Parti-Devlet Rejimi

Modern çağda birçok parti-devlet rejimi türü ortaya çıkmıştır. Parti-devlet rejiminin en önemli özelliği, parti ile devletin giderek kaynaşması, parti politikalarının doğrudan devlet politikaları olarak yürürlüğe girmesidir.

1917 Devriminden sonra Bolşeviklerin iktidara gelmesiyle birlikte parti-devlet rejimi yolunda ilerlendi. Başlangıçta Sol-Sosyalist Devrimci Parti legaldi ve hatta ilk devrim hükümetinin ortağıydı. Menşevik Parti’nin de kısmi bir legalitesi vardı. Süreç içinde bunların legalitesi de ortadan kalktı ve 1930’lu yıllara doğru tam bir parti-devlet rejimi kuruldu. Gerçi birazdan değineceğim gibi, parti-devlet rejiminin illâ tek partili olması gerekmez.

Faşist İtalya, Nazi Almanya’sı ve 1946 yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti de parti-devlet rejimleriydi. Üstelik Mussolini ve Hitler’in başını çektiği parti-devlet rejimleri, aşağıdan, parlamento yoluyla kurulmuş, faşistler ve Naziler bu yolla devlete hakim olmuş ve rakip partilerin legalitesini de ortadan kaldırmışlardı. Türkiye Cumhuriyeti ise yukardan kurulan parti-devlet rejimlerinin ilk örneklerindendir.

20. Yüzyılda, üçüncü dünyada kurulan parti-devlet rejimlerinin neredeyse hepsi kendilerine Sovyet modelini örnek almış ve tek partili parti-devlet rejimleri olarak şekillenmişlerdir. Bunların dünyada gittikçe azalan örneklerinden biri, bugün halen büyük kargaşalıklar içinde bocalayan, Suriye’deki Esat rejimidir.

Sovyet örneğini izleyerek kurulmuş “sosyalist” devletlerden bugün ayakta kalan, Çin, Kuzey Kore, Vietnam, Küba gibi ülkelerdeki rejimler de tek partili parti-devlet rejimleridir.

Çoğunlukla tek partinin askeri darbesiyle ya da bir partinin “ulusal kurtuluş” mücadelesiyle veya “devrim”le kurulan bu tür tek partili parti-devlet rejimlerinin dışında, bir de, örnekleri ağırlıklı olarak, 1950-1970’ler periyodunda, daha çok Latin Amerika ülkelerinde görülen tek partili olmayan, hatta parlamento seçimlerine dayanan parti-devlet rejimleri vardır. Bunların en tipik olanı, Ulusal Devrimci Parti’nin başında olduğu, Meksika’daki parti-devlet rejimiydi. Bu parti, CHP gibi devlet kurucusu parti konumunda olduğundan tam bir devlet partisiydi ve meclise 70 yıl boyunca büyük çoğunlukla onun adayları seçildi. Bununla birlikte, bu parti-devlet rejiminin, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1950’lere kadarki döneminden ayrıldığı nokta, muhalefet partilerine de izin verilmesiydi. 2000 yılına kadar iktidara gelme konusunda hiçbir şansları olmasa da.

Parti-devlet rejimleri, Meksika ve Türkiye’de olduğu gibi kurucu bir irade; bir kısım Arap (örneğin Mısır’da Nasır) ve Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi askeri darbe; Almanya’da olduğu gibi seçimle kurulabileceği gibi; örneğin Latin Amerika’da ülkelerinden Nikaragua’da, Somoza “aile-devlet” döneminde olduğu gibi, seçimle kurulup, belli ekonomik kaynakları ve siyasi doruk noktalarını ele geçirdikten sonra sınırlı bir muhalefete izin verebilir ve hatta seçimlere de gidebilir. Yani parti-devlet rejiminin her durumda tek partili olması şart değildir.

Tek partili olmayan parti-devlet rejimleri, parti-devlet’in (ya da Somoza örneğinde olduğu gibi “aile-devlet”in) ülkenin neredeyse tek ekonomik hakimi haline geldiği ve böylece siyasi iktidarı da tekeline aldığı koşullarda, polis ve orduyu kendi kalkanı haline getirir; basına ve muhalefete kısıtlı ölçüde izin verse de bunları gerek illegal yollardan (cinayetler vb), gerekse yargı gücüyle hapishanelere tıkarak kendi gücünü korumaya çalışır. Bu tür rejimlerde seçimler sadece parti-devletin meşruiyet aracıdır.

Tek partili olmayan parti-rejim devletlerinin tek partili rejimlere göre daha esnek ve bu anlamda da bertaraf edilmesi daha zor rejimler olduğunu söyleyebiliriz. Evet, tek partili parti-devlet rejimleri, muhalifleri mutlak bir şekilde susturarak ve iktidar tekelini açıkça ilan ederek kendilerine bir anlamda rakipsiz bir iktidar kalesi inşa ederler ama toplumun gözeneklerini kapattıklarından büyük bir sosyal patlamayla devrilmenin yollarını da kendi elleriyle açmış olurlar.

Öte yandan, tek partili olmayan ve hatta seçimlere ve parlamentoya, kısmi ve görüntüsel bir “basın ve ifade özgürlüğü”ne izin veren parti-devlet rejimlerinin handikapı da kısmi “özgürlükler”den güç olan muhalefetin kendisini sürekli sıkıştırmasına izin vermesinin sonuçta devrilmesinin de yolunu açabileceği ihtimalidir. Kısmi “özgürlükler” bir yandan rejime esneklik sağlar ve belki ömrünü uzatabilir ama bir yandan da onun gittikçe büyüyen muhalefet dalgalarıyla boğuşmak zorunda kalmasına yol açar.

Bu tarihi örnekler faslından bugünkü Türkiye’ye gelebiliriz. Bir önceki “Önemli Bir Dönüm Noktası…”  yazımda AKP’nin on yıllık bir süreçte aşağıdan yukarı ilerleyerek devleti nihayet bütünüyle ele geçirdiğini belirtmiştim. Şimdi artık bunun adını da koyabiliriz: Baskısı altında olduğumuz rejim, çok partili bir parti-devlet rejimidir. İçinde yaşadığımız parti-devlet rejimi, “çok parti”ye izin verse de, seçimleri kaybetmeyecek şekilde kendini garanti altına almıştır. Parlamento ve seçimler, bu rejimin meşruiyet aracı ve kalkanıdır. Güç kalkanı ise devletin kendisi, yani polis, ordu ve yargıdır.

12 Eylül darbesiyle yolu açılan ve daha önce çeşitli girişimlerle denenmesine rağmen kurulamayan bu rejim, sonunda AKP’nin devlete bütünüyle hakim olmasıyla kurulmuş bulunmaktadır. Bugün, “12 Eylül’ü yargılama” adına iki titrek ihtiyarın yargılanmasına “tav olmak” ve bunun, kurulmuş bulunan parti-devlet rejimini perdelemenin bir başka yolu olduğunu anlamamak tam bir gaflet halidir.

Kürt halkına karşı topyekûn bir savaşa giren; uyduruk davalarla tüm muhaliflerini içeri tıkan; solu ve devrimcileri hedef tahtasına koyan, kendini eleştiren liberallere bile tahammül edemeyen; karanlık bir diktaya doğru ilerleyen bir parti-devlet rejimiyle karşı karşıyayız.

Tarih bunu böyle yazacaktır.

 

Gün Zileli

12 Ocak 2011

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

 

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Fikret Başkaya / Siz dine karışırsanız, din de size karışır…

Bütçe görüşmelerinde Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in, “sizin tarikat-cemaat dediğinize biz STK diyoruz” demesiyle, laiklik …

27 Yorumlar

  1. Kürt halkına karşı topyekûn bir savaşa giren; uyduruk davalarla tüm muhaliflerini içeri tıkan; solu ve devrimcileri hedef tahtasına koyan, kendini eleştiren liberallere bile tahammül edemeyen; karanlık bir diktaya doğru ilerleyen bir parti-devlet rejimiyle karşı karşıyayız.

    Sayın Zileli yetmez ama evet diyen sol tandanslı arkadaşlara bunu bir türlü izah edemedik. Erdoğan’a sevdalanmış bir sürü sol arkadaş var. Ayakların sağdayken solda nasıl durabilirsin bilemiyorum. Kenan Evren’e gelirsek intikam soğuk suyunu kitlenin üstüne döküyor devlet. Devlet ”12 Eylül Meselesi” ni kendini güvenceye almak için, halkların üzerindeki (özellikle solda durduğunu iddia edip hükümete destek veren arkadaşlar üzerindeki) etkisini koruyor. Sırf bunun için bile, Evren’in yargılanmasına -bu saatten sonra- destek vermemek gerektiğini düşünüyorum. Devletin attığı kemiği neden yiyeyim? Yiyen solcular da bana sen neden yemiyorsun demesin. Devletin kemiği kan dolu. Lirik bir yorum oldu ama yazıya imzamı atmak isterim. Selamlar

  2. muhteşem gatsby mahlaslı yorum da bana ait.
    Şu cümlem de Ayakların sağdayken solda nasıl durabilirsin bilemiyorum. size değil tıpkı o 31 numaradaki yorum gibi Erdoğan’a sevdalanmış arkadaşlar için söylenmiştir. Geçtu bizden sevdaluk diyecekler bir gün ama her şey için çokgeç olacak yazık.

  3. Sanırım uyanma süreci bundan sonra hızlanacaktır. Bu arkadaşlara biraz (az bir) zaman tanımakta fayda var.

  4. abd iki partiyle yönetilen bir devlet rejimi olmuyor mu?

  5. Profesörden Mide Bulandıran Sözler

    Üniversitede insan hakları dersi veren Prof. Çeçen, Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nda, ”Güneydoğu’da İnsan Hakları Sözleşmesi hükmünü yitirdi. Savaş hukuku uygulansın” dedi.

    Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde insan hakları dersi veren Prof. Dr. Anıl Çeçen, Kürd sorunuyla ilgili tartışma yaratacak bir öneri getirdi. Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bünyesindeki Terör ve Şiddet Olayları Kapsamında Yaşam Hakkı İhlallerinin İncelenmesine Dair Alt Komisyon’a bilgi veren Çeçen, “Güneydoğu’da yaşanan teröre artık biz normal koşullarda insan hakları açısından bakamayız. Savaş hukuku açısından bakmak durumundayız” dedi.

    Radikal gazetesinin haberine göre, devletin egemenliğini göstermesi gerektiğini savunan Çeçen, Kürd ailelerin 10 çocuk sahibi olmasını eleştirerek, doğum kontrollü uygulanmasını da önerdi.

    ‘SAVAŞ HUKUKU LAZIM’

    Şırnak’ın Uludere ilçesinde 35 vatandaşın yaşamını yitirdiği vahim olay tartışılırken, Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na konuşan kamu hukukçusu Prof. Çeçen’in önerisi şok etkisi yarattı. Güneydoğu ve Kuzey Irak’taki [Güney Kürdistan] çatışmanın bir ‘ön savaş’ olduğunu ileri süren Çeçen şunları söyledi:

    “Güneydoğu’da yaşanan teröre biz artık normal koşullarda insan hakları açısından bakamayız. Sürekli silahlı çatışmalar, sürekli zarar var. Bu çerçevede de biz artık İnsan Hakları Sözleşmesi’nin getirdiği temel haklar çerçevesinde konuyu değerlendirme noktasında değiliz. Vur gerilla vur’ sözlerinin arttığını görüyoruz. Diğer yandan bölgedeki belediyelerin bir araya gelerek bölgesel belediyeler birliği yapılanmasına gittiğini görüyoruz. Eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti devletse, devlet olduğunu bilecek. Çünkü bir devlet ya vardır ya yoktur. Varsa egemenliğini kullanır, yoksa başka devlet modelleri devreye girer. Güneydoğu’da yaşanan terörü o zaman bir savaş öncesi dönem olarak görmek ve bu çerçevede, savaş hukukunun yani Cenevre’de imzalanan protokolleri gündeme getirmek zorundayız. Yani bölgeyle ilgili olarak yapılmayan bir şeyi öneriyorum.”

    Prof. Çeçen’in önerileri bununla da sınırlı kalmadı. Çeçen, geçmişte de zaman zaman dile getirilen ‘Kürd nüfusunun artması’ meselesine de kendine göre ‘çözüm’ getirdi.

    KÜRD’E DOĞUM KONTROLÜ!

    Prof. Anıl Çeçen, “Neden bugün Türklere yönelik bir doğum kontrolü yapılırken Doğu Anadolu’da yoksul Kürdlerin 10 tane çocuğu var? Ben araştırdım. Baktım ki, Dünya Bankası fonlarından bunlara para yardımı yapılıyor. Burada bir plan var” iddiasında bulundu.

    Meclis’teki komisyon toplantısındaki açıklamalarına dair Radikal’in sorularını yanıtlayan Çeçen, “İnsan hakları, normal barış koşullarında geçerlidir, Silahlı çatışma ortamında en temel hak olan yaşama hakkı ortadan kaldırıldığı için farklı bir hukuk uygulanmaktadır o da savaşı önlemek, savaşı kurallara bağlamak, silahlı çatışmanın yarattığı zararları tazmin etmek” dedi. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki “Hiç kimse keyfi olarak sürgün edilemez” ilkesini hatırlatmamız üzerine ise Çeçen “Silahlı çatışma ortamında güvenlik olmadığı için herkes terk etmek durumunda kalıyor” yorumunda bulundu.

    ‘GÖSTERİCİYE FÜZE ATILSIN’

    Prof. Dr. Anıl Çeçen, toplanma ve örgütlenme hakkının sınırlandırılıp sınırlandırılamayacağı sorumuza da şu yanıtı verdi: “Tabii sınırlandırılabilir. Nerde bir topluluk varsa uydu üzerinden yer tespiti ile bir füze göndermek mümkün. 40-50 kişi bir araya geldiyse ve bu olaylar tırmandırılmak isteniyorsa pek ala hedef olacak. O zaman terörün tırmanmasını önlemek üzere geçici bir süre, silahlı çatışma ortamı ortadan kalkana kadar bu tür toplantılar sınırlanabilir. Ama sürekli olur demiyorum.”

    Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Anıl Çeçen, tutuklanma ve sürgün meselesinin de anlattığı çerçevede ele alınması gerektiğini savundu.

    İNSAN HAKLARI DERSİ VERİYOR

    1948 doğumlu Prof. Dr. Anıl Çeçen, AÜ Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1974-1978 arasında Unesco Eğitim Komitesi Sekreterliği’ni yürüttü. Günümüzde AÜ Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilimdalı başkanlığını yürütüyor. İnsan hakları ile Atatürk İlke ve İnkılap Tarihi dersi veriyor. Çeçen’in Türkiye’de Sendikacılık, Adalet Kavramı, Sosyal Demokrasi, Türk Devletleri, Tarihte Türk Devletleri, İnsan Hakları, Halkevleri başlıklı kitapları bulunuyor.

    PKK ‘SAVAŞAN TARAF’ OLUR

    Prof. Anıl Çeçen’in ‘savaş hukuku’ önerisine hukuk çevrelerinden uyarı geldi. Radikal’e konuşan Uluslararası İlişkiler Profesörü İlter Turan, savaş hukukunun gayri nizami örgütlerle yürütülen mücadelede uygulanamayacağını söyledi. Eski Adalet Bakanlarından Hikmet Sami Türk ise savaş hukuku uygulanması halinde PKK’nın ‘savaşan taraf’ haline geleceğine dikkat çekerek, “Bu durum PKK’yı savaşan devlet olarak kabul etmek demektir” dedi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin eski yargıçlarından CHP Milletvekili Rıza Türmen de şunları söyledi: “Cenevre sözleşmelerini uygularsanız mahkum olan PKK’lılar savaş tutsağı sayılacak. Savaş esiri sayıldıkları için Kızılhaç onları ziyaret edecek. PKK’ya ‘savaşan taraf’ statüsü vereceksiniz. Üstelik İnsan Hakları Sözleşmesi’nden doğan yükümlülükler de kalkmayacak.”

    http://www.nasname.com/tr/10310.html

  6. bir önceki yazıyla ilgili tartışmayı buraya taşımak ilginç olmuş. 31 numaralı yorumda “erdoğan sevdası” görmek, “yetmez ama evetçi” bir bakış açısı görmek için nasıl bir algıya sahip olmak gerektiğini anlayamadım doğrusu. akp’nin kürtlere kayıtsız şartsız silah bırakın sonra her şeyi konuşuruz diyen akp’ye paralel bir şekilde “kayıtsız koşulsuz silah bırakmak en devrimci tutumdur” diyen gün zileli’nin kendisi değil midir? bırakın bu vurkaç sevdasını. gün’ün analizine karşı hangi noktalarda itiraz ettiğimi belirten bir analizde bulundum. orada akp sevdası görüyorsanız bunun hangi ifadelerle dışavurulduğunu da anlatın bakalım. akp’nin “yeni” rejimini “eski” rejime ya da “eski” rejimi “yeni” rejime karşı tercih etmek zorunda mıyız? birinden birini ehven görmek durumunda mıyız? birinden birinin sahiplerine karşı, diğerinin sahipleriyle kolkola olmak zorunda mıyız? akp’li ya da avrasyacı muktedirlerin mağduriyet tekerlemelerini yutmak zorunda mıyız? bunları bir kalemde geçiniz. akp’nin diliyle paralellik arıyorsanız elimizdeki en güzel ayraç kürt meselesidir. kürt meselesi hakkında söylenenler bi nevi turnusoldur. kürtler kayıtsız koşulsuz silah bıraksın sonra ne yapılacaksa yaparız diyen akp ile ulusalcıların tavrı arasında bana bir fark gösterin. ve elbette kürtlerin kayıtsız koşulsuz silah bırakması en devrimci tutumdur diyen gün’ün tavrının nereye denk düştüğünü de açıklayın. bizzat erdoğan’ın meclis kürsüsünden “benim adıma öldürme”cileri bağrına basışı ne kadar da manidardır.

    çok merak ediyorsanız şahsen hayatım boyunca hiçbir seçimde oy verebilecek bir pozisyonda olmadım. oy verme şansım olsaydı da oy kullanmazdım. evetiniz de hayırınız da beni hiç ilgilendirmiyor. “eski” devletin de “yeni” devletin de işkencehanelerini emin olunuz ki iyi biliyorum, eski yargı rejimi ile yeni yargı rejimi arasında en ufak bir fark olmadığını da kendi tecrübemden biliyorum. ve bunlar arasında bir tercihte bulunmaya zorlanmaktan daha ahlaksızca bir tutum düşünemiyorum.

  7. Olan olmuş, tutuklanan tutuklanmış zaten. Bunu değiştiremeyiz, bırakın insanlar ne derse desin, hatta onları savunsunlar. Niye konuşuyoruz hala? Bu AKP karşıtlığı niye sizi rahatsız ediyor?

  8. gün zileli’nin unuttuğu, eksik bıraktığı, yukardaki tezini hatalı çıkaran bir husus var; tek partili veya çok partili parti-devlet rejimlerinde parti-devlet kurumsallaşmasının güçlü bir ideolojik boyutu vardır. parti yüceltilir. partililik yüceltilir.
    akp yarın iç çatırdamayla parçalansa ne olacak? akp’nin şimdiki tek parti görüntüsü, muhalefetin beceriksizliğinden. devlete yerleşiyor ve güçleniyor. bu doğru. daha da güçlenmek isteyecek. bu da doğru. ama neyi ne kadar başaracağı belli değil.
    ayrıca yetmez ama evet tavrına karşı tepkileri fazla naif buluyorum. 12 eylül’cü iki generalin yargılanacak olmasını “iki ihtiyar” diye küçümseme eğilimini de eğlenceli bir ‘savunma refleksi’ gözlemi olarak izliyorum. 🙂

