İktidar ve “Muhalefet”in Korku ve Sefaleti!

 

Londra’da yaşadığım dönemde, 2001 yılında, gençlik hareketinden, 1965 yılından arkadaşım Nihat Akseymen (R. Yörükoğlu) ölmüştü. Bir arkadaşımla birlikte cenazesine gittik. Sol göçmen örgütlerinden hiçbiri gelmemişti cenaze törenine. Bunun üzerine yerel Londra Toplum Postası’nda “Vefa Diye Bir şey” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bir insanı eleştirmenin onu son yolculuğuna uğurlamayı engellememesi gerektiğini söyleyerek sol göçmen örgütlerini eleştirmiştim. R. Yörükoğlu’nun örgütünde bir zamanlar bulunmuş, sonra onunla çatışmaya girişerek örgütten ayrılmış, “Ozan” isimli bir arkadaş beni eleştirdi. Özet olarak, “sen nasıl böyle bir adamın cenazesine” gidersin diye bana tarizde bulunuyordu yazısında. Cevabî yazımda, “senin de cenazene geleceğim, söz” demiştim.

Hüseyin Aygün’ün, Paris’te öldürülen üç kadın devrimciden biri olan Sakine Cansız’ın ailesine taziye ziyaretinde bulunması, hem iktidar, hem de “muhalefet” başkanlarının eleştirilerine hedef olmuş. Tayyip Erdoğan, böyle bir taziye ziyaretinden bir “suç” yaratıp, Hüseyin Aygün’ü bahane ederek “ana muhalefet” partisine yüklenmiş. Kılıçdaroğlu’nu kastederek, artık alıştığımız ve kanıksadığımız mahalle külhanbeyi üslubuyla, “ayar vermen boşuna. Senin de ondan farkın yok” demiş.

O sırada Çin’de bulunan Kılıçdaroğlu ise, Türkiye’ye dönmeyi ve öncelikle kendi partisinin milletvekilini dinlemeyi bile bekleme ferasetini göstermeden gazetecilere beyanda bulunmuş: “Her partinin kuralları vardır. Kurallara uymayanlara gereken yapılır.” Açık bir ihraç tehdidi!

İktidarın kurallarını biliyoruz da, böylece “muhalefet” partisinin kurallarını da öğrenmiş olduk: “Öldürülen bir PKK üyesinin ailesine taziye ziyareti yapmak partinin kurallarına aykırıdır.”

İtiraf edeyim ki, CHP’nin tüzüğünü okumadım. Aslında hiçbir partinin tüzüğünü okumam. Tüzükler, esasında partilerin diktatör yönetimlerinin ceza yasalarıdır, bu yüzden de okunmaları gereksizdir. Bununla birlikte, CHP’nin tüzüğünde, şunların ailesine taziyeye gidilir, şunların ailesine taziyeye gidilmez diye bir ceza yasası olduğunu sanmıyorum. T.C. ceza yasasında bile böyle bir saçmalık olmadığına göre…

İktidar partisine söylenecek fazla söz bulamıyorum. Onların tutarsızlıkları artık eleştiri silahının menzilinin çok uzağında kalıyor. Bunlarla uğraşmak, saçmalıkla iştigal gibi bir şey. Sen hem kalk, Paris’teki infazların “barış sürecini” baltalamak amacıyla yapıldığını söyle, hem de hemen ardından, bir “barış süreci” kurbanının ailesine taziye ziyaretinde bulunduğu için bir milletvekilini hedef tahtasına koy.

Peki Kılıçdaroğlu’na ne oluyor? Onun derdi, “majestelerinin muhalefeti”ni, sağdan, iktidar partisinden gelecek darbelere karşı korumaya çalışmaktan başka bir şey değil. Tabii bir de, partisinin içindeki ulusalcı kanadı tatmin etmek, hassas dengeleri korumak.

Gerçi artık “hassas denge” diye bir şey de kalmadı kanımca. Kılıçdaroğlu, ulusalcılara teslim oldu. Atatürk’e karşı çıkanları “vatan haini” ilan eden nasyonal sosyalist bir ideolojiye sırt dayaması da bunun sonucu. Böylece Kılıçdaroğlu CHP’sinin, bazı bakımlardan AKP’nin bile sağına kaydığını söyleyebiliriz. Bu yüzden, sağdan gelecek darbelere karşı bir savunma refleksi geliştirmelerine gerek yok. Al birini vur ötekine.

Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin bugün bulunduğu nokta bize şunu gösteriyor: Gerçek bir muhalefet, neo-liberalizm havuzunda kulaç atan bütün partileri net bir şekilde hedef almak zorundadır. Yoksa aynı filmi tekrar tekrar seyretmek zorunda kalacağız.

Gerçek muhalefet toplumsal devrim güçleridir.

Toplumsal devrim, tüm düzen partilerine, namlarına uygun bir cenaze töreni düzenleyecektir. Kim isterse bu partilerin cenaze törenine katılabilir. Bunu yasaklayan bir kuralımız yok!

 

Gün Zileli

17 Ocak 2013

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

 

Birgün gazetesinin 19 Ocak 2013 tarihli Pazar Eki’nde yayımlanmıştır. 

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Totaliter Rejime Bir Kala…

Artıgerçek Siyasi iktidar, farklı toplumsal kurumlar tarafından denetlenmediği zaman toplumun üzerinde korkunç bir baskı ve …

28 Yorumlar

  1. ibrahim erdoğan

    Kafanız iyice karışık olmalı.”Gerçek bir muhalefet, neo-liberalizm havuzunda kulaç atan bütün partileri net bir şekilde hedef almak zorundadır.” Bu vargınızla “Kılıçdaroğlu, ulusalcılara teslim oldu. Atatürk’e karşı çıkanları “vatan haini” ilan eden nasyonal sosyalist bir ideolojiye sırt dayaması da bunun sonucu” teşhisiniz birbirini tutmuyor. Birincisi doğru bir ilkeyken diğeri “neo-liberal” bir tekerleme. Fakat derseniz ki, “amma yaptın kardeşim, ben bilimsel sosyalizmin öz tutarlılık kaygılarından azade olmak için, dilediğimce eklektik olabilmek için anarşist oldum”, benim dilim lal olur.
    Siz de görebiliyorsunuzdur ki Kılıçdaroğlu oportunist bir sosyal demokrat. Fakat “tutarlı” Sırrı abinin AKP eleştirisinde “Artık siz de Kemalist oldunuz” demesi gibi her bahaneyle Kemalizme, sizin de bir zamanlar inandığınız Fransız Devrimi, Komün, Sovyetler vd silsilesine, tarihsel materyalizme vurmak, Sırrı abinin, sizin, Aygün’lerin muhalefet tarzını oluşturuyor. Yine de insan üzülüyor, sizin bu “politikacılar” düzeyine düşmenize.

  2. Üzülmeyin bence, geçer:)

    CHP’nin ulusalcılığı ile neoliberalizm havuzunda yüzmesi arasıanda hiçbir çelişki yoktur. Ulusalcılık söylemidir, neoliberalizm ise gerçekliği. Ayrıca ulusalcılık da neoliberalizmin dışında bir şey değildir. Esas siz fazlasıyla düzlenmiş kafanızı biraz karıştırsanız ne iyi olurdu.

  3. özgürlükçü

    çok güzel nihayet zilelide iktidar ve chp nin aslında sistemin partileri olup egemen hegemonyanın hizmetinde olduklarını söyleyip asıl özgürlükçü devrimci alternatifin toplumsal muhalefet olduğunu ve her iki siyasi anlayış ve sistemin cenaze merasimini yapacağını söylemesi mükemmel bir gelecek tahayülü yapmıştır.bu tahayülü yapabilmemize kürt özgürlük hareketinin cenaze merasimi pratiğindeki inanılmas kitlesel başarısının etkisi olmadığını kendiside söyleyemez.asıl soru iktidar,chp,devlet,sermaye,eski yeni efendilerin ne yapıp yapmadıkları değil biz toplumsal muhalefet dinamiklerin ne yapıp yapmadıklarımıza verebildiğimiz cevaptadır.hala akp ve chp yi yada egemen hegemonyanın yeniden üretilmesinin kaynaklarını konuşup gözümüzün içine batmaya başlayıp adeta ‘garp cephesinde yeni bir şey var’ dedirten sistem mağdurlarının politik organizasyonu hepimizi heyacanlandıran HDK nın meclisten fabrikalara,tarlalardan sokaklara,ekolojik çevremizden şidet mağduru özgürlükçü kadın hareketine inanç ve cinsiyet özgürlüğü mücadelesinden ceberrut düzenin yarattığı bütün mağduriyetlere toplumsal muhalefetin başarı siyasetinin alternatifini yaratıp hepimizin artık bir seçeneğimiz var diyerek devlet-iktidar-semaye hegemonyasına korkulu düşler gösterip cenaze törenlerinin yaklaşmakta olduğunu hatırlattığınıda unutmamak lazım.nedense her şeyi gören hatta iktidar-devlet ve aktörlerinin cenazesini fark eden zileli bu cenazeyi kimlerin kaldırcağını bilmemesine imkan yok toplumsal muhalefet toplumsal devrimciler tamamda kim bunlar sistemin ajan,ihbarcı eski efendi lerin yalakalarımı yoksa kerameti kendinden menkul binde birle ölçülemeyenlermi yoksa ağır bedellerle özgürlük ve isyan ateşinin bayrağını bu günlere getirip toplumsal muhalefetin politik organizasyonu kimliğini hak edenlermi?bu konuya gelince zilelide tıs yok

  4. devrim karsansar

    Gerçek muhalefet toplumsal devrim güçleridir.

    Toplumsal devrim, tüm düzen partilerine, namlarına uygun bir cenaze töreni düzenleyecektir. Kim isterse bu partilerin cenaze törenine katılabilir. Bunu yasaklayan bir kuralımız yok!

    güzel tespitler.
    chp yı ırdelemeye degmez bes para etmez bır zıhnıyet.
    ama akp analız etmeye deger. cunkı abd nın yardımı ıle kapıtalıst devletı bır ust levele cıkartı musıat cı anadolu sermayesı. gün abi ; “Sen hem kalk, Paris’teki infazların “barış sürecini” baltalamak amacıyla yapıldığını söyle, hem de hemen ardından, bir “barış süreci” kurbanının ailesine taziye ziyaretinde bulunduğu için bir milletvekilini hedef tahtasına koy.” dıyerek akp yı elestırırken şunu atlıyor;
    evet akp uluslararası emperyalıst guclerle bırlıkte ortadogu ve avrasyadakı ortak cıkarları ugruna kürt sorununu “çözmek ” en azından rolantıye almak ıstıyor. ama aynı zamanda t.c yede manevı olarak baglı. bu yuzden pkk lı cenazesıne gıtmek hos karsılanmıyor ama ateskes ıcın gorusmelerde devam edıyor. dıl baska dıyor cuzdanın ıhtıyacları baska seyı gerektıryor .aslolan soylev degıl yapılan iş.

  5. devrim karsansar

    tayyıp suıkastın hangı merkezden yapıldıgını kavramıstır son bı kac gun ıcınde . “pkk lı cenazesı ” laflarının nedenı ıse trıbunlere oynamak. tılkı gıbıdır tayyıp.

  6. Gün ağabey. Daha önce de aynı minvalde 4 tane yazı yazmıştınız (Bataklık mı? Cıva mı?, Oslo Süreci mi, Kılıçdaroğlu Süreci mi?, Bataklıktaki CHP, “Vatan Haini”).

    Umarım bu sefer gerçekten CHP’den ümidi kesmişsinizdir!

  7. Anonim kardeşim, CHP’den umutlu olduğumu nereden çıkarıyorsun ki. ama unutma ki, CHP’ye umut bağlayan milyonlarca iyi niyetli, kendisini solcu olarak düşünen insan var. Onlara bir şeyi anlatabilmek için baştan önyargılı olmadığını göstermek zorundasın. Yani onların bilinciyle bağ kurmak zorundasın. Yoksa baştan tukaka tutum kolaydır ama kimseyi ikna edemez.

  8. Solun (Gün ağabey de dahil) genel hatası bir hareketin tabanını sola çekmenin tek geçerli yolunun o harekete “eleştirel destek” vermekten geçtiğidir. Halbuki “eleştirel destek” vermek için harcadığımız zamanı, asıl muhatabımız olan işçiler, köylüler, kamu çalışanları, öğrenciler, orta sınıflar vb. ile tek tek mücadeleler içerisinde doğrudan bağ kurmak için harcasaydık emekçilerin AKPlisi de CHPlisi de MHPlisi de BDPlisi de toplumsal devrim güçlerine omuz verebilirdi. Şimdi ise elde ne var? Sıfır!

  9. Hiç de “eleştirel destek” diye bir tutumum yoktur. “İttifaklar” meselesine ilişkin çok sayıda yazım vardır bu sitede, bir tarama yapmanı öneririm. Sözünü ettiğin kesimlerle nasıl bağ kuracaksın? AKP ve CHP’yi baştan tukaka ilan ederek mi? Yoksa onların bilinciyle bağlantı kurup, birlikte, adım adım düşünerek mi? Baştan bu partiler düzen partisidir, kötüdür demenin hiçbir anlamı yoktur, baştan onları destekledikleri partinin kucağına itmiş olursun. Ama eğer birlikte düşünme yöntemini izlersek, ona önce şu soruları sorarak başlamak gerekir: “(AKP ya da CHP) yi destekledin, oyunu verdin. Beklentilerini bulabildin mi? Bak AKP demokrasiden söz etmişti. Bugün neden insanlar tutuklanıyor, bu mu demokrasi? CHP, muhalefet edeceğini söylemişti ama bazen AKP’den bile daha sağa kayıyor, Kürt meselesinde örneğin. Bu mu muhalefet?”

  10. Ya 6 nolu anonim hakli hakli olmasina da, elestirel destek “fasist zihniyetli bunlar” demekle pek bagdasir degil. Yani Gun Zileli’yi yalnizca elestirel destek vermekle elestirmek pek dogru olmaz.

    Ama Kilicdaroglu sola donse ne olur diye de dusunmuyor degil insan. Ecevit Ortanin Solu’nu Inonu’yu de egale edip ilerlettigi zaman, solda buyuyen bir hareket vardi. Simdi Kilicdaroglu sola manevra yapip ulusalcilari tasfiye etse yalnizca oylarinin en az yarisini kaybetmekle kalmaz, soldan destek o kadar ciliz kalir ki, ne bileyim TKPye, ODPye doner. Buyuk bir partinin sol soylemleri kitleleri harekete gecirebilir mi? Onlari sola iter mi? Hic sanmiyorum.

    Ama sagcilasmalarini elestirmeyecegiz de ne yapacagiz bu zerzevatin? Umut edildiginden degil, Zeitgeist’in sagcilasmasini bir nebze yavaslatabilmek icin.

  11. * Herhangi bir partinin baştan tukaka edilmemesi gerektiğine ben de hak veriyorum. Ancak o partinin tabanına ulaşmak için kullanılacak popülist söylem, somut gerçeklere dayalı bir tahlilin yerine ikame edilmemelidir. Bu ikisi birbirinden keskin bir şekilde ayrılmalıdır.
    * Türkiye siyasasında, emekçiler henüz somut ve koordineli bir güç haline gelemedikleri için, herhangi bir parti ile onun tabanı arasındaki ilişki bir nevi kimlik ilişkisine benzemektedir. O tabana ulaşmak için kullanacağımız popülizmin, o partinin kullandığı “demokrat-özgürlükçü” söylemleri ve vaatleri daha tutarlı bir şekilde savunması, etkili bir yöntem değildir.

  12. Önceki yorumdan devam ediyorum:
    * Türkiye’de kitleler, bir politik öznenin söylem ve eylemlerindeki tutarlılığa ve kararlılığa değil, öznenin siyasi alandaki gücüne meylederler. Aksi olsaydı, AKP tabanının liberal orta-sınıflardaki kısmı DSİP’e, islamcı kısmı ise Saadet Partisi’ne kanalize olurdu; CHP tabanının önemli bir bölümü TKP’ye; BDP tabanının da önemli bir bölümü ESP’ye ve SDP’ye kanalize olurdu. Kitlelerin bu tarz kimlik hissiyatlarını okşayarak onları “temsil eden” öznelerin tutarsızlıklarını teşhir etmek, maalesef kullanışlı bir yöntem değildir.
    * Partileri “baştan tukaka etme” yerine kullanılabilecek sağlıklı bir alternatif ise emekçilerle doğrudan ilişki kurarken ilk aşamalarda “parti körü” ve “ideoloji körü” davranmak ve daha çok onların günlük hayatta bizzat karşılaştığı somut sistemik sorunlar üzerine yoğunlaşmaktır. Bu ilk bakışta “ekonomizm” olarak görülüp küçümsenebilir, ancak bu alanda kazanılan mevziler, toplumsal devrim mücadelesine tahvil edilebilir.

  13. yahu, bu dediğin tam da popülizmin kendisi. İdeolojiden uzak duralım, halkın günlük dertleriyle ilgilenelim. Çok yanlış. daha önce denenmiş ve başarısız olmuş bir yol.

  14. * Evet, popülizmdir. Ama kısmen.
    * Benim önerdiğim mücadele biçimi, “Batıni vs Zahiri” ayrımına benziyor. Teorik düzeyi toplumsal devrimcilerinkine yakın olan çevrelerle ve bireylerle daha keskin tartışmalara ve tahlillere girelim, burada tüm sistem yanlısı unsurların dengelerini, sınırlılıklarını, amaçlarını, kılı kırk yararak analiz edelim, nerede ve nasıl örgütleneceğimizi bu tahlilleri temel alarak ayarlayalım; apolitik olan veya dünya görüşü bize ters gelen kitlelerle ise yukarıda bahsettiğim “popülist” yöntemlerle ilişki kuralım.
    * Mücadelenin bu aşamadaki “ikili” karakteri, kitlelerin her zaman “apolitik veya sağcı” kalacağı ve bizim de her zaman “popülistlik” yapacağımız anlamına gelmiyor. İlişki kurduğumuz kitleler, günlük mücadeleler içinde deneyim kazandıkça ve sistemle çatışır hale geldikçe, daha karmaşık teorileri öğrenme, tartışma, geliştirme isteği ve potansiyeli de artacaktır. Yani içteki dar “batıni” grup, “zahiri” olan çoğunluğa doğru genişleyecektir. Burada dar bir özne için kesinlikle bir “öncülük” rolü savunmuyorum, daha çok “sürekli genişleyen ve kitleyle bütünleşen bir özne” fikrini savunuyorum.

  15. Neden bunun yerine, kitlelerin yaygin onyargisina ragmen durustce kendi sonsal amaclarimizi saklamadan, ne oldugumuzu gizlemeden, bizi bu sekilde kabul etmelerini zorlayarak, ama hepimizin gundelik dertlerini temel alarak calisamiyoruz? Neden kendi amaclarimizi gizleyelim ki? Kabul edilme kaygisi mi? Yoksa marjinallestiriliriz cekincesi mi? Cekinmeye gerek yok cunku oyleyiz su an.

    Bu mucadele icinde deneyimlenerek ilerleme dusuncesine de pek bel baglamamak gerek sanirim. Bu daha cok tarihsel kirilma anlarinda ortaya cikan bir toplumsal davranis. Oysa o anlar disinda cogunlukla deneyim aktarilamadan imha ediliyor. Gundelik yasamla, aileyle, ideolojik baskiyla, 3. sayfa haberleriyle vs. Ama bu deneyimler sirasinda kurulacak bir orgutlu yapidan bahsedeceksek, o halde bilinc unsuru devreye girmeli ki neyi unutmayacagimizi unutmayalim, deneyimi nasil inceleyecegimizi bilelim. Ki bu da ekonomik mucadelelerle kazanilmis insanlarin kaldirabilecegi bir sey degil. Bu noktada yeniden aydin merkezli isci-emekci partilerine geri donuyoruz ki bunu yapanlar cok fazla. Ben mi yanlis anliyorum meseleyi?

  16. özgürlükçü

    !bdp liside toplumsal devrim güçlerine omuz verebilirdi’diyebilen kafa toplumsal devrim ve toplumsal muhalefet dinamikleri nedir?kimlerdir?pratiğinin mücadelesini kimler veriyor sorularının cevabını hiç anlamamış yada zileli sayesinde yazılarında görmemeye çalışıp yok saydığı asıl toplumsal muhalefet ve toplumsal devrimcileri başka birşeymiş gibi gösterip gökten zembille gelecek toplumsal devrim güçlerini beklerseniz tabiki elinizde var sıfırı görürsünüz.tartışmalardada bahsedilen gerçekten olduğumuz gibi yaşanan pratik hayatın içinde toplumsal muhalefet dinamikleri ile birlikte hayata müdahil olup değiştirip dönüştürmeye çalışmak diye söylenen asıl politik mücadeleyi veren toplumsal muhalefetin politik organizasyonu HDK siyaseti’çözmeyip ağır bedeller ödediğimiz sorunların sorunu yaşayan halkın iradesini temel alıp çözüp halkın gelecek beklentilerini gerçekleştirmek’olarak tarif eder bu tanıma uygun işler yapabildikçe toplumsal devrimci güçlerin şu anki yetersiz görüntüsünde hızla sıyrılıp kitleselleşip insanlık tarihindeki diğer örneklerdeki gibi toplumsal devrimi gerçekleştirir olabileceğiz.asıl soru biz ne yapıyoruz tolumsal devrimin bir dinamiğimiyiz yoksa onun engelleyenimiyiz eski yeni efendilerin yapmak için olmadık yalan ve dalaverelerine rağmen engelleyemediği giderek kitleselleşip büyüyen toplumsal devrim dinamiklerini efendilerin yerine bizmi tüketmeye çalışıyoruz yaptıklarımız yorumlarımız sonuç olarak kime hizmet ediyor toplumsal mhalefet ve toplumsal devrime katkımızmı var engelimiyiz?

  17. CHP’nin irkci soylemini yorumlamak bu metnin altinda daha dogru olacak. Ulusalcilar tasfiye etmeye kalkmak CHP icin buyuk oy kaybi olur. Kadin, rakamlari uyduruyorum, CHPye oy verenlerin %70inin, AKPye oy verenlerin %50sinin icinden dusundugunu, disindan soyleyiverdi. Bir de demiyor mu sonradan ulus millet ayrimi yapip bilimsel tanim felan diye. Yuh yani.

    Turkler etnisite adi degilmis. Cumhurbaskanligi forsundaki yildizlar Penelop takim yildizinin yildizlari degil mi? “Iki dovlet bir millet” lafi da Kuzey Irak icin soylenmis gibi sanki. Turki cumhuriyetlerle kurulan bi milyon bag da etnisite icermiyor. Ve hatta “Dort nala gelip uzak asyadan…” lafi Anadolu kardesligini simgeliyor degil mi? Kizilderililer Turk mu? diye soruldugu zaman kurtler de kastediliyor demektir o zaman.

    AKP islamla kandirmaya calisiyor ya hani. Bunlar da ulus fikrini kaybetmemek icin bula bula bunu bulmuslar. Yalnizca beyaz turklerin kendi kendilerini inandirabilmek icin uydurduklari laflardan biri daha. “Degil mi ama?” deyip hemen ardindan demin yedikleri tatliyi ovduklerini duyar gibiyim.

  18. nihayet bir solcu CHP’yi elestirmeye cesaret etmis. Ancak katilmadigim bir nokta var ulusalcilari tasfiye ederse CHP oylarinin büyük kismini degil tümünü kaybeder. Ulusalci olmayan solculari sayisi üçü besi geçmez. DHKP-C’den Deniz Baykal’a kadar hepsi ulusalci.

  19. Evet tam da bu. Bu durumu ilk kez is arkadaslarimda farketmistim. Firat’in batisinda baslayan ve batiya gittikce azalan bir anlayis var. O anlayisa gore “solcu” hep bir sekilde zengin ya da culsuz farketmez paraya ihtiyac duymayan, entellektuel, dinsiz ve hafif mesreptir, “sagci”ysa zengin olsa bile, aga cocugu olsa bile, halktan birisi, halden anlar, samimi, ahlakli ve dindardir. Ilk anda bu goruse gulup gectim tabi. Nasil yani, nasil bilmezler sagci dediginin zenginleri zengin, yoksullarin yoksul kalmasini saglayan sistemi devam ettirmeye calisan, bunun icin dini de milliyeti de, halkciligi da kullanan oldugunu? Sag lafinin aristokratlar ve onlara entegre olmus burjuvaziden, sol lafinin ise fakir fukara baldiri ciplaklarin temsilcilerinin oturduklari yerlerden geldigini?

    Ama sonra bu komik fikrin, yani sagciligi solculukla ilgili degerlere diken, solculugu ise sagci degerlere diken dusuncelerin komik olmadigini, Turkiye saginin mukemmel bir zaferi oldugunu anladim. Yani adamlar hem kapitalizmi catir catir devam ettirmek icin, muhalefeti bastirmak icin ellerinden geleni yapiyorlar, hem de sanki yoksul babasi kendileriymis gibi yapabiliyorlar. Mukemmel bir taktik. Demirel zamaninda ortaya cikmis, sehirlerdeki hareketlere karsilik namuslu karayagiz anadolu cocuklarinin kullanilmasina dayanan bir sistem. Fakir Baykurt’tan okurken artik bunlar yok heralde diyeonemsememisim. Oysa hala devam ediyormus.

    Ama Kucukomer yaniliyor. Nedenlerinde yanildigi gibi durumun buraya ozgulugunde de yaniliyor. Turkiyeye ozgu degil, Gramsci Fiat fabrikalarini bastirmak icin gonderilen guneyli Italyan delikanlilarini anlatir mesela. ABDde hala orta ve guney kirsal kesim kent dusmanligiyla, ozgurluk ve esitlik karsitligiyla doludur. Onlar da aynen buradakiler gibi, dusman olarak asil kapitalistleri gormezler, onun yerine entellektuelleri, kentlerde yasayanlari vs. esas dusman olarak gorurler. Kendi degerlerine, red neckligin yargilarina, kati protestan ahlaklarina baglidirlar ama bunlar onlari asil kapitalistlerin koruyucusu yapar. O gorunuste radikal dusunceleri aslinda sermayenin adami olduklarini gizler.

    Dolayisiyla “Beyaz turkler ve eglenceleri” lafi edildiginde gercek bir radikal sermaye karsiti onlari elestirir, rezil kepaze eder. Ve onlardan ve onlar gibi olmaya oykunen yeni islamci burjuvaziden kurtulmanin yollarini arar. Ama bir sagci, gorunusteki karsitligina ragmen onlarin duzeninin surmesine yardimci olur.

    Kisacasi, nefretini anliyorum. Ama nefret yetmez. Saksiyi da calistirip, bize anlatilani degil, neden oyle anlatildigina bakarak yaptiklarimizin kimin isine yaradigini gormek zorundayiz. Ki zaten yukarida yaptigim CHP elestirisi bir anarsist, bir devrimci marxist icin harc-i alemdi. Senin icin ekledigim tek yer, beyaz turklerin yemek orgylerinde ettikleri laflardi. Ve bu sana aslinda tamamen siradan ve klise bir elestiriyi begendirtti. Bunun uzerinde biraz dusunsen iyi olur.

  20. Sagci ve solcu

    “sagci dediginin zenginleri zengin, yoksullarin yoksul kalmasini saglayan sistemi devam ettirmeye calisan, bunun icin dini de milliyeti de, halkciligi da kullanan oldugu” Bu saçmalik da nereden çikti. Solcu dediginin iktidari ele geçirip halkin yarisini iskencelerle öldürmek, ülkenin kaynaklarini kendi örgütü için tüketmek, halki inim inim inletip hanedan krmak oldugu 20’inci yüzyil deneyimleriyle kanitlanmistir. