Melih Dalbudak/KILIK – KIYAFET

 

Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir anda yürürlüğe soktuğu yönetmelik düzenlemesi ile başlayan tartışma gerçekten bir çapsızlık örneği olarak sürüyor. Eğitim Bakanı’nın açıklama yapmak için 4 gün beklemesi, yönetmeliğin yürürlüğe gireceği tarih konusundaki belirsizlik (Zira Bursa’da bir okul serbest kıyafet uygulamasına geçmiş bulunuyor) ve bu sürede konuyu tartışanların tavrı tamamen eğitsel bakış açısında uzak bir noktada.

 

Her türlü karar alma mekanizmasının yürütme organında temerküz etmesini sağlayan, benzer örneklerini otokraside, despotizmde, faşimde gördüğümüz kararlar gibi, siyasal iktidar da bu konuda başına buyruk hareket ederek özgürlük getirmekte. Eğer bu değişiklik tartışmaya açılsaydı, tepeden inme bir hukukla değil, okullara inisiyatif tanıyan bir yaklaşımla da bu kural değiştirilebilirdi. Yani bakanlık, “her okul kendi kıyafetini öğrenci istekleri doğrultusunda belirler” kuralını da tercih edebilirdi. Aslında bu uygulama, şu anda mevzuata aykırı olarak da olsa özel okullar tarafından yapılıyor ve kıyafet yönetmeliğine aykırı davrandığı için hakkında işlem yapılan bir özel eğitim kurumu da bulunmuyor.  Ama sözkonusu olan kamusal eğitim olunca devlet, merkezi iktidarın lütfuyla özgürlüğü öğrencilere sunmuş oluyor. Tabii ikinci bir emre kadar.

 

Bu yüzden de her ne kadar referandum meraklısı da olsa, iktidar bu konuda öğrencilere hiçbir şey sormamayı da çok sorun etmiyor. Okullarda yapılacak basit bir anket, öğrencilerin görüşünü yansıtmaya yeterdi. Zira görüştüğüm öğrencilerimde çok farklı gerekçelerle üniforma uygulamasının devamı yönünde görüş çıktı. Halkın iradesine sonsuz saygı duyan hükümet, böyle sonuçlanacak bir anketten sonra acaba ne karar verirdi? Aslında 2010 yılında internet üzerinden bir anket yapılmış ve basında yer alan sonuçlar; kot pantolonun, başörtüsünün yasak, gömlek ve ceket giymenin ise zorunlu olacağı, kravatların tek renk olmayabileceği, ayakkabı konusunda da bası kısıtlamalar getirilebileceği yönündeydi. Konu gündemden düşürüldükten ve anket sonuçlarından sonra düşünülen değişiklikle hiç ilgisi olmayan şekilde, birdenbire siyasal iktidarın; “özgürlük gerekiyorsa onu da biz veririz” tutumu tepeden inmeciliğin güzel bir göstergesi olarak karşımıza çıktı.

 

 

 

Buna karşın, getirilen düzenlemenin öğrenciler için kısm­i bir serbestlik ortamı doğuracağını düşünebiliriz. Hepimizin öğrenciyken sinir olduğu, giymekten nefret ettiği önlükleri ve üniformaları, bundan sonra tektip giyilmeyecek diyerek kaldırmak önemsiz bir değişiklik değildir. Yani bu düzenleme kendi başına ve teorik olarak olumlu bir durumdur. Aynen ölüm cezasının kaldırılması örneğinde olduğu gibi. Ölüm cezasına karşı olan bir kişinin, sırf bu düzenlemeyi getiren hükümette MHP var diye karşı çıkması ne kadar kabul edilemez bir tavırsa, kıyafet yönetmeliğindeki değişikliğe de bu gerekçeyle karşı çıkmak o kadar irrasyoneldir.

 

Düzenlemeyi savunan iktidar mensupları veya destekçilerinin “özgürlükçü” argümanı: “Tüm alanlarda getirdiğimiz ileri demokrasiyi, okullardaki özgürlük ortamı ile taçlandırıyoruz” şeklinde. Yani ülkenin demokrasi sorunları birer birer çözülürken, öğrencilerin tektip giyinmesi kabul edilemezdi. “Yeni Türkiye”ye yakışan yapıldı. Bu argüman şüphesiz ki çok gülünçtür. Çünkü ülkede anti-demokratik uygulamalar günden güne artmakta, denetimsiz bir siyasal iktidar, otokratik bir yönetim sergilemekte, ayrıca eğitim konusunda da tüm tektipçi ve niteliksiz uygulamalar ağırlaştırılarak devam etmekte.

 

Örneğin ders müfredatları, ders kitaplarının içeriği niteliksiz, yanlış bilgilerle doludur. 2011 yılında hazırlanan bazı meslek liselerinde okutulan Temel Hukuk ders kitabının içeğindeki: “Cürümlere verilecek cezalar oldukça ağırdır. Ölüm, ağır hapis, hapis ve ağır para cezalarıdır. Ayrıca kamu hizmetlerinden mahrumiyet cezası da söz konusu olabilir. Bu cezaya çarptırılan kimse seçme, seçilme, memur olma,avukatlık yapma gibi bazı sosyal ve siyasal haklardan yoksun olur.” bölümü kelime kelime yanlıştır. Eski ceza kanununa göre hazırlanmış bu ifade, bakanlığın ders kitaplarını hazırlarken ve güncellerken bile ne kadar titiz ve özenli olduğunun küçük bir örneği.

 

Bunun dışında; okul mimarisi, sınıf düzeni, ders içi disiplin kuralları, kutlanması zorunlu günler ve yapılan törenler, bayrak töreni zorunluluğu, Andımız, disiplin yönetmeliği ve bunun hukuk dışı uygulanması, öğretmenleri telefonla ihbar hattı, okul yönetimlerinin keyfi uygulamaları, nöbetçi öğrenci sistemi, Türk Büyükleri panoları, tamamen fiili durum olarak okullara sokulmuş, her sene sabit olarak 14-20 Nisan arasında yapılan Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri, ders kitaplarındaki milliyetçi, ayrımcı devlet dili gibi örnekler resmi ideolojinin siyasal iktidar elinde görünüm değiştirmiş hali olarak karşımızdadır ve bunların değiştirilmesine yönelik en ufak bir gelişme kaydedilmez. Yani eğitim konusunda hiç de özgürlükçü bir ortamda olmadığımız kesin. Bu bakımdan “her alanda olduğu gibi kıyafette de devrim yaptık” demek çok komiktir.

 

Getirilen düzenlemeyi eleştirenlerin ve başta CHP olmak üzere muhalefetin “eşitlikçi” argümanları da siyasal iktidarla yarışacak seviyede komiktir. CHP Genel Başkanı’nın: ”Çocuk üzerinden siyaset yapılmaz. Kız çocuğu, ‘efendim yarım kol gömlek giyerse bu doğru değil, ben bunu yasaklıyorum.’ Eğer siz, yarım kol, küçük bir çocuk, küçük bir kız çocuğu giydi diye yasak getiriyorsanız kusura bakmayın ama bu sapıklıkla ancak anlatılabilir. Böyle bir şey olamaz. Cumhuriyetin kazanımlarını şimdi tek tek kaybetmeye başladık, o sürece girmeye başladık. Yazıktır, günahtır. Çocuk üzerinden siyaset yapılmaz.”[1] açıklaması bir cehalet ve demagoji örneğidir. Çünkü yeni yönetmelikte “kolsuz tişört ve kolsuz gömlek giyemez” düzenlemesi yer alırken bunu yukarıdaki şekilde yorumlayamazsınız. Eleştireceğiniz şeyin daha ne olduğunu bilmiyorsanız kendi elinizle rezil olursunuz. Bunun yanı sıra yine CHP mensuplarının diğer savları da aynı ölçüde sıkıntılı: “Okullarda sınıf farkı gözle görünür hale gelir, yoksul aile çocuklarında eziklik ve aşağılanma duygusu oluşur. ”

 

Kavram dünyasını, “sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitleyiz” düşüncesinin üzerine inşa eden bir anlayışın bunu söylemesi doğal gibi gelebilir. Ama bunu ilericilik adına yaparsanız, size şu soruyı sorarlar: “Yoksulluk gizlenmesi gereken bir ayıp mıdır?”

