Bir Şifre Çözücü: Fikret Başkaya

Fikret Başkaya’ya Saygı-I (Notabene, 2014)’te yayınlanmıştır.

 

 

Sözün kendisi bir şifredir aslında, sözün yazılı hali daha da fazla öyledir.

Günlük hayatta bile insanlar esas niyetlerini sözün arkasına gizlerler, dolayısıyla söylenen her sözün arkasındaki gerçek anlamı çözmek için bir hayli kafa yormak gerekir. Hele hele toplumsal konulara ilişkin yazılanlar, çözülmesi iyice zor bir şifreden farksızdır. Aslında bu şifreler, çözülmeleri iyice zor hale gelsin ve okuyanı iyice yanıltsın diye, iyice zorlaştırılmışlardır. Bu şifrelerin ardındaki gerçek anlamları çözüp çıkartmak iyice zordur ama size çarpan ilk anlamlarının peşine takılıp gitmek iyice kolaydır. Aynı bizleri farkında bile olmadan kolayca etkileyen reklam spotları gibi.

İşte Fikret Başkaya, neredeyse her yazısında, düşünme yeteneğini henüz kaybetmemiş insanları bu şifrelerin peşine takılmamaları konusunda uyarmakla yetinmeyip şifreleri çözen ve onların ardındaki gerçek anlamları açıklayan esaslı bir şifre çözücüsüdür. Zamanımızda çok az insanın üstesinden gelebildiği epeyce zor ama tahmin edebiliyorum ki, bir o kadar zevkli ve insanın yüreğini diri tutan bir iş.

 

***

 

Fikret Başkaya’nın ismini eskiden beri bilirdim. Ama onunla somut olarak, 1998 yılında hazırlamakta olduğum bir yazı münasebetiyle (“Sultan Galiyev Üzerinde El Sıkışmak”, Birikim, Yerlilik- Gerçek Ya da Maske Özel Sayısı, Sayı: 111-112, Temmuz-Ağustos 1998) tanışmış oldum. Ulusalcı akımın yükselişte olduğu günlerdeydik. Öyle ki, ulusalcılık, bir yandan ordu vesayetinden ve milliyetçilikten, bir yandan da Stalinizmden güç alıyordu. Şiirlerini ve özellikle ilk romanlarını hayranlıkla okuduğum, ışığı bol olsun Attila İlhan, sağcı Ortadoğu gazetesine verdiği mülakatta ulusalcı bir cephenin esaslarını ortaya atıyor ve bu cephenin birleştirici harcı olarak Sultan Galiyev’i öne sürüyordu. O sıralar İngiltere’de yaşıyordum, sahip olduğum kaynaklar oldukça sınırlıydı ve daha da kötüsü, ulusalcı ve Stalinist çarpıtmalara karşı cesur ve gür sesler duymak en azından benim için bir özlem haline gelmişti. İşte bu koşullarda bir kitap geçti elime. (A. Bennigsen-C.L. Quelquejay, Sultan Galiyev-Üçüncü Dünyacı Devrimin Babası, çev: Erden Akbulut-T. Ahmet Şensılay, Sosyalist Yayınlar, 1995, İstanbul, s.161) Bu kitapta yayıncı, gerek Sultan Galiyev’le, gerekse “üçüncü dünya” devrimleriyle ilgili olarak yerli ve yabancı yazarlardan alıntılar yapmıştı. İşte Fikret Başkaya’nın aşağıya alacağım ve bir çölde vahaya rastlamış biri gibi hararetle içtiğim satırlarına o kitapta rastlamıştım:

 

“… bu dönemden itibaren SSCB yöneticileri İran’da veya Afganistan’da olduğu gibi, Türkiye’de de, devrimci maceralara girişmektense tarafsız ‘burjuva’ rejimlerini yeğlediklerini açıkça hissettiriyorlardı. 1922’de Türkiye’de komünizm yasaklandı ve Komünist partisi Türk siyasal yaşamından silindi.” (Agy, Fikret Başkaya’nın, yayıncı tarafından özetlenmiş görüşleri s.121)

 

“Sadece emperyalist İngiltere ile değil, Türkiye ve İran gibi yarı-sömürge ülkelerle yapılan anlaşmalar da devrimin yayılması açısından talihsiz sonuçlar doğurmuştur. Gerçekten hem devletten devlete anlaşmalar yapmak, hem de o ülkelerdeki devrimci hareketleri desteklemek mümkün değildir.” (Agy, , s.384)

 

“Anlaşma yapılır yapılmaz, Sovyetler Birliği, Gilan’daki komünist ayaklanmaya yaptığı mali ve askeri yardımı kesti. Bu anlaşmadan sonra İran yönetiminin komünist ayaklanmayı ezmesi zor olmadı. Sovyet yardımının kesilmesinden sonra bastırılan ayaklanma İran yönetimine nefes aldırarak, Simko’nun yönettiği Kürt ayaklanmasının da ezilmesini kolaylaştırdı. Hem Rıza Han’la dost geçinmek, hem de İran emekçilerinin sosyalist mücadelelerinin ve Kürt halkının kendi kaderini tayin etme yolundaki savaşını desteklemek olanaklı değildir.” (Agy,s.384)

 

1980’li yıllarda, içinde bulunduğum harekette, özellikle Stalin konusunda muhalif bir konum almıştım. Yukarda Fikret Başkaya’dan alıntıladığım görüşleri ben de bir muhalif olarak elimden geldiğince ifade etmeye çalışmıştım ama muhalif olmak insanda direnç yaratsa da sesinin boğulması bir yalnızlık duygusuna yol açıyordu. Acaba bu dünya yüzünde benim gibi düşünenler var mıdır diye bir kuşkuculuğa bile düşebiliyordunuz. Hele bir başka ülkede sığınmacıysanız, bu duygu daha da katmerleniyordu. Bu yüzden Fikret Başkaya’nın açık, net, gür sesi bu koşullarda beni fazlasıyla etkilemişti.

 

Ve bu yıldan sonra kulağım hep o gür seste oldu.

 

 

***

 

O gür sesin sahibiyle, sanırım 2006 yılında Zürih’te tanışma olanağı buldum. Artık Londra’da değil, Zürih’te yaşıyordum. Zürih’teki sığınmacıların örgütlerinden biri olan Mozaik, Fikret Başkaya’yı bir konuşma yapması için davet etmişti. Başkaya’yı dinlemek için en önde yerimi almıştım.

 

“Gür ses” dediysem bunu yüksek ses olarak almayın lütfen. Muhtevada gür bir sesti bu. Aslında Fikret Başkaya,, sesini yükseltip alçaltarak ve belli yerlerde vurgular yaparak dinleyicilerini etkilemeye çalışan bir konuşmacı değildi; tersine, son derece sakin, usul usul konuşan biriydi. Yargıları son derece net ve köşeliydi; hiçbir zaman iki anlama da çekilecek şekilde yuvarlamıyordu sözlerini. Kendine güvenden gelen bir sükûneti vardı. Ve tabii, her zamanki gibi, önündeki şifreleri çözüp çözüp dinleyicilerinin önüne koyuşunda da belirgin bir tutku ve zerafet.

 

Konuşmanın sonunda ben de bir iki sorup yorumda bulunmuştum. Toplantı bitince de yanına gidip kendimi tanıttım. “Sen Londra’da değil miydin?” diye sordu. Ummuyordum ama beni tanıyor, hatta nerede yaşadığımı biliyor olmasına sevinmiştim.

 

O günden bugüne kadar da bağımız hiç kopmadı. Aslında 1965 yılındaki Dönüşüm olaylarında birlikte yer aldığımızı yıllar sonra öğrendiğim bu şifre çözücüyle ve bu gür sesli insanla günün birinde ortak bir kitap yayımlayacağımız (Devrimi Yeniden Düşünmek-I, Özgür Üniversite, 2010) o sırada aklımın ucundan bile geçmezdi.

 

Gün Zileli

20 Haziran 2012

Hakkında Gün Zileli

Okunası

MHP Takozu! (ve Artı-Gerçek’teki yazılarımın Sona Erişine İlişkin Kısa bir Açıklama)

Bu yazı, her zamanki gibi cumartesi gecesi Artıgerçek’te yayınlanmak üzere yazılmıştı. Dün, (yani 10 Mayıs, …

68 Yorumlar

  1. Merhaba. Size daha önce de mail atmıştım. Ama geri dönüşünüz olmamıştı. Başkaya’ya geçmiş olsun. Ben Sol-kemalist ve sosyal demokratım. 68’lerde CHP’li gençler SDDF’yi (Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu) kurdu. Siz Dev-Genç’liler kesin düzen adamı vs demişsinizdir. Aydınlıkçılar’ın ultra sert, ultra katı oluşunuz, en Apocu yada en ülkücü olabiliteniz ve 180 derece dönüşleri çok enteresan. CHP’li babam silahı hiç tasvip etmezdi, yobazlar Ensar’da çocukları iğfal ediyor diye de sinir olurdu. Kışlalı, Mumcu gibi isimler öldürülünce çok üzgündü. Çankırı gibi yobaz bir yerde, Eğitim-İş’i kurdu 91’de. Başkaya da Paradigmanın İflası’nda Atatürk’e giydirir. Nedir bu Atatürk nefreti yada ultra aşkı? CHP’liler bu kadar değil. Saygı duyarız, severiz, -hiç bişi yapmadıysa, reel işgali bitirdi- ama ilah yada nefret objesi noktasında değiliz. Nereden çıktı bu resmi tarih esprisi? Gayri resmisi ne? Mesela Kıbrıs’ta EOKA yok muydu, Yunanlıyla kardeş olduğunu sıla derdine düşünce anlarsın diye Ecevit yazmadı mı? Ama EOKA yok muydu mesela…. Şu lanet Ortadoğu coğrafyası ne zaman sakin olmuş? Ve mesela, Türkan Saylan cüzzamı bitirirken, insanlara hizmet etmiyor muydu? Bugün hocayı okuyup, işte foşşik cehape tribine giren kimileri geçmiş olsun der miydi Hoca’ya? Benim babamın maaşının kaç katını Deniz (Gezmiş) arkadaşımdı ticareti yapanlar kaldırdı. Ne yaptı bu CHP’liler Başkaya Hoca gibisine… PKK niye sivilleri öldürür…. Yaşamak isterken delice, bu ölüme övgü niye bu kadar fazla… Cumhuriyet şehidi Muammer Aksoy, Hüseyin İnan’a, gençlik hareketlerini silaha vardırmayın, maazallah faşizm getirirler demedi mi? Neyin kahramanlığı bu? Olan, Deniz’e oldu….12 Mart, 12 Eylül neydi? Ecevit niye 79’da, diyet borcum yok! demek zorunda kaldı? Youtube’daki Perinçek-Uluer-Kürkçü tartışması gibi, bağzı şeyler kara komedi. Neyi paylaşamadınız? Ve, 12 Eylül’de CHP de kapatılmadı mı? Çoğu devrimci (!) ile, CHP’liler, Sol-Kemalistler vs ilgilenmedi mi? Oral Çalışlar Cumhuriyet’te yazmadı mı? Niye bu ülkede bu kadar nankörlük var? Bağzı insanların bilinçaltında ne var? Hayred.net’te bir abi güzel yazmış. Kemalist-Faşist uzay koalisyonu…. Hakikaten, ezoterik bir olgu. Vietnam’a da Atatürk girdi… 27 yaşıma geldim, sanki benim babam iktidar. Nerdeyse Gökçek ile büyüdük. Doğduğumdan beri laikler, CHP’liler…. Vallahi bıkıyoruz. 12 Mart’ta askeri ODTÜ’ye kim sokturmadı? Erdal İnönü…. Yaaa silah sevmemek, ve küçük burjuva olmak, sosyal demokrat olmak bu ülkede niye suç anlamam…. Hoca’ya tekrar geçmiş olsun… Size de geri dönüş yapmadığınız için biraz buruklaştım. Bu vesileyle yazayım dedim.

  2. Daha önceki gönderiniz bana ulaşmadı.

  3. Bu mail adresinden, “Bir Kemalist’ten” diye bir başlıkla atmıştım….Her neyse… 15 Temmuz’da, dinci, dinciye darbe yaptı bu ülkede. 650 bin kişinin tutuklandığı 12 Eylül rezaleti sonrası SHP ile toparlanmaya çalışan aslan sosyal demokratlara karşı, The Özal’a, islamo-liboş bir şekilde, eski Aydınlıkçı arkadaşlarınız büyük destekler verdi. Mesela Cengiz Çandar. Irak işgalini ha keza destekledi. 1 Mart Tezkeresi’ni ise Baykal geçirttirmedi. Irak’ta 2 milyon Iraklı’nın kanı yok CHP’nin ellerinde…. Keza, Deniz Gezmiş’leri de İsmet Paşa, ipten almaya çalıştı. Bakın, gericiler kimseye acımıyor bu ara. Erbakan demişti zaten, kanlı mı olacak, kansız mı…. 12 Eylül öncesi, Maraş, Malatya gibi felaketleri gören, Madımak’ı da gören İlhan Selçuk gibi isimler -90’lar Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Kışlalı gibi nice suikast- işkencecilerimi affettim, MHP artık o kadar faşizan değil, gerekirse onlar da barajı geçsin, tek bu gericiler gelmesin dedi. 31 Mart’tan, Madımak’a, tüm cumhuriyet tarihi bu gericilikten çekti. İlhan Selçuk, gözü açık gitti. Kimsenin yoksa MHP’li olacağı vs de yok. 90’lar Türkiye İran olmasın diye geçti. Ve olmaya bir tık. Türkmen Alevisi bir ailedenim. Lokalde neler döndüğünü babam, amcalarım, dayılarım vs vs vs iyi bilir. Keza, Yılmaz Güney de Sürü’de gericilik ve feodaliteyi resmetti. Övgü sunmadı. 4 kadın alın en az, nüfus lazım diyen Barzani, yada bir Türk öldürmek, 70 gavur öldürmekten evladır diyen Şeyh Sait, hiç de sevgi pıtırcığı değil… Ben derin devlet vs de bilmem, kadın insan mıdır seviyesindeki bir ülkede, sosyal demokrasi demeye sıra gelmiyor…. Ve, Atatürk’ü aşırı seven, Cumhuriyet ilk Hacıbektaş’ta dillendirildi diyen Sivaslı dedem, Dersim olayını niye hiç dillendirmedi bilemiyorum. Demek ki, yer yerinden oynatacak boyutta bir olay değil. Madımak sonrası, biz artık Sivaslı değiliz! demişti mesela…. Yada, Tunceli, 57, 61, 65, 73, 77, 83, 87, 89 yerel seçim vs niye hep CHP/SHP’de…. Demek ki, aşırı bir olay yok Kürtçüler’in propaganda ettiği kadar. Ve gomomist başkan Ovacık’ta güzel işler yapıyor… Terzi Fikri kadar güzel işler yapıyor. 7/24 Kemalizm edebiyatı yapmak yerine, 600 yıllık feodalite ve gericilik ile hesaplaşmanızı öneririm. Aydınlanma olmadan, sıra sosyalizme vs de gelmez. Atatürk, Türkiye’nin Danton’udur. Robespierre kadar sert değil… Edip Cansever’in yine yalnız Robespierre gibisinden bir şiiri vardır. 1789 benim için değerli…. Tarihsel olarak, oraların çok gerisindeyiz….Otobiyografilerinizi henüz edinmedim. Edinip, okuyacağım. Ancak, Ferhan Şensoy’un özgeçmiş, öz boşa geçmiş diye bir oyun müziği var. Bir kısım arkadaşınız öyle. Başkaya Hoca’ya da size de, sevgiler….

  4. “Keza, Yılmaz Güney de Sürü’de gericilik ve feodaliteyi resmetti. Övgü sunmadı.”

    Ayni Yilmaz Guney’den bahsediyoruz, degil mi?

    Hani, su, evlilikleri boyunca (yani, Yilmaz Guney eceliyle olunceye kadar) karisini (Nebahat Cehre’yi) olduresiye doven, otomobille carpip hastanelik eden, savci katili Yilmaz Guney’den bahsediyoruz..

    Bkz: https://www.haberler.com/keskiner-nebahat-cehre-yilmaz-dan-surekli-dayak-4032310-haberi/

    Ünlü yapımcı Abdurrahman Keskiner, Yılmaz Güney-Nebahat Çehre çiftiyle ilgili bilinmeyenleri anlattı. Keskiner, hayatını anlatan bir kitapta Yılmaz Güney’in Nebahat Çehre’yi sürekli dövdüğünü belirterek, “Nebahat’a ne zaman uğrasam ağzı burnu kan içinde. Hatta birinde Yılmaz Güney, Nebahat ile tartıştıktan sora otomobiline binip ona çarparak hastanelik etmişti” dedi.

    Bir de, tabii ki, mideniz kaldirirsa suna da bakabilirsiniz:

    Yimaz Guney basrolde..

    https://video.uludagsozluk.com/v/ye%C5%9Fil%C3%A7am-%C4%B1n-en-kaz%C4%B1k-sahnesi-10995/

    Bu da, Milliyet Gazetesi yazari Dogan Heper’in kendi basindan gecen:

    http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/dogan-heper/yilmaz-guney-in-ruh-hali-1321064/

    Uzun uzun yıllar önce bir gece saat 24 suları.

    Bir arkadaşımızın nikâhından önceki son gecesi. Bekârlığa veda partisini gerçekleştiriyoruz.

    Birkaç araba yola çıkıyoruz. Osmanbey’deyiz, Şişli’ye doğru yol alıyoruz.

    Nişantaşı kavşağı ana baba günü. Araçlarla insanlar adeta kucak kucağa, birinci viteste ilerleniyor. Ve kavşak o yıllarda dört yöne yol verdiği için kesişmeler oluyor.

    Gruptaki ilk aracı ben kullanıyorum.

    Bir duruş anında birden arabanın şoför kapısı ters dönüp menteşelerinden fırlayacakmış gibi hışımla dışarıdan açıldı, bir yumruk aşağıdan yukarı doğru suratıma savruldu. Başımı gayri ihtiyari sağa eğdim, yumruktan kurtuldum.

    Saldırgan bangır bangır bağırıyor: ‘Ulan, sen benim yolumu nasıl kesersin?’

    Ve bir yandan da beni arabadan dışarı çıkartmak için küfürlü hamleler yapıyor.

    Adam, Yılmaz Güney.

    Kavşakta onun arabasının önünde durmuşum. Farkında değilim, arka arabalardaki arkadaşlarım benim gibi minyon değil.

    İçlerinde çok iri yapılılar var. Onlar bu tecavüzü görünce, saldırıyı defetmeyi tabii bir görev saydılar. Yılmaz Güney’i biraz(!) hırpaladılar. O, o sırada sesiyle kendi arabasındaki bir kişiye ulaşmaya çalışıyor:

    ‘Çabuk arabadan tabancamı getirin’ diye bağırıp duruyor…

    O bağırdıkça kavşaktaki mahşeri kalabalıktan ayrılıp arabanın etrafını saran halktan da ‘vurun, vurun şımarık adama’ diye teşvik edenler oluyor.

    Saldırının nedenini; yalnız zannettiği bir genci o kalabalık kavşakta döverek, gösteri yapma isteğine bağladık. Bir sanatçının kendisini hırpalanır duruma düşürmesine o gün de üzüldüm, bugün de üzülürüm…

    “kadın insan mıdır seviyesindeki bir ülkede, sosyal demokrasi demeye sıra gelmiyor….”

    Hmmm.. evet, bkz Yilmaz Guney, mesela.. di mi?

    “Ve, Atatürk’ü aşırı seven, Cumhuriyet ilk Hacıbektaş’ta dillendirildi diyen Sivaslı dedem, Dersim olayını niye hiç dillendirmedi bilemiyorum. Demek ki, yer yerinden oynatacak boyutta bir olay değil.”

    Kac kisi katledilmelidir ki yer yerinden oynatacak olsun? Madimak’ta, Maras’ta kac kisi, Dersim’de kac kisi?

    Fakat, nedense, bazi Aleviler, Dersim’de katledilen binlerce kisiyi ya kendilerinden ya da insandan saymiyor.

    ‘Kendilerinden saymadiklari icin’ buyuk bir ihtimalle yanlis. Cunku, Aleviler hep ‘insan sevgisi’nden bahsederler. Insan ‘kabe’dir vs..

    O yuzden, Dersim’de katledilenlerin insandan sayilmadigini dusunmek daha isabetli gorunuyor.

    Veya, cok ciddi (ve kitlesel) bir ‘Stockholm Sendromu’ sozkonusu…

    Keske buyuklerinize bunun sebebini sorup ogrenseniz ve bizi de aydinlatsaniz. Cok iyi olurdu.

  5. Kemalist ve dinci robotlar

    Dincilerden zulüm gören Kemalistlerden bize ne?

    Kemalistlerden zulüm gören dincilerden bize ne?

    Bunların arasında ne fark var?

    Mesela Kemalistler de dinciler gibi gayrimüslim düşmanı (Ermeni soykırımı inkârcısı vb).

    Dinciler de, sözde ümmetçi, özde Kemalistler gibi Türk etnikçisi.

    İki kesim de orducu-militarist, şoven devletçi.

    İki kesim de özgürlük (!) ister. Kime? Sadece kendilerine!

  6. En doğru çözüm

    Türk devleti ve toplumu tamamen parçalanmalıdır. Eğer parçalanacaksa ve Haziran 2013’de ve Temmuz 2016’da yaşananlar bu sürecin başlangıcıysa ne güzel!

    “Öyle olunca ne olmalı, yerine ne gelmeli?” diye soracak olanlara verilmesi gereken cevap basittir.

    Karada yaşayan, ve kendini Batının ve modern dünyanın değil, Türk ulusunun ve İslam ümmetinin bir parçası olarak gören oy çoğunluğu dünyadan dışlanarak kendi kaderlerine terkedilmelidirler.

    Eğer devletin, onun sosyal hizmetlerinin ve uluslararası ilişkilerin ortadan kalktığı bu durumda kendi yerlerinde yaşayamayacak hale gelirlerse, aynı kimliği paylaşıp davalarını savundukları soydaş veya dindaşlarının yanına, mesela dillerinden düşürmedikleri Suriye, Filistin ve Arakan müslümanlarının yanına “Muhacir” olarak gidebilir, onlar da kendilerine “Ensar” olabilirler.

    Kıyılara ve kıyılarda yaşayanlara gelince.

    Karadaki soydaşlarıyla aynı ulusal kimliği paylaşanlar onlarla “aynı vatan”da yaşamak için onların yanına gitmelidirler.

    Kendilerini bu ulusun değil, modern dünyanın ve insanlığın bir parçası olarak görenlerin ise, yaşadıkları liman ve turizm şehirlerinin bu ülkelerden birine bağlanması sonucu onların vatandaşlığına geçmeleri, bu sayede kendilerine ayak bağı olanlardan kurtulmaları en doğru çözümdür.

  7. Yılmaz Güney kendisi de feodal… Ortadoğu coğrafyasındaki çoğu gibi. Nebahat Çehre’yi dövüyorsa şaşırmam…. İbo da Perihan Savaş’ı dövüyordu vs…. Neyse, feodalite bir büyük bela…. Kemalistler/İslamcılar diyen arkadaş, 27 Mayıs sonrası 6-7 Eylül’ ün yargılandığını bilmez zahir…. ASALA vb de vardı. 1 Büyük Savaş varken, kitleler birbirini kırmış işte. Kelle yarıştıracak drğilim. Ama şunu diyim, dincilerin hiç bir zaman demokratlığı olmadı. Menemen vb, 31 Mart vb…. Abdülhamit’i deviren adamlar, – Tevfik Fikret ey hürriyet diye ne coşkulu- niye sıkıyönetime gitti? Dinci rahat durmuyor ki. Tanzimat sonrası tepki : Gavura gavur denemdyecek…. Kafa bu…. Ha bu arada, Trk Parti döneminde bile Gayrimüslim vekiller var. Hitler’den kaçan Yahudi bilim adamları İstanbul Üni’yi kurdu. Birine Kırşrhirliler fahri heöşehrilik verdi, o gavura verdiler bana vermrdiler dedi Menderes. Kıskandı. Kore’ye asker de gönderen hani… Neyse güzel kardeşim, O yazıdaki Kemalist-Faşist uzay koalisyonu misali…. Şu saçma 2. Cumhuriyetçiler nice saçmalıklarla nice beyni iğfal etti. Coğrafya kader demiş İbn Haldun…. Çekiyoruz… Yılmaz Güney şaşırtmaz yani…. Esad da mükemmel değil. Kötünün iyisi… Işidland 😉 Neyse siz, Kemalist bik bik bik Ortadoğu’da sürünmeye devam….

  8. Kemalistler haklı beyler!

    Çok haklısınız Kemalist kardeş. Yanıldığımızı kabul etmemiz ve ilk iş olarak Kâbe – pardon Anıtkabir farizasını yerine getirdikten sonra günahlarımıza tövbe ederek hak yolu benimsememiz gerek.

  9. Kemalistler haklı beyler!

    Aşağıdakilerden hangisi diğerlerinden farklıdır?

    A) IŞİD daha kötü, öyleyse Esad’ın önünde secde edelim!
    B) ABD işgali daha kötü, öyleyse Saddam’ın önünde secde edelim!
    C) Mollalar daha kötü, öyleyse Şah’ın önünde secde edelim!
    D) AKP daha kötü, öyleyse Kemalizm’in önünde secde edelim!
    E) “X daha kötü, öyleyse Y’nin önünde secde edelim!” diyenlere “Kes sesini!” diyelim!

  10. UKKTH yanlış, terör var!

    PKK terörü bahane, ulusların kendi kaderini tayin hakkını tanımamak şahane!

  11. “Topluma tepeden dayatılan, çoğunlukla üstyapısal dönüşümleri hedefleyen biçimsel uygulamalarla sınırlı bu reform girişimlerini bir devrim olarak adlandırmakla, aslında “halk yararına” gerçek bir toplumsal devrimin ve kültürel atılımın yapılamadığı gerçeği gözlerden gizlenmeye çalışılıyordu. Çağdaşlaşma adına doğrudan toplumsal hayatı düzenlemeye dönük reform girişimlerinin çoğu büyük ölçüde fiyaskoyla sonuçlanmıştır.

    Birkaç örnek verelim. Kadının erkekle eşit haklara kavuşturulduğu iddiasının koca bir yalan olduğu ortada değil midir? Şapka ve kıyafet devrimi gereğince “modernleşmedikleri” için onlarca insanın idam edildiği bir başka ülke var mıdır? Ya da “devrimin” üzerinden 82 yıl geçmişken halen başörtüsüyle uğraşan bir başka ülke? Lâkap ve unvanların kaldırılmasıyla övünülür, ancak yasaklanan sıfatların birçoğu kullanılmaya devam edilmiştir; bugün bile ortalık “beyler”den, “hanımefendiler”den geçilmediği gibi, Kemalist devrimlerin koruyucusu sıfatlı generaller kendilerine “Paşa” denilmesinden büyük gurur duyarlar. Bir taraftan “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar ülkesi olamaz” denilip geleneksel dini mekânlar kapatılırken, diğer taraftan birçok “Şeyh”in tek parti rejimi sona erene dek daimi mebusluğa atanmasına ne demeli? İnsanların ölülerden medet ummaması gerekçesiyle türbeler yasaklanır, oysa kendileri kişi putlaştırmasının en alasını yaparlar. Ya da pek laik eğitim sisteminde zorunlu din derslerine, devlete ait imam-hatip liselerine, ilahiyat fakültelerine, okullardaki mescitlere ve en başta da Diyanet İşleri Başkanlığına ne demeli? Öztürkçeleştirme amacıyla girişilen dil devriminin en önemli sonuçlarından biri, dilin kısırlaşmasına yol açarak torunların dedelerinin söylediklerini ve yazdıklarını anlamamaları olmadı mı?

    İktisadi bir temele dayanmaksızın da birtakım kararnamelerle toplumun gündelik yaşantısının bugünden yarına dönüştürülebileceğini, kültür kararnameleriyle bir kopuş yaratılarak Batı seviyesine çıkılabileceğini hayal eden bu tepeden inmeci, seçkinci anlayışın gündelik yaşam içerisinde yaratabileceği tek şey muazzam bir toplumsal travma idi. Tek parti diktatörlüğü dönemindeki bu çabaların en önemli sonucu, bir bütün olarak toplumsal yaşamda kent ile kır arasındaki çatlağın genişlemesi ve uçurumun derinleşmesi oldu. Nüfusun çok küçük bir kesiminin yaşadığı kentlerde mülk sahibi sınıfların mensupları ve bu arada öğretmenler, hâkimler, müdürler, valiler, kaymakamlar, devletlû aydınlar vb. gibi düzenin gözbebeği durumundaki ayrıcalıklılar ordusu, Batı’dan aynen kopyalanmış, ama içi boş kalan bir modern kapitalist kültürle yaşamlarını sürdürürlerken, toplumun sözde efendisi olan köylüler, bir Amerikalı gözlemcinin sözleriyle, Hititlerden kalan yöntemlerle tarımla uğraşıyor ve onlar gibi yaşıyorlardı. Bu muazzam kopukluk, bugün “Beyaz Türk” lakabıyla anılanların atalarının, kırı sürekli bir tehdit ve gericilik kaynağı olarak görüp horlamalarını da beraberinde getirmişti.

    Bir bütün olarak bakıldığında bu dönüşüm çabalarının esas amacı, Kemalistlerin iddia ettiği gibi, modernleştirerek halkın yaşam düzeyini yükseltmek değildi. Bu reformlar, esas olarak mülk sahibi sınıfların kapitalist Batı dünyasıyla ilişkilerinde ortaya çıkan uyumsuzlukları ortadan kaldırmayı, özel mülkiyet rejimini ve emeğin sömürü olanaklarını genişleterek güvence altına almayı amaçlıyordu. Özel mülkiyet sisteminin önü bir kez açıldığında, zaman içerisinde kapitalist gelişmenin hızlanması zaten kaçınılmazdır. Ne var ki, geniş emekçi kitlelerin seferberliğine dayanarak toprakta pre-kapitalist ilişkileri Jakoben bir tarzda ortadan kaldırmakla, kırsal kesimde kapitalist gelişimi Prusya tipinde sancılı bir evrimsel sürece havale etmek arasında dağlar kadar fark vardır. Kemalist rejim, ikinci yoldan yürümüş ve kırı kendi kaderine terk etmiştir. Hatta bununla da yetinmemiş, kırın geri unsurlarıyla (toprak ağaları, şeyhler, vb.) ittifak kurarak onları meclise taşımıştır.”

    Kemalizmin Altı Oku ve Gerçekler / Marksist Tutum
    http://marksist.net/ozgur_dogan/kemalizmin_alti_oku_ve_gercekler.htm

  12. Retro takılmak
    Sevan Nişanyan / Taraf

    Çağdaş yaşamı tabii ki de destekleriz. Çağdaş yaşamı kim desteklemez? Ben illa retro takılacağım, kafama fes giyeceğim diyen mi var?

    Bunların anlamadığı veya anlamazlıktan geldiği şu: Çağdaş yaşamın simgesi, bayrağı ve peygamberi diye Mussolini ile Hitler’in çağdaşı bir eski asker-politikacıyı öne koymak olacak iş değildir. Her şeyden önce o çağdaşlık iddiasına zarar verir, inandırıcılığını zedeler, sırtına taşıyamayacağı bir kambur yükler. İlla peygamber lazımsa bizde hakikisi var diyen adamlara verecek cevabın kalmaz. Daha önemlisi dünyanın dört bir yanında BUGÜNKÜ çağdaşlığı temsil eden zümrelerle ortak bir dilin kalmaz. “Çağdaş yaşam” kulvarında senin doğal müttefikin olması gereken Brüksel’deki, Seattle’daki, Tiflis’teki, Mumbai’deki genç, zeki, dünyadan haberdar insanlar “Bu Türkler yetmiş sene önce ölmüş bir darbeci generali çağdaş yaşamın son merhalesi zannediyorlar, annee” deyip seni arkandan tiye alırlar. Zaten bütün dünyanın bildiği tarihî inkâra azmetmiş olmak gibi bir handikapın var, bu da eklenince büsbütün yalnız kalırsın. Bölüğe mıntıka temizliği yaptırmakla devlet yönetmek arasındaki farkı anlamaktan aciz bir avuç cahil paşa ile çağdaşçılık oynarsın.

    Düşünsen absürd ötesi bir hadise var ortada. “Çağdaş yaşam” denilen şey 1920’lerde 1930’larda durmadı ki, yürüdü gitti. Golf pantalon giyip panama şapka takmak bu devirde çağdaşlık falan değildir, fes ve kavuk giymek kadar tapon bir antikalıktır. Birtakım zattarazotti izci marşlarıyla orgazma gelip Führer’e Başbuğ’a selam durmak 1933’te belki moderndi ama bu çağda çağdaşlık sayılmıyor, psikopatlık sayılıyor.

    BUGÜNKÜ çağdaşlık nedir, bakın şöyle anlatayım. Photoshop diye bir program var, bilirsiniz, onun başında çıkan künyeye bakın. Bir Hintli, beş tane Çinli, bir Bulgar, altı-yedi Anglo Amerikalı, birkaç Yahudi, bir Afrikalı, iki Japon’un adı çıkar. Çağdaş yaşam işte odur. Enternasyonalizmin hasıdır. İnsanlık tarihinin gördüğü en heyecanlı işlerden biridir. Çağdaş olacağım, vatanıma milletime özümü armağan edeceğim diye varolmayan düşmanı Çanakkale’de denize dökme hayalleri kurarsan çağdaş mağdaş olmazsın, gülünç olursun. Adam Çanakkale’yi çoktan geçmiş, masandaki ekrandan sana el sallıyor çünkü.

  13. İhtiyar çoban

    Şeytanıyla ayrıntı avına çıkmış yılani, lafazan, sığ ve sağ ve de kiralık, trol tayfaya:
    Yılan düşmanıyla karşı karşıya geldiğinde karşısındakini pek kocaman görür ve devreye hemen süzme, seçme trollüğü girer; bir ayrıntıyı, bir noktayı arar ve odaklanır: Karşısındakini ya parmağından, ya çenesinden ya da eklem yerinden sokacaktır!
    Trol de aynı tekniğin adamı. Isıracağı, sokacağı; zehirleyeceği ayrıntıyı arar.
    -Güzelim kavak ağacı onun gözünde gür bir yeşillik değildir; hani sekiz gün kaşındırıcı toz dönemi olur ya; Trolün gözünde bu ağaç zararlı bir ağaçtır: Kesin bu ağacı, toz yapıyor.
    -Sevimli kedinin, şirin dost köpeğin dostluğunu, sıcaklığını geçer bu troller: – Parazit aşısı da cart curt…
    -Akdeniz güzel bir yerdir denir; Trol:- çok ısçak!
    -Armut iyidir. Trol:-Sapı var!
    -Üzüm… trol atılır:-Çöpü var!

    -İhtiyar çoban dağın taşın, uzağın yakının maceralarına farklı gözle bakın, der. Trol:-O bir çoban.
    -Eben! dersin; trol atılır:-ama deden de benim ebeme bakmış!…

    -Dersim dersin; Trol atlar:- Katliam, MKA, cart curt…
    -Zehrinizi size uzun zamandır süren bir aşamayla kazandırdılar, dersin; Trol atılır; komünist, terörist, zart zurt…
    -Bak, öylebir pis tavırdasın ki, düzel! Bir yerin iki kurşundan nasip mi arıyor senin? dersin; trol atılır;- Seni ihbar ederim, savcıya veririk… ayakları.
    -Yılmaz Güney’in ana hattı, ülke sinemasına getirdiği değişiklik ve özgünlüktür. Trol, şeytanıyla o ayrıntıyı bulur ve saldırır, ısırdığı noktadan zehri salar: Karısını dövdü, bekarlık particilerini trafikte dövdü vs vs…
    ÖZ nedir? Öz, örneğin yeşil kabuklu karpuzun ta içteki göbekteki leziz ve kıpkırmızı güzelliktir. O ÖZü arif kişi anlar. Karpuza bakıp da sadece yeşili gören nedir? – O karakaçan kardeştir.

  14. “Yılmaz Güney kendisi de feodal… Ortadoğu coğrafyasındaki çoğu gibi. Nebahat Çehre’yi dövüyorsa şaşırmam….”

    Sasirmanizi beklerdim aslinda. Cunku, ‘feodal’lere sicak bakmiyor gibi bir tonu vardi yazdiklarinizin..

    Ve, ayni yazida, Yilmaz Guney’i begendiginize (takdir ettiginize) de isaret eden bir hava vardi.

    Hem feodalleri elestirmek, hem de Yilmaz Guney’in de feodal oldugunu soyleye soyleye, Yilmaz Guney’i takdir etmek bence ciddi bir celiski.

    Celiski, cunku, aslinda zikrettiginiz (ima ettiginiz) prensiplere siz bile uymuyorsunuz.

    Bu tur celiskiler barindirirken, baskalarini elestirmeniz pek de ciddiye alinabilir durmuyor.

    “Kelle yarıştıracak drğilim.”

    Gercekten mi?

    O zaman, birisi cikip ‘Madimak da, Sivas Olaylari da, Maras Olaylari da onemsizdir’ dese itiraz etmeyecek misiniz?

    Itiraz edecek iseniz, neye dayanarak, hangi minvalde itiraz edeceksiniz?

    “Ama şunu diyim, dincilerin hiç bir zaman demokratlığı olmadı.”

    Fakat, sizin oldu; oyle mi? [Bkz yukaridaki celiskiler.]

    “Ha bu arada, Tek Parti döneminde bile Gayrimüslim vekiller var.”

    Vardirmistir (!) muhakkak.

    Nereden aday olduklarini bilmeyen, nereden ‘secil’diklerini sonradan ogrenen; tayinle gelmis vekiller arasinda, numunelik bir-iki gayrimuslim vekil olmus olmamis neyi degistirir…

    Yoksa, sizin, demokrat olmak anlayisiniz bu mudur?

    “Hitler’den kaçan Yahudi bilim adamları İstanbul Üni’yi kurdu.”

    Diktatorler arasindan, ehven-i ser olanini tercih ettiklerini soyleyebilir miyiz?

    “Yılmaz Güney şaşırtmaz yani….”

    Bence ciddi derecede sasirtmaliydi.

    Zehirli agacin meyvesi de zehirlidir cunku.

  15. Kemalistler ile dincileri kıyaslayarak hüküm veren “ehven-i şerreyn”ci kıyasçılara!

    Evvelü men kâse İblîsü: İlk kıyas yapan İblis’tir

    [Lâ takîsü’d-dîne fe-inne’d-dîne lâ yukâsü ve evvelü men kâse iblîsü: Dinde kıyas yapmayın, çünkü dinde kıyas yapılamaz ve ilk kıyas yapan İblis’tir.]
    [“İmâm Cafer’us-Sâdık, Ebû Hanîfe’nin kıyasla amel ettiğini duyunca ona, kıyasla amel etmemesini, çünkü ilk olarak kıyasla amel edenin, “Beni ateşten yarattın, Âdem’i topraktan” deyip ateşle toprağı kıyaslayan İblis olduğunu, Âdem’deki temizlik ve nurla ateşin temizliğini ve nûrunu kıyaslayamadığını söylemiş, bu hususta İmâm Sâdık’ı dinlemediği için İmâm Mûsâ’l-Kâzım da Ebû Hanîfe hakkında ağır bir söz söylemiştir.”]

    Bir başka İblis bid’atı: Milliyetçilik

    [“Temelleri; “Beni ateşten, onu ise topraktan yarattın. Öyleyse ben ondan üstünüm.” diyen İblis’e kadar uzanan milliyetçilik, belki de tarihin gördüğü en tutarsız ve içi boş ideoloji olmuştur.
    İblis kaynaklı bu ideolojinin amentüsü ise; “Benim milletim yeryüzünün en üstün milletidir (ırkıdır, kavmidir); diğer milletler bana hizmet için vardır ve düşmanlarımdır.” olmuştur.
    Bu kısa girizgâhtan sonra, milliyetçiliğin ne kadar tutarsız ve içi boş olduğunu şu örnekle açıklamaya çalışalım:
    Elimizde Sırp milliyetçiliğinin amentüsünün (esaslarının) yer aldığı bir metin olduğunu düşünelim.
    Şimdi siz bu metnin içerisindeki Sırp ibaresinin olduğu yerleri silip, yerlerine Türk ibaresini koyduğunuzda, Türk milliyetçiliğinin amentüsünün (esaslarının) yer aldığı bir metin elde etmiş olursunuz.
    Hiçbir hokus pokus yapmadan sadece metindeki milliyet adları değiştirilerek, farklı milliyetçiliklere ait metinler elde edebilirsiniz.
    Fakat, amentü metinlerindeki bu kadar örtüşmeye ve benzerliğe rağmen, iki farklı milliyetçilik mensubunu bir araya getirmeye çalıştığımızda, aynı evde yaşamaya davet ettiğimizde bu çabanın ne kadar boş olduğunu göreceksiniz.
    Bir Sırp milliyetçisiyle bir Türk milliyetçisi; bir Rus milliyetçisiyle bir Amerikan milliyetçisi aynı evde ne kadar süreyle yaşayabilir ya da yaşayabilir mi, takdirini siz değerli okurlarımıza bırakıyorum.
    Ancak bu durum, diğer ideolojiler için geçerli değildir.
    Örneğin Sırp ve Türk komünistlerden, kapitalistlerden, liberallerden vs. oluşan bir grup bir arada pekala yaşayabilir.
    Amerikalı bir kapitalistle, Rus bir kapitalist Kremlin Sarayı’nın arka bahçesinde kol kola dolaşabilir.”]

  16. “-İhtiyar çoban dağın taşın, uzağın yakının maceralarına farklı gözle bakın, der. Trol:-O bir çoban.”

    O trol her kim ise, yanlis demis.

    Kisinin meslegi onemli degil; ufkudur onemli olan.

    Sizde ufuk sifir.

    Bedeniniz canli olsa bile, beyniniz coktan fosillesmis.

    2nc Dunya Savasinin bittigine bir turlu inanmak istemeyen, o gunden beri de dag basinda bir magarada gizlenen o Japon askerinin tavirlarini sergiliyorsunuz.

    Dunyadan haberiniz yok; bayat mavallari tekrar edip duruyorsunuz.

    Tipik bir ’30unda ölmus, 60inda gomulecek’ vakasi yani.

    Ecelden gayri tedavisi bilinmiyor.

  17. İhtiyar çoban

    Necip mecip, öz’ü bulamaz ve yeşilliğinle avunur gidersin. Karpuz yeşil değil mi! Öyledir tabii. Yeryüzüne yakışmıyorsun ki! Niye hala devam ediyor vız vızın? Git öte tarafa, rahat et! Orayı da karıştır, serbest!

  18. Bu guzeldi:

    “Mahkeme uyuşturucu satıcısına son sözünü sordu: Vatanıma ve milletime hizmet için tahliyemi istiyorum.”

    http://t24.com.tr/haber/mahkeme-uyusturucu-saticisina-son-sozunu-sordu-vatanima-ve-milletime-hizmet-icin-tahliyemi-istiyorum,502136

  19. Vallaa, rahmetli Kışlalı Hocamız aşama derdi. İlerici bir aşama. Ve bugün, dinci, dinciye darbe yaptı. Feodalite tam gaz. Ve, öğretmen sürünürken, savaş ağaları, dağ padişahları sefa sürerken, bağzı salaklar ölürken, işçiker de dinci parti diye gwberirken, Jet Fadıl kaç kere çarpparken, bu düzen böyle gider. Binde 0 virgül bilmem kaç oyla avutun kendinizi Kemalist bik bik bik…. Rahmetli Uğur Mumcu’nın Halil Berktay ile bir söyleşisi car. Bulup okuyun…. Üç büyük dinin yobazı da beladır. Yeni Orta Çağ’dayız. Allah Türkçe bilmiyor mu dediği için Aşık Mahsuni’ nin evinin yakıldığı…yolmaz Güney’de feodaliteyi resmetti mesela diye örnek verdim de, kadın dövmesi vs benlik değil…. Yaşadığı ortam ruhuna sinmiş demek ki…. Matx da burjuva kökenli…Hayvanlaşmanın manası yok…. Türkiye Sol Hareketi’ni aşırı şekilcilik, silah, Kemalizm takıntısı bitirdi…. Uğur Mumcu’nun Sakıncalı Piyade’sinde Aydınlıkçılar var. Koğuşta arkadaşları mide spazmı geçiriyor, süt vermiyorlar…. Neymiş, burjuva işiymiş… Uğur Mumcu, la havle demiş adamı kurtarmış. Sütü köylü sağar ki. Neyin aşırı lüksü…. İnsan aklıyla dalga geçen şeyler yaparak kaçırmışlar insanları…. Vallaaa, Apo için de dağa çıkmam, kimse kusura bakmasın….

  20. “Karpuz yeşil değil mi!”

    Anlamli bir seyler soylemenizi istedigimden beri bu tur sacmaliklar yazar oldunuz.

    Eski haliniz acikliydi, simdiki haliniz ise beter..

    Su siralarda ilgilenmem gereken isler var; vaktimin cogunu aliyorlar. Yoksa, emin olun, sizin bu son halinize uzulmek icin kendimi zorlayabilirdim.

  21. ahmet aslan Heybeliada

    sevgili gün zileli,şifre dedinde , paradiğmanın iflası diyor fikret başkaya, sizinde bir iflasınız vardı.gelde çöz şifreyi?müflis bezirgan eski defterleri açarmış.fikret hocada açmış. herkese küfür ediyor,resmi ideoloji varmış gelmiş gelecek, her şeyi dumura uğratıyormuş.yeni osmanlılar,jön türkler,tüm aydınlar suçlu.kemalistlerin canı cehenneme sosyalistler zaten stallinist.fransızlar ise bambaşka entellektüeller.baskıcı bürokratik reşimler,türkiye , rusya , çin , küba tüm doğu avrupa?ne zaman sol iktidar oldu ülkemizde?elma ile armut toplanır mı?şair ne diyordu?herifçi oğlu sen mişelde bırak mış sakalı nitsin bizim köyü nitsin mahmut makalı hatta yesin onu nenesi.

  22. Ve misal, Hikmet Kıvılcımlı, ultra işler Rum ve Ermeni mezalimini…. Balkanlar’dan sırf 2,5 milyon Türk sürüldü. Bilinç altında yaşanmışlıklar var. Ve, liberal-sol zevat, sınıf siyaseti değil, Ermenicilik yaptıkça yaraları kaşıyıp, insanları MHP’ye itti. Tanıdığım kimi Azeriler MHPli oluşlarını böyle, bu tarz şeylerle anlatır. Kürt kökenli Türk vatandaşı, evrensel bir tabir. Niye yetmesin ki… Ve vahşet sarmalı oldukça kimse oralara gitmez… Paris’e gidiyor insanlar…. Biraz realizm…,ABD de Kürt aşığı değil… Konu kapital… Hrant demişti, yarın Emperyalizm gider, baş başa kalırsınız…. Kimse çile çekmeye gelmez dünyaya…. O da var… Ha bu arada Hrant’ın katili de malum cemaat 😛 Abdi İpekçi kafalı bir CHPli mi olaydı 😛 Neyse, bu boş kimlik siyasetini bırakın da, biraz sosyal demokrasiyi keşfedin… Türkiye gelilti, artık üçüncü dünyacılık da kesmz…

  23. Atatürk’ün devraldığı ülke, yüzde 90 löylü, Yüzde 2 işçi, yüzde 5 küçük burjuva… Okur yazarlık yüzde 5….Vehbi Koç’yn bakkal olduğu dönemler… Hakikaten sınıfsallık yok ve imtiyazsız sınıfsız olabilir miydi tartışılır…. Ama, Türkiye çarpık kapitalizme geçti. Ultra dizginsiz… Ve ülke sınıflaştı… Koç artık CHPli olamazdı. CHP, yenilendi…. İsmail Cem okuyunuz…. Ve bu kadar Türkan Saylan gibi meleklerle uğraşılmasın. Yozgat’ın köylerine gidip, Jet Fadıl çarpıyor siyaseti yapılsın. Vallaaa sıkıyor bağzı şeyler…. Benim babam kadar hümanist insan zor bulunur. Ananı da al git diyenler ise malum… Kğrt karıları b_gibi kokuyor diyen (Apo) de belli… Canından bezdirilmesin bu kadar sosyal demekratlar…. Bi yerden sonra yüz verdik ayıya durumları oluyor…. İyi niyet sömürüsü çok kötü bişi….

  24. Eski solcu, 12 Eylül’de üniversiteden istifa eden, insanlardan bıkıp liberal olan İlber Ortaylı Hocamızın youtube’da İdris Küçükömer anlatısı var. Hukuk devrimi önemli diyor Küçükömer, bizimki de eee niye eleştiriyorsun diyor, şey ya ne biliyim diyor, Ortaylı da kafası baya karışıktı diyor, sonra SHPli oluyor vs…. Uğur Mumcu’nun Çıkmaz Sokak kitabını okuyun. Cezaevindeki Ertuğrul Kürkçü ile vs röportajları var… Silah yanlıştı diyor Kürkçü… İyi niyetli Sol-Kemalistler ve sosyal demokratları bu kadar iyi niyetini sömürüp bezdirmemek lazım. Uğur Mumcu, Kürkçü ile ilgilenmeyedebilirdi…Ultra patlak bir hukukçu, ben parama bakarım da diyebilirdi…. İsmet Paşa, Denizler ile uğraşmayabilirdi… Nankörlük kötü bişi…. Tayyip Erdoğan, Mavi Marmara için bana mı sordunuz demişti. İsmet Paşa’da Amerikalılar’ı kaçırırken bana mı sordunuz dşyebilirdi? Demirel üçe üç diyordu… Ha yaşlandıkça daha sağından soğudu, yok abi bunlar İslamofaşist drdi, CHPye yanladı gerçi de…. Samimiyetsiz…. Neyse, sosyal demokratlaşmak lazım…. Feodalite ve gericilik ana bela… Ve rahmetli İlhan Selçuk, TUDEH’ten beter olacaklar diyordu… Sahi, İran’da mollalar kaç yüz bin insanı ipe çekti? Burjuva demokratik kazanımlara sahip çıkmadan üstü düşünülemez… Fransa ve İtalya’dan önce kadın hakları veridi TR’de…. Film, böyle bitmemeliydi…

  25. Ha bu arada, 12 Mart’ta simitçidrn, Mülkiye Dekanı Mümtaz Soysal’a Ankara Hukuk dekanı Uğur Alacakaptan’a herkesi aldılar, ama bu Apo, 1987’ye kadar devletten burs almış, ne iş? Ben hapse girdim, Apo relax, ne iş? Uğur Mumcu çlmeden önce bunları araştırıyordu…. Ve,28 Şubat… 12 Eylül öncesinin düşman kardeşleri DİSK le TÜSİAD’ı yanyana getirebilen bir egzantrik olguydu… Somut durumun somut tahlili, Mesela Madımak’ı yaktılar yaaa…. İnsanlar, trk bunlar gelmesin tribine bağladı… Ha ayroca Apo, yakalandığında annem de Türk, Kemalistlet ile yürüyelim vs diyordu…. Neyse efendim bu son ileti olsun…. Ortadoğu’nun şu feodalitesi ve gericiliğindrn kurtulmak lazım….

  26. Fransa’da Le Pen gelmesin diye Komünistler Jacques Chirac’a oy veriyordu vs…. 90lar,tek yobazlar/gericilet gelmesin diye geçti… Tabii, Berlin Duvarı çökmüş, Demir Perde aralanmış… CHP, her zaman batılı idi. İsmet Paşa bile sürekli İngiliz İşçi Partisi programlarını inceliyordu vs… Demir Perde çökünce – Gün Zileli’nin arkadaşı Şahin Alpay Baykal’ı gazlafı- CHP, Blaır’ın Üçüncü Yol çizgisine gelmeyi, merkez yada sol-liberal parti olmayı denedi. Ancak, hem gericilik ve Ortaçağ, hem olayların arkadaşım/dostum Ahmet Türk seviyesinde kalmaması – PKK vahşi- hem Irak’ta iç savaş, hem Yugoslavya’da iç savaş… Kışlalı Hocamız, Yugoslavya’dan alınacak hiç mi ders yok derdi…. Irak’ta kaç milyon insan öldü? Ya Suriye’de? Tüm bunlar CHPlileri statikleştirdi. Burjuva cumhuriyetini dosyalizme tamamlamak ve gerici ile ortak yıkmak farklıdıt…. Burjuva demokrasisindrn çok önceki devirlerdeyiz. Ensar’da elliyolar imamlar…. Ve tabii suikastlar, suikastler…. Muammer Aksoy, karınca mı incitmiş? Ömrünce emek-sermaye babında sosyal demokrasi mücadelesi verdi. Anayasa hukukçusu olarak TÜSİAD ve FETÖ gibi Evren’e yanlayabilir, paraya para diyebilirdi?
    Ve artı 90larda Hizbullah da yok muydu? Ben şahsen Aydınlanma ve emek mücadelesinin farklı olduğunu düşünmüyorum…. Duvar çökse de, CHP solda devam demeliydi…. İngiltere’de Corybn diye bir adam çıktı…. Vw bu arafa, kimse Kenan Evren’i ciddiye almıyor farkındaysanız…. 2010da yargılanmayacaktı, amaç HSYK idi…. Hukuk, iktidarın tam fahişesi oldu. Yapmayın dedik, istemezzükçü dediler… Ama, hukuk bir gün herkese lazım…. İşçilere toplu sözleşme hakkını da Ecevit vermişti bu arada… Hakikaten nankörlük dert….. El verdiklerimiz hep sırtımızdan hançerledi… SHP, Kürtler’i meclise taşıdı, onlar naaptı? Babam çok kızar Kürtçüler’e… Emek mücadelesini de, sendikal hareketi de bitirdiler der… Ahmet Türk, Baykal’ın arkadaşı…. CHP, bu derece kötüyse niye Baykal gibi CHP’den vekil oldun? Kim sana naaptı? Benim akranlarım Gezi’de ölürken Selo darbeci/ulusalcılar diyorfu… Hadi ordan…. Haaa,böylesi ülkede hadi Tayyip kurtarsın diyorsunuz bağzen… Cidden çatlatıyorlar….

  27. Feodal diye bik bik ötenler

    (Derebeyliği ile karıştırılan, yahut yanlış olarak Batı Avrupa Feodalizmi/Ortaçağı ile özdeşleştirilen) Feodalite nedir?

    İnsanlığın avcı-toplayıcı klanlar ve onun ardından gelen kabile toplumlarından sonra geçtiği belli başlı üç üretim tarzından (diğer ikisi kölecilik ve kapitalizmdir) biridir. (ATÜT/Asya Tipi Üretim Tarzı ise ayrı bir üretim tarzı olmayıp feodalizmin bir varyantıdır.)

  28. “Balkanlar’dan sırf 2,5 milyon Türk sürüldü.”

    Anadolu’nun çok uzun süredir yerlisi olan Rum, Ermeni, Süryani ve Kürtlerin, veya o dönemlerde herhangi bir yayılmacı devletin destekçiliğini yapmamış olan Yahudilerin aksine, Balkanlardan sürülen Türkler (ve Boşnak, Arnavut, Pomak gibi Türk olmadıkları halde Türk etnikçiliği yapan TC vatandaşları) oraya Osmanlı devletinin kendi yayılmacılığının bir aracı olarak gönderdiği veya kendi destekçisi haline getirdiği kitlelerdi. Dolayısıyla maruz kaldıkları bu durumun baş sorumlusu Osmanlı (ve onun devamı ya da isim değiştirmiş şekli olan TC) devletidir.

  29. “Uğur Mumcu’nun Sakıncalı Piyade’sinde Aydınlıkçılar var.”

    Ugur Mumcu’yu nasil bilirsiniz?

  30. Feodal, kapitalist, milliyetçi, Kemalist, İslamcı gibi “tepeden” veya Avrupa-merkezci tanımlamaları bir kenara bırakalım.
    Ve olaya, Necip’in şehirleşme adını verdiği “kapitalizm”in doğallığı / kendiliğindenliği olarak bakmayı deneyelim.

    Anadolu tarihi ve Anadolu’daki bazı şehirler bu açıdan en güzel örnekler sayılabilirler.

    Birbirlerinin ardından gelmiş bütün devletleri bir düşünelim. Ve aynı soruyu sırayla hepsi için soralım;

    1) Roma döneminde Anadolu’da gelişmiş şehirler – Roma’nın imar edip başkent yaptığı İstanbul dışında – hangileriydi?
    Daha önce hüküm sürmüş olan ve Roma’nın varis olduğu devletler (örn; Bergama, Bitinya, Selevkos krallıkları) tarafından kurulanlar / imar edilenler.

    2) Selçuklu döneminde Anadolu’da gelişmiş şehirler – Selçuklu’nun imar edip başkent yaptığı Konya dışında – hangileriydi?
    Daha önce hüküm sürmüş olan ve Selçuklu’nun varis olduğu devletler (örn; Danişmendli, Saltuklu, Artuklu, Mengücekli beylikleri) tarafından kurulanlar / imar edilenler.

    3) Osmanlı döneminde Anadolu’da gelişmiş şehirler – Osmanlı’nın imar edip başkent yaptığı İstanbul dışında – hangileriydi?
    Daha önce hüküm sürmüş olan ve Osmanlı’nın varis olduğu devletler (örn; Bizans, Trabzon Rum Devleti, Karaman, Aydın, Saruhan beylikleri) tarafından kurulanlar / imar edilenler.

    4) Cumhuriyet döneminde Anadolu’da gelişmiş şehirler – cumhuriyetin imar edip başkent yaptığı Ankara dışında – hangileriydi?
    Osmanlı tarafından imar edilenler. Örn; üç Osmanlı başkenti Bursa, Edirne, İstanbul.

    Bu gelişim çizgisine uymayan istisnalar da vardır elbette. Fakat bu kuralı bozdukları söylenemez.

    Örneğin İzmir’in liman kenti olarak gelişmesinin nedenleri farklıdır. Necip’in ifadesiyle;

    “Dahasi, Saruhan Sancaginin kiytirik bir balikci kasabasi olan Izmir de iste bu donemlerde onem kazanir hale gelmistir: Basta Saruhan Sancaginin Manisa ovasi olmak uzere, Anadolu’nun diger yerlerinden (ahaliye zar zor yeten) urunune daha fazla fiyat verip cekilerek ihrac edilmesinden bahsediyorum.”

    Bunların dışında Frenk kolonileri tarafından kurulmuş / imar edilmiş olanları da vardır; Galata, Foça, Bodrum gibi.

  31. “Dolayısıyla maruz kaldıkları bu durumun baş sorumlusu Osmanlı (ve onun devamı ya da isim değiştirmiş şekli olan TC) devletidir.”

    Ermeni mezalimini ancak bu kadar dolayli savunabilirdiniz.

    Cunku, Kurtler Ermenilere ‘Fili’ derler.

    [Filisten gocetmisler anlaminda.]

    Dolayisi ile, Ermeniler ‘adrese iade’ edilmek amaciyla gonderildiler demek istediginizi farzediyorum.

    Enteresan bir bakis acisi..

  32. “Fransa ve İtalya’dan önce kadın hakları veridi TR’de….”

    ‘Kadin haklari’ demisken..

    Karisini (Basbakana bizzat dikte ettigi) Basbakanlik Kararnamesi ile bosayan kac Cumhurbaskani (pardon, ‘Ulu Onder’) ornegi var dunya tarihinde?

  33. “Osmanlı döneminde Anadolu’da gelişmiş şehirler – Osmanlı’nın imar edip başkent yaptığı İstanbul dışında – hangileriydi?”

    Aklima gelen en carpici [*] ornek (bugunun Elazig’i) ‘Mamüret’ül Aziz’dir.

    Osmanli tarafindan sifirdan kurulmustur. Dahasi, cevredeki sancaklarin filan baglandigi bir vilayet merkezi olmustur.

    Asagidaki linkte, Harput’un Elazig olmasinin hikayesi fevkalade guzel anlatiliyor. Okunmasini oneririm.

    http://web.firat.edu.tr/cografya/eg/harput.html

    Bu linkteki yazida, eger ‘meta’sini da okursaniz, sehirlerin neden kuruldugunu ve neden yok oldugunu ya da yer degistirdigini de gormek mumkun.

    3,000 yildan uzun bir zamandir, ticaret yollari uzerinde oldugu icin canliligini devam ettirebilen Harput, guvenlik endiseleri yuzunden, savunmasi kolay ve korunakli bir yerde kurulur.

    Fakat, zaman icinde, hem ticaret yollari degistigi icin, hem de guvenlik endiseleri ortadan kalktigi icin, mevcut yerinde giderek islevsizlesir.

    [* ‘Carpici’, cunku Harput turkulerine bayilirim 🙂 ]

  34. Uğur Mumcu, aydınlanmacı, demokratik sosyalist bir insandu. Keza Sol-Kemalist idi. Fakir halk çocuklarının gereksiz yere birbirine kırdırıldığını düşünürdü. Demokrasi olmadan, kitlelerin olumlu rızası olmadan sosyalist iktidar olmaz diye düşünürdü.Geniş halk kitlrleri aleyhine olan büyük yolsuzlukların peşine düşerdi. Bu arada, aynı NATO silahkarının sosyalist ve üllücülerde olduğunu götürdü. Ülkücüleri sevmez ama tiksintiyle karışık acırdı. İnsandı…. Gericilik belası yok olmadan, farklı inanışların bir arada yaşayamacağını düşünürdü. Ülkücüler konusunda 80 sonrasında, aslında orada lümpen proleter bir tabaka var diye Ecevit de düşünmeye başlamıştı. Ülkücülerin yaptığı vahşetten fazlasını PKK yaptıkça ama yeter ama demeye başladı Mumcu da, nicesi de…. Ve evet, kangrene döndü. Canı yanıyor insanların, ve PKK eylem yaptıkça ulan Allahsızlar tribine bağlıyorlar. Mumcu benim için ikon isimlerden. Aziz Nesin, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu rakı içerken bir resim var. Bunlar, büyük, değerli aydınlar. İhtiyacımız olan aydınlar. Mumcu’nun Cumhuriyet gazetesindreki masasında yolsuzluk masası yazıyordu. Halk çocuklarının gözünün yaşına bakmayan uluslararası para babaları ve silah kaçakçılarının peşindeydi. Düşünün ki, ultra sağcılar bile rakiplerinin dosyalarını ona getiriyor. Dürüst, güvenilir adam olmak böyle bişey…. Erken gitti Mumcu ve çok yazık oldu…. Cüneyt Arkın’ın Komiser Cemil’i çrktiği yıllar…. 12 Eylül sonrası da, insanlar idam edilsin, Özal onasın, biz girelim Anap’ın şakşakçılığı kuyruğuna olmaaaz derdi…. Sahi Özal ne enteresan adamdı dimi… Darbenin bşb yrd… Gün Zileli’nin patronu Doğu Perinçek de desteklemişti… Uğur Mumcu ise Tahsin Şahinkaya’nın Lockheef rüşvetinin peşindrydi. Kimin eli, kimin cebinde dimi… Ve sanırım sağ sol çatışmalarında akrabalık ve feodalite de etkili… Diyelim Fatsalı ülkücüsünüz, kuzen de Dev-Yolcu. Bizimkiler yarın fakülteyi basıcak, nolur nolmaz, sen çok ortalarda dolaşma, gözükme vs… Malum, çoğu kişi Anadolu taşrasından geldi, 21,22 yaşında bir taşralının da Dünya siyasetini ultra çözümlemesi aşırı gerçekçi değil…. Neyse, ölen öldü, birileri de ya Demiz arkadaşomdı diyerek, ya silah, uyuşturucu vb satarak feci paraşar kazandı. Herkes,herkesi bildiği için de, kimsr, kimseyi ciddiye almıyor. Kimsenin cenazesi Mumcu yada Ecevit gibi olmadı. Düzgün, dürüst, temiz adamı halk yine de unıtmuyor, her türlü çürümeye rağmrn belki de… Solda en azılı Atatürk karşıtı Yalçın Küçük’ün kalpakla dolaştığı egzantrik bir çağdayız. Bunların hepsi yersiz…. Emre Kongar’on şu ara 22,23 sayı olmuş yazı dizisine bakın…. Diren CHP, diren laik hukuk devleti, diren sosyal demokrasi 😛

  35. İhtiyar çoban

    Hapishanede uzun süre yatmadım, Eşkıya Firar, serbest! Nefs-i müdafaa ve vurmuş kırmışlığı yanı sıra herhangi bir katle mucipliği olmadığına beraatle içeriden çıktı. Çıktığı gün bütün cezaevi binalarından taşan gür bir tezahuratla uğurlandı. Kerim Korcan adlı bir yazar vardı o yıllarda; benim koğuş arkadaşım. İçerdekilerin hepsine ”Hurraaaa Firar! Hurraa Firar!” çektirdi.
    Yiğit karakterli mazlum Zari’m beni dışarıda beklerken bir çiftlikte veteriner konumunda çalışmış, memleketi Halacistan’a bir ara gidip gelmiş; oğlumuzu orada bırakmıştı. İkimiz atlas denilen küre haritanın başına geçmiş, şimdi nereye gidelim, yerleşelim, diye hayaller büyütmeye başlamış, sonunda, yeryüzü alanı ufak, en değişik yer orası diye Trakya bölgesindeki bir şehri seçmiştik. Gittik orada küçücük bir çiftlik kurduk. Ama oğlumuz; kurt eniği kurt olur derler; yanımıza gelmedi; oralarda dağlara çıktı, eşkıya oldu. Gerisini sonra anlatırım…

  36. Sinemacı ve Birgün yazarı Cüneyt Cebenoyan, bir kaç ay önce, PKK ablanızı öldürür, siz ırkçı olursunuz… demişti… Solcu sinemacı Onat Kutlar’ı ve Cebenoyan’ın ablasını aynı gün öldürdü ya PKK… CHP’nin daha solundan bunları duymak lazım…. Bu coğrafyada, vahşete övgü niye bu kadar fazla? Son 10 yılda 45.000 (Kırk beş bin) doktor darp edildi… Kolay mı yetişiyor? Benim abim kime zarar vermiş…. Bunlar, kitleleri iter. Kimse de vahşete övgü düzmez… Yaşar Kemal, İnce Memed’i yazdı, Kemal Tahir, Rahmet Yolları Kesti ile cevap verdi… Eşkiyaların gayet de eşkiya, ve Kemal Sunal’ın Salako’sundaki gibi ağaların vurucu gücü olduğunu anlattı. Tetikçi, her zaman tetikçidir…. Atılır bir kenara… Evlatlarını harbe gönderen Anzak anaları, burada evlatlarınız, dost bir ülkenin toprağında diyen de, Venizelos’un Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdiği dr Atatürk…. Boş işleri bırakıp, sosyal drmokrasi mücadelesi verilirse mantıklı… Tüm KİT’ ler satıldı, sağlık özelleştirildi. Sanırım, mesela Zileli’nin sigortası bile yoktur….. Ve, başka Türkiye yok…

  37. Necip, boş ol, boş ol, boş ol demediğine şükret…. Bu adamlar, ataerkil Osmanlı’nın subayları…. Böylesi durumlarda, Uğur Mumcu, Atatürk’ü bırak da, sen ne ürettin ondan bahset çakma entel derdi….. Sahi Necip sen ne kattın hayata? Bill Gates misin? Sahi 2,3 yıl önce Muharrem ince, pardon yaaa 70lerde VHP interneti de getiremedik demişti. İnternet ne zaman icat edildi? Hakikaten siz şaka mısınız? Osmanlı halifesi cihadı ekber ilan ediyor,… Nasıl bi büyük cihan savaşı, dimi ama? Din namına kaç milyon insan öldü? Urfa’da Okusford mu vardı derler ya…. Zamanı, srn zamanın şartlarına göre değerlendirirsin akademik tarih biliminde. Fataziyeler ile olmaz…. Marx da tarihte ferdin rolü, bulunduğu şartlarla sınırlı diyor ya…. Atatürk’ün, Derviş Vahdeti olmadığına dua et… Eldeki malzeme bu kadar…. Boş adam olsa, Einstein, üniversite arkadaşlarımı ülkenize kabul eder misiniz diye mektup yazmaz…. Çankaya Üni sitesindr var… Krşke, Fritz Meumark ile Einstein da gelsrydi…. Türkiye, daha kolay fark ederdi…. Cübbeli yanmayan kefen satıyor, trilyon kaldırıypr, salaklar, bile oynaya sürünüyor…. Ha birde döneklik, her devrin adamlığı, forıldaklık vs var…. 90 başlarında, Murat Belge, sol 12 Eylül öncesi silah kullanmakta haklıydı diyor. CHPliler hiç drmedi, pasifist idiler. Sonra Belge, sola ve CHP’ye ultra sataştı vahşiler vs diye… İsmet Paşa mı Denizlere silah verdi mesela? O çağları yaşayan herkes ölmedi yada bunamadı ya…. İnsan profilini de düşünmeli…. Cidden Oktay Akbal’ın drdiği gibi önce ekmekler bozuldu….

  38. Harput ve Elazığ örneği güzel, evet.

    Aslında olayın özünün aynı olduğunun başka bir örneği. Ticaret yolları önemli bir etken tabii, İzmir limanı – ve Efes’in yerini alması – örneğinde görüldüğü gibi. Fakat Harput da, Elazığ da aynı zamanda bir idari merkez olarak gelişmişler (İzmir de böyle değil mi? Hükümet konağı ve saat kulesi aklıma geldi). Okuduklarımdan hatırladığım kadarıyla Malazgirt’ten sonra Harput’u yönetmiş beylik ya da devletler sırasıyla şunlar (atladıklarım olabilir); Çubukoğulları, Artuklular, Selçuklular, Akkoyunlular, Osmanlılar.

  39. “Uğur Mumcu, aydınlanmacı, demokratik sosyalist bir insandu. Keza Sol-Kemalist idi. Fakir halk çocuklarının gereksiz yere birbirine kırdırıldığını düşünürdü. Demokrasi olmadan, kitlelerin olumlu rızası olmadan sosyalist iktidar olmaz diye düşünürdü. Geniş halk kitlrleri aleyhine olan büyük yolsuzlukların peşine düşerdi. Bu arada, aynı NATO silahkarının sosyalist ve üllücülerde olduğunu götürdü. Ülkücüleri sevmez ama tiksintiyle karışık acırdı. İnsandı….”

    Anladim.

    Kanatlari gorunmese de, ‘melek’ yani.

    ‘Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz’ lafini ona mal ederler.

    Dogru ise, bu, telif haklarini filan da hice sayip, neden Kazim Karabekir’in ‘Istiklal Harbimiz’i isimli muazzam eserini kusa cevirip (ozet filan diyerek) yayinladigini hep merak etmisimdir.

    O kitabin ‘ozet’e ihtiyaci yoktu ki.

    O ‘ozet’, kitabin daha sonraki baskilarinda kitabin basinda yer alan, Savciligin iddianamesi olarak zaten vardi.

    Yani, kitabin iceriginin neresinin ‘ilginc’ oldugunu Savcilik zaten ozetlemisti.

    Benim baktigim yerden, Ugur Mumcu, ‘bilgi sahibi OLUNMASIN, fikir sahibi OLUNMASIN’ amaciyla boyle yapmistir –bu gayretkesligin baska makul bir aciklamasi yoktur cunku.

    Bir de, ‘Sakincali Piyade’, sol icinde yer almak veya yerini pekistirmek icin son derece isabetli bir kariyer planlamasina benziyor. Planlamayi kimin yaptigini bilemem tabii ki.

    Olumune gelince.. evet, o da bir kariyer planlamasina benziyor. Ugur Mumcu’nun kariyerinden bahsetmiyoruz tabii ki.

    Hem.. ne muhtesem bir kalabalikti o.. Panteonumuza onca insanin irticaya ve Iran’a karsi tek vucut yurumesi filan..

    Piyon verip sah diyen Gladyo, vecd icinde –orgazmik hazla demek istiyorum– izlemistir muhakkak.

    “Kimsenin cenazesi Mumcu yada Ecevit gibi olmadı.”

    Ecevit’le benzerligini dusundum biraz..

    Evet, var; ama, cok degil.

    Guldal Mumcu, Rahsan Ecevit’in tirnagi bile olamaz. Kocasini basbakan bile yapamadi.

  40. Atatürkçüler “Atatürk gibi düşünüyor mu?” ya da Norveççede “Atatürk gibi düşünmek” deyimi var mıdır?
    Taylan Kara

    Yıllardır sosyal medya hesaplarında dolaşan bir şehir efsanesi vardır. Söylenen şudur:
    “Norveççede ‘Atatürk gibi düşünmek’ diye bir deyim vardır. Usun (aklın) önde olduğu, duygusallıktan ırak, mantıklı, bilimsel düşünmeye, Atatürk gibi düşünmek diyorlarmış”
    Bir başka yazıda bu deyimi şöyle açıklanmaktadır:
    “Herhangi bir problem karşısında, çözümü imkânsız olduğu düşüncesiyle hemen kestirmeden teslim olma eğiliminde olan, ne yapıp edip bir çözüm üretmek için yaratıcılığını zorlama zahmetine katlanmak istemeyen ruh ve zihin tembeli kişilere söylenir bu söz… Bu tip insanlara derhal, “Hayır, yanılıyorsun, bu problemin mutlaka bir çözümü olmalı; biraz da Mustafa Kemal gibi düşün” deriz…

    ***

    Bu ifade, zaman zaman İsveççe veya Fince diye değişik çeşitlemelerle tekrar tekrar dolaşıma sokulmaktadır.
    Bu iddiayı, yazar Ümit Zileli 30 Mayıs 2002’de Cumhuriyet’teki köşesinde yazmıştır. (1) Sonrasında defalarca tekrar edilmiş ve değişik çeşitleriyle hala sosyal medyada paylaşılmaktadır. (2)

    ***

    Norveççede böyle bir deyim gerçekten var mıdır?

    Norveççe-İngilizce sözlükte böyle bir deyim geçmemektedir.
    Norveççe wikipediada böyle bir deyim yoktur. (3)
    Bu deyimi çağrıştıran bir deyim de yoktur.
    Forumlarda ve çeşitli sitelerde rastlanan hiçbir Norveçlinin böyle bir deyimden haberi yoktur. (4,5)
    Arkadaşlarımın tanıdığı Norveçliler, böyle bir şeyi ilk defa duyduklarını söylemişlerdir.
    Bu iddia, son olarak mail yoluyla Norveç konsolosluğuna sorulmuştur. Norveç konsolosluğu, bu konuyla ilgili atılan maile “böyle bir deyimin olmadığı” yanıtını vermiştir.

    ***

    Uzatmadan söyleyeyim: Norveççede böyle bir deyim yoktur.

    Bu iddianın kaynağı, bir işadamından aktarıldığı söylenen bir sözle profesör olarak tanıtılan ancak gerçekte hiçbir akademik titri olmayan bir kişinin kanıtsız rivayetinden ibarettir.

    ***

    Bir ideoloji varlığını sürdürmek için ne kadar çok olguyu görmezden gelir ve ne kadar çok yalana ihtiyaç duyarsa o kadar güçsüz demektedir. Kendisini Atatürkçü olarak tanımlayan bir kişi, Atatürk’e saygı duymak için niçin bu uydurmaya ihtiyaç duyar?
    Bir Atatürkçünün Atatürk’e saygı duyması için niçin Atatürk’ün başkaları tarafından onaylanması gerekmektedir?

    ***

    “Atatürkçülük bir cümlede nasıl özetlenir” diye sorulsa her halde şu yanıtı vermek gerekir:
    “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir”.
    Hani Ali Nesin’in “oldukça basit” bulduğu, bazı liberallerin “pozitivist”, bazılarının “despotik” ya da “tekçi” diye eleştirdiği cümle…
    Konu, uzun uzun temellendirmeye gerek duyulmayacak denli açıktır:
    Cumhuriyetin en önemli referansı Fransız Devrimi ve devrimcileri idi. Bu nedenle akılcılık ve Aydınlanma gibi kavramlar bu düşüncenin olmazsa olmazıdır. Neyi ne kadar yapıp yapmadıkları bir yana, çıkış noktaları ve atıfta bulundukları şey buydu.
    Tarih, akılcılık ve Aydınlanmanın öylesine bir aksesuar olmadığını, bunlar atıldığı anda ortada Cumhuriyet namına bir şey kalmayacağını büyük bedellerle de olsa doğrulamıştır, halen de doğrulamaktadır.
    Tarihin şu anında “o acı doğrulama”nın içinde bir yerlerde bulunmaktayız. Cumhuriyetin “uzun intiharı” , Aydınlanmayı ve aklı bir fazlalık olarak görüp bundan vazgeçtiği ölçüde gerçekleşmiş ve bugün artık geridöndürülemez eşiği çoktan aşmıştır.
    Cumhuriyet, Aydınlanma ve akıldan taviz verdikçe küçülmüş, güç kaybetmiş ve en sonunda anahtarları sessizce teslim ederek kendi devrimini terk etmiştir.

    ***

    Bir “düşünme düzeneği” olarak zırva

    Yukarıdaki zırvaya inananlar, sürekli akılcılığa vurgu yapan Atatürk gibi mi düşünmektedir?
    Zırva, sadece bir “düşünce nesnesi” değil aynı zamanda bir “düşünme düzeneği”dir. Bugün “senin zırvana” inanan, yarın kontrolünden çıkar ve “başkasının zırvasına” inanır. Onu zırvaya alıştıranların, toplum başkasının zırvasına inanmaya başladığında, “vay zırvaya inanıyorlar” diye şikayet etmeye hakkı yoktur.

    ***

    Bir dönem adı ikna odalarıyla anılan, epeyce laik! bir profesörün, yıllar önce doçentlik sınavında kendisini sevmeyen jüri başkanının düşüncesinin “Beyti Dost”un (yeni nesil çağdaş! tarikatlardan birisinin öğretilerinde geçen fizik ötesi varlık) gücüyle değiştiğini iddia ediyordu.
    Çeşitli Atatürkçü derneklerin de üst düzey yöneticiliğini yapan bu akademisyenin bu tutumu ile akılcılığın, bilimsel düşüncenin ya da Aydınlanmanın ne ilgisi vardır?
    Bu akademisyen, Atatürk gibi mi düşünmektedir?

    ***

    Film çekimi için gittiği şehirde Atatürk’e benzeyen oyuncuyu görünce ağlayarak, “Size ihtiyacımız var paşam. Paşamızı gördüğümüz için çok mutluyuz. Geri döndü işte” diyerek sarılan Atatürkçüler, Atatürk gibi mi düşünmektedir? (6)
    Kendisini Atatürkçü olarak tanımlayan ve televizyonlarda ballandıra ballandıra “Atatürk ve 19 mucizesi”ni anlatan Cenk Koray, Atatürk gibi mi düşünüyordu?
    On yıllarca“Atatürkçülüğün bekçisi”olarak görülen orduda, kaybolan silahı, cin çağırarak ve kerametli horozla arayan general, Atatürk gibi mi düşünüyordu? (7)
    Bu olayı görüp doğal karşılayanlar Atatürk gibi mi düşünüyordu?
    Anıtkabir müzesinde Atatürk’ün siluetini gösterdiğine inanılan bulutların ve dağların fotoğraflarını sergileyerek Atatürk sempatisi yarattığını düşünen akıl, Atatürk gibi mi düşünmektedir?
    Gökyüzünde Atatürk silueti için festival düzenleyenler Atatürk gibi mi düşünmektedir? (8)
    Gökyüzündeki bulutların şeklinden anlamlar çıkarmak nasıl tanımlanabilir?
    “Antitarikatçı görünümlü neotarikatçılık” mı?

    Adına ne derseniz deyin kesin bu sayılanlar, “hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözünün hançerlenmesidir.

    Bugün gökyüzündeki bulutta Atatürk görenler, yarın rüyasında şeyh göreceklerdir.
    Bugün bulutta Atatürk görenler, “meşe ağacında kelime-i şahadet gören” kadroların yedekleridir.

    Bulutta Atatürk görenler, dinsel/sihirsel düşünüşün “laik!” kanadıdır.

    “Şeyhin mucizeleri”ni görmeye hazır bir toplum vardır şimdi. Kendine bilimi ve aklı kılavuz almış bir düşünceyi savunduklarını iddia edenler, hurafe ve mucize avcılığına el çırparak kendilerinden geçmektedir. (9)

    Onlar büyüye, hurafeye karşı değildir. Sadece büyünün ve hurafenin içeriğiyle ilgili sorunları vardır.

    Karşılarsa “Kuran’daki 19 mucizesi”ne karşılardır; “Atatürk ve 19 mucizesi”ne karşı değillerdir.
    Akıl dışılığın akılcılığı nasıl teslim aldığının, nasıl yıktığının hazin örnekleridir bunlar.

    ***

    Mistisizmin her türlüsü, her türlü akıl dışı açıklama -Mustafa Kemal’i övenler de dahil, özellikle de onu övenler dahil- Cumhuriyetin dayandığını iddia ettiği akılcılığın altını oymaktır.
    Kendini Cumhuriyetçi olarak tanımlayanların, bulutlardaki Atatürk silüetlerinden dünyaya, saçma sapan sayı hesaplarından maddeye, mesihçi açıklamalardan somuta dönmeleri, kendi ait oldukları dünyaya, akla, Aydınlanmaya ve maddeye dönmeleri, var kalmaları için bir zorunluluktur. Aksi takdirde ortada “dönecekleri bir madde” kalmayacaktır.

    ***

    Sıradan bir doğa olayında mucize bulan ve dağa düşen bir gölgede Atatürk silueti görenler mi akılcılığı savunacaklardır? (9)
    Atatürk’e mesih muamelesi yapanlar mı Aydınlanmayı savunacaktır?
    “New age tarikatçılar” mı bilimi savunacaktır?
    “Atatürk ve 19 mucizesi” ve benzeri safsatalara inananlar mı Cumhuriyeti savunacaktır?
    Cumhuriyetçiler, Cumhuriyet yıkıcılarına karşı onların mantık dizgelerini uygulayarak değil kendi gelenekleri olduğunu iddia ettikleri akıl ve Aydınlanmayla mücadele edebilirler ancak. Akıl karşıtlığına karşı akıl karşıtlığı ile mücadele edilemez.
    Cumhuriyetçiler, eğer Cumhuriyeti savunacaklarsa dağda, bayırda, bulutta siluet, tarihlerde 19 mucizeleri aramayı bırakıp kendi düşünce geleneklerine, düşünsel köklerine dönmek zorundadırlar.

    ***

    Düşünce biçimi, düşüncenin içeriğini de etkiler.
    “Atatürk ve 19 mucizesi” gibi bilimdışı yorumlarla Mustafa Kemal’i doğaüstü bir insan gibi göstermek, bulutlarda, dağlarda garip Atatürk silüetleri bulup –uydurup buradan bir sempati ummak akıldışı-bilimdışıdır. Bu mantık dizgesinden Cumhuriyet savunusu değil olsa olsa Cumhuriyet karşıtlığı çıkar, çıkmıştır.
    İddia edilen neydi:
    “Norveççede ‘Atatürk gibi düşünmek’ diye bir deyim vardır. Usun (akılın) önde olduğu, duygusallıktan ırak, mantıklı, bilimsel düşünmeye, Atatürk gibi düşünmek diyorlarmış”.
    “Atatürk gibi düşünmek”, eğer yukarıda tanımlandığı gibi ise şunu sormak gerekir:
    Norveççeyi ve Norveçlileri bir yana bırakalım; Atatürkçüler Atatürk gibi düşünüyor mu?

    Kaynaklar:
    1. http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/296936/Mustafa_Kemal__Gibi_Dusun
    2. https://www.aydinlik.com.tr/arsiv/umit-zileli-mustafa-kemal-gibi-dusunmek
    3. https://no.wikipedia.org/wiki/Spesial:Search?search=atat%C3%BCrk&fulltex
    4. http://www.bncn.org/post/29891254823/ataturk-gibi-dusun-deyim-atasozu-ha
    5. https://forum.wordreference.com/threads/norwegian-to-be-think-like-atatu
    6. https://www.haberler.com/aglatan-ataturk-sevgisi-8214377-haberi/
    7. http://www.abcgazetesi.com/hangi-fetocu-general-kislaya-cin-soktu-23811h
    8. http://www.ensonhaber.com/damalda-hava-acinca-ataturk-silueti-goruldu-20
    9. http://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/ataturkun-siluetini-izmir-marsi-esli

    http://haber.sol.org.tr/yazarlar/taylan-kara/ataturkculer-ataturk-gibi-dusunuyor-mu-ya-da-norveccede-ataturk-gibi-dusunmek

  41. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi, gerçekten olunmaz… Muhammed peygamberin tüm soyu kurutuldu. Torunları Hasan, Hüseyin, damadı Ali, 12 İmamlar vs… Bunları yapan Müslüman… 672de NATO yok… NATO, 1947de kuruldu. Bazı solun ağzından, şu gladyo lafına iyi alıştınız ama kurtarmaz… Sen ve senin gibiler insan değilsiniz, olamazsınız. Hiç bir zaman da olamayacaksınız…. Ülke tarihinin en büyük pislikleri sizin devirlerde. Ha bu arada, Abdülhamid, Said Nursi’yi deli bu diye tımarhaneye attırıyor…. Abdülhamid bile çekememiş ya bu manyaklıkları… Sen ve senin gibiler asla insan olamayacaksınız… Sadece Dünya’ya döl israfısın… Başka bişi değil…. Varsa ötw Dğnya, Hz Hasan’ı zehirletip, vah vah yazık oldu iyi adamdı, herkes yas tutsun diyen Muaviye ile birlikte yanacaksınız. Herşey haeam, zehir, zıkkım olsun emi….

  42. CHP’li belediye başkanına silahlı saldırı

    İzmir’in Güzelbahçe Belediye Başkanı CHP’li Mustafa İnce evinin önünde uğradığı silahlı saldırıda bacağından yaralandı. Başkan İnce, hastaneye kaldırılarak tedavi altına alındı.

    Güzelbahçe Belediye Başkanı Mustafa İnce eşi Nilüfer İnce ile birlikte ilçenin Yaka Mahallesi’nde bulunan evine girerken, kapı önünde silahlı saldırıya uğradı.

    Otomobille yanına yaklaşan kimliği belirsiz bir kişi, üç dört kez İnce çiftine doğru ateş açtı. Silahtan çıkan mermilerden biri Mustafa İnce’nin sol diz kapağının üzerine isabet etti. İnce yere yığılırken saldırgan otomobille olay yerinden uzaklaştı.

    Çevre sakinlerinin ihbarı üzerine olay yerine polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Mustafa İnce ambulansla 9 Eylül Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırılarak tedaviye alındı.

    Aynı ambulansla hastaneye giden CHP Güzelbahçe İlçe Başkanı Kazım Çam, DHA muhabirine yaptığı açıklamada, “Saldırının siyasi olduğunu düşünmüyoruz. Biri kanunsuz bir iş yapmayı teklif etmiştir. Başkan da kabul etmeyince bu yola başvurmuştur diye düşünüyorum” dedi.

    Görgü tanıklarının ifadesine başvurup çevredeki güvenlik kamerası görüntülerini incelemeye alan polis ekipleri, saldırganın yakalanması için çalışma başlattı.

    SALDIRGAN ARAÇLA ARKADAN ÇARPMIŞ

    Güzelbahçe Belediye Başkanı CHP’li Mustafa İnce’nin silahlı saldırıya uğradığı olayın ayrıntıları ortaya çıkmaya başladı. Saldırganın, kullandığı otomobille, evlerinin önüne gelen Mustafa İnce ile eşi Nilüfer İnce’nin içerisinde bulunduğu otomobile arkadan çarptığı belirtildi. Bunun üzerine otomobilden inen Mustafa İnce’ye saldırgan tarafından 3 el ateş edildiği kurşunlardan birinin İnce’nin bacağına isabet ettiği ifade edildi.

    CHP’Lİ VEKİLLER HASTANEDE ZİYARET ETTİ

    CHP İzmir Milletvekilleri Tacettin Bayır, Atilla Sertel ve Kamil Okyay Sındır silahlı saldırıda yaralanan Güzelbahçe Belediye Başkanı CHP’li Mustafa İnce’yi kaldırıldığı 9 Eylül Tıp Fakültesi Hastanesi’nde ziyaret etti. İnce’nin sağlık durumu hakkında doktorlardan bilgi alan vekiller, çıkışta açıklama yaptı.

    CHP İzmir Milletvekili Tacettin Bayır, Mustafa İnce’nin sağlık durumunun iyi olduğunu belirterek, “Saat 22.00 sıralarında evine doğru giderken, sayın başkanımızın bir silahlı saldırıya uğradığını, 3 el ateş edildiğini, bir tanesinin dizine isabet ettiğini, ancak Allah’a şükür, yaşamsal bir tehlikesinin olmadığını öğrendik. Hastaneye İzmir İl Emniyet Müdürümüz de geldi. Başkan ile görüştü, ifadesini aldı. Şu anda bizim için sevindirici olan yaşamsal bir problemin olmaması. İlerleyen günlerde, saldırının siyasi, ticari ya da başka bir nedenden dolayı olup olmadığını hep birlikte göreceğiz” dedi.

    Milletvekili Atilla Sertel ise, “Kendisiyle görüştüm, çok şükür önemli bir şey yok. Doktorlarıyla da görüştüm kurşun girmiş, çıkmış. Olayın nasıl olduğunu bilmiyoruz” diye konuştu.

    http://www.hurriyet.com.tr/son-dakika-chpli-belediye-baskanina-silahli-saldiri-40665978

  43. Necip'in tutarlılığı

    Necip’in Dersim katliamı karşısında aldığı onurlu ve hümanist tutumu takdir ediyor ve aynısını Roboski ve AKP rejiminin HDP’lilere ve sosyalist gençlere – taşeronu IŞİD eliyle – yaptığı katliamlar karşısında da göstermesini bekliyoruz.

    Tutarlı insanların böyle durumlarda da bir-iki kelam etmeleri gerekir.

    Haydi Necip haydi Necip haydi!
    Tam zamanı tam zamanı şimdi!

  44. “Muhammed peygamberin tüm soyu kurutuldu. Torunları Hasan, Hüseyin, damadı Ali, 12 İmamlar vs…”

    Bunlari ilk defa duydugum icin, cok sasirdigimi, ve ozellikle uzuldugumu soylemem lazim.

    Lazim da, butun bunlardan bana ne.

    Hz Isa’yi da Museviler oldurdu. Onun da soyunu kurutttular.

    Napcaz simdi?

    “Bunları yapan Müslüman…”

    E. Iyi o zaman. Intikam/adalet adina butun Muslumanlari keselim; soylarini da kurutalim.

    Olur mu?

    O zaman yureginiz soguyacak mi?

    “Bazı solun ağzından, şu gladyo lafına iyi alıştınız ama kurtarmaz…”

    ‘Sol’ (ya da ‘bazi sol’), sadece kendisine dogrudan zarar veren ‘etkinlik’lerinden sikayet eder. Halbuki, faydali gibi gorunenler de ayni kapiya cikiyor.

    Ugur Mumcu’nun (Kislali’nin, Ucok’un ve benzerlerinin) oldurulmesinden kimin nasil bir fayda devsirdigini hic dusundunuz mu?

    Sizi bilmem, ama ben ne kadar zorladiysam da bunlarin ne ‘sag’a ne de ‘Islamci’lara bir faydasini bulamadim. [Bilen varsa yazsin lutfen.]

    ‘Sol’a da bir faydasi yoktu. Ama, Kemalizm’e var. Bazi Aleviler dahil, belli bir ‘sol’ kitleyi tekrar konsolide ettiler Kemalizm’in arkasinda.

    [Benim ‘Balkan Oligarisisi’ dedigim taife bu oyunu cok guzel oynuyor. Aradabir boyle sansasyonel seyleri tezgahlayip, donuyor ‘sol’a ve Alevilere ve ‘sizi ham yapacaklar, eteklerimin arkasindan ayrilmayin’ diyor ve her defasinda da tututor bu. Ilginc.]

    ‘Sol’un Kemalizm ile olan baglantisini (gobek bagini) sorgulamayisi, bu yuzden, cidden izaha muhtac..

    Ama, sadece o degil ki.. ‘Sol’un bir baska cenahi da, Kemalizm’in onemli bir kismi ile ters olan, ‘Kurtcu’lukle hemhal..

    Hem de, cogu zaman, ayni parti catisi altinda..

    “Sen ve senin gibiler insan değilsiniz, olamazsınız. Hiç bir zaman da olamayacaksınız….”

    E. Iyi o zaman.

    Beni de Dersimliler gibi, fare gibi magaralarda zehirler, tepeme de bomba yagdirirsiniz ve zerre kadar uzulmenize gerek olmaz.

    Cunku ben insan degilim.

    Insan degilsem, kitir kitir dograsaniz dahi en ufak bir uzuntu duymaniza bile gerek yok.

    Degil mi?

    “Ülke tarihinin en büyük pislikleri sizin devirlerde.”

    Benim devirlerimde mi?

    Hangisiymis o benim devirlerim?

    “Ha bu arada, Abdülhamid, Said Nursi’yi deli bu diye tımarhaneye attırıyor….”

    Evet. Derler ki, Ruslar da Abdulhamit’i ornek aldilar; onune geleni pisiyatrik tedavi amaciyla muebbet hapse atmak konusunda.

    Bu, acaba, Abdulhamit’in ilericiligine mi delalettir. Tartismak lazim.

    “Abdülhamid bile çekememiş ya bu manyaklıkları…”

    Hangi manyakliklardan bahsediyorsunuz?

    “Sen ve senin gibiler asla insan olamayacaksınız…”

    Bunu daha once de soylediniz –az yukarida. Tekrarlamak daha bir inandirici mi oluyor sizce?

    “Sadece Dünya’ya döl israfısın… Başka bişi değil….”

    Olsun. Siz varsiniz ya; yeter.

    Acikca goruldugu uzere, ‘insan sevgisi’ ile dolup tasan, insanlik numunesi olan sizden bahsediyorum.

    “Varsa ötw Dğnya, Hz Hasan’ı zehirletip, vah vah yazık oldu iyi adamdı, herkes yas tutsun diyen Muaviye ile birlikte yanacaksınız. Herşey haeam, zehir, zıkkım olsun emi….”

    Kuzum, siz, Alevi ilahiyatini dahi pek bilmiyorsunuz..

    Guruh vu Naci soyunda Hz Ali, Hz Hasan, Hz Huseyin var mi?

    Alevilerin, Hz Ali, Hz Hasan, Hz Huseyin filan gibi, omrunde Anadolu’ya ayak basmamis, Aleviler hakkinda tek lakirdi etmemis bu isimler ne gibi bir iliskileri, baglantilari olabilir?

    Ayrica, Alisiz Aleviligin neresine duser bu kisiler?

  45. “Necip’in Dersim katliamı karşısında aldığı onurlu ve hümanist tutumu takdir ediyor ve aynısını Roboski ve AKP rejiminin HDP’lilere ve sosyalist gençlere – taşeronu IŞİD eliyle – yaptığı katliamlar karşısında da göstermesini bekliyoruz.”

    Iki ve birbirinden apayri nokta:

    1) Dersim Katliami konusunda: ‘Sol’un suskunlugu kulaklari sagir edecek seviyede seyrediyor. Ne duymak, ne de bilmek istediklerine dair bir emmare var.

    Buna, ‘sol’un ‘onurlu suskunlugu’ mu diyecegiz?

    Surada, bianet’org’da, aslinda cok da guzel ozetlenmis:

    http://bianet.org/biamag/azinliklar/118263-dersim-i-caglayangil-ve-batur-dan-dinliyoruz

    Kilicdaroglu’nun ‘yorum yok’ deyisini, artik kaniksadigimiz icin, gecelim.

    Fakat, daha sonralari Hava Kuvvetleri Komutani da olmus olan Muhsin Batur’un su dediklerini ne yapacagiz:

    “Alaya verilen özel görev, Elazığ bölgesinde büyük bir manevra ve resmi geçit ile bitti… subaylara ve bizlere Atatürk imzalı birer madalya dağıttılar.”

    Sinav sorusu: Imza taklit miydi?

    2) ISID konusuna gelince:

    Su diyeceklerim sizin benim AKP yandasi filan oldugum konusundaki kanaatlerinizi pekistirecek; tahminim o yonde. Ama, yine de sorayim:

    a) ABD’nin (ve altmistan fazla ‘koalisyon gucu’nun) gozlerinin ve namlularinin onunde, Irak’i fellik fellik atan ISID’in gercekten AKP’nin taseronu olabilecegini dusunuyorsunuz, anlasilan.

    Dandik bir turbeyi ya da kendi konsoloslugunu dahi koruyamayan AKP, nasil becermis de, ABD’nin (ve altmistan fazla ‘koalisyon gucu’nun) ruhu bile duymadan ISID diye bir taseron orgut kurmus orada?

    Bana bunu ikna edici bir cercevede izah eder misiniz?

    b) Roboski’de tam olarak ne (ya da neden) oldugunu hala daha cok da iyi bilmiyoruz. Tek bildigimiz, sonuc olarak, 34 kisinin TSK’nin savas ucaklarinin bombardimani sonucunda olduruldugu.

    Bu insanlarin, kacakcilik gibi, son derece masum bir ticari faaliyetteyken olduruldukleri, dolayisi ile sehit/kahraman olduklari soylendi –ki, ben o kanaatte degilim; bunu da daha once burada yazdim.

    Fakat, bu sonucu degistirmiyor: Yapilan bir katilamdir ve yanlistir.

    Baska sorunuz varsa, cekinmeden sorabilirsiniz –cunku, herkesin cok iyi uydurdugu uzere, ben burada hem Teskilat-i Mahsusa adina hem de AKP’yi temsilen bulunuyorum. Bunca sorumluluk ve kulfeti ustlendigim halde, karsiliginda tek kurus para vermeyislerini de kiymetli huzurlarinizda ayrica kiniyorum.

  46. CHPli başkanlara saldırı olur tabi. 12 Eylül öncesi de nice CHPli öldürüldü. Soğuk Savaş’ın en önemli NATO konseptkerinden biriyle, NATO üyesi ülkelerde, her türden sol aydın, sendikacı, solcu öğretmen vb iç düşman ilan edildi. Tabii Türkiye özelinde, kasaba vahşiliği,dincilik, mezhepçilik etkileri var. Mesela, Maeaş’ ta Aleviler’e yapılan pogromdan sonra Aleviler’in bıraktığı dğkkanlar vb ne oldu, dimş ama… Bugün de, AKPli yıllar, Türkiye’ yi modernite öncesine taşıdı. Bırak solu, dinci, dinciye darbe yaptı. Ve, ben, bu kavgada asla taraf değilim.

  47. Ve bşttabi, ilk (ilerici) İtalyan Ceza Kanunu’nu aldık. Menderes geldi, 141-142yi ultra ağırlaştırdı. Akabinde Soğuk Savaş. Akabşnde 6-7 Eylül’ü sosyalistlere yıktılar. Bizim radikal sol aydınlar, hep alık idi. Hep, Ortaçağcıl gericilere ve liberal sağa kandılar. Özal, solu komple kandıran ilk büyük kasaba yobazı. Ancak, AKPli yollarda olan rezalet ve satılıklığın ve ahmaklığın artık haddi hesabı yok. Uğur Mumcu, eski solu daiyi bilirdi ve omurgalı idi. Solumuz, sosyal demokrat CHP yerine dinci gericilik ile uğraşsa, Türkiye fark ederdi. İlhan Selçuk’un dediği gibi, cidden nicesi TUDEH’ten betet oldu.

  48. İhtiyar çoban

    Anonim manonimin biri, Necip meciple paslaşmış; o da vız vız vız; sığ ve sağ-şablon faşo ağızla yine zehrini dökmüş ayrıntıların üzerine. Anonim manonim de memnun olmuştur. Bu manonimler ve mecipler bu yurdun asalak bitkileridir. Bunlar olduğu sürece, çok türbanlı bacılarınıza saldırırlar, dedelerinizi şapka giymedi diye çok asarlar, çok camileri ahır yaparlar, bize nasıl kıydınız, Emine Şenlikolar, Fazıl Kısakürekler yaratırlar… Ezberden, üfürükten, yalandan dolandan, ters yüz etmekten, yan gelip baba parasıyla yiyip içip geğirmekten çeneleriniz de obezit! Olmaz olsun sizin gibi embesiller. Akılbaliğ olun! Yeryüzüne dönün. Ağzınızı burnunuzu, kaburgalarınızı kırdırtmayın!

  49. Köy Enstitüleri’nden beri geniş bir yobaz güruha karşı, yalnız ve tek başına CHPli öğretmen…. Biz, katillerimizi gayet iyi biliriz Nevip, sen hiç merak etme…. Halkçılık, bir köy çocuğundan Einstein çıkarabilmek, köy çocuğunun hakkını da savunabilmektir, köylü goygoyuyla hayvanlaşmak, kasaba siyasetçisinin eliyle de küçük çıkarlar için halkı aptallaştırmak, din iman hop çaldık çırptık değildir. Talip Apaydın, Yılanların Öcü’nü boşa yazmadı.Sen relax ol Necip, biz neyin ne olduğunu iyi biliriz 😉 Nu ülkenin katillerini de… Senin gibiler oldukça, bu ülkenin temiz insanları daha çok insanlığından utanır. Yılanların Öcü’ ndeki muhtar diyor ya Drmohratlıhta bozgunculuk yoh 😛 Yada Menderes diyor ya, odubu koysam seçtiririm, sizw mğstehak…. Ensarcılar’ a herşey müstehak….

  50. Şair Cemal Süreyya, Özal’a gel karşılıklı intihar edelim demişti ya…. Hiç karşılıklı değil, Necip git intihar et, döl israfıyım, ot geldim, ot gidicrm diye….

  51. Erdoğan öncesi tüm cumhurbaşkanları, Atatürk (Fransız ekolü cumhuriyetçi – sosyal liberal), İnönü (Fransız ekolü cumhuriyetçi – sosyal liberal), Bayar, (liberal sağ), Gürsel (merkez), Sunay (Sağ), Korutürk (merkez, sosyal liberal), Evren (sağ), Özal (Sağ), Demirel (merkez sağ), Sezer (sosyal demokrat), Gül (İslamcı sağ) Çankaya’daki köşkte oturdu. Gğl gerçi nerdeyse yıktı, yeniden yaptı da… Erdoğan ise maşallah kendine saray yaptırdı. Kerizler de sürünsün….

  52. REZAletin bedeli

  53. Ankara -Süleymaniye Kirli İlişkisinin Mimarı İlnur Çevik’tir!
    (Nasname)
    http://www.nasname.com/a/ankara-suleymaniye-kirli-iliskisinin-mimari-ilnur-ceviktir

    ​İhanetin Diyalektiği ve Ulusal Güçlerin Dirilişi!
    (Nasname)
    http://www.nasname.com/a/ihanetin-diyalektigi-ve-ulusal-guclerin-dirilisi

    “Dün Başkan Mesud Berzanî’yi hedef alan PKK medyası, bu gün de Başbakan Nêçiervan Berzanî’yi hedef alarak özünde Kürdlerin ulusal haklarını hedef aldığını açıkça gösteriyor. PKK medyasının Güney-T.C ilişkilerini gerekçe gösterip Berzanîlere saldırması, PKK’nin sömürgecilerle ve istihbarat örgütleriyle geliştirdiği ve tamamen Kürdlerin ulusal haklarını pazarladığı kirli ilişkilerini örtbas etmeyi amaçladığı gibi Kürdistan yönetimini de itibarsızlaştırmayı amaçlıyor. Kuşkusuz ki Kürd partilerinin, yöneticilerinin sömürgecilerle olan ilişkileri sorgulanmalı ve eleştirilmelidir. Ancak kimin ne tür bir ilişki geliştirdiği, bu ilişkide nelerden feragat edildiği göz önünde bulundurulmalıdır. Kürdlerin doğal haklarını peşkeş çekip işgalcilerin hizmetkârlığını yapan PKK ve YNK-HERO’ya karşın Berzanîlerin/Güney Yönetiminin T.C. ile ilişkilerinde ulusal haklardan taviz verilmiyor! Bunun en somut örneğini referandum sürecinde yaşadık. Tüm baskılara rağmen Güney Yönetiminin bağımsızlık referandumundan taviz vermemesi, T.C.’nin, Berzanîleri hedef tahtasına koymasının nedeni oldu. Diplomatik ilişkilerde herkesle görüşülebilir. Önemli olan bu görüşmelerde Kürdlerin doğal haklarından taviz vermemektir. Ki Güney Kürdistan Yönetimi ve Berzanîlerin T.C. ile ilişkilerinde bu güne kadar Kürdlerin doğal haklarından taviz verdiklerini kimse iddia edemez; referandum sürecindeki tutumları ise, hiç kimseye ulusal haklar noktasında taviz verilmeyeceğinin en somut göstergesi olarak hafızalara kazınmalıdır. Unutulmaması gereken bir başka nokta ise, bir örgütün sömürgeci devletlerle geliştirdiği illegal ilişkiler ile meşru bir Hükümetin/Yönetimin geliştirdiği legal ilişkilerin aynı kategoride değerlendirilemeyeceğidir…”

  54. Türkiye’nin aciş ihtiyacı olan şey, ultra özgürlükçü 61 Anayasası’nın drğerini anlamak, laikleşmek, rasyonelleşmek, aydınlanma yoluna girmektir. SHP’ nin Güneydoğu Raporu’ndaki gibi üniter devlet içinde vatandaşlığı yğcelten, Kürt şöve Türk etnikçilikleri yerine insanların kamusal hayatı ileözel hayatı arasındaki dengeyi kuran kültürel bazda yeni bir sosyal drmokrasi. İnsan Kürt’se Kürttür, PKK şart değil. Kürt olmaya da bütokrasi ve siyaset karar veremez. İnsan,ailesini seçemez. Ve artıdeğer

  55. üretilmedikçe ve dengeli dağılmadıkça zor. Biji Apo demem, bağımsız Kürdistan için dağa çıkmam. Ama Kürt antipatisi de taşımam. Perinçek çizgisi, PKK, yada İslamcı AKP’nin din kardeşiyiz ya iştr demesiyle o kadar kolay değil o işler. Sahi GAP noldu? Demirel, GAP’ı gaptırmam diyordu 😛 Kapital’i de biraz sorgulayın. Neoliberal çağda türban dışında bişi tartışılmazken, şeytan aldı götürdü 😛

  56. “PKK medyasını dizayn eden/şekillendiren Y.Küçük/D.Perinçek’tir;
    Bu anlayış,
    PKK artıkları vasıtasıyla Güney medyasını da şekillendiriyor!…”
    (Nasname)

  57. Köy Enstitüsü’nden çıkmış, Urfalı, Dünya çapında Tıp Profu Coşkun Özdemir’ in Urfa’dan Harvard’a kitabını okuuun. Muhakemesi yerinde, neyin ne olduğunu seçebilen Kürtler arasından ne büyük yetenekler çıkıyor…. Bu, Sol-Kemalist Hoca’nın dediği gibi cumhuriyetin başarısıdır.Hoca gibi Kürt’ü, ülkücü mafyanın nicesine yada Reza’nın servetine, nice şeye değişmem… Ha bu arada Hoca, Yön Dergisi yazarı, Doğan Avcıoğlu effect 😉 Fransız Cumhuriyetçiliği’ndrn Sosyal Demokrasi’ye olan yolu daha da güçlendirmeli 😉

  58. “Sol-Kemalist”lerin yapması gerekenler:

    1) Başta “Türklük” olmak üzere bütün etnik kimlikleri ve “Vatanseverlik” ideolojisini aşmak, İnsanlık / Dünya Vatandaşlığı kimliğini ve “Vatanım Yeryüzü, Milletim İnsanlık” şiarını benimsemek,

    2) Başta “Türk” ulus-devleti olmak üzere ulus-devletlerin ve onların yapay sınırlarının aşılması ve bir “Dünya Sosyalist Cumhuriyeti” benzeri bir yapının kurulması için mücadele etmek,

    3) “İlerleme / Terakki” fikrinden hareketle, sadece Osmanlı’yı değil, Kemalist Cumhuriyet’i de aşmak, bu dönemi nesnel / objektif bir şekilde değerlendirerek eleştirisini yapmak.

  59. Suudi Arabistan’da Amerikancı-Siyonist-Mezhepçi saray darbesi

    Gerçek
    Aralık 1, 2017

    Suudi Arabistan’da yolsuzluk operasyonu örtüsü altında gerçekleşen, bazı prenslerin gözaltına, bir prensin bindiği helikopterin “kaza” eseri düşmesine kadar varan taht kavgası, gelecekteki Suudi kralının kim olacağından çok daha fazla şeyler ifade ediyor.

    Suudi Arabistan’da gelenek olarak kral öldüğünde taht hanedanın en büyük üyesine geçiyordu. Suudi Arabistan’ın ilk Kralı Abdülaziz 1953 yılında öldüğünden beri taht Abdülaziz’in kardeşleri arasında en yaşlı olana geçti. En son Kral Abdullah 2015 yılında öldükten sonra da tahta 79 yaşındaki kardeşi Kral Selman bin Abdülaziz geçti. Yeni kralın ilerlemiş yaşı kendisinden sonraki veliahtın kim olacağı tartışmalarını baştan itibaren sıcak tuttu. Kral Selman, yerleşik uygulamayı değiştirip ilk defa veliaht prensleri, bir sonraki kuşaktan belirleyince, taht savaşlarının da fitili ateşlenmiş oldu.

    Genç prens tahta giden yolu temizledi

    Hanedanın 31 yaşındaki genç veliahtı Prens Muhammed bin Selman, 11 prensi gözaltına aldırıp, bir prensi de helikopterinin düşmesiyle saf dışı bırakarak Krallık için ciddi bir yol temizliği yaptı. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, bu operasyonu, bir yolsuzlukla mücadele komitesi icat edip başına geçerek gerçekleştirdi. Genç prensin yükselişinde geçtiğimiz yıl Mart ayında Trump’la Beyaz Saray’da yaptığı görüşme önemli bir aşamayı ifade ediyor. Trump’ın Suudi Arabistan ziyareti sonrasında da bu ilişki aynı sıcaklığı ile sürdü. Katar’la yaşanan kriz sürecinde Beyaz Saray, Suudi Arabistan’la ilgili meseleleri yine genç prensle telefon diplomasisi üzerinden görüşmeye devam etti.

    Ilımlı İslam yani Amerikancı İslam açılımı

    Prens Muhammed, saray darbesine girişmeden önce ABD politikasına uyumlu bir şekilde “ılımlı İslam” çıkışı yapmıştı. Prensin “ılımlı İslam” çıkışı Suudi Arabistan’ın özellikle Suriye’de ABD’nin ayağına bağ olan tekfirci mezhepçi örgütlerin desteklenmesi politikasını değiştireceğini gösteriyor. Yeni dönemde Suudi Arabistan’ın politikası büyük oranda ABD’nin çizdiği yolun dışına çıkmayacak. Suudi Arabistan’ın Suriye’de PYD ile yakınlaşması ve Kuzey Suriye’deki petrol pazarlıklarında rol almaya başlaması bu yönelişin bir parçası. PYD lideri Salih Müslim’in Suudi basınına demeç verip, Suudilerle akrabalık bağı olan aşiretlerle gurur duyduklarını açıklaması bu ilginin karşılıksız olmadığının bir göstergesi.

    Lübnan odakta, İran hedefte

    Suudiler, genel Ortadoğu politikasında İsrail’le birlikte İran karşısında Amerikancı ve Siyonist bir cephe oluşturmaya yöneliyor. Mısır’da Sisi diktatörlüğü bu doğrultuda Suudilerle birlikte hareket ediyor. Mısır’ın öncelikli hedefi Akdeniz’deki gaz kaynaklarını İsrail’le paylaşmak.

    Bu politikanın ilk uç verdiği yer ise Lübnan oldu. Lübnan başbakanı Saad Hariri, Suudi Arabistan’ı ziyaretinde televizyonlara çıktı ve bir anda istifa ettiğini duyurdu. Konuşmasında Hizbullah’a ve İran’a yüklenen Hariri daha sonra esrarengiz bir şekilde ortadan kayboldu. 17 gün sonra Lübnan’a dönen Hariri’nin başına ne geldiği hâlâ meçhul. Ancak açık olan tek bir şey var o da Suudi Arabistan’ın Lübnan’da Hizbullah’ı milli mutabakat hükümetinden çıkartmak istemesi. Bunun için hükümette yer alan Sünnileri, bu koalisyonu bitirmeye ve ülkedeki Şiilere karşı mezhepçi bir pozisyon almaya zorluyorlar. Bu politikanın son derece karmaşık ve kırılgan iç dengelere sahip olan Lübnan’da iç savaşa kadar varacak sarsıntıları tetiklemesi mümkün.

    Suudi Arabistan ve İsrail’in istediği de bu. Böylece İran’ın bölgedeki nüfuzunun en önemli dayanaklarından biri olan Hizbullah’ı Suriye sahasından ülke içerisine çekebilir, Suudi Arabistan’ın ve ABD’nin bölgedeki etkisini arttırabilirler. Dahası, Lübnan’da bir iç savaş ortamı, daha önce defalarca kanıtlandığı gibi, olası bir İsrail saldırısının da önünün açılması demek.

    Erdoğan’ın ılımlı İslam’a tepkisinin nedeni

    Prens Muhammed bin Selman’ın “ılımlı İslam” çıkışının, en sert tepkiyi Erdoğan’dan görmesi, Erdoğan’ın “İslam’ın ılımlısı ılımsızı olmaz İslam tektir” demesi, Suudi Arabistan’ı “kadınların araç kullanmasına izin verilmemesiyle” eleştirmesi meselenin Türkiye’ye doğrudan uzanan boyutları olduğunu gösteriyor. Kral Abdullah’ın ölümünün ardından Türkiye’de yas ilan eden Erdoğan’ın Suudi rejiminde baskı gören kadınları hatırlaması, Atatürkçülük açılımının değil Suudi Arabistan’ın Katar’la birlikte Türkiye’yi Ortadoğu’dan yalıtma politikasının bir sonucu.

    Suudi saray darbesi Türkiye siyasetini etkileyecek

    Erdoğan, iktidarı boyunca sıkıştığı dönemlerde Suudi parasının yardımını çok gördü. Ancak şimdi saflar değişmiş görünüyor. Zarrab davası Türkiye ekonomisini ciddi şekilde sıkıntıya soktuğunda bu sefer Suudi parası Erdoğan’ı kurtarmak için değil Amerikan muhalefetini fonlamak için devreye girecek. Bayram değil seyran değilken Abdullah Gül’ün Suudi Arabistan çıkarması yapmasına, Atatürkçü CHP’nin saflarında durduk yere Suudi Arabistan sempatisinin artmasına bir de bu gözle bakmak gerek.

    Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2017 tarihli 99. sayısında yayınlanmıştır.

    http://gercekgazetesi.net/uluslararasi/suudi-arabistanda-amerikanci-siyonist-mezhepci-saray-darbesi

  60. Kırk katıra karşı kırk satır: Amerikan muhalefeti iktidara hazırlanıyor

    Gerçek
    Aralık 1, 2017

    ABD’de yürüyen Zarrab davasının Türkiye’de sadece ekonomik değil siyasi açıdan da ciddi bir sarsıntı yapması bekleniyor. Ancak bu sarsıntının hangi mekanizmalarla tetikleneceği konusunda bir belirsizlik var. Davanın ucu Erdoğan’a kadar uzanıyor. Ama ABD’nin doğrudan Erdoğan’ı hedef alan bir siyasi tasarrufa girişmesi beklenmemeli. Bu işi ABD adına yapmak için uzun süredir Amerikan muhalefeti olarak adlandırdığımız eksende hummalı bir çalışma sürüyor.

    İyi Parti yerini aldı

    Akşener’in İyi Parti’si kuruldu. Amerikan muhalefetindeki görevi MHP’yi bloke etmek olan İyi Parti, çıkışındaki ivmesini kaybetmiş gözüküyor. Diğer yandan programına açıkça NATO taraftarlığını yazan İyi Parti, milliyetçi muhalefeti ABD’den uzak alanlarda, Yunanistan’ın Ege adalarındaki askeri hareketliliği ve iktidarın suskunluğu üzerinde yoğunlaştırıyor. Ege adaları meselesi İyi Parti’nin Amerikancı çizgisi ile örtüşüyor. Zira Ege sorunu ABD ile karşı karşıya gelmeden ve Kürt meselesine temas etmeden milliyetçilik yapma ve iktidarı vatan hainliği ile suçlama olanağı tanıyor.

    İyi Parti kurulduğundan beri Akşener’in Erdoğan’ın karşısındaki esas alternatif olmadığını, esas misyonunun milliyetçi alanı kaplamak olduğunu vurguluyoruz. Amerikan muhalefetinin Erdoğan’ı ciddi şekilde sıkıştırması için AKP’nin içine kadar uzanan bir etki yaratması lazım. Bu noktada da Abdullah Gül ismi öne çıkıyor.

    Abdullah Gül hazırlanıyor

    Nitekim Abdullah Gül cephesinde ciddi bir kıpırdanma var. Tam da Ortadoğu’daki taşların yerinden oynadığı bir aşamada, Türkiye’ye karşı İsrail ve Mısır’la üçlü bir blok oluşturan Suudi Arabistan’ı ziyaretiyle gündeme gelen Abdullah Gül, Bahçeşehir Üniversitesi Diplomat Okulu açılışında konuştu. Abdullah Gül AKP’nin dış politikasına adeta Batıcı bir reddiye sundu. Avrupa Birliği’ni stratejik bir yöneliş olarak savundu. Dış politikayı iç politikaya bağladığı yerde kullandığı “hukukun evrensel şekilde eşit uygulanması”, “hak ve özgürlüklerin evrensel anlamda garanti altına alınması” gibi kavramlarda geçen “evren”in batı emperyalizmi olduğuna kuşku yok. “Şeffaflık”, “iyi yönetişim” ve “kuvvetler ayrılığına bağlı demokratik sistem” vurguları ise Abdullah Gül’ün 16 Nisan referandumunda “hayır” lehine aldığı tutumun devamı niteliğinde.

    Gül, Saadet’i de Amerikan muhalefetine getiriyor

    Abdullah Gül’ün Erdoğan’ın karşısına cumhurbaşkanı adayı olarak çıkması olasılığı da giderek daha yüksek sesle dillendiriliyor. Geçtiğimiz Mayıs ayında Saadet Partisi’nin D-8 iftarında boy gösteren Gül, sorulara karşı renk vermemişti. Ancak geçtiğimiz ay Milli Görüş hareketi yayın organı Milli Gazete genel yayın yönetmeni Mustafa Kurdaş, CNN Türk’e bağlanarak Abdullah Gül’ün adaylığının Saadet Partisi tarafından destekleneceğinin açık işaretlerini verdi. Saadet Partisi’nin Amerikan ve İngiliz emperyalizminin en sadık destekçilerinden Abdullah Gül’e bu denli teveccüh göstermesini, burjuva karakterli siyasal İslam’ın tutarsızlığının ve güvenilmezliğinin bir örneği olarak kenara yazıyoruz.

    Kılıçdaroğlu’nun erken seçim hamlesinin arka planı

    CHP solunda yer alan siyasi alanın adalet yürüyüşüyle gazını aldıktan sonra Kemal Kılıçdaroğlu, Abdullah Gül’e yeşil ışık yakmış ve Gerçek gazetesi bunu teşhir etmişti. Abdullah Gül seçeneği, bir kez daha Kılıçdaroğlu’na soruldu. CNN Türk’te soruları yanıtlayan Kılıçdaroğlu, Gül’le görüştüklerini, benzer kaygıları paylaştıklarını, yeniden görüşmek istediğini belirttikten sonra Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminde tarafsız kalmasını övdü. CHP cephesinden yeşil ışığı yanık tutmaya devam etti.

    Kılıçdaroğlu’nun erken yerel seçim çıkışı, önünü göremeyen Erdoğan ve AKP iktidarından henüz karşılık bulmuyor. Ancak Zarrab davasının yaratacağı sarsıntı, Abdullah Gül, Ali Babacan ve bunlara eklenecek Ahmet Davutoğlu grubu ile AKP içine uzanırsa, o zaman Erdoğan’ın, istemediği bir erken seçime sürüklenmesi ciddi bir olasılık haline gelebilir. AKP’de ciddi bir bölünme dinamiği ortaya çıkarsa, Erdoğan açısından, erimeyi önlemek amacıyla sandıktan güvenoyu almak, zorunluluğa dönüşebilir. Bu hiç şüphesiz ki Erdoğan’ın gireceği en zor seçim olacaktır.

    Amerikan muhalefeti işçi ve emekçiler için seçenek değildir

    Amerikan muhalefeti giderek saflarını sıklaştırıyor. Erdoğan’ı zor günler bekliyor. AKP’yi ve iktidarını bir arada tutmakta zorlanacağı bir dönem yaklaşıyor. Atatürkçülük hamlesi ile teskin etmeye çalıştığı askeri çevrelerde biriken gerilimi yönetmesi de giderek zorlaşıyor. Tüm bunlara bakıp Türkiye’nin Kılıçdaroğlu’nun iddia ettiği gibi “demokrasi ile tek adam rejimi arasında” bir hesaplaşmaya gittiğini söylemek güç. Zira Erdoğan’ın tek adamlığının alternatifi asla Amerikan muhalefeti olamaz. Abdullah Gül ya da benzeri adaylarla planlanan geçiş süreci bir ölçüde parlamenter sistemin yeniden ihdasını önüne koysa da uygulayacakları program yine sermayenin ve emperyalizmin programı olacaktır. İstibdadın sopasının, yeni sahiplerinin elinde, işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde kullanılacağından şüphe duyulmamalıdır. Amerikan muhalefetinin iktidarlaşması işçi ve emekçiler için bir tercih olamaz.

    Tek gerçek alternatif zincirsiz Kurucu Meclis

    Tek adamın alternatifi, hâkim sınıfların diğer adamı, adamları ya da kadını değildir. Bugün Türkiye’de istibdadın tek gerçek alternatifi zincirsiz bir Kurucu Meclis olacaktır. Kırk katırla kırk satır arasında kalan halkın oyuyla kişileri değiştirmek değil, işçi ve emekçilerin kitlesel mücadelesi ile zincirlerin kırılması ve ülkenin eşitlik ve özgürlük temelinde yeniden kuruluşu hedeflenmelidir. Bunun için emperyalizme ve sermayeye karşı bağımsız bir işçi emekçi alternatifi inşa etmekten başka seçenek yoktur.

    Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2017 tarihli 99. sayısında yayınlanmıştır.

    http://gercekgazetesi.net/gundemdekiler/kirk-katira-karsi-kirk-satir-amerikan-muhalefeti-iktidara-hazirlaniyor

  61. “Suudi Arabistan’ın ilk Kralı Abdülaziz 1953 yılında öldüğünden beri taht Abdülaziz’in kardeşleri arasında en yaşlı olana geçti.”

    “Taht Abdülaziz’in oğulları arasında en yaşlı olana geçti.” olması lazım, herhalde bir yanlışlık olmuş.

  62. “Gavur” Rusya’nın kucağında İslami Cihat!
    Siyasal İslamcılığın akıl hocaları/yönlendiricileri ve gerçek sahipleri her zaman “Gâvur” devletler ve bu devletlerin istihbarat örgütleri olmuştur. Bu konuda İngiltere ve sonradan Amerika en önemli yöneticiler olsa da, Rusya da bu yöneticilikte önemli bir paya sahiptir…
    “Ümmetçilik” adı altında Kürdlerin en doğal haklarını yok sayan; katliam/soykırım ve tüm insanlık dışı uygulamaları Kürdlere reva gören İslamcılar, işgalci devletlerinin bekası için inancı sadece bir araç olarak kullanıyorlar. Bu gerçeği görmeyen ve tavır almayan her samimi dindar, bu kirli tezgaha hizmet etmiş olur…
    Biri (T.C.) Sünni İslamın liderliğine
    Biri (İran) Şii İslamın liderliğine soyunurken, uzlaşı noktaları Kürd/Kürdistan düşmanlığıdır…
    “Ümmetçilik” adı altında tüm dünyaya hükmetmekten söz eden bu iki mezhepçi/işgalci devleti bir araya getirenin Rusya (“Gâvur”) olması bir paradokstur kuşkusuz. Aynı zamanda da trajikomiktir…
    Siz siz olun dininizi/Allah’ınızı kirli siyasete alet edip maskara etmeyin!
    Nasname

  63. Fikret Başkaya’nın Paradigması İflas Etti – Haksöz Haber

    “Kemalist rejime getirdiği eleştirilerle tanınan Fikret Başkaya söz konusu Müslümanlar olunca eleştirdiği Kemalist Paradigmanın diliyle konuşuyor.”

    http://www.haksozhaber.net/fikret-baskayanin-paradigmasi-iflas-etti-38785h.htm

  64. Her kuşaktan Sol-Kemalist’in, her omurgalı liberalin, her omurgalı sosyalistin, gericilerle yaşanmış nahoş anıları vardır. Üç büyük dinin yobazının vahşeti de ortada… Coğrafyamız da, ırkçılıktan büyük bela, gericiliktir. Ve bu vahşilik olmasa, Kemalistler işi gücü bırakıp bunlarla uğraşmazlardı. Hoca da paradigma (!) demezdi. Kemalistler’i deli kovalamıyor… IŞİD manyaklarının ne zaman ne yapacağı belli olmuyorsa, Kemalistler ne yapsın… Bizim payımıza düşen İslamcı yobazlar. Malum, yüzde 99’u Müslüman ülkeyiz ya…. Yahudi şeriatı değil canımızdan bezdiren Madımak’larda….

  65. Dönemin Şartları 101

    Nazileri dönemin şartlarına göre değerlendirmek ile Kemalizmi dönemin şartlarına göre değerlendirmek arasında – objektif olma bakımından – ne fark var?

    Ya da Nazilere isyan eden Yahudi yeraltı direnişçileri ile Kemalist devlete “isyan” eden (yoksa direnen mi demeli?) Dersimliler arasında?

  66. Kemalizmi günün şartlarına, hatta günün çorbasına göre değerlendirdim. Tadı yine aynı çıktı!

    Roni Margulies de beğenmemiş bu çorbayı;

    TÜRK SOLU BİR ÇORBADIR: KEMALİZM ÜSTÜ STALİNİZM

    Bu kabulü Stalinizm de kolaylaştırmış olabilir mi?

    Stalinizm’in o çorbaya kolaylıkla dahil olabilmesi tesadüf değil. Çünkü Kemalizm “Bu halk için neyin iyi, neyin kötü olduğunu ben bilirim” der ve uygular. Halkın ne dediğinin, ne istediğinin önemi yoktur. Beğenip beğenmeme hakkına sahip değildir. Stalinizm de böyle der, SSCB’de bunu uygulamıştır. Stalin döneminden itibaren SSCB’de sosyalizm adına hiçbir şey olmamıştır. Sosyalizm işçi sınıfının iktidarı demektir, Stalin ve çevresinin iktidarı değil. Ama Stalinizm’in Kemalizm’e çok kolay birleştirilip iğrenç bir çorba haline getirilmesi bu nedenle mümkün olmuştur. Tepeden aşağı toplumu değiştirme projelerinin sosyalizmle ilgili olamaz. Sosyalizm, geniş kitlelerin kendi eylemiyle ve kararlarıyla gerçekleştirilen bir şeydir. Önce Kemalizm sonra Stalinizm eklenerek Türkiye’de bu çorba günümüze kadar gelmiştir. Bunu anlamadan solun nasıl olup da halkın oy verdiği hükümete karşı Genelkurmay’dan yana olabileceğini anlamak mümkün değildir.

    Şu söyledikleri de önemli;

    ERGENEKON YOKTUR DİYEN SOLCU OLAMAZ

    Ergenekon’u mu kast ediyorsunuz?

    Ergenekon’da önemli bir kısmı sessiz kaldı, önemlice bir kısmı da “Ergenekon diye bir şey yoktur, bu AKP’nin oyunudur” dedi. Bunu nasıl diyebilir yahu? Veli Küçük nedir? JİTEM nedir? Mehmet Ağar nedir? Bari bunlara cevap ver, ayrıntılı bir şekilde anlat ve sonra “Ergenekon yoktur” de. Ama geniş kesimlerce solcu ve sosyalist diye tanımlanan kesim hiçbir sosyalistin yapamayacağı, hiçbir sosyalist tanımına uymayan tavırlar takındılar ve üstelik de tutarlı bir şekilde yaptılar bunu. Birinde şöyle, birinde böyle yapar da, sen de şüphe edersin. Ama öyle olmadı, gayet tutarlı şekilde devletin yanında yer aldılar.

    Açıklaması ne bunun?

    Türkiye’de hiçbir kurum Kemalizm’den muaf değildir. Az etkilenenler vardır, tümüyle Kemalist olanlar vardır, bunların arasında geniş bir etkilenme yelpazesi vardır. Maalesef Türkiye’de sol bunun dışında değil.

    KEMALİZM’LE SOSYALİZM YANYANA GELEMEZ

    Mümkün mü peki, Kemalizm ile sol bir araya gelebilir mi?

    Hayır! Şöyle izah edeyim. Kemalizm yeni bir ulus devlet, yeni bir burjuva devleti, yeni bir kapitalist devlet yaratılma sürecinin teorisidir. 1923’te yapılan budur. Tabiî ki cumhuriyet padişahlığa kıyasla iyi ve ileri bir şeydir. Bunda bir kuşku yok. Ama sonuçta, kapitalist devlet yaratma teorisidir Kemalizm.

  67. Sol aynı hatada ısrar ediyor

    “bağımsız Kürdistan için dağa çıkmam. Ama Kürt antipatisi de taşımam.”

    Elbette dağa çıkmak (bağımsızlık yanlıları – en azından onların hepsi – açısından bile) şart değildir. Ama bağımsız Kürdistan’a karşı olmak çözümsüzlükten yana olmak demektir.
    Kürd Ulusal Sorunu’nun (buna “Kürd Sorunu” demek yanlış bir tanımlamadır) tek kalıcı çözümü Kürdlerin devletleşmesidir.
    (Yani “ağrıyı ortadan kaldırmak”tır, “ağrı kesici” vermek değil.)
    Bunun dışındaki tüm “çözüm” denemeleri akıntıya kürek çekmektir.
    (Ağrıyı kısa bir süre durdurup sonra tekrar azdıran “ağrı kesici”lerdir.)
    Bu meselede sadece Sol-Kemalist’lerin değil, ezici çoğunluğu onların etkisi altında olan Marksist ve Anarşist solun – hala ısrar ettikleri – hatası budur.

    [ “Mahir Çayan, Kürdlerin devletleşme hakkını yok sayıyor ve bu doğal hakkı savunanları da “burjuva ve küçük burjuva milliyetçileri” olarak nitelendiriyor.
    Tarihin gördüğü en büyük faşistlerden/katliamcılardan biri olan Mustafa Kemali, “anti emperyalist bir devrimci” olarak gören Mahir Çayan, Cumhuriyet döneminde Kürdlerin uğradığı tüm katliam ve soykırımları da açıkça destekliyor.”
    “Kendilerinin en doğal haklarını yok sayan, Kürdlükle uzak-yakın ilişkisi olmayan ve Kürdlere karşı yapılan katliamları/soykırımları açıkça savunan Mahir Çayan’ı “önder” olarak görme onursuzluğunu yaşamak bir tercihtir kuşkusuz. Ama bu onursuzların tüm Kürdleri onursuzlaştırmalarına artık izin verilmemelidir.
    Onurlu Kürdler, Kemalist Mahir Çayan ve onun mirasçılarıyla aralarına kalın çizgilerle bir set çekmedikleri sürece onurlu yaşama şansına sahip değildirler. Bu onurlu yaşamı olanaklı kılmak için ilk adım ise, Mahir Çayan’ın misyonunu temsil eden Öcalan’ı/PKK/BDP’yi ve bu misyonu devralan HDP’yi çok net olarak ret etmek, mahkum etmektir.
    Artık Kürdlerin, onurlular ve onursuzlar olarak ayrışmaları kaçınılmazdır; herkes tercihini yapmalıdır!”
    Yeni “Kürd Halk Önderi” Mahir Çayan! – Nasname – 2013-10-20
    http://www.nasname.com/a/yeni-kurd-halk-onderi-mahir-cayan ]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir