C.Başkanlığı Seçimleri Yaklaşırken…

 

Bekleneceği gibi, sistem kendi adaylarını belirledi ve bu durumda bize de “boş oy” vermekten başka bir yol bırakmadı.

CHP-MHP- Fetullah ortaklığı, ne yazık ki, AKP’nin karşısına ikinci bir İslami aday çıkardı. Böylece CHP net bir şekilde sırtını toplumsal muhalefete dönmüş oldu. Adaylarının Gezi’yi ve Hacı Bektaşi Veli’yi ziyaret etmesi vb. ne toplumsal muhalefeti ne de bu muhalefetin temel bileşenlerinden olan Alevileri kandırabilecektir. Öte yandan, CHP, Kürt sorununda da bulunduğu noktadan bile daha olumsuz yerlere savrulmaktadır ki, bu da sonuçta AKP’nin işine yarayacak bir diğer gelişmedir. Sonuç olarak, CHP cephesinden hiçbir umut ışığı gelmemektedir.

HDP, ayağına gelmiş son derece büyük bir fırsatı göz göre göre kaçırmıştır. Eğer HDP, AKP ile iş pişirme mantığını bir yana bırakıp tüm toplumsal muhalefeti temsil eden bir aday (Kürt olsun veya olmasın) gösterseydi, (Kürtlerin yanı sıra) tüm toplumsal muhalefetin, Gezi hareketinin, Alevilerin, CHP tabanından birçok insanın, solun, entelektüellerin desteğini kazanabilecek, hatta belki 2. tura bile kalabilecek, ayrıca bir Türkiye partisi olarak “Barış süreci”nde çok daha etkili bir güç olarak ortaya çıkabilecekti. Ne var ki kısa vadeli hesaplar ve hatta korkular (“ya AKP zayıflayıp görüşmeler suya düşerse” korkusu), keza her siyasi partinin değişmez alameti farikası olan, “küçük olsun benim olsun” ya da “eğer hâkim olamazsam beni aşar” anlayışları HDP’yi taktikçi davranmaya sevk etmiş ve akılcı davranmaktan uzaklaştırmıştır. Sanıldığının tersine, taktikçilikle akılcılık birbiriyle çok az bağdaşan şeylerdir.

İşte CHP’nin ve HDP’nin, sonuç olarak birbirinden çok da farklı olmayan bu düzen içi yaklaşımları, toplumsal muhalefeti iki ucu da pislik olan alternatiflerle karşı karşıya bırakmıştır.

Toplumsal muhalefetle hiçbir şekilde buluşmayan adaylar karşısında “boş oy” vermek, evet sonuçta bir protestodur ama (eğer boş oylar dikkat çeken bir yekûn tutmayacaksa) çok da pratik bir karşılığı yoktur.

Boş oydan sonraki en akılcı oy kullanımı HDP’nin adayına oy vermektir. HDP adayının, aslında HDP içinden gösterilebilecek en iyi adaylardan biri olduğunu belirtmiştim. Bununla birlikte, Selahattin Demirtaş, bütün olumlu özelliklerine rağmen, toplumsal muhalefetin tümünün desteğini sağlayacak bir aday değildir, sadece toplumsal muhalefetin Kürt ayağını temsil etmektedir. Bununla birlikte, boş oy vermeyecek olanların Selahattin Demirtaş’a oy vermesini önerebilirim.

CHP-MHP-Fetullah adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’na gelince… Ekmeleddin beye kişisel olarak bir antipatimiz yok. Bugüne kadar ılımlı bir profil vermiş bulunuyor. Toplumsal muhalefetin kıyılarında yer alan ılımlı orta sınıf kesimlerinin Ekmeleddin beye oy vermesi beklenebilir. Hatta toplumsal muhalefet içinde yer alan kimi kesimlerin de “eli mahkûm” bu yönde oy vermeleri şaşırtıcı olmayacaktır.

Bu noktada ÖDP’nin, kimseye destek olmayacağız ama AKP’ye karşı mücadeleyi esas alacağız açıklaması mantıkidir. Dolayısıyla, toplumsal muhalefet, birinci olarak boş oy, ikinci olarak Selahattin Demirtaş, üçüncü olarak Ekmeleddin İhsanoğlu alternatifleri arasında bölünen, “gevşek” bir oy verme skalasında dağınık bir tutum sergileyecektir.

Bu dağınıklığa rağmen, eğer AKP’nin adayı 1. turda %51’i bulamazsa 2. turda Tayyip Erdoğan’la Ekmeleddin İhsanoğlu karşı karşıya kalacaktır.

Böyle bir durum olursa toplumsal muhalefetin tutumu ne olmalıdır? Bence, diktatöre yardımcı olmamak için, kerhen Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy vermek gerekir. Fakat bu noktada tayin edici olan, Kürt ulusal hareketinin tavrı olacaktır. 2. turda boykot ya da boş oy tutumu, açıktan Tayyip Erdoğan’a destek anlamına gelecektir. Kürt ulusal hareketi böyle bir tutum takınarak, diktatöre yolu açmanın sorumluluğunu yüklenebilecek midir?

 

Gün Zileli

13 Temmuz 2014

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Ne Yazmalı?!

Artıgerçek Bu, periyodik olarak yazmak zorunda olan yazarların değişmez sorusudur. Gençliğimde her gün büyük bir …

102 Yorumlar

  1. sandığa ğidip boş oy kullanacağım.,,düşündüm taşındım……**son kararım****.

  2. Selahattin Demirtaş’ın konuşmalarına bakıyorum da toplumsal muhalefeti gayet güzel temsil edecek tavır sergiliyor. Parantez içerisinde “Kürt olsun veya olmasın” diyorsunuz ama sanki “Kürt” olması nedeniyle toplumsal muhalefetin tümünü kucaklayamayacak olduğu hissini uyandırıyorsunuz. Oysa ki toplumsal muhalefetin tümünü kucaklayacak “Türk” ya da “Kürt” var mı? Mesela bence Fikret Başkaya (yapar, yapmaz, istemez onu tartışmıyorum düşünce olarak) geniş bir muhalefet kesimini kucaklayacak bir insan ama ona da bir kulp takan olmayacak mı? Bence ben isterim ama onlar “Kürt” olduğu için istemez tavrınız var ve bu tavırdan kurtulmak gerekir.

  3. Fakat, ama, ama, lâkin... Nasıl olur?!?!

    Hayatımda sizden okuduğum en apolitik ve en havada bir yazı bu. Demek “ılımlı profil”e fitsiniz. Demek hdp ikna olursa ikinci turda Ekmeleddin’i bile destekleyeceksiniz. Gerçeklerden o kadar kopuk ki, ikinci tur ihtimalini bile çok zayıflattığını göremiyorsunuz Ekmeleddin’i aday göstermelerinin.

    İlkokul öncesi çocuklar kumda savaşçılık oynar ya, kumdan kalelere saldırılar düzenlerler ya, sizin yaklaşımınız da böyle olmuş. Tek fark, sizin gerçek kalelere etkide bulunabileceğinizi sanmanız. Komik olmaktan çıkarıp üzücü kılansa, bu sanrının solumuzda maalesef artık hâkim eğilim hâline gelmiş olması…

  4. Theodor Adorno

    * Mutlak Töz = “Bütün Yanlıştır”

    Olabilirliği ile bütün olasılıkları içine alan kısa ama öz bir yazı. AKP illetinden kurtulmanın mutlak mantığı (exact logic)
    “Ekmek için Ekmel” sloganından geçiyor, şimdilik…

  5. Kürt olmasına ilişkin hiçbir önyargım yok, hatta bunu ek bir olumlu özellik olarak görürüm. Sorun, Demirtaş’ın toplumsal muhalefeti bütünüyle kucaklayamayacak bir aday olması.

  6. HDP’nin neden Yaşar Kemal gibi geniş kesimleri harekete geçirebilecek bir kişiyi aday göstermediği sorusunun yanıtı bence yok. Yaşar Kemal bir örnek sadece. Onun sağlığı buna izin vermiyor olabilir ama o kalibrede başka bir aday aransa, bulunabilirdi. Ama aranmadı. Veya arandı ama vazgeçildi. Acaba neden? Kapalı kapılar arkasında bazı “stratejik” bazı meseleler gözden geçirilmiş olmalı. Onlar artık neyse. Stratejik değerlendirmeler yapıldı ve böyle karar verildi. Bize oy vermek düşüyor. Burada benim ilkesel olarak kabullenemeyeceğim bir şey var. Daha doğrsu iki şey. Birincisi, doğrudan demokrasinin olmadığı, temsili siyasetin zorbalığının işlediği bir yerdeyiz. Doğrudan demokrasi arayışını hayalperestlik olarak nitelendirelim ve geçelim. İkincisi ve daha önemlisi, stratejik bazı konuları gözden geçirip yorumlama hakkını elinde tutan, bizim yerimize düşünenlerin, yarın ikinci turda yine stratejik bazı hesaplarla HDP tabanının (Kentlerdeki demokrat azınlığı değil, Kürdistan’daki muhafazakar HDP seçmenini kast ediyorum) Erdoğan’a oy vermesini sağlayacak bir karar almayacağının garantisi var mı? Bence yok. Mesela ikinci turda alınacak boykot kararı, pratikte Erdoğan’a oy verilmesini getirebilir, Zileli’nin dediği gibi… Neyse, kendi boykot veya boş oy gerekçemi açıklamak için yazdım bunu. Yoksa Demirtaş, diğer adaylardan bin kat iyi elbette. Doğru insan, yanlış siyaset.

  7. toplumsal muhalefeti kucaklayacak en uygun aday kim olabilir? senin kafanda hangi isim(ler) var gün zileli?

  8. Bir arkadaş Yaşar Kemal demiş. Olabilirdi. Bence en uygun aday Eşber Yağmurdereli’ydi, daha önce yazdım da. Eşber Yağmurdereli, ilginç bir şekilde, hem Kürtlerle, hem Alevilerle, hem CHP tabanıyla, hem Gezi Hareketiyle iyi ilişkileri olan çok ilginç bir isimdi. HDP içinde bu isim üzerinde tartışma olmuş ama nedense kabul edilmemiş. Ben nedenini biliyorum aslında. Eşber Yağmurdereli’yi gösterseydiler, Yağmurdereli sistemin oyununu bozacak bir aday olacaktı ve Tayyip Erdoğancılara da CHP’ye de ağır bir darbe indirecekti. Özellikle Tayyip’e darbe indirecek bir seçeneği kendi elleriyle gündeme getirmekten korktular. Olay budur bence.

  9. özgürlükçü

    utanmaz adam HDP eşberide aday yapsaidi sen aynını yazacaktın?????toplumsal muhalefeti temsilinde demirtaşın sence neyi eksik?????terbiyesiz ????sen daha dün devletçi faşistlerin güzellemesi yaptığını unutma??????akp nin zayıflamasından HDP neden korksun rezil utanmaz ???asıl akp yi zayıflatacak olanın senin gibi zilli milli duyguları zirve yapmış türk milliyetçi solu olmayıp HDP nin akp ve billumum efendilerin sonunu getirecek alternatif olmasından neden fesatlanıp ikiside aynı olan tayip-ekmel yerine demirtaşa meyletmiş insanları bu ve benzeri yazılarla vaz geçirmeye utanmıyormusun???utanmaz adam?????bir yazılarına dön bak sen bunu yaptıkça kitleselleşip alternatif başarı siyasetinin ve toplumsal muhalefetin politik seçeneği haline geldiğimizdende bir gram ders çıkaramayan kafası basmayan bunamış adam oldun çıktın çok ayıp ve çok yazık zileli????sana rağmen Demirtaş %15 lere 20 lere çıkarsa ne yapacaksın????sen asıl o zaman efendilerinden yiyeceğin zılgıtı düşünüyor olmayasın???sürekli BDP-HDP siyasetini itibarsızlaştırma işi yaptığını bilmediğimizi mi sandın ???bu yaptığının karşılığı olarak bereketli toprakların halklarının tokadını yemekten korkmadınmı????

  10. Kısaca: ‘ters köşeye getirildi’ demektir.

  11. Selâhattin in neyi eksik neden tüm muhalefetin temsilcisi olmuyormuş sizin kriterlerinize uyan 5 aday sayar mısınız lütfen sayın. Çok merak ediyorum.

  12. Öncelikle şu olguyu kabul etmemizi istiyorlar…
    “Büyük Siyaset” diye bir şey var…
    Çok fazla değil! Bir ya da bir kaç adam… Bu adamların sürüklediği beş on adam… Sonra “herkesin” sürüklendiği bir tuhaf toplumsal hysteri…
    Bir de insan türünün ezberlenmiş geleneklerinin taçlandığı “kazanmaya” ait gensel otomatik “üç kağıtçılıklar!”
    Bu “kazanmaya” ait gelenek ezbercileri için “kendini yere atıp penaltı kazanmak”, utanmazca haykırarak yerde beş takla atarak rakibine “kırmızı kart” göstertmek… Ve kazandıklarında hayatları boyunca gururla anlatacakları hikayeler…
    Kazanmaya koşullanmış “maymun aklı” ile günü kurtarmak isteyen henüz “büyümemiş beyinli” insancıklar için “bu işler böyle aslanım! Sen ne anlarsın!”
    ***
    O tepedeki siyasetin de özeti bu…
    Aptal tarihçilerin, köle ruhlu müritlerin anlatıları holywood filmlerinin senaryosu olacaktır… Gerçek, sahici olan olgular, her zamanki gibi dışlanmış, utandırılmış, aşağılanmış… Kendinden kuşkuya düşen bir zavallı!
    Çok değil, “filmi” ileri doğru 30-40 yıl sarsalar, kendilerinden utanacaklar… Onlar da biliyor; o zaman “burada” olmayacaklar! O zaman her tür “ahlak dışı” politika yapmalarının önünde engel de yoktur!

  13. şaşırdım… kara-kızıl renklerle söylenecek sözler değil bunlar…

  14. şaşırdım… kara-kızıl renklerle pek de bağdaştıramadığım politik bir tutum bu…

  15. Boş oy veya Selahattin Demirtaş seçeneklerinin Tayyip Erdoğan’a oy vermekten farkı olmayacağından ve de böyle düşünüleceği öngörüldüğünden, mecburen Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy verilmesi tercih edileceğini tahmin ederim.
    Sonrası şimdilik meçhul..

  16. BİZ bur’da Türk “devletine” CB ararken, bu arada GAZZE DE İsrail “DEVLETİ”, KOBANé DE İslam “DEVLETİ” vedahi bir cümle devletler ve devlet heveslileri, dünyayı kana bulamada hiç bir engel tanımıyor…

  17. Gültan Kışanak; Yaşar Kemal; Melda Onur; Eşber Yağmurdereli; Sami Selçuk…

  18. Halkin tokati iscilerin yumrugu tarihin intikami kicimin kenari.ozgurlukcu bu seviyede.dassak gecmek gerek bunla.hdpnin imajini pic etti.kes lan sesini tirisik.kesde senin ziriltin olmadan dusunelim.kafamizi siktin kafamizi.

  19. @13 Kapo

    İlk turda Selahattin’e gönül rahatlığıyla oy verebilirsiniz önemli olan RTE’nin %50’yi geçmemesi. Selahattin’e oy vermek bunu sağlıyor. 2. ve 3. olanın % kaç aldığı ilk turda önemli değil.

    Bu arada Demirtaş röportajı oldukça önemli okuyun.

    http://www.radikal.com.tr/politika/demirtas_ikinci_turda_kimseye_destek_yok-1201664

  20. Biri bana, “Toplumsal muhalefetin tümünü kapsaması” ne demektir bir anlatsın. çok cahilim ben çok.
    Kürtlerin toplumsal mücadele vermek için daha ne yapması bekleniyor yedi den yetmişe can vermiş bir halkı toplumsal muhalefetin dışında tutmak nasıl bir anlayıştır. en antidemokratik şekilde adayını belirleyen chp ve mhp nin adayı hangi toplumsal muhalefet katkı sağlamıştır onuda açıklayın. cahilim ben. türkiye de sosyalist, devrimci geleneğin örgütlediği hangi toplumsal muhalefetin içinde kürtler yer almadı bana onuda anlatın. cahilim ben çok cahilim. türkiyede kürtlerin hukukunu hakkını savunan onların özgürlüğünü savunan türk solu vardı da kürtler mi birlikte mücadele etmektenn kaçındı. bilmiyorum cahilim dedim ya. sığ siyasetiniz ve dünya görüşünüz alternatif üretemeyişiniz bölünüp parçalanmışlığınız, toplumsal muhalefeti elinize yüzünüze bulaştırmanız yüzünden kürt düşmanı olup çıkmışsınız. bari bu düşmanlığınızı açıkca ifade edin gizli gizli cümlerlerle saklamayın. artık siz ve biz diye konuşmaya başladım çünki ayırdım kendimi sizlerden asimile olmuş kürtçe bilmeyen onlarca yıl sosyalist hareketin içinde var olmaya çalışan 40 yıldır metropolde yaşayan bir kürt olarak artık kendimi sizlerden görmüyorum. Kötü komşu kiracıyı ev sahibi yapar misali kötü yoldaş kürtlere devlet kurdurur hale geldi. zorla kürdistanı kurdurup “böldüreceksiniz memleketi” bize. kurarız neden olmasın kapısından da sizin gibi kürt düşmanı “solcu” ları vallahi de içeri sokmayız :))..

  21. kapısından sokup sokmamak tabii senin bileceğin iş, bir şey diyemeyiz. Fakat biraz sakin bir şekilde düşün. Bu “kürt düşmanlığı” söylemini olur olmaz kullanmak sonunda kavramın kendisini yalama yapmaz mı? Ayrıca yanlış anlamalar içindesin arkadaşım. Kürtler toplumsal mücadele yapmadı diyen yok. Kürt halkını toplumsal mücadelenin muhalefetin dışında gören yok. Yani kısacası boşluğa kılıç sallıyorsun. Şöyle bir örnek vereyim: örneğin toplumsal muhalefetin bileşenlerinden aleviler (eğer aday gösterme hakları olsaydı) diyelim ki, kendi temsilcilerini aday gösterselerdi (mesela Hüseyin Aygün’ü), o zaman da bu aday sadece Alevileri temsil ettiği, Kürtleri temsil etmediği için aynı eleştiriye maruz kalacaktı. Bilmem anlatabildim mi?

  22. Gün Zileli, hepimizin yanlışlarından bir tanesi aday olan kişilerin “ırk” ların adayı olarak görülmesidir, hem kürt hem alevi hem türk, laz, çerkez, yahudi, rum ve diğer halkların tümünün dna sından bir parça barındıran bir adayı henüz tanrı yaratmadı yaratamaz da :)..
    aslolan her kim tüm canlıların yaşam haklarını tüm yönleri ile dile getirip bu yönde politika yapıyorsa onu desteklemek lazım gelir.
    Kapısından içeri sokmam dedim ya, benim kadar cahil değilsen ve mizah anlayışın yoksa zaten ne demek istediğimi anlamamışsındır. demekki şakası bile kötüymüş. kürt düşmanlığı sözünü olur olmaz kullanma demişsin, tabi sen bu ülke de kürt olmak nedir bilmedğin için ( Çünki cahilsin sen ) kürtlere yapılan düşmanlığı da bilemezsin. bilmen için bu ülkede 50 yıldır anarşist olman yetmez 1 gün kürt olman yeter. evet boşluğa kılıç sallıyorum çünki karşımda bir hayalet var. hiç sakin olamıyorum hayatım boyunca hiç yazı yazma ihtiyacı duymamıştım ne dediysem yaptım ne yaptıysam söyledim. oturup yazı yazıp ahkam kesmek bana göre değil. ama sizin yazdıklarınızı görünce artık dayanamıyorum. ama bir daha cevap yazmayacağım. yalama ettiniz lan beni yalama ettiniz. bu kahrolası dünya düzeni içinde bana da parlementer sistem içinde bir kurum için yazı yazdırtınız ya, yalama ettiniz beni

  23. yine de isyan etmen iyi bir şey

  24. Esber melda sami bunlar kurtleride temsil edebiliyor selattin kendi dahil kimseyi temsil edemiyor senin dusmanligindan biktim kurtler icin ne yaptin senin birsey yaptini iyi birsey soyledini gormedim kotulemenden baska bu tavrin beni sizden ayri bir yasam isteginin icine itti allah tumden belanizi versin kurt dusmanlari gunluk siyasetin icinde boyle bogul

  25. Adam şaşırdım diyor sen neden diye soruyorsun; Yargıtay başkanlığı bile yapmış birini cumhurbaşkanı adayı olarak önerebiliyorsun, sonra da buna şaşıranlara neden diye soruyorsun.

    Bunu söylemek istemezdim ama gerçekten de sen otur da şu anarşist anlayışını anlat be gün bize bilelim. Hayatında eline çekiç almamış, bir taş atmamış bir adamsın, ama köşende devrimci işçilerin kara kızıl bayrağını (kes yapıştır) koyarak anarşistlik yaptığını sanıyorsun. Sonra da kalkıp, sistem içinde yükselmiş yargıtay başkanlığı bile yapmış birini cbaşkan adayı olarak önerebiliyorsun, bi desene “neden” o? He anlatsana uzun uzun, öyle eski aydınlık günlerinden kalma kıvrak geçiştirmelerle, sıkıştın mı aşağılamalarınla değil de şöyle bir desene neden öyle biri senin cbaşkanı adayın? Anlatsana bize uzun uzun ideolojik açılımlarını 🙂

    Yani o adam gerçekten aday olsaydı, burada insanlara “adam adaletli 🙂 hakimdi, zaten o yüzden de yargı basamaklarında yükseldi, oyumuz ona diyecektin” öyle mi?

    Rezillik bu ya, tek kelimeyle rezillik.
    Bulmuşsun burada klavye anarşistleri, sallıyorsunuz karşılıklı.

  26. GÜN ZİLELİ SAÇLARINI HAKKATTEN DEĞİRMENDE AĞARTMIŞSIN SEN.
    SEN GİT ANI YAZ DEDİKODU YAP.BU İŞLERE PEK BULAŞMA BATIRIYORSUN.
    GIRO KÜRTLERİ ÇIKINCA GERİYE HANGİ MÜCADELE VE MUHALEFET KALIYOR.
    ILIMLI MUHALEFET.
    ŞAPŞALLIĞI DOĞUŞTAN MI GETİRİYON SONRADAN MI KAZANDIN.

  27. SENİN KADAR POLİTİKAYLA İLGİLİ OLUP DA APOLİTİK OLAN BİRİ VAR MI ACEP DÜNYADA.

    HDP İKİNCİ TURDA EKMELEDDİNİ NİÇİN DESTEKLESİN.CHP KILIÇDAROĞLU DİYARBAKIR ZİYARET ETTİĞİ İÇİN Mİ!

    GELİŞMELERDEN DE Bİ HABERİN YOK.İŞİD MUSULU İŞGAL ETTİ,KERKÜKE PEŞMERGELER HAKİM,İŞİD ROJAVAYA SALDIRDI,KCK AKP YE ÜLTÜMATOM ÇEKTİ BARIŞ SÜRECİ İLE İŞİD DESTEKÇİLİĞİ AYNI ANDA OLMAZ DİYE,İSRAİL GAZZEYİ BOMBALIYOR …VS. SÜREÇ ASIL ŞİMDİ ÇATIŞMAYA DÖNEBİLİR.

    C.BAŞKANLIĞI SEÇİMİ İZOLE BİR OLAY DEĞİL İÇ VE DIŞ GELİŞMELERDEN ETKİLENİYOR.

  28. BU SEÇİM SADECE BİR CB SEÇİMİ DEĞİL SÜREÇ İÇERİSİNE OTURTULDUĞUNDA ÖNEMLİ KAVŞALARDAN BİR.MESELYE BÖYLE BAKILISA DOĞRU TAHLİL YAPILIR.

    HEDEF ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEME BİR MUHALEFET BLOĞU ÖRMEK UZUN VADELİ.BU SADECE BİR OY MESELESİ DEĞİL,BÖYLE ANLARSANIZ DÜZENİÇİ OY VERMENİN HANDİKAPINDAN KURTULUSUNUZ.

    HDP ADAYININ OY ORANINI YÜKSELTMESİ MORAL OLACAKTIR.GÜÇ YIĞACAKTIR,BARİYER OLUŞTURACAKTIR,MÜZAKERE VE PAZRLIK ŞANSI OLUŞTURACAKTIR…

  29. 30 MART SEÇİMİ SONUÇLARI:
    AKP %45 , CHP:%27 , MHP :%15 ,BDP/HDP: %6,5

    CHP + MHP : % 42

    EKMELEDDİNİN KAZANAMAYACAĞI ORTADA

    KAZANSA SANA NE FAYDASI VAR ONU SÖYLE?

  30. MAZERETİM VAR SİNİRLİYİM ABİ

    Boykot; seçimlere katılan adayların hiçbirini meşru görmeyerek sandığı reddetmektir.Sandığa gitmemektir.Sandığa gidip geçersiz oy vermek değildir.Biz adayları, tarafımızdan belirlenmediği ve bize dayatıldığı için “seçim” i boykot ediyoruz.Üstüne üstlük adayları da reddediyoruz. Ne işimiz var sandık ta ?
    Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki adaylara bakalım;
    Birisi Recep,diğeri Ekmeleddin sonuncusu da Selahattin…..
    Bu adaylar aynı soydan aynı boy dan adaylardır.Kaynakları,yatakları aynıdır.
    Ne oluyor peki; Hangi gizli el üç günde bazı örgüt ve kişilere “ayar” çekiyor da, “ sandığa gidin ama !… “ dedirtiyor ?
    Bir şeyi ya yaparsın,ya da yapmazsın.Hem yapıyor hem de yapmıyor gibi görünemezsin !
    Sandığa gitmemek “Recep’e başkanlık yolu açmaktır” mış…
    Bu ülke 2002 den beri sandığa gidiyor ama hala daha Recep başbakan !…
    Bu ülkede 2002 den bu yana,3 yerel,3 genel seçim,2 de referandum yapıldı,hangi birinde kazandınız !
    Buna ne diyeceğiz.
    Şimdi ne oldu, rüyanızda ne gördünüz de birden fikir değiştirip; “ sandığa gitmenin ilmihali ni “ yazdınız !
    Hala anlamadınız mı,bu adamı seçimle yenemezsiniz..seçimin güvenliğini sağlayamazsınız !
    Sandığı koyan seçimi alır,bu çok az değişmiştir.Sandığı koyan Recep,eskiden Cumhurbaşkanını halk mı seçiyordu !
    Seçimi,gününü,ve her şeyi ayarlayan Recep.Hangi salak kaybedeceği bir seçimi kendisi hazırlar ?
    E…madem adaylar bize dayatıldı,madem seçim güvenliği yok,o zaman sandığa giderek neden seçimi yasal ve legal hale getireceğim !
    Neden hazırlanmış bir senaryonun mağdur bir oyuncusu olacağım..Neden?

  31. ben de oy verilmemeli demiyorum ki zaten. Verilse iyi olur hatta.

  32. Erdoğan diktatörü kazanmamış olur.

  33. sandığa gitmemek de iyi bir alternatif.

  34. belki de gereğinden fazla yaşadım ve çok şey gördüm. Özellikle senin gibi keskin konuşan birçoklarının sonradan sistemin en iğrenç köşelerinde yuvalandıklarını da gördüğüm için bu laflar bana etki etmiyor. o yargıtay başkanı, hukuğa uygun davranır, en azından asıp kesmez, bu bile özgürlük açısından bir kazanımdır ama senin gibi fikre tahammülsüz olan, ne adına olursa olsun, isterse anarşizm adına olsun, ellerine yetki geçirdiklerinde bir anda canavar kesilirler ve kendi fikirlerinin dışındakileri asıp keserler. Bu çok yaşandı. Çok sayıda anarşist Çeka görevlisi olup anarşist avına bile çıktı. Zavallı rahip ve rahibeleri öldüren ispanyol anarşistleri de vardı, yargısız infaz yapıyorlardı. Bu tür şeyler anarşizm için utançtır ve anarşistler henüz bunun hesabını vermiş değillerdir. Biraz sakin ol bakalım, şöyle bir düşün, bu kadar öfkelenecek ne var, soğukkanlılığını kaybedecek ne var, bir yoldaşa hakaretler yağdırıp kalbine kırmaya yol açacak ne var.

  35. gün zileli sende kürt tabusu var,

    chp farlı birini önerseydi hdp ye chp yi destekle dersin gözün kapalı,hdp aday gösterince değil chp yi irili ufaklı partiler bile yönlendiriyorsun hdp ye yönelmemesi için.
    senin ayarın bu kadar.hala sömürgeci kafasıyla yaşıyorsun.kabullenemiyorsun.faşistler kadar bile olamıyorsun.onlar açıkça nefret saçıyor ,sen arka kapıdan anarşizm -solculukla dolan.
    utanç vericisin!

  36. senin gibiler olduğu sürece kürtler akp ile mecburen görüşme yürütecekler.

    senin gibi şapşallarla ne yapsınlar onu söle sen.

  37. sen vakit kaybısın. bu siteye girmeyecem bi daha.

  38. benim ne dediğimi anlamamışsın bile. Ben, sandık başına gitme, gidersen boş oy ver ya da Selahattin Demirtaş’a ver diyorum.

  39. valla buna verecek cevap bulamadım.

  40. Bu kadar kisi nicin senin kurt dusmani oldunu dusunuyor sordunmu kendine.niye bir kurt turku kapsayamiyorda turk kapsiyor.gercekten yasininin adami degilsin.yeni yetme ulusalci.

  41. “yaşının adamı” nasıl olunur, gerçekten bilmiyorum.

  42. Su Maca papaziyla bir hesaplasmak gerekiyordu aslinda. Kacirmisim tartismayi. Ozellikle “pazarlik” kismi icin, devletle pazarlik ve toplumu muhafazayla yukumlu devlette toplanan halkin en muhafazakar bon yargilarinin bu pazarligi yonlendirme ve bloklama kapasitesi (aslinda Kurtlerin ezilmesinden direk cikari olanlar, ideolojiye kanip ezilmesinden cikar sagladigini sananlar, efendiler vs) uzerine bir seyler konusmak gerekiyordu. Var olan dinamikleri gram anlamayanlarin, isi temelde “devletle pazarlik”a indirgeyenlerin facasini bozup, asil Kurt dusmanlarinin tam olarak bu hevesli tipler oldugunu anlatmak gerekirdi. Alas…

  43. Sayın Demirtaş size neden oy verelim…

    Tayyip zihniyetinden, “özgürlük” aldatmacasına inanarak rota kıran ve AKP limanına yanaşanlardan, yanaşma ihtimali olanlardan, “yetmez ama evet” gebeşliğinden endişe eder, hatta korkarım! Tarihim, aklım, sosyolojik gerçekliğim bu zihniyetten ve ittifaklarından uzak durmamı, güvenmemem gerektiğini öğütlüyor, bağırıyor!

    DİNCİ YAKAR, ÖLDÜRÜR!

    Adam, İslam dünyasının İŞİD, ÖSO, EL-NUSRA türü eli kanlı dinci çeteleriyle içiçe, taraf! Hem de açık taraf… Maddi-manevi destek veriyor, karşı çıkan, silah TIR’larını durduran, “bu bizim savaşımız değil” diyen, engel olan herkesi Fizan’a sürüyor, ekmeğini aşını kesiyor, içeri attırıp süründürüyor.

    Mezhep boğazlaşmasını Türkiye’ye ithal edip; burada başta Aleviler olmak üzere, solcu, laik, demokrat unsurları boğmak istiyor… Özgürlük, demokrasi, insan hakkı talep edenlerin üstüne kör kurşunla gidiyor, cemevi kurşunlanıyor, günahsız gençler toprağa düşüyor, öldürülüyor. Müsebbip 0…

    Korkuyoruz kardeşim! Yobazdan, kıyıcıdan, edep, ahlak yoksunIarından, yasa, etik tanımayanlardan, insani değerlere metelik vermeyenlerden, din-iman gibi değerleri kullanan hırsızdan korkuyoruz!

    Nasıl korkmayalım; bakın Azerbaycanlı ünlü şair Mirza Alekber Sabir nasıl korkuyor. Diyor ki, şiirinde; “harda bir softa görirem, harda bir yobaz görirem, harda bir molla görirem korhirem, korhirem bala korhirem. dalkavuk fikirlerinden, riyakar zikirlerinden korhirem bala korhirem.”

    Hep ‘din adına’ boğazlanmış, kör kuyulara atılmışız; korku, his dünyamızın-yaşamımızın, bedenimizin bir parçası olup, yapışmış! Tarih bizi uyarıyor; “aman dikkat; İdris Bitlisi, Yavuz, Kuyucu kolektif kumpasını, II. Mahmutları, Celali’yi, Şah Kalender, Pirsultan’ı, Hataileri unutma, Dersim’i, Maraş, Çorum, Kanlı Sivas, Gazi-Ümraniye katliamlarını unutma; unutursan bir daha anımsatırlar” diyor…

    HAKLI KUŞKULARIMIZ VAR!

    Geçmişi tarihe bırakip, bugüne bakalım peki, ama ya gerçekten A. Öcalan’ın talimatına uyar, Bitlisi-Yavuz ittifakını güncellerseniz? Sn. Pervin Buldan’ın demecinde okuduğumuz gibi “sürecin devamı adına” Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda Tayip’e destek olur diktatörü CB seçtirirseniz? Nicolur bizim halimiz, ne yapar, nerelere gideriz? Kaçacak dağımız, sığınacak komşumuz, ikinci vatanımız da yoktur!

    Kürt kardeşlerimizin % 60’ı O’na oy veriyor; açlığı ve yoksulluğu göze alarak, bedelini ödeyerek, Roboskilerde kırılarak, kirli düzenin koruculuğunu yaparak… Ne adına; iş, ekmek, özğürlük adına mı? Keşke öyle olsa… Ama hayır; mezhep adına, Din-i İslam adına…

    O’nu iktidarda tutan Kürtler! Ülkenin bu hale geImesinin, feodalitenin – statükonun devam etmesinin, hep birlikte limon gibi sıkılmamızın önemli nedenlerinden biri Kürtler; onların yaşam tercihleri…

    SN. DEMİRTAŞ SÖYLE; SANA NEDEN 0Y VERELİM?

    En küçük eleştiriye dahi tahammülünüz yoktur. “Aleviler katiline aşık” güzellemeleri yapıyorsunuz ama feodal yapıya, şeyh ve ağa dûzenine karşı pek bi sessizsiniz. TBMM’de, Alevinin temel sorunlarının çözümü konusunda guruplar arası işbirliğini teklif etmek bir yana, asla yanaşmıyor, çözüm üretilmesine katkı vermiyorsunuz. RTE’nin Suriye politikasını “dostlar görsün” kabilinden eleştiriyor, aslında yandaş oluyorsunuz.

    CHP’nin yıllardır Alevi oylarıyla varlığını sürdürmesine rağmen Alevi sorunlarına duyarsız olduğu, en azından yeterli duyarlılığı göstermediği doğrudur ama söyler misiniz, sizin CHP’den farkınız ne; CHP’yi bırakıp neden size gelelim? Bugüne değin hangi yaramıza merhem oldunuz: hiç değilse kurşunlanan 0kmeydanı Cemevine gelip taziyede bulunsaydınız. Madımak Oteli’ne bugün değil, 2 Temmuz 1993’de gitseydiniz; bir başsağlığı dileseydiniz.

    Arkadaşlar, dostlar… Bizim sorunumuz eski, derin, acılarımız büyük, kapsamlı… “Öteki” olan, defter edilen, kırmızıyla işaretlenen, ekmeğine aşına göz konulan, kendi vatanında “el” olan biziz.

    Çözüm; demokrasi, laiklik, insan hakları gibi medeni kurumların tam ve eksiksiz olarak tesis edilmesinde… Sen laiklikten hiç söz etmeyeceksin, Diyanetin bütçesine, yapısına toz kondurmayacaksın, Zorunlu Sünni Dersleri karşısında ısrarla sessiz kalacaksın, “cemevi ibadethanedir” demekten kaçacacaksın ama “Alevi kardeşlerinden” oy isteyeceksin!

    Yok kardeş; hayır! Kapıları aç­ık tutalım; eyvallah; kendimizi geliştirip biri birimizi anlamaya çalışalım, ona da eyvallah… Ama Bitlisi-Yavuz ittifakını güncelleme görüşmelerinden vazgeçtiğinizi, “İslam ağacının altında değil, özgürlük meydanlarında, Gezi Parkı Eylemlerinde buluşmayı arzu ettiğinizi, çözümün, laik-demokratik ilkelerin eksiksiz tesis edilmesinden” geçtiğini deklare edeceğiniz güne değin birimizi izlemeye devam edelim.

    Başarı ve sağlıklı günler dilerim.

  44. http://www.yuksekovahaber.com/haber/kobaninin-dogusunda-catismalar-devam-ediyor-134354.htm

    gün ; hani akp ile pkk anlaşmıştı.kobaniye uzaylılar mı saldırıyor.

  45. Demirtaş’ın CB Konuşması

    https://www.youtube.com/watch?v=J5ChzG1XMmc

    Mutlaka izleyin. Bütün söyledikleri için ilk turda Selahattin’e, cevaplamaktan kaçıp söylemedikleri için de ikinci turda Ekmeleddin’e vermek gerekiyor.

    Bu kadar 10 numara bir konuşma, fakat “siz kaç oy alcaksınız, ikinci turda tavrınız, ekmeleddin ile RTE arasında fark yok mu” sorularına verilen sürreal, alaycı ve kaçamak cevaplar da işin diğer yüzü (Bu soruları Birgün ve CNNTürk gazetecileri yöneltiyor). Sistem içindeki en ilerici ve görece büyük politik gücün, en gerici ve tehlikeli iktidar partisi ile garip ilişkisinin tam bir yansıması.

  46. Acikcasi ben HDPnin ikinci tura kalamazsa, ne yapmasi gerektigini dusundugunuzu anlamiyorum. Daha acikca ifade edilmesi gerek belki de. Hem Gun Zileli icin, hem de Mulayim icin.

    Yani ikinci tura Ekmeleddin ve Tayyip kalirsa, HDP Ekmeleddin’e mi destek vermelidir diyorsunuz?

  47. Evet, 2. turda boykot tutumu bile RTE’nin C.Başkanlığını garantiler. Sanıyorum HDP’nin açıklanmayan planı da bu.

  48. Sayın Laikçiliğin Demir Bekçisi MURTAZA ya sorular…

    . Bir “yetmez ama evetçi gebeş” olarak, bu kararın haklılığına sadece iki örnek vereceğim : ama önce kemalist laikçiliğkle ne kast ettiğimi açıklayım:

    devletin her din ve inanca eşit mesafede durması (laiklik) de değil…”devletin, kendi egemenliğini sağlamak için, bütün diğer din ve inanışları denetim ve zapt u rapt altında tutmasıdır laikçilik…

    !- bugün “TÜRKİYE KÜRDİSTANI DEMOKRAT PARTİSİ adyla bir parti kurulabilmişse

    2- kemalist laikçiliğin bütün girişimlerine rağmen başta cemevleri olmak üzere bütün alevi örgüt ve yapılanmaları, “tekke ve zaviyeler ve bilcümle “devrim kanunlarına” rağmen varlıklarını sürdürebiliyorsa, bu “yetmez ama evetin %58 oyu sayesindedir. ZİRA BU OYLAMA NETİCESİNDE 82 ANAYASASI HUKUKEN KADÜK DURUMUNA DÜŞMÜŞTÜR DE ONDAN…

    Gelelim Demirtaş meselesine…

    Elbette kime oy verip vermeyeceği, kişinin kendi özgür tercihi…buna saygım sonsuz…

    Lakin empati yapmaktan dem vururken, neden Şah İsmail, Abbas ve Tahmasb gibi şahların kırımdan geçirdiği, Horasana sürdüğü Kürt sunniler için aklına gelmez…

    Hatayi mahlasıyla yazdığı şiirler, duaziimamlar, gülbanglar… “Bir Derdim var, Bin Dermana Değişmem” deyişi her alevi ve duyarlı insan gibi benim de gönlümün ince telini titretir…

    Ama bu onun bir zalim hükümdar olduğu gerçeğini değiştirir mi? Malum Yavuz da, Kanuni de, Yezit de şairdiler…

    mesele “devlet ve egemenlik meselesi…mezhep-din-iman ya da etnik bir mesele değil…bunu anlayana kadar da bu zulümlerden kurtuluş yok…bilelim.

  49. Hala kurtlere akil veriyon soylesene ne yaptin iki yazi yazmak disinda

  50. @36 Yusuf Cemal

    Bu öncelikle ilk tur sonuçlarına bağlı.

    İlk turda %50’yi bulan olmadığını, ve Selahattin’in 3. sırayı alacağını varsayalım.

    – İlk tur sonucu 1. sırada RTE, 2. sırada Ekmeleddin yer alırsa, Ekmeleddin ile Selahattin’in oy toplamı %50’nin üzerinde çıkacak demek oluyor.

    Bu durumda, Selahattin seçmenlerinin bir tercihi olacak.

    RTE’ye oy vermek, Ekmeleddin’e oy vermek, oy vermemek.

    Ben ilk turda Selahattine’e oy verdikten sonra 2. turda Ekmeleddin’e oy vermeyi savunuyorum bu durum oluşursa.

    Selahattin’in açıkladığı tavır ise şu anda 2. turda tavır almamak, yani seçmenlere şunu yapın bunu yapın dememek. Elbette seçmenin lideri dinleyip dinlemeyeceği de ayrı bir konu. Ama elinde, teorik olarak Ekmeleddin’e oy verin diyerek Ekmeleddin’i seçtirme şansı olacak. Bunu kullanmak istemiyor çünkü sonra süreç yürüttüğü RTE’nin yüzüne bakamaz. Bunu yaparsa kürsülerden yönelttiği en ağır eleştirilerden daha ağır bir darbe vurmuş olur çünkü. Buna rağmen kullanmasını tercih ederdim. Veya lideri boşver, seçmenden böyle davranış görmek isterim. Göremezsek suç değil, nasıl ki Ekmeleddin seçmeni 1. turda Selahattin’e oy vermediyse Selahattin seçmeni de 2. turda Ekmeleddin’e vermiyoruz diyebilir. Bu “adil” olur ama mücadelede adil davranmaktan biraz daha fazlasını, özveriyi bekleyebilmeliyiz..

    – İlk tur sonucu 1. sırada Ekmeleddin, 2. sırada RTE olur da, 2. turda RTE seçilirse yani Selahattin’in oylarının 2. turda RTE’ye gittiğini gözlemlersek ise hepimiz çok üzüleceğiz, bazıları çok sinirlenecek ve uzun süre çok üzgün kalacağız.

    Elbette kazananlardan bağımsız olarak iki tur arasında katılıma ne oldu, oylar nereden nereye gitti analizleri de yapılabilir. Bunun için önce sonuçları görmek lazım.

  51. Ben bunun kismi dogru oldugunu dusunuyorum. Soyle ki HDPnin icinde bunu arzulayanlar vardir elbette. Ama tam tersini dusunenler de var. Sorun, Ekmeleddin cephesinin “gorusmeler”e destek verip vermeyecegi noktasinda dugumleniyor.

    Bunun iyi anlasilmasi gerek: HDP kim ne derse desin devrimci parti marti felan degil. Kendi capinda demokratik reformlari arzulayan ve ezilen bir ulusun cikarlarini gozeten bir parti. Bu partiye “kazanimlarla bugune kadar elde ettigin mesrulugu unut, gorusmeleri onemseme!” denemez.

    Daha dogrusu denir de, bunun icin “gorusmelerin yetmeyecegi”, “toplumdaki sovenizmin gorusmeleri bir sonuca ulastirmayacagi” turu dusuncelerle birlikte ifade edilebilir. Ki bu da ya HDPyi bir Turkiye partisi haline getirmek icin bizim katkimizin gerektigi cagrisiyla (bu katilmak demek) hareket etmek ya da toplumsal mucadeleyi canlandirmak ve HDPnin de sorunlarini cozebilecek olcude devrimci bir durum yaratmak/ongormek/ummak anlamina geliyor.

    Biz cogunlukla ikinci sikka meyledenler olarak, bu noktada HDPnin katkisini katki olarak ele almaliyiz. Yani “yabanci” bir guc, kendi amaclari, kendi gundemi, kendi metodlari olan bir dost guc olarak. Bu ise, onlarin nasil dusundugunu ve nasil hissettiklerini de hesaba katan bir strateji demek. Dolayisiyla yalnizca onlari “planlarindan” vazgecirmeye ve baska bir plana iknaya dayali stratejiler de, onlari tek bir butun olarak gorerek, onlari “hatalarindan” vazgecirmeye calisan stratejiler de ise yaramayacaktir.

    Yapilmasi gereken, onlarin planlarini degistirmesini istemek degil, planlarini degistirmelerine yol acacak sartlar yaratmak yani. Nasil CHPye secimleri yuzunden nesnel davraniyorsak, HDPye de boyle davranmaliyiz. Bu HDPli arkadaslarimizi sinirlendirebilir ama bunun baska caresi yok. “Biz” onlara kendi fikrimizi soyledikce, sovenizmle suclanip duracagiz. Cunku kendi fikrimiz, onlara dost aci soyler dusuncesiyle yansimiyor. Anlami yok. Onlara yonelik “Ikinci turda Ekmeleddin’e oy verin!” cagrisi bu sebeplerle akli gelmiyor bana.

  52. Tezer Özlü Yaşıyor!

    Barış Yıldırım’dan gelen mesaj:

    Kaynak: http://www.yazilama.net/gezi-demirtas-ve-kurt-hareketi/

    Barış Yıldırım kimdir?

    1975 doğumlu, Dersimli. Tutsaklık sürecinin sonunda Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro/Dramatik Yazarlık bölümünden mezun oldu. ODTÜ Felsefe Bölümü’nde ‘Marx’ta İçerik ve Biçim’ adlı tez çalışması ile yüksek lisans eğitimini tamamladı. Şu an Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde Siyaset Bilimi ve DTCF’de Tiyatro bölümünde doktora eğitimini sürdürmekte. Çevirmenlik, senaristlik, bestecilik ve yazarlık yapıyor. İngilizce ve İspanyolcadan yayımlanmış çeşitli çeviri kitaplarının, derleme kitaplara yaptığı katkıların yanı sıra Dünden Yarınları Görebilenlerimize isimli bir şiir kitabı, çeşitli albümlerde şarkıları var. Tiyatro, sinema, edebiyat, kültür, felsefe ve siyaset konulu yazılar yayımladığı dergi, gazete ve internet portalleri arasında Fraksiyon, Sendika, Bianet, Mimesis, Sahne, Red, Mesele, Evrensel Kültür, Katık, Altyazı, Rh+, Radikal, Evrensel, Birgün, Özgür Gündem, Kampfplatz, MRZine bulunuyor.

    * * *
    “GEZİ”, “DEMİRTAŞ” VE “KÜRT HAREKETİ”

    15 Temmuz 2014

    Kürt Hareketi’nin çeşitli kesimlerinin Gezi’de aldığı tavırlar sık sık tartışılacak gibi görünüyor. Sanki Devrim: Bir Devrim Gezi’sinden Notlar kitabından bu konuya ayrılmış pasajları da derleyen yazı şunu hatırlatıyor: Demirtaş, Gezi’ye darbe demedi ve Gezi’yi destekledi, ama Gezi ve darbe ilişkisine yaptığı vurgu apaçık yanlış; kasıtlı değilse de son derece anlamsızdır.

