Sebahat Tuncel…Roboski…

Yargıtay, Sebahat Tuncel’e verilen 8 yıllık cezayı onaylamış. Tam da Roboski’nin ikinci yıldönümünde. Bazen tesadüfler çok anlamlı olabiliyor. Roboski katliamının suçluları hâlâ gizleniyor ve Roboski’de öldürülen Kürt gençleri de dâhil, zulme uğrayan insanların savunuculuğunu yapan Sebahat Tuncel mahkûm ediliyor. Ve dahası var: Hapisteki CHP milletvekilleri salınıyor ama hukuken aynı durumda bulunan BDP milletvekilleri hâlâ içerde. Onların hapis yattığı her gün, Türkiye’deki adaletsizliğinsebahat-tuncel_252022bir kanıtı gibidir. Ve dahası da var: Binlerce KCK tutuklusu hâlâ içerde. Gerçekte ortada hiçbir suç olmadığı halde. Bu insanların tek “suçu” Kürt halkının davasını savunmaları.

Şimdi Sebahat Tuncel’le dayanışmanın zamanıdır. Bu haksız karara karşı sesimizi yükseltelim.

Malumu ilan eden yazılar yazmayı hiç sevmem. Bu yüzden açık haksızlığı ve adaletsizliği protesto eden bu kısa çağrımı sadece bir dayanışma çağrısı olarak kabul edin.  Ama yeri gelmişken bu yazıda bir noktaya daha değinmek istiyorum.

Dün CNN’de (televizyonun kumandası bozulduğundan ve kanal değiştirmek oldukça uzun işlemleri gerektirdiğinden genellikle bu kanalı izliyorum) hukukçuların tartışması vardı. Turgut Kazan’ı severim. Ta 12 Mart döneminden tanırım. Bizim de avukatlığımızı yapmıştı o dönemlerde diye hatırlıyorum. Dürüstlüğüne ve sağlam mantığına her zaman güvenmişimdir. Yanı başındaki daha genç bir hukukçu olan Ümit Kocasakal’ın konuşmasındaki bir noktaya takıldım. Ümit Kocasakal, arada verilen Selahattin Demirtaş’ın konuşmasına değinirken mealen şunları söyledi: “Selahattin Demirtaş’ın konuşmasını referans veremem. Çünkü onların meselesi barış sürecidir ki, bence bu bölünme sürecidir.”

Kocasakal’ın, hele konu Kürt meselesi değilken araya bu sözleri sıkıştırmasını çok tuhaf karşıladığımı belirtmeliyim. Üstelik, Ergenekon davasındaki haksızlıkları belirtirken gür çıkan sesi bu sefer o kadar gür çıkmadı. Haklılık başka şeydir, politika başka şeydir. Haksızlığa karşı çıkarken gürleşen ses, politik hile hurdanın ifade edilmesi sırasında irade dışı olarak söner.

“Barış süreci” bölünme süreciymiş aslında. Neyin bölünmesi? Babanın mülkleri mi bölünecek? Ülkenin bölünmemesi, Kürtlere karşı gayrinizami savaşın devam etmesiyle, faili meçhul infazlarla, Roboski’yi bombalayarak  mı sağlanacak?

Sözcü’nün 30 Aralık 2011 tarihli nüshasının başlığı şöyle:

“ ‘TSK sivilleri vurdu’ diyenlere Genel Kurmay’dan açıklama: Silah Taşıyorlardı”

Yanı başınızda duran Sözcü gazetesine dönüp tek bir söz söylediniz mi, “ülkenin bölünmemesi” adına?

 

Gün Zileli

29 Aralık 2013

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Fetih… İşgal… Kurtuluş…!!!

Artıgerçek Savaşlar genellikle devletlerin egemenlik taleplerinden ya da iddialarından çıkar. Bir devlet, bir ülkenin topraklarına …

117 Yorumlar

  1. bir kaç tane daha Gün Zileli olması gerek bu ülkede, başka da bir şey demeye gerek yok.

  2. Ben size gelirken Eminönü’ nden alayım bir kumanda

  3. Bu koçasakal zihniyeti.. tabi ki DOĞU PERİNÇEK zihniyetini de katıyorum.. solda birlik filan olmaz.. yazdıklarınıza katılmamak mümkün değil.. saygılarımla……

  4. Ülkelerinin bölünmesinden bahsetmeleri kadar büyük ikiyüzlülük olamaz. Ülkesi bölünen Türkler değil Kürtlerdir. Kürdistan’ı dört parçaya bölen Türk, Arap ve Fars devletlerinin bölünmesini ise ben isterdim.

  5. valla ne iyi olur. Marka millenium, 80200 model gri:)

  6. AK parti, paralel devletlere karşı daha cesur davranmalı. Çözüm sürecini baltalamak isteyen bürokratik iç ve dış mihraklar Sebahat hanımı mahkum ettirdi. AK parti iyi ama çevresi kötü 😀

  7. Politik Doğrucu Olmayan Kurd

    Kendi kimliğinin rezil ve aşağılık olduğunun farkında olan bir avuç türk hariç bütün türklerin elemine edilmesi gerekir.

    Anadolu ve Mezopotamya’da halkların devrimi ancak Kurd, Ermeni ve Yunan halklarının türk ve arap gericiliğini doğal sınırlarına itmesiyle gerçekleşecektir. Büyük Kurdistan’ın bugünkü türkiye parçası sadece faşist türklerin doğu ve güneydoğu anadolu adını verdikleri bölgeyle sınırlı değildir. türklerin geçmişte devrimci halklardan faşist yollarla ele geçirdikleri her yer geri alınmalıdır. Bu uzun bir süreç tabi.

  8. malumun ilanına gerek duyulan bir toplumda yaşamanın sıkıntısı, hep tekrar-en bir şeylere takılmak oluyor…taa ki ” kasten sağırlar”dan kurtuluncaya kadar.
    r
    işte bu riyakarlıktır, “cumhuriyetin kazanımları”….”bizimkilerin” egemenliğine cevaz verirse “hukuk”, yok değilse “terör”…

  9. saba ma rındeka, hewla.
    emma be kese neya!

  10. hayır, bu yazıda Doğu Perinçek zihniyetini neden karıştırırlar.! ne alaka, ne benzetmesi.

  11. özgürlükçü

    nihayet zilelinin kedi olalı fareyi yakaladığı ender olumlu toplumsal özgürlükçü devrimci bir yazı olmuş kutluyorum.bu şekilde yerini netleştiren sistem-iktidar-devlet-eski efendi-Kemalist-millicilerle arandaki çizgiyi netleştirdikçe özgürleşip insanlık ailesine birlikte katılacağız.bir kez daha kanıtlandıki gerek kürt özgürlük hareketi gerekse onunda bir bileşeni olarak içinde yer aldığı toplumsal muhalefetin politik örgütü HDK-HDP nin sistem ve emperyal bütün efendilerin siyasetinden bağımsız siyaset yaptıkları belli olmuştur darısı eski efendi ve devletle bağını koparamayıp kendini solcu devrimci yutturmaya çalışıp sistemin yedek seçeneği chp-mhp-cemaat-tkp-ip güzellemesi ile toplumsal muhalefete ihanet edenlerin başına özgürleşmek kendimiz olmak alternatif yaratabilmemizin ilk koşuludur

  12. Harika bir yazi ve yorumlama

    iste bu gun zileli. 68 mucadeleci adami.

  13. m.aliŞér CEVAP

    Adasim
    ne demek istedin. Daha acik konus. yine ayna karsisindami konusuyorsun. Bizlerle konus

  14. 6 numaralı yorum…
    “İşgalci, etnik temizlikçi” Türk politikalarını doğrulayan-haklı gören bir zihniyetin aynısı olduğunu itiraf ediyor; aynı madalyonun diğer yüzünde kendi resmi var!
    Kızılderililer ve siyahlar Amerikalıları, Latin yerlileri İspanyolları “elimine” etmeli…
    Küçük bir sorun “bir avuç Türk’ün” saptanması kolay olmayabilir… Bunun da kolayı var elbette; “Usta Stalin’in” deneyimleri ne güne duruyor!.. O. Gürsel

  15. paralel örgütün hamlesi bu.hükümet istifa gibi sokak eylemlerini çatışmalarını de körüklüyorlar.diyelimki hükümet istifa etti akp karşıtları bundan ne elde edecekler diye soruyorla mı kendilerine,körü körüne sokak eylemi nereye götürür süreci.akp istifa edince boşluğu sokak göstericileri mi dolduracak?sokak hareketi reaksiyoner ve tepkisel olmaktan çıkmalı ve stratejisini akp istifa etsinde ne olursa olsun kolaycılığından kurtarmalı.şayet sokak hareketi gücünü kurumsal yapıları zorlama ve etkileme ve kurumsal yapıda örgütleme düzyine ulaşmazsa enerjisi başka güçlere hizmet eder.rüzgarı düşünelim rüzgar çok güçlüdür bu farkedildiği için rüzgargülü icat edilmiş ve rüzgarın doğal gücüyle bu rüzgar pervanelerinin çevrilmesi sağlanarak elektrik enerjisine dönüştürülmüştür.şimdisoru gezi sonrası sokak hareketlenmesinin gücünün nasıl bir enerjiye dönüştürüleceği ve bu güç ve dönüşen enerjinin nereye kanalize edileceğidir.bu enerjiyle yanan projektörün nereye çevrileceğidir.

  16. Adamın biri “Kurban” konusunu anlatıyormuş: “Çocuğu olmayan Hazreti Davut, Allah’a dua etmiş, ‘Ya Rabbi bana bir kız çocuğu ver, onu sana kurban edeyim’ demiş. Dua tutmuş, Davut, kızının adını Ayşe koymuş, gel zaman git zaman, çocuğun kurban edileceği zaman gelmiş, Hazreti Davut kızı yatırmış, tam boğazını kesip kurban edecekken, Azrail, gökten bir keçiyle çıkagelmiş, ‘kızı bırak, al bu keçiyi kurban et’ demiş” !!! Dinleyenlerden biri dayanamamış: “Yahu bunun neresini düzelteyim; Hz. Davut değil Hz. İbrahim; kız değil erkek; Ayşe değil İsmail; tam kesmek üzereyken, gökten Azrail değil, Cebrail çıkagelmiş, getirdiği de keçi değil koçmuş!” …
    hikayeyi doğru kurgulamak önemlidir.hikayenin çeşitli periyotları var bunlardan biri 12 eylül 1980 ,özalizm yılları gibi ana periyot ve bunun içinde alt periyotlar.mesela 28 şubat ve 2002 de akp nin iktidara gelmesi,2011 referandumu gibi … vs. hikaye doğru kurgulanmalı,bu kurgu harita gibidir nerede olduğunuzu ve diğerlerinin nerede olduğunu belirler.bu teorik müdahaleye ihtiyaç var.bu olmadan strateji ve taktik belirlenmez.duruma göre kör bir taktikle bir oraya bir buraya savrulunur.

  17. asgari bir program oluşturulabilir ve geniş bir cephe oluşturulabilinir. % 10 seçim barajı , siyasi tutsakların tahliyesi ,bu davalardaki hukusuzluk ve komplolar , terörle mücadele yasasının kaldırılması …vs kalemler üzerinden meşru bir perspektik sağlanıp sokak gösterileri bu eksende yürütülebilir

  18. Dobrovski gafı her şeyi açıklıyor aslında…

  19. özgürlükçü

    sayın zileliye epeydir anlatmaya çalıştığım kocasakalgillerle kirençsizgiller perinçekgiller çok yakın ve geçişkengillerdir aman onlardan uzak özgürlükçü toplumsal devrimciliğe yakın olalım diye çabaladım demekki bin nasihatten bir müsibet hayırlıymış zilleli bizzat yaşayıp fark etmesi lazımmış işte bu kocasakalgiller kirençsizgiller veli küçükgiller perinçekgiller tkp cephecigiller genellikle kazıyınca altından millici zillicigillerle devletçi giller çıkar işte özgürlükçünün bütün uyarıları anarşizmin her türden devletçi millicigilerden uzak olabilmesiyle ilgiliydi bu arada sezarın hakkını 1 vermeyiz 2 vermeyiz 3 vermeyiz bir bakarız hakkını yesekte engelleyemeyiz artık özgürlükçü politik anarşizme programı ve bütün karakteriyle en yakın politik öznenin HDK-HDP olduğunun hakkınıda verme zamanı gelmedimi???

  20. Merhaba

    Kaleminize sağlık, bence de gerekirse meclisten çıkmasın ama o hapse de girmesin Sebahat Tuncel, eminim bu süreçte ona destek olacak onlarca muhalefet milletvekili de meclisin kapsına çadır kuracak daha fazla halk da olacaktır.

    Kumanda için tv model ve numarasını verirseniz mutlaka gelirken getireyim hocam bu bahane ile adayı da görmüş olurum, Heybeli’yi severim ama orayı hiç görmemiştim. Diğer programlardan kumandadan kanal değiştirmeden haberdar olmak istiyorsanız o anda twitter akışına bakın, izlemekten beter olup televizyonu açasınız gelmiyor. Ben uzun süredir açmıyorum, kumanda nerde onu da bulamadım siz dedikten sonra.

    Selamlar

  21. 🙂 sen gel de icabında kadıköy’den gider alırız.

  22. Aynı tartışmada Ü. Kocasakal: “Ben Roboski demem. Orası benim için ULUDERE’dir” dedi.

  23. özgürlükçü

    sokağın kurumsal örgütlülük seviyesine sıçratılması meselesi karşılıklı birbirini besleyerek başarılabileceğinin hatırlanılmasında fayda vardır.hayat yereldir üretim tüketim bütün ilişkilerin yaşandığı insanlarıyla ve doğayla ilişki bütünü ve pratiklerimizdir işte o hayatın pratiği politik olan olmayan toplumsal mücadele pratiğimizin asıl yerel pratiğidir sokak,mahalle,kent biz olsakta olmasakta yaşanır bu pratikte olamayanların örgütlenmesi mümkün değildir örgütlü yapılardan beslenemeyen toplumsal mücadele sokağıda alternatif başarı siyaseti üretmesi çok zordur birlikte etkileşip onun bunun değirmenine değil kendi özgürlükçü toplumsal devrimci mücadelesine rüzgar gülü olabilmek mümkündür ve sokaktan başlayacağıda ihtimaldir

  24. Serdar Çınar @Evyapmak

    Türkiye’nin ‘bölünmesi’ lafı bir retorik ve demagojiden ibaret malum. Lakin, Kocasakal iki doğru yere işaret etmiş:
    1. Nesnel bakımdan TR’nin bölünmesini engelleyemeyiz, zira ırkçı, milliyetçi, tutumumuzdan ödün veremeyiz. Bunu aslında itiraf ediyor.
    2. Yolsuzluk soruşturmalarının üstüne gidilmesinin, üstüne gidilebiliyor olmasının demokratik ve hukuksal değerinin BDP’nin umurunda olmadığını, onun ‘barış süreci’ açısından konuya yaklaştığını vurguluyor.
    Kürtlerin hangi biçimde olursa olsun ‘Kürtler olarak’ her türlü haklarını söke söke almalarından yana biri olarak demokratik ve hukuksal değeri olan açıklık, yargılanabilirlik vb. normların olgunlaşmasını sağlayacak girişimler yerine politik iktidara payanda olarak ödün koparabileceğini ummasını pek akıl karı bulmuyorum. Tam tersine, Kürt hareketine ödün vermeye kalkan bir AKP, ırkçı milliyetçi rakipleri tarafından daha da kolay parçalanabilecek bir lokma haline gelir. Bu nedenle ırkçılıkta onlardan geri kalmayacağını gösterme yoluna gidebilir. Hele ki, Cemaat yapısı ve arkasındaki küresel odakların Kürt sorununun demokratik yollarla çözümüne katkıda bulunmak gibi bir niyetleri yoksa. Böyle bir işaret de görünmüyor benim görebildiğim kadarıyla…

  25. KOCAELİ KONGRE GİRİŞİMİ Fwd: [HDP-HDK Meclisleri] son gelişmeler ve eş başkanımız hakkında alınan kararla ilgili yerellere gönderilmek üzere hazırlanan taslak metin
    Gelen Kutusu
    x

    mesutfirat21@gmail.com
    10:13 (3 saat önce)

    Kime: SAKARYA, KOCAELİ, MELEK, leylaerdogdu, Nilay
    iPhone’umdan gönderildi

    İleti başlangıcı:

    Kimden: şeyma kantarcı
    Tarih: 30 Aralık 2013 02:52:26 GMT+2
    Kime: hdp-hdkmeclisleri@listeler.halklarindemokratikkongresi.org
    Konu: [HDP-HDK Meclisleri] son gelişmeler ve eş başkanımız hakkında alınan kararla ilgili yerellere gönderilmek üzere hazırlanan taslak metin
    Yanıt Adresi: hdp-hdkmeclisleri@listeler.halklarindemokratikkongresi.org

    KİRLİ İTTİFAKLARA KARŞI BARIŞ,EŞİTLİK,ÖZGÜRLÜK VE SOSYAL ADALET İÇİN TEK ALTERNATİF HDP

    EŞ BAŞKANIMIZ SABAHAT TUNCEL ONURUMUZDUR!
    Ülke olarak cumhuriyet tarihinin en kaotik dönemlerinden birini yaşıyoruz. Her sabah yeni bir gelişmeyle güne uyanırken var olan süreci analiz etmek,son tahlilde bu analizle beraber ülkenin geleceğine dair ne istediğimizin sözünü söylemek barış, demokrasi ve emek mücadelesi yürüten ,Halkların Demokratik Partisi olarak her zamankinden daha çok anlam taşıyor.17 Aralık’ta başlatılan operasyonla birlikte siyasi iktidarın odağında yer aldığı birçok yolsuzluk ve rüşvet iddiası ortaya çıkartıldı. İçinde hükümet üyelerinin, onların yakınlarının, belediye başkanlarının, bürokratların, müteahhitlerin, bankacıların olduğu bu yolsuzluk yumağı Erdoğan Bayraktar’ın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan istifa ederken yaptığı açıklamalarla birlikte Başbakan’a kadar uzanmıştır. AKP’nin böylesine büyük bir yolsuzluk batağı içerisine girmiş olması, bu batağı ortaya çıkartan güçlerin söz konusu yolsuzluklardan azade oldukları anlamına gelmeyeceği gibi bu durum yolsuzluğun vahametini de azaltmamaktadır. Yaşanan kriz çok yönlüdür. Çünkü yolsuzluk ve rüşvet iddiaları bir yandan ekonomik bir krize işaret ederken diğer yandan bu krize yol açan asıl odağın iktidar ve onun çevresine yuvalanmış çevreler olduğu düşünülürse aynı zamanda siyasal bir krizdir.

    AKP’nin cemaat eliyle ortaya dökülen kirli çamaşırlarının bir yönü yolsuzluk ve rüşvet olurken işin aslı bunu da aşan yeşil sermaye ve ılımlı İslam projesinin yaşadığı yapısal krizlerdir. Çürüyen dallar pazarlara çıkarılırken aslında tüm ağacın çürütüldüğü gözden kaçmamalıdır. Meseleyi ele alışımızın net tespiti sorunun sadece yolsuzluk ve rüşvetle izah edilemeyeceği, sorunun iktidarlar arası bir çatışma ve devlet krizi olduğudur. Ayakkabı kutularında saklanan paralara, evlerde bulunan para sayma makinalarına, yolsuzluk ve rüşvet belgelerine zemin olan zihniyet devlet krizinin ta kendisidir. Son yaşanlar sadece devletin bu kirli yüzünü bir kez daha görünür hale getirmiştir.
    Roboski’de parçalanmış bedenleri katırların sırtında taşınan gençlerin ve çocukların, Hrant Dink’lerin, Rojin Çiçek’lerin , Uğur Kaymaz’ların, Gezi şehitlerinin, her gün katliama uğrayan kadınların failleri ve bu faillerin zihniyeti meçhul değil bellidir. Bu failler ve bu zihniyet yani AKP ve cemaat on iki yıl kan üzerinden siyaset rantını birlikte yerken şimdi birbirini yemektedir! Biri adalet timsali, biri hırsız değil, her ikisi de hırsız, her ikisi de demokrasi, barış ve emek düşmanıdır.
    Boğazına kadar çamura batan AKP kabine değişiklikleri ve cemaatin kadrolarını görevden almalarla durumu revize etmeye çalışıyor. Başbakan Oslo ve Diyarbakır süreçleri nedeniyle kendisinden intikamın alındığına dair komplo teorileri ileri sürüyor ve cemaate beddualarla durumu kurtarmaya çalışıyor. Aslında başbakan böyle davranarak bir yandan kendini mağdur göstermeye çalışırken,diğer yandan AKP’yi müzakere masasına oturtanın Kürt özgürlük hareketinin kırk yıllık direnişi,cezaevlerindeki açlık grevleri ve Rojava devrimi olduğu gerçeğini gözlerden kaçırmak istiyor.
    Kürt sorununda, demokratik ve barışçıl bir tutum sergilemeyip çözülen her iktidar gibi AKP de bir çözülmenin eşiğindedir. Kendisine verilen bu şansı değerlendiremeyen AKP iktidarı yakaladığı müzakere şansını değerlendirmek yerine işi yokuşa sürerek her zaman uyguladığı mağdur siyasetiyle bu sefer de topu cemaate atmaktadır. AKP, ülkenin kanayan yarası olan Kürt sorununun demokratik çözümünde adım atmıyor ve bunun için de her seferinde kendi dışındaki bazı gerekçelerin arkasına sığınıyor.
    AKP on iki yıl önce savaş ortamının dinginleştiği, bundan kaynaklı ekonominin rahatladığı bir dönemde tek alternaif gösterilerek piyasaya sürüldü. AKP ve cemaat bu süre zarfında yasama, yürütme ve yargıda kadrolaşmasını son sürat yaşadı ve bu zafer sarhoşluğuyla halklara dönük kıyımlarındaysa hız kesmediler. AKP’nin ve onunla paralel olarak iktidarla birlikte kurumsallaşan cemaatin gösterdiği yol aynı noktaya çıkıyor. İşte bu nedenle bugün biz ‘ ne AKP ne cemaat’ diyoruz. Hükümet ve paralelinde kurumsallaşan cemaatin, gösterdikleri sandıklar aynı yola çıkmaktadır. Biri barışsever, biri diktatör değil, her ikisi de demokrasi ve barış düşmanıdır.
    Yaşanmakta olan temsiliyet krizine yönetici sınıfların çözümü CHP,MHP ve cemaat ittifakıdır. Bu çerçevede CHP daha da sağa kayarak neo-liberal,milliyetçi ve faşist adaylarla seçime girmektedir. Sistem partileri tabanında barış isteyen,Gezi isyanının temsil ettiği katılımcı ve öz yönetimci kent politikalarını savunan,rant paylaşımı merkezli,özelleştirme ve zenginleştirme politiklarına karşı öfkeli,yolsuzlukları cezalandırmak isteyenlerin de görmesi gereken adres HDP’dir. Kirli siyaset karşısında temiz siyaseti yürüten,minimum %50 kadın temsiliyetini savunan,halkların ve inançların,lgbt bireylerin eşit,özgür temsiliyetlerini garantileyen;neo liberal ,savaş suçlusu politikaların devamı için kurulan kirli ittifakların oyunlarını bozacak olan HDP’dir.
    Halkların Demokratik Partisi olarak demokrasi, barış ve emek mücadelesinde tüm ötekileştirilenlerin yıllardır yürüttüğü mücadeleler sonucu kapıların bizlere sonuna kadar açık olduğu bir zemini öngörüyoruz. Yaşanan krizin salt üç bakanın istifa ettirilmesiyle ya da kabine değişikliğiyle aşılamayacağı bir gerçektir. Hatta kabinede yer alan isimlerin de bu halkın değerlerinde sicilinin temiz olmadığı, kimi revizasyonların göstermelik bir senaryoyu geçmediği de aşikardır. Bir taraftan Oslo ve Diyarbakır tezleriyle şirin görünmeye çalışan AKP, bir taraftan hala aba altından sopa göstermektedir. Bu sürecin yönetilmesinin yegane yolunun meselenin salt bir yolsuzluk meselesi olmadığı algısının toplumsallaştırılması, bunun yanında öz güç ve öz yeterliliğimize dayanarak demokratik taleplerimizi sokakta daha fazla haykırmaktan geçtiğine inanıyoruz.
    Halkların Demokratik Partisi bugün erken genel seçim çağrısı yapmayı tarihsel bir sorumluluk olarak görüyor.
    Halkların Demokratik Partisi,demokrasiyi sadece sandık başına gidip oy kullanmaktan ibaret dört yılda bir gerçekleşen bir olay olarak görmüyor. Toplumun bir bütün olarak demokratikleşmesi mümkün olmadıkça,anti demokratik bütün yasalar değiştirilmedikçe Türkiye’de demokratik bir hayatın kurulması mümkün değildir.
    Yıllardan beri sürdürdüğümüz demokrasi ve eşitlik mücadelesinde ifade edip savunduğumuz, yok sayılanların, ötekileştirilenlerin, her türlü sömürüye maruz kalanların, emekçilerin, kadınların, gençlerin, lgbt’lerin, ezilen bütün kimliklerin talepleri bugün çok daha güncel ve çok daha acil hale gelmiştir.