 

Asıl bu tutum, tamamen ideolojiktir. Yoksulluk; söylenenlerin aksine, gizlendikçe, sınıf bilinci yok edildikçe, özellikle de ergenlikteki çocuklarda hakkını isteme değil, kolay yoldan sınıf atlama ideali oluşur. Yoksul, ne uğruna yoksul kaldığını anlamadığı ölçüde, yoksulluk kavramını da sorun etmez. Sadece kendisinin zengin olmasını ister.

 

Sınıf ve kimlik bilincinin yakınından bile geçemeyecek bir kavram dünyası olanlar için sarılacak argüman bulmak gerçekten zor. Bunu göremedikleri ya da bal gibi görmek istemedikleri için muhalefetin bu zengin-fakir söylemi bilimsellikten uzak kalmaya devam edecek. CHP’ye, “herkese okul dışında da üniforma giydirmek bu ayrımı kaldırmaya ne kadar yardım eder?” diye sormak gerekir. Ya da Elmas Arus’un Roman Açılımı toplantısında yaptığı şu konuşmayı hatırlatmak gerekir: “ABC’yi öğrenmek için üniformamızı giyip okula başladığımızda… Annemiz sandı ki, aynı üniformayla fark edilmeyiz, kayboluruz okullu çocukların aralarında. Kaybolamadık ne yazık ki… Ayağımızdaki ayakkabı, bir de şivemiz ele verdi bizi. Önce sıra arkadaşımızı yanımızdan ayırdılar. Sonra bizi sınıftan… Öğretmenimiz bizi en arka sıraya oturttu. Bizler daha o yaşlarda sırtımızdaki üniforma gibi istediğimiz zaman çıkaramayacağımız bir başka üniformayı keşfettik. Anladık ki bu üniforma bir hayat boyu çıkmaz.” [2]

 

Bir diğer itiraz noktası da başörtüsü konusu. Bu konu aslında siyasal iktidarın özgürlükçülüğünün turnusoludur. Ama eleştirenler laiklik elden gidiyor türküsü söylediği için asıl tartışılması gereken konular konuşulmuyor. Siyasal iktidarın, dini konuları ve dini sembolleri yavaş yavaş nasıl yaygınlaştırdını ve hayatın normaliymiş gibi sunduğunu açıkça görüyoruz. Zorunlu din dersi kapı gibi duruken, bunun yanına Peygamberin Hayatı ve Kuran-ı Kerim derslerini gayet normal olarak yerleştirirseniz, bu derslerin işlenişindeki kıyafeti de ayarlamanız gerekir doğal olarak. Bu yüzden kıyafet yönetmeliği bu konudaki tutarsızlığı sergiliyor. “Öğrenim gördükleri okulun arması ve rozeti dışında nişan, arma, sembol, rozet ve benzeri takılar takamaz, Siyasî sembol içeren simge, şekil ve yazıların yer aldığı fular, bere, şapka, çanta ve benzeri materyalleri kullanamaz ve giysileri giyemez” dedikten sonra “Kız öğrenciler, imam-hatip ortaokul ve liseleri ile çok programlı liselerin imam-hatip programlarında tüm derslerde, ortaokul ve liselerde ise seçmeli Kur’an-ı Kerim derslerinde başlarını örtebilir.” düzenlemesini yan yana barındırmak gerçekten çok komik oluyor.

 

Başörtüsü takmak bir mümin için yaşamının parçasıdır. Kendini ifade etme yollarından biridir. Çünkü bir kişinin kimliği hem inançsal, hem felsefi hem de ideolojiktir. Yani başörtüsü bir aksesuar ya da eğitim materyali falan değildir. Bu bakımdan; herkes inancı, yaşam felsefesi, ideolojisi neyi gerektiriyorsa öyle giyinir derseniz, isteyen başörtüsü takar, isteyen haç kullanır. Dileyen Atatürk rozeti takar, kimi Hz. Ali’nin resmi olan tişört giyer, boynuna zülfikar asar, bir başkası yarım metre sakal uzatır, diğeri de saçlarını kazıtır. Eğitim Bakanlığı’nın ve siyasal iktidarın niyeti özgürlükçülük olsaydı, bu konuda hem öğrenciyi hem de öğretmeni serbest bırakırdı. Dolayısıyla bu düzenleme bir kesim için daha avantajlı olup, bunun dışında kalan tüm görüşleri dışlaması açısından da anti-demokratik ve çelişkilidir.

 

Zaten Milli Eğitim Bakanı’nın açıklaması yukarıdaki sorunun cevabı gibi: “Eğer okullarda başörtüsünü serbest bırakmak istesek, hükümetimizi şimdi bunu yapmaktan alıkoyan şey ne?”[3]

 

Tam da siyasal iktidarı bunu yapmaktan alıkoyan şey, diğer görüşlere tahammül edememektir. Onları hayatın içinde ve doğal olarak okullarda görmek istememektir. Yaradılanı severiz yaradandan ötürü deyip, günü gelince yaradana sığınıp itiraz edeni yok etmektir. Muhalif her türlü fikrin, zararlı ve yok edilmesi gerektiği yönündeki inançtır. Çünkü bu ülkede ateistler, dinsizler, İslam dışı inançlar, aleviler, feministler, ulusalcılar, sosyalistler, anarşistler olmamalıdır, varlarsa da hadlerini bilip seslerini çıkarmamalıdır. Onların giyimi yönetmeliğe göre “İnsan sağlığını olumsuz yönde etkileyen ve mevsim şartlarına uygun olmayan kıyafetler” olarak algılanır. Dolayısıyla çoğunluk her zaman azınlığın üstünde ve onlardan “daha eşit”tir.

 

Ama bununla mücadele etmek gerektiğini düşünenlerin izleyeceği yol da kendi kimliğini ortaya koymaktan çekinmemek ve boyun eğmemek olmalıdır. Yoksa “eğitimde dinsel simgelere karşı eşofmanla derse girmek” değil. Dolayısıyla hem tüm dini dersler kaldırılmalı, hem de kıyafet  herkes için serbest olmalıdır.

 

Her şeye rağmen, yönetmelik değişikliğinin öğrencilere yansımasının çoğunlukla olumlu olacağını düşünüyorum. Bunun demokrasi yolunda bir devrim olduğuna da kimsenin inanacağını sanmıyorum. Pedagojik açıdan, kimlik gelişimi bakımından, yoksulluk ve zenginliğin az ya da çok karşı karşıya gelmesi açısından daha olumlu sonuçlar çıkacaktır. Tabii uygulayıcıların zihin dünyasının elverdiği sınırlar içerisinde. Ahlak anlayışları; öğrenciyi birey değil, bedeni üzerinde tahakküm kurulacak köleler olarak görmelerine neden olan öğretmen ve idareciler, bu değişikliği de öğrenciye dar edebilir ya da yöneticilerden bu istenebilir.

 

Sonuç olarak “özgürlükçü” geçinen iktidar ile “eşitlikçi” geçinen muhalefetin söylemlerindeki sağlıksız ve eğreti bakış açısı, yönetmelik konusunda fikrini sorduğum öğrencilerime de doğrudan yansımış. Çoğunluğu üniformadan rahatsız oldukları halde, televizyon tartışmalarının etkisiyle yönetmelik değişikliğine karşılar ve bu konunun kendilerine sorulmamasından şikayetçiler. Ayrıca öğrencilerim, eğer değişiklik yapılacaksa, öğretmenlerinin de serbest giyinmesinden yana.

 

Bu düzenleme “uygulamada görülen sıkıntılar” gerekçe gösterilerek kısa zamanda geri alınırsa hiç şaşmamak gerekir.

 

 

 

Melih Dalbudak

1 Aralık 2012

 

 



[1] Milliyet Gazetesi. 29.11.2012

[2] Ayrımcılık, Örnek Ders Uygulamaları. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları. Bilgi Üniversitedsi Yayınları. Eylül, 2012

[3]http://www.beyazgazete.com/haber/2012/12/1/bakan-dincer-den-kilik-kiyafet-ve-dersane-aciklamasi-1536904.html

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Fikret Başkaya / Büyüme Değil (Küçülme)

“Sınırlı bir dünyada sınırsız büyümenin mümkün olduğuna inanan, deli değilse iktisatçıdır”                                                                                                           Kenneth Boulding Ekonomik …