Düşünmeyi Unutmak!

Noel Field’ın adını duydunuz mu? Ben duymamıştım. Geçen akşam arkadaşlarla birlikte, Werner Schweizer’in İnvented Spy (Uydurma Casus) adlı, 1994 yapımı belgeselini izlediğimde öğrendim kim olduğunu.

Noel Field, Amerikan kökenli bir komünist. Amerika Birleşik Devletleri’nde üst düzeylerde devlet görevlisi olarak bulunmuş; İspanya İç Savaşında, Cumhuriyetçi savaş mağdurlarına yardımcı olmuş; oradayken karısıyla birlikte Erica adında on yedi yaşında öksüz kalmış bir kızı evlat edinmişler; II. Dünya Savaşı’nda Nazi rejiminin kurbanlarına yardımcı olmuş; Komintern’in açığa çıkmamış görevlilerinden biri, aynı zamanda GPU ile bağları var.

Savaştan sonra, Noel Field, Doğu Avrupa’da kurulan “Halk Demokrasisi” rejimleriyle yakın ilişki içinde. Macar Komünist Partisi’nin üyesi. Çekoslovakya’da bir üniversitede görev almak üzere gittiği Prag’da, 1949 yılında ortadan kayboluyor. Karısı Herta Field, kocasının CIA tarafından kaçırıldığı kanısında. Bu durumu Çekoslovak Komünist Partisi’nin yöneticileriyle görüşmek üzere Prag’a giden Herta Field da ortadan kayboluyor. Noel’in erkek kardeşi Hermann Field, kardeşini aramaya başlıyor; Polonya’daki arkadaşlarıyla bağlantıya geçiyor. Onlar aracılığıyla kardeşinin akıbetini araştırmak için gittiği Varşova’da tutuklanıyor ve bir  şatonun mahzeninde hapis tutuluyor. Noel Field’ın, daha sonra Amerikalı kocasının soyadını alan Erica Wallach adlı üvey kızı, komünist geçmişi dolayısıyla Amerika’ya kabul edilmiyor. Erica, üyesi olduğu Alman Komünist Partisi’nden Amerikalı kocasıyla evlenebilmek için ayrılmış ama Doğu Almanya ile bağlarını koruyor. Üvey babasının ve annesinin kaderini öğrenmek için gittiği Doğu Berlin’de tutuklanıyor ve Sibirya’nın ötesindeki toplama kamplarına gönderiliyor.

Peki ne olmuştur Noel Field ve karısı Herta Field’a? İkisi de GPU tarafından tutuklanarak Macaristan’ın başkendi Budapeşte’ye gönderilmişlerdir ve özel bir yerde hapis tutulmaktadırlar. Tutuklanmalarının nedeni, o sıralarda Stalinist Matyas Rakosi iktidarının Macar Komünist Partisi içinde düzenlediği, aynı 1930′lardaki Moskova duruşmalarına benzer bir “show trial”dır. Bu seferki kurbanlar, Parti içinde Rakosi’den çok daha popüler olan ve o sırada Dışişleri Bakanı görevinde bulunan Laszlo Rajk ve diğer parti ileri gelenleridir. Bunun benzeri bir dava, üç yıl sonra Çekoslovakya’da da sahneye konacak ve Çek Partisinin Genel Sekreteri Rudolf Slansky ile on iki arkadaşı düzenlenen “show trial” sonucu idam edileceklerdir. Bu olay, Arthur London’un İtiraf adlı kitabında ve bu kitaptan hareketle Costa-Gavras tarafından aynı adla çevrilmiş, senaryosunu Jorge Semprun’un yazdığı, baş rollerini Yves Montand ve Simone Signore’nin oynadığı filmde ayrıntılarıyla işlenmiştir.

Laszlo Rajk davası tamamen ve daha sonraki Rudolf Slansky davası kısmen, Noel Field’ın verdiği ifadelere dayandırılmıştır. Noel Field, böyle davalar imal etmek için iyi bir itirafçı adayıdır. GPU ve onun bir kopyası olan Macar gizli polis örgütü IVO’nun (şu ironiye bakın ki, yeni rejim kurulduğunda bu gizli polis örgütünün ilk örgütleyicisi, o sırada İçişleri Bakanı olan Laszlo Rajk’tır. Herhalde bu meşum polis örgütünün kendi sonunu getireceğini o sırada aklından bile geçirmemiştir), Rajk ve arkadaşlarını suçlayacak bir “Amerikan ajanı”na ihtiyaçları vardır. İşte Noel Field, böyle bir “ajan”lık rolü için biçilmiş kaftandır. Noel Field, sorgucularının karşısında önce dik durur, Amerikan ajanlığını kesinlikle reddeder. Ne var ki, o aynı zamanda bir parti fanatiğidir. Partinin onun ifadelelerine ihtiyaç duyduğu söylenince bu “görevi” kabul eder ve sorgucularının önüne sürdüğü beş yüzün üzerinde kişinin “ajan” olduğunu ileri süren ifadeleri imzalar.

Rajk ve arkadaşları tutuklanır ve işkence altında “ajan” olduklarını kabul ederler. Üstelik hem Amerikan, hem de Tito ajanı! Mahkemede, Moskova davalarının ünlü ve meşum savcısı Vişinski’nin kopyası olan savcının, “nasıl ve neden ajan” olduğu sorusunu sanık kürsüsünde sıkıntıyla dinleyen Rajk, kendine aylar boyunca ezberletilmiş rolünü oynayarak, “bunun için çok gerilere gitmek gerek” diye başlar sözlerine. Ne kadar gerilere mesela? Ne kadar gidilebilirse o kadar geriye. Beş yaşındayken de “ajanlığın” bazı ilkel sendromlarını göstermiş olabilir ama esas zaaf delikanlılığı sırasında ortaya çıkmıştır. Partiye bir “ajan” olarak girmiştir. İspanya iç Savaşına katılmasının nedeni de “ajan”lıktan başka bir şey olamazdı… Rajk, kendisine işkence yoluyla kabul ettirilen ve aylardır bir tiyatro oyuncusu gibi provalarını yaptığı oyunu iyi oynamaktadır ama GPU-IVO senaristlerinde iş yoktur. Ne var ki, böyle kötü bir senaryo bile insanları idam sehpasına yollamaya yetmektedir o yıllarda. Rollerini iyi oynarlarsa hayatlarının bağışlanacağı sözü verilen kurbanlar, Macaristan’da da, Çekoslovakya’da da acımasızca ölüme gönderilmişlerdir. Ne ilginçtir, aynı yıllarda Sovyet ajanı oldukları ileri sürülen karı-koca Rosenbergler düzmece yargılamalarla ABD’de elektrikli sandalyede can vermişlerdi.

Bitirmeden, Noel Field’ın kaderini de yazayım. 1954 yılında tahliye edilen Noel Field’ın karısıyla karşılaştığı an sorduğu ilk soru şudur: “Partiye bağlı kaldın mı?” Kaldı, merak etme Noel Field. Öyle bağlı kaldı ki, ikinizin sayesinde şu anda bir sürü partili komünist toprağın altında yatıyor. Noel Field’a o zamanın parasıyla yüz bin ziloti ikramiye verilir, on bin ziloti aylık bağlanır (bir bakanın aylık maaşı 3 bin zilotidir) ve konforlu bir ev tahsis edilir.

Stalin’in ölümünden sonra değişen atmosfer içinde ve 1956 Ekim’indeki Macar Devrimine giden günlerde yüz binlerce insan Rajk ve arkadaşları için yapılan sembolik cenaze törenine katıldı. Budapeşte, göz yaşlarına inandı ve bu cenaze töreni 1956 Macar Devriminin başlangıcı oldu.

Bazen bunları ne kadar anlatsak boş gibi bir duyguya da kapıldığım olmuyor değil. Duymayan yürek duymuyor. Düşünce durdu mu duruyor. 20. yüzyılın ana devrimci akımına mensup komünistlerin neden hem Stalin Rusya’sında, hem de Nazi Almanya’sında, daha sonra, neden hem Rusya’da, hem Amerika’da takibata uğradıklarını, işkenceye maruz kaldıklarını ve öldürüldüklerini düşünmek istemeyen düşünmüyor.

Tuz kokarsa ne yaparsın?

Ya yürek susarsa!

Ya düşünmek unutulursa!

Gün Zileli
4 Aralık 2009

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Faik Akçay / Kitap Yorum: Sovyetler Birliği’nde Devlet Terörü ve Gulaglar, Gün Zileli

Daktilo 1984’ten alınmıştır “Sovyetler Birliği’nde Devlet Terörü ve Gulaglar”1 adlı yapıt, Gün Zileli’nin titiz bir araştırması. …

5 Yorumlar

  1. Hurşit
    15 Aralık 09 / 9am
    #1
    Sayın Zileli, sitenizde yorumların yeniden serbestçe başlamasına sonsuz sevindim. Bu örneği yaygınlaşktırabilirseniz özgürlükçü açıdan büyük bir kazanım olacaktır. Baltalamalardan yılmamanızı tavsiye ederim. Bayarı dileklerimle.

    Kışkırtıcı İçtenlik
    15 Aralık 09 / 9am
    #2
    Yorumların özgürce denetimsiz şekilde yazılabilmesi bu site için çok önemliydi. Çünkü Aşk ve Devrim’in -yani GZ’nin- varlık sebebi, doğal olarak iddiası buydu.

    Denetimli geçen her gün GZ için -varoluş iddiasını gerçekleştiremediğinden- sıkıntı vericiydi yorumlardan gördüğüm kadarıyla çünkü kendisini en hassas yerinden, söyledikleriyle yaptıklarının bir olmamasıyla, baskıcı ve denetimci olduğu yaftalarıyla “Stalin’e benzemek..” gibi bir atışla kışkırtmak isteyenler oldu; gördük.

    Kısaca: Hiç kimsenin varoluşundan uzaklaşmak zorunda kalmaması için; Aşk ve Devrim! Hep ve daima…

    ertan
    15 Aralık 09 / 11am
    #3
    ne yani benzemedi mi, sıkı yönetimden geçtik, ortalık durulunca tekrar normalleşme oldu… kışkırtma falan yok soru sordum, bakıyoruz psikolojik harbe de başladınız

    ertan
    15 Aralık 09 / 12pm
    #4
    bu arada hazır gelmişken yazıyla ilgili yorumumu da yapayım; evet çok doğru bir bakış açısı. askerlikte sık sık mantık yoktur derler, bunun en önemli nedeni, insanların benliklerini ve mantıklarını çok büyük bürokratik bir başka yapıya devretmeleridir. buraya kadar sorun yok, benim açımdan meselenin düğümlendiği yer buradan sonra başlıyor; peki büyük bir örgütlenmeye (devrim için tabi) ihtiyaç duymayacaksak neye ihtiyaç duyacağız?

    Kışkırtıcı İçtenlik
    15 Aralık 09 / 12pm
    #5
    İnandığı gibi yaşamayı şiar edinmiş birinin çaresizce başka yol bulamayışını son derece hain bir yerden sıkıştırıp duruyorsun.
    Psiko harp marp bilmem. Lafımı doğrudan söylediğimi düşünüyorum.

    ertan
    15 Aralık 09 / 12pm
    #6
    hain mi? belki Stalin de çaresiz kalmıştı, çevresi dört bir yandan sarılı bir ülkeyi savunmaya çalışırken o hale gelmişti?

    Baris
    15 Aralık 09 / 5pm
    #7
    Yasak ve sansüre apriori karşı çıkmak zaten kendi içinde çelişkili. Bazı şeyler yasaklanır, bazı kişiler-söylemler sansüre tabi tutulur, bu 3-5 kişinin bira raya geldiği her mecrada kaçınılmaz bir zorunluluk. Stalinizm bundan epey fazlası ama anarşist bir sitede yasak-sansür olmamalı deniyorsa etrafınızdaki 3-5 örneğe bakarak dahi bunun imkansız olduğunu görebilirsiniz.

    sis bulutu
    16 Aralık 09 / 12pm
    #8
    uygulanan sansür görülüğü gibi geçiciydi. şimdi herkez rahatlıkla yazılar hakkında yorumda bulunabiliyor.
    yasak fikirlere, düşüncelere konulmamıştı.yasağın nedeni şahsi birtakım saldırıralardı sanıyorum.üstelik bu platformda bulanmayan insanları bile zarara sokacak şeyler söylendiğinde bence GZ nin yapacak başka bir şeyi kalmıyordu.şimdiyse sitenin tekrar yorumlara açılması şerefine kadeh kaldırıyorum.

    not:sitede, en üstte “büyük beyinlertin fikirleri küçün beyinlerin kişileri “tartıştığı yazıyor.
    saçma demiyeceğim ama kötüleyici ve karalayıcı olmadıktan sonra kişilerin de tartışılmasında bir sakınca bulmadığımı söylemek istiyorum

    Cheers
    16 Aralık 09 / 5pm
    #9
    Stalinin caresizligi binlerce insanin yasamina mal oldu, tum bir insanlik tarihi zedelendi, yetmedi, o korku ve haksizliga ugramis olmanin travmasi genler yoluyla tum bir insanliga miras kaldi.
    GZnin sansuru olsa boyle yazamazdin Ertan. Stalin mezardan cikabilse once sana sansur koyardi emin ol..

    Sis bulutu: dediklerine katiliyorum. Serefe..

    Baris
    16 Aralık 09 / 6pm
    #10
    kader kurbanı Stalin

    ertan
    16 Aralık 09 / 9pm
    #11
    iyi hadi öyle olsun, yasak biraz da fikirlere olsaydı kurtulamazdınız eleştirimden bakın beni ikna ederseniz kabul ederim abartılarımı ve yanlışlarımı… hain değil de iyi niyetli olduğumu anlayın.

    ama ben anarşistlerin apriori olarak yasaklara ve sansüre karşı çıkacağını düşünmüştüm.

    Gün Zileli
    17 Aralık 09 / 12pm
    #12
    Yasaklara karşıyız zaten. Öyle olduğu içindir ki, en kısa yehiden enin iyi niyetinden ise kuşkum yok elbette. Yazan arkadaşın da benim gibi düşündüğünü sanıyorum.

    Gün Zileli
    17 Aralık 09 / 12pm
    #13
    yorum eksik çıkmış. yeniliyorum. Yasaklara karşıyız. Öyle olduğu içindir ki en kısa zamanda yeniden koyduk serbest yorumları. Tersi olsaydı bu durumun üzerine otururduk. Senin iyi niyetinden ise kuşkum yok. Yazan arkadaşın da kuşkusu olduğunu sanmıyorum.

    ArtNiyet
    17 Aralık 09 / 1pm
    #14
    Sitenin ve GZnin iyiniyetine ikna olmasi gereken sensin Ertan…

    Hakkı Kötektir
    18 Aralık 09 / 1am
    #15
    Aha, Ertan geri döndü! Hoşgeldin Ertan, sen olmasan biz ne yapardık, kiminle güreşirdik

    Ali Tereli
    18 Aralık 09 / 1pm
    #16
    Gün abi ben yazımı yolladım. inşallah geçikmedim. okuyucularıma buradan duyuruyorum.

    Hurşit
    18 Aralık 09 / 1pm
    #17
    Korku vicdan ilişkisini de incelemek gerekir sayın Zileli. Korku yüzünden vicdanını susturan o kadar çok insan vardır ki. Bir de İktidar ve Muhalefet yazınızda Zizek’ten aktardığınız Buharin’e ilişkin satırlar çok ilginç. Ben yeni okudum bu yazıyı. Tanrım bu nasıl olabilir diye düşünmekten alıkoyamıyor insan kendini.

    sis bulutu
    18 Aralık 09 / 3pm
    #18
    devlet aklıyla düşünüp buna göre adım atan insanlar devletten korktukları derecede ona aynı zamanda taparlarda.
    “devlet baba” ya itamadı sonsuz olan bir topluluğun içinden kaç kişi bizim anladığımız anlamda vicdan sahibi olabilir ki? etnik aidiyetler,dinsel mensubiyetler çoğumuzun bizden olmayana karşı candan olmamıza engel değil mi?ideolojik tercihler bile kutuplaşmak için yeter de artar.peki nerde kaldı vicdan ,şarkılarda mı?

    düşünür düşünmez
    18 Aralık 09 / 5pm
    #19
    her şeyi düşünceye bağlamak bugünün yeni tür bir idealizmi olmasın sakın. ben düşünce yerine içtimai gelişmelre ağırlık vermekten yanayım. düşünürler değiştiremez dünyayı. Bakın, işçiler suların içine sürülmüş. Uyanış sosyal gerçeklerle gündeme gelir diyorum.

    Hurşit
    18 Aralık 09 / 5pm
    #20
    Bu, tipik kaba materyalist görüştür, Bugüne kadar hangi toplumsal gelişme beyinleri ve vicdanları açabilmiştir. Tersi olmuştur. Devrimlerden önce daha duyarlı insanlar devrimden sonra daha da körleşmiş, toplumsal değişim adına her türlü kötülüğe göz yummuştur. İddia ediyorum, vicdan ve akıl olmadan hiçbir yere gidilemez. Bu konuyu burada tartışmaya açıyorum.

    ertan
    18 Aralık 09 / 5pm
    #21
    peki vicdan ve düşünceyle olmuş bir tane toplumsal devrim gösterin bana tarihten? ondan sonra tartışalım…

    ertan
    18 Aralık 09 / 5pm
    #22
    hiç toplumsal devrim yaşamadık derseniz o başka…

    Baris
    18 Aralık 09 / 5pm
    #23
    Devrimlerden önce daha duyarlı insanlar devrimden sonra daha da körleşmiş, toplumsal değişim adına her türlü kötülüğe göz yummuştur.

    Bu önermenize somut örneğiniz hangi devrim?

    Hurşit
    18 Aralık 09 / 5pm
    #24
    bütün devrimler düşünce ve vicdanın ürünüdür. İnsanların vicdanı bir toplumsal düzeni çekmediği zaman devrim patlak verir. Düşünce de bu patlamayı hazırlayan önemli bir unsurdur. Fransız devrimi, Rus devrimi nasıl gerçekleşti sanıyorsunuz. Bunları söylerken sakın ekonomik koşulları falan gözardı ettiğim sanılmasın. Ama ekonomik koşullar insanları tek başına ayaklanmaya sürüklemez. Bir yerde ölümü göze alması gerekir insanların. Bu da vicdan ve akılla olur.

    Size de söyle cevap vereyim Barış: Fransız devrimi halkın ayaklanmasıyla olmuş ama Jakobenler devrim adına halka etmediklerini bırakmamışlardır. Keza Bomşevikler de öyle. Sovyetler’deki rejim altında sosyalizm adına vicdanlar körleştirilip düşünce durdurulmuştur. Bu gerçekte devrimin durdurulmasıdır. İnsanların birbirini ihbar ettiği bier düzenden ne beklersiniz ki.

    ertan
    18 Aralık 09 / 5pm
    #25
    tüm devrimler gibi ekim devrimi mesela anarşistlere göre öyledir. tüm iktidar sovyetlere sloganı “tüm iktidar sbkp’ye” olarak dönüşünce merkezi yönetim ve iktidar devrimi yedi diyorlar…

    ben de “düşünürler değiştiremez dünyayı” fikrine katılıyorum. maddi yaşam dönüşür, fikri peşinen gelir. fikir önce de gelebilir ama dönüştürücü olamaz. neoletik devrim tarım toplumunu, sanayi devrimi burjuva toplumunu oluşturdu, bunun yanında anarşist yada başka bir fikir yeni bir toplum oluşturamaz.

    Hurşit
    18 Aralık 09 / 5pm
    #26
    Ben devrimi düşünce yapar demiyorum, elbette toplumsal gelişmeler önemlidir ama bunun insandaki yansıması olan vicdan ve fikir olmadan da salt toplumsal gelişme bir şey ifade etmez. Devrim insan unsuruna dayanır. İnsan da vicdan ve akılla var olur. Bunlar yoksa istediğiniz kadar uğraşın devrim mevrim olmaz efendim. Ayrıca vicdan ve aklın boğulduğu yerde de devrim vevrim kalmamış demektir. Stalin devri gibi bir devirden nasıl devrimci bir gelişme bekleyebilirsiniz. Sanayileşme olabilir tabii ama orada gerçek devrimi aramayın artık.

    ertan
    18 Aralık 09 / 6pm
    #27
    fransız ve ekim devrimleri de dahil, tüm devrimler, karşıtını yok ettikten sonra vicdan ve akıldan uzaklaştıysa o zaman ortada bahsedeceğimiz bir toplumsal devrim yoktur.

    Hurşit
    18 Aralık 09 / 6pm
    #28
    hayır aardır. gerçek bi toplumsal devrim insanların aşağıdan ayaklanmasıyla gerçekleşmiştir. Fabrikalar işçiler, tarlalar ürokrrasi gelip tepeye oturdu ve baskı rejimi kurdu. Toplumsal devrimi durduran ve bitiren bürokrasidir. Burjuvazinin direnişinin hiçbir önemi yoktur. onlar zaten kaçmışlardır. Devrim içerden çökertilmiştir.

    ertan
    18 Aralık 09 / 6pm
    #29
    tamam işte, sizin fikrinize göre, devrimci her girişim içten çökertilmiştir, iktidarı devirse dahi sonuçta yenilmiştir. böylelikle çok rahat bugüne kadar toplumsal bir devrimin yaşanmadığını söyleyebiliriz.

    ertan
    18 Aralık 09 / 6pm
    #30
    çünkü toplumsal devrim demek sadece zulmedenleri devirmek demek değildir.

    sis bulutu
    18 Aralık 09 / 7pm
    #31
    topumsal devrim kitlelerin kendilerini ezelden beri sömürenleri bertaraf etmesidir.ama bu demek değildir ki kitlelerin bütün kazanımları yeni iktidar orakları tarafından yerle bir edilmeyecek.rusya da olan buydu?
    toplumsal devrim yenilgiye uğramaz diye bir kaide mi var ? “tanrı tarafından korunan” emekçiler ,yoksullar,köylüler kazanımlarını her koşulda korurlar mı diyeceğiz?öyle olmuyor işte

    Hurşit
    19 Aralık 09 / 1pm
    #32
    Tabii ki değildir. Ne var ki siyasi iktidarlar toplumsal devrimi önemli ölçüde engellemişlerdir. Zaten trajedi de buradadır. Toplumsal devrime kaldıraç olacağı söylenen siyasi iktidar toplumsal devrimin engelini oluşturmuştur.

    Education!
    5 Ocak 10 / 4pm
    #33
    http://www.soontobecollective.com/

    Buyrun buradan.., yerseniz..

  2. iklil konyalilar

    Hocam ,bugun Ozgur Unv.tedeki film sonrasinda kapidan cikarken de kisa bir sohbet etmistik . ”..Araplarin yaptiklari bir kurgu mu?..Kendi oz harekete gecisleri mi diye …”
    Eve gelince derhal yazinizi acip okudum . Dusunmekten vazgecmeyecegiz elbette . Size bir yazi da gonderecegim , Misir ve Libya vd de olup bitenlerle ilgili olarak . Eger websitenizde ayrica bir mailgrup ozelligi varsa beni de dahil etmenizi rica ediyorum.saygi-sevgi-selam iklil

  3. iklil konyalilar

    Fikret Hoca’nin yazisina yorum olarak gonderdim bahsettigim yaziyi …slm

  4. bana bir mail atar mısın: zileligun@hotmail.cdm

  5. hotmail.com olacaktı.