    Selahattin Demirtaş’ın TC cumhurbaşkanlığı adaylığı HDP bileşenlerinin ötesinde bir çevrede heyecan uyandırdı. Bu heyecanı paylaşmıyorum. Demirtaş’ın Ali İsmail’in mahkemesine katılımı, Berkin’in annesini alkışlatması gibi tavırlarının ayaklanma dönemi tavırlarına dikişsiz bir şekilde eklemlendiğini de düşünmüyorum. (örn. örneğin Zafer Cömert, Ali İsmail’in davasından bir hafta önce görülen kardeşinin davasına üst düzeyde HDP katılımı olmamasına sitem ediyordu).

    Ancak, örneğin Hüseyin Aygün’ün “Demirtaş Gezi’ye darbecilik dedi” şeklindeki iddiasının türevleri de doğruyu yansıtmıyor. Demirtaş hiçbir zaman “Gezi darbeciliktir” demedi. Yaptığı şey, Gezi içinde darbe isteyen kesimlere anlamsız ve yanlış bir vurgu yapmaktı (bu minvaldeki sözleri çeşitli yerlerde aktarılıyor: örn. Sol; Özgür Gündem; Oda TV, konuşmanın videosuyla birlikte; Milliyet). Söylediği şuydu:

    Gezi Parkı’nda ortaya konan demokratik talepler BDP’nin sahiplenebileceği, arkasında durabileceği demokratik taleplerdir. Bu yönüyle biz gezi direnişinin yanında olduk. Parlamentoda da bunu savunduk. Hatta bu talepler çözüm sürecinden de kopuk değildir. Biz de benzer şeyleri istiyoruz. Fakat şöylesine bir hareket içerisine de girildi. ‘Bu şekilde hükümeti devirecek, darbeye doğru götürecek bir halk hareketini çıkarabilir miyiz? Ya da bu halk hareketini darbeye kanalize edebilir miyiz?’ Böyle bir arayış vardı. Bunu, biz hem sokaktaki gözlemlerimizle hem de arkadaşlarımızın tespitleriyle rahatlıkla ifade edebiliyoruz. Bu bir spekülasyon değil. Biz bu kısmına şiddetle karşı çıktık. Bu yüzden de bir mesafe koyduk. Buradan bir darbe çıkarmak isteyenlerle birlikte olmayız biz.

    Bu ifadeden iki sonuç çıkıyor:

    1. Demirtaş, Gezi’yi açıkça sahipleniyor.

    2. Gezi’de önemsiz bir grup olan darbe yanlısı kesime anlamsız bir vurgu yapıyor.

    Birincisi zaten olması gereken. Ama ikincisi bütünüyle temelsiz. Gezi’de darbecilik son derece önemsiz bir damardı. Gezi’nin önemli sloganlarından bir teki bile (“Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” bile) darbe istemedi. Ampirik veriler de bunu doğruluyor:

    İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Gezi’nin ilk günlerinde yaptığı ankete göre (s. 24), eylemlerin “bundan sonrası için öneriler” listesindeki 17 istek arasında seçimle ilgili olanlar, en alttaki “askeri müdahale”nin hemen üzerinde yer alıyordu. Yani darbe, ankete katılanların çözüm listesine ancak en alt sıradan girebiliyordu. Gezi’cilerin içindeki en darbeciler İP ve çevresiydi ki bunlar yerel seçimlerde 50-60 bin civarında bir oy alabildi, kopardıkları gürültüye rağmen, hiçbir zaman da bundan büyük bir potansiyelleri olmadı. İşbirlikçi Perinçek tayfasına oy ve gönül veren her bireyin direnişe katıldığı düşünülse bile, katılım rakamı 4 ila 10 milyon arasında tahmin edilebilen Gezi ayaklanmaları için eser miktarlardadır.

    Buna rağmen gerek Demirtaş’ta, gerek aşağıda göreceğimiz üzere, Kürt hareketinin başka yerlerinde (ve bu arada onların yörüngesindeki kesimlerde) böyle bir yanlış algının olması üç şeyle açıklanabilir:

    A. Bu zamana kadar geleneksel olarak halk hareketlerine katılmayan Türk milliyetçisi kesimlerin orada oluşunu otomatikman onların bir takım siyasal hedeflerinin de orada olduğu şeklinde yorumlamak.

    B. Kürt halkının haklı olarak geliştirdiği bayrak, M. Kemal resmi vb. alerjisini Kürt milliyetçisi bir uca taşıyarak, Türk halkına genişletmek; üstüne de Gezi’yi “Meseleya Tirkan” (Türklerin meselesi) sanmak/saymak.

    C. Çözüm süreci adı verilen ilkesiz sürecin zarar göreceğine dair aşırı (Öcalan’dan bile fazla) kaygı duymak.

    Ama konumuz bu siyasal ve milliyetçi refleksler değil. Öyleyse yineleyelim ve hatırlatalım:

    Selahattin Demirtaş, Gezi’ye darbe demedi ve Gezi’yi destekledi, ama Gezi ve darbe ilişkisine yaptığı vurgu apaçık yanlış; kasıtlı değilse de son derece anlamsızdır.

    Yani bugün Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP’yi destekleyenler ve Demirtaş, “Biz zinhar öyle bir şey demedik, çarpıtılıyor, bunlar ulusalcı yalanlar” diye kıyamet kopartacaklarına, Kürt Hareketi’nin birçok başka odağı gibi açık bir özeleştiri vermelidir.

    Seçim Tutum Belgesi’nde çokça bahsedilen “açık, şeffaf, demokratik, halkın yanında, halkla beraber” yönetim (kapitalist TC içinde zaten kurulamaz da), açıklığı kendimizden başlatmazsak hepten olanaksızdır.

    Kürt Hareketi’nin çeşitli kesimlerinin Gezi’de aldığı tavırlar sık sık tartışılacak gibi görünüyor. Sanki Devrim: Bir Devrim Gezi’sinden Notlar’ın bu konuya ayrılmış pasajlarını aşağıda derliyorum. Sayfa numarası verilen alıntılar kitabın Gezi’nin Seyri, Halklar Kardeştir / Tereddüt Günleri ve Serhıldan, İsyan, Lice bölümlerinden düzenlenerek aktarıldı.

    Sanki Devrim’den: Gezi ve Kürt Hareketine Dair

    Selahattin Demirtaş ilk günlerden itibaren BDP içinde Gezi’ye yönelik kuşkucu tutumu temsil ediyordu. Sebahat Tuncel ile -farklı sol geleneklerden gelen vekiller- Sırrı Süreyya Önder ve Ertuğrul Kürkçü ise sürecin birçok anında fiilen yer alarak açık bir destek sundular. 1 Haziran’da Gezi’yi barış sürecine darbe vurma çabası olarak kodlayan Demirtaş, ara sıra sol bir parti olduğunu, tabanının önemli bir kısmını oluşturan metropollerdeki Kürt halkının da alanlarda günlerdir ve gecelerdir polis terörüne maruz kaldığını hatırlayıp şiddet karşıtı açıklamalar da yaptı. Yine de BDP’de sesi daha çok duyulan Gezi karşıtı duruş, #KürtlerEylemdenÇekiliyor bozgunculuğuna kadar varan “Beyaz Kürt” tavrını cesaretlendirdi. Bu tür tavırlar ancak, önce KCK, sonra Abdullah Öcalan’ın (Pervin Buldan’ın 7 Haziran’daki İmralı ziyaretinde yaptığı) Gezi’yi sahiplenen, meydanın milliyetçilere bırakılmamasını isteyen açıklamalarıyla bir parça sekteye uğradı. (s. 44)

    (…)

    1 Haziran günü Selahattin Demirtaş, “Halkın direnişini destekliyoruz. Polis AKP’nin özel güvenlik birimi gibi çalışıyor. Taksim’de, Ankara’da direnen insanlar son derece haklıdır. Kendilerine yapılan zulümdür,” dedi gerçi, ama hemen ardından, hem de 1 Mayıs’ın gazlarının İstanbul sokaklarından daha henüz dağılmadığı günlerde, yanlış iddialarla beslenmiş bir acı yarışına girişti: “İstanbul’da yaşayanlar gazın tadını ilk kez tadıyor. Ama Diyarbakır, Hakkâri ve Şırnak’ta günlerce gaz yedik.” Oysa daha 30 gün önce, 1 Mayıs’ta İstanbul sokakları gaz ve toz bulutu altındaydı.

    Ana akım medya, Demirtaş’ın sözlerinin üzerine “Çözüm sürecini baltalamak isteyenlerle yan yana olamayız” başlığıyla atlarken, 2 Haziran günü Twitter’da #KürtlerEylemeSonVeriyor kampanyası başlatıldı. İslamcı Kürtlerle burjuva milliyetçisi “Beyaz” Kürtlerin son güçleriyle destek verdiği bu etiket Twitter ülke gündemini birkaç kez zorladı.

    [Haziran 2013’teki] Kadın Kongresi sırasında Gezi’den Amed’e gelmiş olan Sebahat Tuncel’e bu kampanyayı sorduğumda “Başkanı çok eleştiriyorlar ama aslında haklı. Gezi’deydim, yine gideceğim, ama kaç kez beni sözle taciz ettiler” deyip hemen ekledi: “Yalnız sana bir şey söyleyeyim, oradakilerin yarısı bizim gençlerimiz.” Tuncel Eylül ayında yapılan Karaburun Bilim Kongresi’nde aynı şeyi yineledi: “Biz Gezi’de vardık, Öcalan’ın posterlerini CHP, MHP taşımadı herhalde!”

    Gezi’nin en sıcak tartışma başlıklarından biri Kürt siyasetinin katılımıydı. Gerçekten de direnişin her anında Kürt eylemciler Türkiye’nin bütün kentlerindeki eylemlere katıldı, BDP ve HDK milletvekillerinin bazıları daha Gezi’de ufak bir gruptan başka kimse yokken oradaydı, ama bizatihi Kürt siyasi hareketinin örgütsel gücüyle isyana katılımı en fazla “ihtiyatlı” sıfatıyla nitelenebilir. Mustafa Sönmez bu ihtiyatı “ders kaçkını talebelere”e benzetiyor:

    Kürt muhalefeti, büyük ayaklanmaya sudan gerekçelerle düşük profille katılarak notunu düşürdü. Özgür Gündem, cumartesi manşetini yine Kürt hareketinin konferansına yontarken “Gezi Serhildanı”na, altlarda iki sütuna yer açabildi. Halkların kardeşliğini deneyimlemenin en verimli zemini varken ders kaçkını talebelere benzediler. (Kaynak: Sendika.Org)

    Oysa Demirtaş’ın ilk açıklamalarının ve (çoğunluğu savaş dolayısıyla Kürdistan dışında büyümüş, iyi okullarda okumuş ama doğru dürüst hiçbir bedel ödemedikleri halde toplumsal mücadeleden hep “Biz Kürtler çok bedel ödedik, o zaman Türkler neredeydi?” argümanıyla kaçan) “Twitter Kürtleri”nin hızla püskürtülen kampanyalarının üzerinden birkaç gün geçmişti ki, 5 Haziran günü KCK Yürütme Konseyi Kürt halkını Gezi’de inisiyatif almaya çağırdı ve uyardı:

    Ancak amaçları demokrasi olmayan “fırsat bu fırsattır” deyip Demokratik Çözüm Süreci’ni sabote etmeyi hedefleyen ırkçı-ulusalcı güçler de var gücüyle toplumun refleksini istismar etmeye çalışmaktadır. Bu sürecin belkemiğini oluşturan emekçi ve demokratik kesimler, bu tür gruplara elbette ki dikkat etmeli ve Demokratik Çözüm Süreci’ni güçlendirmelidir. Kürt halkı da bu süreçte inisiyatifsiz kalmamalı, Türkiye demokrasi güçleriyle birlikte sürecin doğru yolda ilerlemesi için üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmelidir. Türkiye’de haksızlıklara, anti-demokratik uygulamalara ve faşizan baskılara karşı demokratik refleksin Kürt Özgürlük Hareketiyle birleştirilmesi demokratik dönüşümü sağlayacak önemli sonuçlar ortaya çıkaracaktır.

    Abdullah Öcalan bir gün sonraki İmralı görüşmesinde, Gezi’ye selam göndererek aynı uyarıları yineledi:

    Gezi Parkı’ndaki direnişi anlamlı buluyor, selamlıyorum. Elbette bu duruş siyasal bir kırılma yaşatmıştır. Ancak hiç kimse ulusalcı, milliyetçi, darbeci çevrelere de kendini kullandırmamalıdır. Bu hareketin bunların denetimine girmesine Türkiye’nin demokrat, devrimci, yurtsever ve ilericileri izin vermemelidir.

    8 Haziran günü birkaç genç Diyarbakır surlarında “Amed’den Direnişe Bin Selam” pankartını dalgalandırıyordu. Yine de Kürt yurtsever hareketinin çok daha güçlü bir biçimde eylemlere katılmaları, Diyarbakır surlarına Gezi’nin bütün şehitlerinin resminin altında “Gezi’den Lice’ye isyan kazanacak” pankartının asılması için Eylül’ü beklemek gerekti.

    Kürt halkının ihtiyatlı davranmasının nedenleri sır değil. Öncelikle Gezi sürecinin Kürt sorunun uzlaşmayla “çözüm süreci”ne zarar vereceğinden korkuluyordu. İkincisi Kürtler on yıllardır çok daha ağır saldırılarla karşı karşıyayken Anadolu coğrafyasının diğer kesimlerinden bırakalım kitlesel bir destek, ilgiden bile yoksun kalmıştı. Gezi’de önemli bir pay sahibi olan milliyetçi kesimlerin hatırı sayılır bir kısmının Kürt karşıtı hisleri de düşünüldüğü zaman sitem ve tereddüt karışımı duygu anlaşılır. Ama Gültan Kışanak haklıdır: “Demokrasi, herkes içindir. Kürt’e demokrasi, Türk’e sopa; Türk’e demokrasi, Kürt’e sopa. Yok öyle şey.” (s. 150-152)

    (…)

    Kürt siyasi hareketi, ilk günlerden itibaren bütün gücünü direnişe katsaydı, kardeşlik ufkumuz bugün çok daha genişlemiş olabilirdi. Elbette sürtüşmeler de daha çok yaşanırdı. Ama kabul etmeliyiz ki bu aynı zamanda bir “karşılıklı alışma” süreci; birbirimizin simgelerine yönelik sistematik bir yabancılaşma ve takiben aşinalaşma sürecinden geçmek zorundayız.

    Gezi’ye Kürt hareketinin katılımı tartışmalarında öne çıkan fikirlerden biri “Onları da anlamak lazım, Türkler oradaki savaşa hiç duyarlılık göstermedi” etrafında dönüyordu (Örneğin Eylül 2013’te toplanan Karaburun Bilim Kongresi’nde bu tartışmalar uzun uzun yapıldı.). Oysa hareketin kendisi, kendini “anlamıyor”du ve Sebahat Tuncel’in dediği üzere, bütün enerjileriyle isyana katılmamalarının “en üst düzeyde özeleştirisini” vermişti. Gerçekten de, Kürt hareketinin başına isyan sonrası günlerde geçen Cemil Bayık, Gezi’ye dair kapsamlı ve önemli bir özeleştiri verdi:

    Gezi’den sonra Türkiye artık eskisi gibi olamaz. … Demokratik siyasetin önünü açan bir eylemdir. Dolayısıyla bu, çözüm sürecine de hizmet eden bir eylemdir. Ona katılmama, tereddütler yaşama yanlıştır. Neden [tereddüt] yaşadılar? Birincisi ‘Katılırsak, devlet Türkiye’deki demokrasi güçlerine saldırabilir, eğer katılmazsak saldırı olmayabilir, o zaman bu hareket daha güçlü gelişebilir’ diye düşünüldü. İkincisi, ‘Eğer katılırsak Önder Apo’nun başlattığı süreç zarar görebilir. Bunu kullanan güçler olabilir. Özellikle hükümet bunu kullanabilir. Zaten çözüm yönünde adım atmaya pek niyeti yok, bunu da gerekçe yapıp adım atmayabilir’ anlayışı vardı. Bu endişelerle, katılmama ve zayıf katılma durumu yaşanmıştır. Bu iki anlayış da yanlıştır. Bunun kesinlikle yanlış olduğunu söylüyorum. (abç)

    Kürt hareketi, direnişe çok daha kitlesel katılmayarak halkların kardeşliğini mücadelenin sağlam harcıyla inşa etme şansını hepten kaçırmadıysa da yeterince de kullanamadı. Cemil Bayık da bunu doğruluyor:

    Türkiye toplumunda böyle bir oluşumun gelişmesi, Türkiye için büyük bir şanstır. İşte egemenler bunun tehlikesini gördüler ve onu provoke etmeye çalıştılar. Kitle politikleşmesin, örgütlü bir kitle haline gelmesin, örgütlü bir mücadele yürütülmesin istediler. Bunu belirttiğim o ulusalcı geçinen güçler de yapmak istedi. Onun zaaflarından yararlanarak kendi amaçları temelinde geliştirmek istediler. Elbette ki tam başarılı olamadılar. Eğer buna özgürlük hareketi yanlısı güçler de katılmış olsaydı o güçler bu kadar üşüşmeyecekti. O hareket daha güçlü, daha nitelikli gelişecekti.

    Bu özeleştirinin fiili isyan süreçlerinde nasıl bir yansıması olacağı hâlâ en önemli soru. Eylül ayında yeniden ateşlenen direnişte bu özeleştiriye tekabül edecek bir katılım sergilenmese de Kürt yurtsever güçler, Berkin’in cenazesine örgütlü ve güçlü bir şekilde katıldı; Berkin Elvan, Roboskî annelerinden Amed gençlerine uzanan bir yelpazede yürekten sahiplenildi. Birlikte direnme ve isyan ruhunun güçlenerek süreceği umudunu hak ediyoruz. (s. 154-155)

  53. Oturdunuz yerden sallayin chp mhp ye oy vercegime kendimi imha ederim daha iyi hicbir kurde mhp adayina oy verini aciklayazsin annemle babama sorsaniz kostururlar mantigin disina cikmissin gun kac defa kurtlerin yaninda oldular oldunuz sizin bodygardinizmi kurtler tayyipden intikaminizi alsinlar ayrica kurtleri hic tanimadiniz hdp oy verin dese bile vermeyecekler vermiycez mhp adayina en iyisi boykottur ulusalcilarin nefreti icin yasamadik kendi isinize bakin uc bes garip kalmis tipsiniz gucunuz bi halta yetmiyo kurtleri pesinize takmaya calisiyonuz onlar olsun mucadele versin biz bakariz gun gunluk politikayla yoruldun senin siyasetin gazetelerdekinin bile gerisinde tam sistem adamisin gercekleri gormuyon birgunde otur rojava icin uzul yazi yaz sen bunu yapmadin surece bize akil verme

  54. Son paragraf yazının özeti..ve bence tam bir saçmalık…90 yıldır kürtler için her iktidar diktatörlüktü , fakat şimdi mesele ülkenin bütünü olunca “diktatörlüğe giden yolda…” geyikleri yapılıyo…evet bu seçimin en önemli belirleyicisi Kürtler olacak,ama bence onlar genele göre politika yapabilecek bir konumda değiller,bunu kavrayamamışsınız anlaşılan…zaten her nedense bu topraklardaki komunist de,anarşist de,sosyal demokrat da enternasyonalist olduğunu söyler ama mesele kürtler olunca şovenist duygular pik yapar (bu tutumda olmayan arkadaşları tenzih ederim) ….bunu Gezi sürecinde ve sonrasında da çok gördük,kürtler onlarca yıl katliamlara maruz bırakıldı,evleri yakıldı,köyleri boşaltıldı,hapislere atıldılar,her eylemi,panzerlerle gazlarla engellendi,kimsenin gıkı çıkmadı,batıda herkesin keyfi yerindeydi ama metropollerde hiç eyleme gitmemişler ilk kez gazla karşılaşınca sanki bu işkence yeni icat edilmiş gibi ikiyüzlü ve bencil bir tavır sergilemekten geri durmadılar…neyse uzatmayayım,diyeceğim şu ki bu tarz akıllara kürt halkının ihtiyacı yok…

  55. gerçekten boykot yapar yani Tayyip’e vermezseniz ben buna razıyım arkadaş.

  56. arkadaşım, Kürt olduğun için seni ayrıca pohpohlayalım mı yani ne istiyorsun. Bu ne kibir. bu ne ulusal böbürlenme. Batıdaki insanlar diyelim ki devletin zorunu kendi başlarına gelince kavradılar, bu durumda söylenecek şey midir senin söylediğin. Hangi milliyetten olursa olsun gerçek bir devrimcinin bu durumda söyleyeceği şey şudur: “İyi ki geldin arkadaş, biz de seni bekliyorduk.” Yoksa senin yaptığın gibi, “biz gazları, mermileri yerken siz rahat köşenizde oturuyordunuz, şimdi görün bakalım belanızı” demek değil. Bunu ancak dar kafalı bir milliyetçi söyleyebilir (senin gibi). Bir Türk ulusalcısı şu senin ulusal böbürlenmenin onda birini yapsa hepimiz tepesine bineriz. Kürtlerin de bu konuda bir ayrıcalığı olmayacaktır. Son zamanlarda Kürt arkadaşlar tarafından yazılanlar bu tür ulusal böbürlenmelere fazla yüz vermemek gerektiğini bana çok iyi anlattı.

  57. Albay S. F. Gorohov

    Ezen ulus milliyetçiliği ile ezilen ulus milliyetçiliğini bir tutmayalım, ezen ulus milliyetçiliği her zaman faşisttir ama ezilen ulus milliyetçiliği devrimci olabilir şeklinde yaygın bir görüş var kürt solunda. Kürt solcuları belki o açıdan böbürleniyordur gün abi. Haksızlar mı yine de?

  58. “iyi” bir devrimci, bir halkın “kurtuluşu” için mücadeleye girmiş “iyi” bir yurtsever, bu eylemi önce “kendi” için yapar! “bedeli” kendi “özgür, onurlu ruhunun” bir zorunluluğu için öder; daha sonra “biz ne bedeller ödedik” diyerek insanlardan tahsil etmek için değil!

    Zavallı Kürt halkı! Ne olacak ki bu işin sonu? Belli işte!
    Onca yıl TC’nin zulmü altında inle, sonra da bu “biz bedel ödedik” diyen adamlara diyet öde dur!
    “Lan, biz senin için ne bedeller ödedik biliyor musun?”
    “Haklısın ağam!”
    Yeni ağalar böyle üreyecek işte… Yeni siyasal ağalar! “Toprakları” binlerce dönümle sınırlı değil; bu şımarık, diyet isteyen diller topraklarının en ucuna kadar uzanacak… Kürt marabası kaçacak yer bulamayacak; ideolojinin, bu diyet ödemiş adamların zincirli dilleriyle bu yeni köleliğe mahkum edilecek…
    Kürt halkı elbet bir gün özgürleşecek ama bu ancak burada bu söylemde bulunan “bedel ödemiş” tahsildar ruhlu adamlardan da kurtularak mümkün olacak…

  59. Gerçek bedel ödeyenler bu yolda ölen delikanlılar, gençlerdir!
    Onlar kimseden diyet istemez, isteyemez!
    Onlar adına bu “diyeti” isteyenlere ne denilebilir? Mezar soyguncusu mu?

    Ölenlerin hayallerine sahip çıkmak, en az onlar kadar hayattan, ve hayatın “rahatlarından” vazgeçebilmekle mümkündür; “yeni ağalık” isteyenler de iktidar nimetlerinden uzak durmak zorundadırlar!

    Ölenler “halk için” öldüler… O zaman anti-kapitalist bir düzen kurma iddiasında olmayanlar; RTE, ABD ile uzlaşanlar “ölenler” üzerinden “diyet” istememeliler…
    Bu uğurda hayatlarını verenler eminim böyle “ince” politik manevralar için yola çıkmamışlardı…

  60. özgürlükçü

    tayiple kafayı bozunca ……….ya sürülecek akılsız işler yaptığınızı ne zaman anlayacaksınız????hatta bu sizin gibiler yüzünden tayip ve tayipgillerin var olup sırtımızdan inmediğini ne zaman öğreneceksiniz zileligiller????hiç umudum yok sizin öğrenme yaşınız galiba çok geçti?????utanmaz adam???bak mülteci olduğun için mülteci göçmen Suriyelileri anlayıp ırkçı millici şöven olmayan yazı yazabildin o yazın çok güzel ama bir günde kürt olmayı becerebilsen beynindeki örümcek bağlamış karakolda özgürleşecek????gel bir günlüğüne benim yaptığım gibi laz olduğum halde bir günlüğüne kürt oldum bütün gerçeği inkar,imha,red,asimilasyonu öğrenip özgürleştim sende yapabilirsin utanmaz adam 2. turda boykot edinde tayıbe vermeyin bana yeter cümlesi nasıl kurabildin?????ben bireyim 2.turda parim HDP almaz ama ekmelletin desteği kararı bile alsa gidip oy vermem boykot ederim değilki tayıpe vermek bizim için ikisininde farsız olduğunu anlaman neden bu kadar zor?????ispanya tarihini oku cnt-fai neler yaptı utanmaz adam bu sitede anarşizmi yeni öğrenip takip eden gençleri kandırma işlevi görme ?????sen anarşist değilsin anarşist isende kendince yüz karasısın?????anarşistlerin hemen %yüzüne yakını oyverenlerinden hemen hepsinin demirtaşı tercih edeceğini benden iyi bilirsin buna rağmen demirtaşın oylarını engelleme işlevi görerek şimdiyekadar yaptığın gibi karşı devrimci işlev gördüğünü unutma biz unutmayacağız günü geldimi hesabını veremeyeceğin boyundan büyük işlere burnunu sokma önünden ye yada iyi bildiğin chp-mhp-ip bas geççilerin hakkında ahkam kes Yusuf cemal efendi HDP devrimci değildir diyebildinde devrimci mevrimci ne demek sen kimsin (çıkarıldı. admin) sen kimnle dalga geçiyorsun devrimci mevrimci değilmiş (çıkarıldı. admin) senmisin devrimci efendilerin (çıkarıldı. admin) senin gi,bi devrimcilik (çıkarıldı. admin) hadinizi bilin işinize bakın gölge etmeyin???ödünüz patladı değilmi???%15-20 lerde toplumsal muhalefetin politik örgütü ve alternatifi görünmeye başlayınca HDP yi itibarsızlaştırma işi sizemi düştü (çıkarıldı. admin) lafını etmeyin???????halkın tokatını unutmayın?????

  61. Her türlü ulusal böbürlenme yanlış ve hatta çirkindir, ezilen ulusa ait bile olsa.

  62. Kürtler başkaldırdıkları zamanki iktidarlar Kürtler için diktatörlüktü.Gidip sağcı partilere oy verdikleri zaman ağalarının ayaklarını öptükleri zaman diktatörlük değildi.Ertuğrul yalan söylüyor.Şimdide Ak partiye oy verirlerse diktatörlükten kaçınmış olacaklar.Hangisi daha şerefli?Acı çekmemek için Ak partili olmak mı?Kahramanca savaşmak mı?

    Türkler hiç başkaldırmadı bile derseniz doğru derim.Hiç başkaldırmayan mı onursuzdur yoksa bazen uzlaşsada başkaldıran mı?Başkaldıran.Ama sidik mi yarıştırıyorsunuz?İnsanları mı kurtarmaya calışıyorsunuz?

  63. Kurtler asla zavali olmadi acinacak hal siziki verin mucadelenizi en onde bizler sizin kapi bekciniz degiliz

  64. Gün Zileli bir analiz üzerinden çıkarsamalar yapıyor, siyasi bir tutum öneriyor; bazı geri zekâlılar da sanki o bir parmak işaretiyle milyonları yönlendiriyormuş gibi, “Vay niye bize yönlendirmedin” diye küfürler, hakaretler savuruyor… Karşında böyle bir holigan sığlığı ya da saldırganlığı varken iyi ya da kötü, isabetli ya da değil siyasi analiz yazmak ne zor iş. İşin zor Gün Zileli… 🙂

  65. “Dar kafalı milliyetçi” ha :)) yanıldın şampiyon ben Kürt değilim,ama şunu belirtmeliyim ki “ezilenlerin varanseveriyim”…türkiyede kürt,amerikada kızılderili,israil zulmüne karşı filistinli,insan türcülüğüne karşı hayvanım…ama dostum üzülerek söylüyorum ki sen “ulusalsı anarşist”sin(?!)…

  66. Kısa not önemli olmasa da :
    Bu durumda yani 1.turda ERdoğan öne çıkmazsa iki aday içersinde kalınacak. Bu durumda öcalanın dediği gibi ”akp kucaklarına düşecektir. ” Yine burada kucaklarına düşme aşamasında neler olacak 2 oylamanın belirleyicisi olacaktır diye düşünüyorum. Kürt siyasalı neler isteyecek ve ne yapacak ?

  67. Ama bundan öte sol ne yapmalı öne çıkmalı .Bu konuda kendi içeriğinde tartışma ve sonuçlar çıkarmalıyız

  68. Lan ertugrul.sanal kimlige siginma.dar kafali milliyetcisin.turk kurd farketmez.

  69. 48, 49, 51, 54
    Anonim arkadaşlar… Bu “yanıt” yöntemiyle “yoldaşlık” olmaz… “Ruhumuz” daha özgür ve “adalet” içeren bir dünya arzusu ise, ki değilse burada okuma-yanıtlamanın gereği ne; saldırmadan, hakaret etmeden, aşağılamadan, öncelikle kendi duygu ve düşüncelerimizi ifade etme çabasından vazgeçmeden, konuşmalıyız…
    Sanal dünyada bu yönteme ait çok seçenek var…
    Burada suçlamadan önce anlamayı, hakaret etmeden kendimizi ifade etmeyi, hiç tanımadığımız insanın “kendince” bir insani hayatı olduğunu unutmamalıyız…
    Salt kişisel, duygusal, düşünsel tatmin arayışını düşündüren “atışmalar” kesinlikle gerçek anlamda hayatımıza bir şey katmaz.. Olmasa da olurdu ise… olmasın gitsin…
    Asıl düşmanın kapitalist ideoloji olduğunu unutarak, kendimize “uygun, sanal, geçici, tatmin edici” sahte düşman yaratmamıza gerek yok…
    Birbirimize “yanlış” düşünebileceğimizi anlama zamanı vermeden dışlama, öteleme üslubu sonunda yalnızca azalmamıza yol açar…
    Nasıl çoğalabiliriz… Önemli olan bu! Kılı-kılına aynı düşünmeyebiliriz; bu da iyi bir şey; “doğruya” başka türlü ulaşamayız; hiç kimse tek başına doğruyu bulamaz… Birlikte olursak… Bu garanti değil ama tek yöntem de bu!
    Bu konuda ben de hatalar yapıyorum… Uyarılmak isterim… Bende işe yarıyor sanırım…

  70. “Lan Anonim” kürt olmadığımı söyledim,zoruna mı gitti anlamadım…kendimi hiçbir millete veya topluluğa mensup görmemekle birlikte insanların nitelendirdikleri ulusal kimlikle de kürt değilim…sanal kimliğe sığınıp hakaret eden ancak senin gibi anonim bir aciz olabilir…

  71. Adin ertugrul kurd olsan ne yazar?sen ona buna sovenist de.kimsenin giki cikmadi de.burada yapilanlari kayiplari yargisiz infazlari yok say.sonrada lan deyince alin.ayni tayyip.hem suclu hem guclu.ya duzgunce konus yada lafi yersin.gursel bile kurtaramaz seni.

  72. Hayir birde sanki anonimler korkakda kendisi cengavermis gibi laf ediyor.tayyip tipi demagog.al sana isim.sen ertugrul ben ekrem.sen simdi bosver bunuda su ona buna sovenist demenin istanbulda olen Suleyman Yeteri Metin Goktepeyi daha nicelerini yok saymanin hesabini ver.90larda kurdleri olduruyorsunuz dedikleri icin iskence gorenlere hayatlari kayanlara hakaret etmenin hesabini ver.sen turksen yapmadiysan kes sesini.kucuksen bu kadar biliyorum de.buyuklaf etme.kurdsen neden bizi unuttugunu acikla.akpye yamanmak icin batidaki solu hicbirsey yapmamis gibi gosteriyorum de.boylece vicdan yukumden kurtulcam de.durust ol.cigerimizi ye.

  73. hakaret dediğim “lan” değil milliyetçilikle suçlamandı..ilk gönderimde “bu tutumda olmayan arkadaşları tenzih ederim” diye belirtmiştim…isim mevzusu üzerine söylediklerinden sonra seni kaale almak yanlış olur…

  74. Kale alinmanin onemi yok.almissin dersini.hatani farketmissin.bir daha duymiyim o laflari.sakin kucumseme.kal saglicakla.

  75. Bir Çağrının Eleştirisi…

    Gün ZİLELİ kendi Web sayfası gunzileli.com adresinde 02.07.2014 tarihinde Boş Oy Kullanacağız ve 13.07.2014 tarihinde Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken adlı iki yazı yayınladı. Her iki yazısında ise çağrılarda bulunuyor. Bu çağrı Gün ZİLELİ gibi birinden geliyorsa anlamlıdır, önemlidir. Bu nedenle de Çağrısını görmezlikten gelmek olmaz. Üstüne bir şeyler söylemek lazım.

    Gün ZİLELİ, BOYKUT eyleminin içeriğini, anlamını ve yöntemini değiştirme, yeni bir anlam kazandırma mertebesine ulaşmış. Seçimlerin birinci turunda BOŞ OY başlığı altında BOYKOT çağrısı yaparken, Kürt Hareketinin içinden gelen DEMİRTAŞ’ın olamayacağını düşündüğü ikinci turda ise İHSANOĞLUNA oy verme çağrısı yapıyor. Onunla da kalmıyor bir yerlere (Kürtlere) mesaj vermeyi- akıl öğretmeyi de ihmal etmiyor: “İkinci turda boykot ERDOĞAN’ı desteklemektir” diyor. Bu çağrının neresinden bakarsak bakalım çelişkili, sağlıklı düşünememenin, kendi kalemi ile kendisinin yaptığı irade beyanını boşa çıkarmanın ve Kürt hareketini (sanki HDP ikinci turda boykot kararı almış gibi) peşinen teslim alma isteğinin ruh halini görebiliyoruz.
    1- 02.07.2014 tarihinde Boş Oy Kullanacağız başlıklı yazısında;
    C. Başkanlığı seçimlerinde nasıl bir tutum takınmamız gerekiyor? Eğer Türk-İslam Cumhuriyeti’ne mahkûm olduğumuzu düşünüyorsak iki muhafazakâr-sağ adaydan birine oy vermek kaçınılmaz. İki aday arasında fark görenler aldanıyor. Biri diğerinin aynasıdır. Birbirine bakan aynalar gibi sonsuza kadar, iç içe çoğalırlar.

    13.07.2014 tarihli Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken başlıklı yazısında ise;
    Bence, diktatöre yardımcı olmamak için, kerhen Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy vermek gerekir. Fakat bu noktada tayin edici olan, Kürt ulusal hareketinin tavrı olacaktır. 2. turda boykot ya da boş oy tutumu, açıktan Tayyip Erdoğan’a destek anlamına gelecektir. Kürt ulusal hareketi böyle bir tutum takınarak, diktatöre yolu açmanın sorumluluğunu yüklenebilecek midir?
    Gün ZİLELİ’nin seçimde alacağı tavrın şekli “hastalıklıdır.” Bu Hastalık durumu iki yazı arasındaki çelişkide saklıdır. Birinci yazıda her ikisinin aynı olduğu, bir birinden farklarının olmadığı ve her iki adaydan birine(ERDOĞAN-İHSANOĞLU) oy vermenin “Türk-İslam Cumhuriyetine Teslimiyet” olduğunu iddia ederken, ikinci yazısında ise İHSANOĞLUNA ikinci tur için oy çağrısında bulunmak neyi savunduğunu bilmemektir. Kendini boşa çıkarmanın acıklı halidir. Ve oraya koyduğu öncül “KERHEN” kelimesi davranışına anlamlı ve haklı bir gerekçe katmıyor. Ki bunu ilk yazısındaki, “Ehven-i şer diye bir şey yoktur. Şeriata da, şer’e, ehven-i şere de oy verilmez.” kendi cümlesi ile kendisi belirtmektedir.

    Gün ZİLELİ; ilk turda Boykut-Boş Oy çağrısı yaparken, olası ikinci turda ise Boykotu ERDOĞAN’a oy vermekle özdeşleştirmektedir. Sormak lazım GÜN ZİLELİ’ye: ilk turda boykut oyları nedeni ile ERDOĞAN birinci turda seçilirse sen ERDOĞAN’a oy vermiş mi oluyorsun? Eğer seçim ilk turda sonuçlanırsa; İlk turdaki Boykutçular-Boş Oycular geçerli oy kullansa belki de seçim ikinci tura kalacaktı önermesine verecek karşıt bir cevap yok. Senin birinci turdaki Boş Oy kullanman ERDOĞAN’a yaramıyor da ikinci turda Boykut davranışı mı ERDOĞAN’a yarıyor? Birinci turda seçim sonuçlansa Gün ZİLELİ ve kendini ait hissetiği anlayış bunun sorumluluğunu yüklenebilecek mi? DEMİRTAŞ aday olmasaydı ve sadece ERDOĞAN-İHSANOĞLU ikilisinin adaylığı üzerinden yapılacak ilk tur seçimlerinde Gün ZİLELİ aynı şekilde boş oy çağrısında bulunacak mıydı? Çünkü kendi varsayımları üzerinden DEMİRTAŞ’ın ikinci tura kalamayacağını hesaplayarak açık şekilde Boş Oy-Boykotu EDOĞANCILIKLA özdeşleştirmektedir. Ancak İlk turda bunu yapamamaktadır. Maske düştü kel göründü misali. Neden mi bu ön yargı? Bu ön yargı M. SUPHİ’den başlayarak günümüze kadar geçen zaman içinde Türkiye Sol hareketinin bu 100 yıllık sürede oluşan tüm Kürt Hareketlerine olan yaklaşımlarından kaynaklanmaktadır.
    Gün ZİLELİ;birinci turda sandığa gidip iki üç seçeneğe Mühür basın geçersiz oy kullanın, ikinci turda ise Boykut ERDOĞANA yarar, sandığa gidin Eklemeddin’e kerhen eklemlenin ve oy verin şeklinde bir çağrıda bulunuyor. Bu Devrimci bir çağrı değildir. Bu ulusalcı reflekslerden arınamamanın öğrenilmiş halidir. Oysa Boykot devrimci bir eylemdir. Alışıla gelmişe, rutine, seçenekler arasındaki sıkışmışlığa karşı kendi seçeneğini yaratmadır. En önemlisi ise sergilenen oyuna ortak olmamaktır. Ama oyunun bir yerinde “oyuna dahil oluyorum- bende oynamak istiyorum” demek değildir. Boykut sandığa gidip “hepinizi de istiyorum” şeklinde mührü tüm seçeneklere basmak- geçersiz oy kullanmak hiç değildir. Ez cümle ile Boykot sandığa gitmemektir.
    2- 02.07.2014 tarihinde Boş Oy Kullanacağız başlıklı yazısında; “Bu ikisinin dışında kalan bir aday daha var. HDP adayı Selahattin Demirtaş. Selahattin Demirtaş, bu hareket içindeki, örneğin Sırrı Sakık, Pervin Buldan gibi adaylarla kıyaslandığında, elbette sola daha sempatik gelecektir ama ne yazık ki, toplumsal muhalefetin (4K diye ifade ettiğimiz, kentlerin – Gezi -, Kürtlerin, Kızılbaşların, Kadınların) ortak adayı olarak görülemez.”
    Gün ZİLELİ; Selahattin DEMİRTAŞ her kesin ortak adayı olarak görülemez diyor. Bu kısmı haklı sayılacak bir belirtme. Evet. HDP tüm toplumsal muhalefetin ortaklaştığı bir aday arayışına girmiştir. Başarılı olamamıştır. Kendi adayını göstermiştir. Eleştri-özeleştiri gereklidir. Ancak oluşan durumu sadece HDP’ye yüklemek, kendi devrimci sorumluluğumuzu görmemek haksızlıktır. Bu nedenle Gün ZİLELİ haksızlık yapmaktadır. Gün ZİLELİ(kendini ait hissettiği anlayış ile birlikte) ortak aday çıkarma uğraşına hangi katkıları yapmıştır?
    Ancak burada asıl sorulmak-sorgulamak durumunda kaldığımız ve Gün ZİLELİ’nin acıklı durumunu ortaya koyan başka bir durum var. Herkesin ortak adayı olmadığı gerekçesi ile ilk turda DEMİRTAŞ’a oy vermeyeceğini açıklayan, hangi ortaklaşmanın sonucu olarak ikinci turda İHSANOĞLU’na oy verme çağrısında bulunmaktadırlar. Acaba İHSANOĞLU yukarıdaki 4K dan hangisini temsil etmektedir? DEMİRTAŞ bu 4K dan hangisini neden-nasıl temsil edememektedir, temsilcisi olamamaktadır? DEMİRTAŞ’a oy vermemenin gerçek nedeni Kürt Hareketinin içinden geliyor olması mı? İçinde geçmişte bulunduğu siyasal hareketlerin genlerine kodladığı ulusalcı reflekslerinden mi? Yoksa DEMİRTAŞ’ın toplumcu, solcu, devrimci kişiliğinde gördüğü kabul edilemez eksikliklerden mi? Bu eksiklikler nelerdir?
    3- 02.07.2014 tarihinde Boş Oy Kullanacağız başlıklı yazısında;
    “Yerel seçimlerde savunduğumuz “bas geç” tutumuna karşı çıkan birçok arkadaş, şimdi, “hani bas geçti, ne oldu?” diye soruyor. Farklı durumları kavrayamamanın sonucudur bu. Yerel seçimde adayların niteliğinin, dolayısıyla hangi partiden olduğunun hiçbir önemi yoktu. Önemli olan, AKP’nin oylarının yüzde kırkın altına düşmesi ve sahip olduğu belediyelerin sayısında (özellikle İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri) önemli bir azalma sağlamaktı. Eğer başarılabilseydi bu, AKP’nin Gezi isyanında ve 17 Aralık’ta yediği darbelerin oy oranına da yansıdığı anlamına gelecekti. Eğer başarılabilseydi, bugün CHP bir İslamcı aday yerine, toplumsal muhalefete daha yakın bir adayı göstermek zorunda kalacaktı. Ya da İslamcı bir aday gösterdiğinde bunun ağır bedelini ödeyeceğini bilecek, o zaman CHP içindeki, Alevilere ve toplumsal muhalefete daha yakın milletvekilleri itirazlarını daha gür bir sesle ortaya koyabileceklerdi.” Şeklinde bir okuma yapmaktadır. Bu eksik ve yanlış bir okumadır. Gün ZİLELİ iyi bir yazardır. Ancak görüldüğü gibi “kötü” bir okuyucudur.
    Eksik ve yanlış okumadır. Çünkü; Sosyalistlerin CHP’yi CHP içinde kalarak değiştirme dönüştürme arzuları 1920 den bu yana devam etmektedir. Her dönem bir şekilde CHP içinde yer almışlardır ya da oy vermişlerdir. Ancak değişen dönüşen ve ortaya çıkan herhangi bir yeni durum oluşmamıştır. Ancak; daralan, halktan kopan, yüzü Devrime dönük hareketlerden kaçan, Kemalizme eklemlenen bir Sol Hareket olmuştur. İlk söylemlerde her zaman Devrimci Duruşların nasıl olması gerektiğini ortaya koyan bu Sol Hareketler sonuçta ise alışkanlıklarından ve ulusalcı reflekslerinden kurtulma iradesini gösteremeyip son kertede Kemalizme ve dolayısı ile gelenekçi devletçi CHP ye eklemlenme gerekçelerini de yaratmışlardır. Gün ZİLELİ’nin içinde bulunduğu durumda aynısı. Belki de kendisinin içinde bulunduğu acıklı durumu yüzyıllık Sol Hareketin fotoğrafını günümüze taşıyan en yeni ve somut görselliktir. İlk Çağrısında Türk-İslam Cumhuriyetine teslim olmayacağız şeklinde üst perdeden iddialı bir söylem geliştirmişken sadece 11 günlük kısa bir zaman dilimi içinde “kerhen” Türk-İslam Cumhuriyetine teslim olmayı kabullenmiş durumdadır. Tutarlı bir Gün ZİLELİ ilk yazısında dillendirdiği Türk-İslam Cumhuriyetine teslim olmayacağız tavrını ikinci turda da göstermesi idi. Temel eleştiri ise zaten buradan çıkmaktadır.
    Gün ZİLELİ “kötü” okuyucudur. Çünkü CHP yerel seçimlerde başarılı olamadığı için böyle Türk İslamcı adayı gösterdi şeklinde bir önermede bulunmaktadır. CHP algı olarak başarılı olduğu için böyle bir aday göstermeyi tercih etti. Neydi bu algı. CHP İslamcı ve Ülkücü adaylar ile çıktı seçim sahnesine. AKP karşıtlığı üzerinden bütün farklı çevreler CHP siyasetine eklemlendi. Uzun yıllardır böyle bir algı ve ilgi yakalayamamıştı. CHP belediye sayısını çoğaltması onun başarısını göstermiyor. Asıl başarısı vitrine koyduğu adayların etrafında oluşan Sol-Sosyalist yığılmayı bir başarı olarak algıladı. Ben hangi adayı göstersem Sol Çevreler bana oy veriyor. Ben o zaman farklı çevrelerden aday göstereyim ki farklı çevrelerin oyunu alayım düşüncesi ile yerel seçim vitrininden sonra aynı mantık ile Cumhurbaşkanı adayını da belirledi. CHP için Toplumsal Muhalefet iddiasını sürdüren, dillendiren kesimlerden çok daha farklı kesimlerin(kendisine asla oy vermeyen İslamcıların) oyunu alabilme mantığı idi. Eğer başarılı olsaydı böyle bir aday gösterme cesaretini göstermezdi KILIÇDAROĞLU önermesine karşılık esas olan ve doğru okumanın getirdiği önerme; başarılı olunduğu için böyle bir aday gösterildi. Eğer yüzü devrime dönük kesimler yerel seçimlerde CHP ye eklemlenmeseydi CHP böyle bir adayı göstermeye cesaret edemezdi. Bu nedenle Gün ZİLELİ’nin önermesi eksik ve karşılığı olan bir önerme değil. Gerçek solcular, ulusal reflekslerinden arınmış sosyalistler CHP’ye eklemlenme bahaneleri yarattıkları sürece CHP böyle adayları önünüze koyacaktır.
    Kendisinin Fikret BAŞKAYA ile birlikte kaleme aldığı “Bir Devrimi Yeniden Düşünmek 1” adlı kitabı çoğumuz okumuşuzdur. Çokta değerli bir kitaptır. Kitap; Türkiye Sol hareketine, tarihsel süreç içinde Kürt hareketlerine karşı ön yargılı yaklaşım, sosyalistlerin toplumcu olamadıkları, halklaşamadıkları, Her dönem bir gerekçe ile gelenekçi devletçi Kemalizm ile eklemlenme tutumlarına ve Marksizm’in somutlaştığı Bolşevik Devriminin halktan uzaklaşmasına, iktidarlaşmasına, sosyalistlerin profesyonel örgütleyici olma heveslerine, Sosyalistlerin her şeyi ben iyi bilirim ve devrimi ancak biz yaparız alışkanlıklarına temel eleştiriler getirmektedir. Ve Devrimin salt Reel Sosyalist alışkanlıklar ile olamayacağı, farklı düşünmenin, yüzü Devrime dönüşebilecek hareketliliklerin içinde yer almanın yeni dönem sosyalistlerin görevi olması gerekliliği yönünde temel belirlemeler bulunmaktadır. Ancak Söz konusu Kitapta getirdiği temel eleştiri konusu davranışları şu an kendisi tekrarlamaktadır. Sormak lazım. Hangisi Sosyalist Gün ZİLELİ?
    Sonuç olarak, Devrimci bir vitrini ve yeni dönem Devrimci tutum olarak kabul ettiği farklılıkların içinde yer almasını bir görev olarak kabul eden, yazdığı kitaplardaki düşünceleri kendisinin devrimci görevleri olarak beyanda bulunan Gün ZİLELİ’ye, Selahattin DEMİRTAŞ’a (Erdoğan AYDIN’ın Özgür Üniversite Sayfasında yazdığı gibi) en az bir oy borcu olduğunu hatırlatmak gerekir.
    Hasan ÇOKGÜLER

  76. Hasan arkadaş, güzel bir yazıyla benim çelişkilerimi gayet güzel ortaya koymuş, birçok noktada da haklı. Ne var ki, bu çelişmeler ve tutarsızlıklar biraz da çaresizliğin ürünü. İki küçük düzeltme yapayım: 1. Ben anarşistim; 2. Demirtaş’a oy borcum yok, çünkü vatandaş değilim ve oy kullanamıyorum. Ama çevremdeki arkadaşların çoğu Demirtaş’a oy verecek 1. turda. Eğer ben de oy kullanıyor olsaydım, Demirtaş’a oy verebilirdim.

  77. Cumhurbaskani Gün Zileli olmali..

  78. demek en tutarsız beni buldun 🙂

  79. TR ye yakisir ya..

  80. peki, hatırını kırmayayım bari 🙂

  81. hadi artık yeni yazı gelsin. sıkıldık hep aynı şeylerden. cephenin kadın dövmesi hakkında yazacaktın hani mahir çayan’ı yazacaktın ne oldu?

  82. şu sıra kitap redaksiyonu yapıyorum, birkaç güne kadar bomba gibi bir kadroyla sahalardayız 🙂

  83. Yazıma verdiğiniz cevabi degerli bululuyorum. Ancak bu sizin sorumlulugunuzu ortadan kaldırmıyor. Nasil ki oyunuz olmadığı halde “ilk turda boş oy kullanacağız” çağrısında bulunmussaniz size düşen devrimci sorumluluk İlk turda DEMİRTAS’a oy kullanacağız başlıklı bir yazi yazarsanız o zaman belirlemenizi bir savunma olarak algilamayacam. Bunu ben söylüyorum diye yapmak zorunda değilsiniz. Ancak kitaplarinizdaki velirlemeleriniz ile günlük siyaset hakkında yazdinigiz yazılar arasındaki celiskilerinizi giderme gibi bir sorumluluğunuz var. Yoksa yaptığınız sadece “aydın tutumu” olurki buda benim gibi kitaplarınızı okuyan okuyuculariniza haksızlık olur.

  84. böyle bir yazı yazmamın pratik bir değeri olduğunu sanmıyorum. Yani oy düzleminde bizim sözümüz geçmiyor, açık bu. Siteye, sandığa gitmemek, boş oy vermek, Demirtaş’ı desteklemek, 2. turda ihsanoğlu’na oy vermek yönündeki bütün öneri yazılarını koyuyorum. isteyen istediği gibi davransın.

  85. Boş oy kullanacağız diye bir yazı yazmanız ne kadar (Yeni Devimci tutumları – Devrimi Yeniden düşünmeyi ısrarla savunan bir devrimci yazar için) pratik bir değeri yoksa o yazınında bir değeri olmasın hocam. “Bari” leri geçip gerçekten yüzü devrime dönüşebilecek hareketliliklerin içinde olma sorumluluğunu ve iradesini, kitaplarınızdaki(günlük aydınca yazdığınız yazıları bilinçli kast etmiyorum) irade beyanlarınızı ve tespitlerinize dönük samimiyetinizi de somutlaştırmış olursunuz. Aksi taktirde şu sorunun cevabını vermek durumundasınız; Son dönem Kitaplarınızdaki tespit-düşüncelerinizi mi kendimize rehber edinelim yoksa günlük “aydın tutumu ile yazdığınız” yazılarınızı mı? en yi sizde bilirsiniz ki ikisi arasında anlamsız çelişkiler var. Evet hocam bir okuyucunuz olarak sorduğum bu sorumu(gerçekten ciddiye alarak)cevaplar mısınız?.

  86. Baruch Spinoza:İnsanın duyguları denetleme ve kısıtlama güçsüzlüğüne kölelik diyorum; çünkü duygulara tabi olan insan, kendisinin değil, ama kaderinin hükmündedir; öylesine onun hakimiyetindedir ki, kendisi için daha iyi olana bakmasına rağmen, yine de kötü olana akmaya zorlanır.

  87. Cevaplayayım o zaman. Adaylar içinde en iyisi yine de Demirtaş görünüyor, buna rağmen ona oy verin demek içimden gelmiyor açıkçası. Bunun bir sebebi, HDP’nin toplumsal muhalefeti temsil eden bir aday gösterme şansını elde etmişken bunu elinin tersiyle itmiş olmasıdır; ikincisi, Demirtaş’ın, Gezi için söylediği olumsuz sözlerin samimi bir özeleştirisini yapmamış olmasıdır, bu yüzden bugün söylediği olumlu şeyler, ne yazık ki, samimiyetsiz, politika icabı söylenmiş sözler olarak görünüyor bana; üçüncüsü, Kürt ulusal hareketinin AKP ile sembiyotik bir ilişki içine girmesidir. Bunu çok tehlikeli görüyorum. İkinci turdaki (eğer olursa) HDP’nin boykot tutumunun RTE’ye gizlice destek ve oy taşıma gibi bir plana hizmet edeceğinden kuvvetle kuşkulanıyorum. Öte yandan, sandığa gitmeme ve boş oyun da şu somut koşullarda pek fazla bir karşılığı olmadığını biliyorum. Bütün bunları düşünmek beni bu konuda yeni bir yazı yazmaktan alıkoyuyor doğrusu. Demirtaş’ın %10 civarında oy almasının iyi olacağını düşünüyorum ama oy ver diyecek ölçüde kefil olamıyorum. İşte bugünkü pasif tutumumun nedeni budur Hasan arkadaşım. Politik numara yapmıyorum. Vicdanıma göre hareket ediyorum ama şu karmaşık durumda vicdanım da çelişkiler içinde.

  88. Ah bu ön yargılar. Küçük siyaset ve sorumluluk almama oyunları. Bazı insanlara hiç gitmiyor hocam.
    1- HDP nin 2. turda boykot yada herhangi bir adaya oy verme konusunda aldığı bir karar var mı. Sizde olan bu bilgiye nereden ulaşabilirim.
    2- HDP nin aday belirleme öncesi yaptığı çalışmalardan ne kadar haberdarsınız. HDP hangi tartışma süreçlerinden sonra aday belirlemiştir. Sizin gibi düşünen kişi yada bugün eleştiren kurumlar HDP ye öneride bulunmuşlar mı?
    3- Aday açıklanmadan önce; HDP ERDOĞAN için daha düşük profilli bir aday belirlemek istiyor o yüzden DEMİRTAŞ ismi geciktiriliyor şeklinde sol cenahtan yazılar yazıldığını sizde okumuşsunuzdur. aynı kalemler aday açıklandıktan sonra ise DEMİRTAŞ ortak aday değil ve ikinci turda ERDOĞAN için oy kullanacaklar yada boykot edecekler önermelerine temel oluşturan ön yargıların tarihsel öğrenilmişlikler ve baştan karşıtlık üzerinden pozisyon almakla ilgisi var mıdır?.
    4- birinci turda seçim bittiğinde sizin çağrıda bulunduğunuz kesimler 2. turda eklemlenecekleri anlayışa birinci turda oy verseler daha samımı olmazlar mı. sağlamcı bir tutum mu: bakın ben Türk İslam Cumhuriyetine oy vermedim. eğer önermeniz doğru ise(ikinci turda boykot ERDOĞAN’a yarar) 1. turdaki boş oy-boykot kime yaramış olacak. Birinci turda seçim sonuçlansa nasıl bir yazı yazacaksınız yada nasıl bir okuma?
    5- Kefil olamıyorsunuz cümlesi çok uymadı hocam. şöyle ki;asıl olan Kefil olmak mı yoksa asıl olan mevcut koşullarda doğru adımı atıp, bir sonraki(olası farklı durumlarda) adımda eleştiri yapmak mı? hangi somut veriler ikinci turda İHSANOĞLU’na kefil olmanızı sağlıyor. Çaresizlik demeyin?
    6- DEMİRTAŞ şahsında toplumsal muhalefeti temsil etmeye çalışan ve ilkeler çerçevesinde bir araya gelmiş farklı düşünenlerin(tümü olmasa da ) %10 gibi bir psikolojik hava yakalaması çok övündüğümüz ikinci bir Gezi havası yaratması mı önemli yoksa bu havadan Sonra Selahattın DEMİRTAŞA güvenmemek mi? bu havayı yakalayan bir Toplumsal Muhalefet bileşenleri DEMİRTAŞ’a güvenmediğiniz noktalarda yanlış yapma izni verirler mi? helede içinden geldiği hareket. Rojova pratiğini göz önünde bulundurarak düşününüz.

    7- sanırım bu tartışma burada bitmeli. çunkü soru işaretleri gittikçe çoğalıyor. kendimce Gün ZİLELİ ile teorik, düzeyli bir tartışma yapmak istedim. umarım böylede yapabilmişimdir.

  89. düzeyli bir tartışma yaptığını kabul ediyorum, zaten ilk yazını da duyurular bölümünde koymuştum. gelişmelere bakalım ne olacak…

  90. “HDP nin 2. turda boykot yada herhangi bir adaya oy verme konusunda aldığı bir karar var mı?” sorusu siyasi bir yaklaşım değil! Bu ülkede olup bitenleri görmezden geliyor… “Evveliyat” yok!

    Yazık ki bu ülkede yapılan siyaset “idealler” üzerinden değildir. BDP-HDP nin Reyhanlı katliamı ve Gezi İsyanındaki tutumunu biliyoruz.
    CHP’nin Kürt meselesindeki tutumu da ortada. IŞİD’çilerin de yaptıkları biliniyor…
    Reel siyaset yapılıyor burada! Sınıf çıkarları. Ulusal çıkarlar. İktidara ait güç elde etme manevraları…
    Peki HDP’nin seçim boykotu şaşırtıcı olur mu? Kim şaşırır buna!

    Bu bir ön yargı mı, niyet okuma mı? Evet… Geleceği gören kazanır; göremeyen kaybeder! Hayat, siyaset bu şekilde yürütülmek zorundadır…
    Dilerim seçim 2. tura kalmaz! İlk turda RTE seçilir! 2. turda daha yüksek oy alır… BDP sayesinde.. Yanılırsınız; sorumlu mevkide iseniz istifa edersiniz… Bizim gibi ahkam kesenler de utanır! Özür diler; ağzının payını alır! Hakaret edilirse de sineye çeker!
    *
    CHP ve HDP muhalefeti “gösteri’dir”. ABD planlarına uygundur…
    Gerçek muhalefetin CHP, BDP ve kendi kendini yiyen Sosyalist partilerin dışında oluşması zorunludur…
    Nasıl mı?
    Yaşayarak göreceğiz… O güne kadar da “küçük hesaplar” içinde kıvranacağız!
    Gezi İsyancılarının ruhu ile gerçek bir “sessiz” muhalefetin gelişmesi gerekiyor… Önce sessiz… Sonrası bilinemez…

  91. garbis altınoğlu cb seçimiyle ilgili yazısında anarşistleri de hedef almış;

    Tutarlı demokratların bundan hareketle, seçimler ve parlamenter savaşım ve burjuva rejiminin/ egemenliğininin biçimi karşısında kayıtsız kalabileceği ve kalması gerektiği sonucuna varmamalı. Soruna böyle yaklaşmak, anarşistlere özgü bir siyasal çocukluk sergilemekten başka bir anlama gelmez.

    Varolan düzenin temelden değişmediği koşullarda burjuva rejiminin hangi biçimi alacağını önemsememek ve bunu yaparken -hepsinin de gerici olduğu gerekçesiyle- iktidarın hangi burjuva katmanı ya da kliğinin eline geçeceğinin bizi ilgilendirmediği savını ileri sürmek ilkelliktir ve asla tutarlı demokratizmle bağdaşmaz. Somut dönemlere özgü taktiksel tercihler yapmayı reddetmek ve “hepsi de kahrolsun!” sözde sol sloganıyla özetlenebilecek bir politikaya sığınmak, tutarlı demokratizmin değil, anarşizmin tutumudur.

    http://gelawej.net/index.php/yazarlar/81-garbis-alt-noglu/808-cumhurba%C5%9Fkanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-se%C3%A7imine-do%C4%9Fru

  92. Ben İyimser insanlardan olduğumu sanıyorum… Bu sonuç beni sevindirdi!
    Biliyoruz.. Kazanacaktı…
    Böyle kazansın istiyorduk..
    Bu ülkenin en akıllı, en üretken, en iyicil, en düşmanlıksız, en dünyacı, en merhametli, en barışçıl, en namuslu, en “haram yemez”, en insancıl ümitli insanları…
    o kadar da az değiliz….
    Böylesi bir sonuç…
    Diktatör bozuntusunun kılpayı kazanarak haddini bilmesinin duyurtulacağı bir sonuç olarak iyidir!
    İtiraf ediyorum!
    Daha iyi bir dünya-ülke için görevlerimizi tam anlamıyla yerine getirmiyoruz…
    Yine de, yine de… Bu sonuç hepimizin hak ettiği bir sonuçtur!
    Bu sonuç, mücadele sürecindeki moral-motivasyon olarak kötü bir sonuç değildir!
    Başladığımız noktadan daha geride değiliz…
    Bu da bir şeydir!

  93. Kürt karşıtı bölgesel pakt ittifakına katabileceği herkesi katmak ister..

    Ne seçimi?
    Nerede olmuş?
    Ne zaman seçim yapmışlar?
    Kimi seçmişler?
    Anlayamadım gitti.

    Adam ben devletin kuluyum demiyormu?

    Savaş ve barış kararlarını MİT alıp kendi kuryeleriyle bu adamın ağzından dağ kadrosuna götürmüyormu?

    En kahraman askeri komutanları Oslo’ya tıpış tıpış giderek MİT’le al takke ver külah etmiyorlarmı?

    Milletvekilliğine ve belediye başkanlıklarına kimin getirileceğine MİT nezaret edip belirlemiyormu?

    ABD ve İsrail Güney’de kürtlere devlet kurduruyor diyen jurnalciyi tanımıyormusunuz?

    KCK yargılamaları esnasında bu örgüt yönetiminin neredeyse yarısının MİT elemanlarından oluştuğunun anlaşılması üzerine bir gecede MİT yasası değişmedimi?

    Beşir Atalay başbakan yardımcısı sıfatıyla bunların siyaset yapacağı partiyi bile MİT’in kurduğunu açıklamadımı?

    Bu açıklamayı tekzip eden seçilmiş bir temsilcilerinin beyanını okuyan, duyan varmı?

    Bir partide egemen çizgi bu olmasa bağımsızlığı çöpe attık diyen birinin ağzını yırtmasalar suratına da tükürmezlermi?

    Ulus devletin zamanı geçti, kürtler için devlet kurmak gerekmez diyenler bunlar değilmi?

    Türkiye’yi bölmek kimsenin haddi değildir diyen günaşırı İmralı’ya gidip gelen Öcalan’ın kuryesi ve de milletvekili değilmidir?

    Bunların hepsini isnatmı ediyorum, yoksa hepinizin bildiğiniz gerçeklermidir?

    Şimdi Suriye’de “kanton” deyip yeryüzünün belki de en kanlı rejimlerinden birine askerlik yapmayı insan olan hangi grup kabullenir?

    Öcalan’ın 15 yıl müddetle oturduğu Esad’ın kucağından kalktıktan sonra yerine halefleri oturmaya devam etmiyormu?

    Esad gibi kanlı bir faşistin ve barbar rejiminin fedaisi kesilmek adına arapları kürtlerin üzerine çeken, özellikle IŞİD’i kaşıyan ve tahrik eden bunlar değilmi?

    IŞİD derken bahse öteki yanından bakalım.

    PKK gibi IŞİD’İ besleyen, eğiten, destekleyen sonra kürtlere salan devlet Türkiye değilmi?

    MİT Avrupa’dan bile bunlara harıl harıl adam toplamıyormu?

    Toplananlar Türkiye’de eğitildikten sonra silahlandırılıp uğurlanmıyormu?

    Tırlar dolusu cephane ve sair lojistik Türkiye içişleri bakanlığının talimatlarıyla sınırdan geçirilmiyormu?

    Bunların hepsini bilmiyormusunuz?

    Şayet bunlar yalansa yanılgı payı var. Ya değilse?

    Bir tek kelime katmamacasına olan biteni önünüze koydum. PKK’yi olduğu gibi IŞİD’i de yönlendiren Türkiye’dir. Dışişleri mensuplarının IŞİD’ce alıkonulması ise oyunu örtmeye yönelik bir nevi perdelemedir.

    Bu her iki örgüt Türkiye’nin kontrolunda olduğuna göre ikisinin kapışma alanı olarak Güney’i seçmesine Türkiye dışında müsebbip aranamayacağı gibi, PKK’ye yurtseverlik atfedip başını eteğine dayayanlar bunu bilinçli yapmıyorlarsa aptallıklarından bu noktaya gelmişlerdir. Objektif olarak bu oyunun figüranları, dolayısıyla Suriye ve Türkiye’nin truva atıdırlar.

    Siyasette kimin nerede durduğuna bakılarak nitelik belirlemesi yapılır, yoksa kimin ne propaganda yaptığına nasıl günah çıkardığına fazlaca bakılmaz.

    Seçimmiş?

    Niye ilgilendiğiniz ve hararetlendiğiniz belli.

    Yoksa sağır sultanın bile duyduklarına kulaklarınız kapalımı?

    Siz seçiminizi yapmışsınız, daha doğrusu sizin adınıza yapmışlar. İradesine kendi sahip olan kendi seçimini kendi yapar. Bizi yönetmeye talipken kendinizi ne kadar yönetebildiğinize bakıp düşünmemek elde değil.

    Hakikat budur, ister kızın isterseniz düşünün ama gerçeğinde teşekkür borçlusunuz.

    Kürt kemalizmiyle yurtseverliğin, statüko bekçiliğiyle devlet talebinin harmanlanmasından yurtseverlik çıkaracağını sananlar bu iki zıt karakterli oluşumdan yurtseverlik dominat bir sonuç istihsal etmeye kalkarken yanılmakla kalmaz Kenan Evren döneminden beri kürtlerin önünde hazır tutulan çukura yuvarlanır. Bunun adı kürtleri birleştirmek değildir. Kimki kürtlerin birleşmesinden nicel birleşmeyi anlıyorsa siyasetin s’sinden haberi yoktur. Kürtleri hangi niteliğe endekslediğinize ve neye yol açtığınıza bakmanız gerekir.

    Siz hangi prensiplerde birleştiniz yada hangi yurtsever koşulunuz PKK cenahında yer bulur sorusuna maalesef tutarlı bir cevap verebilecek durumda değilsiniz.

    Baskın gelecek olan devletler düzeyinde sömürgeci gücü arkasına almış olmasına rağmen kahır derecede silahlı olandır. Sizin adına silahlı politika dedikleri ceberrutluk türüne nitelik değiştirtmeniz bir yana kalsın, bu güçsüz ve siyaseti okuyamayan halinizle kendinizi koruyabilme şansınız dahi yok. Ne fiziki ve ne de ideolojik düzeyde kadrolarınızı koruyabilme imkanlarınız yok. Kulanıldıktan sonra atılırsınız.

    Bu örgüt ne dindarlar bitirmedi. Siz nesinizki?

    Siz PKK’ye dindarlık yada yurtseverlik zerkedemezsiniz, tabanını da etkileyemezsiniz ama PKK sizin kodlarınızı kemalizme endekslemekte zorluk çekmez. Buna tahmin demeyin. PKK dindarlar kongresine sizleri davet etti, içinizden bazıları buna balıklama atladı. PKK’nin dindarlıkla ilgisinin pragmatik olduğu kadar istismarcı olduğunu kavrama durumunda değildiniz. İkincisi, bu taleple alevlenen kadrolarınız PKK’nin kardeşliğinden daha kardeşçi, ümmetçi bilinçaltı dolayısıyla onlardan daha enternasyonalistti bunu hesaplamayı ya ihmal ettiniz yada ayırdında değildiniz. Kongerede dindarlığınızın gereklerini kabul ettiremediniz ama iki flört seansından sonra PKK işgalci devletin çatı kurumunu size kabul ettirdi ve boynunuza astı. Sizin PKK’yi etkileme yeteneğiniz ve imkanınız bundan ibaret. Ümmetçiliğin mazlum millet için negatif niteliğini ve sömürgeci devlete tavır almayı size daha yeni telkin ediyorlar. Bu idrakte olanların henüz yeni sayılacak çabalarıyla geleneğiniz içerisinde belli bir akımın olgunlaştırılması aşamasındasınız, bu aşamada size bu çelmenin atılacağını düşünemediniz yada aranızda hesaplayanlarınız oldu ama işbirlikçi akım ağır bastı. Bu sizin gözlendiğinizi ve sömürgeci istihbaratın sizi hangi zayıflığınızdan yakalayacağını bilecek kadar sizi tanıdığını ortaya koyuyor. İçinize mayın döşenmediğini söyleyebilecek durumda değilsiniz. Yapınızda yurtseverlik değil işbirlikçilik baskın geldi. Tebliğinizi bile ikmal edemediniz, bu irşad düzeyiyle yurtseverleşme bir başka bahara kalmıştır. Görünen köy bu.

    PKK sömürgeci devletlerle bu denli yoğun ilişki içindeyken bu devletlerin istihbarat teşkilatları kontrol edemedikleri örgütleri PKK’ye kancalatıyorlar. PKK’nin askeri ve siyasi yönetimi tamamen istihbarat örgütlerinin kontrolundayken ha öyle ha böyle işgalci için değişmiyor. İçinizden bazı münevverler çıkıp kimse bize etkiyemez, biz idrakimizi koruruz diyebilirler. Bu bir dereceye kadar doğrudur ama örgüt olarak kendinizi ve misyonunuzu koruyamazsınız, hiç bir iş görmenize müsaade edilmez, etmezler. İşler ciddi noktaya geldiği an onların yedeğine düşmeye mecbur bırakıldığınız dünkü seçim kararınız gibi istenen mecrayı kabullenmek dışında yol bırakmazlar size. Kendilerinin söylemi nedeniyle giremedikleri alana sizin üzerinizden girer ve sizinle yayılır, yayılmalarını tamamladıktan sonra posanızı çıkarıp sizi devre dışı bırakırlar.

    Örgütlü işbirlikçilik her iki başı dinci, şii ve sünni sömürgeci rejimlere sırtını dayamışken ola ki Isparta’da ikamete mecbur kalırsınız. Türkiye’nin bugünkü Hizbullah’ı PKK’dir. Hizbullah bile dümenini bu ölçüde türk istihbaratına ve Şam istihbaratına teslim etmemişti. Bunu unutmayın.

    Kötü seçim yaptınız, bu seçimin mağlubu olmayı reddedin.

    *

    Bariz kemalist ve Türkiye’ye ilaveten Suriye’nin bütünlüğünü sağlamayı stratejik hedef olarak önüne koymuş son derece açık ve taahhütkar bir şekilde türkiyeci olan bir partiye Kürdistancılık izafe etmek büyük tevildir, bu tevile dayanarak zevahirin kurtarılacağını sanmak ise büyük yanılgıdır.

    Kalın söğüdün kökü yanına dikilen fidanın yeşerdiği görülmemiştir.

    Beşir Atalay bu partiyi MİT aracılığıyla biz kurduk dediğinde ilgili partinin hiçbir yetkilisi bu açıklamayı tekzip etmedi, edemedi.

    Şimdi Beşir Atalay’ı siz yalanlayın bakalım. Siyaha beyaz deyin, gözlere beyaz görünsün. PKK’nin cevaplayamadığına nasılsa onlar adına cevabınız var.

    Vizyonmuş?

    Vizyon bu işte, herkesin vizyonu oyuna iştirakiyle müsemma.

    Statükocu olmaktan öte kürtlere felaket getirmiş ve getirmeye devam eden bir partiye yuğucu yada ayakçı olmakla partileşeceğini ve vizyon sahibi olunacağını sananlar bu millete politika rehberliği yaptığı için sık boğaz halde değilmiyiz?

    Kürt karşıtı bölgesel pakt ittifakına katabileceği herkesi katmak ister, çünkü sınamadığı barbarlık ve gidebileceği yer kalmadı. Yolun sonuna gelindiğini sizden iyi biliyorlar. Yıkılacak olana payanda olmayın, göçüğün altında kalırsınız.

    Size başka şey söylemeyeceğim, PKK’nin elindeki Suriye tanklarına, havanlarına ve modern teçhizata bakın tekrar düşünün. Düşünmek zor değil, vazifedir.

    Hata yaptığınızda sırt sıvazlamak dost tavrı değildir, kardeş tavrı hiç değil. Dostlarınızı üslubuna göre değil tavrına göre tartınız.

    http://cebaxcor.blogspot.com.tr/2014/08/kurt-karst-bolgesel-pakt-ittifakna.html

  94. Efendiler Biraz Dinlenin Sakinleşin
    Mehmed Şevket Eygi

    Sayın baylar, bayanlar!.. Muhterem cenaplar, hanımlar!.. Yahu, çalkantılı, gergin, sinirli, yıpratıcı bir seçim kampanyası yaşadık ve çok şükür kazasız belasız neticeye ulaştık. Hiç olmazsa bir haftalık bir tatil, dinlenme molası verilse iyi olmaz mıydı

    Seçim günü sükûnet vardı… Çünkü yasaklar vardı. Ertesi gün kavgalar, çekişmeler, ihtiraslar, entrikalar eskisi gibi devam etti… Yazık, yazık, yazık… Hezar yazık… Ne kendinize acıyorsunuz, ne halka…

    Bendeniz görmedim, rivayet ediyorlar. 1939’da İkinci Cihan Harbi’nin patladığı haberini İngilizlerin meşhur The Times gazetesi üçüncü sayfasında üç sütunluk bir başlıkla vermiş. (Zaten o tarihlerde Times gazetesinin birinci sayfasında haber ve resim bulunmaz, sadece küçük ilanlar yayınlanırdı…)

    Bir kısım politikacılar, büyük medya sanki iç barışa, sosyal mutabakata=uzlaşıya, kardeşliğe savaş ilan etmiştir.

    Cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyası esnasında konuyla ilgili bir tek yazı, bir tek paragraf, bir tek cümle, bir tek kelime yazmadım. Bu kadar konuşanın içinde bir kişi de sussun istedim.

    Recep Tayyip Beyefendi sanki bir seçim kazanma makinesi. Hangi seçime girse kazanıyor. Cenâb-ı Hakk’tan hayırlı başarılar diliyorum. Dikkat buyurunuz, başarı kelimesinin önüne hayırlı sıfatını eklemiş bulunuyorum.

    Ekmeleddin Bey seçimi kaybetti ama, bence o da çok başarılı oldu. Halkın büyük bir kısmı kendisini tanımıyordu, hazırlıklı değildi, CHP ve MHP bir sürü falso yaptı, yine de %35 gibi oy aldı.

    Ekmeleddin Bey’i bir konuda tebrik etmeme izin veriniz. Seçim neticeleri açıklandı, kaybettiği anlaşıldı ve hazret “Benim sözüm burada bitti.” dedi ve çekildi. Yorulmuştu, istirahate ihtiyacı vardı.

    Bir gün süren seçim yasaklarından sonra cadı kazanları, entrika kazanları kaynamaya devam etti.

    Dehşet veren ihtiraslar… Acayip hesaplar kitaplar… Tuzak kuyuları kazılıyor…

    Peki, memleketin gerçek gündemiyle ne zaman meşgul olunacak?

    İngiltere bir krallık… Bir kere daha belirteyim, kesinlikle laik bir rejime sahip değil. Orada hükümdar aynı zamanda millî Anglikan Kilisesi başkanıdır. Kraliçe II. Elizabeth, 1952’de tahta çıkmıştı, aradan 62 sene geçti. Maşaallah, tahtında oturmaya devam ediyor. Türkiye bu zaman dilimi esnasında siyasi kasırgalar yaşadı. Üç askerî darbe oldu… Bir de 28 Şubat post-modern darbesi… Kaç cumhurbaşkanı geldi geçti? Korkunç, dehşetli krizler yaşadık. Zavallı Adnan Menderes, asılmadan önce prostat muayenesi yapılarak idam edildi… Turgut Özal zehirlenerek öldürüldü… Sıkıyönetimler, hürriyetlerin askıya alınması, idamlar, sürgünler, rezaletler, cinayetler…

    Bir İngiltere krallığındaki demokrasiye, insan haklarına bağlılığa, hukukun üstünlüğüne, sükûnete bakınız; bir de bizdeki darbelere, entrikalara, ihtiraslara, çalkantılara, sarsıntılara…

    Be adam, sen ne demek istiyorsun?.. Baylar, bayanlar, ne olur kızmayın, öfkelenmeyin, gazaplanmayın, darılmayın. Bendeniz ne yazıyorsam onları düşünüyorum. Yazdıklarımda yalan, dolan, iftira varsa açıkça bildirin, hatamdan döneyim. Şayet doğru yazıyorsam makul olun, kabul buyurun.

    Geçenlerde millî iradenin tecelligâhı olan Büyük Millet Meclisi çatısı altında yine üzücü bir kavga oldu. Yumruklar, tokatlar, silleler… Vekillerden birinin burnu kanadı, kan aktı. Ne üzücü manzara…

    Ne olur baylar, bayanlar, cenaplar, hanımlar, biraz dinlenin, biraz istirahat edin, sizin dinlenmeye, istirahate, tatile gerçekten çok büyük ihtiyacınız var. Ne olur sakin olun. Ne olur ihtiraslarınızı portmantoya asıp müzakere salonlarına öyle girin. Makul olun… Mantıklı olun… Akl-ı selim sahibi olun… Hikmet=bilgelik sahibi olun…

    Zavallı halk Türk-Kürt, Sünni-Alevi, dindar-laik, Doğulu-Batılı diye birbirinden kopuk hiziplere ayrıldı.

    Tahammül, hoşgörü, adalet ve insaf her geçen gün erozyona uğruyor.

    Seçkinler, seçilmişler, okumuşlar, güçlüler, etkililer, tanınmışlar sakin olmazlarsa halk da olmaz.

    Ne olur biraz dinlenin, biraz sakinleşin, biraz kendinize gelin.

    Ahirete, hesaba, kitaba, mizana, Cennet’e, Cehennem’e inanan da ölecek, inanmayan da ölecek… Nedir bunca hırs? Bir gün gelecek bütün dünya kavgaları bitecek. Birkaç metre kefen, toprakta bir çukur, geriye hoş bir sada kalsın bari.

    Arkasından “Ne kendi eyledi rahat, ne halka verdi huzur / Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur” demesinler.

    http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Efendiler_Biraz_Dinlenin_Sakinlesin/21060#.U-9ZCqMfx90