Yunanistan’da Neler Oldu?

    Geçtiğimiz haftalarda, Stalinizm belasının gündeme bir kez daha geldi. Bu metnin yazıldığı sırada manşetler Yunanistan başbakanı Yorgo Papandreu ile ana muhalefet lideri Andonis Samaras’ın ülkeyi erken seçime götürecek bir koalisyon hükümeti üzerinde anlaştığını yazmaktaydı. Birçok Avrupa ülkesi gibi ağır bir borç bataklığında debelenen Yunanistan kapitalizmi çözümü bu yolla arayadursun, geçtiğimiz ay bu ülkede yaşananlar adeta işçi sınıfının ajandasına bir not olarak düşülmesi gereken, değerli ve ders verici öneme sahip olayları da içerisinde barındırıyorlar.

    Bu ibretlik olaylar Yunanistan’da 19 ile 20 Ekim tarihlerinde düzenlenen 48 saatlik bir genel grev sıradasında gerçekleştiler. Grevin çıkış noktası Yunanistan’da yaşanan borç krizi üzerinden gündeme gelen olası kemer sıkma politikalarıydı. İşçiler bu konuda bugüne kadar saldırılara iş bırakmalar ve sokak eylemlilikleri ile karşı koymaya çalışmışlardı.

    Söz konusu iki günlük grevin örgütleyicileri ise 1918’de kurulan ve en büyük işçi kitlesini içerisinde barındıran GSEE (Genel Yunan İşçi Konfederasyonu) ile 280 bin üyeli ADEDY (Kamu Çalışanları Konfederasyonu) adlı “temel” Yunan sendikalarıydı. 1 milyonun üzerinde kişinin artık eylemlerin sembol mekanı olan Syntigma Meydanı’na yürüdüğü eylemler sırasında aynı zamanda sermayenin yaklaşık 10.000 kolluk gücü de yerini almıştı. “Ayaklanma polisi” tarafından kimi zaman Atina sokaklarında eylemcilere karşı zaman zaman saldırılar düzenlendi.

    Bütün bu yaşananlar sırasında, KKE yani Yunanistan Komünist Partisi ve onun bir alt örgütü olan PAME (Tüm İşçilerin Militan Cephesi) adlı sendika Syntigma Meydanı’nda bulunuyorlardı. Ancak ortaya çıkan geçen görüntüler ilginçti. Ellerinde, bayraklarla adeta gizlenilmeye çalışılmış kalın sopalarıyla KKE’li stalinistler, parlamento önünde barikat kurarak meclise yürümek isteyen eylemcileri engelliyor ve geçmek isteyenlerden KKE ya da PAME’ye ait üye kimlik kartlarını göstermelerini talep ediyorlardı. İşçiler içerisinde polislik görevi üstlenen bu “siyasi haydutlar”ın gerekçesi ise yüzleri maskeli olan ve çoğunluğunu anarşist/anti-otoriterlerin oluşturduğu unsurların bulunduğu gruplar içerisinde sivil polislerin olabileceği iddiası idi.

    Sözü olay yerinde bulunanlara bırakalım: “Sonra, anti-otoriterlerin blokları ve Anarşistlerin Sosyal Kendi Kaderini Tayin Meclisi geldiler. Eylemciler parlamentoya ulaşmaya çalıştılar ve çatışmalar patlak verdi. Anarşist bir blok Stalinist saflara saldırdı. Syntagma’daki Büyük Britanya Oteli önünde kapıştılar. Polis göz yaşartıcı bombalar attı. Çatışmalar çok sertti; doğrudan kitlenin üzerine fişekler atıldı. Syntagma’da yüzlece anarşist ve Stalinist arasında topyekün çatışmalar gerçekleşti; taşlar, şişeler ve fişekler atıldı. Eylemciler parlamentoya ulaşmak için PAME saflarını delmeye çalıştılar. Komünistler karşı-saldırıya giriştiler ve kara blokta olmayanlar dahil pek çok eylemciyi dövdüler. Hatta bazı gençleri “tutukladılar” ve polise teslim ettiler. Devletle işbirlikleri ortadaydı.”1

    Bir taraftan da gündemi Stalinistler ile onlar tarafından “anarko-faşist” olarak isimlendirilen anarşistler arasında çıkan çatışma bir nebze de olsa değiştirdi. Stalinistler tarafından olayın ifadesi, bu çatışma sırasında PAME (ve muhtemelen de KKE) üyesi Dmitiris Kotzaridis adlı bir işçinin anarşistlerin attığı molotoflar yüzünden hayatını kaybettiği yönündeydi.2

    Ardından gelen bilgiler ise, hastane tarafından verilen raporda sendikanın üyesi işçinin polisin attığı gaz bombalarından çıkan yoğun gaza maruz kaldığı için solunum yetersizliğinden hayatını kaybettiği biçimindeydi.3 Burada KKE tarafından açıkça bir aldatmaca gerçekleştirilmiş, KKE bu dezenformasyon ile kendisini mağdur gösterip eylemin ilerleyen anlarında sahneye koyacakları saldırıların ön zeminini oluşturmuştu.