    Kayıplardan, faili meçhullere kadar, siyasi partiler yasasından, terörle mücadele kanununa kadar, % 10 seçim barajından yerinden yönetim ihtiyacına kadar bir dizi değişikliğin yapılması artık ertelenemez bir hale gelmiştir.

    Halkların Demokratik Partisi, bugün AKP ve cemaat arasında patlak veren ve onların çevrelerinde kümelenmiş odakları da kapsayan iktidar çatışmasında onlardan birinin yanında durmayı değil, bütün bunların alternatifi olmayı, yani iktidarı hedefliyor.

    Bir süredir devam eden barış ve müzakere süreci ile Gezi direnişi, Türkiye’de hiçbir şeyin artık eskisi gibi olamayacağını gösterdi. Bugün, ezilenlerin mücadelesinin iktidar krizini büyüttüğü de ortaya çıkmıştır. Bugün ortaya çıkan durum, yepyeni bir seçeneğe olan ihtiyacı bir kez daha çok açık olarak ortaya çıkardı.

    Bugünkü krizden çıkışın en adil ve en demokratik yolu, halkların demokratik mücadelesinin sesi olan Halkların Demokratik Partisi’nin örgütlü gücüyle mümkün olacaktır. Halkların Demokratik Partisi de erken bir genel seçime hazırdır.

    Şu çok nettir ki tüm ezilenlerin yürüttükleri mücadeleler iktidarları krize soktu ve bu krizi halklar lehine örgütlemek yine biz ezilenlerin örgütlü gücüyle olacaktır.

    Son olarak…

    Yargıtay 9. Ceza Dairesi, HDP Eşbaşkanı Sebahat Tuncel’e PKK üyeliğinden verilen 8 yıl 9 aylık hapis cezasını oybirliği ile onadı. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde tutuklu olarak yargılanan Sebahat Tuncel, 2007 yılında milletvekili seçildi ve tahliye edildi.

    Aynı mahkeme Eylül 2012’de mahkumiyet kararını verdi. Hatırlatmak istiyoruz ki, Tuncel hakkındaki mahkeme kararı, o dönemde Başbakan Erdoğan’ın “Yargıya söyledik, gereğini yapacak” açıklamasının ardından alındı. 6 yıl sonra ortaya çıkarılan bir itirafçının kanıtlanmamış beyanlarına dayanan ve Sebahat Tuncel’in görüşü alınmadan verilen bu karar Yargıtay’da rekor bir hızla, 1 yılda onandı.

    Mahkeme kararı da, Yargıtay&rsquogörüşü alınmadan verilen bu karar Yargıtay’da rekor bir hızla, 1 yılda onandı.

    Mahkeme kararı da, Yargıtay’da onanması da siyasidir, yargının halk iradesine vurduğu bir darbedir ve adil değildir.

    Tuncel, Kürt, Türk, Ermeni, Arap, Laz, Çerkes, Alevi, Sünni her dilden ve her inançtan halklarımızın, işçilerin, emekçilerin, yoksulların, gençlerin, LGBT’lerin, kadınların desteği ile milletvekili seçilmiştir. Türkiye’de barış ve halkların eşit koşullarda birlikte yaşaması için mücadele eden bir vekildir.

    Yargıtay’ın bu onama kararı aynı zamanda Kürt sorununda ‘çözüm ve barış’ mücadelesine vurulan bir darbedir. Alelacele ve HDP’nin siyasal çalışmalarına karşı alınmış bir karardır.

    Türkiye’de yargı, evrensel demokratik hukuk ilkelerine göre değil, siyasi gelişmelere ve dengelere göre kararlar üretiyor. Solun, demokrasi ve barış güçlerinin, toplumsal muhalefetin aleyhine olan geçmişteki ve bugünkü örnekler saymakla bitmez. Yargı, adalet değil, haksızlık dağıtıyor.

    Binlerce Kürt siyasetçisi KCK isimli davalarla yıllardan beri rehin tutuluyor. Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemeleri Mustafa Balbay hakkında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı 4.5 yıldır tutuklu olan BDP’li Kürt vekiller için yok sayıyor. Kürtlere ayrı, Türklere ayrı hukuk standardı kullanılıyor.
    Diyarbakır Mahkemelerinin de Yargıtay’ın da zihniyeti, ‘çözüm ve barış’ için, Kürt halkının haklı ve meşru talepleri için demokratik siyaset mücadelesi sürdüren siyasetçileri siyaset alanı dışına düşürmek yönündedir.

    BDP-Blok ve HDP vekillerini demokratik siyaset mücadelesinden uzaklaştırmak, ‘çözüm ve barış’ yönünde çabalayan herkesin sesini kesmek için uğraşanlara sesleniyoruz: Bu yaptıklarınızın farkındayız. Kürt sorununda demokratik çözüm için mücadele eden, demokratik siyaset kanallarını kullananlara yönelik bu tür kararların her birinin Türkiye’yi sıkıntılı ve çatışmalı sürece bir adım daha yakınlaştırdığını görüyoruz.

    Bu gelişmeler ve adaletsizlik karşısında sessiz kalmayacağız. Halkların seçtiği vekilleri hedef tahtası haline getiren anlayışlara karşı her türlü demokratik zeminde direneceğiz. Binlerce tutuklu, hükümlü, baskı ve zulüm sizin istediğiniz sonuçları dün üretmedi, yarın da üretmeyecek.

    Son yaşanan devlet krizi de gösterdi ki, yargı alanında meşruluğu tartışma konusu olan çok fazla unsur vardır. Bu koşullarda Eşbaşkanımız için verilen bu kararı da meşru kabul etmiyoruz. Eşbaşkanımız Tuncel için bir taraftan Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru adımlarını takip edeceğiz. Diğer taraftan da politik demokratik mücadelemizi sürdüreceğiz.

    Türkiye demokrasi, barış ve emek güçleri bu karar karşısında suskun kalmayacaktır.

    HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ

  26. gün zileli dikkatli oku gezi eylemlerinin gelecegiyle ilgili kuvetle muhtemel negatif olasılıklardan birine de ışık tutar

    http://www.ilkehaber.com/yazi/firavuna-bir-kurban-lazim-9434.htm

  27. Yalnızca “yazılanlar” üzerinden söylemek gerekirse; politik bilinci-tarafı emek ve insan’dan yana olan herkes bu bildirinin altına imza atar sanırım… Ben atarım. O Gürsel

  28. özgürlükçü

    o gürsel hangi bidiri HDP açıklaması 23 nolu mu zilelinin makalesimi???

  29. Güç ve İktidar arayışının “bilinen-sınanmış” yöntemleri vardır…
    Çok “iyi” Niyetler ve “iyi” dilekler çoğu kez “siyasi taktiklerin” büyük hesapların “buzlu sularına” atılan cesetler olmuşlardır. ..
    Siyaset, kitleleri harekete geçirme yeteneği ise en güzel, en “iyi”, en fedakar insanlar insanlığın daha iyi yaşaması adına kendini feda etmek üzere ileri atılırlar; parsayı da egosu şişmiş, ebedi önder-siyasetçiler ve “yorgun-kul-biatçı adamlar” toplar! Bu “taktik” ne kadar çok yinelendi; yazık ki her zaman işe yarayan bir yöntem oldu… Yaramaktadır…
    Katı önderliklere biat edilerek yapılan en “güzel” en “başarılı” bir iş bile yalnızca kulluğumuzu derinleştirir; özgürlüğümüzü çalar; geleceğimizi karartır! Burjuva-kapitalist düzene isyan eden herhangi bir insan, “kendisini “kurtuluşa” götüren “şanlı önderi” önünde secde edenden” daha faydalıdır; kendi olarak daha “insan” gibi yaşama şansı çok daha fazladır!
    ***
    Tarihte, Parti-Örgüt Kurdurma ve sonuçlarına ait net’ten bir kaç alıntı yapıyorum…
    “HDP bu çizgide sadece taktik bir manevradır. Geniş alana değil dar alana yönelen bir açılım sadece göstermelik bir girişim olarak kalır.” …
    “BDP’li Diyarbakır Milletvekili Altan Tan,… “Bu işi yürüten arkadaşlarımız sadece marjinal solla sınırlı kaldılar Türkiye’de… Dolayısıyla, HDP projesi bütün liberal demokratları, Müslüman demokratları, Kürt halkının büyük bir kısmını içine alması gereken bir projeyken, maalesef sadece marjinal Türk soluyla sınırlı kalan, kadük, dar bir proje haline geldi.”
    “Programında “kalkınma, refah, büyüme” sözcüğü hiç geçmeyen, “mücadele(ci)” (106 kere), “eşitlik(çi)” (15), “ezilen(den)” (15), “özgürlük(ten)” (20), “demokratikleşme(den)” (3) yana kitle partisi olabilir mi?..
    “… yani BDP hayli güçlü ve ilgi odağı iken, hatta siyasal Kürt hareketi tarihi macerası boyunca böyle bir meşruiyete ilk kez kavuşmuşken, neden mevcut ve hedeflenen tabanın aklını karıştıracak bir hamle ile yeni bir parti kurulduğu çok iyi anlaşılamamıştı. Gerekçe bir ‘Türkiye partisi’ olmak ise, BDP zaten bilhassa son yıllardaki performansıyla bunu neredeyse yakalamıştı…”( Y. Danzikyan)
    “Atatürk 18.Ekim 1920’de “resmi” Türkiye Komünist Fırkasını (Partisini) kendi kurmaylarına kurdurarak 23. Nisan 1920’de kurulan ilk mecliste bu resmi partinin mebuslarına yer vermiştir. Amaç, İşçi Sınıfının öncü kolu olarak Marksçı-Leninci ilkeler Türkiye Komünist Partisi’nin önünü kesmek idi.”
    “Ülkemizdeki ilk “Komünist Parti” Atatürk’ün talimatıyla kuruldu. “Danışıklı TKP” olarakta adlandırılan bu sahte TKP’nin adı o dönemde Türkiye Komünist Fırkası’ydı. Atatürk’ün kurdurduğu bu sahte TKP … daha doğrusu ülkede gelişen Komünist hareketi denetim altına almak ve önünü kesmek amacıyla Atatürk’ün talimatları doğrultusunda kuruldu.”
    “1934 Haziran’ın son iki gününde bizzat Hitler’in yönettiği operasyonla SA’lara karşı saldırıya geçildi. SA’ların şefleri… Tarihe “Uzun Bıçaklar Gecesi” diye geçen bu olay, Nasyonal Sosyalist hareket içinde büyük sermaye ile orta sınıfların temsilcilerinin çatışması ve ikincilerin (orta sınıf etkisinin) tasfiye edilmesidir… Hitler, Göring ve Himmler kişisel düşmanlarını, diş bilediklerini veya sevmediklerini, bu arada Nazi aleyhtarı bir çok burjuva siyasetçiyi de ortadan kaldırmışlardır. (Marksist Org)
    O.Gürsel

  30. özgürlükçü

    ne yapsa suç kendi oldu olmadı bütün sistemin kimlik sınıf inanç cinsiyet çevre ayrımcılık her türden kapitalizmin mağdurları ile birlikte iş yapıp geleceğin alternatif başarı siyasetinin politik programını üretmeye çalıştı yine olmadı ne yapsın ille senin gibi olmaya mecburmu???öndermiş lidermiş????yuh artık lider kültünü her türden iktidar ve hiyeyarşiyi en olumlu tüketebilip halkından öğrenen organizasyona fesatlanıp biz yapamadığımızdanmı sataşıyoruz anlamış değilim???geleneksel kısır siyaset olan kişilere bağlı kendinden kalkan olsa bu seviyede kitleselleşip halk hareketi olabilirmiydi??bu seviyede toplumsal muhalefette etkisi ve hegemonyası olsa o.gürsel gibiler şimdi bizi belkide kesmişti????zaten onun için kitleselleşemeleri mümkün değil???

  31. özgürlükçü

    HDP nin senin örümcek bağlamış zihninde ürettiğin talimatlamı yoksa bereketli toprakların özgürlükçü toplumsal devrimci halkları tarafındanmı kurulduğunu 30 martta görünce bu yazdıklarından utanmayacakmısın?????bel bağladıklarını bindelerle zor ölçtüğünde ne yapmaya çalıştığını daha iyi anlayacaksın????bu ne fesatlanma ne bu rahatsızlık sistemin bütün aktörleri kurumları devasa hegemonyası ile uğraşmamız yetmezmi??birde sizinle uğraşmak zorunda olmamız haksızlık değilmi????

  32. özgürlükçü

    atatürkün kurduttuğu sahte kömünist partinin kuruluşu ile hitlerin muhalefetini temizleme hamlelerine HDP nin kuruluşunu benzetme iması yapabbilmen bile efendilere hizmet için neler yapabileceğinin kanıtıdır?????

  33. AKP-nin solu olur da Anarşisti olmaz mı?
    AKP-li anarşistlerimizin üzerinde Perinçek hayaleti dolaşıyor.
    Yazılanlara bakınca devrimciliğin izini bulamıyoruz.
    Dışardan gazel okuyan,Fetullahcı Taraf ideolojisini dillendiren sözde anarşistlerimiz.
    Solcularımız ya da devrimcilerimiz diyemiyoruz.
    Amerikan emperyalizmine karşı gıkları çıkmayan bu itirafçı anlayış 12 Eylül fideliğinde yeşerdi.
    Ülke sevgisi,halk sevgisi olamayan bu anlayış ülkemizin ilerici birikimiyle hiç bir ortak yön taşımıyor.
    ABD işbirlikçisi PKK-HDP yanlılığı da cabası.

  34. Niye subahat tuncel? cümlesiyle başlayan yorumunuz

    Küfür ve hakaret içerdiğinden bu haliyle yayımlanamamaktadır. Küfürleri çıkarıp yeniden yollarsanız yayımlanacaktır. ADMİN

  35. daha hüzünlü bir fotorgraf koyarsaniz oy vermek bir yana sabahatten nefret etmemeye baslamayi dusune bilirim, roboski de insanlar oldu , birakin bu paralel devlet ayaklarini,.ve sen zileli gittikce duzen iicilesiyxor ve adilesiyorsun….

  36. KCK'dan... diye başlayan yorumunuz

    küfürler içerdiğinden basılamamaktadır. KÜfürsüz olarak yeniden yollayın. ADMİN.

  37. Ulan onuda yapamiyorsunki? Sbahate kendi tarzinda sahip cikmaya kalksan 1, sbahati omru billah birakmayabilirler2 baska bi seye yedeklenebilirsin3 ama sabahat birakilmaz hoca , cenazemize geldi4 olum sbaat icin sagi solu yakarsin aaamet urk ordan baaarir bunnar terorik diye olmadi hareket kumpasa girer,5 bu is bizim is diiiil. 6 biz hic bir seyi unutmayiz . sabaht bizim icin biseydir,en azindan cenazemize risk alarak gelmis tir… ama saniriz bu onun uzun bi sure isine yaramiyacaktir….

  38. Bana 100 kisi verin. tövbe kitleler adina iktidar olmayacagim..Bana 100 kisi verin, kipirdatmam onlari korkudan. Tövbe mazluma ilismeden finansmanimi saglarim.Bana 100 kisi verin….Onlarda korksun…

  39. mejınızı küfürsüz

    gönderin. ADmin

  40. Tek insanın...

    diye başlayan yorumunuzu lütfen küfürsüz yeniden yazın. ADMİN

  41. Büyük çoğunluğu...

    diye başlayan yorumunuzu lütfen küfürsüz haliyle yeniden yollayın. ADMİN

  42. her türden anarşizm...

    diye başlayan yorumunuzu lütfen küfürsüz haliyle yeniden yollayın. ADMİN

  43. en saf anarsizm sinifli toplumun baslama startinin verildigi an dir…anarsizm saf bir bireysel egoizmden baska birseyle aciklanamiyor…….

  44. bütün boklarin sebebi mulkiyeti n yasaklanmasi degil yasaklarin yasaklanmasi , dolayisiyla proletarya diktatorlugunu bu baglamda mulkiyet koruyuculugun en asil hali olan anarsizmin sol olabilmesini anlayabilemiyorum,,,

  45. ben o halkin tek lideriyim benim durumun cozulmezse sorun cozulmez diyen apo ya MHP CHP cozumleri, iddia ediyrum olay biter…eger bir halkin liderine ulusal sorunun cozumu ne kadar getirirsek benim, kurt sorununa getirdigim kesin ve kalici cozum sudur. … 1 Pazartesi: pinar selek, 2 Sali: ece temelkuran 3Carsamba: siz onu biliyosunuz kurt sonu dediginiz sey boyle cozulmezse ben ne olayim:)

  46. Beyin stokcusu

    31 numarali AYANOĞLU duyuyormusun beni ……

    Agzin kokuyor. acaba mide sorunumu? veya dis sorumunu cekiyorsun?
    Gun zilelinin her yazisisi na zorunluymus gibi yorum yaziyorsun. Ustune ustluk bos yaziyorsun.Senin gibisine ilk defa rastlamiyorum
    .

    Seni ciddiye almak mi lazim, yoksa es gecmek mi bilemiyorum. Neyse sende fasulyeden sayilirsin.

    Hafta sonu, sabaha karsi Iskembeci ye corba icmek icin ugrarsin. Kafan kazan gibi. Yorgun,bos ve tarumaar birsekil de .
    “Bana bir kelle paca “dersin. Garson nun sesi “beyinli mi?beyinsiz mi”? cevap verirsin. Tabiki kendinin ihtiyaci ve istegi olan her zaman ki rutin corban ” Beyinsiz olsun “dersin

    Garson AYANOGLU na soyle bir bakar . Her hafta sonu ayni corbayi iciyorsun diyerek icinden gecirir,.
    Elinde kepcesiyle AYANOGLU nun herzamanki corbasini verir.
    Afiyet olsun AYANOGLU.

    Unutum senin icin kisilik hastaliklari kronolojisine bir psikiyatrik katkim oldu. fobik bir hastalik,
    Adi ; . Beyin dusmani sendrumu .
    Sana bunun link ini gondereyim. istermisin. Yardim etmis olurum.

    Kendine iyi bak , kendini bu kadar yorma. kisa zamanda kurtulacagina inaniyorum.

  47. Bir parti, bir kişinin ağzından çıkan sözlerle kurulabiliyor ve kapatılabilecekse bu parti, bir “mangal partisi” olsa bile epeyce itiraz ve dedikoduya yol açar! Ama bu “parti” bu kadarına da yol açmaz…
    Tabanı, kitlesi, talebi olmayan; ihtiyaç duyulmayan bir şey hayatta karşılık bulmaz… Türkiye’li sosyalistlik, enternasyonal sosyalistlik için çaba harcamak varken, hangi farklı sosyalist-anarşist-demokrat bir felsefe, ilke adına HDP’ye ihtiyaç var?
    Kimsenin niyetini okumuyor, itham etmiyorum… Anımsatıyorum… Tarihte belli dönemlerde bu işler oldu; bu “işler” iktidar, güç isteyen bir “insan türünün” bilinen yöntemleridir…. Temel ilkeler içinde uzlaşma yoksa, gücü eline geçiren diğerini tasfiye etmek zorundadır!
    Kürt hareketi karar vermek zorundadır; ulusal sorununu sol-sosyalist ilkeler içinde mi çözecektir; burjuva-demokrat (veya otokrat) siyaset perspektifiyle mi?
    Kitlenin tarihsel-kültürel-sosyal yapısı itibariyle, çözümün burjuva-demokrat ya da otokrat olması dışında bir seçeneği olduğunu sanmıyorum… Bu bağlamda Kürt Hareketi, neden Türkiye’nin “çok zayıf” sosyalist gücünü yedeklemek istiyor? Yeni bir “yetmez ama evetçiler” topluluğu mu aranıyor?
    Binlerce yıldır ezilen, insan olma hakları en son Türkler tarafından da çalınmış Kürt halkının mücadelesine, (yöntemlerini onaylamasam, tartışılır bulsam da), nihai olarak saygı duymak gerektiğini son 28 yıldır kabul eden birisi olarak anımsatıyorum… İnsanlar tarihi yapar ama Tarih de insanları “yapar.” Doğu-Güneydoğu halkının “neolitik dönemden” birden bire demokrat-sosyalist bir evreye atlayıvermesini istemek de, beklemek de hamhayaldir! Hayatın dinamiği, diyalektiği buna güler! Israr edilirse bu gülüşten geriye kalacak olan acı bir tebessümdür yalnızca… O. Gürsel

  48. Roboskî; Devletsiz Bir Halkın Trajedisidir

    İşgalci TC’nin Kürdistan’da işlediği sayısız katliam ve soykırım var. Kürdlerin belleklerine kazılan ve hiçbir zaman unutulmayacak bu insanlık suçlarına iki yıl önce bir yenisi daha eklendi; ROBOSKÎ…

    Kendi ülkesinde, ülkelerini işgal edenler tarafından “kaçakçı” muamelesi gören Kürdler, ülkelerinin bölünmesinin ve paylaşılmasının sonuçlarını ağır yaşadılar/yaşamaya devam ediyorlar.

    Sömürgecilerin Kürdistan’da yaptığı katliamların, soykırımların ve insanlık dışı tüm uygulamaların bir tek sebebi olduğu açıktır. Bu sebep te, Kürdlerin devlet hakkının gasp edilmiş olmasıdır.

    Devleti olmayan, ülkesi bölünüp işgalciler tarafından paylaşılan Kürdler, Roboskî benzeri trajedileri bir daha yaşanmamak için devletleşmek zorundadırlar.

    Roboskî trajedisi yaşanır yaşanmaz, ‘nasıl siyasi bir ranta dönüştürürüm’ hesabının içine giren BDP, katliamın aydınlanması için göz boyamaktan, duygu sömürüsü yapmaktan başka bir şey yapmadı. Benzer şekilde Türkiye’deki politik çevreler de olayı sistem içi kavgada koz olarak kullanma, olaydan yararlanıp siyasi mevzi kazanma aracına dönüştürdüler. İnsan haklarından, demokrasiden dem vuran “romantik” çevreler de Roboskî’yi, “Hümanist” olduklarını göstermek için kullandılar. Hepsinin ortak yanı ise, Roboskî katliamına neden olan devletsizliğe vurgu yapmamalarıdır. Oysa bu olayın tek nedeni, Kürdlerin devletsizliğiydi.

    Kuşkusuz ki katliamı TC yaptı ve baş suçludur. Ama bu katliama gerçekçi tepki göstermeyen herkes bu insanlık suçunda pay sahibidir. Hem bireyler hem de devletler bazında. Gerçekçi tepki, Kürdlerin devletleşmesini koşulsuz savunmaktır…

    Başta PKK/BDP olmak üzere, Kürdlerin devletleşme hakkına karşı durup Roboskî’yi sahiplenen herkes samimiyetten uzak ve sahtekardır. Roboskî’yi sahiplenmek, Kürdlerin devletleşme hakkını savunmaktır.

