1 Mayıs… 1 Mayıs…

 

indir

1398638823769images (1)images (3)images (2)images

 

 

 

 

En kötüsünden başlayalım. Halil Berktay, hükümet yanlısı Sabah gazetesine, 1 Mayıs 1977 ile ilgili, daha önce uzun uzadıya tartışılmış tezlerini tekrarlayan bir röportaj vermiş. Üstelik Taksim Meydanı’ndaki fotoğraflar eşliğinde. Fotoğraflardan biri de, 1 Mayıs 1977’de çok sayıda insanın ezilerek öldüğü Kazancı Yokuşu’nun başında çekilmiş. O fotoğrafa şöyle bir baktım. Halil Berktay’ın arkasında, ezilmiş onlarca insanı görür gibi oldum. Hiç değilse o insanların anısına saygılı olsaydı diye düşündüm. Sabah’taki şu sözler, Halil Berktay’a ait:

“Sular İdaresi tarafından Halkın Yolu, Halkın Kurtuluşu ve Halkın Birliği grupları ‘revizyonist barikatları yıkacağız’ kararlılığıyla TKP ve DİSK’in barikatlarını yıkarak meydana girmeye çalışıyor. Karşılarına DİSK görevlilerinin barikatı çıkıyor. Birileri havaya silah atıyor ve patır patır silah sesleri yükselmeye başlıyor. Meydanın içinden de seslerin geldiği tarafa doğru silahlar atılmaya başlandı. Muazzam bir panik başladı. Ben kendimi yere attım. Gezi Parkı merdivenlerine kadar başımı kaldırmadan sürüne sürüne geçtim. Kürsünün yakınında ayağa kalktım. İnsanlar meydanın çıkış noktalarına doğru kaçışmışlardı. Kürsünün önündeki alanda 5-10 bin kişilik, birbirine yapışmış bir kalabalık vardı. Bu panik içinde insanlar meydana en yakın çıkış olan Kazancı Yokuşu’na birikince birçok kişi ezilerek öldü.”

Bazen eksik anlatım yalanın en büyüğüdür. Yani, bir olayı anlatırken öyle bir yeri atlarsınız ki, olayın özünü saptırmış olursunuz. Yukarıda anlatılan olayda bir cümlelik bir eksiklik var. Bakın, o cümleyi de bold yaparak ben ekleyeyim de Halil Berktay’ın neyi gizlemeye çalıştığını birlikte görelim:

“Birileri havaya silah atıyor ve patır patır silah sesleri yükselmeye başlıyor. Meydanın içinden de seslerin geldiği tarafa doğru silahlar atılmaya başlandı. O sırada meydana polis panzerleri girdi ve fır dönerek kalabalığı hızla meydanın kenarlarına sürmeye başladı. Muazzam bir panik başladı… Bu panik içinde insanlar meydana en yakın çıkış olan Kazancı Yokuşu’na birikince birçok kişi ezilerek öldü.”

İşte Kazancı Yokuşu’nun önünde Sabah fotoğrafçısına poz veren, (Nagehan Alçı’dan atfen) Profesör Halil Berktay, bu cümleyi atlayarak o yokuşun başında ezilerek ölen insanlara büyük saygısızlık yapmıştır. Çünkü o insanların çoğu Tarlabaşı tarafından duyulan silah seslerinden çok (ki olayın böyle başladığı bir gerçektir), polis panzerlerinin meydanı hallaç pamuğu gibi atmasının ve insanları kasıtlı olarak meydanın kenarlarına sürmesinin sonucu çıkan izdihamda hayatlarını kaybetmişlerdir (polis panzerinin altında kalarak ölen bir kadının fotoğrafı da bilinmektedir).

Halil Berktay, bu cümleyi niye atlamıştır? Polis panzerlerinden söz etmekten neden özenle kaçınmıştır? Çünkü o, olayı objektif olarak anlatmak niyetinde değildir. O, bir şeye karar vermiştir: Olayı tamamen sol grupların sorumsuzluğuna (ki, böyle bir sorumsuzluk gerçekten de vardır) yıkmak, devleti ve polisi böyle bir olayın ağır yükünden kurtarmak. Gerçek bir tarihçinin objektifliğine asla yakışmayacak bir şekilde, verdiği bu karara göre anlatmaktadır olayı. Şu satırlara bakın:

“Polis ateş açmadı. Sonradan alana girdi. Polis de olaylar karşısında şaşkındı.”

Olayı bilmeyen biri ne düşünür bu cümle karşısında, gözünde nasıl bir manzara canlanır? Polis ateş açmamış. Alana sonradan girmiş. Üstelik, yerde en az 3-4 dakika sürünerek ilerleyen Halil Berktay’ın tespitine göre şaşkınmış da. Alana sonradan girmek ne demek? Ne kadar sonradan mesela? Olaylar olup bittikten yarım saat sonra mı? Hayır. Silahlar patladıktan neredeyse on saniye sonra. Evet evet, on saniye sonra. Bunu şuradan biliyorum ki, silahlar patladığında kalabalık domino taşları gibi birbirinin üzerine yığıldı ve bu yığılma ancak birkaç saniye sürdü. Ben de oradaydım. Kalabalıkla birlikte ayağa kalktığımda panzerlerin meydanda son sürat dolaştıklarını ve kalabalığın panzerlerden kaçmak için meydanın kenarlarına doğru kaçıştığını ve esas sıkışmanın bu yüzden olduğunu gördüm. Sakın polis “şaşkınlıktan” panzerlerin gazına fazla basmış olmasın! Eğer polis panzerleri meydandaki büyük kalabalığın üzerine sürülmeseydi, Tarlabaşı’dan gelen silah seslerinin yarattığı panik çok kısa sürecekti ve ne izdiham olacaktı ne bir şey. Bu yüzden, izdihamdan meydana gelen ölümlerin esas sorumlusu polisten başkası değildir.

Ama, dediğimiz gibi, Halil Berktay, solu karalamaya ve polisi aklamaya karar vermiştir bir kere. Bu yüzden her cümlesi bir polis aklayıcılığı numunesidir:

“Yol boyunca polis araçları vardı. Hiçbiri bize saldırmadı.”

Halil Berktay Harbiye tarafına doğru dağılan kalabalığın içinde yürürken polis araçlarını (panzer demeye dili varmamış) görmüş, fakat bu araçlar onlara saldırmamış. Şu anlatıma dikkat eder misiniz? Sanki polis her an her şeye saldırmak zorundaymış gibi. Oysa olay olup bittikten sonra ve insanlar yorgun ve bitkin evlerine dağılırken polis neden saldırsın ki? Amansızca saldırdığı noktada polisten tek bir bahis yok. Olay olup bittikten sonraki “saldırmayan” polis “araçlarına” ise durup dururken dikkati çekiveriyor. Bence Halil Berktay, bu bakış açısıyla normal üniversitelerde tarih profesörlüğü yapmak yerine, polis kolejinde ders verse daha iyi eder.

 

Doğu Perinçek ise Odatv’de yayınlanan sözleriyle Aydınlık hareketinin eski ihbarcılık geleneğini sürdürüyor. İşte egemenlerin aynı dili, sanırsınız ki İstanbul Valisi konuşuyor: “Başıbozuk gruplar.”  Ya “başıdüzgün” gruplar… Onlar Kadıköy’de:

“Sınıf neredeyse biz oradayız. İşçi sınıfı Kadıköy’de olacak. Savaşlar hep aynı yerde olmaz, aynı meydanda olmaz. Tarihte birçok meydan muharebesi oldu, savaşlar her defasında aynı meydanda devam etmedi. Sakarya Meydan Muharebesi’ni yaptık, yine Sakarya’dayız diyebilir misiniz? Bu tavır bizi savaş dışı tutar. Mücadele neredeyse biz oradayız.”

Evet ama besbelli ki mücadele Kadıköy’de değil, Taksim’de. Eğer işçi sınıfının çoğunluğu (ne zamandan beri sarı Türk-İş sendikacıları işçi sınıfı oldu) gerçekten Kadıköy’de olsaydı belki mücadelenin Kadıköy’de olduğu düşünülebilirdi. Zaten soyut bir işçi sınıfı yok. Doğu Perinçek’in kafasına göre bir işçi sınıfı da yok. Hatta, gerçekçi bir şekilde söyleyecek olursak, belki de işçi sınıfının büyük çoğunluğu ne Taksim’de ne de Kadıköy’de olacak. Ama işçi sınıfının bilinçli azınlığının Taksim’e geleceğine hiç kuşku yok. Bu yüzden bu işçi sınıfı palavralarını bir kenara bırakalım bir kere. Devam ediyor:

“1 Mayıs’ta Türk bayrağı altındayız. İstiklal Marşı ile 1 Mayıs yapacağız. İşçi sınıfıyla beraberiz. 1 Mayıs’ta İzmir’de Gündoğdu Meydanı’ndayız. 1 Mayıs’ta Türk bayrağı İstanbul’da Kadıköy’de, Ankara’da Tandoğan Meydanı’nda. Taksim’de şunu görüyoruz; Apo posterleri açılacağını şimdiden ilan ediyorlar. PKK Taksim’de olacağını BDP Taksim’de olacağını söylüyor. Birtakım başı bozuk gruplar oralarda tertip kokan hazırlıklar içindeler. İşçi sınıfı Taksim’de değil, İşçi sınıfı Kadıköy’de. Turuncu kuvvetler, küresel merkezler tarafından yönlendirilen turuncu kuvvetler Taksim’de, halkımızı uyarıyoruz. Herkesi işçilerin emekçilerin ve Türk bayrağının olduğu yerlere çağırıyoruz.”

İstiklal marşlı ve Türk bayraklı 1 Mayıs! Bir mehter takımı eksik! PKK ve BDP’nin Taksim’de olmasından rahatsız olmuşlar. Bu nasıl da bir devlet yalakalığıdır. Şahsen benim en büyük korkum, BDP’nin, Gezi mücadelesinde olduğu gibi, “barış süreci” safsataları dolayısıyla geri durması ihtimaliydi. Çok şükür bu olmadı ve BDP bu sefer Taksim’deki mücadeleye katılacağını açıkladı. İyi de etti. Çünkü Türkiye’de devrim mücadelesi, Kürt halkının kenarda durmasıyla büyük bir darbe yer. İşte bu noktada Doğu Perinçek devreye giriyor. BDP’nin Taksim’e gitmesinden çok rahatsız olmuş. İnsan bir kere karşıdevrimin yolunu tutmasın, işte devamı böyle geliyor.

Bir de şimdi ağızlarına “turuncu devrim”i pelesenk etmişler. Günün modası bu. Nerede bir halk mücadelesi varsa damga hazır: “Turuncu devrim” ya da “Sorosçu güçler”. Aslında bu, halklara devrimi yasaklamakla aynı şeydir. Hiçbir yerel diktatöre karşı ayaklanmayacaksınız. Çin’deki, Kuzey Kore’deki diktatörlere karşı halklar özgürlük için ayağa kalksa aynı damga hazır. Ama bu noktada da çifte standartlıdırlar. Örneğin Mısır’daki askeri darbeyi ABD ile birlikte desteklemekte hiçbir beis görmezler. Bunu destekledikleri için turuncu da değil, “sarı devrimin” yanında yer aldıklarını taraftarlarına nasıl yutturuyorlar merak ediyorum.

 

Son olarak, yaklaşan 1 Mayıs üzerine bir şeyler söylemek istiyorum. Açık konuşalım, algılayabildiğim kadarıyla insanlarda üç gün sonraki 1 Mayıs’a katılmakta bir çekingenlik var. Bu, diktatörlüğün şiddet ve korku havası yayan bilinçli propagandasının etkisinden olabilir. Aynı zamanda, AKP’nin son seçimden umulandan daha fazla oy almasından da kaynaklanıyor olabilir. Son bir yılda, özellikle Gezi ayaklanmasından bu yana çok sayıda sokak hareketi oldu, insanlar çok gaz yedi, ölen yoldaşlarımız bir yana, çok sayıda insan ağır şekilde yaralandı. Bunun getirdiği bir yılgınlık demeyeyim ama yıpranma da olmuş olabilir. Her ne hal ise, öyle görünüyor ki, bir geri çekilme ya da bekleme eğilimi var. Fakat diğer yandan, diktatörlüğün meydan okuması karşısında geri çekilmemek diye bir görev de var. Bu durumda ne yapılmalı? Demir Küçükaydın, 1 Mayıs’la ilgili haddinden uzun yazısında polis şiddetini davet eden tutumlardan kaçınmak gerektiği tavsiyesinde bulunuyor. Aslına bakacak olursanız, bugüne kadar yapılan gösterilerde polisin şiddetini davet eden pek bir şey de yoktu. Polis buna rağmen saldırdı. Yani siz Taksim Meydanına en barışçı biçimde de yürüseniz polis sizi oraya sokmayacak ve son tahlilde saldıracak. “Şiddeti davet etmeme” görüşü bir ölçüde dikkate alınmalı tabii ki ama polisin her şeye rağmen saldıracağını da bilmek gerekir.

1 Mayıs çatışmasının ardından sokak hareketinin geleceği üzerinde oturup çok daha ciddi bir şekilde düşünmek gerekiyor. Sadece sokak hareketi de değil. Birleşik bir direnişin akıllıca nasıl yürütülebileceği konusunda da. Çok fazla kendiliğindenciyiz. Rahatsız edecek ölçüde. Bitirirken bir cümle etmeme daha izin verin, anarşizmi bilinçten yoksun bir kendiliğindencilik sananlar bu noktada da yanılıyor.

 

Gün Zileli

28 Nisan 2014

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

 

Hakkında Gün Zileli

Okunası

‘68’in İki Merkezi: Paris ve Prag

Artıgerçek Lejant Yayınları, bu ay, ilk kez 2000 yılında basılmış Yarılma (1954-1972)’nin gözden geçirilmiş 8. …

47 Yorumlar

  1. Devrim sehitlerimizi anmak ve bedeller odeme pahasina 1 Mayis’ta Gezi ruhu ile Taksimdeyiz.

  2. gün abi peki olaylardan sonra sıcağı sıcağına siz kendi aranızda tepe yöneticiler olarak toplandığınızda genel görüş neydi? 1 mayıs 1977 akşamında ya da o günü izleyen haftada berktay’la görüştünüz mü? o zamanlar bu olayla alakalı berktay ne söylüyordu? sen ve perinçek ne söylüyordunuz?

  3. demir küçükaydın ismail beşikçi ye vurarak onun gönüllü terk ettigi ofise geçmeye çalışıyordu. bir mayıs yazısı da bu mantıgın ürünü. öcalan bu yüzden küçük aydın ın tersinden kemalizm kitabını övüp dururken beşikçi ye kürtlerin ziya gökalp i dedi.küçük aydın in lafı uzatıp gevelemesi gereksiz. herkes her şeyin farkında.

  4. “milli devletini savunan “türk olan türkler” türk bayraklarıyla kadıköye…. buna karşılık perinçekin ifadesiyle “türk olmayan türkler”, işçiler, emekçiler, devrimciler, “başıbozuk” anarşistler de taksime gidecekmiş gibi görünüyor.

  5. Öylesine biri

    Gün Zileli, yine anarşizm dersleri vermeye devam ediyorsunuz. Allah razı olsun ama bırakın da sizin bildiğiniz değil kendi doğru ya da yanlış bildiklerimizle anarşizmi yaşayalım, mücadelede kendi hatalarımızı yapalım. Sizin ya da başkalarının öncülüğüne ihtiyacımız yok. Ölü bir anarşizm algısı üzerinden taklit filan değil derdimiz. Yoksa yok anarşizmde, ne yani dogma mıdır bu? Belki biz de kendimize özgü anarşizm tarzımızı geliştiririz bir müsaade edin.

  6. Aslında bunları Havariler’de yazmıştım. Halil Berktay, tabii ki bugünkü görüşlerini savunmuyordu. Hep birlikte, “üçlü blok”u suçluyorduk. Aslında söylemesi acı ama, üçlü blokun düştüğü durum işimize de gelmişti ve bunu hızla politik kazanca dönüştürme peşindeydik. Politik akıl böyle berbat bir şeydir işte.

  7. Doğru, sana katılıyorum. En iyisi herkesin kendi deneyleriyle kendi tarzını bulmasıdır. En esaslı anarşizm de budur zaten.

