Karşıdevrim!

 

Devrim gibi karşıdevrim de aslında bir an değil, uzunca bir süreçtir. Devrimin aşamaları olduğu gibi (elbette MDD gibi aşamalardan söz etmiyorum; söz konusu olan, devrimin bazen bir üst aşamaya çıkması, bazen de bir alt aşamaya inmesidir) karşıdevrimin de aşamaları vardır ve devrimle karşıdevrim iç içedir. Bazen biri atağa geçer, bazen diğeri; birinin atağı, diğerinin karşı atağını doğurur. Bunların hepsi süreçler biçiminde gelişmekle birlikte, bazen belli bir atak, devrimin en parlak ya da karşıdevrimin en karanlık anını simgeler gibidir.

Örneğin, Cumhuriyetin başlangıç dönemindeki, Şeyh Sait isyanı bahane edilerek çıkartılan Takrir-i Sükûn kanunu karşıdevrimin böylesi en karanlık anlarından birini simgeler. Ya da Hitler’in iktidara gelmesinden sonraki Reichstag yangınının ardından komünist ve sosyal demokrat milletvekillerinin tutuklanarak Nazi diktatörlüğünün fiilen yürürlüğe konması da böyle sembolik bir karşıdevrim anıdır. Ya da Sovyetler Birliği’nde, 1929 yılında, parti içindeki Buharinci kesimin de yasa dışı ilan edilip “kulakları” hedef alma adına Rus köylülüğünü yok etmenin ilk adımı olarak zorla kolektifleştirme kararı alınması da Sovyetler Birliği’nde karşıdevrimin yeni bir sıçrayışının simgesi gibidir. 1937 yılında, Politbüro’nun, açık açık muhaliflere işkence yapılabileceği kararı da karşıdevrimin bir üst aşamasının başlangıcı olarak görülebilir.

İşte Başbakan’ın Kürtaj konuşması da karşıdevrim açısından böyle tarihi bir sıçrama noktasına tekabül etmektedir. Kürtajın yasaklanması kararı (ki, Başbakan bunu açıkça dillendirdiğine göre yasa olarak çıkacağına da hiç kuşku yoktur) hiç de sıradan bir hükümet uygulaması, karşıdevrim süreci içinde alınan kararlardan herhangi biri değildir. Kürtaj kararı aslında, büyük bir toplumsal ameliyattır. Yapılmak istenen, toplumun canlı hücrelerini büyük bir operasyonla almak ve toplumu tamamen taassubun pençesine teslim etmektir.

Taassup işbaşındadır. Elinde neşter, kadınların üzerine yürümektedir; sadece kadınların değil, bu toplumda yıllar içinde oluşmuş ne kadar özgürlükçü düşünce ve eğilim varsa, hepsinin üzerine yürümektedir. Kürtaj hakkı, başta kadınlar olmak üzere milyonlarca özgür düşünceli insanın fedekârca mücadeleleriyle kazanılmıştır. Emma Goldman, 19. Yüzyılda ve 20. Yüzyılların başında Amerika’da Comstock tutuculuğuna karşı ne çetin mücadeleler verildiğini anlatır. Birinci ve ikinci dalga feminizmin dinsel ve cinsel tutuculuğa karşı nasıl büyük mücadeleler verdiği bilinir. Kürtaj hakkının temelinde yalnızca düşünsel mücadeleler yoktur. İstenmeyen ceninden kurtulmak için en ilkel yöntemleri kullanmak zorunda kalıp can veren sayısız kadının acısı da vardır.

Şimdi parlamento diktatörlükleri yoluyla bir çırpıda bu kazanılmış hakkı ortadan kaldırmaya girişiyorlar. Tarih bunu yazacaktır. Bu çok büyük bir karşıdevrimci adımdır. Bu adımla iktidar, devrimi ve özgürlüğü, özgür düşünceyi ve kadın hakkını yok etmeye girişmekle kalmıyor, aynı zamanda insanların yaşamlarına da müdahale ediyor, insan yaşamlarını devletin tekeli altına almaya girişiyor. Bu kararda çok önemli bir mesaj var. Sizin cinsel hayatınızı bile biz denetleriz diyorlar. Yatak odalarınızda neyi nasıl yapacağınız bile bizim denetimimiz altında; bizim iznimiz olmadan yatakta ne yapacağınıza karar veremezsiniz diyorlar. Bu, faşizmdir. Bunun ardından, aynı Nazilerin yaptığı gibi, “temiz ırkın” üretilmesi gelecektir gündeme.

Her karşıdevrimci hamle bir devrimci hamleye yol açar demiştik.

Ellerinde bıçak, toplumun bağrında büyümüş özgürlüğü, özgür düşünceyi, kadın hakkını kürtaja yatıranlara karşı ayağa kalkmanın zamanıdır.

 

Gün Zileli

30 Mayıs 2012

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

 

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Cumhuriyet Döneminde Kadın İdamları

Artıgerçek Geçen Haftaki yazımda, Tarık Işık’ın Darağacında 15 Kadın-1931/1971 (Sözcü, 2022) kitabından hareketle “1930’lu yıllarda …

14 Yorumlar

  1. "Devlet de, örgütler de tekelcilik peşinde koşmadıkça, “bu alanda benim borum öter, benim otoriteme boyun eğilir” demedikçe ne olay çıkar ne de çatışma olur. "

    Bu saptama Berktay’a ait, intihal var.

  2. Ankara derebeyi Gökçek’in yeni marifeti:
    http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=45514

  3. Bu sol iddiali yayinlar, bir de zaman zaman liberalizmi elestirirler, oysa liberal ekonomi ile liberal ahlak (Kürtaj serbestisi vb) ikisi de tek ve ayni seydir. Egoizm olmadan, liberal ekonomi ve kapitalizm olmaz. Demek ki onlar da liberal.

  4. Hahhahhah… Hiç güleceğim yoktu.
    1) Liberalizm bu tarz özgürlükçü yönlerini yaklaşık 150 yıl önce yitirdi. Liberaller için bugünkü zamanın ruhu, emek-düşmanlığına ve özgürlük-düşmanlığına dayalı neoliberalizmdir.
    2) Kürtaj serbestisini savunan farklı kesimleri liberallerle eşitleyen zihniyet ile beş benzemezi biraraya getirip iddianame hazırlayan “özel yetkili” zihniyet, aynı postmodern dangalaklığın ürünüdür. Her ikisi de akıldan ve bilimden zerre kadar nasibini almamıştır.

  5. Birakiniz yapsinlar ile birakiniz geçsinler ilkeleriyle, “ürtaj, hersey serbest, hersey egoistçe, hersey birey için” bütün bunlar tek ve ayni seydir, hakaret ve küfür ederek içine düstügün kusku ve suçluluk duygularini asamazsin, burjuva düsüncesi sadece ekonomik liberalizm degil ayni zamanda yasam tarzi serbestligidir ki ikisi de ayni seydir, hâlâ ve her zaman …
    bunu bilmezlikten gelemezsin, pekala da farkindasin ama kendine yediremektesin bunu.

  6. Anarşizmi ‘liberal’ bulan stalinist mankafalar da öyle diyor 😀

  7. …Ne tesadüftür(!) ki stalinistler de pek çok özgürlük-düşmanı uygulamada dini-muhafazakarlarla yan yana düşüyorlar.

  8. “Libere” demişsin, aferin. Nasıl ki “kendine-müslümanlık” diye bir olgu varsa bugünkü liberaller için de “kendine-liberter” denebilir, denmelidir de. Bilmem anlatabildim mi.

    Ayrıca kelimelerin kökleri ve/ya kökenleri üzerinden zekice(!) tahliller yapmaya kalkan birinin de karşısındakini “ezbercilikle” itham etmesi gayet güzel bir ironi olmuş (hafiften Rasim Ozan Kütahyalı tınısı da var). Tebrikler…

    Zaten müslüman mahallesinde (yani Ortadoğu’da), salyangoz (yani Fuller modeli ‘Ilımlı İslam’) satmaya kalkanların hayatı ayrı bir ironidir de, neyse…

  9. Bu arada, bu söylediklerini Doğantarkangiller, Ufukurasgiller, Muratbelgegiller, Ahmetaltangiller ve Halilberktaygiller duysalar “Ama niye böyle yapıyosunuz yaaa, sizinle beraber askeri vesayeti geriletip pırıl pırıl burjuva-liberal demokrasisini getirecektik” diye ağlaşmaya başlarlardı. Geçerken bunu da not edeyim dedim 🙂

  10. Stalinist mankafa

    Kapitalizm üretim iliskilerinden üstyapiya kadar bir bütündür. Esasen kapitalist varsayim herkesin egoist davranmasi, fakat görünmeyen bir elin gerekli düzenlemeyi yapmasi varsayimina dayanir ki, bütün bu özgürlükler diskuru kapitalin özgürlügüdür, liberal ve liberter kanatlar kapitalin özgürce uçmasini saglar, bu kusun iki kanadi var degil mi?

  11. 1- Liberal-egoizm ile mutlak-özgürlükçülüğün ne alakası var? Bu iki ideolojinin kesiştiği yerler olabilir, ama zaten herhangi bir X ideolojisiyle bir Y ideolojisinin az veya çok kesiştiği yerlerin olması kaçınılmazdır (hele ki senin gibi bir Engizisyon Masası en olmadık şeyleri dahi kesip yapıştırarak ikisinin arasında benzerlik kurabilir, hatta ikisini birbirine eşitleyebilir). Kürtaj özgürlüğünü “bana ne, ben böyle istiyorum!” şeklinde savunan bir tavır liberalimsi olabilir, ancak bu özgürlüğü kadın vücuduna (veya kadın bireye) muhafazakar toplumun (veya bir kliğin) tahakkümünü önlemek üzere karşı çıkmak gayet de toplumcu bir tavırdır, özgürlükleri bütüncül olarak ele alan bir tavırdır.

    2- Liberallerin bu tarz liberter talepleri SAMİMİ BİR ŞEKİLDE sahiplendikleri dönem yaklaşık 150 yıl önce kapanmıştır. Kabaca 1700’lerin sonunda başlayıp 1800’lerin ortalarına doğru sönümlenen bu süreçte, burjuvaz (ve liberaller), bir önceki statükoya (kral-lord-kilise ittifakı) karşı ayaklanan ezilen kitlelerin sırtına basarak iktidarı alabilmeleri için bu tarz liberter söylemleri DÖNEMSEL ve PRAGMATİK nedenlerle sahiplenmişlerdir. Gerçekte ise böyle bir durum yok; tekelcilik, toplum mühendisliği ve dini-taassub piyasa ekonomisinin pratikte er geç varacağı (hatta varmış olduğu) yerdir. Adam Smith’in “laissez faire” anlayışının bireysel özgürlükleri de güvence altına aldığına ancak ve ancak bazı saftirik anarko-kapitalistler inanırlar (hepsi değil).

    3- Varsayalım ki kürtaj özgürlüğü liberalizme ait bir olgu (öyle olmasa da), liberaller bu tarz bireysel özgürlükleri savunuyorlar(dı) diye hiç sorgulamadan, onu toplumcu bir anlayışla yeniden yorumlamadan topyekun red mi edeceğiz? Veya şöyle bir soru soralım: Sosyalistler geçmişte eşitlikçi toplum kurma denemelirini yüzüne gözüne bulaştırdılar diye biz anarşistler eşitlikçi toplum idealimizden vaz mı geçeceğiz?

    4- Bir Temel fıkrasına öykünerek söyleyecek olursak: Özgürlük düşmanı biriyle özgürlükleri tartışarak boşa vakit kaybettim, “bu da bana ders olsun”.

  12. 150 yıl önce kapanmıştır

    Kim diyor? Lenin mi? Keh, keh, keh.