    Özgür Bireyler Topluluğu olarak, Roboskî katliamının sorumlusu/suçlusu TC’yi bir kez daha lanetlerken, Roboskî ve diğer katliamlarda yaşamını yitiren tüm Kürdleri/Kürdistanlıları saygıyla anıyoruz.

    Yaşamını yitirenlere sahip çıkmanın, anılarını yaşatmanın yolu devletleşmekten geçer gerçeğinin bir kez daha altını çizmek istiyoruz…

    http://www.nasname.com/a/roboski-devletsiz-bir-halkn-trajedisidir

  49. PKK-HDP-BDP bloku AKP ile birlikte en Amerikancı blok.
    (Sn Zileli-nin deyimiyle blok,diyoruz.)
    Yine PKK-HDP-BDP bloku AKP-ye en yakın,en AKP-ci blok.
    PKK-HDP ,Gezi eyleminde AKP yanında yer aldı.
    PKK-HDP,yolsuzluk operasyonunda AKP yanında yer aldı.
    PKK-HDP-BDP bloku A.Gül-ün seçiminde,Turban girişiminde hep AKP gericiliğinin yanında oldu.
    PKK-HDP-BDP bloku Kürt halkımızı gerici tarikatların propagandasına açık hale getirdi.
    Öcalan-dan TC-ye bağlılık incileri de AYDINLIK-ta okuduk.
    Bu bağlam içinde PKK kuyruğunda solculuk,solculuk mu oluyor ?
    Yoksa solu PKK üzerinden ABD-AKP hizmetine sokmak mı oluyor ?

  50. Bir devlet vardı. Ruanda! 4-5 ayda 1 milyona yakın Tutsi kurşunlanarak, Çin malı palalarla, öldürüldü. (Tam da Kürt köylerinin yakıldığı, yağmalandığı zamanlarda-1994 yazı) Kimin haberi var? Bu yazıyı yazan, okuyandan belki çok daha fazla yaşamayı hak etmiş kara derili insanlar, bir insan yüreğinin yaşamaktan utanacağı denli korkunç bir kıyımla katledildiler…

    Kendi acılarımıza öyle tutsağız ki, evrensel adaleti sağlamak adına temel insanlık değerlerine küfrediyoruz… Yeni katliamları besleyebilecek hastalıklı ön yargılarımızı en iyicil, en masum, en insancıl, en merhametli düşüncelermiş gibi hırsla (palalarımızın sapını da elbette sıkıca kavramış…) savunuyoruz.
    Hayır! Yaşadığımız katliamlar, haksızlıklar bizim de düşmanımıza benzememize yol açmamalıdır! Onlar kadar acımasız ve intikamcı olursak…biz “biz” olmayacağız…
    Vakar… Yeni cinayetleri önlemek için…
    Kolay değil… İnsanın düşmanına benzememesi kolay değiidir.. O Gürsel

  51. intikamcılık ve şiddetin her türlüsü kötü müdür?
    sağ bırakılamayacak kadar tehlikeli biri öldürülmeli mi, öldürülmemeli mi?
    örneğin birileri 1930/40’larda hitleri, mussolini’yi, 1920/30’larda kemal’i, 1980/90’larda saddam’ı öldürseydi, yapacakları soykırımlar belki yine olurdu, ama bunun adı kötülük olur muydu, olmaz mıydı?

  52. Beyin stokcusu

    AYANOĞLU

    ya hala yaziyorsun.

    Sana soylemistim git murat iskembecisinden kendine beyinsiz kele paca corbasi al ve ic

  53. özgürlükçü

    Ayanoğlu ırkçı faşistine cevaba lüzüm yok sadece ağzı değil bütün vücudu çok pis kokuyor siteyi kirletmesi bile rahatsızlık verici.özgürlükçü toplumsal devrimcilere hakaret etmenin bedeli vardır Ayanoğlu havlamayı kesip tez elden milli zilli devletinle efendilerine sığınsan iyi edersin.
    o.gürsel efendi hizmetkarına sıra gelince çok ayanoğludan farkı yok gibi geldi sohbet ilerledikçe kendini eleverdi neden HDP ye ihtiyaç olsunki???sorusunu sorduğuna göre hazrete göre toplumsal muhalefetin politik örgütüne ya ihtiyaç yok efendilere dikenzis gül bahçesinde hizmet etmekten memnun yada HDP nin yerine bu işlevi gören kendince toplumsal muhalefetin politik partisi olmalıki HDP ye ihtiyaç olmadığını neden savunur ona göre chp-mhp-tkp-ip varya???? nasıl hemen masken düştü devam et bunuda devrimcilik diye savun belki ergenleri kandırırsın

  54. Ne zamandır siteyi takip etmiyordum ama yorumlar brezilya dizisi gibi bir sene izlemesen kaldığın yerden devam ediyor. özgürlükçü ve tayfası gene copy paste yorumlarını yazmaya devam etmişler. Ayanoğlu, gün zileli kolay hedef değilmi özgürlükçü efendi ezberindekileri hemen boca etmişsin.

    6 NOlu yorumu yapan faşiste niye gıkın çıkmıyor??? Nick’inde kürt yazıyor diyemi. Ayanoğlunu bilmem ama senin çifte standartçılığın, sol düşmanlığın ve at gözlüklerin hakikaten insanın burnunu sızlatıyor. Senin ana dilin lazcada olamaz. Çünkü lazlar doğru bildiğini dobra dobra söyleyen insanlardır. Senin dilin prangalı BDP ipotekli.

  55. 6 Nolu Faşiste adında kürt geçiyor diye iki satır yazamayan Çifte standartın At Gözlüklü Özgürlükçüsü ayanoğluna diğerlerine ayar vereceğine önce beynindeki ve dilindeki prangalardan kurtul. Bu 6 no’luda senin yeni yetiştirmelerinden mi? Senden ve 6 numaralı junniorundan sadece türk düşmanı faşist olur devrimci özgürlükçü olmaz

  56. Coğrafyada ve sitede Temizlik meraklısı Özgürlükçü 6 no’lu tosununla beraber bütün türkleri elemine ederken Ayanoğlu’nu da elemine edersin.

  57. Politik Dogrucu Olmayan Kurd

    52-54 no’lu mesajların sahibi faşist türkün sataşmaları yüzünden cevap hakkı doğmuştur. Normalde düşük iqlü mongollara cevap vermek işim değildir ancak yanlış anlaşılmaların önüne geçmek adına bunu yapmam gereklidir.

    Öncelikle, türk kimliği fiilen faşizmle özdeşleşmiştir. Bu etnik veya ırksal bir problem değil; tarihsel ve siyasal bir olgudur. Nasıl ki 18. yüzyılın sonunda Fransız devrimci Alman gerici, nasıl ki 20. yüzyılın başında Rus demek devrimci İngiliz sömürgeci demek idiyse bugün de türk faşist, barbar, zihinsel kapasitesi düşük Kürd ise devrimci, yaratıcı, ilerici anlamına gelir.

    Soğuk Savaş yıllarında Amerikalı kimliğinin siyasal çağrışımı ile Vietnamlı veya Koreli kimliklerinin siyasi çağrışımını düşünün. Tarihsel realite duygusal yaklaşımla değiştirilemez.

    Bu yüzden, siyasi ve ideolojik beyanı ne olursa olsun türklüğü benimseyen herkes nesnel olarak faşisttir. Faşizmi elemine etmek ise her devrimcinin bir numaralı görevidir. Eğer biri türklüğünü inkar ederse biz ona hayır sen türksün demeyiz. Bugün hem türk hem solcu, anarşist, devrimci olduğunu ilan edenler sadece ve sadece faşisttirler. Hem türk hem devrimci olunamaz. Zaten etnik olarak türk diye bir şey yok. Bir kısım dönme ve devşirme kendilerine türk diyorlar. Bu kişiler önce türk olmayı bırakmadan bizle aynı safta olamazlar.

    Her şey çok açık: türksen faşistsindir, savunduğun ideoloji ne olursa olsun. Önce türk değilim dersen anti-faşist cephede yer alabilirsin.

    Mesela, 2 dünya savaşında Almanlığa saldırmadan antifaşist olunabilir miydi?

    türkler bu devrimci zihniyeti anlayamadıkları ve anlayamayacakları için çünkü bin senedir talancı bir topluluk olarak zihinsel kabiliyetleri körelmiştir diyoruz ki yüce Kürd halkı, bu coğrafyanın tarihsel olarak ilerici dinamikleri olan Ermeni ve Rum (Yunan) halklarıyla birlikte faşizmi yenecektir. Büyük Kürd Ulusal Post-Sosyalist Devrimci Hareketi içerisinde geçmişte kültürel olarak türk olduğunu sanan insanlar bulunmuş ve halen bulunmaktadırlar. İşte bu gibi kimseler hariç türk varlığı elemine edilerek büyük devrim coğrafyası asıl sahiplerine verilmelidir.

  58. Beyin stokcusu

    Arkadaslar lutfen Ayanoğlu’ na laf soylemeyin.
    O beyinsiz benim adamim. Tarlaya beyin ekecegim onun icin.
    Artik onunda bir beyni olur.

  59. özgürlükçü

    yuh artık benide en iyi sen tarif edip laz olamayacağımada karar vermenden yıllardır insanları cebren hile ile zorla türkleştirmekten hızını alamadığın anlaşılıyor.kaç kez tekrarladım ne türk düşmanı nede her türden kimlik ve inanç düşmanı değilim tam tersine zihnimdeki öğretilmiş karakollardan kurtulup özgürleşmiş insanım bütün insanlar değerlidir sen bile yalnız sen kendi değerinin farkında olmadığın için her kesi kendin gibi ırkçı sanıyorsun 6 noluda 1006 noluda olsa ırkçı ırkçıdır haaabu ırkçılığı kürtlerde sizden öğrenmişse bi kendinize bakıp insanları kendinize benzetmekten memnunmusunuz diye kendinize sorun ha türk ırkçısı ha kürt ha nazi ama yinede dünya türk olsun diye altan alta hayıflandığını hissediyorum özgürlükçü kadar kafanıza taş değil kaya düşsün belki sizde özgürleşirsiniz.ayanoğluna ben bişe yapamam onun yüksek mevkilerde muhakkak sahipleri vardır nedense sizin sahiplenmenize ihtiyacı yokken bu ısrar niye??*kirençızgiller,veli küçük giller,perinçekgiller,evrengiller,özelharpdairesigiller,derin devletlugiller yetmezmi???

  60. şaka yapıyor olmalısınız:)

  61. Beyin stokcusu

    53- 54 . 6 nolu ismi ( Anonim ) olan arkadaslar

    turk irkini, kurt irki ni savunmak nedir. Biliyormusunuz.

    Birisi cikmis, kurd irkinin ustunlugunu ve pankurdizmi savunuyor. O fasist oluyor. sizde o kurd irkcisina karsi turk kimligiyle cevap veriyorsunuz. Bu sekilde.siz ne oluyorsunuz fasist Pan turkist.

    O kurd ,irkcilik yapinca, sizin gozunuz de irkci fasist oluyor da, siz turk irkini savununca ,onun gozun de ayni oluyorsunuz.

    Iki tane irkci fasist bakis. Olur mu, bu sekilde davranmak. Devrimciyiz diyorsunuz. Yakisiyormu bu.

    Marksizmi okuyun, 19 yy da 20 yy avrupa da ulusal savaslarin yukseldigi o donem, hangi Marksist, hangi anarsist irkci soylemlerde bulundu.

    .
    Bilakis Bakunin Car in devrilmesi icin cok cabaladi. Rus yanin isgal ettigi topraklardaki haklarin ozgurluge kavusmasini istiyordu. Defalarca polanya, macaristan, romanya, ukranya ayaklamalari icin caba harcadi.
    Marks kendi ulkesin de alman aristokratlarina, burjuvazisine , toprakagalarina karsi hayati boyunca savas acmistir. Ingiltere, belcika, fransa, isvicre de yasadi. Iscinin vatani yoktur dedi.

    Sayet birisi bana, yasadigim cografya da, soy irkimi kucumseyip,saldirirsa, ona antinasyonal, antikapitalist bir sekilde gerekli cevabi veririm.

    Sizlere, moda mi oldu. irk lari, panizmleri savunmak. Gezi den anladiginiz bumu, turk bayragi, kurd bayragi.

    Kardesim irkci yasamin ozgurlugu olur mu?

    Nerede gorulmus. ” turk dusmani fasist olur, devrimci ozgurlukcu “olmaz diye.
    Nerede okudunuz bu ahmakca dusunceyi. Hangi devrimci litaraturde var. Olsa olsa Alparslan turkes te , peyami Safa da Ziya Gokalp te bulabilirsiniz.

    Bu devrimci ozgurlugunuzden, biraz da MHP ve IP ne de verinde onlarda ogrensin.

    Sinif savasi, demokratik halk devrimi, komunal kolektif, ozyonetim, sosyalizm, komunizm icin ; iscilerin, aclarin, yoksullarin, esirlerin , koylulerin , capulcularin ve herturlu halklarin ozgurlugu icin olen devrimcilerin kemiklerini sizlatiyorsunuz.

    sizlerin elinde bize karsi ( ay yildizli, 1915 tarihli ) turk bayragi , 6 nolu yorumcunun elinde kimliksizlesmis 4 parcali kurd bayragi ile, bizim elimiz de isci, koylu sembolu orak ,cekic ve kirmizi, siyah bayrak la irk cilari ve onlarin irkinin hakim siniflarina karsi savasacagiz. Yeni bir dunyada turk, kurd kelimesi olmayacak,
    Yarinin ozgurlugunde, topraklarda irkla anilan ne bir devlet nede irk ustunlugu olacak. Devlet ismi dahi olmayacak.

    Kahrolsun fasizm. turk, kurd ve diyer irklari savunanlar, irk kanlarin da yuzerler

    AYANOĞLU na gelince

    Beyoglundaki iskembeci de beyinsiz kele paca corba cok iciyor. Cok sacmaliyor. Kotu kokuyor. Ictigi beyinsiz kele paca corbanin, sarmisak kokusuna raziyiz. Yeterki yazmasin

  62. Iste gezinin sonuclari da bu olacakti. Gun arkadasa defalarca soyledim.

    Kendilerini devrimci gorenler , turk irki ve bayragiyla barisip mesrulastirdilar. Korktugum seyler olmaya basladi.
    Gun arkadas ve o donemi yasayan tum arkadaslara soruyorum. 1970 den 1980 kadar binlerce devrimci gosteri oldu. Bunlardan hangisini de turk bayragi vardi. Bizim elimizde kirmizi, sari yildizli kirmizi, orak cekicli, yada orgutumuzun sembolu olan emekci ablemli bayraklarimiz vardi.

    Gezi yarati , 40 yil ugrasak bu irkci soylemi atamiyacagiz.
    Yaptiginiz beyendinizmi?
    Insanlarin icine isledi.
    Devrimciligi( toplumsal) kemalizm goruyorlar.

    ustelik ay yildiz kemalizmle dogmadi ,Osmanli nin( Aptulhamit) son donemlerinde kulandigi bayrakdir.

    Gun Zileli lutfen cevap verirmisin.

    Ne olacak bu irkci soylemler. Eskiden ezilen turkiye halklari denirdi.
    Sizler 1968 kusagi Samsun dan turk bayraklariyla Ankaraya geldiniz.
    1974 de ise devrimci hareketler artik turk bayragina sahip cikmadilar. Fasist MHP li ve Aydinlikcilar – CHP ve sari sendikalar turk bayragi tasirdi.

    Hatta Alevi partisi ( Birlik Partisi Mustafa Timisi) bile turk bayragi tasimazdi.

    Bizler uzaktan bu MHP nin turk bayraklarini gordugumuzde, gucumuz varsa kavga ya girerdik, sayica kalabalik degilsek bu turk bayraklilar bize ates eder diye uzaklasiyorduk.Uzaktan eylemi yapanlarin kimler oldugunu tasidiklari bayraklardan bilirdik.
    Olen devrimciler kirmizi , sari yildiz veya parti, orgut bayraklarina sarilir, olen fasistler ise turk bayragina sarildi.

    Sevgili Gun, emek, yoksuluk, baski, ozgurluk sorunu varken simdi basimiza turk bayragi musalat oldu. Ayikla pirincin tasini.

    turk bayraklarina hayranlik, PKK savasiyla baslamadi. PKK savasi 35 yildir var.
    1976 da PKK varken biz ML bayraklari tasiyorduk. 1980 – 1990 da devlet, kurdlere “ya sev ,ya terket”-
    ” en buyuk asker bizim asker” -“Sehit ler olmez vatan bolunmez” sozleriyle turkluk ve turk bayragi halkin icine sirayet ettirdiler.
    Orta dogunun petrolleri ve kaynaklari , turk devletinin istahini kabarti. En zayif halka kemalist solcular oldugunu gorduk. Onlarida yanina alarak guc olusturmaya basladilar.

    Gezi de bunun ustune binince tamda istedikleri oldu.
    Devlet devrimcilerle artik ugrasmiyor cunku devrimciler ( karsi devrimciler) devletin bayragina, irkina , vatanina sahip cikiyorlar.
    Devlet artik sivil guclerini yarati. Kurdlerle ve bu neo irkcilar kavgaya tutusup birbirleriyle dayanisma yapmiyacaklar.
    Birbirlerini yiyecekler.

    Kemalist senaryo1960 da yazildi 1970 lerin basinda uygulamaya koyuldu.) Bizler 1974 de cabuk gorduk sinif savasini, emekle sermaye arasindaki sorunlari, devletin irk uzerinden iktidar yaratigini. Kemalizmden ve turk bayraklarindan uzaklasan devrimcileri kaybetmislerdi. bizim Karsimiza turk ircilari , turk bayrakli fasist MHP yi cikardilar. Ugrastik durduk.
    Simdi ayni oyun ,degisik versiyonla isliyor.
    oyuncularin ismi degisti, senaryo ayni kaldi.

    Bari uzak dursalar biliriz dostumuzu dusmanimizi.

    Gun arkadas, en tehlikesi bize benzeyen, ama bizden olmayanlardir.

  63. arkadaşım, seni gerçeklerden kopacak ölçüde telaşlı gördüm. Türk bayraklarından korkacak bir şey yok. Gezi gibi büyük ve geniş çaplı bir kitle hareketinin içinde Türk bayraklarının olması kaçınılmazdı. Senin sözünü ettiğin hareketler çoğunlukla sol örgütlerin ortaya koyduğu kadro ve taraftar hareketleriydi. ama Gezi’de örgüt kumandasının dışındaki insanlar sokağa çıktı ve elbette kendi önyargılarının bayraklarını da taşıdılar sokaklara. ancak bu insanları ulusalcı falan olarak değerlendirmemek gerekir. önemli olan sokağa çıkmalarıydı. 10 eylül’deki, bir arkadaşımızın kafasından biber gazı kapsülüyle yaralandığı gösteride, elinde Türk bayrağı olan bir gencin yere “katil devlet” diye yazdığını gördüm. Anlayacağın insanları bizzat sokak hareketi eğitiyor. Arkadaşımız hastanedeyken orada bir gençle karşılaştım. Onun da kafasına plastik mermi gelmişti, ama hafif yaralanmıştı. CHP’liydi. Polislere, “PKK’lı mıyız ki bize böyle saldırıyorsunuz” diye bağırdığını söyledi bana. Böyle konuşmasının hatalı olduğunu söyledim. “PKK’lılar da, Kürtler de bizim mücadele kardeşlerimizdir” dedim. Genç biraz şaşaladı. Döndü dolaştı ve herhalde benim sözlerimin üzerinde düşünmüş olacak ki, biraz sonra yanıma geldi ve şöyle dedi: “Abi, ben Kürtlere düşman değilim, hatta Gezi olayları sırasında polis bize saldırınca şöyle düşündüm: Bunlar bize burada bunları yapıyorlarsa bin kilometre ötede kürtlere kimbilir neler yapmışlardır.” işte insanlar hareket tarafından böyle eğitiliyor. Lice olaylarının Kadıköy’deki protestosunda ellerinde Türk bayrağı taşıyan kimi gençlerin “biji beratiya gelan” diye slogan attığına tanık oldum. Bayraktan korkma, sokağın durulmasından, halkın içine kapanmasından kork.

  64. yukarıda suçlanan kürt arkadaşla aynı duyguları paylaşmakla beraber bunu yanlış ifade ettiği görüşündeyim. türk yerine devletçi, kürt, ermeni ve yunan yerine devlet karşıtı demek daha doğru olur. kürt milliyetçilerininin kürdistan’ın dört parçasındaki bağımsızlık mücadelesini ortak düşmandan dolayı desteklesem de, ulus diye bir şeyin olmadığını biliyorum.

  65. PKK-HDP-BDP çizgisinin Amerikan yanlısı,AKP kuyrukçusu olduğu konusunda artık kuşku kalmadı.
    Sn Zileli de bu konuda görece benzer düşünceler taşıyor sanıyorum.
    Bir de üstelik PKK-HDP-BDP çizgisi dinsel gericiliğe,dinsel gericiliğin simgelerine ( aşiret reislerine,tarikat şeyhlerine:) sahip çıkmaya başladı.
    Bugün Kürt halkı dinsel gericiliğin yoğun olarak propagandası altındadır.
    1960-lardan bu yana Kürt halkındaki ilerici uyanış PKK-HDP-BDP çizgisiyle ters bir sürece dönmüştür.

    Ayrıca ve çok daha önemli olan PKK-HDP-BDP önderliği MİT ile eşgüdüm içinde politika oluşturmaktadır.
    Öcalan-ın açıklamaları,son yayınlanan fotoğrafları hep MİT kaynaklıdır.
    Sn Zileli bunu saptayamayacak durumda mı?
    Hadi artık solculukla ilgisi kalmamış,küfür yazıcıları bu gerçekleri görecek bilince sahip değil diyelim ama PKK kuyrukçusu kaba solcular da mı bunu göremeyecek durumda !
    Eğer tüm politikalarınızı bilimsel sosyalizm karşıtı bir konumda belirlerseniz her zaman gericiliğin yedeğine düşersiniz.
    Troçkistlerin,anarşistlerin her önemli dönemeçte , Beyaz orduların,Hitler’in,Franko’nun,Bush’un,Obama’nın yanında yer alması rastlansal değildir.

    Neden Öcalanlar,Uraslar,Tarkanlar,vb.leri AKP-nin yanında ve desteğinde ?
    Bu soruyu sormak için her hangi bir yetenek ve düzey gerekmez.

    “Beyin Stokcusu” adıyla yazan küfür yazıcısına ancak şunu söyleyebiliriz:
    “SORUN SENİN CAHİL OLMAN DEĞİL,KENDİNİ ALİM SANMAN”

  66. Beyin stokcusu

    AYANOĞLU corbani ictinmi?

    Bos kafatasindan ancak bu kadar tin tin ses cikar.

    Acilim bir harika. Senin bos yazini okudukca feiz aliyorum.
    Sana cevap yazmakta zorlaniyorum.

    ne olur yazma. Hepimizi yipratiyorsun, bu derin teorilerinle.

    Ali kos, kos Ali kos. Baba bana top al, al Ali sana top.

    Ayse ip atla. Ali okul acildi, zil caldi. Ali ot topla.

    Simdi sana verdigim bu ev odevlerini yapmaya basliyacaksin.

    Haydi bakalim aslanim

  67. Beyin stokcusu okuduğunu anlaman icin iskembeci gezmene gerek yok tekrar oku anlarsın 53 ve 54 Nolu yorumda turk ırkını savunan bir gorus yok sadece sen ve özgürlükçü gibi tiplerin turk halkına veya turk kimliğine yönelik etnik faşist aşağılamalar sozkonusu oldugunda sası bakmanız ve yok saymanızın tespiti var. Herif turk dusmani olduğunu faşist olduğunu senin ve ozgurlukcunun kor gözüne sokmak icin 6 No Lu yorumda akıttığı salyalarini 55 Nolu yorumda sivamis türksen faşistsin once türklüğünü inkar edeceksin gibi incilerini sıralamış benim tespitimi bırak herif kendisi turk dusmani olduğunu yazıyor sen kalkmış turk ırkı savunması yapiyorsun diyorsun. Bu kafa yapisindaki heriflerin her türlü oportunist yaklaşımını. Pragmatist bir sekilde görmezden gele gele ulaştığınız sonuc : tarih ve diyalektik cahili , anadoludan Türkleri kovalım diyecek kadar komik bir prototip. Hayrını gor ama bundan ancak yeni Hamidiye alayları kurarsın baskada bir verim alamazsın haberin olsun

    Eğer devrimciysen halkların tümünün çıkarlarını onurlarını korursun sumuklu faşist kurt diye turk halkına sövuyor diye görmezden geleyim diyemezsin

  68. Gun abi saka yapmıyor kendisi saka bak aynı hisleri paylaşan sakacilar dolu.

    Özgürlükçü senin once kazanadık Bdp ve Öcalan eleştirilmez Karakolunu yıkman lazım onu yıkmadan özgürleşmesini

    Su mitle devletle flört edenlere Apo yuda ekle kurt hareketinin gezi sürecindeki son yolsuzluk sürecindeki hatalarını tutarsızlıklarını ortaya koy ondan sonra konuşalım.

  69. 55 Nolu yorum hakkında ne düşünüyorsun özgürlükçü ayanoglu ve zileli eleştirilerin gibi lafı dolastirmadan iki satır fikir beyan ette karakollardan arınmış zihninin yüce yansımalarını görelim

  70. başta islamiyet ve sonra sosyalizm kürdlerin bir araya gelmesini engellemiş, onları sömürgeci devletler tarafından kullanılmaya yatkın hale getirmiş ve darmadağın etmiş iki ideolojidir.
    bugünkü durumda dünyada islam ideolojisi, hele gerici ortodox islam kadar tehlikeli bir ideoloji daha yoktur. diğer tehlike ise türk, arap ve acem solcuları ve kürdlerin onlarla yaptığı işbirliğidir. kürdlerin bu iki tehlikeye karşı çok dikkatli olması lazım.
    umarım kürdler hem islami ideolojiden, hem de sol ideolojiden uzaklaşarak yeni kürdistani bir düşünce ve kurtuluş planları üretirler; aksi takdirde hep yerimizde sayarız.

  71. Beyin a…….. geçiren stokçu

  72. O politik dogrucu olmayan arkadas en azindan azinlik. Belki de turunun tek ornegi. Fasizm degil henuz bu. Ilgi cekmeye calisan patolojik narsisist bir tipin sayiklamalari. En azindan boyle yani. Aslinda bana kalirsa Turkceyi t harfini kucuk yazmayi dahi unutmayacak kadar iyi bilen bir provakator. Fazla egitimli gelmedi mi size de? Sanki boyle birileri varmis, bu goruse sahipler de varmis gibi rol kesip tepkileri toplayan? Ama de’ler da’lar mi’yi ayirmalar felan. Oturmamis o rol. Siritiyor.

    Biz sacma sapan birisinin “Kurtleri keselim” demesinden o kadar cok rahatsiz olmayiz. Vururuz kafasina akli basina gelir. Ama biz toplumda hatri sayilir sayida kimsenin boyle olmasindan rahatsiz oluruz. Hatri sayilir bir etkide olmasi durumundan rahatsiz oluruz. Varsan baksan politik dogrucu olmayan gibi kimler vardir. Ne ararsan bulursun.

    Reaksiyonunuzda, “Aha Kurtler Turkleri kesecek” abartilmis kayginizda kendinizi Turk saymaktan baslayip bu garip yorumcuyu ornek gosterip nerelere geldik feryat figaniniza kadar her turlu soven egilim farkedilmeyecek durumda degil. Kurtlerin aklinda boyle fikirlerin olmasini istemiyorsaniz once kendi icinizdeki su dandirik milliyetciligi oldurun.

    Politik dogrucu olmayan tipi samimi sayarsak, yalnizca antifasist olmak icin Almanlar hedef alinmadi mi sozu dahi ulus sistemine inandigini ve Kurtler kaderlerini ele aldiklarinda isci sinifi katili olacagini gosteriyor. Samimi sayarsak diyorum, dikkatinizi cekerim.

    Bu arada kucuk bir not: Iste bu da aslinda Ikinci dunya savasinda ulus devletlere ait ordularla yenilen Nazilerin aslinda savasi kazandiklarinin acik bir gostergesi. Stalin’den De Gaulle’e, Roosewelt’ten Churchill’e, Hitler’den Mussolini’ye butun milliyetciler o savasi kazandi. Kaybeden isci sinifi enternasyonalizmi idi. Simdi hala o savas sirasinda tum dunyaya oturtulan ulus devlet sistemi sebebiyle bu tartismalari yapmak zorunda kaliyoruz. Ulusal ordularin Berlin’e girmesiyle degil, Birinci dunya savasi gibi devrimle bitirilebilmis olsaydi bu sacmaliklari dinlemeyecektik.

  73. Beyin stokcusu

    68 yorumcu.. turk dil Kurumu sozcusu. Mukemmelci bay gramer hastaligina kapilmissin. Yazinin dis yapisi seni ilgilendiriyor. Icsel ise beni ilgilendiriyor. Makyaj ustalari. Boyle yazmak istiyorum. Senin gibi elitist dusunenlerin yazim kuralarina uyacak degilim. Hicde oyle bir gayret gostermiyorum. Irklarin ve devletlerin isimleri benim icin ne ozel, nede farkli birsey ifade etmediklerinden bas harflerini kucuk yaziyorum. Anladinmi? Ben ayirmadim bu devletleri, sinirlari, dil farkini, kuralarini. Senin devletin ve tum kurumlarinin , yasalarinin, kuralarinin, ahlakinin, sisteminin hepsine karsi olmakla birlikte , bunlari dayatanlarada karsiyim. Bu dil farki degil mi seni ve otekilestireni bir birinden uzaklastiran. Birde bana otoriter bir sekilde dil kuralarina uymami istiyorsun. Aksi halde bilgisizlikle, cahilikle itham ediyorsun. Manuplasyon ve yasaklarla insanlara kural ogretmeyi birakin. Bu gunden ihtibaren senin devletinin ve tum devletlerin , koydugu imla kurallarina uymayacagimi belirtiyorum.

    53 – 54 – 6 nolu yorumculari irkci yazilariyla elestirdim. Ne demek turk dusmanligi, kurd dusmanligi. Hepsine karsiyim. Kim kime irkindan dolayi saldiriyorsa ona fasist derim. Saldiriya ugrayan kiside kendi irkini savunuyorsa ona da fasist derim. Umarim anlamissindir. 12 eylul oncesi turk irkindan sadece fasistler bahsediyordu. Darbesi olmasaydi ne guzel olurdu. Sizlerde olmazdiniz.

    Siz turk irkinin ari nesilleri. Ne zamandir turk irkini savunmaya basladiniz? Soyleyeyimde ogrenirsin. 1976 PKK cikisiyla sizin turk oldugunuzu ogretiler. Benim aile kokenim kurd degil. Kurdistani da hic gormedim. Ama devrimciyim. Gitmesemde, gormesemde, biliyorum. Sizden once irkciligi biraktim. Kemal atanizdan sizden once siyrildim. Suan hic bir irka ait olmadan , hic bir irki savunmadan, hic bir irka saldirmadan yasiyorum ve ozgurum.

    Sen degilmisi 6 nolu kurd un yazisina karsi irkini savunan.
    Yazimda siz irkcilarin tumunu elestirdim. imla kuralarini biliyorsun. orta okulu iyi okumusun ama analiz etme yetenegini gelistirmemissin.

  74. Politik Doğrucu Olmayan Kurd

    Burada niyet okuması yapan bir sürü azgelişmiş ülke çeyrek aydını görüyorum ki maalesef kendisini Tv’de izleyip bazı söylemlerini takdir ettiğim Sayın Zileli de aynı kervana katılmıştır.

    Hele Kürdleri savunmak adına üstü kapalı biçimde aşağılayanlara ne demeli? Örneğin, 68 no’lu yorum sahibi aynen şöyle yazmış: “Aslinda bana kalirsa Turkceyi t harfini kucuk yazmayi dahi unutmayacak kadar iyi bilen bir provakator. Fazla egitimli gelmedi mi size de? Sanki boyle birileri varmis, bu goruse sahipler de varmis gibi rol kesip tepkileri toplayan? Ama de’ler da’lar mi’yi ayirmalar felan. Oturmamis o rol. Siritiyor.”

    Gerçekten akıl almaz… Meali: “Bu görüşleri savunan biri, gerçek bir Kürd, türkçeyi asla böyle düzgün kullanamaz”. İşte bu yüzden Kürd halkı ve Büyük Kürd varoluş mücadelesi türk soluyla tüm köprüleri atmalıdır çünkü solcu da olsa, hdp’li de olsa türk’te devrimci halkları aşağılama derinlere işlemiş adeta biyolojik bir dürtüdür. Çok merak ediyorsan söyleyeyim; türkçe denen şeyi düzgün kullanıyorum çünkü ilkel, fakir ve yapay bir dil. Kürdce gibi medeniyetin beşiğinden gelmiş bir dil değil. Bu teknik, değerbağımsız bir olgu olup milliyetçilikle alakası yoktur.

    Bana verilen tepkiyi aslında hem türk hem devrimci niçin olunamazın kanıtı olarak görüyorum.

    türkler eğer Orta Asya’da kalmış olsalardı onların tarih-siyasal koşulları dünya devrimci hareketimiz açısından önemsiz sayılırdı. Ancak Anadolu ve Mezopotamya’ya gelip medeniyetin beşiği ve tarihin motoru olan halkları katletmişlerdir. Bu durumda sorun tarihsel bir varlık sorunu olarak kendini ortaya koymuştur. türkler ve devrimci halklar arasındaki varlık savaşı kaçınılmaz sembolizmi içinde bir devrim-faşizm savaşıdır. Bu 1000 sene önce de böyleydi bugün de böyle.

  75. kardeşim, bu tartışmaya ilişkin söyleyeceğim sadece şudur: Türk ırkçılığı başta olmak üzere her türlü ırkçılığa ve her milliyetin aşağılanmasına karşı olduğum gibi, her türlü ulusal böbürlenmeye de karşıyım. İkinci dünya savaşında Alman eşittir faşist zihniyeti, binlerce Alman kadınının tecavüze uğramasına yol açmıştır. Oysa binlerce Alman kadını ve erkeği, Hitler’in toplama kamplarında can vermiş, binlercesi ona karşı savaşmıştı. Bu konularda çok sorumlu olmak gerekir.

  76. O yorumcu benim. Adimi yazmayi unutmusum. Anadili olmayan bir dili iyi bilmenin yolu o dilde agir egitim almaktir. Yaptigim niyet okumasi degil. Yazdigin metinlerin okunmasi. Ustelik internet ortaminda niyet okumasina girmeden bireylerin sozleri de degerlendirilemez.

    Bu okumayi Kurtlere hakaret olarak gormek Turk ulusalci bakis acisina sahip olmak demektir. Cunku Kurtler kendi dillerinde duzgunce egitim almak icin yillardir cirpinip duruyorlar. Eger senin gibi kardeslerinin oldugunu bilselerdi, bu kulturel bir soruna indirgenirdi. Yani aslinda hakim olduklari asil dil yerine kulturel olarak bagli olduklari dili DE ogrenmek istemek. O zaman da icinde yasadigimiz gerilim ornegin cogunluk Cerkezlerin durumuna benzerdi. Oysa Kurtler icin bu “kulturel” bir tercih degil, hayat memat meselesi. Hayata 5-0 geriden baslama meselesi. Ama belli ki senin icin boyle bir mesele yok. Sen hepimizden ilerdesin.

    Sen Kurt degilsin. Kurtler adina yazan yeni nesil bir provakator Turksun. Ve ustelik iyi de egitim almissin. Bizden daha iyi aldigin kesin. Nobakov gibi 21 yasinda Ingilizce ogrenip Nobel alma hikayeleri gecmiste kaldi.

    Ve oyle degilsen bile dusuncelerin anlamsiz. Daha dogrusu henuz anlamsiz. Ama seni tedavi etmenin yolu digerlerini milliyetcilikten arindirmaktan geciyor. Onu yapinca seninle de ilgilenecegiz. Hic meraklanma. Ama dedigim gibi, senin Kurt olduguna kesinlikle inanmiyorum.

  77. Simdi 69u kacirdigimi farkettim de ne alaka? Sen ustune alinmissin. O kendisini biliyor. Ama oyle olsa bile bir dili iyi bilmek elitizm ha? Yazdim bunu bir kenara. Politik dogrucu olmayan Kurd, duy bu lafi. Elitist seni.

  78. Yusuf Cemal gene ne isaya ne musaya yaranabildin 🙂 🙂

    Stokçu sen herhalde anlamak istemiyorsun, son kez ve basit şekilde anlatayım ondan sonrası okuyana kalsın:

    Herif: “Ben Türk düşmanıyım diye vurgulayarak türk halkını aşağılıyor.”

    Bende 53 ve 54 nolu yorumlarda Adam Türk düşmanı bir faşist diyorum bir tespit yapıyorum bunda sana batan ne? Adam ikrar etmeden düşmanlığının tespitini yapmış olmam mı? Bunun ırkçılık neresinde herif kızılderilileri öldürelim kızılderililere düşmanım deseydide aynı şekilde beni rahatsız edecekti ve tepki koyacaktım.

    O zamanda bana kızılderili ırkçısı diyemi saldıracaktın.

    Neo naziler almanyada göçmen Türkleri yaktığında Türklerden nefret söylemi içine girdiğinde Türk Düşmanı Neo Nazi tanımlaması yapınca Türk ırkçısımı olacaksın. Biraz mantıklı ol

    Ama esas mesele şu;
    Sırf herifin kendisine atfettiği etnik kökeninden dolayı adamın nefret söylemini ve nefret suçunu görmezden gelirsen, Ayanoğluna kürekle laf yetiştirip bu şımarık ve konuştukça batan faşisti es geçersen sende bir problem var demektir.

  79. Sevgil Gun

    yukaridaki yazinda soyle bir misra var. ” Senin sözünü ettiğin hareketler çoğunlukla sol örgütlerin ortaya koyduğu kadro ve taraftar hareketleriydi.”

    Bu sitede yorum yazan kisi ve zatlar( Turk ve Kurd) o donemde olsalardi kadro veya taraftar olmiyacaklarmiydi?

    Bunlar o donemin Neoirkci versiyonlaridirki bu sitede entelektuel (Bunlar Eminonu koprusunun ustunde balik tutan sari cizmeli memet degiler) yazilar yaziyorlar.

    Gun hala goremiyormusun yazilanlari. Daha simdiden Turk dusmanligi, Kurd dusmanligi yazilarla dolu dolu gecen tartismalar.

    Seninde bildigin gibi Ukranya da, sagcilar, fasistler, neo liberaler, sosyal demokratlar iktidarin politikalarina karsi Avrupa Birligini savunan miting yaptilar.Sana gore bu mitingler ne guzel herkes sokaga cikti. Sonra, iktidardakiler Avrupa Birligi ile florte basladilar. AB heme kolari sivayip antirus ya alehinde reportajlar verdiler.

    Sen yurdisinda cok yasadin. Sonunda Turkiye yi tercih ettin. Nedeni ; Avrupanin ne kadar zor, kontrolcu, emek somurucu, irkci sistemle idare edildigini gordun ve bu kolelige karsi cikip terkettin. Suan senin savundugun bu sokaka cikilsinda ne sekilde olursa olsun mantigi. Ukranya yi despotluktan kurtarip birdaha icinden cikilamiyacak ( Avrupa Birligi) karanlik kuyu atilacaklardir..Ukranya AB ile birlesirse sen birdaha ukranya halki icin ozgurlugu zor beklersin.

    Koleci isyan ne guzeldi (spartakus) sonun da ne oldu.

    Diktatorler, Kuzey Afrika, Ortadogu, Latin A, Asya rejimleri cabuk yikilir. Ama kapitalizmin besigi, kurumlasmis kapitalizmin yuzyilik sistemli uygulayicisi Avrupa da , sokak mucadelesi ile halklarin kurtulamiyacagini biliyorsun.

    1921 de Yoldas Lenine acik Mektup. Avrupa sol muhalefete yazigi cevaplarinida biliyorsun. Kitabin cevirisini ( Gunizi kitapligi 2001) sen ve K,O yapmisti. Orada ne diyordu Herman Corter Lenin ne Avrupayi tanimadigini ve devrimin ne kadar zor oldugunu soyluyor. Demek ki her isyan ayni noktaya goturmuyor. Misir da, Ukranya da, cezair de vs.

    Iste can alici nokta. Bu sitede 3- 5 kisi irkini savunuyor. Bunun yiginlar oldugunu dusunsene. Tum Turkiye bu sitede yazi yazmiyor. Bir yazsalar, sende gorursun ircilik, ulusculuk, vatancilik, bayrakcilik ne boyuta oldugunu .
    Sana gore Gezi de birkac olay ornek teskil ediyor. Bana gore sadece gezi isyancilardan verilen bir, iki ornekler yetmiyor.

    Verdigin ornekler yetseydi Gezinin isyani sonmezdi. Agac isyani bu asamaya getirdi. Rusvet, kredi, yolsuzluk, yargi, KCK, Ergenekon yargilarindaki durum ayuka cikti. Birak taksim isyani, devrim olurdu. DEVRIM.
    Analatik dusunsene, oranti hesaplari yaparmisin

    Gezi yi kucumsemiyorum, 110 yillik tarihte ilk defa bu topraklarda, halkin her kesmiyle iktidar partisine karsi ayaklandi. tarihe gececek bir olay. Ama sadece tarihe.

    Durust olalim Kurdistan da iktidarlarin yaptiklari karsisinda neden Istanbul, Ankara, Izmir saha kalkmadi? Kurdistan daglari bombalandi, agaclar yandi, hayvanlarin nesli tukendi, topragin yararli bakterileri atesten yok oldu, Koyler yakildi, ekoloji dengeler bozuldu. Iînsanlar olduruldu, uzerlerine beton dokuldu, bombalar atildi.

    NEDEN GEZI GIBI ISYANLAR OLMADI ?

    Bunun etnolojik, teolojik ve toplum psikolojisi yonunden aciklamasini yaparmisin?

  80. Bu arada Yusuf Cemal 68 nolu yorumunun 3. paragrafı için ayrıca cevap vereceğim ama şimdilik “diego bir dur allasen zaaten ortalık çok karışık” demekle yetiniyorum 🙂

  81. şu sırada bunu yapamam ama Ukrayna’daki kalkışmayı desteklediğimi net bir şekilde belirteyim.

  82. Beyin stokcusu

    Yusuf Cemal ben hic bir dili iyi bilmiyorum. Gerci tek bir dili biliyorum, oda salapati birsekilde turkce, duse kalka yaziyorum. Bizim koye konusma yetilerini cok guzel kulanan, ajitator birileri gelirdi. Ne guzel konusurlardi. Hic bir sey anlamazdim. Tabiki anlamazdim. Cunku ben ne elitist ne de , entelektuel bilgi birikimine sahip degildim.

    Yusuf Cemal arkadas bu lafimi kenera koyma. Ileride kulanmak icin konulan seyler, insanlarda biriktirme. toplayici mantigi yaratiyor. Simdi kulan ki elinde benim gibi elinde hic birsey olmasin. 🙂

    Sermaye kapitalistleri kadar, soz kapitalizmi cok kotudur. 🙂
    Yusuf Cemal arkadas bakalim durumlar nereye kadar gidecek.

    Anonim 73

    yazilarimda irkci soylemleri mahkum ettigimi dusunuyorum. Tabiki bu 6 numarali irkci kurd yorumu bana gore neoirkci bir yaklasimdir. almanya da Neonaziler gecmisin SS lerine benzemiyorlar. turkiye nin de neoirkcilari, dogaldir ki MHP ye benzemiyorlar.

    Anonim 73 arkadas benim hassasiyet gosterip rahatsiz oldugum konu; saldiriya karsi saldiri biciminde cevap verilmesidir. Irkci kurd yaklasimina, irkci turk yaklasiminda bulunmak yanlisitir.
    Aslinda Gezi sonrasi durum degerlendirmesinde bu konu ciddi bir sekilde tartisilmalidir.

    AYANOĞLU na gelince bu vatandas gercekten bos yazmasina uzuluyorum. O ne zamanki bu tip yazmalara son verir, bende ona beyin vermekten vaz gecerim. Kendisini cok seviyorum.

  83. Anonim 75, kendine bir ad bulur musun? İlla kendi gerçek adını yazman gerekmezki. Ama insan bu internet aleminde kim ne dedi vs. hep karıştırıyor. Sonra sözler hatırlanmıyor. Oysa bu yeni iletişim biçimleri de en az sözel olanlar kadar önemli. Bekliyorum eleştirini.

