Gürsel Demirtopuk’un Sorularına Yanıt  

 

  1. Sovyetler Birliği’nin Alman saldırganlığını yenilgiye uğratmasında hızlı sanayileşmesinin rolü nedir?
  2. Sovyetler Birliği sanayileşmeseydi Alman faşizmini yenilgiye uğratabilir miydi?
  3. Sanayileşme için köylerden servet aktarımı zorunlu değil miydi? Bu olmasaydı gerekli kaynak nasıl sağlanacaktı? Silahlanma mümkün olabilir miydi?
  4. Nazilerin yenilmesinde tayin edici olan, Sovyet ordusundaki ağır sanayi ürünü olan tanklar, uçaklar değil miydi? Bunlar olmasaydı Naziler yine yenilebilir miydi?

 

11 Kasım 2017

 

 

Gürsel Demirtopuk arkadaşın bana ilettiği bu sorularına topluca cevap vermem gerekiyor. Çünkü bu dört soru, nihayetinde tek bir sorunla, 1929-30 yıllarında Stalin’in başlattığı “zorla kolektifleştirme ve hızlı sanayileşme” sorunuyla ilgilidir.

Yukarıda tırnak içine aldığım kelimeler tek tek bakıldığında oldukça masummuş gibi görünmesine rağmen olayın içeriğine girdiğimizde üzerlerinden milyonlarca insanın kanının damladığını görüyoruz ne yazık ki. Kurşuna dizilerek, işkence edilerek, açlık nedeniyle ölen milyonlarca insanın, kamplarda doğup açlık ve hastalıktan ölen on binlerce bebeğin kanı… Faşizm neden yenilmeliydi? İnsanların faşizm tarafından toplama kamplarında imha edilmesini önlemek için, öyle değil mi? Evet ama, eğer yukarıda söz ettiğim bütün cinayetler, faşizmin yenilmesi için işlendiyse (öyle iddia ediliyor sonuçta) faşizmin yenilmesinin ne anlamı kaldı ki? Faşizmin yapacağı şey, zaten Sovyetler Birliği’nin yöneticileri tarafından gerçekleştirilmiş olmadı mı?

Mantık şöyle: Faşizme karşı direnebilmek için tank, top, uçak gibi ağır silahlar gerekliydi. Bu ancak hızlı sanayileşmeyle mümkündü. Hızlı sanayileşme ise “köylerden servet aktarımı” ile gerçekleşebilirdi.

Fakat son cümle bir hayli eksik. Köylerde ne servet vardı ki bunun aktarımıyla sanayileşme gerçekleştirilebilsin? Haydi hayvanlarını aldınız, topraklarını da aldınız ellerinden ve bunu sanayiye aktardınız. Bununla sanayileşme mi olur? Sanayileşmeyi sağlayacak, esas olarak emektir. Sovyetler Birliği’nin çok uzak, bakir alanlarındaki madenlerin işlenmesidir, geniş ormanlık alanlarda devasa ölçüde ağaç kesim işlerinin yapılmasıdır. Bunun için işgücü gereklidir. “Özgür” işgücü, yaşanması çok zor olan bu alanlara gitmez. O halde buralara işgücünün zorla sürülmesi gerekir. Bu da ancak sürgün ve tehcirle mümkün olabilir. Ayrıca bu işgücüne ücret ödenmemesi gerekir ki, artı-emek biriktirilebilip bunun yarattığı servet sanayiye aktarılabilsin. Bu da ancak karşılıksız emekle mümkündür. Karşılıksız emeği sağlamanın tek yolu köle emeğini devreye sokmaktır. İşte zorla kolektifleştirmenin esas mantığı burada yatar. Köylülerin malının ellerinden alınması o kadar önemli değildir. Esas olan, emeklerinin zorla alınmasıdır. Bunun adı da köle emeğidir. “Kulak” ya da “zengin köylü” diye damgalanan milyonlarca köylünün uzak Sovyetler Birliği’nin ölüm tarlalarına sürülmesinin nedeni budur.