    Ardından internet portallarına düşen bir haber ilk olarak Stalinistlerin bulunduğu yere anarşistler tarafından bir molotof kokteylinin atıldığını ve meclis önünde nöbet tutan PAME üyeleri ve KKE’nin gençlik kolu KNE mensuplarının parlamento önüne gelen kitlenin üzerine artık klasikleşmiş ve bayrak görünümü verilmiş sopalarıyla ve başlarına geçirdikleri kasklarıyla saldırdıklarını öğrenecektik.4 Ayrıca saldırıdan sonra Stalinistler tarafından şiddete maruz kalan “şüpheliler”i gözaltına almak için KKE’lilerin arasına gelen üniformalı kolluk güçleri yine aynı kitle tarafından alkışlarla(!) karşılanacaklardı.

    Bütün bunların yanısıra sorunun aynı zamanda bir sendikalara dair bir mesele olduğu fikrini de taşıyoruz. İşin özünü de bu nedenle devlet-stalinist parti-sendika üçgeninde değerlendiriyor ve bu olaylara ancak bağımlı bir değişken olarak da anarşistleri ya da anti-otoriterleri ekliyoruz. Yaşanan olayların panoromasının devrimci enternasyonalist bir sınıf çizgisinden aktarmaya çalışmak gerektiği kanısındayız. Bunun aksi ya da farklı bir içerik teşkil eden bütün değerlendirme ve analizlerin olaylara açıklama getirmek için yetersiz kalacağını düşünüyoruz. Okuyucularımıza olayların akışını fotoğraflarıyla takip edebilecekleri faydalı bir tartışma kaynağına bir tartışma sitesinden ulaşabileceklerini belirtmek istiyoruz.5 Bununla birlikte, yaşanan bu olayların ve arkasındaki mekanizmanın temeline ancak KKE’nin bu tür manevralarla alt metinde ne ifade etmek istediğini tanimlayarak, “işin köküne inerek” ulaşabiliriz.

    Konunun Stalinist Parti üzerinden şekillenen pratiği bu şekilde karşımıza çıkıyor. Bu noktada buram buram Stalinizm ve karşı-devrim kokan bu parti bütün bunları yaparken aslında “ne yapmış oldu?” diye sormak ve bunun cevabını vermeye çalışmak lazım:

    1 – Mücadeleyi parça parça ettiler. Eylemlilikleri “A hareketinin” ya da “B grubunun” öznelliğine indirgeyerek aslında burjuva bir nitelik taşıdığını iddia ettiler.

    2 – Çünkü zaten kendileri de genellikle kitleden ayrı eylemler düzenlemekteler. (Bu sizlere birilerini hatırlatmıyor mu?)

    3 – Aslında olumlu yönde evrilme potansiyeli taşıyan bir hareketi6, Yunanistan işçi sınıfının burjuvazi tarafından maruz kaldığı saldırılara karşı henüz tam olarak randımanı yeterli olamasa da ortaya koymaya çalıştığı mücadele azmini daha başından kırmaya yeltendiler. Kendi güdümlerindekideki sendikayı meşru kılmaya çalıştılar.

    4 – Kendilerini ister muhafazakar, ister liberal, isterse de “komünist” olarak adlandırsın, burjuvazinin şu ya da bu kliğini temsil eden partilerin eylemlerinin işçi sınıfı hareketinin kendisini topyekün temsil edemeyecek olması gerçeğini gözler önüne serdiler.7

    5 – Sendikaları sözde “komünist” partilerinin birer aracı olarak değerlendirmek isteyen anlayışın (komünistlerin karşı çıkması gereken bir anlayış) ürünü olan PAME’nin, diğer sendikalar gibi sermayenin fabrikadaki polisliğini yaptıklarını ifşa ettiler.

    6 – KKE de kendi güdümündeki bir sendika olan PAME aracılığıyla kendi karşı- devrimci pratikleri için bir kez daha rant elde etmiş oldu, zira meclisteki partilerin en aşırı sağcısı olan LAOS dahil bütün partiler KKE’nin meclisi korurken ortaya koyduğu “kahramanca” tutumunu tebrik ettiler.8 Ayrıca durduğu siyasi eksen itibariyle burjuvazinin politika yapma biçimini, yani kitlelerin temsilcisiymişçesine sendika aracılığıyla ilgili işkolu ya da meslekteki işçilerin sözcüsüymüş gibi konuşma hakkını birkez daha kullandı. Böylece Stalinist Parti, kontrolündeki sendika aracılığıyla, başka bir yerden ifadesiyle, bir volan kayışıyla hem partiye nicelik sağladı, hem de işçiler üzerinde bu sendika aracılığıyla siyasi hegemonya kurmaya teşebbüs etti.

    Sendika

    Bu noktada, sendikaların genel işlevini daha derinlikli bir biçimde ele almamız gerekli. Burjuvanin araçlarından birisi olarak derdi sadece emeğin rasyonalizasyonu ve sermayenin birikimini daha da aşırılaştırmasının bir aracı olan, her defasında sınıf mücadelesinin önünde bir blok olarak durduğunun türlü ifadelerini gözler önüne seren sendikaların işlevi, genel grevler ile sınıfın bünyesinde biriktirdiği öfke ve sınıf kinini boşaltmak, “gaz boşaltmak”tır. “Dünün işçi örgütleri, bugün sermayenin araçları” olan sendikaların ya da sendikal “mücadelenin” derdi, işçi sınıfının kurtuluşu değil, sınıfın mücadelesini sektör, yerellik, vb. kriterler üzerinden bölerek devlet kapitalizmi ve sermayeye hizmet etmektir.

    “Sendikalar proleter karakterini kaybettiği için, “işçi sınıfı tarafından yeniden ele geçirilemezler” veya devrimciler için bir faaliyet alanı olamazlar. Son elli yılda işçi sınıfının, burjuva devletinin önemli bir parçası haline gelen sendikaların etkinliklerine olan ilgisi azaldıkça azalmıştır. İşçilerin, yaşam koşullarının sürekli kötüleşmesine direniş amaçlı mücadeleleri ise, sendikanın dışında ve sendikaya karşı örgütlenen izinsiz grev biçimini alma eğilimindedir. Mücadelenin genelleşmesiyle işçilerin oluşturduğu kitle toplantıları sırasında seçilen delegelerin kurduğu komiteler tarafından düzenlenen bu grevler, daha ilk anda devletle ve devletin fabrikadaki temsilcisi sendikalarla karşı karşıya kalmaktadırlar.”9

    Sendikaların bu işlevinin tarihte başka bir örneği çok uzaklara gitmeden, sadece geçen seneden hatırlayabildiğimiz bir durumu hatırlayabiliriz. Fransa’da geçtiğimiz yıl gerçekleşen “Emeklilik Maaşları Reformu” karşıtı gösteriler sırasında çeşitli meslek ve sektörlerden işçilerin oluşturdukları bir kitle meclisinin AG InterPro imzası ile yayınlanan bir bildiride sendikaların bu pratikler sırasında neler yapabileceğini de gösteriyor:

    “Fakat Intersyndicale (ulusal ve yerel ölçekteki sendikaların birleşik komitesi, açıklama çevirene ait), grevin yayılmasına karşı savaşarak bizi kasten yenilgiye sürükledi:
    – Meslekler ve branşlar arasındaki engelleri işçileri birleştirmek amacıyla kaldırmak yerine, her bir işyerindeki kitle toplantılarını diğer işçilere kapalı tuttu.
    – “Ekonomiyi bloke etmek” amacıyla spekülatif eylemler yaptı ama diğer işçileri mücadeleye katabilecek grev gözcüleri ya da uçan grev gözcüleri (grev yapan işyerinden diğer işyerlerine işçileri grevden haberdar etmek ve greve katılmak için çağrı yapmak üzere giden grev gözcüsü) örgütlemek için hiçbir şey yapmadı- ki bu işçilerin ve geçici, sözleşmeli işçilerin yapmaya çalıştığı şeydi.
    – Arkamızdan iş çevirerek, kapalı kapılar ardında kabine bakanlarıyla yenilgimizi müzakere ettiler.”10

    Sendikaların varoluş sebebi Fransa’da geçtiğimiz yıl işçi sınıfının yaşadığı deneyimde olduğu gibi sınıfın kimi kesimlerinin kendi kararlarını kendileri alıp uyguladıkları sektör, işkolu, işyeri, ve benzeri kriterleri gözetmeksizin biraraya geldiklerinde işçiler adına konuşmaya çalışmaktır. Karar almaya yeltenmek, kapalı kapılar arkasında gerçekleştirilen sahte seçim ve oylamalar ile esas olarak sınıf mücadelesinin içerisinde devletin ajanlığını yaparken, bir yandan da burjuva karakterinin bir yansıması olarak karşı-devrimci pratikler sergilemektir. Türkiye’deki bir sendikalar da aynı devlet aygıtı karakterini taşımaktadırlar. Böylesi bir sendika toplantısında konuşan bir bakanın kolaylıkla şu sözleri sarfedebilmesi ve işyeri temsilcisi sendikacıların bulunduğu salondan hiçbir itiraz gelmemesi bu tespite dair bu küçük alıntıyı yapmamızı kılıyor:

    “Bizler gelişmekte olan Türkiye olarak mutlaka yeri gelecek 16-18 saat çalışabileceğiz. Değişimi iyi idare edebilmek adına bunu mutlaka yapmak lazım. Ben biliyorum ki benim işçim işini bitirmeden çıktığı direkten inmez. O direkte sorunu 8 saatte çözerse 8 saat 18 saatte çözerse 18 saat çalışır. O yüzden biz uzlaşı içerinde bütün emeklerimizi beraber ortaya koyarak Türkiye’yi geliştireceğiz.”11

    Parlamento

    Bütün bunların ifadesi, aslında sosyal bir devrim derdi bulunmayan karşı-devrimci bir Stalinist partinin eylemler sırasında polisin görevini işçiler içerisinde ve onlara karşı konumlanarak yerine getirmesidir. Nasıl bir “devrimcilik” ya da “komünistlik” ki bunlarınki, burjuva siyasi aygıtının bir ifadesi olan parlamento önünde nöbet tutarak onu koruyorlar? Hangi “devrimci”, hangi “komünist” burjuvanın “domuz ahırları”nın bekçi köpekliğini yapar? Bu noktada, bütün ülkelerdeki Stalinist partilerin karşı-devrimci ve devletten yana tutum alan pratiklerinin proletarya nezdinde oluşturabileceği kafa karışıklığına işaret edilmesini de gerektiriyor. Sözde “komünistler” parlamentoları, burjuvazinin sözcülerinin çıkarlarının hassas dengesiyle kendi orta-oyunlarını sergiledikleri burjuva meclislerini korurlarken, gerçek komünistlerin parlamentolara bakışı nedir?

    “Kapitalist sistemin çöküş dönemine girmesiyle parlamento reformların bir aracı olmaktan çıktı. Komünist Enternasyonal’in İkinci Kongresi’nde söylendiği gibi: “Siyasi hayatın ağırlık merkezi sonunda parlamentonun sınırlarının tamamen ötesine çıktı”. Parlamentonun oynayabileceği tek rol, onu hayatta tutan tek şeydi: Bir aldatmaca aracı olarak sahiplendiği rol. Böylece proleteryanın parlamentoyu kullanma ihtimali yok oldu. Sınıf, gerçek siyasi işlevini yitirmiş bir kurumu kullanarak imkansız reformlar elde edemez. Proleterya, temel görevi burjuva devletini, parlamentoyu ve meclisi yok etmek olduğu bir zamanda, genel oy hakkı ve burjuva toplumunun diğer izleri üzerine kendi diktatörlüğünü kurmak yerine parlamenter kurumlara ve seçimlere katılıyorsa, ölüm döşeğindeki parlamento ve meclise canlı bir görünüş armağan ediyor demektir.”12

    Komünistler neden parlamentolara karşıdır? Çünkü seçimler ile aynı düzlemin bir konusu olarak burjuva meclisler bugün:

    a) Yıkılması gereken organlardır ve bu seçim aldatmacasının da reddini de gerektirirler.

    b) “Demokrasi” yalanının proletarya nezdinde yarattığı kafa karışıklığından hareketle, bu gibi burjuva kurumlarda “demokratik” seçimleri takiben, sınıfımızın çıkarlarının temsil edildiği yanılgısını yaratırlar.

    Bordiga’nın söylediği gibi: “Parlamentolarda ve diğer demokratik organlarda vücut bulan tartışmaların gerçek niteliği, karşıt partilerin bir eleştirisinin ötesine geçip parlamentarizm ilkesine karşı propaganda yapma, parlamenter yapının sınırlarını aşan eylemler yapma olanağını dışlar. Tam da bu yüzden, seçim sürecinin bütün formalitelerine uymayı reddederek konuşma hakkı sağlayan bir temsiliyet elde etmek imkânsızdır. Parlamenter mücadele içerisinde başarı ancak bu kurumun üzerinde durduğu ilkeleri herkesin kullanabileceği bir silahı kullanabilme yeteneğiyle ve yasalardaki inceliklerden faydalanma yoluyla elde edilebilebilir. Nitekim seçim kampanyalarında elde edilebilecek başarının ölçüsü de giderek elde edilen oylar ve sandalyeler haline gelecektir. Komünist Partilerin parlamentarist pratiğe tamamen farklı bir nitelik kazandırma yönündeki bütün çabaları da basitçe bu pösteki sayma çabasına kurban edilecek olan enerjinin iflasına götürecektir. Komünist devrim davası ise tek cümleyle kapitalist sömürü düzenine karşı doğrudan eylemi gerektirir.”13

    c) Kapitalizmin çöküş aşamasında, hiçbir şekilde işçi sınıfının çıkarlarını temsil edemezler.

    Yine Bordiga’nın dediği gibi: “Komünistler işçi sınıfının her hangi bir parlamenter çoğunluk elde etme yoluyla iktidarı alabilme olasılığının asla olmadığını savunurlar. İşçi sınıfını iktidar hedefine ancak silahlı devrimci mücadele taşıyabilir. Komünist iktisadi yapılanmanın başlangıç noktasını oluşturan iktidarın proletarya tarafından fethi, demokratik organların şiddetli ve dikkatli yıkımına ve onların yerine proleter iktidar organlarının yani işçi konseylerinin konmasına götürür. Bu yolla sömürücü sınıfın bütün politik hakları ellerinden alınır ve sınıfsal temsile dayanan bir hükümet sistemi olan proletarya diktatörlüğü kurulmuş olur. Parlamentarizmin yıkımı bu anlamda komünist hareketin tarihsel bir hedefidir. Dahası, burjuva toplumunun, kapitalist mülkiyetten bile önce ilk yıkılması gereken formu tam da temsili demokrasidir.”14

    Stalinist Parti

    Bütün bunların yanısıra, Stalinizmin derdinin ne olduğunu bizzat KKE’nin programından elde edebiliriz. Karşı-devrimin on yıllardır işçi sınıfının mücadelesini baltalayan ve yeni kan göllerinin akmasının yolunu açan neferleri olarak sözde “komünist” ve “sosyalist” partilerin ya da “işçi” partilerinin geldiğimiz noktada devrime karşı konumlanan tutumları ve bunların pratikteki yansımaları ortadadır. Bunlar, aslında bizlere bu tür yapılanmaların burjuva devlet aygıtını alaşağı etmek ve işçi sınıfının genelleşmiş mücadelesinin küresel ifadesi olan bir dünya komünist devrimini amaçlamak yerine, sadece bu aygıtın kimin (yani burjuvazinin bir kanadının) elinden hangi yektenin (veya burjuvazinin bir başka kanadının) eline geçip geçmeyeceğinin “kavgasının” temelinde olduğunu gösteriyor. Bu da bahsi geçen partilerin aslında hangi burjuva temelde olduklarını göstermiş oluyor. Programları: Seçimler yolu ile bir kitle hareketinin oluşturulması hülyası, parlamenter sirke katılma hayalleri ve “Tek Ülkede Sosyalizm” teorisinin karşı-devrimci doğası!

    Peki komünist sol bunları reddederken, meclisleri burjuva devlet aygıtının kendisini meşru kılmanın birer aracı olarak görüyorken, Stalinist “komünist” partiler hangi kaynaktan besleniyorlar? Programında KKE kendisini “yurtsever ve Yunan toplumunun ulusal, demokratik ve devrimci geleneklerinin mirasçısı”15 olarak ifade ediyor, bir taraftan da “SSCB’nin, Avrupa’daki sosyalist sistemlerin (?!) ve diğer sosyalist ülkelerin bütünüyle savunulmasını”16 kendisine amaç ediniyor ve “ekonominin sosyalist planlamasını” önüne yüce (!) bir hedef olarak koyuyor. Böylesi bir burjuva aygıtının programından ancak ve ancak Komünist Enternasyonal’in 2. kongresindeki parlamentarizm tartışmalarının ışığında bir sonuç çıkartabiliriz. Yani aslında “devrimci” parlamentarizmin mümkünlüğü yanılgısının karikatür bir hali olarak yine kendisini yani KKE’yi su yüzüne çıkartabiliriz.

    Geçtiğimiz birkaç aya da damgasını vuran ve Yunanistan proletaryası için yeni deneyimlerin bir başlangıcını temsil eden protestolar sırasında Syntigma Meydanı’nda ortaya çıkan kitle meclislerindeki tartışmalar esnasında kendisine SYRIZA (Radikal Sol Koalisyonu) diyen yapının, genelde yurtsever, anti-faşist, anti-emperyalist bileşenlerden oluşan Gerçek Demokrasi grubunun ve diğerlerinin tutumları da aslında birçok şeyin de ifadesini daha o zamandan ipuçlarıyla veriyordu.

    Ayrıca bütün bunlar için yine çok da geriye gitmeden, kısa bir süre önce TPTG’li yoldaşlardan tarafımıza gönderilen ve sitemizden yayınladığımız “Yunanistan : Kitle Meclisleri Hareketi” başlıklı metinden yapacağımız alıntılar ile buradaki görünümü daha da netleştirebiliriz:

    “Bu mecliste yer alan solcular, faaliyetleri ‘çalışma hakkı’, ‘herkese tam, düzgün, istrikrarlı iş’ gibi solcu siyasi sloganlarla sınırlı tutmaya çalıştılar ve (eğer edinmişlerse) mücadele deneyimlerini paylaşmaya veya kollektif doğrudan eylemlere girişmeye yanaşmadılar.”17

    Bütün bunları ifadelendirirken aslında sermayenin solundan başka birşeyi nitelemeyen sahte “komünist”lerin, “sosyalist”lerin veya solcuların tuttukları devlet yanlısı konumların kendisinin neyi ifade ettiğini kolaylıkla söyleyebiliriz: Ortada bir sorun mu var, onu ancak sosyalizm çözer! Ama nasıl? Ekonominin sosyalist tarzda örgütlenmesi! Ortada ne bir topyekün dönüşüm, ne de ücretli emeğin yıkımı var; ortada olan sadece burjuva devlet aygıtının bir burjuva kanattan, bir diğer burjuva kanadın eline geçmesinin amaçlanması. Peki ya ondan sonrası? Tabii ki yoksulluk, ağır çalışma ve baskı koşulları, işçi sınıfına reva görülen yeni bir pranga olarak yeni model bir kapitalizm sureti.

    “Burjuvazinin çeşitli kesimlerini “sosyalizm”, “demokrasi”, “anti-faşizm”, “ulusal bağımsızlık”, “birleşik cephe” veya “kötünün iyisi” adına “şartlı” veya “eleştirel” olarak bile olsa destekleyen; politikalarını burjuvazinin seçim oyununa, sendikaların işçi sınıfı karşıtı faaliyetlerine veya öz-yönetim yanılgısına dayandıran bütün partiler ve örgütler sermayenin ajanlarıdır. Bu, özellikle sosyalist ve komünist etikete sahip partiler için geçerlidir.”18

    Devletin Stalinist karşı-devrimcilerinin ve sendikalarının, devletin meclisi ile elele yürüdükleri bu işçi sınıfı karşıtı yolu lanetliyoruz. Öte yandan Yunanistan’daki eylemlilikler sırasında kimi irili ufaklı anarşist grupların savruldukları da bireysel-terörizme yaslanan romantik-maceracı pratiklerini de eleştirmek ve sınıf mücadelesinin dışında varolmaya yönelik tepkisel konumlanışlarını da günyüzüne çıkartmak durumundayız. Proletaryanın mücadelesinde bu gibi bir küçük ayrıntıyı ve yeni bir dünya için doğru yerden yanlış biçimde yapılan küçük burjuva pratikleri es geçemez ve eleştirmeden halı altına süpüremeyiz.

    Çünkü molotoflar ile gelecek olan bir özgürlüğün yerine sınıfın devrimci şiddeti ve örgütlülüğünü koymamak netice itibariyle hüsrana yol açmasından da öte yaşanan onca deneyim ve pratiğin ardından bir soğuk su içilmesine neden olacaktır. Bizlere göre bireysel-terörizmin yerine proleter eylemi koymak yegane belirleyici etmendir.

    “Terörizm hiçbir şekilde işçi sınıfı mücadelesinin bir yöntemi olamaz. Eğer kapitalist devletler arasındaki daimi savaşın bir ifadesi değilse geleceği olmayan bir toplumsal katmanın ve küçük-burjuvazinin çürümesinin bir ifadesi olan terörizm, her zaman burjuvazinin kendi amaçları doğrultusunda kullanması için uygun bir zemin olmuştur. Küçük azınlıkların gizli faaliyetlerini savunmak, proleteryanın bilinçli ve organize kitle faaliyetlerinden doğan sınıfsal şiddeti savunmanın tamamen karşıtıdır.”19

    Otoriter, baskıcı ve hiyerarşik bir kurum olarak devletin yıkılmasını ana hedef olarak önüne koyan ve enternasyonalist bir perspektifle işçi sınıfını temel alan bir bakış inşa edememiş; seçimlerle, sendikalarla ve parlamentolarla hesaplaşamamış, merkezileşmiş örgütsel biçimi reddederken marksizmi otoriter olmakla itham edip her daim birer kapalı arkadaş grubu olarak kalmaya mahkum olan anarşistleri de resmi anarşistler ya da düzen içi anarşistler olarak adlandırıyor ve onları burjuva solu ve siyasetinin bir parçası olarak gördüğümüzü ifade etmemiz gerekiyor.

    Sonuç

    Yazmızı bitirmeden, Yunanistan’da yaşanan bütün bu gelişmelerin bir de Türkiye solu üzerindeki yansımalarına bakacak olursak durumun vahim hali acı bir şekilde önümüze dikiliyor. Kimi solcu yapılar konuyu geçiştirirken bazıları sadece “tarafsız” bir şekilde olayları haber ajansı janrına uygun aktarmayı uygun görmekle yetiniyordu. Bunlar arasında başı çekenler Birgün20, Kızıl Bayrak21, Atılım22 ve Alınteri23 olarak göze çarpıyor. Kimi solcular ise açıkça KKE’nin karşı-devrimci eylemlerinin avukatlığına soyunmuş durumda. Bu yapıların en öne çıkan örneği, Türkiye “Komünist” Partisi denilen yapı ve bu yapının haber organı soL24. Durdukları yerin karşı-devrimci ve çürümeye yüz tutmuş konumunu ifşa eden Türkiye solunun bu hareketlerinin düştükleri acziyete diyecek pek de bir şey bulamıyoruz.

    Sonuç olarak, Yunanistan’da sürmekte olan kitle hareketlerine yönelik devrimci ve enternasyonalist bir çözümün ana rotasının yine sınıfın kendi mücadelesini kendi ellerine almasının bir ifadesi olan kitle meclisleri ve/veya toplantıları ile bir aşama kaydedebileceği fikrini taşıyoruz. Grevlerin ne sendikalar, ne de kendilerini “komünist”, “sosyalist” ya da solcu diye isimlendiren burjuva sol partiler ve onların kılı kırk yaran plan ve projeleriyle zafere ulaşabileceği ortadadır. Zafere ancak bizzat yine Yunanistan proletaryasının dünya işçi sınıfının geçmiş deneyimleri ile çıkarttıkları komünist perspektifinin ana hatları üzerinde ilerleyecek dünya ölçeğinde bir devrimci bir kalkışma ile nihai olarak ulaşılabileceğini düşünüyoruz.

    Bunçuk

    1http://eagainst.com/articles/greece-two-day-general-strike/

    2http://libcom.org/forums/news/greek-thread-out-labyrinth-30052011?page=4#comment-450076

    3http://www.occupiedlondon.org/blog/2011/10/20/53-year-old-demonstrator-dead/

    4http://www.occupiedlondon.org/blog/2011/10/20/live-updates-from-the-general-strike-october-20/

    5Sanal Molotof: http://www.network54.com/Forum/120309/message/1319126917/yunanistan+-+sy

    6Burada ifade etmek istediğimiz şey, Yunanistan’da bir süredir gündemde olan kriz, ödenemeyen borçlar, AB’nin baskısı ve buna yönelik atılacak olan adımların proletaryanın kendisine birer kemer sıkma atağı olarak şekillenmesi ve iptal edilen referandum ile yeni koalisyon hükümeti konularının ışığında, proleter kitlelerin kapitalizmin bu saldırılarına karşı kimi zaman kitle meclislerini kurarak kendi eylemliliklerinin kaderinin yine kendi ellerine almak istemelerinin taşıdığı potansiyele vurguda bulunmaktır.

    7Çünkü işçi sınıfı özellikle de üretim sürecinde tuttuğu ve tek devrimci sınıf olmasından gelen doğası nedeniyle, bilinç durumu ne olursa doğal olarak olsun bütün burjuva kurum ve kuruluşlarına karşıt konumda bulunur. Çünkü birisi sömürülen bir sınıf olarak proletaryayı, diğeri ise bu sömürü haddi üzerinden sermaye birikimini azgınlaştıran asalak bir sınıf olarak burjuvaziyi temsil etmektedir.

    8http://eagainst.com/articles/greece-two-day-general-strike/

    9EKA Platformu, Madde 7; http://tr.internationalism.org/platform/chap07

    10http://tr.internationalism.org/ekaonline-2000s/ekaonline-2011/ag-interpro-deklerasyonu

    11http://tr.internationalism.org/ekaonline-2000s/ekaonline-2011/cueruemues-aygitlar-olarak-sendikalar-ve-kapitalizm

    12EKA Platformu, Madde 8 http://tr.internationalism.org/platform/chap08

    13Amadeo Bordiga, Parlamenterizm Üzerine Tezler, 1920. http://tr.internationalism.org/duenya-devrimi-2000s/duenya-devrimi-2009/

    14Amadeo Bordiga, Parlamenterizm Üzerine Tezler, 1920. http://tr.internationalism.org/duenya-devrimi-2000s/duenya-devrimi-2009/

    15http://inter.kke.gr/Documents/docprogr/

    16http://inter.kke.gr/Documents/docprogr/

    17http://tr.internationalism.org/ekaonline-2000s/ekaonline-2011/yunanistan-kitle-meclisleri-hareketi-tptg

    18EKA Platformu Madde 13; http://tr.internationalism.org/platform/chap13

    19EKA Temel İlkeler, http://tr.internationalism.org/icc/temel_ilkeler

    20http://www.bloomberght.com/kuresel-piyasalar/haber/906961-yunan-halki-48-saat-sokaklarda

    21http://www.kizilbayrak.net/rss/arsiv/2011/10/21/artikel/46/yunanistanda-e-10.html

    22http://www.atilim.org/haberler/2011/10/20/Yunanistan_da_2_gunluk_grev_Meclis_i_yakti.html

    23http://alinteri.org/?p=14633

    24http://haber.sol.org.tr/dunyadan/yunanistanda-durdurulamayan-emekci-hareketine-provokasyon-denemesi-haberi-47548

  23. eylemlere halkın katılımı azalmış. anarşist gruplar sayıca çok az olmalarına rağmen kitlesel topluluklara örgütlü ve silahlı birşekilde saldırarak eylemci grupları birbirlerine düşürüyorlar. bugüne kadar yüzleri maskeli bu gruplardan yakalanan olmadı. yunanlı sendikacılara göre bu kişiler polis tarafından kollanıyorlar.

    birkaç ölüm daha yunan halkının çoğunluğunu ab reçetesini kabullenmeye yönlendirmeye yetecektir.

  24. düzen taraftarlığı

    yunanlı eylemci gruplardan hangisinin gerçekten düzen yanlısı hangilerinin düzen karşıtı olduğunu anlayabilmek için ilkin;

    bahse konu “düzen” in, ne olduğu, nasıl işlediği, kendisini hangi koşullarda ve nasıl yeniden üretebildiği konusunda kafaların net olması lazım..

    anarşistler de marksistler kadar bu düzenin birer parçası durumundalar.

  25. Gemi kaçirmayi suç olarak görmeyen siddet hayranlari siddete doyamaz

    Amed – Amed Halk İnisiyatifi yaptığı yazılı açıklamada infaz edilen HPG’li Mensur Güzel için yarın yapılacak cenaze töreni için Diyarbakır halkına çağrı yaptı.

    Kartepe isimli deniz otobüsünde öldürülen Mensur Güzel’in cenazesi Diyarbakır’da binlerce kişi tarafından karşılandı. Güzel’in cenazesinin yarın defnedileceği belirtildi.

    Karşılamada BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, milletvekilleri Ayla Akat Ata ve Emine Ayna ile BDP’li belediye başkanlarının da aralarında bulunduğu binlerce kişi yer aldı. “şehîd namirin” sloganlarının atıldı karşılamada, Güzel’in ailesi üzerinde yeşil, sarı ve kırmızı renkli mumların bulunduğu kına ve “Oğlumuz Kürdistan’a şehit oldu” sözleri ile karşıladı.

    Amed Halk İnisiyatifi ise yaptığı yazılı bir açıklama ile yarın saat 11:00’de Şehitlik Mezarlığında Güzel’in toprağa verileceğini hatırlatarak, Diyarbakırlılara cenaze törenine kitlesel katılım sağlamları istendi.

    Amed Halk İnisiyatifi’nin açıklaması şöyle:

    Sömürgeci, faşist, Türk devletinin yeminli gücü AKP devleti acımasız katliamlarına yenilerini eklemekten çekinmemiştir. Büyük Kürt soykırımı başarmanın yeminini içen ve andına uygun fermanlar ve fetvalar çıkaran AKP artık infazları ve katletmeleri şova çevirmektedir. Bunun son örneği İzmit-Gölcük seferini düzenleyen gemiyi kaçıran HPG’li Mensur Güzel’i katlederken sergiledi.

    Bir bireyi katletmeyi adeta büyük bir zafer kazanmışçasına övünerek anlatan basının önemli bir kesimi bu alçakça bu hunharca katliama sessiz kalmada bir sakınca görmedi. Ve tüm dünyanın gözleri önünde işlenen bu cinayete ortak oldu.

    Ancak daha öncede belirttiğimiz gibi ne katliamlar ne işgaller ne de siyasal soykırımlardan sonuç alınamayacak. Ancak artık ne infazlar ne işkence ve tutuklamalar ne de kimyasal silahlarla saldırı ve katletmeler bu halkı durduramayacak. Ancak artık ağırlaştırılmış tecridin en vahşisi ve kapsamlısı bile bu halka bir tek adım geri attıramayacaktır.

    Bu halk; Önderi, partisi ve savunma gücü kahraman gerilla ile her saldırıya, her katliama, her operasyona karşı direnecek. Öfkesini büyütecek, kinini daha fazla bileyerek. TC’nin zalimce saldırılarını boşa çıkararak yerle bir edecektir.

    Bu halk şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonrada temel değerleri olan şehitlerini görkemli bir şekilde inatla, inançla son yolculuğuna uğurlayacak. Bu halk büyük acı, zorluk ve gururla yerleştirdiği evlatlarını büyük bir gururla ve direnişle son yolculuğuna uğurlayacak.

    Bu bilinç, inanç ve kararlılıkla son şehidi Tüm Kürt Halkı tarihine ve direniş geleneğine yaraşır bir tarzda yarın saat 11:00’de Şehitlik Mezarlığında yiğit evladı Mensur Güzel onun yiğitliğine yaraşır görkemli bir şekilde uğurlayacaktır.

    ANF NEWS AGENCY