  8. her sene ı mayısta tekrarını sevmiyorum ama halil berktayın anlatımı doğru fakat içeriği yanlış olan ı mayıs söylemlerini çürütmek bir ğörevoldu bizler için.,,söylediklerimde ne bir eksik ne bir fazla vardır.,kendimce ,onurlu bir insanın ğördükleri ve düşünceleridir bunlar. *******ı mayısa dev ğenç kortejiyle katıldım., beşiktaşta uzun bir bekleyişten sonra ., kısaca ortalarda anıtın hemen sağında ., kazancı yokuşuna yakın bir yerde konuşlandık., alana ğirerken kemal türkler konuşuyordu., konuşması bitmiş veya bitmek üzereydi.,,bir zaman sonra sular idaresi tarafından bir iki el silah sesi ğeldi.,,,akabinde bir silah cayırtısı koptu., bir iki saniye silahlar devam etti.,,,,kendimizi yere attığımızdan ve başımızı ellerimizle korumaya çalıştığımızdan alana bakamıyorduk.,,bir iki saniye sonra kafamı kaldırdığımda alana beraber ğeldiğim arkadaşları kaybetmiştim., işte o an polis panzerleri alana ğirdi v anıtın önündeki yoldan insanları iki yana dağıtmaya başladı.,,ğüne burda katılıyorum.,,panzerlerin dağıtma işi olmasaydı.,,belkide kazancıdaki insanlar ölmeyecekti .,,belkide kelimesi fazla olabalir.,ölmeyeceklerdi diyorum..,,,bu durumu berktay es ğeçiyor. kasıtlı yapıyor. bu bir.*******ikincisi ve benim unutamadığım şey .,ki yıllarca cevabını bulmaya çalıştım.şöyle oldu….sürünerek kürsünün olduğu yere doğru ğeldim.,kürsüde disk ğenel sekreteri mehmet karaca vardı.,ve insanlara sakin olmalarını ,panik yapmamalarını söylerken.,,tam karşıdaki otelden silah sesi ğeldi.,,eminim çünkü merdivenlere çarptı .,cınnn diye ses yaptı .,çok yakınımdaydı.,karaca kürsüde eğildi., ben yere kapaklandım., bir süre sonra üsküdardan motorla kadıköye ğeçtim.,,şimdi berktay kürsünün oralardaydım diyor.,neden benim ğördüklerimden hiç bahsetmiyor., belki daha önce o karmaşada ğitmiş olabilir fakat neden panzerlerden otelden atılan silahtan bahsetmiyor.,kim insanlara sakin olmalarını., panik yapmamalarını bağıran bir insana kurşun atar.,,bu damı sol içi çatışma.,,,halkın sülalesi., maocu gruplar mı attı o okurşunu., kargalar ğüler.,, buz ğibi otel odasındaki ğizli polis.,mit attı o kurşunları.işin bu yanı hiç yok berktayda.,, evet ı mayıstan bir ay öncesinden başlayan sovyet ve çin yanlısı gruplar bu provakasyona zemin hazırlamışlardır., bu doğru fakat ölümler ve yım bir polis oyunudur.,,tarihsel ğerçekleri kimse çarpıtamaz.,selamlar.

    .fakat

  9. berktay, sular idaresi üzerinden ateş açılması olayının tüm sol örgütlerin kendilerini aklamak için söz birliği ettikleri bir yalan olduğunu, kesinlikle öyle bir şey olmadığını söylüyor. görüntüler var, bana pek mantıklı gelmiyor ama sizin bilginiz var mı?

  10. bu ileri sürüldü ama ben şahsen böyle bir şey görmedim. ama ben görmedim diye gerçek olmaktan çıkmaz, doğru da olabilir. Benim her şeyi görmem mümkün değildi.

  11. Dev-Genç korteji olduğu doğrudur,ancak pankartları gizlemek zorunda kalarak ve gecikmeli olarak alana başka gruplarla girdiğimizi de eklemek isterim.

  12. hatalı halk algısı

    1 mayıs’ın anlam ve önemini, onun (bir meydanda) kutlanmasının engellenmiş olmasına karşı direnişte bulan bir anlayış; bu engelleme olmadığında ne yapacak? 2011’de taksim açıktı ve orada kutlandı. ama hatırlayan yok. olay çıkmayınca önemsenmiyor. çünki içeriği çok zayıf.

    içeriği güçlendiremeyenler, daha önce adını ağızlarına bile almadıkları taksim alanından başka yeri kabule yanaşmayarak, en keskin pozları altında aslında kendi eksiklerini, yetersizliklerini, temsiliyetsizliklerini örmüş oluyorlar.

    bu tür keskin ama içi boş söylemlere artık insanların karnı tok!

  13. Harbiye tarafından gelen grup değil mi Sait?

  14. İlk silah seslerinden sonra onbinlerce insan uğultu ile AKM’ye doğru savruldu.sonra insan ayağa kalktığında Gezi merdivenlerinde Gün ve A.Taşçı ile karşılaştım.Gün eline bir sopa almıştı,sloganlar atıp olayı,panzerleri izledik…yapacak bir şey yoktu.O arada Kazancı’da olanlar olmuştu..birde sanırım sniper epey insan vurdular.yazıdaki anlatılanlara katılıyorum,bu 1 mayısta Taksimde olmak isterdim.umarım…

  15. Ben Sait değilim. Disk/Mit? tarafından alana alınmadığımızı, diğer gruplarla gecikmeli sızdığımızı yorumladım.
    Osman

  16. Bitmeyen 1977 bir mayis katliamini,sol ici catișmaya indirgeyerek,polisin veya derin devletin cok ciddi bir pravokasyonunu gizlemek icin H.Berktay gibi aklini ve vicdani yitirmek gerek.O gunu uclu blokun onunde yuruyen biri olarak tum sicakligiyla yașadim.Bizim korteji alana sokmamak icin saatlerce beklettiler.Sarachaneden bașliyan yuruyuș tarla bașina yaklaștiginda,onumuzde galiba dev-yol,kurtuluș gruplari vardi,yuruyuș birden hizli adimlarla hizlandi ve biz onde adeta koșar adimlarla alana girmenin heyacanini duyuyorduk.Taksime cok yaklașmiș ve iceri girmeye calișirken onumuzdeki gruplar koșar adim girdiler ve bizim onumuze kollarinda DISK gorevli yazan ișci arkadașlarin ellerini kenetleyerek barikat kurdular. Barikatla karșilașinca yapilanin yanliș oldugunu anlatmaya bașladik ve arkadan gelen kitlenin baskisida iyice artmiști.Konușmalarimiz bir iki dakika gecmemiștiki,ișci arkadașlar barikati acmaya calișirken nerden geldigini gormedigim kor bir silah sesi geldi ses oldukca boguktu. Yakindan tarlabașindan atilan bir silah sesi olsa bu kadar boguk gelirmiydi? bu konuda fikir yurutecek durumda ve tecrubede degilim.Bu silah sesinden sonra bir kac saniye sonra cayirtilar kopmaya bașladi ve ayni zamanda polis panzerleri tarlabașinin daracik sokaklarinda son suratle yuruyușculerin uzerine saldiriyor ve ayni zamanda goz yașartici gaz bombasi atiyordu. Yașanan ilk panik herkes beton yiginlarini elleriyle acmaya calișiyor adeta yerin altina girmeye calișiyorduk.bu anlar cok kisa yașandiktan sonra herkes birbirini uyarmaya, atilan gaz bombalarini etkisiz hale getirmeye ve elleri gozlere vurmayin diye uyarilar yapiyorduk.Tarla bașinda son surat hizla giden panzerler duydukki Hacer Ipek adli bir yoldașimizi cignemiș ve oldugunu sonradan ogrendik.Taksim anitini goruyor ama orada neler oldugundan bir haberimiz yoktu.Gece saat 11oo haberlerinde 35 kișinin oldugunu soylediginde iște o zaman buyuk bir șok yașamiștim.Biz sadece polisin bize saldirdigini sanmiștik. Taksim merkezinde yukardaki olaylari yașayan arkadașlari okudugumda dikkatimi ceken ve H.Berktayin uzerini atlamaya caliștigi ama yapamiyacagi ortak nokta silah sesi adeta bir parola gibiydi cunku ayni anda poli8s panzerleri hem tarlabașinda,hemde taksim merkezde saldirmaya bașladigi olayi yașayanlarin gercek ifadesidir.Burda olayin sorumlusu kimlerdir tartișmasina girmek istemiyorum. Sadece devrimci sorumluluk geregi șunu soylemek istiyorum.gunlerdir catișma olacak propogandalari gunluk basinda yapilir duruma gelmiști. Uclu blok veya bir bașkasi alana girsin veya girmesin bu provakosyon cok onceden planlanmiș ve bir șekilde yapacaklardi.Burda alti cizilmesi gereken nokta devletin bir tezgahi olmasidir.Gerisi lafi guzaftir.

  17. Aslında ve özünde H.Berktay ile G.Zileli arasında bir fark göremiyoruz.
    PKK kuyruğunda solculuk artık karşı-devrimciliğe doğru yol alıyor.
    PKK kuyruğunda anarşizm de ancak “pekeke-nin soytarılığı” olabilir.
    Kadıköy-de toplanmak bugün devrimci olmanın zorunluluğudur.
    Sn Zileli, PKK kuyruğunda solculuğun bugünkü koşullarda düzene eklemlenmek olduğunu bilmeyecek durumda değildir.
    Ama devrimciliğin zorlukları 30 yıldır Zileli-nin en büyük engelidir.

  18. doğrucu davut

    Ayanoğlu yine teybin düğmesine basmış 🙂

  19. ğün., selam….harbiye tarafından ğelen ğrup **kurtuluş grubu idi. dev- ğenç beşiktaşta toplandı vealana sonlara doğru ğirebildik,,ğirdiğimizde kemal türkler konuşmasının sonlarına ğelmişti.ben sular idaresi tarafında olan hiçbirşeyi ğöremedim.,,,frakat daha sonra kürsünün orada mehmet karaca insanlara sakin olmalarını kürsüden bağırırken.,,,karşı otelin üst katlarından atıldığını çıkardığım kurşunları***1- 2 el sanırım***buğün ğibi hatırlıyorum.,,,bunda en ufak şüphe ve kaygım yok.ğözlerimle ğördüm.,,kurşunun sesini merdivenlere vurup çınlamasını bu ğün bile hissediyorum.,,ölebilirdim.,,anlamadığım insanlara sakin olmalarını bağıran bir kişiye kurşunu kim atıyorsa o kişiler her türlü provakasyonu yapmış olabilir diye düşünüyorum.,,arzum bunları ilerde uluslararası insanlık suçları mahkemesinde anlatmaktı.,,bakalım.,kısmet. yaşasın 1 mayıs.

  20. Kadıköy’e gideceğime evimde otururum, hiç olmazsa devletin kafesinde maymunluk etmemiş olurum. Şaka gibi. Bari başka herhangi bir yerel semtte yürüyüş veya etkinlik düzenleyin. Tayyip’in “hadi bir seferlik izin verdik bu son” dediği yere gitmek, böylece onurlu duranları marjinalize etmesi için malzeme vermek.. Hele Kadıköy’de polisin koyacağı o kontrol noktalarından geçerek yani teslim olarak 1 Mayıs.. Olmaz olsun.

  21. 2007 öncesindeki otobanda 1 Mayıs’lar da çok kötüydü. Gitmesen olmaz, ama her gittiğinde de güçsüzlüğün yüzüne vurulur dönülürdü. O yıllarda Kadıköy meydanı için en azından şehrin önemli bir meydanı denerek öp de başına koy denebilirdi. Ama 2007 sonrasında Taksim iradesi ortaya konmuş, 2010-2012 arasında Taksim kazanılmış, 2013’de Gezi ile devlete şamar atarak Taksim tekrar fethediltikten sonra gelip devlet icazetli Kadıköy’e fit olmak evde oturmaktan daha kötüdür.

  22. Kurtuluş grubu Tarlabaşı tarafından geldi Sait, biz onların biraz ilerisindeydik. Onların arkasında da üçülü blok vardı. Kurtuluş grubu alana girdikten sonra, DEİSK, yolu Üçlü Blok’a kapattı.

  23. Karahasan’ın dediği gibi… “silah sesi adeta bir parola gibiydi cunku ayni anda polis panzerleri hem tarlabașinda,hemde taksim merkezde saldirmaya bașladi… gunlerdir catișma olacak propogandalari gunluk basinda yapilir duruma gelmiști. Uclu blok veya bir bașkasi alana girsin veya girmesin bu provakosyon cok onceden planlanmiș ve bir șekilde yapacaklardi…”
    Her şey çok açık…Büyük olasılıkla o silahı sıkan da o grubun içine sokulmuş ya da gruptan devşirilmiş bir provakatör ajandı.

    Berktay, O. Çalışlar gibilerinin yer yüzünde “maddi-manevi” olarak ayakta durmalarını sağlayacak olan, gençlik hayallerini yapan en içerideki-alttaki dünyalarından-insandan uzaklaşmak-kopmak için her yeni gün bir “pislik” yapma mecburiyeti olmalı… Yoksa bu tipler, en başında da aynı kariyerist adamlar mıydı?

    Not; Ayanoğlu’nun ne demek istediğini anlayamadım! Söyledikleri onun birikimine, zekasına yakışmıyor… Sanırım bu haksızlığı seyrek de yapmıyor…

  24. Hey yer Taksim Her yer direniş sloganları olacak. Kadıköy veya Yenikapı’ya gidip bunu söylemek “Taksim dışındaki her yer Taksim, her yer direniş ” demekten farksız

  25. Öcalan’ın 1 Mayıs Dünya Emekçi Günü mesajı şöyle:
    “Tarihin hiçbir dönemiyle kıyaslanmayacak kadar sosyalizme ihtiyaç duyulmakla birlikte tersine o denli sosyalist ideoloji ve pratikten uzaklık en az kapitalizmin krizi kadar sosyalizmin krizini de ifade etmektedir. Sosyalizmin krizi nesnel nedenlere dayanmamaktadır. Kriz subjektif etkenlerden; tutarlı bilinç, örgüt ve eylem yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Şüphesiz bunda kapitalizmin ideolojik hegemonyası en önemli dış etkendir. Ama belirleyici olan sosyalist ideoloji ve pratikten yoksunluktur. Eklektik yaklaşım ve pratiktir.
    Finans kapitalizminin hegemonik çağında saldırı sadece emek dünyasına karşı değil, tüm topluma, onun tarihine, ekolojisine ve geleceğine karşıdır. Ya sosyalizm ya barbarlık, ya toplum ya hiçlik anlamına da erişmiştir.
    Tarihin dehlizlerinde kemirici fareler olarak vücut bulan kapitalizm geni çağımızda tüm toplumsal bünyeyi saran kanserdir. Şüphesiz bunda bilgi tekelciliği de başat rol oynamıştır. Dolayısıyla toplumsal kurtuluş için bilgi savaşını ahlaki ve politik toplum savaşıyla bütünlük içinde vermek esas olmalıdır. Bunun için de sistemi ayakta tutan üçlü saç ayağına; sermaye tekelciliği, endüstriyalizm ve ulus-devlete karşı komün ekonomisi, ekolojik endüstri ve demokratik ulusa dayalı sosyalizmle yanıt vermeliyiz. Diğer bir deyişle kapitalist moderniteye karşı demokratik moderniteyle alternatif olmalıyız. Reel-sosyalizmin, sosyal demokrat ve ulusal kurtuluşun karma düzenleri, kapitalist moderniteye karşı tek ayaklı kalkınmacı ekonomizmi aşmayan çıkışları nedeniyle yenildiler. Kapitalizmi azgın canavara dönüştürdüler. Kurtuluşun yolu demokratik modernite ve dayalı olduğu demokratik ulus, ekolojik endüstri ve komünal ekonomidir.
    Hegemonik sistemin günümüzdeki en zayıf halkası Ortadoğu coğrafyasında oluşmaktadır. Bir nevi üçüncü dünya savaşı yaşanmaktadır. Kürdistan bu coğrafyanın merkezindedir. Özgürlük hareketi bu coğrafyadaki tüm halkların, ulusların, kültürel tüm grupların anti hegemonik mücadelesine öncülük konumundadır. İşçiler ve işsizler bu mücadeleye öz ideolojik ve pratik silahlarıyla önderlik etmek durumundadır. Geçmiş tarihinden ders çıkararak; bölge halklarının tarihine sahip çıkarak, başta köylülük ve varoşlar olmak üzere tüm topluma önderlik rolünü oynamalıdır. PKK kendi tarihi misyonunu böyle tanımlarken, başta Türkiye işçi sınıfına, tüm emekçi halkına, bölge halklarına karşı enternasyonalist dayanışmasını kararlılıkla ifade etmekte ve pratiğiyle yerine getirmektedir.
    Yaşasın İşçi Sınıfının ve Tüm Halkların Dayanışması!
    Kahrolsun Kapitalist Hegemonyacılık!
    Abdullah ÖCALAN
    İmralı F Tipi Cezaevi
    25 Nisan 2014″

    Türkiye’li sosyalistler dışında tüm demokrat, emekten yana güçlerin bu bildiri temelinde birlikte çok şey yapabilmeleri mümkün değil mi?
    Bu bildiri bu ülkede egemen milliyetçilik ve Dinci gericilik karşısında kimlerin birlikte durabileceğini gösteriyor.
    Kürt milliyetçiliğini o kadar eleştirdim; şimdi de bu bildiri için saygı duyduğumu, katıldığımı yazmak istedim… Zaten özlediğimiz de bu değil mi?

  26. Önceki yorumda yanlış anlaşılmaya açık bir cümleyi düzeltmeliyim…
    “Türkiye’li sosyalistler dışında da tüm demokrat, emekten yana güçlerin bu bildiri temelinde birlikte çok şey yapabilmeleri mümkün değil mi?”
    olmalıydı…

    Benzer düşüncelerini daha önce okumuştum ama böylesi bir bildiri, açık bir “yol haritası”, şeklinde görmemiştim…

    “demokratik modernite ve dayalı olduğu demokratik ulus, ekolojik endüstri ve komünal ekonomi…”
    Ülkemizin koşullarında kısa ve orta vadede (önümüzdeki 20-30 yıl için!) daha iyi bir önerisi olan var mı?
    “Bizim taraftaki” Türk milliyetçiliği, Kürt feodal-dinci yapı, ABD-Barzani vd engeller! Hayal kurmaya gerek yok… Çok zor bu işler… Ama başlangıç ve bir “yol haritası” olarak; “teorik” bir ortak nokta olarak görülmesi gerekmez mi? Bu ülkenin “asgari” demokratları için -şimdilik-“azami” bir program olamaz mı?

  27. Onbinlerin Taksim’e çıkması 2. Gezi girişimini getirecektir. Ama ortam koşulları yeni bir Gezi direnişine uygun değil. Bu hamle için yıl dönümü beklenmeli.

    AKP’nin de böyle bir şeye asla müsaade etmeyeceği açıkken, devrimci güçleri yıpratmak gereksiz ve yanlış. O yüzden Kadıköy’e gideceğim.

    Şu afiş çalışmasını paylaşmak isterim:
    http://3.bp.blogspot.com/-FBJk6pZ9VO0/UyikeNYFNBI/AAAAAAAAFUw/Jn_y2hvTB_Y/s3200/devrimsehitleriolumludur.jpg

  28. Oh yes! Apo başgan 1 Mayıs mesajında AK partiyi incitecek hiçbir şey söylememiş. AK partiden kurtulmakla yetinecek olan ulusolcu reformistlere ders olsun! Hakan (Fidan) abiye selam, mücadeleye devam 😀

  29. Çok açık olarak anlatıyoruz.
    Anarşizm perdesi bir maskedir.
    Neden ?
    Sn Zileli,pekeke kuyruğunda solculuk yapmanın düzene eklemlenmek olduğunu bilemeyecek kadar politik
    düzlemde gerilemiş midir ?
    Zileli düzen içinde kalmak için 30 yıldır durmadan devrimcileri ve devrimci değerleri karalamaktadır.
    Zileli de Berktay da küfür yazıcılarıdır.
    Berktay ile Zileli arasında fark yaratma çabası da zorlamadır.

  30. Kimileri için artık ne devrimci teoriden ne de politikadan söz edebiliriz.
    PKK bildirisini olumlayan anlayış ancak aşırı sağcılıkla açıklanabilir.
    Öcalan-ın açıklaması sanki MİT diliyle yazılmış.
    Hiç bir devrimci “Kahrolsun kapitalist hegemonyacılık” gibi bir dil kullanmaz.
    Bu yapay dil ancak provakasyon dili olabilir.

    MİT ve AKP ile dayanışma ve işbirliği içinde olan PKK-HDP çizgisi kimi safların gözünü boyamak için bu bildiriyi yayınlamış.
    Artık hiç bir devrimci niteliği kalmamış kimi öğelerin hala PKK-den solculuk ummaları ancak G.Samsa türü bir dönüşüm olarak yorumlanabilir.

  31. “Antalya Gezi Direnişi’ne katıldığı gerekçesiyle 4 ay 6 gün cezaevinde kaldıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Ayşe Deniz Karacagil’in de aralarında olduğu 5 kişi hakkında, Hatay’da yaşamını yitiren Ahmet Atakan’ın ölümünü protesto gösterilerine katılmaktan 5 yıla kadar hapis cezası istendi… ” Birgün 30 Nisan

    12 Eylül Faşizmi sonrasında da “pullama” veya cebinde bir “bildiri” ile yakalanan için de bu kadar tutukluluk yaşanılıyor ve “yasa dışı örgüte üye olmak ile suçlanarak 5 yıl 6 ay hapis cezası isteniyordu…

    Kendimizi aldatmayalım!
    Bu dönem12 Eylül Askeri faşizmi ile çok büyük benzerlikler içeriyor! Diktatör en sıradan demokratik muhalefeti bile bilinen “devlet gücünü” ve uydurulmuş yasalarla vereceği cezalarla sindirmeye çalışıyor.
    Uygulanan şiddetteki niceliksel farklılıklar 12 Eylül faşizminden daha “yumuşak” bir faşizm olmasından değil, dünyanın “globalleşmesine” bağlı koşullardan kaynaklanıyor.
    Süreç, önümüzdeki bir kaç on yılı bir diktatörün aşağıladığı, ülkesine yabancılaşan insanlar olarak mı, görece de olsa bir siyasal özgürlük kazanmış, ülkesine bir şekilde güvenen-seven insanlar olarak mı yaşayacağız sorusunun yanıtının verileceği bir dönem olacak görünüyor…

    1. Cumhuriyet, Türk Milliyetçisi Cumhuriyet ölmüştür! Ve gömülmüştür de!
    2. Cumhuriyet Dinci, Gerici bir Cumhuriyet mi, Modern, çok uluslu bir Cumhuriyet mi olacaktır?

    Önümüzdeki bir kaç yılda bu sorunun yanıtını biz “halklar” vereceğiz. RTE değil!
    Defalarca, dönüp, dönüp sayılan sandıklardaki kağıtlar mı; inadımız mı hayatı belirleyecek?

    Çobanın ve profesörün oyu elbette eşittir! Ama kimin inancının inadı büyükse; topluma kattığı kadar inadı varsa bu gerçeklik hayatta karşılığını bulacaktır…

    Üretimden gelen gücümüzü kullanmak hakkımızdır!
    Sandıklardan çöpe atılmayacak oy’umuz vardır!
    Bu bizim gerçek oy’umuzdur!
    Bu oy’umuzu, gerçek seçimimiz için kullanma olanağımız olduğunu unutmayalım!

    Ülkemizi Afganistan’laştırmak isteyenlere karşı Gezi’den sonra 1 Mayıs da bir uyarı, bir bildiri olsun!

  32. Valla Yenikapı meydanını bir görseniz bundan sonra Taksim’i istemezsiniz zaten. Mis gibi yemyeşil bir alan yaptı size hükümetimiz…. Ama SOL’un üzüm yemek gibi bir niyeti hiç olmamıştır…

  33. Beşiktaş’taki barikatlardan dönerken Kadıköy’dekileri de gördüm. Tam anlamıyla 2 bin kişilik bir komediydi. Sanırım sen de farkına varmışsındır.

  34. AKP’nin polisi bu seferde adını osman koymuş.senin yenikapına bir sana iki.

  35. Mersin’de mitinge katıldım. Önceki yıllara göre daha kalabalık, daha coşkuluydu.
    Bir muhalefet uyanışı, toparlanışı var. Giderek büyüyecek görünüyor.
    Bu yükselen halk muhalefetinin iyi değerlendirilmesi gerekir… İyi yönetilmesi…
    Diktatörlüğe karşı yığınlar, örgütler içinde ortaklaşılan değerler öne çıkarılmalı; farklılıklar değil…
    BDP-HDP’nin Diktatörlüğün değirmenine su taşımasının nasıl önlenebileceği önemli bir sorun? Haksızlık etmemeli; CHP, MHP milliyetçiliği de BDP’ye gidecek yer bırakmıyor! (BDP önderliği de bu durumdan çok memnun olmayabilir… Bir çok yazıda bu hissediliyor… Ama politika yapmak zorunda kalıyorlar..)
    Türkiye “solu”, “demokratları” Kürt halkının haklı talepleri konusunda net bir politika izlemeli… Güçler dengesindeki sıkışmış “istikrar” AKP aleyhine nasıl bozulabilir; sadece ekonomik kriz beklemekle olur mu?
    RTE korkunç bir adam; diyelim BDP, AKP dümen suyuna girmedi; “Türkiye Soluna” yaklaştı… Ne korkunç bir milliyetçi siyasete savrulur; ne analar ağlatmaya kalkışır… Önümüzdeki siyasal süreç hiç kimse için kolay olmayacak görünüyor…

  36. Gün Hocam ne olduğuna dair hiç bir bilgim olmasa da kötü bir şeyler yaşandığını, “geçmiş olsun” dileklerinden anlıyor ve bu dileklerimi iletiyorum.

    Bu vesileyle 1 mayıs hakkında bir kaç noktada bi’şeyler konuşmak gerekirse:

    1- Görülen o ki birilerinin eteklerinde çıngıraklar ötüyor. ulusalkanalda “eşkiya dünyaya hükümdar olmaz” türküsü eşliğindetomalı, gazlı polis şiddeti ve bu terörden “nasibini almış, çoluk çocuk insan görüntüleri”…. altta da büyuük büyük harflerle “olmaz”vs.li bişeyler yazıyor. görende uyandıracağı umulan etki, herhalde şöyle tasarlanmış….(ya da ben öyle hissettim):

    “size ; taksime çıkmayın, devletimizin alameti olan bayrağı kapıp, kadıköye gelin, dedik…sözümüzü tutmamanın cezası, oh olsun”… DEVLETLULAR CENAHINDAN BİR MİKTAR DA OLSA KENDİMİZİ AYRIŞTIRMAK, SAFLARIN NETLEŞMESİ OLARAK EN ÖNEMLİ KAZANIMDIR, BENCE VETAKDİR EDERSİNİZ Kİ GELECEKTEKİ MÜCADELE AÇISINDAN ÇOK KIYMETLİDİR..

    ŞİMDİ birileri “taksime çıkmayı başaramamaKtan” dem vurarak bu durumun haklılığını düşünüp, moral bozuculuk yapmaya yeltenebilir. Bir noktada haklı da olsa bence “enseyi karartmanın alemi yok”…. BU DİRENGEN UMUT VE savaşkan KARARLILIK OLDUKTAN SONRA, DİLAN ALP’in TAKSİM ARZUSU MUTLAKA YERİNE GELECEKTİR.

    tekrar gemiş olsun (ne oldu, bilmek isterim)

  37. O taşlama olayı ile ilgili gecikmiş bir geçmiş olsundu o. Dün Beşiktaş’taydım. 1 Mayıs’ı yazacağım.

  38. Halil Berktay’in nasil boyle yazilar yazabildigini anlamakta cok gucluk cekiyorum. 1 Mayis 1977’de olan bitenler Halkin Sesi, Kurtulusu, Birligi, ve Yolu adli gruplarin o zamanlar Sovyetler Birligi’ne ve onun Turkiye’deki yanlilarina SSCB’in sosyal emperyalist ,destekcilerinin de “sosyal fasist” olduklari uzerine tahlilllerle dolu yazilarla olusan birikimden cok buyuk olcude payini almistir. Bu gerginligi olusturanlarin basinda Halkin Sesi (Aydinlik) grubu vardir ve onu da ideolojik acidan yonlendiren tek kisi degilse bile birkac kisiden biri bizzat Hallil Berktay’dir.
    Halil Berktay bu zirvalarla ugrasmayi birakip bilimsel calismalara agirlik verip te artik altmisli yas yillarinda hala docent olarak ortaliklarda dolasmayi birakip da profesor olmaya calissa daha iyi eder.

  39. TAKSIM

    Kutsal yerler; Insanlarin bireysel veya topluca yaratigi onemli, dokunulmaz, laf soylenmez, siginma yeri, kendini bulma noktasi, sahiplenme , sinirlama, vs butun bunlar kutsal yerlerdir. Devletler, iktidarlar, otoriterler, yagmacilar surekli boyle yerleri korurlar, sahip cikarlarki kutsal yerlere insanlar odaklansin. Meguliyet iste..

    Kabe, taksim, aglama duvari, anitkabirler, din onderlerin mezarlari, sehitlikler bunlarin hepsi kutsal yerlerdir.

    Elinden gitmisse almaya calisirsin. Inat ve istek yalanlariyla bunu gerceklestirmeye calisirsin.
    Hayelerimizin, isteklerimizin kucukcuk ve sinirli kalmasi dilegiyle, seneye tekrar kutsal yer icin taksime….

  40. Bir arkadaşımla sohbet ediyordum. Dedi ki “madem bizi Taksim meydanına çıkartmadınız! Çıkmıyorum ben de! Önümüzdeki 1 Mayıs’a kadar gelmeyeceğim oralara!” Oradaki esnaf zarar görüyor ya! “Gitmeyeceğim o bölgeye…”
    Bir sivil, pasif “duruş” olarak bir kampanya ile önce Üniversite gençliğinden başlayarak… Saptanılacak belirli alanlara gitmemek… Devlet terörünün karşısında, emekten yana olanlar.. Çalışanlar, öğrenciler…
    Bu kampanya örneğin 1 Mart-30 Nisan 2015 tarihleri içinde daha sınırlı bir süre için de olabilir… Veya Sonbaharda başlanarak giderek yoğunlaştırarak… Yeni toplanma mekanları önerileri ile ….
    Denemeye değer mi?
    Mücadelenin tek güne sıkışmaması adına farklı mücadele yöntemleri geliştirilmeli… Devlet’in gücünün tek güne yoğunlaşması onlara “başarı” sağlıyorsa, bu mücadelenin zamansal olarak yayılması da gerekiyor…