Fakat bu da yetmemiştir. NKVD’ye tutuklama kotaları tahsis edilmiştir. Bu kotalara göre hareket eden NKVD, Sovyetler Birliği’nin her yerinden sahte siyasi suçlular toplayarak (örneğin rejim aleyhtarı fıkra anlatmanın karşılığı 5 yıl toplama kampı cezasıydı. E. Ginzburg, güçlü kuvvetli Ukraynalı kızların “fıkra anlatmaktan” tutuklanıp getirildiklerini anlatır) zek (köle) emeği olarak Kolima, Vorkuta gibi buzul bölgelere sürmüştür. Ölümüne çalıştırılan Zeklere verilen ekmek tayını bir insanın yaşayabileceği asgari düzeyin çok altındadır. Bu yüzden milyonlarda zek bu bölgelerde sinekler gibi ölüp gitmiştir. Kurşuna dizmelerden falan söz etmiyorum bile. Buyrun size faşizme karşı büyük zafer!

 

Bunlar bir yana, Sovyet hızlı sanayileşmesi de batılıların bile yuttuğu bir Stalinist propagandadır aslında. Devrimden önceki Rusya, her ne kadar geri bir tarım ülkesiyse de aynı zamanda sanayileşmenin kıyısına gelip dayanmış bir ülkedir. Yani korkunç kayıplara yol açan o hızlı sanayileşme olmasaydı da Rusya normal gelişmesiyle giderek bir sanayi ülkesi haline gelecekti. Bu bakımdan Sovyet hızlı sanayileşmesini ileri doğru gitmekte olan bir trenin içinde hızla uçan bir sineğe benzetebiliriz. Tren nereye varacaksa sinek de oraya aynı zamanda varabilir. Kısacası, “tarihi hızlandırmak” diye bir şey söz konusu değildir. Ama iktidardakilerin hırsları uğruna kayıpları hızlandırmak mümkündür. Sovyet hızlı sanayileşmesi demir üretmiş ama bu demir üretimiyle kıyaslanmayacak ölçüde insan tüketmiştir. İnsani ya da özgürlükçü bakış açısını bir yana bırakıp sırf ekonomik açıdan bile baksak kârlı bir alışveriş değildir bu.

Pek anlı şanlı Sovyet sanayileşmesi, esasen korkunç bir propaganda mekanizmasının (ki bence Stalin’in en büyük başarısı budur) eşliğinde yürütülen, köle emeğine ve on binlerce insanın hayatına mal olan abartılı ve gösterişli ama aslında pratikte pek de önemli olmayan dev baraj veya kanal projelerinden ibarettir. Bunların köle emeğiyle dikilen firavun piramitlerinden pek bir farkı yoktur.

Sovyet silahlanması, Sovyet halkının ruhunu kıran zalimce uygulamalarla maden çıkarılmasının ürünü müdür? Daha doğrusu şöyle soralım: Hitler faşizmine karşı her şeye rağmen büyük bir yurtsever direniş gösteren Sovyet halkı, bu madenleri zorbalıkla değil, faşizmin saldırısına ya da saldırısı ihtimaline karşı gönüllü olarak da çıkaramaz mıydı? Sovyetler Birliği’nin o dönemine ilişkin bütün anlatımlar, insanlara zorbaca davranıldığında üretim rakamlarının hızla düştüğünü, baskı biraz olsun gevşetildiğinde üretim rakamlarının yükseldiğini gösteriyor. Beria bile bunu gördüğü için, zaman zaman, üretimin yükseltilebilmesi için Stalin’den baskının biraz olsun azaltılmasını rica etmiştir. Şu satırlar bu gerçeği çok iyi anlatıyor:

“Ama barış zamanında olduğu gibi, bu veriler ve ima ettiği verim de aldatıcıdır. Nasedkin ‘Savaşın ilk günlerinden itibaren Gulag, sanayilerini cephede savaşanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurdu’ diye yazmıştı. Bu ihtiyaçlar serbest işçiler tarafından daha iyi karşılanamaz mıydı? Nasedkin, başka yerlerde belli tür cephanelerin üretiminin dörde katlandığını kaydeder. Vatanperver mahkûmların sıradan fabrikalarda çalışmalarına izin verilseydi daha ne kadar cephane üretilebilirdi? Cephede olabilecek binlerce asker, mahkûmlardan oluşan işgücüne gardiyanlık yapmak üzere safların gerisinde tutuluyordu. Binlerce NKVD elemanı, Polonyalıları önce tutuklamak, sonra da tahliye etmek üzere görevlendirildi. Onlar da daha iyi kullanılabilirlerdi. Dolayısıyla Gulag savaş gücüne katkıda bulundu ama muhtemelen gücün zayıflamasına da sebep oldu.” (Anne Applebaum, Gulag, çev: Ufuk Demirbaş, Arkadaş, 2008, s. 450)

Stalin’in, Hitler’in Sovyetler Birliği’ne asla saldırmayacağı inancının yol açtığı uçak ve tank kayıplarına, başlangıçta çok sayıda Kızıl Ordu birliğinin tek kurşun atamadan kuşatılıp Naziler tarafından teslim alınmasına burada hiç girmeyeyim.

Nazileri yenen, her şeyden önce, tüm zulme rağmen büyük bir yurtsever direniş gösteren Sovyet halkının ayağa kalkışı ve sadece Rusya’da değil, tüm Avrupa çapında örgütlenen partizan direnişidir.

Zaten Napolyon gibi, Hitler’in birliklerinin de geniş Rus topraklarının içine girdikçe yenileceği baştan belliydi. Bunu görmemek için ihtiraslarına mağlup olan Hitler’in kafa yapısına sahip olmak gerekirdi.

 

 

Gün Zileli

18 Kasım 2017

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

Hakkında Gün Zileli

Okunası

MHP Takozu! (ve Artı-Gerçek’teki yazılarımın Sona Erişine İlişkin Kısa bir Açıklama)

Bu yazı, her zamanki gibi cumartesi gecesi Artıgerçek’te yayınlanmak üzere yazılmıştı. Dün, (yani 10 Mayıs, …

21 Yorumlar

  1. “Bebek katili Stalin” diyorsun yani!

    Tarih, her yalana sayısız kanıt bulabileceğiniz bir sandıktır. Bir başkası aynı verilerle süreci tam tersi bir mantıkla yazabilirdi ve haliyle “insanlığı kurtaran Stalin” sonucuna da varabilirdi.

    Olay dizilimleri üzerinden tarih yazılmaz.

  2. Çok daha fazlasını diyorum. Verdiğiniz tarih tersi için teşekkürler ama tarih tersine olay dizimleri üzerinden yazılır.

  3. ahmet aslan Heybeliada

    niye utanır insan,antisovyetizm ,alaturka anarşizm ,utangaç faşizm arasında aşılmaz çin setleri mi var ?atom bombalarını stalin atmadı mı,ırakta ölen bunca çocuğun katilli stalin değil mi ?niye faşizmi yendi, zaten baştan yenileceği belli değil miymiş.sosyalizmi önce tek ülkede , sonra daha geniş bir alanda yaymış,bu ne utanmazlık.sevgili gün zileli bir çok eleştirilecek yönü olan stalin devrini bana savundurduğu için teşekkür ederim.bak naim süleymanoğlu da rahmetli olmuş, insan bunca ağır yükün altına girmemeli . ne bilgin var sovyet ekonomisi hakkında ?milyonlarca kişiyi öldürdüyse,sırf kişisel nedenlerle 4 milyon ile 60 milyon kişiyi öldürdüğü idda edliyor. bunca emeğe ihtiyac varsa , öldürmemek gerekmez mi?stalinin hitlerin saldırmayacağı düşüncesine nerden varıyorsun? bu iktidar mücadelesinde kruçevin ileri sürdüğü bir sav, tersisini savunmak akla daha yatkın.batılılar yutmuşhızlı sanayileşmeyi,külyutmaz gün zileliyi tanımamışlar.

  4. seni biraz kızdırdım galiba.

  5. Atom bombası kullanarak veya başka bir ülkeyi işgal ederek işlenen cinayetleri gizlemek, başkasının üstüne atmak çok zor.

  6. ahmet aslan Heybeliada

    yanılabilirim, yanlış düşünebilirim.özür dilerimbilmediğim milyarlarca konuya talip olurum.öğrenmek isterim.faşist düşünceye saygı duymam.siz fındık kadar beynin var derkenküfür ettiğinizin,üstelik bunun faşist bir küfür olduğunun farkında mısınız?

  7. Kisa yazi dogru olsada ayrintilar farkli.
    Stalin herkes gibi hitlerin saldirma,Savas cikartma hesabini yapiyordu.
    Oyuzdende sinira ordu koymustu..2 yildirda baris anlasmasi suruyordu.
    Stalini encok yaniltanda hitlerin deliligini hesap edememisti.hitlerin basi ingilteryle basi derdeyken,Deniz ve havadan basini yerken rusyaya saldirmasi pekakla gelmiyordu..sinirdaki ordu uyanik olsaydi yenilmezdi.
    Rusyaya savasmasi onun sonunuda getirmesinden korkan hitler ancak ordusunun moskova onlerinde oldugunda ilkdefa konusma yapar.moskavayida ele gecireceginden cok emin oldugu icin.
    Hayatinin en zor kararini en yakinlari bile bilmeden vermismis.
    Yakinlari ise sonradan bilindigi uzre uyarmis.
    Gobbels,hatira defterine su notu duser,rusyayla Savas durumu olursa ist ciddilesir.umitsizde degilim.dogruysa, Göring de Hitler delirdi demis.
    Guclu bir silah sanayisi oldugunu,bunda yanildiklarini gobbelsde Stalingrad yenilgisinden sonra haykiracakti. Zaten moskova zaferinden sonra Stalin avrupa,berlin planini tasarlar.

    Lenin olsaydi ne yapardi?..
    Hitlerin Savas hazirligini herkes gibi bildiginden,Savas ciktiktan sonra degil, onceden onlemler alirdi. Polanyayi paylasmaz, ingiltere,fransayla itifak ederek desteklerdi.
    Hitler polanyaya bile girmekten korkuyordu baslangicinda.o nedenle rusyayla Pakt anlasmasinina girdi.
    Rusya bu kopek bana saldirmasinda kime saldirirsa saldirsin,kapitalist dunya birbirni yesin politikasi, rusyaya 25 milyon insan,ve buyuk yikimlara maloldu.
    Lenin kararlarini tartismalarin sonucuyla verirdi,stalin hitler gibi kendisi..
    Sovyet halki staline ragmen zafer kazanmistir..buyuk acilar vererek..
    Olumludur tabiki stalinin silah sanayisini guclendirmesi,savastan sonra yandim yandim ulkede fasizme karsi birlik saglamasi, ingiltere, ABD yle birlik olmasi.yoksa sirf stalinstler savassaydi.. stalinin isi zordu. Hitler yardimci olmasaydi deliliginle, ustedinden gelmezdi..

  8. Özür dilerim Ahmet. Facebook’ta bana “cesaret et, Hitler’i savun” diye yazan şahsın sen olduğunu anlayamamış, öyle bir cevap vermiştim. Aslında kim olursa olsun öyle söylemem yanlıştı.

  9. ahmet aslan Heybeliada

    bilgisayardan hiç anlamam, fesbukta önce twitırı okudum,öyle yazmamalıydım,hitleri aklayıcı bir akım yaygınlık kazanıyor,sizin öyle olmadığınızı bilmeliydim,özür dilerim.sonra yazıyı okudum,sovyet ekonomisi konusundaki bilginiz çok sınırlı,savaş kominizmi,nep, sovhoz , kolhoz, sputnik vs. o sıradaki büyük bunalım kapitalizmin bunalımı savaşla ertelemesi. önceki büyük savaşın getirdi yıkım vs vssanılandan çok etkili olmuştur planlı ekonomi.tahmin ediyorum buharin üzerinde çalışıyorsunuz,zenginlik vs vs büyük tutuklamalar geliyor,burdada yeni bir nesil anca yetişmiş oluyor. ekonomist ile kominist karışıyor. bazençalışmalarınızda başarılar.

  10. Güzel bir cevap. Sadece şurasına müdahale edeceğim:

    “Hızlı sanayileşme ise “köylerden servet aktarımı” ile gerçekleşebilirdi.

    Fakat son cümle bir hayli eksik. Köylerde ne servet vardı ki bunun aktarımıyla sanayileşme gerçekleştirilebilsin? Haydi hayvanlarını aldınız, topraklarını da aldınız ellerinden ve bunu sanayiye aktardınız. Bununla sanayileşme mi olur? Sanayileşmeyi sağlayacak, esas olarak emektir.”

    Teorik olarak şablon şöyle işler: “sanayileşmeyi sağlayacak emeğin” ortaya çıkması, kendileri (haliyle) gıda üretmeyen çok sayıdaki işçinin beslenmesini gerektirir. Bu da kırsal üretimde verimi arttırarak (toprakların birleştirilmesi, işbirliği ile üretim, teknolojinin sokulması), kırdaki çok sayıdaki emekçiyi işçi olmak üzere “serbest hale getirerek” olur. Esas hedeflenen ekonomik dönüşüm “servet aktarımı” gibi ancak çok kısa bir süre bir anlam ifade edebilecek bir uygulama değil, kırsal üretimi arttırmaktır.

    Gulag’lı üretim, “kulak tasfiyesi” vs. buna kıyasla son derece sapkın.

  11. İhtiyar çoban

    ”Öğretmenler Günü”nde hamasi, vicdan sömürücü, takım elbiseli, mikrofonlu tezgahta ”gelecek nesiller” teranesiyle türlü gevezelikler edilir. O kadar zamandan beri aynı terane de; neslin, nesillerin hali perişan! Öğretmenine iyi bir öğretici iyi bir eğitimci niteliğini nasıl verecekler? Toplumu ve okulun toplumsal boyutunu kağıt üzerinden anlamaya çalışıp emir kağıtlarıyla yönetmek peşinde oldular hep. Ve okullar iyi bir işletme de değil. İşte kantinciye, servisçiye iş sahası! Peki, içtenliksiz, ilkesiz bir eğitimle neyi üretirsiniz?
    Üretim:
    -Düşünme yönü olmayan, ama yarım yamalak bildikleriyle vız vız eden hazin gevezeler.
    -Aslında aptal-ebleh işi ‘akıllı’ telefonlarıyla en akılsız ilişkiler kuran, cebindeki az parasını bile ‘cepte banka’yla yürütme soytarılığında bilinçsizler.
    -Kendisine ve yaşadığı topluma tuzak kurmuş sosyal ve siyasal oluşuma destek olan biatçılar, dalkavuklar.
    -Yaşadığı ülkesinin doğal, toplumsal geçmişini bilmeyen; bu gidişatın yıkım getireceğini öngörmeyen satılmış-kiralanmış entelite.
    -Gerçeği, doğruyu değil; yamandığı zihin algıcılığının davuluna tokmak olmuş troller.
    -Daha neler neler… Çürüt ki, çerçöp olunsun; yozlaştır, boz ki, gübreleşsin…
    Genç kuşaklar, bir Deli Dumrul, bir Ruşen(Köroğlu), bir Deniz niçin, niye çıktı toplumda; bunu bilmemeleri için eğitilmemeli.
    -Gençler, bir Kerem’in, bir Garip’in, bir Nazım’ın, aşk,sevgi, sıla gibi kavramlarını hiç bilmesin, en güzel duyguları yaşamasınlar diye eğitilmemeli.
    -Gençler, bir Mansur’un, bir Nesimi’nin, bir Pir Sultan’ın neye karşı geldiğini ve hangi özveride bulunduğunu bilmesin diye yetiştirilmemeli.

    Ben eski bir adamım; ilkokul, ortaokul, lisede bilinçli ve insansever, en önemlisi dürüst öğretmenlerim vardı o binaların içlerinde. Birkaç üniversitede de okudum kısa aralıklı; o ortamı hiç sevmedim; koca koca adamların arabi şivelerle kendi memleketlerinden nasıl uzaklaşıp ‘hoca’lık yaptıklarını gördüm. Gerçi oldukça yiğit ve memleketçi öğretim görevlileri de vardı ama onları barındırmayan bir sitemin içindeydiler.
    Toplum neyi talep ediyorsa sunulan o. Yeterki sülalece oy versinler; particiler bir dilenciyi karun olma, bir tembeli yalı sahibi etme hayaliyle yanlarına çekerler. Zehirlerler.
    Öğretmen ve öğrenci, yarın ”örtmenim’ dediğimiz emekçi davranışlı, bilinçli, özverili gerçek öğretmeni arayın bulunduğunuz tören alanlarında; bakalım var mı, kaldı mı?
    Eşkıya Firo dedeniz, öğretmen olsaydı; şimdi bu ahval yaşanmazdı ve hepiniz kurtulmuş olurdunuz. Ama her kahramanlığı da ben mi yapayım canım!

  12. “Birkaç üniversitede de okudum kısa aralıklı; o ortamı hiç sevmedim; koca koca adamların arabi şivelerle kendi memleketlerinden nasıl uzaklaşıp ‘hoca’lık yaptıklarını gördüm.”

    Tercumesi:

    “Kafam basmadi; capim yetmedi. Biraktim. Once eskiya, sonra da coban oldum.”

    “Eşkıya Firo dedeniz, öğretmen olsaydı;”

    O-la-MA-mis.

    “şimdi bu ahval yaşanmazdı ve hepiniz kurtulmuş olurdunuz.”

    Evet, evet. Ya eskiya ya da coban olurdunuz.

    “Ama her kahramanlığı da ben mi yapayım canım!”

    Yok canim. Coban maasi 5-6 bin lira olmus, gazatelerde okuyoruz.

    Ona ragmen basvuran olmuyormus.

    Bu acigi kapatmaga yaptiginiz katkilar sizi yeterince kahraman yapiyor zaten.

    Fazlasina HIC gerek yok.

  13. Diplomalı İ/E-şsiz

    Bence dünyanın en gereksiz şeyi okullar ve öğretmenlerdir. Zorunlu eğitim kaldırılmalı. İleride çocuğum olursa en azından hayatının uzun – ve en güzel – bir dönemini boşa harcamamış olmasını isterim.

    Tabii, okuldan i/e-ş bulamamış bir Diplomalı İ/E-şsiz olarak çocuğumun olacağını da sanmıyorum ama gelecek kuşaklardan kimsenin i/e-ş bulamayacağı bir ortamda ömür tüketmesini istemem.

  14. İhtiyar çoban

    Necip mecip ödleği, muhbir ruhlu trol, düş paçamdan! Gözüme sinek kadar görünmüyorsun.

  15. Sadece zorunlu eğitim değil, bütün ilk ve orta öğretim okulları ile anaokulları / okul öncesi eğitim kaldırılmalı, bütün üniversite ve yüksekokullar kendi sınavlarıyla öğrenci alan meslek kurslarına dönüştürülmelidir. Bu sayede, bu kursları bitirenler iş bulamasalar bile hayatlarının sadece küçük bir dönemi boşa harcanmış olur.

