İbrahim Özkurt / KANSERLEŞEN GEZEGENİMİZİ KURTARABİLECEK MİYİZ?  

 Yalansız sitesinden alınmıştır.

Otonom Yayıncılık Editörü Cengiz Bayson’un 21.o9.2014 günlü Özgür Gündem gazetesinde SOSYALİZM KAVRAMI “ DEMOKRATİK ÖZERKLİK KAVRAMINDAN” DAHA GERİ BİR KAVRAMDIR. Başlıklı yazısını, tartışılmaya değer bularak birkaç tartışma grubu ile paylaşmıştım.

soru

Yazarın görüşlerini tartışmak yerine Türkiye solunun özünde ve pratiğinde içselleşen, yeni bir şey söyleyeni mahkûm etmeye yönelikti yazılanlar. Oysa ki, en yakınımızda iki yılı aşkındır yaşanan bir pratik var ve söz konusu pratik, bizim ülkemize de ve bölgemizde önerildiği gibi tüm dünya için ve her bölgenin kendi özgünlüğünde uygulanabilirliği iddia edilerek özgürlüğe açılan kapı olarak görülüyor Demokratik Özerklik..


Sosyalizm projesi (kavramı) ise, bilindiği üzere kapitalizmin merkezinde üretilerek, her çeşidi (Gerçi her çeşidi iktidarcıydı ya her neyse..) kapitalizmin merkezinde değil ama çeperinde yaşatıldıysa da, amaçlanan hedef gerçekleştirilemedi. Kapitalist sistem ise o günlerden bu yana sürekli kendisini yeniden tahkim ederek, günümüzdeki küresel boyutuna ulaşmayı başardı.
Yaşanan süreçte, burjuvazi kendisiyle beraber diğer üretici güç olan işçi sınıfını daha da sömürebilmek adına; üretim süreçlerini değiştirdi ve işçi sınıfını kendi ürettiklerine ve kendisine iyice yabancılaştırdı. Önceleri Taylorizm’i, günümüzde ise esnek üretim tekniği ve buna bağlı olarak taş oran sistemiyle İşçi sınıfını şekilsizleştirerek gerçek anlamda modern kölelere dönüştürmeyi de başardı. Yani İşçi sınıfı süreç içinde burjuvazinin istediği gibi sisteme içkin değiştirildi. Öylesine değiştirildi ki; çalışma alanına yönelik baskılara karşı direncini saymazsak, toplumsal tüm olaylara duyarsızlaştırıldı. Günümüzde ise bırakın partisini yönetmeyi, sendikasını dahi yönetemez konuma itildi.

SINIFIN BU HALE GELİŞİNDE SOLUN ROLÜ

İşçi sınıfının bu hale gelişinde reel sosyalist projenin işçi sınıfına yüklediği sendikal ve siyasal rolün de olduğunu unutmamak gerekiyor.
Şöyleki; Marx’a rağmen,”İşçi sınıfı kendiliğinden siyasal bilince erişemez, sınıfa bilinç dışarıdan verilmeli. İşçi sınıfı kendiliğinden ancak sendikal bilince ulaşabilir. Sendikalar siyasetle ilgilenmemeli sadece ekonomik demokratik mücadele vermeli, politika ise partide verilmeli. Sendikalar okul görevi görerek, sınıfın öncü unsurlarını partiye aktarmalı” gibi reel sosyalist ilkeler, işçi sınıfının sosyalistler tarafından da nasıl kuşatıldıklarını delilleridir diye düşünüyorum. (Gerekirse bu paragrafı ayrıca tartışırız)

SOL KENDİSİNİ YENİLEYEMEDİ

Klasik fay hatlarını terk edemeyen, daha farklı fay hatlarının olabilirliğini kabullenemeyen ve tutuculaşan sol, reel sosyalizmin çöküşünden sonra, “çok partili demokratik sosyalizm, yönetim mekanizmasının aşağıdan yukarı işletilmesi, Nis-pi temsil sistemi, ya da toplumsal mülkiyetin devletçi olmayan biçimlerinin de olabileceği vb”. Tarzında ürettikleri ilkeleri de tüketerek, yeniden klasik tarzlarını sürdürmeye koyuldular.
(Dün akşam (13 kasım 2014) Hayat tv. de, Erdoğan Aydın ile Aydın Çubukçu konuyu sorguluyorlardı ve dinleyici sorularına, “sosyalist demokrasi burjuva demokrasisinden daha ileridir” yanıtından öte bir şey söyleyemediler. )
Sosyalizm projesi bilindiği üzere Marx tarafından, proletaryanın burjuva devlet aygıtını ele geçirerek küçülteceğini ve giderek devleti ortadan kaldıracağı tezine dayandırıldı. Projenin teorik temelini atan Marx, işçi sınıfının kapitalist üretim sürecinde kendisine bile yabancılaştığını görür ama yinede proletarya ya öncülük misyonu yüklemekten imtina etmez.
Devrimin Avrupa’dan Rusya’ya kayması üzerine ise Lenin, o günlerdeki tartışmaların ışığında, Rus proletaryasının bilinç düzeyinin o günlerin olası bir devrimini yönetebileceğine inanmaz. Lenin,” İşçi sınıfının ancak sendikal bilinci geliştirebileceğini, siyasal bilince dışarıdan verilen bilgilerle ulaşabileceğini, bunun için de aydınların dışarıdan sınıfı bilgilerle yükleyerek, bilinç düzeylerinin gelişmesi ile ancak öncülük misyonunu yerine getirebileceğini” savunur. Yine de sınıfın yönetebileceğine inanmaz ve çıkış yolunu, Marks’tan saparak ( ki Marx parti iktidarını ön görmüyordu) sosyalizmin ancak parti iktidarı ile mümkün olabileceğini ve iktidara gelinilerek işçi sınıfının da özgürleştirilebileceğini savunur. Sanırım gözden kaçan husus, özellikle parti iktidarında okumuş aydınların her daim bilinç olarak işçilerden bir adım önde olacağı gerçeği. Çünkü sosyalizm de üretim aletleri devletleştirilerek, sınıfın öncüleri hariç, geri kalanları çalışan sınıf olarak, yönetici sınıfın (içersinde işçi de olsa yönetici aydınların) emir ve kontrolünde kalmak zorunda.
Tam da bu noktada Marx’ın “İnsanı insan yapan içinde bulunduğu üretim ilişkileridir” sözü ile Bakunin’in “İktidar kirletir. Mutlak iktidarsa mutlaka kirletir” sözünün aynı anlam içerdiğini fark ettiğimi belirtmek istiyorum.( Daha önce söyleyen varsa da ben duymadım. ) Marx, son derece kapsamlı ve derinlikli olan bu sözüyle, üretimden koparak bürokratlaşarak ta olsa, yeni bir üretim süreci içine dâhil olan kişilerin, (işçiler dahil) önceki insan olamayacaklarını, yani Bakunin’in dediği gibi, kirleneceğini de anlatmak ister. Yaşanan pratik, aynı anlama gelen bu sözlerin doğruluğunu kanıtlamıştır.
Leyla Halit, Bianet sitesindeki söyleşisinde “Ortadoğu’daki barışın umudu Obama olamaz. Barış için umut sosyalizmde.” diyor. Elbette Obama olamaz ama sanırım sosyalizm de umut olmaktan çıktı.

FİLİSTİN İLE ROJAVA’YI KISACA KARŞILAŞTIRIRSAK;

Rojava’lılar Demokratik Özerklik projesi ile sosyalizmden farklı bir yapılanma öneriyor ve TOPLUMSAL SÖZLEŞMELERİNDE şöyle ifade ediyorlar. “ Kürt, Süryani, Ermeni, Arap, çeçen, Türkmen, Müslüman, Hıristiyan,.. ve Ezidi’nin ortak yönetimidir”
Leyla halid’in yaşadığı Filistin’deki örgüt ve mücadele pratiği ise, halkı ikiye bölmekten öte ne kendileri için ne de bölge için asla bir örnek teşkil etmemektedir. Bilindiği gibi 2006 yılındaki iktidar yarışını HAMAS kazanmış ve EL FETİH ile aralarında yoğun gerilimler yaşanmış, Hamas’a uygulanan ambargo neticesinde Hamas seçimden bir yıl sonra gerçekleştirdiği darbe ile Gazze Şeridi’nde kontrolü ele geçirmiştir. Böylelikle Batı Şeria’da hüküm süren El Fetih ile, ikili bir yapı oluşmuştu Filistin’de. Günümüzde barışmış görünseler de, suni bir barışma olduğunu hepimiz biliyoruz.
Filistin ola ki dünyaca tanınarak, bağımsız bir sosyalist devlete kavuşsa bile kısa sürede iktidar yarışı ile bir birlerini ezmekten başka seçenekleri kalmaz bu iki hareketin. Üstelik Hamas ve El Fetih’in tabanları sadece mezhepsel ve kültürel farklılıkları olan aynı etnik yapıya sahipler. Rojava’daki çeşitlilik mevcut değil Filistin’de. Varsa bile Rojava kadar değil. Nevarki iktidar illeti kişileri kirletiyor maalesef. Özellikle de yöneticileri.
Diyeceğim; Rojava’da ki toplumsal sözleşme ile reel sosyalizm projesini karşılaştırmak bile abes.
Yol yakınken söz konusu DEMOKRATİK ÖZERKLİK projesini incelemeye tabi tutarak herkes kendi yaşadığı alana göre, özgün sözleşme üreterek gerekli örgütlenmeyi başlatmasıdır. Meclisler, komünler, kooperatifler ve öz savunma birlikleri……

MİLLİYETÇİLİK VE SİYASİ DİNCİLİK İLLETİNDEN KİTLELERİ ARINDIRMAK İÇİN

Bilindiği üzere egemenler, toplumun dini ve milli duygularını sürekli canlı tutarak ve kaşıyarak, toplumu bir birlerine karşı düşmanlaştırmakta ve kendilerine karşı toplumun ortak mücadele hattı oluşturmasını engellemektedir. Sol milliyetçilik ve siyasi İslam illetinden ancak iktidara gelindikten sonra hesaplaşmayı önüne koymuştu.
Yaşadığımız topraklarda, sınıfla karşılıklı yabancılık ilişkisi yaşayarak aralarındaki makası da iyice açan siyasi partilerin ‘öncüleri ‘, 90’lı yıllardan bu yana ha bire “BİRLİK” projeleri üreterek oyalanmaktan öte işlev gördüklerini sanmıyorum. Üstelik yukarıda da değindiğim gibi yeni olan her düşünceye bodoslama karşı çıkarak cevahiri kurtaracaklarını sanıyor olmalılar.
“Nerede yanlışlık yaptık”? Diyerek geçmişi sorgulayan ve politik mücadelenin tüm yöntemlerini işleterek durmaksızın mücadele eden özgürlük mücadelecileri ise, yeni arayışlara girişti ve Demokratik Özerklik projesini ürettiler. Bu arayışlara ve üretilen projeye bodoslama karşı çıkmak yerine anlamaya, sorgulamaya, soru sormaya çabalanmalı diye düşünüyorum.
Kapitalizmin halkın arasına hançer misali soktukları milli ve dini duygular ise ancak ve ancak halkın kendi yaşam alanında oluşturacağı özgür halk meclislerinde ve ekolojik kooperatiflerde erir diye iddia ediyorum. Zira halk meclislerinde ve kooperatiflerde herkes bir diğerini her yönüyle tanıyacak, anlamaya çalışacak ve egemenlerin yüzlerce yıllık ayrıştırıcı politikasının gerçeği ifade etmediğini yaşayarak görüp anlayacaklardır. Birlikte düğün yaparak, birlikte kahvaltı ve yemekte tanıyacaklar. Gezilerinde tanıyacaklar. Üretirken, paylaşırken tanıyacaklar. Spor yaparken okuma gereği duymadıkları diğerinin önerdiği kitapları okuyarak tanıyacaklar vs. Kapitalizmi eritirken kendi aralarındaki anlamsız ayrılıkları da eritecekler meclislerde ve kooperatiflerde.

ÖZGÜRLÜKTE YÖNETİLEMEZ

Kobani’de kadınlar sadece kendi özgürlükleri için değil tüm dünya kadınlarının özgürlüğü için savaştıklarını söylüyorlar. Erkekler de öyle, aynı zamanda tüm insanlık için savaşıyoruz diyorlar. Kobani’de kurdukları komünal kooperatiflerle kişisel hiçbir üretim yapmıyorlar. Tüm ürettiklerini birlikte tüketiyorlar. Kurdukları öz yönetimle kimseyi yönetmek derdinde de değiller. Evet, ne yönetmek ne de kişisel çıkar için üretmek istemiyorlar. Sanırım farkında oldukları; özgürlüğün yönetilemeyeceği gerçeği. Hiç kimsenin özgürlük için yönetmeye hakkının olmadığını da gösterdiler bana. Sanırım sizde fark etmişsinizdir.

BİRLİK

İktidar amaçlayan güçler kendi aralarında asla birlik kuramazlar. Kursalar kursalar, seçimlerde ittifak kurarlar. Seçimlere girmek zaten iktidar amaçladıklarının kanıtıdır. Oysaki sol HES’lere, Madenciliğe, Taş ocaklarına, Nükleer santraller karşı direnen köylüleri; 1. Ortak mücadele hattında birleştirmek, 2. Söz konusu mücadelelerin yaşandığı kırsallarda, halkın ekolojik komünal kooperatifleri kurmalarına ön ayak olmaları daha gerçekçi olur. Derken kırsaldan kentlere olabilecek her alanda komünal üretim ve tüketim kooperatifleri kurmak için çabalamak, örgütlenmek. Giderek yaşamın her alanında halkın kendi öz yönetimini oluşturarak kapitalist ulus devleti mevcut haliyle işletilemez noktaya getirmek. Mevcut yapay sınırları da anlamsızlaştırarak, DEMOKRATİK ÖZ YÖNETİMLERİ yaygınlaştırarak, dünya’yı Kapitalistlerden ve ulus devletçilikten kurtarmak… Şayet başarılamaz ve İKTİDAR hırsı devam ettirilirse, dünyamızın üzerinde yaşayan tüm canlı cansız varlıkları, tedavisi olanaksız KANSER hücrelerine teslim etmek durumunda kalacağız.
Marx ve Bakunin “iktidarın kirletici” olduğunu söylemişlerdi. Onların sözü günümüzdeki durumu ifade etmekte yetersiz kalıyor. Zira yaşanan tüm iktidarlar, kendilerini ve dünyamızı kirletmekle kalmıyor, KANSERLEŞTİRİYOR. Yol yakınken ve vakit varken, herkesi İKTİDAR illetinden kurtulmaya çağırıyorum.

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Halil İbrahim Özkurt / Devrim Ama Nasıl?

Olduk olmadık değişimlere, iktidar değişikliklerine hatta burjuva reformlarına bile “DEVRİM” dendi.  Zorunlu giysi gibi tek adamların dayatmaları …

7 Yorumlar

  1. TR’de bürokratik devlet “sosyalizmi”ne alternatif sunma iddiasındaki 2. sol düşünsel dalgayı yaşadığımızı düşünüyorum.

    Bunlardan ilki 90 sonlarında ÖDP’nin temsil ettiği yenilenme girişimiydi. Asık suratlı sol baştan Stalinizm’in eleştirisine bile kapalıydı ve mevzilerini terk etmedi. ÖDP’nin açılımı ise sonunda YSGP gibi, çevrecilik, çokkültürlükçülük, sivil toplumculuk ve kimlik siyasetinin bir karışımına yani sol-liberalizme vardı. Ne yazık ki Stalinistler, eleştirilerinde haklı çıktı. Kendi pozisyonları yanlıştı ama eleştirisi de yanlıştı.

    Şimdi de ikinci bir dalga görüyoruz HDP çizgisinde. Yine ilk dalganın bir çok unsurunu barındırmakla birlikte, bu sefer liberter soldan (anarşizm vb.) bazı unsurlar ile desteklenen bir toplam var ortada. Özyönetim, kooperatifler, yerel inisiyatif vs. Aslında bunlar aynı zamanda çıkışlarında anarşizmden de etkilenen reformist-Yeşil hareketin (Almanya) de vizyonunda olan şeylerdi. Korkarım bu ikinci eski sol eleştirisi alternatif de hüsran olacak. Çünkü özgürlükçü damarın hakkı verilmiyor, bütünüyle uyumsuz bir bütün içerisinde tıpkı ÖDP’nin “aşk ve devrim”indeki aşk gibi belirsiz bir yerlerde dolanıyor. Rojava Toplum Sözleşmesi’ni açın ve inceleyin, 4 yılda bir seçimler, türlü bakanlıklar, silahlı güçlerde devlet tekeli vs. ile komple bir burjuva demokrasisi tasvir ediliyor, belediye yönetimi düzeyinde bazı mulak özyönetim unsurları ekleniyor. Stalinistler, yine “bakın gördünüz mü” diyecek. Kahırlı köşelerinde sadistçe bir memnuniyet bile duyacaklardır.

    Eski solun devrimci bir reddiyesi için gerçek bir anarşizme, marxizm’in sağlıklı, devlet karşıtı unsurlarına bakmak bu kadar zor mu? Bir biz mi deliyiz SSCB yıkılınca böyle olmuyor başka ne gibi devrimci (sınıfsız toplum arzulayan) alternatifler olabilir diye Bakunin’e filan bakan? Burjuva demokrasisi yerine bürokrasi despotizmi de istemiyoruz, burjuva demokrasisi içinde “azıcık da bizim sevdiğimiz şeyler” de değil. Sistem çatırdıyor dünyanın her yerinde istikrarsızlık artıyor, beş para etmez sağcı demagoglar, milliyetçiler, dinciler bütün kanunları çiğniyor, rejimler deviriyor. Cüret edelim arkadaşlar biraz ya, Fransız ihtilalinde Danton’un dediği gibi, cüret, cüret, her zaman cüret !

  2. Tamamen katılıyorum.

  3. İbrahim Özkurt

    Adı parti olan bir kurumu , dolayısiyle HDP’yi tasvip etmiyorum. Daha ziyade HDK ve DTK gibi örgütlenmeden yanayım. Demokratik Özerkliğin de her yerde aynı şekilde işletilmesi gerektiğini düşünmüyorum. Rojava sözleşmesindeki eleştirilerinize de katılıyorum. Ben söz konusu yöntemin yaşanarak geliştirilebileceğini, farklı bölgelerde demokratik özerkliğin özgün uyugulamaların oabileceğini ve bir birlerini etkileyerek olumsuzlukların yaşanarak süreç içinde bertaraf edilebileceğini düşünüyorum. Kısacası demokratik özerk yapılarla devletsiz bir yaşam inşaasının olabilirliğini düşünürken, içinde yaşadığımız burjuva ulus devletlerinin de sööz konusu örgütlenmelerle parçalanabileceğine inanıyorum. Şu da unutulmasın ki, Rojava sıcak savaşın içinde gelişiyor.

  4. 2005 KCK Sözleşmesinden:
    http://tr.wikisource.org/wiki/KCK_S%C3%B6zle%C5%9Fmesi

    Bağımsızlık değil katmanlı idari bir yapı altında kısmi özerklik:

    “Bundan sonra Kürdistan da üç hukuk geçerli olacaktır: AB hukuku, üniter devlet hukuku, demokratik konfe­deral hukuk.”

    f- Siyasetin demokratikleştirilmesi temelinde Kürdistan üzerinde egemen olan devletleri köklü bir reforma yönelterek, küçülmelerini ve demokrasiye duyarlı hale gelmelerini sağlamak.

    Zorunlu askerlik / seferberlik:

    c- Meşru savunma savaşı hali durumunda yurtseverliğin bir gereği olarak yurdun, temel hak ve özgürlüklerin savunulmasına aktif katılma yükümlülüğü vardır.

    c- Herkes meşru savunmayı gerektirecek değişik haller oluştuğunda koşulların gerektirdiği direniş mücadelesine girmekle yükümlüdür.

    Ekonomi -Oldukça az yer kaplıyor ve içeriği net değil- :
    “b- Ekonomi sistemi, kar ve metalaşmaya dayalı olmayan, kullanım değeri ve demokratik paylaşıma dayalı sistemi temsil eder. Özgür Toplum Meclislerine dayalı alanlarda üretimin ve mülkiyetin meclis yerleşim yerlerine bağlı olmasını benimser. Köy, kasaba ve şehirlerde kamu yararına olan, ihtiyaçların üretimini artan bir verimlilikle yaratan sanayi ve ticaret rejimi ile tarım ve hayvancılık sistemini uygular. Ayrıca Kürdistan şartlarında orta ölçekli işletmeciliğe önem verdiği kadar, yerelde de yaygın kooperatifleşme, atölyeleşme, döner sermaye işletmeciliğini de geliştirmeye çalışır. Her yerleşim yerinin kendi örgütlülüğüyle temel gereksinimlerini karşılaması hedeflenir.”

    Ekonomiye dair çelişik maddelere dikkat ediniz:

    – Bir tarafta sınıfsız toplumu çağrıştıran maddeler…

    ı- Metalaşma ve kara dayalı ekonomiden, kullanım değerine ve paylaşıma dayalı komünal ekonomiye geçişi sağlamak.

    f-Herkesin yetenek ve yetkinleşme düzeyine göre toplumsal üretime katılma ve toplumsal yaşamda kendini ifade etme hakkı vardır. Kar ve metalaşmaya dayalı olmayan, kullanım değeri ve demokratik paylaşıma dayalı üretim ve mülkiyet hakkına sahiptir.

    – Diğer tarafta sınıflı toplumun devam edeceğini çağrıştıran maddeler…

    g- Emekçilerin, kamu ve özel sektör ayrımı yapılmadan sendika kurma, grev ve toplu sözleşme hakkı vardır.

    Lider Kültü ve Cumhurbaşkanlığını aşan yetkiler / Başkanlık Sistemi? (Kişisel dikta yetkileri?):

    Madde 11
    Reberiya Koma Civakên Kurdistan

    “Koma Civakên Kurdistan (Kürdistan Demokratik Toplum Konfederalizmi) kurucusu ve Önderi, Abdullah Öcalan’dır. Ekolojiye ve cinsiyet özgürlüğüne dayalı demokrasinin felsefik, teorik ve stratejik kuramcısıdır. Her alanda bütün halkı temsil eden önderlik kurumudur. Kürdistan halkının özgür ve demokratik yaşamına ilişkin temel politikaları gözetir ve temel konulardaki en son karar merciidir. Kongra Gel Genel Kurul kararlarının demokratik, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü devrim çizgisine uygunluğunu gözetir. Yürütme Konseyi Başkanını görevlendirir. Temel konulara ilişkin Yürütme Konseyi kararlarını onaylar.”