    Beyin stokçusu, söz kapitalizmi konusunda haklısın. Bir süre sonra birikim uğruna birikim, üretim uğruna üretim oluyor. Ama ben de bütün yeni kapitalistler gibi aslında bu birikimleri dünya barışı için, yoksullara yardım için, Mars’a adam göndermek için yapıyorum. İnan bana… Valla billa… :p

  84. “Politik Doğrucu Olmayan Kürde” Politik Öneriler!
    Türkiye’yi, Kürdiye yapma yolundaki açıklamalarınızın “samimiyeti” beni çok etkiledi! Ülkeyi Kürtleştirme politikanıza yardımcı olacağını düşündüğüm bazı önerilerde bulunmak istedim….
    Birincisi “ben artık ‘türk’ değilim” ifadesi, bence kesinlikle yeterli değil! Bu iş o kadar kolay olmamalı! … türk’ler (cümleler büyük harfle başlasa da Türk sözcüğü her koşulda küçük harf yazılacak! İkinci bir duyuruya dek! Büyük harf yazanın o eli kırılacak; 2 gün sonra alçıya alınacak…) “türkçe” konuşmakta ısrar ederlerse, bu türklüğün inkarını yeterli yapmadıkları anlamına gelir ki, “elimine” edilmeliler. (Zamanında Kürtlere yapılanın aynısı; ne bekliyorlar ki?) Sonra her cumartesi sabah, hatta olmazsa her sabah karakol önlerinde toplanarak “türkler aşağılıktır, faşisttir…” biçiminde yazılmış kısa da olsa (siz mutlaka bu konuda müthiş bir şiirsel duyuru yazarsınız -yazıyorsunuz da zaten-, 70-80 yıldır size söyletilen “andımızın” bir bedeli elbette olacaktır…) bu “türklük” inkarı-aşağılama andını en az 10 yıl yapanlar, türklükten çıkmış kabul edilmeliler. (İnsan’ın etnik kökenini değiştirmek aslında imkansız biliyorsunuz… Yoksa bunlara hiç gerek yok mu? Hepsini “elimine” et gitsin, anasını satayım; başladığın işi sulandırma; yarım bırakma; sayıyla mı vermişler sanki!)
    “Eliminasyon’da” teknik bazı güçlükler olabilir. Biliyorsunuz 1915 de “türkler”, “adamları” göçe zorladı, hala neler yazılıyor, konuşuluyor. “Zavallı” Hitler’in başına gelenleri de okumuşsunuzdur. Topu, topu 6 milyon Yahudiyi, fırınlarda elimine etti… Koca ulus, hemi de Ariyan(!) bir halk. -Sizin gibi! Buna itiraz eden bazı “pislikler” var ama, onları biliyorsunuzdur ve eliminasyonda ilk sırada onlar olacaklardır, mutlaka!- Almanlar bu konuda hala (size gereksiz bir duygu gibi gelebilir elbette) nedense utanç içindeler!
    Bir gün yapacağınız “Eliminasyon” işleminde işinize yarayacak iki filmin adı vereyim. 1994 de, Ruanda’da Hutu’ların yaptığı bir milyona yakın “böcek” Tutsi “eliminasyonu’na” ait. “Kara Nisan” ve sanırım ikinci filmin adı da “Köpekleri Vurmak!” Çocukları kurşuna dizmek, palalarla insanları doğramak yine de kolay olmayabilir; bu görüntüler bir duygu eğitimi almanızı sağlayabilir; günü geldiğinde gereksiz duraksamalarınıza engel olabilir. (Bende işe yaramıyor; çok yufka yürekliyim; bir türlü öldürenlerden yana olamadım; türk ve “aşağı ırktan” olduğumdan sanıyorum…) Bu “kutsal eliminasyon” yolculuğunuzda, Hitler’in Alman halkına zamanında (tüm halkını ve yüz milyonu aşkın insanı mahvetmeden önce yazılmış) çok “değerli” söylevleri olduğunu da siz de çok iyi biliyorsunuzdur. Bunları ezberlemeniz yararlı olacaktır.
    Az daha unutuyordum; Hutu’lar Tutsi’ler sürekli “böcek” diyordu. Gördüğüm kadarıyla aynı siyah derili insanlardı, hiç farkları da yoktu ama yine de onlar “böcek” diyerek yapılan “eliminasyon” işlemini “haklı” kılacak bir söylem bulmuşlardı. Siz de acilen “türkler” için de bulmalısınız; gerçi “geri zekalı, aşağı ırk” diyorsunuz ama bu yeterli değil bence.
    *
    Bu “eliminasyon” işleminin en güzel tarafı ne biliyor musunuz? Ortadan kalkan halkın malları, mülkleri sahipsiz kalıyor! Laf aramızda zaten bu iş de bunun için yapılır aslında. Yoksa milyonlarca insanı öldürmenin zahmetine değer mi? “Leşlerini” bile ortadan kaldırmanın teknik güçlükleri olacaktır! Bence siz şimdiden gözünüze kestirin; hangi ilden, hangi deniz kıyısından… Boğaz kıyısı iyidir; eminim bugünkü üstün gayretleriniz sonucu el koyduğunuz bir yalıyı “yoldaşlarınız” hakkınız görecektir… “Devrimcilik” ne ki zaten? Zenginlerin malına el koymak değil mi? Sizin “devrimciliğinizin” derinliğini anlayamamış olanların da “elimine” edildiği bir coğrafyada (nüfus da çok azalacağı için) rahatça kafanızı dinlersiniz artık…
    Özür dilerim, kendimi bu hayallere kaptırmışken birden aklıma geldi. Burada en az (sizin hesaplarınızı bilemem ama) ben diyeyim 45, siz deyin 25… Bilemedin 30 milyonda anlaşalım. “Eliminasyona” tabi insan sayısı. Haydi 10 milyon olsun; aşağısı kurtarmaz! Çocuklar ne olacak? “Stalin’in yetimhaneleri” ne güne duruyor mu diyeceksiniz? Baba, anaları için onlara “Halk düşmanı” yerine ne diyeceksiniz? Bakın bunları da düşünmek zorundasınız. Olmazsa çocukları da yanlarına koyverin gitsin; toplu mezarlarda çok yer kaplamazlar; küçükler ya!
    Sanırım temel meselede size yardımcı olamayacağım; bu 10 milyon insan nasıl “elimine” edilir? Gaz odaları demode; teşhir olmuş bir yöntem. Ruanda da görüldü ki, palalarla bu “iş” çok uzun sürüyor; 3-4 ayda ancak 800.000 cıvarında “eliminasyon” yapılıyor. Kurşuna dizmek maliyetli olabilir; “türklere” o kadar harcama yapmaya değmez; sonra çok gürültü çıkarır; aranızdaki iyi insanlar rahatsız olabilir… Siz bir “Aryan” akıllı bir “eliminatör” olmalısınız; eminim bu konuyu çözmüşsünüzdür; sizden ricam bu eliminasyonu nasıl yapacağınızı bize yazar mısınız? O. Gürsel
    (Başarılı olduğunuzda tüm dünyaya model olacaksınız; sayenizde insanlık tarihinin en az beş bin yıllık hesabı görülebilir; tüm egemen, imparatorluk halklarının nice kuşak sonrası doğmuş torunlarının böylece olsun hesap vermeleri sağlanabilir! Sorun şu; bu dünyada geride çok fazla adam kalmaz; siz dahil! Unutmadan hatırlatayım; Ermeniler de sizin için iyi düşünmüyorlar!)

  85. O. Gürsel, Politik Doğrucu Olmayan Kürd’ün tavrını abartılı buluyorum ancak anlıyorum. 1930’lu yılların faşist felsefesinin çok ciddi bir kitle desteğine sahip olduğu tek Avrupa ülkesi Türkiye’dir. Bir görüşü (Türk milliyetçiliği/devletçiliği/ulu önder/tek dil/tek millet) benimsemenin zorunluluk olduğu başka hangi ülke kaldı? Bu toplumun küçümsenmeyecek kadar kalabalık bir bölümü, hatta çoğunluğu Türk milliyetçiliğini/devletçiliğini/ulu önderi/andımızı/tek dili/tek milleti benimsemeyenlere hain gözüyle bakıyor, susmasını bekliyor, susmadığı takdirde azarlanmasını, sınır dışı edilmesini, hatta öldürülmesini istiyor. Aynı şey İslam dini için de geçerli.
    Kendimden bir örnek anlatayım. Bir akşam akrabalarımla yemekte konuşurken bir yakınım bir tanıdığının atatürk’e karşı olduğundan bahsedince hemen “vay, vatan haini!” diye tepki gösterdiler. Ben de bunun üzerine benim de, babamın da böyle düşündüğümüzü söyleyince tabii gergin bir ortam oluştu ve tartışma istemediğimiz için hemen kapattık. İnsanlar kendinden farklı düşünenlere tahammülsüz.
    Mesele falan veya filan milliyetçilik/ideoloji/din değil bu totaliter düşüncenin tekçi yapısı. Kürt milliyetçileri de, Marksistler de, Hıristyanlar da kendi iktidarlarında aynı şeyi yaptılar veya yapabilirler. Hatta muhalefetteyken bile diğer muhaliflere yapabiliyorlar.

  86. Senin cevabın en güzeli oldu o.gursel 🙂

  87. stalin'in tavuğu

    mevzubahis haklarını isteyen mazlum kürt halkı ve onların sadık müttefiki enternasyonalist solcular olunca cemaatçisi ve akplisi de ulusalcısı da bir olup üzerlerine hücum ediyorlar. kürtler tam da burada solcu turnusolü işlevi görüyorlar. kendimi bildim bileli türkiye’de kişilerin kendilerini ne kadar “ben bu kadar solcuyum, şöyle sosyalistim, böyle komünistim, az anasının gözü anarşist değilim…” vs. diye övmelerine aldırmaksızın muhatabıma kürt sorunu ile ilgili sorular sormuşumdur. karşımdaki sözümona “bir numaralı kızıl komünist” arkadaşımız eveleyip gevelemeye, ehem kühüm etmeye başladı mı bilirim ki o, kofti solcu, kolpa sosyalisttir. anlarım ki daha da fazla birşey konuşmaya gerek yoktur zat-ı alileri ile. o an pılımı pırtımı, tasımı tarağımı toplar giderim…

  88. BİRİ TÜRK BİRİ KÜRT,ACABA HANGİSİ DAHA KÜRT?

    -Birilerınin aidiyeti Kürt değil ama Kürtlerinde devleti olsun ve dünya halklar ailesi içinde yerini alsın istiyor.

    -Birileride aidiyeti Kürt ama ben sömürgecimin taşeronuyum, devletin emir eriyim, bana bugüne kadar ne görev verildiyse yerine getirdim diyor.
    Kürtler için devlet gerekli değildir.
    Kürt dilinin eğitim dili olması bile gerekmez diyor.

    Aidiyeti farkli kişilerin görüşlerinden kısa ve öz iki cümle aktardım.

    Birinci kişi yani aidiyeti farklı olana, ikinci kişinin taraftarları onlara siz yanlış yapıyorsunuz diyen birinci kişiye kızıyor ve çok sert tepki veriyorlar.
    Hatta haddini aşan hakaretler ediyorlar.

    Peki neden?

    Dokuz gün boyunca birilerinin eski dostunun yayın organında, kendisinin ağzından İmralıda sorgusu esnasında alınan ifade tutanaklarının yayınlanmasına, şimdiye kadar sesini çıkarmayan ,sessiz kalarak adeta yayınlanan ıfadeleri kabul etmiş gibi sayılan bu çevre, bunun yanlışlığına vurgu yapana saldırıyor.

    Aidiyeti Türk olan diyor ki yahu ayıptır günahtır.
    Milletinize sizi özgürlestireceğim diye gittin yardım talebinde bulundun.
    Milletin sana bütün imkanlarını sundu.
    En değerli evlatlarını sana ülkelerinin özgürlüğü için verdiler.
    35 yıl bu millet sizin fiilyatınız yüzünden ceberrut devletin zulmü altında inim inim inliyor.
    Sen kalkmış seni ve milletini ezen düşmanına, ben sizin taşeronunuzum,sizin hep emrinizde olacağım. Bütün Kürtlere bu devleti sevdireceğim diyorsunuz.
    Ve ekliyor, insanda biraz haya olur yapmayın, etmeyin ,yazıktır. Vay sen misin bunu diyen, milletinize doğruları söylediği için bu saldırılarla karşı karşıya kalıyor.

    Bu terbıyesiyliği yapanlar ise, Kürdün geleceğini kendilerine ipotek eden, liderlerinin kurtuluşu için ulusunun kurtuluşunu düşmanının istediği biçimde manipüle ederek engellemeye çalışan bir hareketin kiralık kalemleri.

    Gözündeki koca merteği görmeyeceksin baskasına gözünde çubuk var diyeceksin.
    Düşmanından aman dileyen, ona boyun eğen,hizmette sınır tanımayan liderine bu ifadeleri düşmanına sen verdin diyemiyecek kadar korkak olanlar, bu yanlışı sadece eleştirene, böyle olmaz diyene hakaret edeceksiniz.

    Allah müstehakınızı versin ne diyeyim.

    05.05.2014

    http://kayairfan12.blogspot.com/2014/01/biri-turk-biri-kurtacaba-hangisi-daha.html

  89. rojavada kantonal yönetimin “anayasal” temelleri atılır;

    hamburgda anaşistlerin ağırlıkta olduğu direniş yaşanır;

    roboski “aklanır” ve sakineler davası gündemdeki yerini korurken; ve daha nice önemli gelişmeler yaşanırken….

    biz hala “meleklerin cinsiyetiyle” mi uğraşmalıyız?

    yazmaya mola vermeyi düşünme sebebi, bu aymazlıktı ama görünen o ki, hata yapıyorum…ancak artık “kişilik yapma” üzerinden tartışmak bana göre değil…

    artık “sorulara” dönmek gerekiyor. eski tarzı bir yana bırakıp, asıl konulara yoğunlaşmak üzere yeniden merhaba…

  90. m.aliŞér CEVAP

    Selamunaleykum

    Hosgeldun. nerelerdeydin. Burayi renklendiriyorsun.

  91. özgürlükçü

    tamamen haklısın m.aliŞer galiba bizim sol özgürlükçü toplumsal devrimciliğimiz ile evrensel birikim ve pratikler çok farklı.çok uzakta değil hemen burnumuzzun dibinde savaşın kaosunda bile katılımcı demokrasi pratiklerinide aşmaya çalışıp yerinde doğrudan demokrasi pratiğinin yeni kural kurum ve işleyişlerini başaranların yanında temsili demokrasinin krizleri ile ilgili ilgisiz meleklerin cinsiyeti gibi asıl anarşizmin odaklanacağı konuyu müzakereden kaçmak bir miktarda site içi iktidarla ilgili olmalı zileli kendi iktidarınla yüzleş ??????iktidarını hegemonyaya çevirmeden olumlu tüketmek mümkündür özgürleşebi,lirsin bizide özgürleştirecek gündemleri müzakere edebiliriz???*

  92. Adalet Bakanı’ma bir sorayım 🙂

  93. özgürlükçü

    zileli işmi senin ima ettiğin adalet bakanı ile HDP-BDP vekillerinin görüşmesini misket bulmuş çocuk gibi ofsayttan gol atan kısır golcü gibi burda hiç ilgisi olmayan yorumun altına almakla seviyeni açık ettin???bundan doğal ne olabilir o heyet seninde savunduğunu sandığımız bir kirli savaşın sona erip sorunların demokratik siyasetle çözülmesinin tarafı ise adalet bakanı yerine seninle görüşmedikleri için halt etmişler???haklısın kadim devleti aslında adalet bakanı değil senin temsil ettiğini unutmuşlar oldumu şimdi hani sende kürt özgürlük hareketinin sılahlı mücadeleyle bundan sonra gelebileceği yer yok derken samimi değilmiydin???zihnin bu seviyede neden zehirlenmiş yukardaki yorumun cevabı bu olabilirmi???neden aklınıza sürekli toplumsal muhalefetin asıl özgürlükçü devrimci politik partisi HDP yi itibarsızlaştırmak için çalışır????senin itiraz edip söylediklerinden savunduğun bütün anlayışları meclistede savunan bir avuç insandan ne istersin???onların yerine kerinçsizgiller,perinçekgiller,sarıgülgiller,yavaşgiller,veliküçükgilleri hatta cemaaat gilleri bile savunabilip asıl özgürlükçü devrimcilerden ne istersin utanmaz adam????eski ağır laflarımı tekrar etmem için beni tahrik etme?????kafana Sebahat,kürkçü,sırrı kadar taş değil kaya düşşünde belki aklın başına gelir rojovadaki kantonlar yerinden doğrudan demokratik kurum pratikleri ilgini çekmediğini biliyoruz çünkü sen değil anarşist sıradan sol devrimci bile değilsin???? hatta bizzat tarif edip savunduğun şeyleri bizzat gerçekleştirenlerin kürtlerinde içinde olduğu devrimciler gerçekleştirse bile fesatlanmaktan nasıl olur en devrimci öncü senken sen yapamayıp başkalarının yapmasından bile fesatlanıp aslında benim savunduğum bu değildi diyecek seviyede efendilerin hizmetinde zihni zehirlenmiş millici devletçi zillicisin zillerini çıngırdatta devam et yalnız efendilerinede bu yaptıklarını anlat ki seni madalya ile ödüllendirsinler hürriyete baş yazar habertürke daimi yorumcu olup millici ırkçılarla sevişmeye devam et hepsinin bedeli varrrr karşı devrimciliğinde bedeli varrr

  94. birileri hala mazrufu çöpe atıp, zarfa yoğunlaşmakta ısrar ettiğine göre, meramımı anlatamamışım demek ki… önceki yazılanlarda ben de “hainin iğvasına uyup” bu hataları bazı arkadaşlara karşı işledim; kendilerine karşı bu hatayı işlediğimi düşünenler varsa, umarım özrümü kabul eder.

    isme takılınmaması, fikre yoğunlaşılması dileğiyle…bu adla değil, başka bir nickle yazmayı uygun bulduğumu dost-düşmana duyuruyorum.

  95. Admin 84ün ipsi bir zahmet.

  96. özgürlükçü

    zileli oldumu?yukardaki yorumun cevabı adalet bakanıma sorayım iması olabilirmi???konuyla ne alaka???seninde talebin sandığım kirli savaşın sona erip sorunları demokratik si,yasetle çözülmesine evrilmesi PKK gibi son 100 yılın en büyük gerilla örgütünün kürt sorunun demokratik çözümüyle silahsız siayset yapan örgüte evrilmesi için HDP-BDP vekillerinin adalet bakanıyla görüşmesini misket bulmuş çocuk gibi yukardaki yorumun altına utanmadan yazmakla ne yaptığını sandın????kendini küçültmekten aslında ergen çocuk aklı seviyesinde bu gibi alaycı imalarla toplumsal muhalefetin tek ve biricim özgürlükçü devrimci partisi HDP itibarsızlaştıramasın????haklısın adalet bakanı yerine HDP vekilleri aslında seninle görüşmeliydiler çünkü kadim devletin temsilcisi adalet bakanı değil benim demiş oldun yukardaki yorumunla haklısın bi daha olmaz devletin sahibi ve temsilcisi olarak milli zilli zileli sen dururken adalet bakanı ile görüşmek hatadır utanmaz adam sank espiri yapmış gibi sırıttığını biliyorum beni tahrik etme ağır laflar ettiğimi hatırla haddfini bil kafana sırrı,sebahat,ertuğrul kadar taş değil kaya düşsün sen o rezil cümleyi kuracağına rojovadaki kanton hakkında iki cümle kur utanmaz adam???kuramsın fesatlanırsın senin bile savunduğun şeyleri kürtlerinde içinde olduğu devrimciler yaparsa en devrimci öncü olarak fesatlanıp kendini bile inkar edip ben bunu savunmadım dersin bu seviyedesin????anarşizme en yakın yerinden doğrudan demokratik pratikler kurumlar işleyişlerin burnumuzun dibinde savaşı kaosunda gerçekleşmesi seni rahatsız ettiğini HDP nin de asıl projesini bokhinci toplumsal ekolojik kömünalizm olduğunu bilmene rağmen rahatsız olman bile anarşist değil millici zillici perinçekçi,veli küçükçü,mansur yavaççı,sarıgülcü devletçi hatta cemaatçi bile olabilip tek olamayacağın özgürlükçü toplumsal devrimcilik olduğunu bilirim yalnız bu itibarsızlaştırma işinde ne usta olduğunu efendilerinede anlatki seni madalya ile ödüllendirsinler hürriyete baş yazar habertürke daimi yorumcu yapsınlar ümit aktan faşisti ile sevişin hepsinin bedeli varrrrr

  97. paranoyakça bir yorum. Hiç de öyle bir imada bulunmamıştım oysa.

  98. iplerle uğraşmıyoruz.

  99. yeni adalet bakanı “buyurmuş” : ” Allah şirk, devlet şerik kabul etmez”…

    ahmet hakan yorumlamış : “Allah için doğru; devlet için yanlış ifade… zira Allah şirk kabul etmez…devlet ise, şeriklerden oluşur; yasama, yürütme, yargı…”(mealen)

    islam literatüründe allaha şirk koşana “müşrik” denir…

    soruYorum : müşrik kim/ne?

  100. m.aliŞér CEVAP

    m.aliŞér 83 nolu yanitin gercekten cok guzeldi. Herkese tartisimasi gerekenleri gosterdin.

    89 anonim. sen kimsin. adini sakliyarak buradaki yanitcilarin Ip istiyorsun. Bune kustahlik. Admin seni anonim olarak taniyor ve sana herkesin ip adresini veriyor oylemi. Sen ne arsiz birseysin. Once ken kimliginle yaz kim oldugunu bilsinler sanra sana guvensinler. Bu site ve admini cocukmu. sari cizmeli gelmis baskasinin ip adresini istiyor. Sana ne diyeyim. Geri zekalimi, kustahmi, kmiliksiz polismidir, subaymidir, FBI, mit mi itmi beli degil adminden adres istiyor.

    GAnarsistleri tanimamissin. nerde gordum birilerini ihbarladigini. Senin gibiler bu ihbar kulturunu yayginlastirip karakter haline getirmeye calisiyor. D.Perinceke kiziyorlar al iste sende ihbarci ve gambazciligin yolunu aciyorsun.
    Ne ekip arkadaslarina bildirip operasyonmu yaptircaksin.
    Sana kac kere soyledim. Pis ihbarcilar bu anarsist siteden gitsin. Emniyetin sitesinde yazarsin sen ancak.
    Pis gambazci.

  101. Ha senin adın Alişér soyadın CEVAP göbek adın mesut sanki.dinime küfreden bari müselman olsa.önce kendine isim bul.kıçını kapa.ondan sonra laf et.pis nedir.cocukmusun.ip vermiyor admin.korkma.

  102. m.aliŞér CEVAP

    Kadikoydeyim. ne olacak. Bundan sonraki adim 94 Anonim olacak. Simdi de seninle adas olduk

  103. Rehberi itirafçı olanın yolu çöplüğe çıkar..

    General İhsan Nuri’nin önderlik ettiği bağımsızlık amaçlı Kurdistan Agiri direnişi Türkiye-Rusya-İran’ın ittifakıyla yenilgiye uğratılınca faşist türk basını mezarlı karikatürler yayınlayarak “Kürdistan bu mezarda yatıyor” mealinde başlık atıyordu.

    Gelinen dönemde Kürdistan’a mezar bile çok görülmüş olacakki bizzat kendisi karikatür olan siyasetçi müsveddeleri bağımsız Kürdistan’ı çöplüğe havale ediyorlar. Faşistlerin Kürdistan aşağılamasıyla kıyaslandığında bu sonuncuların ne kadar haysiyetsiz politika yaptıkları daha iyi anlaşılır. Zaten faşist türk devleti de öldürdüğü kürt yurtseverlerini mezar yerine çöplüğe gömüyordu. Kasaplar Deresi’ni kimlerin TC’ye tavsiye ve işaret buyurduğu da böylece anlaşılmış oluyor

    Mezarın bile çok görülerek sadece bu dönemin değil geçmiş dönemin yüzaklarına reva görülen çöplükte senin şerefin ve namusun yatıyor.

    Söylesen de anlamazlar, anlamaları için bazı kavramların bilincinde olmaları gerekirdi. Heyhat…

    Öcalan, Hatip Dicle, Aysel Tuğluk, Hasip Kaplan, Sabahat Tuncel, Murat Karayılan, Mustafa Karasu, Cemil Bayık, Duran Kalkan olduğu sürece CHP’ye, İsmet İnönü’ye, Mustafa Muğlalı’ya, Abdullah Alpdoğan’a gerek yok. Baksanıza onların mezarı reva gördüğü Kürdistan’a mezarı bile çok görerek çöplüğü gösteriyorlar. Ve bu çöplükçüler güya bizden..

    İnsanlık nazarında kendilerinin çöp kadar değeri kalmadığını bir anlayabilseler..

    Bağımsız Kürdistan’ı çöplüğe göm”dük” diyenler bu uğurda hayatını feda edenleri çöplüğe gömenlerle işbirliği yaptıklarını itiraf edip onlardan af ve atıfet bekliyorlar. Sözleri hizmet ettikleri işgalci devlete bir sitemdir, bir hatırlatmadır. Bunca yıllık sadakata ve işbirliğine karşılık bekliyorlar. Devletin hizmetinde oldukları daha açık nasıl anlatılabilir, nasıl itiraf edilebilirdi?

    “Hiçbir şey bağımsızlık ve özgürlükten daha değerli değildir” diyerek ortaya çıkanlar bugün gelinen aşamada bağımsızlığı çöplüğe havale ediyorlarsa kendi değerlerini düşürmüşlerdir. Bağımsızlık ve özgürlük yeryüzünün bütün milletleri tarafından en büyük değer olarak kabul gördüğüne göre bizim siyasetçilerimiz insanlıklarını düşürmüşlerdir. İkiyüzlü sahtekarlar olmaları da cabası. Böylelerine ne deneceğini herkes iyi tartmalıdır.

    Dün ulusal bağımsızlık adına burjuvazinin bayrağını geminin bordasından aşağı atıp proleterya öncülüğünde ulusal kurtuluş mücadelesi vereceklerini taahhüt ediyor, gruplarının adını Ulusal Kurtuluş Ordusu ordusu olarak açıklıyorlardı. Tamı tamına böyleydi.

    Şimdilerde ise çöpçübaşı Hakan Fidan’ın talimatıyla Kürdistan’ı süpüreceklerini sanıyorlar.

    Sizin gibiler faşist türk devletini canlandırıp sürekli kılmak için olsa olsa sömürgecilerin pisliğini temizler ve temizliyorsunuz da. Türk devletinin işlediği bunca suçu temizlemeye denizlerin suyu yetmezken sizdeki ne tahirlikmiş böyle !

    Ülkesini yokedip faşist sömürgeciliği aklayacak güya. Maalesef böyle eşeklere bizde siyasetçi deniyor.

    ***

    Bugünkü ihanetin yakıtı iki arada bir derede kalarak Kürdistan’ın bağımsızlığından yana açık ve kararlı tavır alamayanlardır. İhanet ocağının sömürgeci devletle flörtü ve bu temelde Kürdistan inkârı bu kesim tarafından yumuşatılarak kitleye sunulmakta, kürtlerin gücü bölünmesin argümentine sığınılarak ihanete kesin tavır alınmasının önü kesilmektedir. İhaneti farklı manada tercüme etmek ve ihanet olgusunu saklamak hüner olmadığı gibi kürtlerin hayrına da değildir. Arada kalan mağdur pozisyonundakiler nihai duruşmada halkın haklı taleplerine değil kürt milletinin inkârına ve taleplerinin bastırılmasına omuz verir durumdadırlar. Kürtler gelecekte en büyük zararı bu kesimden görecektir. Belli sitelerin aracı rolüne bürünmüş yazarları, devletle kürtler arasında orta yol arayan kimi partilerin yönetici kadroları bu kesime mensup olup Kürdistan simsarlığı dışında hiçbir siyasi niteliğe ve kimliğe sahip değildirler. Ülkesi yanarken simsar kesilenlere değer vermeyiniz ve ciddiye almayınız. Takke düşmüş kel görünmüşken bu kesimin saf kalplileri de duygularıyla siyaset yapmak yerine akıllarını başlarına toplasınlar. Kürdistan ihanetle bitirilmenin eşiğine getirilmek isteniyor. Bu süreçte ikircikliğe ve başını kuma gömmeye gerek yoktur. Kürdistanilik varsa bugün içindir.

    Ya bağımsız kürt devletinden yanasın yada kürtlerin devlet olmasının karşısındasın. Bunun üçüncü bir yolu yoktur. Ateşle barutu biraraya getiremeyeceğine göre ülkesi elinden alınmış kürtleri arap ırkçılığıyla, fars ırkçılığıyla, türk ırkçılığıyla Kürdistan’ı inkar temelinde ve işgal koşullarında aynı çatıya mahkum edebilmenin imkanı yoktur. Bu gerçeğin dışında yol arıyorsan senin yerin işgalcinin safıdır ve kürtlerin bitirilmesine gerekçe sunuyorsun demektir. Her millet gibi kürtler de ancak devletleriyle varolacaklarına göre kürt bağımsızlığının yanında olmadığında işgalcinin hizmetindesin demektir.

    Bağımsız Kürdistan’ın yanındamısın yoksa karşısındamı?

    Senin kürtlüğün, sosyalistliğin kadar insanlığının da ölçüsü, mihenk taşı bu sorudur işte..

    ***

    Kürtlerin düşünce dilinin arazlı oluşu daha çok iktibas ettikleri kaynaklarla ilgilidir, hal böyle olunca önce net ve berrak algı engeli konmuş olunuyor. Buna bir nevi kendini engelleme denebilir. Dolayısıyla kürtlerin düşünce dilinin arazlı olmasını düşünce tarzının ve arazlarının bir sonucu olarak kabul etmek gerekecektir.

    Kürtlerin başlıca iki referansı var; sosyalizm ve islam. Birini sünni islamdan aktarıyorlar, islam sadece sünnnet ehli ve sünni tefsirinden ibaret değil, kaldıki sünnilerin gerçek sünnet ehli oldukları oldukça su kaldırır. Tamamen izlense, ortodoksça tefsir edilse bile arapların bin yıl önceki toplumsal sorunlarına cevap verir mahiyette düzenlenmiş reçetelerin kürtlerin bugünkü ihtiyaçlarına cevap veremezliği bilimsel bir gerçekliktir. Kürtlerin sosyalizmi yorumlayışı ve yararlanma itiyadı da islama ilişkin tutumlarıyla aynı durumdadır. Her iki refereransa dair şabloncu bir algı ve anlayış hakimdir. Bu durumda kürtlerin kendi düşünce dilinin çarpılması ve kürtlerin ihtiyaçlarına doğru karşılıklar verebilme yetisinden mahrumiyeti kaçınılmazdır. Kürtler toplumsal ilerlemeyi hak kavramını ve hukuku referans alarak gözettiklerinde kendi özgün kavramlarını yaratmakla kalmayacak islama ve sosyalizme de gerçekçi ve yararlanılabilir tecrübeler katacaklardır. Her millet kendi şartlarında ne yapacağını yine kendi şartlarının doğru tahlilinden çıkarır. Bizler çoğu kez ülkemizin nelere ihtiyacı olduğundan çok sosyalizmin yada islamın neyi buyurduğuna bakıyoruz. Oysa ülkenin ihtiyaçlarının neyi buyurduğu esas alınmak zorundadır. Aksi durumda kürtlere ait olmayan, kürtlerin zorluklarıyla ilgisi bulunmayan bir ideolojik gözlüğe mecbur kalınmış olunur. Kürt münevverlerinin hakim kıldığı bu düşünsel saplantının bedelini millet esaretle ödüyor.

    Kürtlerin 600 yüzyıllık türk tarihi boyunca uğratıldığı onlarca soykırım ve tehciri, Kürdistan’ın yeraltı ve yerüstü kaynaklarının yağmalanmasını konuşmadan türk-kürt ittifakından bahsetmek sahtekarlıktır. Yeryüzünde işgalcisiyle ittifaka kalkışan aptal bir millet olmadığını biliyoruz. Bizim halkımız da aptal olmadığına göre bu önerme sahtekarlık değilse aptallıktır. Zira bu algıya sahip olanlar Kürdistan’ı kuzeyden, işgalcilerini ise türklerden ibaret sanıyorlar. Bu mantık esas alındığında araplar tarafından işgal edilen iki Kürdistan parçası araplarla, İran tarafından işgal edilen Kürdistan parçası farslarla, Ermenistan tarafından işgal edilen Kürdistan parçası ermenilerle yaşamak ve ittifak etmek zorundadır. İyi de bu işgalci devletlerin ve egemen halkların insanlık görevi nedir? Kürtleri metrese indirgeyerek devlet hakkından mahrum bırakmakmı yoksa kürtlerin devlet hakkını kabul ederek Kürdistan’ın emperyalist bir paylaşımla parçalanmışlığına son vermekmi ?

    Milletine metres statüsü reva görenler siyasi fahişelerdir. Bu sıfatı hakaret amacıyla kullanmıyorum, olgunun tekabül ettiği gerçek budur.

    Kürtlerin güya ağzı laf yapanları insan gibi davranmak istiyorlarsa kendi aşağılık komplekslerini konuşturmadan önce başlarını dik tutmayı öğrensinler. Kendi tecavüzcüsüne aşık olmak pek onurlu bir davranış değildir.

    Kürdistansız kürt, diğer bir deyişle devletsiz kürt topraksız çiftçi gibidir. Kürtler ağa ile maraba arasındaki farkı da feodal köhneliği de çok iyi bilen bir millettir. Ağa yanaşması feodalizm yardakçıları kürtlere türk ağalığını hakim kılmak yerine kendi topraklarının ortaksız ve koşulsuz sahibi olmayı önerdiklerinde yanaşma olmaktan kurtulur özgür insana dönüşürler.

    Bağımsız Kürdistan ve bu bağlamda ulusal devlet projesi Ortadoğu’da kendisi olarak varolmak isteyen diğer halkların ve kürtlerin kendi kaynaklarına sahip olmalarına ilaveten pazarda kendileri olarak yer almalarına, dünya pazarının/ekonomisinin bir bileşeni olmalarına imkan sunacaktır. Hadise sırf bununla sınırlı değildir, ulusal devlet sahibi olmak her mazlum millete olduğu gibi kürtlere de diğer toplumlarla özgürce sosyal, siyasal, kültürel ilişkiler kurma imkanı vereceğinden son derece uygar ve modern bir taleptir. Ortadoğu’ya barış ve uygarlık normları yeniden hakim kılınacaksa bu ancak ulusal devletlerin kurulması aracılığıyla sağlanabilir. Aksi olduğunda bugünkü tecrit ve kuşatılmışlık koşullarında mazlum milletlerin zenginlikleri yağmalanmaya devam olunacak, baskı, yoksulluk, kanlı çatışmalar, soykırımlar, tehcir, hürriyet gaspı sürecek, diğer bir deyişle çağdışı ilkellik malum hükmünü icraya devam edecektir..

    ***

    Selahattin Demirtaş, Ali İsmail Korkmaz davası için; “Eskişehir Valiliği, başvuru yapıyor ve karar ile Kayseri’ye nakil yapılıyor. Bu yönlü bilinen davaların hiçbiri olayın olduğu yerde görülmedi. Lice davası daha yeni açıldı. Lice, Lice’de yakıldı. Fakat yargılama Eskişehir’e alındı. Eskişehir Valisi de orada güvenlik yok deyip Korkmaz davasını Kayseri’ye gönderdi. Kulp davası yeni açıldı. Dava Ankara’ya nakledildi. Metin Göktepe davası önce Afyon’a oradan Aydın’a daha sonra itiraz üzerine tekrar Afyon’a alındı ve polislere ödül gibi ceza verilerek kapatıldı. Gazi Davası, İstanbul’dan Trabzon’a gönderildi ve üstü örtüldü. Hakkâri’de 16 yaşındaki Seyfullah Turan’ın ölüm tehlikesi atlatması olayında o dava da Isparta’ya alındı bu polis yırttı. Şerzan Kurt davası Eskişehir’e alındı ve orada da 8 yıl gibi bir hapis ile polis memuru kurtarıldı. Musa Çitil davası olarak yansıyan dava Mardin’den Çorum’a nakledildi” demiş.

    Ve Demirtaş söylediklerine eklemiş; “Bugün paralel diyorlar. Sen onlardan daha paralelsin. Bunları cemaat tek başına yapmadı. Beraber yaptınız.”

    İyi, haklısın kardeşim ama ortada itiraf gibi koca bir parallelik varki faili sensin ve onu görmek/göstermek istemiyorsun.

    Diyarbekir’e Dersim’den, Hakkari’ye Bingöl’den, Ağrı’ya Hakkari’den milletvekili tayin etmeniz, illerle ilgisi olmaması bir yana Diyarbekir gibi başkent sayılan bir ile dahi dışardan türk belediye başkanı atamanız türk devletinin her ilde görülmesi gereken davayı bir başka ile nakletmesiyle paralelliği aştı, özdeşlik boyutunda seyrediyor. Kaldıki bir ile yöreyle ilgisi bulunmayan birinin yönetici ve temsilci olarak atanması bir mahkemenin bir başka ile kaydırılmasından daha vahim sonuçlar doğurur. Hadisenin temsil hakkı ve yetkileri açısından, demokrasi açısından içerdiği mahzurları bir hukukçu olarak görmekten ve dile getirmekten kaçınmanız acaba hangi iradenin buyruğu ve hangi paralelliğin gereğidir?

    Bu özdeşliği kimin hesabına yazalım. Siz mi devlete eteklendiniz, devlet mi size?

    Liderinize bakınca cevabı sarih, kimin kime eteklendiğini herkes görüyor ve biliyor.

    Ne paralellik değilmi?

    ***

    Öcalan’ın İmralı sorgusunda söyledikleri medyaya servis ediliyor. Hiç kimse bunlar yalandır demesin. Bunlar müttefiktir, suç ortağıdır. Tıpkı Fethullah’la AKP gibi içiçe çalışmışlardır. Nasılki rant kavgasından doğan siyasi uyuşmazlık Fethullah ile AKP’yi karşı karşıya getirmişse aynı şekilde ordunun tasfiye edilen kanadı da AKP ile uzlaşmazlığa düşmüştür. Oyuncağı elinden alınan ordu ve askeri vesayet odakları Öcalan’ın AKP’ye yamanması ve örgütünü de türk hükümetine yedeklemesi üzerine bunları piyasaya sürmüştür. Düne kadar aynı parsayı beraber toplayıp bir noktadan sonra parsa ve rüşvet karşıtı görünüp AKP’nin yolsuzluklarını ifşa eden cemaat gibi. Nasılki cemaatin ifşa etmesi AKP’nin masum olduğu anlamına gelmiyorsa Aydınlık çevresinin İmralı’da olan biteni ifşa etmesi de Aydınlık gerekçe gösterilerek yadsınamaz, bunlar montajdır, gerçekdışıdır vs. denip geçiştirilemez.

    İşte adam karşınızda açık açık söylüyor. Öcalan’ın bir tek cümlesi bile başlıbaşına ihanet ve işbirliği kanıtıdır.

    Aydınlık lideri her ziyaretinde Bekaa’da askeri törenle karşılanıyor, Öcalan’la devlet şifreleri üzerinden fiskosa koyulmadan önce ziyafet sofrasına oturtuluyor, poz poz fotografları çekiliyordu. Aydınlık o zaman iyiydi de şimdi mi kötü ve güvenilmez oldu?

    Video kayıtlarıyla yansıtılanların hepsi gerçektir. Perinçek tasfiye edilecek ve öldürülecek olanların listesini Bekaa’ya götürüyordu, Küçük ve Perinçek’in ziyaretlerine denk düşen yıllarda binlerce bağımsızlıkçı kürt yurtseveri öldürüldü.

    Düşünebiliyormusunuz, Şam büyükelçiliğinde görünürde ataşe gerçeğinde ise PKK nedeniyle MİT’in en önemli bölümünün yetkilisi olarak bulunan Cenk Duatepe, Öcalan ile aynı apartmanda ikamet ediyordu. Bunu anlamamak için aptal olmak gerekir. Yalçın Küçük bacanağı Cenk Duatepe’nin evinden Öcalan’ın bir kat alttaki dairesine iniyor, görüştükten sonra bir kat yukarıya MİT’in Suriye ve Lübnan patronunun evine yollanıyordu. Yalçın Küçük, Öcalan’la Duatepe arasında günlerce böyle mekik dokudu ve binlerce evladımızın yaşamına mal olan tezgah adım adım ilerletildi.

    Hiç merak etmeyin yakında Öcalan’ın Yalçın Küçük ve Perinçek’le ne muhabbetler pişirdiğinin kayıtları da yayınlanır. Şimdi bu videolara itiraz yükseltenler aydınlığı da karanlığı da o zaman görürler.

    ***

    Özgür Gündem gazetesinin haberine göre; Abdullah Öcalan’ın avukatları, İmralı’da çekilen video kayıtlarını yayınlaması nedeniyle İşçi Partisi (İP) hakkında suç duyurusunda bulunmuşlar.

    Bu işe en çok bozulan MİT müsteşarı olacak. Bu suç duyurusunun dikkate alınarak Aydınlık hakkında kovuşturma başlatılması mümkündür. Bu kayıtlar uzun çekimlerden alındığına göre ellerindeki materyal geniş, kovuşturma süresince arama izinleriyle bunların tümünü elde etmeye çalışacaklar. Edebilirlermi, emin değilim ama esas yargıya taşındıkları zaman cingar kopacak. MİT mahkemeleri hizaya getirebilirse ne ala getirmezse hiçbir halt çıkmaz, haklarında takipsizlik kararı verilir.

    Esas kayıtlar orduda, Aydınlık ne kadarını temin etmiştir bilemiyorum. Ancak Perinçek hırslıdır ve aldığı ceza ağır. Son çare olarak şantaj kaldı, salıvermezlerse ellerinde ne kadar kayıt varsa yayınlarlar.

    Yapının içine devletin iyice yerleşmişliği söz konusu. Bunların basın yayın organları hemen her gruba kadar bir sorumlu tarafından yönetilir, bu sorumlunun izni ve kontrolu dışında bir harf bile yayınlanamaz. Tam Pravda yani. Ayrıca yazarlar arasında da hem kemalistler hem teşkilat var. Özgür Gündem ve Öcalan’ın diğer propganda organları ne kadar yırtınırlarsa yırtınsınlar kameralarla kaydedilmiş ihanet sahnelerini daha fazla örtemeyeceklerdir. Kitle hızlı bir şekilde olan bitenin farkına varıyor.

    Hükümet yargılamalarda Öcalan’ı arkasına almak suretiyle kürt kartını ordunun elinden çıkardı, mahkumiyet kararları bunun üzerine verilebildi. Yoksa orduyu güçsüz bırakmaları olanaklı hale gelmezdi. Dikkat ederseniz Tayyip Erdoğan’ın “idam cezasını yeniden getirebiliriz” demesiyle mahkumiyet kararları birbirini izledi. Önce ordu ile PKK’nin danışıklı döğüşünü asgari ölçülere çektiler, sonra Gezi direnişleriyle kürt hareketliliğinin birleşmesini engellediler. Kıran kırana bir çatışmada hükümet hakim pozisyona geçince mahkumiyet kararları verildi ve onandı. Fethullah kozu da işe yaramayınca Öcalan üzerinden yeni bir girişim başlattılar.

    İktidar çekişmesi acımasızdır. Ordu aralıksız 80 yıllık iktidarından oldu ama sivil kemalist bağlaşıklarıyla birlikte hala güçlü ve iktidar alternatifi. Kemalistlerin elinden kürt kartını almak sadece içerde iktidar imkanlarını sektelemekle kalmıyor, aynı zamanda onları Irak, Suriye ve İran bağlantılarından da mahrum bırakıyor. Kürt kartı komşu devletlere karşı da güçtür. AKP’ye bu imkanı tek başına Öcalan sundu. Bu nedenle şantaj ve tehdidin bir ucu da Öcalan’a dönük. Öcalan’ın kendisi şimdi idam tehdidine karşı bir de rezil edilmek tehdidiyle kıskaca alındı. Kısaca kırk katır yada kırk satır deniyor.

    İktidar mücadelesi verenlerden kimin eli ağır basar bunu zamanla göreceğiz. Ancak Öcalan kapışmadan her durumda zararlı ve yıpranarak çıkacaktır, çünkü foyaları ortaya dökülüyor.

    Partide ve sivil uzantılarında yönetici konumunda olanlar Öcalan’la beraber hareket etmeyi zorunlu görüyorlar. Öcalan biterse kendilerinin imtiyazlı konumlarının sona ereceğini biliyorlar. Zaten bugünkü yetkili kadroların hepsi özellikle beceriksiz, cahil ve tecrübesiz olanlardan seçilmiş ve devlet görevlileriyle takviye olunarak hareket üzerinde tam bir kontrol sağlanmıştır. Bu olgu en iyi tamamı atanmış milletvekillerinin düzeyinde izlenebilir. Yapının ikna olmuyor gibi görüntü vermesinin nedeni budur, biteceklerini biliyorlar ama hareket sadece yönetimden ibaret değil. Öcalan zayıfladığı ölçüde taban daha güçlü ve tutarlı hale gelecektir, hatta yolunu bulabilecek duruma gelecektir. Ortada ters orantılı bir durum var. Ancak çok sancılı olacağı muhakkak.

    http://cebaxcor.blogspot.com.tr/2014/02/rehberi-itirafc-olann-yolu-copluge-ckar.html

  104. özgürlükçü

    özgürlükçü senin sandığın gibi sosyalist değil anonim 97 neden HDP dersen politik anarşist olduğu için ismini yazamayan anonimler özgürlükçüye HDP ye kürt özgürlük hareketine atıp tutmak serbest elinizden en iyi gelenin bu olduğunu biliyorum.dikkat edin bu atıp tuttuğunuzdan bile faydalanıp bu günlere geldik geleceğin alternatifide sizin bu atıp tutmalarınıza rağmen başaracağız 31 martta görüşürüz bir bakmışsın iklim değişmiş çok şaşırmayı elden ne gelir her kezin işlevi var bu hayatta biz alternatif başarının işlevini görürken sizin saldırı ve eleştirilerinizinde işlevi var onlardan öğrenerek bu güne geldiğimizi hatırlayıp sakın vazgeçmeyin devam edin biz yararlandık ayrıca efendilerede HDP yi eleştirdik diye müracaat ederseniz mükafatınızı alırsınız devam edin????hele en devrimci öncü anonim 98 bu kısa olmuş daha uzun saldırılar bekliyoruz senin gibi en devrimci öncü bari ismini siyasetini geleneğini meşrebinide yazda en devrimci öncü marifetli uzman kimmiş bilelim yanlış yapmaktansa belki senden oluruz bizde biz devletin iktidarın mitin itin ajanı isek galiba en devrimci öncü sen olduğuna göre sen siyaseti silip süpürürsün bi zahmet partini hareketinide yazda peşinden bizde en devrimci mürüdi olalım

  105. Ulus Devlet Karşıtlığı Kürd /Kürdistan Düşmanlığının Diğer Adıdır!

    Ulus Devletin Vakti Geçmiş İmiş! Ulus devletin vakti geçti diye uyduruk bir gerekçeyle devletsizlikten mahrum bırakmayaçalıştıkları kürtleri hangi ırkçı/inkarcı devletin egmenliği altın sokmak istediklerini sorsak her birinin dili tutulur cevap veremezler. Rusya veÇin doğu Akdeniz’de sırf bir üs edinmek için bölge halklarının özgürleşme isteğini hiçe sayıyor, tarih boyunca istismar ettikleri kürtleri görmezlikten geliyorlar.Çin, ABD’ye iki trilyon dolar borç verecek kadar emperyalist bir güç, Rusya her zaman olduğu gibiçarlığın devamı ve halklar mezarlığı. Suriye’nin sınırlarının korunmasını bu iki devlet istiyor. Çin ulusal bir devlet, Rusyaçok uluslu bir devlet olmasına rağmen birdençok ülkeyi işgalinde bulunduran beyaz rus egemenliğinin sırıttığı bir tiranlık. Bu iki tirana ilaveten bölge sömürgecilerinin sahip olduğu her biri ırkçı/inkarcı ulusal devletlerin kürtleri yok sayarak ve zenginliklerini yağmalayarak sürdürdükleri ilhakçılığına karşıçıkmak tu kaka oluyor. Nedeni ise kürtlerin devleti ulus devlet olurmuş? Yeryüzünde ulus devlet olmayan devletmi var? Modası geçmiş imiş? Sömürge ilhakıyla mazlum milletlerin iliklerine kadar sömürülmesi yenilikçi bir eylem ve moda olarak yeniden mi keşfedildi? Sömürgeciler kendi vahşi eylemlerini haklı ve mazur göstermek için sömürgeleştirme eyleminin ilk başlatıldığı günden itibaren sömürgelere “uygarlık götürdüklerini” telkin ededurdular. Devlet hakkı esirgenen mazlum Afrika milletlerinin durumuna bakın, Keşmir’e bakın, Kürdistan’a, Belucistan’a,Çeçenistan’a, Güney Azerbaycan’a, Flistin’e bakın. Bu halkların düşürüldüğü yoksulluk ve uğratıldığı zulüm devlet kurma hakkını bu halklardan esirgemenin yarattığı bir sonuçtur. Mazlum milletlere ulus devlet tu kakadır demek neo-şovenizmdir, yeni sömürgeciliği aklama amacına yöneliktir.Kürtlerin niçin soykırıma uğratıldıklarını, niçin sürüldüklerini etraflıca sorgulayıp Kürdistan’da % 75’lere varan işsizilik ve kürtlerin sistematik yoksullaştırılması eşiliğinde Kürdistan yağmasından pay alanların suratınaçarpmak gerekiyor.

    Kenan Fani Doğan

    http://www.nasname.com/a/ulus-devlet-karsitligi-kurd-kurdistan-dusmanliginin-diger-adidir

  106. Öcalan’ın Videoları ve Gönüllü Köleleri
    Mehmet YILDIZ

    Ergenekon davası mahkumuD. Perinçek’in partisi, Öcalan’ın 1999 yılında İmralı’da yapılan sorgusunun video kayıtlarından 10-15 dakikalık bir fragman yayınladı. Öcalan’ın sorgusunun yine bir Ergenekon davası mahkumu olan Albay Hasan Atilla Uğur tarafından yapıldığı anlaşılıyor.

    Türkiye’nin en karanlık, en tehlikeli, en kıyıcı, en acımasız, en insanlık dışı güçlerinin bir araya geldiği bir video fragmanına dokunmak bile insanın içinden gelmiyor. Videonun farklı tarihlerdeki çekimlerin kısa parçalar halinde birleştirilmiş olmasından dolayı forenzik delil olarak değeri de tartışma konusudur.

    PKK-BDP çevresi Öcalan’ın videoya yansıyan konuşmalarının açığa vurulmasını Öcalan’ın itibarsızlaştırılması gibi bir amaçla yapıldığını söylüyor. Doğrudur, bunun doğruluğundan şüphe etmek için ortada hiçbir neden yoktur. Videoyu yayınlayan güçler Öcalan’ın itibarının hiç kalmamasını istiyorlar. Ayrıca bu güçler adil bir barışa ve demokrasiye karşıdırlar.

    Ancak PKK-BDP çevresinin görmezlikten geldiği Öcalan’ı itibarsızlaştıran şeyin kendi konuşmaları olduğu gerçeğidir. Videoyu yayınlayan çevreler Öcalan’a ait olmayan konuşmaları Öcalan’ın konuşmaları olarak duyurmamışlardır. Konuşma otantiktir, bütünüyle Öcalan’a aittir. Videoların forenzik değerinin sıfır oluğunu kabul etsek bile, konuşmaların otantik olduğu gerçeği inkar edilemez.

    PKK-BDP çevresi “kontekst” kavramının arkasına sığınarak Öcalan’ın otantik sözlerini yok sayıyorlar. Mantığı, vicdanı, rasyonalizmi ayaklar altına alıyorlar. Bu çevreler, günlük olarak kullandığı tuvaletinin yanına oturtulmuş, yatağıyla tuvaletinin yan yana olduğu bir mahkuma tahayyül edilemeyecek kadar büyük olan bir güç veriyorlar. Sonra bu güce kölece tapıyorlar. Öcalan bunu söz konusu konuşmasında şu sözlerle ifade ediyor:“Milyonlar şu anda bana mecnun gibi tapıyorlar. Peygamber gibi…” Günlük olarak kullandığı tuvaletin ve yattığı yatağın arasına konulmuş bir sandalyenin üstünde oturan ağır mahkum gülerek sorgucusuna bunları söylüyor.

    Öcalan’ın bu sözlerinin anlamı kontekstin değişmesiyle değişmez. Öcalan herkesin günlük olarak basit bir biçimde gözlemlediği bir gerçeği, yani milyonlarca insanın gönüllüğü köleliğini dile getiriyor.Günlük olarak gözlemlenen bir tutumun yalın bir ifadesi kontekst gerekçesinin arkasına sığınılarak nasıl inkâr edilebilir? PKK-BDP çevresi yahut Öcalan’ın gönüllü köleleri sağduyuyu ayaklar altına alıyorlar. Öcalan’ın bu sözlerini yok etmek suretiyle reel dünyadaki fiili durumu ortadan kaldıramazlar. Bunun için Kürtlerin tutumlarını değiştirerek gönüllü kölelik yapmaktan vazgeçmeleri gerekir.

    PKK-BDP çevresinin söylediği şudur: “Öcalan’ın yaptıklarını, yapacaklarını hukuki, insani kriterler çerçevesinde bir değerlendirmeye tabi tutmak gibi bir niyetimiz yoktur ve asla olmayacaktır. Öcalan ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin biz ona gönüllü kölelik yapmaya devam edeceğiz. Onun sayesinde bölgede bir güç olma, hükümetle pazarlık yapma imkanı elde ettik. Bizim için asıl önemli olan bu imkandır.”

    BDP, hükümetin yaptığı yolsuzlukları ve bu yolsuzlukları örtmek için giriştiği hukuksuzlukları da önemsiz görüyor. Diktatörlük , soygun, talan, hırsızlık ortamından yararlanarak bölgede bir güç olmaya çalışıyorlar. AKP Hükümeti ne yaparsa yapsın, yeter ki görüşme masasını terk etmesin.

    Batıda da AKP seçmeni “Size ne, bizim hükümetimiz bizim paramızı yiyor. Yesin, size ne oluyor?” diyor.

    İnsan hakları, hukuk devleti ve demokrasiye inanan insanlar bütün halkların özgürce yaşamasını isterler. Kürtlerin tüm özgürlüklerini elde etmeleri herkesin yararınadır. Bir halkın veya azınlık grubunun köleleştirilmesi üzerine ne barış, ne kardeşlik, ne hukuk devleti ne de demokrasi olur.

    Görüşme masasındaki Türk ve Kürt temsilcilerine bakınca bir ışık göremiyorsunuz. Karanlığın güçleri nasıl ışık saçacaklar? Işığı bir tarafa bırakınız, insanın midesi bulanıyor.

    Yaşasın AKP’li ve BDP’li olmama hürriyeti!

    http://duzceyerelhaber.com/mehmet-yildiz/22442-ocalanin-videolari-ve-gonullu-koleleri

  107. sermayenin küresel birikim sürecine girdiği, bu hatta bayaa bir merhale katettiği bir zaman diliminde, ulus devlet hangi ekonomik kaynaklardan beslenip varlığını sürdürecek? soru(n) bu…

    ilk akla gelen, geleneksel vergi-harAç yöntemidir… üretim alanlarının çok kolay, sınır ötesi pazar ya da imkan ( ucuz işgücü,ulaşım, hammadde ve vergi indirimi, teşvik vb) bulabildiği bir dünyada burjuvaziden olduğu kadar, işsizleşen kitlelerden de vergi almak eskisi kadar kolay olmasa gerek…

    devletin savunma, güvenlik, “adalet”, eğitim , sağlık, altyapı vb harcamalarının kaynağını bulabileceği ikinci alan, “devletin kendisinin üretim işlevini üstlendiği” durumlar olabilir. daha çok da “sosyalist devlet” lerde gördüğümüz bu yöntem, küresel rekabet karşısında içe kapanarak bir süre idare ederse de rekabetin delemeyeceği hiç bir güvenli duvar olamayacağından, sonunda sisteme teslimiyet kaçınılmazlaşır…

    üçüncü bir devlet siyaseti olarak geriye, borçlanma yolu kalıyor ki bu da zaten küresel sisteme entegre olmanın yöntem ve araçlarındandır.

    her üç yolun da küresel sermayeye entegre olmaktan başka sonuç doğurmadığı ortada.. o zaman ulus devlet ne için ve hangi ekonomik kaynaklara dayanarak var olabilir?

  108. öcalanın bağımsız, sosyalist, birleşik kürdistan düşünden devletsiz bir birlikte yaşama isteğine gelmiş olması, bence onun gerçek tarihsel liderliğinin en önemli kanıtı… dünyayı doğru okuduğunun da… aslında kasetlerdeki durum, öcalanın sürüklenmek istendiği tuzaklara düşmeden ve karşısındakini tiye alarak bu işten sıyrıldığını ve bunu yaparken de diyalog için dil arayışında olmasını gayet açıkça gösteriyor.kaldı ki bir insan olarak öcalan da bu koşullarda bazı zaaflar gösterebilir. kürtlerin öcalandan masalsı bir şövalyelik beklediğini sananlar, onları hiç tanımamış… öcalan devletin eline düş (ÜRÜL)düğü halde, ne teslim olup nedamet getirmemiş, ne de “savaş” kararıyla bir intihar eylemi tuzağına düşmemiş ilk ve tek liderdir. bu sayede de devletin kendine çeki düzen vermek ve daha önemlisi egemen halk içinde zihniyet değişimine imkan yaratmıştır.

    onun için fazla lafa gerek yok aslında…ihtiyaç yokk çünkü…tarih hükmünü en doğru veren güç değil midir? birilerinin bunu kıskanması da anlaşılır, insani bir haldir. lakin kürtlere kalkıp, bu saatten sonra, ulus devlet önermek? işte bu çılgınlıktır, bilhassa rojava ortaya çıkmaya başlarken…

    bu durum tarihin akış yönüne o kadar uygun ki; itibarsızlaştırma amaçlı bu kaset operasyonları, bir süre sonra ters teper ve operatörlerini vurur.

    ip gibi marjinler boylarının ölçüsünü bir kez daha aldıklarıyla kalakalırlar. ve devletin derinliklerindeki dostlarıyla…
    sermayenin küresel çapta üretimi mümkün kıldığı bu süreçte, en çok tehlikede olanlar, en güçlü askeri ve ideolojik devletler: iran, israil, abd gibi ülkeler daha fazla olumsuz

  109. etkilenecek olanlardır… küresel sermayeye ya jandarmalık yapıp alan açma (direnen devletleri ve pazarları hizaya getirme) ya da militarizasonist üretim yapan çoğu devlet sermayeli silah tekellerine yaslanarak ömür uzatma durumunda kalacaklardır. kendilerine tc gibi ırkçı faşist ortaklar da bulabilirse de enin de sonunda küreselleşen reel ekonomik çıkar hesaplarına teslim olular…

    sorun daha fazla acı, kan ve göz yaşı olmadan bunun anlaşılması meselesidir.

    (YAZIDAKİ KOPUKLUK İÇİN ÖZÜR DİLERİM):

  110. Doğru siyaset, doğru önderlik, doğru ittifak..

    FKÖ’nün Enfal’e destek vermesine ilaveten Güney Kürdistan yönetiminin ilan edilmesinden hemen sonra Hamas’ın kürtlerle savaşmaya hazır olduğunu birinci dereceden yetkilisi aracılığıyla açıklamış olması kendine kürdüm diyenlerin burnunu yakmıyorsa ellerinde Kuran’la gidip Hamas liderinin kucağına otursunlar. Bize de Kuran’ın önce hangisini çarpacağını izlemek kalır.

    Kürtlerin bu kadar uzun süre katmerli esaret altında kalmasının nedeni müslüman olmalarıdır. Sömürgecilerin dışardan dayattığı din kardeşliği içerden işbirlikçiler bularak işgalin kardeşlik, işgalciyle birlikte yaşamanın yani katledilmenin, tehcir edilmenin, ırzına geçilmenin din kardeşliği olarak tefsiri sonucunu doğurmuştur. Bugünkü sekuler işbirlikçilik bile dünün bu kirli kardeşlik temeli üzerine inşa edilirken temel dedikleri dinin kürtlere kölelik çukuru olmaktan başka anlamı olmadığını kabullenmeleri gerekir.

    Tipik Filistin avukatları binbir dereden su getirerek yahudilerin bir halk ve bir inanç olarak dünyada bir toprak parçasına sahip olmaya hakları bulunduğunu tevile yönelirler. Devrimci geçinenlerin, en yobazından en gericisinden islam fanatiğiyle birleştiği nokta budur ve bu andan itibaren onlar kadar gericileşirler. Ortadoğu’da sosyalistlerin marjinal azınlıklar olarak kalıp hiçbir ciddi örgütlenme gerçekleştirememelerinin, hiçbir kazanım sağlayamamış olmalarının nedeni bu arazlı algıdır.

    Avrupa’da soykırım düzeyinde zulme uğrayan yahudilere sizler Ortadoğu’dan geldiniz, oraya gidin deniyordu. Bugünkü İsrail oluşumu bile yahudileri Avrupa’dan zorla çıkarıp arap denizi tehdidi altında Ortadoğu’ya temerküz etmenin sonucudur. Şimdi birileri Avrupa karşıtı olmak adına bu kez Ortadoğu’dan çıkarıp Avrupa’ya göçmelerini öneriyor. Yahudileri topyekun denize döküp bir halk ve inanç olarak silmenin kibarcası devrimcilik adına dillendiriliyor. Bu yobazları fazlaca dikkate almayınız.

    Ortadoğu’da yahudilere ilaveten hristiyanlar, dürziler, ezdiler, yarsaniler, islamın sapıklık olarak kabul ettiği aleviler, şiiler ve vahhabiler yaşıyor. Dünya müslümanlardan ibaret değil ve vatan sahipliği hakkı sadece müslümanlara özgü değil.

    Dinin yanlış tefsirini siyasete referans alıp vatan sahipliğine karşı argüment haline getirmek sapkınlığın ta kendisidir.

    Siyasal sorunlara islam teolojisi açısından bakılmaz. Her inanç inananları için kutsaldır. Kaldıki İsrail devleti Ortadoğu’nun en demokratik devletidir. İsrail’de yaşayanların % 50’si Filistin için bağımsızlık istiyor ve bunun için sokaklara dökülüyorlar. İşçi Partisi, iktidar ortağı ve kimi zaman tek başına iktidar olarak Filistin için bağımsızlık öneriyor. Siz islam alemi içinde kendine müslümanım diyenler arasında yine müslüman olan kürtler için bağımsız devlet hakkı savunan kaç tane müslüman gösterebilirsiniz?

    Yahudi ile müslümanın farkı burada. Hangisi sapık yada sapkın varın cevabını siz bulun.

    Sapkın arıyorsanız size göstereyim;

    Enfal kampanyasında kürt katliamına hatta tecavüzlere bulaşan FKÖ mensubu filistinlilerden oluşmuş onlarca birlik, bölge devletleri izin versin Kürdistan ilanını savaşarak ortadan kaldırmaya hazırız diyen Hamas…

    Türklerin, farsların, arapların kürtlere tarih boyunca yaptıklarına ise hiç değinmiyorum.

    Müslümanların önce kendi sapkınlarına bakması gerekmezmi?

    İsrail’in haksız yayılma politikasına Filistin lehine karşı çıkılması gerektiğini düşünüyorum. Filistin halkının kendi bağımsız devletini kurmasının yanındayım. Aynı şekilde İsrail’in varolma hakkının yanındayım, yahudilerin Ortadoğu’da devlet olmaktan ziyade varolma mücadelesi verdiklerini düşünüyor ve mücadelelerini haklı buluyorum.

    İsrail’in stratejik Ankara dostu, Şam dostu ve kürtlere ikircikli dost olmasına rağmen yahudilerden hakkaniyeti esirgemiyorum. Aynı şekilde filistinlilerin ayyuka çıkan din yobazlığı, kürt düşmanlığı ve kürtlere karşı işledikleri suçlara rağmen hakkaniyetin gereklerini bu halktan esirgemiyorum. Her milletin kendi geleceğini belirlemesi ve kendini özgürce yönetmesini bir hak olarak görüyor ve karşılıksız destekliyorum. Hakkaniyet kadar bölge barışının böyle bir tavrı gerektirdiğine inanıyorum.

    Müslümanlarda kendi dinlerine açıkça kutsiyet atfederken diğer dinlere ya açık yada üstü kapalı bir küçümseme vardır. Küçümsemenin salt müslümanlara özgü olduğu sanılmasın, her inançta böyledir. Bilinçaltımıza sinmiş bu algı çoğu kez istemediğimiz şeyleri söyletir.

    Bir dine yine bir diğer din zaviyesinden bakmak ayrı şeydir, bütün dinlerin her birine hakta eşitlikçi bakmak ise çok daha farklıdır. Sorunlara hakkaniyet açısından baktığımızda dini yorumlayış tarzımız da değişecektir, siyasete müdahil olma tarzımız da.

    Fanatik sosyalistlerimizle fanatik müslümanlarımızın yahudi görmezliği ve İsrail tanımazlığı üstüste oturmakla kalmıyor, birbirini tamamlıyor. Her iki kesim de sosyalistliklerinden ve müslümanlıklarından feragat ederek fanatizmde buluşabiliyor ve ittifak edebiliyorlar. Bu noktadan itibaren ortada ne müslümanlık kalmıştır, ne de sosyalistlik kalmıştır demek mümkün. Kendi milletinin bağımsızlığını çöpe atanlarca yada ümmete feda edenlerce beyni harap edilenlerin diğer milletlerin varolma ve bağımsızlaşma hakkı karşısında yalpalamalarının şaşılacak bir tarafı yoktur. Körle yatan şaşı kalkar. Anlaşılması gereken; müslümanların müslümanlıklarını, sosyalistlerin ise sosyalistliklerini ancak hakkaniyet temelinde kurtarma şansına sahip olduklarıdır.

    *

    YNK kongresine gelen farslar istihbarat servisinden olmayıp ev şirketinden olsa gerektir. Türklere kızmışlar galiba, öyleki “Talabani ev alacaksa bizden alsın emekli olursa Ankara yerine Tahran’da otursun” demek için geldiklerini sanırsınız.

    Mesut Barzani kürt imkanlarını türklere peşkeş çekiyor ve bunu kürtlerin elinden tutup devlet olmaya taşıyanlara rağmen yapıyor. Gelip Roboski katili Erdoğan’ın yanında arzı endam edebiliyor. Irak hükümeti türk ordu birliklerinin Güney’den çıkarılmasını isterken KDP kalması için diretiyor. Fethullah okullarından tutunuz türk devletinin itine mitine varıncaya kadar hepsi Güney’de cirit atıyor.

    YNK’nin ve Goran hareketinin hali malum. YNK kongreleri İran istihbarat servisince denetleniyor, İran istihbaratı YNK mensuplarına kongrelerini nasıl yapmalarını buyuracak kadar bunlar üzerinde otorite. Dünyada herhangi bir devletin bir başka millete ait partinin kongresini nasıl yapması ve hangi politikaları izlemesi gerektiğini buyurduğu nerede görülmüştür?

    Yetmiyor İran Kandil’de 400 km. yol yapıp PKK komutanlarını kendi memurlarına teftiş ettiriyor. Esad tanklarını araplara emanet etmek yerine kürtlere emanet ediyor. Kürt partilerinin Cenevre konferansına katılıp katılmayacağına Esad rejimi karar veriyor.

    Öcalan’ı anlatmaya ise hiç gerek yok, iyot gibi açıkta.

    Bir hususun daha altını çizmek lazım. Yeryüzünde bu saydığım devletlerden daha kanemici, daha baskıcı, daha inkarcı, daha vahşi herhangi bir devlet varmıdır?

    Naiv kürtler durmadan kürtler birleşsin diyor ama bu liderler sanki eleştiriden muaf. Hiç kimse bu liderler önce halkla birleşsin kürt halkı zaten birliktir demeyi aklına bile getirmiyor. Kütlerin ayrılıkları aslında sömürgeci devletler arasında varolan rekabet ve ayrışmadan husule geliyor. Her bir parti ve lider bir sömürgeci devlete eteklenince her biri kürtleri kendi eteklendiğinin yanına çekmeye çalışıyor ve partiler arasında ayrılık oluşuyor.

    Kürt parti ve liderlerinin bu sorumsuz ve basiretsiz tavrı mahkum edilmedikçe ne kürtler birleşir ne de bir milim ilerleme sağlanır.

    *

    Kürt aydınlarının, ilaveten daha önceki dönemlerde geleneksel önderlerin ve dini liderlerin türk devletine kürtlerin haklarına sırtlarını dönme temelinde hizmetleri sanılandan çok daha büyüktür, çok daha eski dönemlere kadar gider.

    Geleneksel önderliklerin Osmanlı otoritesine biatı ile dini lider ve kurumların hilafeti metbu sayan telkinleri birbirini tamamlayarak icra edilmiştir.

    Kürdistan Teali Cemiyeti’nin bile en çok adı geçen, en aktif görünen mensupları generallikten askeri veterinerliğe, şurayı devlet reisliğinden divan-ı harp başkanlığına, bakanlıktan milletvekilliğine, şeyhül islamlığa kadar devlet aygıtının içindedirler. Bu saydıklarımı bir bir Teali Cemiyeti isim listesinde bulabilirsiniz. Kaldıki hadise Teali Cemiyeti’den hatta Osmanlı’dan bile geriye, arap işgali dönemine kadar vardırılabilir.

    Cumhuriyet öncesinde kürtlükten türklüğe doğru seyreden zihni ve duygusal bir bağlanma yerine daha çok din eksenli bir bağlanma sözkonusuydu. Zira dönem itibarıyla egemen devletin asli unsurlarında bile türklük mefkuresi gelişkin değildi. İşgalci imparatorlukların farklı müslüman unsurlarını bir arada tutan harç dindi. Dikkat ederseniz müslüman olmayan unsurların Osmanlı ve Selçuklu ile daha mesafeli olduklarını ve daha önce devlet talebi yükselttiklerini görürsünüz. Kürtlerin ve arapların sona kalması bir gerçeği işaret ediyor. Şüphesiz arapların da ulusal talepleri ve hassasiyetleri vardı, kürtler gibi sürekli ayaklandılar ancak ayaklanmaları genel bir ayaklanma istidadı kazanmadı, istiklallerini ancakki Osmanlı devleti Avrupa tarafından işgal edildikten sonra kazanabildiler. Oysa kürtler son büyük savaşta bile türklerin yanında ve türklerin ordularındadır. Kemal Fevzi’den Şeyh Şerif’e, Cibranlı Halit Beg’den Mustafa Paşa Yamulki’ye, İsmail Hakkı Baban’dan Şeyh Abdullah Melekani’ye, İhsan Nuri’den Nuri Dersimi’ye, Seyid Abdulkadir’e kadar Osmanlı adına savaşmaktadırlar. Osmanlı ordularında bu denli yoğun arap aydını yada bürokratları göremezsiniz. En çok benzeşen ve en sona kalan kürtle arabın farkı budur.

    Kuşkusuz tarih boyunca sayısız kürt direnmeleri olmuştur. Ancak bu direnmelerin lokal direnmeler düzeyinde kalması, direnenler kadar devlet safında yer alan kürtlerin varlığıyla açıklanabilir. Hareketlerin etkisizleştirilmesi dini telkinle, özellikle hilafete biat gibi nereden türetildiği malum bir islami zorlama kullanılarak sağlanmıştır. Bunu en iyi Mir Muhammed’in direnmesinde görebilirsiniz. Önce çok ilginçtir, devletten kopmak isteyen ordulaşmış kürtlere karşı bu direnmeyi Osmanlı devleti adına bastırmak isteyen kürtlerden müteşekkil bir ordu ve başında bir kürt miresi. Bu tabloya tarihte zor rastlanır. Mir Muhammed Osmanlı ordusu diye Bedirhan’ı yenmiştir. Daha sonra merkezi takviyelerle güçlendirilen aynı Osmanlı ordusunu tekrar yenmiştir. Bu başarıları kazanan bir ordunun savaş hali olmadan dağılmasının ve Mir Muhammed’in beşyüz kişiyle kalmasının nedenlerini biliyoruz; nasihat heyetleri.

    Merkezi otoriteye dini yakınlık vesilesiyle bağlanmakla halk, sınıf, ortak coğrafya argümenteriyle yakınlık serdetmek arasında işlevi ve yaratacağı sonuçlar bakımından fazlaca bir farklılık yoktur. Türk devleti kılık değiştirdiği ve ortada bir halife olmadığı için bugün malum argümentler daha bir görünürdedir. Ancak kürtlerin benzer inançta olması nedeniyle sömürgeci tarikatlar da eskinin hilafate bağlılık olgusunu bir başka şekilde istihsal etme faaliyeti içindedirler ve bu faaliyet özgür denen Kürdistan parçasına kadar etki yapabilmek durumundadır.

    Kürtlerde aydın yoktur ve hepsi işbirlikçidir demeye getirmiyorum. Kürtlerde aydın çoktur ama kürt aydını milletinin özlem ve talepleriyle bütünleşmek yerine beynindeki ideolojik hattı izlemeye programlı aydın türüyle mücadele yürütmek, dönüştürmek zorundadır. Kürt aydını, zihni ve duygusal bağlılıktan ziyade göbek bağıyla bağlı olan aydın türleriyle çekişmek ve Kürdistan mücadelesine katmak zorundadır.

    Birinciler gibi ikinciler de Kürdistan tarihinin her döneminde varolmuştur. Hangisinin daha baskın geldiği sorusu Kürdistan’ın sona kalmış sömürge konumunda cevabını bulur. Her merhalede farklı görünüm ve söylemle ortaya çıkan zihni, duygusal ve maddi bağlılığın niteliği özde değişmez ve her tarihi dönemde aynı hizmeti icra eder. Egemenler adına hizmet kuşkusuz mazlum millet adına daha farklı bir mana taşır ve daha farklı sıfatlandırılır.

    *

    Hakikat şuki Kürdistan Teali Cemiyeti Kürdistan amaçlı çabalarıyla yaygın ve kalıcı etkiler yapmış bir kadro hareketidir. Sonuçta büyük çoğunluğuna egemen olan türklerle birlikte devlet olunacağı hatasına düşülmüş ve bu hata çok büyük bedellerle telafi edilmek zorunda kalınmıştır. Birçok üyesinin fedakaraca ölümü seçmesi bu gerçeği ortadan kaldırmaz. Şartların son derece uygun olmasına rağmen genel bir ayaklanmaya ve giderek Kürdistan’ın kurtarılmasına muvaffak olamayışlarında başlangıçtaki hatalarının büyük rolü olmuştur. Bir millete önderlik etme şansı yakalayan kadroların aynı anda iki farklı proje ve iki farklı çağrıyla ortaya çıkmaları siyasi bir tenakuz olmaktan çok daha müessir bir biçimde kitlelerin tek cephede toplanarak olanca gücünü kurtuluşa amade etmesinin önünde engel teşkil etmiş, böylelikle Kürdistan mücadelesini topyekun bir mücadele olmaktan alıkoymuş, lokal direnmeler düzeyine çekmiştir. Bilahare ortaya çıkacak lokal direnmelerde gösterilen fedakarlık ve kahramanlıklar önceki döneme ilişkin siyasi anlayışın reddi ve önderlik eden kadroların ödedikleri içtenlikli bir kefaret olarak anlaşılmalıdır. Ne yazıkki bu fedakarlıklar ülkemizi kurtarmaya yetmemiştir. Her ulusun kurtuluşu gibi kürtlerin kurtuluşu da doğru bir siyasi hattı ve bu hattan ödün vermeyen dürüst ve kararlı bir siyasi önderliği zorunlu kılmaktadır. Doğru bir siyasi hat her zaman olduğu gibi bugün de kürtlerin temel ve vazgeçilmez ulusal haklarını esas almaya ve hak istidardının hangi halklarla ittifakı gerektirdiğini doğru tesbit etmeye muhtaçtır.

    http://cebaxcor.blogspot.com.tr/2014/02/dogru-siyaset-dogru-onderlik-dogru.html

  111. İslam’ın Silahıyla; Topraklarımızı ve Siyasal Egemenliğimizi Elimizden Aldılar

    Molla Mustafa Barzani ve Molla Saidi Kurdi’nin Anısına

    Türk devletinin, Türk İslamcılığının ve Türk solculuğunun tüm sömürgeci mikropları; Kürt sol ve Kürt İslamcılığının iliklerine kadar işlemiştir. Türk devletinin ve onun dostlarının bu mikroplu antagonizmasından beslenenler, ne İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in “Medine Vesikası”nı ne de sosyalizmin peygamberi Marx’ın “Das Kapital”ini temsil edebilirler. Çünkü hem İslam düşüncesinin peygamberi hem de sosyalizm düşüncesinin peygamberi; farklı renklerin, farklı seslerin ve farklı reflekslerin kardeş olduğunu; bu kardeşlerden birinin, diğerinin yazgısına ve ikbaline galebe çalamayacağını; birinin, diğerinin toprağına göz dikip işgal edemeyeceğini ve her milletin kendi toprakları üzerinde hür olarak yaşama hakkına sahip olduğunu vaaz etmektedir. Bir millet kendi ülkesinde anadilini konuşamıyorsa, bayrağını gökyüzünde dalgalandıramıyorsa, kendi dilinde eğitim, öğretim veren kurumları yoksa, ülke sınırlarını koruyan ordu ve ülkenin iç asayişini sağlayan kolluk güçleri yoksa, ülke içinde ve ülke dışında siyasal egemenliği sıfırın altındaysa o ülke yüzde yüz işgal altında demektir. Bu anlamda “Kürt Sorunu” kavramsallaştırması işgalci hafızanın ürünüdür diyebiliriz. O vakit Kürdistani zaviyeden doğru tanımlamanın şöyle olabileceğini söyleyebiliriz: Kürdistan’ın işgali, Kürdistan’ın inkarı ve Kürdistan’ın uğradığı zulümdür!

    Dolayısıyla yukarıda bahsettiğimiz bu her iki hastalıklı ve mikroplu antagonizmanın; çocuklarımızın, gençlerimizin ve ülkemizin geleceği açısından iyi bir örnek teşkil edemeyeceklerini söyleyebiliriz. Bundan dolayı yeni Kürdistani entellektüel kuşak, yeni Kürdistani nesillere örnek olmaya ve onları bu mikroplu iklimden uzak tutmak için her birinin pedagog olmaya davet edebiliriz. Yeni Kürdistani nesiller bu iki özürlü ve defolu görüşü kabul ederlerse, topraklarının işgal altında olduğunu fark edemezler. İşgalci generallerin ve sömürgeci valilerin topraklarımızdaki egemenliklerine saygıyla bakacaklardır. Bu yeni nesil, atalarının beşbinyıldır üzerinde yaşadıkları topraklar üzerinde; Türk, Arap ve Farsın kölesi olmak istemediklerini ve kendi ülkelerinde her millet gibi özgür ve bağımsız olmak istediklerini dünyaya haykırmalıdırlar.

    Dolayısıyla bizim Kürdistani milliyetçiliğimiz sentetik değildir, yüzde yüz doğaldır diyebiliriz. Türk solculuğunun ve Türk İslamcılığının Kürdistan düşmanlığı, sadece sofistike edilmiştir! Sosyolojik ve teolojik okumalar, milli kimliğin ve dini kimliğin diğer tüm kimliklere baskın olduğunu, yaptığımız ilmi çalışmalarımızla defaatle dile getirdik. Ancak siyasal ve sosyolojik şartların determinasyon ve farkomolojik baskıları neticesinde, milli ve dini duyguların negatif ve pozitif yörüngeye gireceğini ayrıntılarıyla açıklamıştık. Fakat cahil ve kibirli düşünceler, inançlar bunu anlamak istemiyor. Bu ilimsizler, hikmetsizler, ahlaksızlar ve ahmaklar fırkası; Kürdistan davasına ve İslam düşüncesine, zillet ve alçaklık elbisesini giydirmeye ısrarla devam etmektedirler. Kürdistanlı ilim ehli, irfan ehli, ahlak ehli, cesaret ehli, sevgi ve aşk ehli; Kürdistan’a giydirilmeye çalışılan, bu zillet ve alçaklık elbisesini çıkarmakla mükelleftirler. Mamafih, kırk yıl içinde hiçbir kitabi okuma yapamamış, hiçbir sistematik ilim öğrenememiş, nefsani melekelerini islah ve ihya edememiş, tek bir öğrenci yetiştirememiş, mütevazi bir ahlakı içselleştirip ve daha sonra bu ahlakı sosyalleştirip Kürdistanileştirememiş, tağutların ve modern müstekbirlerin kurumlarından ırak ve firak durmayı onurlu bir yaşam bilememiş, insani, İslami ve Kürdistani ilişkileri istismar etmiş bir kişiliğin, asla Kürdistan davasına ve halkına zerreyi miskal kadar fayda sağlamayacağını ayrıca belirtmekte yarar var.

    İkincisi, yazı yazmak ve bilgiçlik taslamak marifet değildir! Çünkü milyonlarca insan yazı yazıyor, yüzbinlerce insan kitap basıyor ve milyonlarca insan profesör oluyor. Ama kaç tanesi o milletin düşünürü ve filozofu olabiliyor. Dolayısıyla bir milletin medeniyet inşa etmesi ve diğer milletlerden saygı görmesi, çıkaracağı düşünürlerin ve filozofların sayısına bağlıdır. Bizim silahımız güçlü kalemler, kışlamızda zengin kütüphaneler olmalıdır!

    Bahsettiğimiz bu olumsuzluklara rağmen Kürdistani akıl olgunlaşarak; Türk devlet aklına, Türk İslam aklına ve Türk sol aklına galebe çaldığını söylemek mümkündür.

    Bundan ötürüdür ki son yıllarda; Türk devleti, Türk İslamcılığı ve Türk solculuğu yeni oluşan bu Kürdistani akla karşı, çok agresif ve düşmanca bir tavır geliştirdiklerine tanık olmaktayız.

    Ayrıca şu sosyolojik gerçekliğin altını çizmekte yarar görüyorum: Arap, Türk ve Fars toplumları; milyonlarca insan öldürmüş, yüzlerce memleketler işgal etmiş, o memleketlerin yerli asabiyesini ve umranını hicrete zorlamış devletlerine karşı neden bin dört yüz yıldır, insani ve İslami duygularını, düşüncelerini, yüreklerini ve zihinlerini Ebabilleştirerek küme küme, bölük bölük, fırka fırka Kürdistan ülkesinin ve halkının özgürlük mücadelesinin saflarında, ensar ve muhacir dayanışmasını eyleme geçirmemişlerdir? Sanırsam bu müslüman toplumların insani, ahlaki ve İslami sosyolojilerini ve bu sosyolojinin ciddi gediklerini ve problemlerini en müşahhas bir biçimde bize güncelleyerek ortaya koyup sunan Kuran ilmidir. Kasas süresinin birinci ayetiyle başlayıp, seksensekizinci ayetiyle son bulan ayete kadar anlatılanlar; Firavun’un, mustazaflar ve müstekbirler üzerindeki siyasal egemenliğini konu eder. Kuran, Firavun’un siyasal egemenliğini kabul eden, mustazaflar ve müstekbirler sınıfının sosyolojik varlığından ayrıntılarıyla bahsetmektedir. Kuran bu surede, zulme ve haksızlığa uğrayan mazlumların sessizlik ve tepkisizlik sosyolojilerine sert biçimde şöyle yermektedir: “’Biz yeryüzünde zavallı (mustazaf) kimselerdik’ diyecekler, melekler de: ‘Allah’ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!’” (Nisa,97) (Ayetullah Beheşti, Mustazaflar ve Müstekbirler)

    Bu zaviyeden hareketle, çöplük ve kan kültüründen başka hiçbir marifeti olmayan, vahşi Ortadoğu coğrafyasını, vahşi Türk, Arap ve Fars devletlerini medenileştirmek, demokratikleştirmek; biz Kürt halkının insani, İslami bilimsel görev alanı değildir. Bu durum bizi aşar, bizim için okyanusta boğulmak gibi bir şey! Çünkü ülkesi işgal edilmiş, dili yasaklanmış ve köleliğin en ağır koşullarına mahkum edilmiş bir milletin, böylesine bir maceraya ve fantaziye tevessül edilme amelyesini bilimsel doktrinler, siyaset bilimi, felsefe okulları, teoloji bilimi, ahlak ve hukuk öğretileri felaket olarak yorumlamaktadırlar.

    Ortadoğunun bu çöplük ve kan kokan kültürünü düzeltmek; teknikte, bilimde, ekonomide, insan hakları, demokrasi, özgürlük konularında, güçlü ve uzman olan modern ulus devletlerin ve uluslararası güçlü, kurum ve kuruluşların görevidir. Kürtlerin yerine getirmesi gereken sorumluluk, kendilerini ve ülkelerini özgürleştirmek olmalıdır. Özgürleşmiş, medenileşmiş, demokratikleşmiş ve siyasal egemenliğini kazanmış bir Kürt milleti ve bir Kürt ülkesi; tabi ki vahşi Ortadoğu coğrafyasını özgürleştirmek ve uygarlaştırmak için en yüksek düzeyde katkı sunmakla görevlidir.

    Ortadoğuyu, kan ve vahşet deryasına çeviren İhvani Müslimin, Taliban, El Kaide, El Nusra, İŞD ve benzeri harici terörist yapılar, Kürdistanın inanç ve düşünce iklimine bir grup eşekleştirilmiş insanların aracılığıyla Afganistanlaştırma, Pakistanlaştırma, Sudanlaştırma ve İranlaştırma amelyesi içindedirler. İşte bu “fe veylun li el musallîne” (namaz kılanlar) fırkası bin dört yüz yıldır, ontolojik ve fizyolojik varlığımıza tecavüz ediyor! Bin dört yüz yıldır bize intiharlar yaşatıyor! Bin dört yüz yıldır ontolojik ve fizyolojik varlığımıza suikast yapıyor!

    Biz bu durumu asla kabul etmiyoruz! En yüksek düzeyde Kuran, bilim ve entellektüel çalışmalarımızla karşı duracağız! Bu anlamda bizim inanç ve düşünce ilişkilerimiz, ne peygamber sahabe ilişkisine ne de diğer siyasi ve dini, şeyh ve mürid ilişkisine benzer! Bizim, inanç ve düşünce ilişkilerimizin temel parametrelerini belirleyen; bilim, felsefe, vahiy, ahlak, irfan, hikmet ve hukuk karinesidir.

    Siyasal Türk İslamı, Arap İslamı ve Fars İslamı, şirk ve tuğyan İslamıdır! Asla özgün ve özgür vahiy inancının ve kültürünün temsilcisi değildir. Muaviye ve ardılları ne kadar İslamsa, onlarda o kadar İslamdır! Türk İslamı binyıldır ikon tapınaklarında işgal ettiği memleketler uğruna kurbanlar adamakta… Arap İslami, vahşi çöl fırtınası gibi bindörtyüzyıldır, müslüman halkları ve diğer halkları Allah adına vahşice boğazlamakta! İran “gasıqin” Cumhuriyeti ise; Ehlibeyt adına Kürt çocuklarını vahşice vinçlerde sallayarak Kürdistanımızı Kerbela’ya çevirerek Muaviye’nin gerçek ardılları olduklarını ortaya koymuşlardır.

    Siyasal Türk İslamının hangi partisi, örgütü, cemaati, derneği, vakfı, ekonomik holdingleri, benzeri kurum ve kuruluşları; Türk devleti Allah’ın hakimiyetini meteoroloji işlerine tahvil ettiğinden dolayı, Türk devletine karşı silahlı cihad yapmamız farz olmuştur diyen; birilerini duyanımız, görenimiz olmuş mudur? Alkol içilen ve kumar oynanılan mekanlara, molotof ve bombalı saldırıların yapıldığını duyanımız, görenimiz var mıdır? Kapitalizmin beyni olan bankalar faiz sistemiyle çalıştıkları için, bir tek banka şubesinin Türk İslamcıları tarafından bombalandığını duyanımız, görenimiz var mıdır? Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz plajlarında bikinileriyle çılgınca eğlenen milyonlarca insana karşı bir saldırı hazırlığında olduklarını duyanımız, görenimiz var mıdır? Türk şehirlerindeki meyhane ve kerhane işletmelerine yönelik, bir protestonun veya saldırının olduğunu duyanımız, görenimiz olmuş mudur? Ya da farklı düşünen İslami grupların, liderlerini ve elemanlarını gözaltına alıp ajanlık suçlamasıyla vahşice infaz ettiklerini duyanımız, görenimiz olmuş mudur?
    Bunların hiçbiri olmamıştır; Allah’a çok şükür ki olmamıştır. Çünkü bu insanın özgür iradesine yapılan en korkunç suikasttir. Ama ülkemiz Kürdistanda bir grup harici Kürt fırkası, bu saydığımız korkunç düşünceleri bir bir eyleme geçirmiş, halkımızı mağdur ederek Allah’ın lanetini kazanmışlardır.

    İşte tam bu noktada, Kürdistan davasının milletleşmesini ve kendi melekuti yörüngesinde kaderini belirlemeye tahammül etmeyen bu namaz kılan yeşil Firavunların ve namaz kılan yeşil Karunların kışkırtmasıdır. Dolayısıyla siyasal İslamın ahlakı yoktur, ahlaksız ve terbiyesiz bir sınıftır! Kah tevhid ve İslam elbisesi içinde, kah şirk ve küfür elbisesi içindedir! İşlediği günahlar ve cinayetler onun ahlaksızlığının delilidir! İslamın gerçek ahlakı; özgün Kuran ve özgün peygamber ahlakıdır! Bundan dolayı Kürdistanlı dindar gençler; bu günahkarlar çetesinden uzak durmalıdırlar.

    Siyasal İslamın dünyada en son ayet okuyacağı millet, değerli dindar Kürt halkıdır. Kendilerine ayet okunması gereken birileri varsa onlarda ülkemizi işgal eden “fe veylun li el musallîne” (namaz kılanlar) fırkasıdır. Çünkü tağutu Türk devletinin resmi kurumlarında rızıklarını ve dünyevi gailelerini elde edenler bu “fe veylun li el musallîne” fırkasıdır.

    Elif-Lam-Mim ayetinin huruf-u mukattaasına yemin ederim ki; Kürt halkı Allah’ı ve aziz dinini hiçbir müslüman toplumun tasavvur ve tahayyül edemeyeceği kadar seviyor. Onlarda her millet gibi, kendi öz vatanlarında dalgalanan bağımsızlık bayrağı altında Rablerine secde etmek istiyorlar. Allah’ın bu sevgili kullarının bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine zerreyi miskal kadar yan gözle bakanların Allah’ın laneti ve öfkesini kazanacaklarını bilmelidirler.

    Dolayısıyla bizim katillerle ve işgalcilerle kardeş olmamız mümkün değildir! Ancak barışa elimizi, uluslararası diplomasi ve hukuk prensiplerine göre uzatırız; barış ve sulh karinesi topraklarımızı, siyasal egemenliğimizi geriye iade ettiği vakit anlamlı ve değerli görülecektir. Bu anlamda Türk İslamcılığı ve Türk solculuğu Kürdistan halkını, Kürdistan dinamiklerini, Kürdistan siyasetini; oryantalist ve kolonyalist Türk devletine entegre etme yerine, Türk ordusunun topraklarımızdan çıkmasını ve Kürtlerin self determinasyon hakkının olduğunu söylemeleriyle birlikte ne kadar demokrat, ne kadar sosyalist ve ne kadar müslüman olduklarını ispatlamış olacaklardır.

    Dolayısıyla tanrının ve insanlığın lanetini, tarihin çöp sepetine atılmayı hak eden birileri varsa oda; ülkemizi işgal eden, dilimizi yasaklayan, atalarımızın başlarını gövdelerinden ayıran, kadınlarımızı, gençlerimizi, çocuklarımızı, yaşlılarımızı, savaşçılarımızı, ilahi ve beşeri savaş hukukunu ihlal edip en barbar yöntemlerle katleden işgalci Türk devleti ve onun günahkar dostlarıdır!

    Ey sevgili Allah’ım! Halkımız, seni ve dinini çok seviyor! Senden eman diliyoruz, ülkemizi ve halkımızı özgürleştirmemize yardım et!

    Kadir AMAÇ

    http://www.serbesti.net/forum/showentry.php?sNo=33861

  112. Bağımsızlık İlan Edilmezse Güney Kürdistan Çöker!

    Son günlerde Kürdistan Hükümeti ile Bağdat arasında yaşanan sorunlar ve Kürdistan Başkanı Mesûd Berzani ile Başbakan Nêçîrvan Berzanî’nin açıklamaları Bağımsızlık ilanını tekrar gündeme getirdi.

    Amerikan Üniversitesi tarafından her yıl düzenlenen Süleymaniye formunda konuşan Başbakan Berzanî, Güney Kürdistan’ın anayasal haklarına karşı Bağdat hükümetinin olumsuz tutumuna dikkat çekerek, Bağdat’ın tehdit ve şantajlarına boyun eğmeyeceklerini ve geri adım atmayacakları gibi Anayasal haklardan da taviz vermeyeceklerini açıkladı. Başbakan Nêçirvan Berzanî, sorunların çözümü için diyalogta ısrar edeceklerini belirtirken, tek taraflı iyi niyetin yetmediği mesajını vermiş oldu. Bağdat Hükümetine yönelik bu mesaj, ‘gereken adımları atmazsanız ve Anayasadan doğan haklarımıza karşı saygısızlık yapmaya devam ederseniz biz de gerekeni yaparız’ mahiyetindeydi. Gereken ise, Kürdlerin bağımsızlık ilan etmesidir kuşkusuz.

    Başkan Mesûd Berzanî’nin de benzer ve daha sert bir açıklama yapması, bağımsızlık hayali kuran Kürdlerin umutlarını arttırmış oldu.

    Başkan Berzanî’nin, “Ortaklığın ve birlikte yaşamanın hiçbir değeri kalmamıştır. Bugünkü kriz göründüğünden daha eskilere dayanmaktadır. Kimseyi tehdit etmek istemiyorum, ancak böyle devam ederlerse asla beklemedikleri bir tavırla karşı karşıya kalacaklardır. Bundan şüphesi olanlar da beklesin ve görsünler.” Sözleri hem Bağdat’a karşı kararlılığın göstergesidir hem de atılacak adımın ne olacağına dair de net bir mesaj içeriyor. Bu mesaj, var olanı koruyup daha ileri adım atmaktır; yani bağımsızlık ilanıdır…

    Kuşkusuz ki bağımsızlık ilanı çok önemli bir karardır; iç ve dış dinamikler, konjonktör hesaba katılmalıdır. Ancak unutulmamalıdır ki, hiçbir zaman koşullar yüzde yüz uygun hale gelmez. Bazen de koşulların uygun hale gelmesi için koşulları zorlamak gerekmektedir.

    Türkiye’de yaşanan iç hesaplaşmadan dolayı sömürgeci devletler arasındaki “kutsal ittifak” geçici de olsa sekteye uğramış durumdadır. Bu durum Kürdler açısından çok önemli bir avantajdır kuşkusuz. Bir diğer önemli avantaj ise, Rusya ile Batı arasında Ukrayna merkezli yaşanan gerilimdir. Son zamanlarda Kürdler ile Bağdat arasında yaşanan sorunlarda tercihini Bağdat’tan yana koymuş gibi görünen Amerika, Rusya ile yaşadığı sorunlarda Bağdat’ın kalıcı bir müteffik olamayacağının bilincindedir. Bu durumda Kürdleri karşısına almayı göze alamayacak olan Amerika, Kürdlerin bağımsızlık ilanına karşı olumsuz bir tutum içine giremez.

    Başka bir avantaj ise, Bağdat yönetimine karşı gelişen Sunni Arapların muhalefetidir. Kürdler Şİİ-Sunni çelişkisinden çok iyi bir şekilde yararlanabilirler.

    En büyük avantaj ise, PKK’nin hem Kuzey’de hem de Batı Kürdistan’da oynadığı lanetli rol ve sömürgecilerle birlikte hareket etmesinden kaynaklı olarak gelişen ulusal duyarlılıktır. Bu noktada PKK’den umudunu kesen ulusalcı Kürdler, ulusal anlamda atılacak her adıma hararetle destek vereceklerdir. Tek umutları Güneyîn devletleşmesi olan Dört parçadaki Kürdler, bağımsızlık ilanında sanıldığından çok daha fazla destek sunacaklardır. Kısacası şu an Güney Kürdistan’ın bağımsızlık ilan etmesi için olabilecek en uygun ortama sahiptir.

    Şayet bağımsızlık en kısa zamanda ilan edilmezse, Güney Kürdistan’ı bekleyen ciddi tehlikeleri herkes görebiliyor. Irak, İran ve Suriye arasındaki Şii ittifakı ve başta PKK olmak üzere bazı Kürd partilerinin de (özellikle Goran ve YNK) bu ittifaka yakın olmaları ve bu uzlaşının esas hedefinin, Berzanî ailesi nezdinde Güney Kürdistan kazanımı olması tehlikeyi yeteri kadar açıklıyor.

    Kuşkusuz ki Berzanî ailesine karşı düşmanlığın en önemli nedeni, Bağımsız Kürdistan umudunu taze tutmaları ve ulusal çizgideki kararlı duruşlarıdır. Güney Kürdistan yönetiminin birçok eksiği olsa da, Kürd politik yapıları içinde (dört parçada) bağımsız Kürdistan amacına en sadık olanın Güney yönetimi (Berzanî ailesi) olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bu gerçeklik, bağımsızlık düşü olan tüm Kürdleri Berzanî ailesiyle dayanışmaya sevk ediyor. Bu dayanışma, sanıldığından çok daha büyük bir gücün oluşmasını sağlıyor. Bu nedenle Güney Hükümeti, PKK ve diğer entegrasyoncu yapılardan çok, bu bağımsızlık taraftarlarının gücünü dikkate alarak hareket etmelidir. Yeteri kadar görünmeyen bu güç, Güney Kürdistan’ın bağımsızlık ilanı için yeterlidir.

    Şayet bağımsızlık ilan edilmezse, Berzanî ailesi ortak hedef yapılacak ve onların nezdinde ulusal haklar ortadan kaldırılmaya çalışılacaktır.

    Bu tarihi karar aşamasında Güney Kürdistan yetkilileri risk almak ve doğru olanı yapmak zorundadırlar. Bunu yapmazlarsa, hem kendi geleceklerini hem de bağımsızlık umudu taşıyan Kürdlerin hayalleri büyük bir riske sokmuş olurlar. Umarız ki riskli ama doğru ve haklı olan Bağımsızlık kararı alınır…

    Haber/Yorum

    06.03.2014

    http://www.nasname.com/a/bagimsizlik-ilan-edilmezse-guney-kurdistan-coker