  16. “Necip mecip ödleği, muhbir ruhlu trol, düş paçamdan!”

    Kul kulu kendi gibi bilirmis..

    “Gözüme sinek kadar görünmüyorsun.”

    Anliyorum. Yaslilik…

    Gozler de eski gozler degil anlasilan..

    Yoksa, hey gidi gunler, bir sutre gerisine gecip tetigi cekmek.. ve kendini kahraman saymak..

    Degil mi?

  17. İhtiyar çoban

    Necip mecip, sen Filiz misin yahu! Hani Cüneyt’in paçasına yapışıp ”Bırakma benii Cüneeyyt… N’olur Cüneyyt!..” diye salya sümük yerlerde sürünüp paçayı bırakmayan. Düş paçamdan! İstemiyorum yahu seni!

  18. Hatırlar mısınız emin değilim, geçtiğimiz yılllarda, Mahir Çayan’ın aslında MİT ajanı olduğu veya MİT’in taşeronluğunu yaptığı yönünde söylenti çıkmıştı, bir süre sora unutuldu. Size bu söylenti sorulduğunda, ‘yalan’ olduğunu söylemenize devamla, bu konunun iki satırla geçiştirilemeyecek kadar mühim olduğunu, her ne kadar bugün hayata bakışınız daha farklı olsa da, geçmişte yaşanmış şeylerin çarpıtılmadan tespitinin yapılması ve tarihteki yerini alması için bugün hayatta kalanlarla bir araya gelip bir tür toplantı, panel düzenlenebileceğinden veya sağlam bir tespitler kitabı yazmak gerektiğinden bahsetmiştiniz.

    Herhangi bir siyasi, teşkilatsal angajmana girmeden, yukarıdakine benzer bir soru:

    Yalçın Küçük’le yapılan röportaj ve TV programlarından bazılarında, kendisine Attilâ İlhan’la ilgili sorular geldiğinde, ya 1-2 saniye susup elindeki kitaptan okumaya devam ediyordu, ya da bağırıp başka bir konuya alelacele geçiyordu. Bir keresinde, Nazım Hikmet’in Türkiye’ye dönmesinin yolunun açılması için Türkiye’de başlatılan kampanyalarda Attilâ İlhan’ın da ön sıralarda yer aldığı minvalli bir soru geldiğinde, Yalçın Küçük cevap verdi, şuna benzer bir şeyler söyledi, ‘İlhan’ın Nazım’ı istemesi belki bir tür günah çıkarma olabilir. İlhan, polise bilgi vermiş birisidir. Tevkifat yıllarında (galiba 1951’dekini kastediyor) pek çok solcumuz hapsi boylarken, İlhan’ın sesi soluğu çıkmadığı gibi kendisine dokunulmamıştır da. Bu kadarını söyleyeyim ve geçeyim.’ Bunları kızgınlıkla karışık tebessümle, hafif kısık bir sesle söylemişti.

    Bu da bir rivayet mi?

  19. böyle bir söylenti var. Bilgim yok.

  20. 1951 tevkifatında çok az insan iyi sınav verdi. Hepsini küpeşteden atacaksak o kuşaktan elimizde bir Nazım, bir Şefik Hüsnü, bir de Hikmet Kıvılcımlı kalır. Gerçi sadece onlar kalsın gerisine gerek yok denirse ona da haklılık veririm. Yine de insanları sırf olumsuz yanlarıyla değil olumluluklarıyla da hatırlamak gerek sanıyorum. Atila İlhan’ın orduculuğu, Kemalizmle, sosyalizmi ısrarla sentezleme çabası, 28 Şubatçılığı gibi pek çok olumsuz özelliğinin yanı sıra bir aydın ve edebiyatçı olarak kültürümüze kayda değer katkıları da olmuştur sanıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir