Z (ÖLÜMSÜZ) – Costa Gavras

Sinemanın çocukluk çağında Walter Benjamin, sinemanın kitlelerin politik bilinçlenmesinde önemli olduğuna dikkat çekmişti. Adorno da kültür endüstrisinin radyo, [televizyon] ve sinema aracılığıyla kitlelerin nasıl manipüle edilebileceğini göstermeye çalışmıştı. “Düş makinesi” olarak da adlandırılan sinemanın bugününe baktığımızda, Adorno’yu da haklı çıkaracak şekilde “kitlelerin afyonu” olarak kullanıldığını görebiliriz.

Soğuk savaş yıllarında ABD merkezli olarak antikomünizm, dinsel tutuculuk, devlet terörü, militarizm özellikle öne çıkarılmış; her türlü şiddet, devlet politikası olarak anarşist ve solcu görüşlere karşı sistematik hale gelmiş; yasal suçlamalar ve yargılamalar dışında gizli sağ sivil örgütlenmeler yaratılmıştır. Bütün bunlara karşın önü kesilemeyen muhalif yükselişler askeri darbelerle bertaraf edilmiştir.

Costa Gavras’ın Z (Ölümsüz) filmi 1969 yapımı. Z, hangi ülke olduğu filmde belirtilmese de Yunanistan’da 1963 yılında suikastle öldürülen solcu partinin milletvekili Lambrakis’in öldürülmesini konu ediyor. Seçimler öncesinde küçük bir kente partilileriyle buluşmaya gelen Lambrakis’i, sağcı hükümetin emrindeki polis yetkilileri, çeşitli kasıtlarla engellemeye çalışırlar; konuşma yapacağı salona güvenli olmayışı gerekçesiyle, toplantı için izin vermezler. 3-4 bin kişi beklendiği halde, 200 kişilik bir sinema salonu önerilir. Lambrakis bu salonda partililere seslenir; salona sığmayanlara da hoparlörler aracılığıyla dışarıya ses verilir. Ancak bu, daha sonra sağcı yerel basın tarafından kitleleri kışkırttığı gerekçesiyle Lambrakis’in aleyhine kullanılır.

Hükümet toplumda gelişen muhalif unsurları, “meyvelerin gelişimini olumsuz etkileyen küf” olarak görmekte ve bu “ideolojik hastalığa” karşı çeşitli önlemler almak gerektiğini düşünmektedir. Bunun için de her türlü aracın kullanıma seferber etmiştir. Sağcı hükümet görevlisi, üst düzey polis amirleriyle yaptığı toplantılarda “küfle mücadelede yapılacak ilaçlamalar için uçaklar emrinizde” derken her türlü silahın kullanımına izin verildiğini, “çiftçileri küfe karşı uyarın” derken sol muhalefete karşı halkın kışkırtılmasını imlemektedir.

Toplantı sonunda salondan sokağa çıkan Lambrakis, polisin gözü önünde, polis şefinin de el altından yönlendirmesiyle, anarşistleri ve komünistleri toplumun “mikroplar”ı, kendilerini de “antikorlar”, toplumun sağlıklı unsuru olarak gören aşırı sağcı  Kralcı Hıristiyan örgütün (CROC) komplosuyla saldırıya uğrar. CROC sıradan insanların bile bildiği yasal olmayan, bizdeki Komünizmle Mücadele Derneği’nin Yunanistan biçimidir. Polisin zaman zaman kullandığı aşırı sağcı bir örgüttür, polis şefinin başkanlığında hareket eder; entelektüelleri “pislik” olarak görür ve daha “tomurcuk” halindeki gençlere “milliyetçi idealler vermek gerektiği”ni vurgular. Saldırıya uğrayan Lambrakis’in hastaneye geç yetiştirilmesinde de polisin parmağı vardır. Sivil kıyafetli taksi şoförü, olay anında orada rastlantısal bulunmuş gibi yapan polis şefinin özel şoförüdür ve hastane yolunu bilerek uzatmıştır. Lambrakis hastaneye götürüldüğünde aşırı kan kaybetmiştir; doktorların müdahalesi yeterli olmaz ve kafasına aldığı darbeden dolayı Lambrakis ölür. Soruşturma için bakanlık savcısı gelir; ancak yerel polis delilleri karartmaya, olayın bir kaza olduğu konusunda savcıyı yönlendirmeye ve suçluları da korumaya çalışır. Yerel bir gazetecinin çabaları ve rastlantısal bilgiler bakanlık savcısını, polisin olayı örtbas çabasına karşı gelişir ve üst düzey emniyet görevlileri birer birer yargılanır. Filmin sonunda Lambrakis’in yanında olaya şahit olan partililerin anlaşılmaz kazalarla öldürülmesi, emniyet görevlilerinin ise ceza alacakken seçimden önce yapılan askeri darbeyle Albaylar Cuntası sayesinde kurtuldukları bilgisi verilir.

Z, hükümetlerin yargı üzerindeki oyunlarını, polisin aşırı sağcılığın kollanması ve korunmasındaki rolünü; arka planda da ABD ve SSCB’nin çekişme içinde silahlanma yarışına girmesini ve barışın oluşum koşullarını engelleyişini ortaya koymaya çalışır. Gavras, baskıcı iktidarlara karşı oluşunu, olayın aydınlatılması uğraşını veren gazeteciye bilgi veren Rus göçmen Dumas’nın ağzından SSCB için “Rusya’da insanlar ev alamaz, grev yapamaz. Totaliter bir rejim ezer onu. Birey devletin malıdır.” ifadeleriyle filme sokar.

Gerçekliğin ortaya çıkmasında bakanlık savcısı gibi yürekli, dürüst adamların gerekmesi. Devletin içinde “iyi adamların da bulunması” ve asıl gerçekliği dürüstlükle onların ortaya çıkarabilecek olması, bir “kahramanlaştırma” versiyonudur. Gerçeğin ortaya çıkmasını ve belgelenmesini sağlayan asıl kişininse bir gazeteci olması medyanın işlevine dikkat çekme açısından önemlidir. Ele alınan konu bir yana, Z sunuluş yöntemi bakımından polisiye merak unsurları katılmış bir filmdir.

Sinema günümüzde en çok kitlesel ilgi gören sanattır ve kitlelerin politik bilinçlerini geliştirmede kullanabileceği yöntemler çok fazladır. Nitelikli ürünlerin ortaya çıkması için sinemanın kuramsal yanının önemi büyüktür. Metin Erksan bir ropörtajında “Gelişmiş bir sinema kuramının olmadığı yerde; iyi film de yapılamaz.” demişti. Bunun için de şimdiye kadar yapılmış olan hem politik ve sosyal gerçekliği ortaya koyan hem sanatsal nitelikleri yüksek olan filmlerin görülmesi/tanınması gereği vardır. Gün Zileli’nin yönlendiriciliğinde Özgür Üniversite’deki gösterim ve tartışmaların amaçlarının en başında izleyicinin hem politik hem sanatsal bilincinin yükseltilmesi yer alır.

Arif ARSLAN

02.11.2010

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Sinema ve Anarşizm kitabı Üzerine Bir Bibliyografya Çalışması  

  Richard Porton’un Sinema ve Anarşizm kitabı (çev: Osman Akınhay, Agora, 2015) toplumsal tarih, anarşist …

Tek yorum.

  1. Arslan sağolsun, önemli tespitlerde bulunmuş. Ancak 1963’den bu yana pek değişen birşey olmamış komşusu Türkiye’de. Alperenlerin, Suna Kan’ın A.Kültür .Merkezi’ni basması; şarap içiliyor diye sanatçıların dövülmesi, Ankara parklarında çıplak kadına benziyor diye heykellerin Gençlik Parkı ardiyesine atılması vb onlarca örnek.

    Sanatsal bilinç almış başını gidiyor maşallah. Yine de teşekkür
    ederiz sayın Zileli.