  9. özgürlükçü

    hem 31 nolu yorum hem yukardaki devamına katılıyor yorumcu arkadaşı kutluyorum.site renklenip çeşitlendikçe kenan evren sevdalılarıyla destekçilerinin açığa çıkması aslında tarihin çöplüğüne gitmiş anlayışı temsil eden geçmiş devleti yönetmiş ulusalcı vesayetçileri ve günümüzde onun arka bahçesindekileri muhalefet odağı gibi bize sunan zileli amacına ulaşmış gözüküyor.burdaki asıl amacı bu ulusalcı,darbeci devletçi(tek itirazları devleti ben daha iyi yönetirimdir)chp,tkp,ip gibilerden bir cacık olmayacağını aslında zileli bilir burdaki asıl amaç sistemin gerçek iktidar alternatifi özgürlükçü toplumsal muhalefeti iyot gibi açık iken gizleme çabasıdır ki bu durumdur işte asıl devlet-iktidar efendilerine hizmet bu olmuyormu?allah aşkına bir yazdıklarınıza bakın siz kime hizmet ediyorsunuz biz özgürlükçüler ve HDK si özgürlükçü toplumsal muhalefet bu devlet ve iktidarın bunca kötülüğüne rağmen biz onun alternatifi olup onunla baş edemiyorsak bize dair sorun vardır bunlar nelerdir bu sorunlarımızı giderip bu zalimlerin mağdurlarının iradesiyle bunları yenebilmemiz nasıl olabilirin mücadelesini verirken siz bu gelinen yerin farkında bile olmadan hala tükenmiş geçmiş anlayışları savunup mevcut iktidarın iktidarın korumasını sağlayıp asıl alternatifini mevcudun sandalyesinden itibarsızlaştırmaya çalıştığınızı bir anlayabilseniz kendinizi aşacaksınız ama nerde zihninizi sistemin hegemonyası zehirlemiş utanmadanda kendinize nasıl devrimci ve özgürlükçü anarşist diyebiliyorsunuz anlamadım?

  10. özgürlükçü

    şü anki devlet-iktidar-cemaat-sistemine en can alıcı mucadeleyi yapıp bir önceki seçimde 103 belediyesini elinden alıp geleceğin iktidarının politik organizasyonunu aşağıdan yukarıya inşa etmeye çalışanların yorumlarını akp yandaşı diyebilecek seviyede siyasetin hayatın dışına düşüp akp karşıtlığından zihni zehirlenip darbeciliği savunacak hale gelenlere ne demeli onları yenebilecek tek alternatifi özgürlükçülüğümüze fesatlanıp akp anlayışı diyebi,lmek tam sizin tarzınız olabilirdi?

  11. 12 Eylülcülerin “yargılanması” hakkında faydalı bir yazı:
    http://muhalefet.org/haber-12-eylul-iddianamesi-kabul-edildi-12-1042.aspx

  12. insan bir kere askerci olmaya görsün

    Günlerce , aylarca “12 Eylül neden yargilanmiyor, Evren neden yargilanmiyor” diye bagirir, 12 Eylül ve Evren yargilaninca “iki titrek ihtiyari yargilamakla ne olur” derler. Simdi Mehmet Agar’in cezalandirilmayacagini söyleyip durmaktalar, cezalandirilsa bu kez baska bir bahane bulacaklar. Zaten herseye burun kivirmaya hazirlar, nihayetinde “sosyalist devrim olmadigi için iyi degil” de diyeblirler. Zaten açik açik darbeciyiz, cuntaciyiz diyecek halleri yok ya. Hürriyet gazetesinden, Ertugrul özkök’den, Netanyahucu Financial Times yazarindan aldiklari fikirleri devrimcilere satmaktalar. Yaziklar olsun. Bir de su var Evren’e titrek ihtiyar demektesiniz de siz kaç yasindasiniz?

  13. Tarih bunu böyle yazacakmis

    Hayati boyunca tüm analizleri dogru çikmis, hep dogru çizgi izlemis, gelismeleri herkesten önce görmüs ve pek hayati yanlis yapmamis biri “tarih bunu böyle yazacaktir” dedirgi zaman bir dakika durup düsünmek gerek.
    Hayati boyunca tüm analizleri yanlis çikmis, hep yanlis çizgi izlemis, gelismeleri herkesten sonra görmüs ve çok hayati yanlislar ve birkaç senede bir özelestiri yapmis biri “tarih bunu böyle yazacaktir” dedigi zaman ne yapilir?

  14. Başbakan buyurdu operasyon başladı
    13 Ocak 2012

    Erdoğan salı günü grup toplantısında BDP’lilere yüklenip Leyla Zana için yargıyı göreve çağırdı bu sabah 131 kentte eş zamanlı olarak düzenlenen KCK operasyonlarında aralarında Leyla Zana’nın evi, KESK genel merkezi ve Van belediyesine ait binaların bulunduğu çok sayıda noktaya polis baskını yapıldı.

    ANF’nin verdiği bilgiye göre Sabah saatlerinde Adana, Ankara, İstanbul, Mersin, Batman, Diyarbakır, Siirt, Urfa, Ağrı, Van ve Mardin’de BDP İl, İlçe binaları, KESK Genel Merkezi ve birçok eve sabah saatlerinde baskın düzenlendi. Aramalar halen devam ediyor.

    Başbakan’ın son grup toplantısında “silah Kürtlerin güvencesidir” diyen Leyla Zana için yargıyı göreve çağırmasının ardından baskında Zana’nın evi de basıldı. Evde Leyla Zana’nın bulunmadığı, polis aramasının sürdüğü belirtiliyor.

    İstanbul Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararıyla başlatılan polis operasyonunda BDP eski Eş Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırhan , Eski BDP Milletvekili Fatma Kurtalan’ın da gözaltına alınanlar arasında olduğu belirtiliyor.

    ANF’nin bölgeden geçtiği haberlere göre il il baskın durumu şöyle

    Diyarbakır
    Diyarbakır’da sabah erken saatlerde Kürt kurum ve kuruluşları, sendika binaları başta olmak üzere birçok kuruma baskın düzenlendi. Şu ana kadar baskın yapılan yerler arasında BDP Diyarbakır il binası, BDP Ekoloji ve Yerel Yönetimler Bürosu, İHD, Eğitim Sen, TUHAY-DER, Kayapınar Cegerxwîn Kültür Gençlik Merkezi, KURDİ-DER Genel Merkezi, Dicle Fırat Kültür Derneği binaları bulunuyor. Tüm binalarda aramalar devam ederken, Dicle Fırat Kültür Derneği’nin kapıları kırılarak içeri girildiği öğrenildi. Aramalarda bilgisayar kasaları ve çalışma arşivleri, kitap ve dergilere el konulduğu öğrenildi. Baskınlara yüzlerce polis katılırken, kurum binaları polis ablukasına alındı.

    Urfa
    BDP Urfa İl Örgütü, KURDÎ-DER ve Eğitim Sen şubeleri ile Urfa BDP Siyaset Akademisi’ne de polisler tarafından baskın düzenlendi. Yüzlerce polisin katıldığı baskınların ardından kurum binalarındaki aramalar devam ederken, aralarında BDP Urfa Milletvekili İbrahim Binici’nin de bulunduğu yüzlerce kişi BDP il binası önünde toplanmaya başladı.

    Ceylanpınar
    Ceylanpınar İlçesi’nde, Urfa Emniyet Müdürlüğü siyasi şube polisleri, eski BDP İlçe Başkanı Nurullah Akan’ın Ulu Cami Mahallesi’nde bulunan evine baskın düzenledi. Sabah 04.00’da başlayan arama yaklaşık 3 saat devam ederken, polislerin Akan’ın evinde bulunan bilgisayara el koyduğu öğrenildi. Hakkında soruşturma olduğu gerekçesiyle gözaltına alındığı belirtilen Akan’ın Urfa Emniyet Müdürlüğü siyasi şubeye götürüldüğü öğrenildi.

    Viranşehir
    Viranşehir’de de sabah saat 07.00’da BDP ilçe binasına baskın düzenlendi. BDP İlçe Başkanı Halis Aktaş, Viranşehir Belediye Başkanvekili Mehmet Burun ve BDP İlçe yöneticilerinin de hazır bulunduğu aramalarda çok sayıda dergi, afiş ve pankartlara ile bilgisayar hard disklerine el konuldu. Aramaların ardından DEDAŞ ekipleri de kaçak elektrik kontrolü yapması dikkat çekti.

    Bingöl
    BDP Bingöl il binasına, yüzlerce polis tarafından baskın düzenlendi. Düzenlenen baskında BDP Üyesi Şeref Bulut gözaltına alındıktan sonra emniyetteki ifadesinin ardından serbest bırakıldığı öğrenildi. BDP il binasında aramalar sona ererken, partinin bilgisayar ve çalışma arşivlerine el konuldu.

    Muş
    BDP PM üyesi Emrullah Bingöl, bu sabah Muş Otobüs Terminali’nde gözaltına alındı. Emniyet Müdürlüğü’ne götürülen Bingöl’ün İstanbul Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “KCK” adı altında BDP’ye yönelik başlatılan operasyon kapsamında gözaltına alındığı belirtildi.

    Siirt
    Siirt’te BDP il binası ve Siirt Belediyesi ile Belediye Başkanı Selim Sadak’ın evine polis tarafından baskın düzenlendi. Sadak’ın Bahçelievler Mahallesi Ali Çelik Caddesi’nde bulunan Sefa Apartmanı’ndaki evine yapılan baskında Sadak’ın evde olmadığı öğrenildi. Evde aramalar sürüyor.

    Mardin
    Kızıltepe Belediyesi ile belediyeye ait Eğitim Destek Evi’ne de polis tarafından baskın düzenlendi. Düzenlenen baskınlarda aramalar hala devam ederken, bilgisayar ve belediye arşivlerine el konulduğu öğrenildi.

    Nusaybin Belediyesi’ne de sabah erken saatlerde polis tarafından baskın düzenlenirken, binadaki aramalar sürüyor. Yüzlerce polis tarafından abluka altına alınan belediye binasında bilgisayar kasaları ve arşivlere el konulduğu öğrenildi.

    Batman
    BDP Batman İl Örgütü ve Çırağan İş Merkezi’nde bulunan BDP Siyaset Akademisi ile KURDİDER binasına sabah saatlerinde gerçekleştirilen baskınlar sonucu aramalar sona erdi. Sabah saatlerinde gözaltına alınan Siyaset Akademisi çalışanı Kazım Barış serbest bırakılırken, BDP ve akademiden çok sayıda bilgi, belge ve bilgisayar hard disklerine el konuldu.

    İzmir
    İzmir Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı siyasi şube ekipleri, bu sabah saatlerinde BDP İzmir il binası ile MKM binasına baskın düzenlendi. BDP ve MKM binalarındaki arama sürüyor.

    Adana
    BDP Adana il, Seyhan ve Yüreğir ilçe binalarına bu sabah saatlerinde baskın düzenlendi. Yapılan aramalarda birçok dokümana ve bilgisayar hard disklerine el konuldu. Adana BDP İl Başkanı Seyfettin Aydemir, yaptığı açıklamada, sabah 05.30 ve 06.00 sıralarında polisler tarafından arandığını ve arama yapılacağını öğrendiğini belirtti. İl binasındaki aramaların ardından, Yüreğir ve Seyhan ilçe binalarının da arandığını söyleyen Aydemir, aramaların avukatlar eşliğinde yapıldığını kaydetti. Aydemir, bugün saat 13.00’da il binasında basın açıklaması yapacaklarını duyurdu.

    İstanbul
    İstanbul’da Beyoğlu’nda bulunan BDP il ve Esenyurt, Esenler, Bağcılar, Zeytinburnu’nun yanı sıra birçok ilçede BDP binalarına sabah saatlerinde baskın düzenlendi. Baskınlarda aramalar devam ederken, BDP Bağcılar Eşbaşkanı Zekiye İlbasan, Esenyurt Eşbaşkanı Şafak Özanlı, Pendik ilçe yöneticisi Celal Dülger, eski BDP Esenler İlçe Başkanı Celal Alphan ve il yöneticisi Nazire Güneş, BDP Genel Merkez eğitmeni Berat Birtek’in de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı.

    Ankara
    BDP eski Genel Başkan Yardımcısı ve eski DEHAP Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın evinde yapılan arama sona erdi. Aramada bilgisayarların hard diskleri kopyalanırken, Bakırhan gözaltına alındı. Bakınhan’ın İstanbul’a götürüleceği öğrenildi.

    BDP MYK Üyesi Abdulkerim Bingöl’ün Ankara’daki evine de gelen polis kapıyı kırarak içeride arama başlattı. Bingöl’ün evde olmadığı öğrenildi.

    Ankara’da gözaltına alınanlar

    Ankara’da sabah saatlerinde başlatılan operasyonlar kapsamında gözaltına alınanlardan bazıları şöyle: BDP Grup çalışanı Necat Oğraş, BDP Eş Genel Başkan Yardımcısı ve eski Van Milletvekili Fatma Kurtulan, KESK Uzmanı İsmet Aslan, BDP Genel Merkez çalışanı Mahmut Polat, DİHA Ankara Muhabiri Murat Çiftçi.

    Sendika.Org

  15. “ben burada kaval da çalsam dinlemek zorundasınız. kendimi savunma hakkımı elimden alamazsınız!”

    http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=26967158

  16. evrenin yargılanmamasına müdahil olmamak ne demek? kendinizi mi kaybettiniz? kafayı mı yediniz?

  17. özgürlükçü

    sayın zilelinin çok iyi bilmesi gereken toplumsal mücadele tarihinde devlet-iktidar sistem egemenleri en çok kendisine alternatif olacaklara saldırır.bunu zileli benden iyi bilir 5 askerle 10 darbeci vesayetçiyi göstermelik tutuklayan devlet-iktidar egemenlerinin 5 bin üyesi ve yöneticisini tutuklayıp kürt özgürlük hareketine bu denli saldırması şaşırtıcı değildir o da biliyor iktidara alternatif başarı siyasetinin odağının neresi olduğunu asıl bizi şaşırtan bu durumu kendine sistemin muhalifiyim diyenlerin görmemeye gelip devlet-iktidar sistem saldırıları karşısında sistemin bir önceki iktidarını kullanıp yerini akp ye terk etmiş bürökratik vesayetçi chp yi alternatif olabilecek sanmalarıdır.aslında devlet iktidar egemenleri alternatif özgürlükçü muhalefeti engellemek için güçleri yetmeyip chp ve ulusalcılarıda mu top yekün yok etme siyasetine ortak ederse şaşırmayın.site takipçilerininde iyi bildiği gibi bu gelinen noktanın aslında iktidar egemenlerinin kendini tüketmeye başladığı noktadır akp nin övündüğü %50 oyun büyük kısmı rol çalarak kandırdığı kürt oyları olduğunu şimdi gerçek yüzü ve rol çaldığı açığa çıktığı düşünülürse 103 belediyeyi elinden alan bdp kadrolarını tutuklamayla başlayan kck furyası ilk yerel seçimde 300 belediyesini elinden alınca ters teptiğini anlayacaktır.aslında şimdiden bunu gördüğü ve bölgeden yolcu edildiğini bildiğinden özgür siyaseti engelleyerek siyaseti terörize eden akp ilerde kendi gayrı meşru hukuğunu bile çiğnemekten yargılanacaktır.önemli olan devlet iktidar egemenlerin yaptıkları değil bizim bu olup bitene rağmen ne yapıp yapmadığımızdır biz ne yaptık ne yapıyoruz yapıp söylediklerimiz kime yarayıp hizmet ediyor?

  18. özgürlükçü

    özgürlüksüz anarşist zileli biz özgürlükçü anarşistlere az bir zaman tanımış.demek isterki bu sitedeki çabalarıma devam edip eski iktidarın efendilerinin anlayışını özgürlükçü anarşistlere başka çare yok diyerek yola getiririm diyor galiba işi kolay olmaliki bizede bir az zaman tanımış bizde halat oyununda habire onu eski efendilerin vesayetiyle zihnindeki milli duygulardan kurtarıp özgürleştirmeye çalışıyoruz.anlaşıldı bizim işimiz uzun sürecek zileli çok çetin çıktıda onun az bir zamanda özgürlükten bizi eski tükenmişlere ikna nasıl edeceğini anlamadık

  19. Dost unsurlar ve devrim

    Devrimci mücadelede Gün Zileli gibi eski kuşak önder unsurların yeniden ön plana çıkması hepimizi sevindirdi, bu! durum mücadele azmimizi güçlendirdi, Silivri’den bin selam.

  20. Karşıdevrimle mücadelede devrimciler omuz omuza

    12 Haziran 2007 günü Ümraniye’de sözümona “bombaların bulunması” olayından beri yaşanan olay, yargı uygulaması değildir; karşıdevrim terörüdür.

    E. Astsubay Oktay Yıldırım’dan Genelkurmay Başkanı Başbuğ’a

    Kritik tarih 2007 yılı baharıdır. Tandoğan, Çağlayan, Gündoğdu, Diyarbakır ve diğer kentlerimizde milyonlar ayağa kalkmıştı. A. Necdet Sezer, Deniz Baykal, Büyükanıt-Başbuğ dörtlüsü ve Cumhuriyet Mitinglerinin önderliği, karşıdevrimi önleyecek o büyük halk hareketini boşluğa düşürdüler; Temmuz 2007 seçimini ve Çankaya’yı Tayyip Erdoğanlara teslim ettiler ve karşıdevrimin üstte kalmasını sağladılar.

    AKP’nin kapatılması son bir fırsattı. Tayyip Erdoğan-Başbuğ arasındaki 24 Haziran 2008 tarihli karanlık buluşmada yapılan yasadışı anlaşmayla AKP bir kez daha kurtarıldı. Başbuğ, şimdi yargıya müdahale ederek kurtardığı AKP’nin hapishanesindedir ve AKP’ye sürekli “Sizi ben kurtardım” dilekçeleri vererek “adalet” talep etmektedir.

    Bir yabancı devlet (ABD), bütün dünyanın gözü önünde TSK’ye, hem de kendi yurdunda operasyon uyguluyordu ve TSK’nin komuta kademesi bu operasyona beyaz bayrak açarak cevap veriyordu. Hatta bazı komutanlar, ne acıdır ki bu operasyonun “aktörleri” arasındaydı veya kenarında duruyorlardı. “Aman bana değmesin” zilleti, hâlâ devam etmiyor mu?

    Böylece birikimli ve namuslu bir aydın olan E. Astsubay Oktay Yıldırım‘dan başlayan operasyon E. Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ‘a kadar tırmandı ve tırmanış sürüyor.

    Asıl tutuklanan Org. Necdet Özel

    “Mustafa Kemal’in askerleri” dalgalar halinde toplu olarak esir alınırken yazmıştık, asıl tutuklanan o zamanki Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ idi. Silah arkadaşlarını düşmana “tek bir kurşun atmadan” teslim eden komutanlar, TSK’nin savaş kabiliyetinin çökertilmesine teslim olmuşlardı. Ve bu teslimiyetin örtüsü bile ABD’den gelmişti. ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın formülüyle “TSK, yargıya ve hukukun üstünlüğüne saygı göstermeli” idi (Haber Türk, 29 Kasım 2009).

    Genelkurmay Başkanları Org. Büyükanıt ve Org. Başbuğ düşman operasyonuna “hukukun üstünlüğü” talepleriyle cevap veren ilk “sivil” komutanlar olarak Harp tarihine geçtiler. TSK tarihinde “sivil komutanlar” devrini açtılar.

    Şimdi teslimiyetin TSK’yi kurtaramadığı gibi, teslim olanları da kurtarmadığı dersini yaşıyoruz. Umarız, asker ve sivil cümle teslimiyetçiler bundan ders çıkarırlar.

    Bugün asıl tutuklanan Org. Necdet Özel’dir. Komutan arkadaşları demir parmaklıkların arkasında olan bir komuta kademesinin özgür olmayacağını, hatta komutan bile olamayacaklarını yaşamak için, yeni derslereihtiyaç yoktur.

    İlk direnç Org. Koşaner’den
    Düşman operasyonuna ilk direnç, 2011 yılı Ağustosunda Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner‘den geldi. Komutan, bu uygulamanın bir yargı süreci olmadığını, hükümetin bu işin için de olduğunu tarihi bir yazıyla saptadı ve arkadaşlarıyla birlikte istifa etti.

    Bu istifa, TSK çevresindeki çemberin daraltıldığı koşullarda ilk kurşundu. Sürece isyan başlatılmıştı. Org. Koşaner, bu istifayla yeni komutanlara bir çizgi bıraktı ve askerlik namusunu hatırlattı: Komutan, silah arkadaşını düşmana teslim etmezdi! “Yargı çözer” ve “hukuk üstünlüğü” safsatası, Cumhuriyeti ve vatanı tüketen bir sahtekârlıktı!

    İstifalar peş peşe gelse ne olur?

    Bazıları “istifa ettiler de ne oldu” diyor. Koşullar, Org. Koşaner için böyle bir direnme yöntemi belirlemişti.

    Ben de o bazılarına soruyorum. Komutanlar, silah arkadaşlarının esir edilmesine, peş peşe dalgalar halinde istifa ederek dirense ne olur?

    Bir: Birkaç dalga sonunda Tayyip-Gül-Fethullah üçlüsü pes eder veya yıkılır.

    İki: TSK’ye hiçbir şey olmaz, gençleşir, halkta saygınlık kazanır ve Mustafa Kemal ruhuna kavuşur.

    Üç: İstifa eden komutanlar onurlarıyla başları dik yaşarlar.

    Sen tertibi bozmak istersen yöntem mi bulunmaz

    Söylemek istediğimiz şudur: Düşman operasyonuna direnme iradesi olan, savaşa savaşarak cevap veren gerçek asker için çözüm çoktur.

    Ancak öyle görülüyor ki, Hilmi Özkök-Yaşar Büyükanıt-İlker Başbuğ’ların çizgisinde, NATO’ya sadakat, vatana ve Atatürk Devrimi’ne bağlılığın önüne geçmiştir. Kişisel kaygıların rolü de ihmal edilemez; şimdi daha iyi anlaşılıyor.

    Vatanın bütünlüğü yargıya havale edilemez

    Böylece yargı çözer diye diye, operasyon Türkiye’nin bölünüşü sürecini tamamlama aşamasına gelinmiştir.

    İzlenen çizgi, vatanın bütünlüğünü ve Cumhuriyetin savunulmasını yargıya havale etmiştir. Silahlı bölücülüğe ve silahlı yıkıcılığa, yargı cevap verecek! Peki Ordu ne yapacak?

    2002 Ağustosundan beri Genelkurmay Başkanlarının (Org. Koşaner dışında) “yargı çözer” dedikleri her şey, aslında ancak Ordunun çözebileceği uygulamalardı.
    ABD ordusu Irak’ı işgal etti, böldü ve Türkiye’nin bölünmesini başlattı.

    Bu işgale, “hukuk üstünlüğü” ve sözde “demokrasi” teraneleriyle cevap veremezdiniz!

    Org. Özkök vatan bölünürken “demokrasi getiriyor” diye ABD işgalini alkışlıyordu. Arkasından gelen Genelkurmay Başkanları da (Org. Koşaner dışında) hep “demokrasi getiren” işgalcinin yanında mevzilendiler. Hatta milli egemenlik ve milli güvenlik kavramlarını tartışmaya açtılar.

    İşgalci, Türkiye’yi bağırta bağırta bölerken, onlar hâlâ işgalcinin “sadık müttefiki” idiler ve hâlâ öyledirler. Irak bölünürken, Türkiye bölündü. Şimdi de Suriye bölünürken, Türkiye’nin daha geniş bölünmesine geldi sıra!

    Cumhuriyeti yıkıcılardan kurtarma da yargıya havale edilemez

    “Yargı çözer”, formülünün bir de iç boyutu yaşandı ve yaşanıyor.

    2007 Temmuzunda Atatürk Cumhuriyetinin yıkılış süreci tamamlandı ve “İkinci Cumhuriyet” adı altında bir Mafya-Tarikat Cumhuriyeti kuruldu.

    Gelinen noktada laiklik, laik eğitim, Atatürk Devrimi Kanunları, hepsi ayak altına alındı. Bazı komutanlar ise, “irticaya karşı eylem planını” “vallahi billahi ben yapmadım” savunmalarıyla aslında o görevin komutanı olmadıklarını ortaya koymuşlardır. Cumhuriyeti komutansız bırakmışlardır. Karşıdevrimci terör onların sayesinde gemi azıya almıştır.

    Emir verme bunalımı kapıda!

    Geldiğimiz yeri açıkça tanımlayalım. Teslimiyet devam ederse, pek yakında komuta kademesi, vatanı savunmak için emir verme bunalımına girer. Artık yalnız Silivri’yle tehdit edilmiyor komutanlar, Uluslararası Adalet Divanı tehditleri seslendirilmeye başlanmıştır.

    Peki vatanı silahlı tehdide karşı kim savunacaktır? Beşiktaş yargısı mı?

    Cumhuriyetin iradesi geliyor!

    Artık can telaşı olanların komutanlık yapamayacağı bir sürece girmiş bulunuyoruz.

    Türkiye, siyasal yönetimden TSK’ye kadar, Cumhuriyet Devrimi ve vatan savunması iradesine kavuşacaktır.

    Bunu hesap ederek yazıyorum buraya, yoksa moral vermek için değil!

    Bugün yaşanan karşıdevrim terörünü adını koyarak göğüslemek ve alt etmek, Cumhuriyet iradesinin oluşmasında ilk büyük savaştır.

    Kolay gelsin, Türkiye’nin yüzlerce yıllık kahraman fedaileri!

    Korkaklar bizden değildir!

    Hiç şüphe yok, zafer Cumhuriyetin ve vatanın olacaktır!

  21. Bu yorum AKPolis-masasının provakasyonudur

  22. (konu hakkında güzel bir yazı…)

    http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=42672

  23. Yine KCK operasyonu: Onlarca gözaltı var

    Cumartesi, 4 Şubat 2012 – 13:21

    Polis, bugün yine “KCK” operasyonu adı altında birçok şehirde onlarca kişiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar arasında BDP’liler, ESP’liler ve gazeteciler bulunuyor.

    ANF’nin haberine göre, “KCK” adı altında Batman merkezli yürütülen soruşturma kapsamında 7 ilde, birçok adrese operasyon düzenlendi. Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı’nın verdiği görev ve yetki çerçevesinde Batman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında BDP Batman il ve merkez ilçe binaları ile Azadiya Welat Gazetesi bürosu, Eğitim Sen, MEYADER, Batman Din Alimleri Derneği (DAD), Bahar Kültür Merkezi ile çok sayıda eve eş zamanlı baskın düzenlendi. “KCK Kent Meclisi üyesi olmak ve faaliyetlerde bulunmak” iddiasıyla düzenlenen baskına çok sayıda sivil ve çevik kuvvet polisi katıldı. Ev ve işyerlerinde saatlerce süren aramanın ardından çok sayıda harddisk, bilgisayar kasası, CD, kaset ve resmi belgeye el konuldu. Gizlilik kararı olduğu belirtilen soruşturma kapsamında avukat ve kurum yetkililerine bilgi verilmezken, operasyonun devam ettiği belirtiliyor.

    Belediye başkan vekili gözaltında
    Sabah saatlerinde başlayan baskınlarda gözaltına alınanlardan bazılarının isimleri ise söyle: Batman Belediye Başkanvekili Serhat Temel, BDP Batman İl Başkanvekili Selim Aratemur, BDP İl Başkan Yardımcısı Veysi Geyik, BDP İl Yöneticisi Ahmet Özer, Ahmet İvrendi, BDP üyesi ve eski yöneticileri Ahmet Aydın, Şerif Çakar, Ebedin Satıcı, Ahmet Çifçi, Faraç Salman, Süleyman Kaya, Cahit Kaya, Hakim Sincar, Zeynel Abidin Çelik, SELİS çalışanı Taybet Şenses, MEYADER Başkanı Yaşar Kurt, Din Alimleri Derneği (DAD) Başkanı İzzettin Ege, DAD yöneticisi Ahmet Türeli, Tüm-Bel Sen Batman Temsilcisi Muzzafer Çınar ve yöneticisi Ali Sarıpınar, eski Genel-İş Batman Şube Başkanı Halis Yakut, Eğitim Sen Batman Şube yöneticileri Metin Nas ve Onur Künteş, Eğitim Sen üyeleri Devran Moray, M. Sait İmret ve Ercan Astan, Bahar Kültür Merkezi sanatçıları Adil Aslan ve Mahfuz Arslan ile Taybet Kızmaz, Hamit Can.

    DİHA ve Azadiya Welat çalışanları gözaltına alındı
    Azadiya Welat Gazetesi bürosu ile çalışanların kaldığı evde yapılan aramalar sona ererken, polisler bilgisayar harddiskleri ile flaş disk, kaset ve CD’lere el koydu. Aramaların ardından Batman DİHA Gülsen Aslan da gözaltına alınarak Batman Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü.

    Soruşturma kapsamında Azadiya Welat Gazetesi Batman çalışanı Şafak Çelenk’in de Bursa’da gözaltına alındığı ve Batman’a doğru yola çıkarıldığı kaydedildi.

    Vali mi operasyon koordinatörü mü?
    Operasyona ilişkin açıklama yapan Batman Valiliği, KCK’nin Batman yapılanmasını yönelik operasyon başlatıldığı belirtilerek, “talimatlar doğrultusunda; ilimizde meydana gelen kitlesel şiddet olaylarını organize ettikleri, mahalle ve il komiteleri oluşturarak eylem kararları aldıkları, örgütsel toplantı ve yasadışı yürüyüşe katıldıkları, baskı ve tehdit yolu ile esnafları kepenk kapattırmaya zorladıkları ve ilimizde geçmiş tarihlerde gerçekleşen yasadışı olaylara katıldıkları” iddiasıyla 41 kişinin gözaltına alındığı belirtildi.

    Bu arada Batman’daki STK’lar, öğleden sonra BDP il binası önünde operasyona tepki gösterecek.

    MUŞ:Muş’un Varto İlçesi’nde BDP Kadın Meclisi üyesi Gülistan İnan gözaltına alındı. Evine düzenlenen baskınla gözaltına alınan İnan, İlçe Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. İnan’ın gözaltı gerekçesi öğrenilmedi.

    BİTLİS:Bitlis’in Güroymak İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı ekipler sabah erken saatlerinde BDP üyesi Maşallah Ata ile Abdurrahman Ata’nın evlerine baskın düzenledi. Evlerin camlarının dahi kırıldığı baskından sonra evler didik didik aranırken, arama sonrası Maşallah ile Abdurrahman Ata gözaltına alındı. İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürülen 2 BDP üyesinin gözaltı gerekçesi öğrenilmedi.

    İZMİR:İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) üyelerinin de aralarında bulunduğu bir çok kişiye yönelik verdiği hapis cezası kararını ardından polis İzmir’de bulunan ESP üyelerinin evlerine baskın düzenledi. Edinilen bilgiye göre; aralarında ESP İstanbul İl Başkanı Hülya Gerçek, İzmir İl Başkanı Meliha Kayacı’nın da bulunduğu 11 ESP’li hakkında açılan davanın iki gün önce İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşması görüldü. Duruşmada 11 ESP’linin tutuklanmasına karar verilmesi üzerine polis sabaha karşı ESP’lilerin evlerine baskın düzenledi. Bayraklı İlçesi Yamanlar semtinde kimsenin bulunmadığı bir eve baskın düzenleyen polis, kapıyı kırarak içeri girdi. Yapılan aramanın ardından polis evden ayrılırken, şu ana kadar gözaltı olmadığı öğrenildi.

    ESP İzmir İl Örgütü, üyeleri hakkında verilen hapis cezası ve ev baskınlarını protesto etmek için bugün saat 13.30’da Kemeraltı Girişi’nde basın açıklaması yapacağını duyurdu.

    İzmir’de Fırat Dağıtım çalışanları gözaltına alındı
    İzmir Konak’ta sabah saatlerinde gazete dağıtımı yapan Fırat Dağıtım çalışanı Sami Dündar’ı durduran polisler kimlik kontrolü yaptı. Dündar, daha sonra gözaltına alındı. Gözaltı gerekçesi öğrenilmeyen Dündar, Kemeraltı’ndaki polis karakoluna götürüldü.

    55 günde 567 gözaltı
    AKP rejiminin en otoriter rejimlerde bile görülmeyen gözaltı furyası sonucu son haftalarda yüzlerce kişi gözaltına alındı. Tümüne yakının KCK adı altında yürütülen operasyonlarda olmak üzere 10 Aralık 2011 ile 3 Şubat 2012 arasındaki 53 günde en az 567 kişi gözaltına alındı.Bu rakama, bugün Batman, İzmir, Bitlis ve Muş’ta gözaltılar dahil değil. Gözaltına alınanlar arasında belediye başkanları, öğrenciler, çocuklar, insan hakları aktivistleri, kadın aktivistler ve sendikacılar da var. Gözaltına alınanlardan 350’yi aşkını tutuklandı.

    (soL Haber)

  24. çıracı'ya is düştü

    Fransa Içisleri Bakani Meclis’te yaptigi konusmada “bütün uygarliklarin ayni degerde olmadigini, Bati uygarligini korumak gerektigini, bunun için insanlari göreve cagirdigini” söylemis. Haydi bakalim Sarkozi sizi göreve çagirmakta, aydinlanmaci aslanlar sömürge savaslarina.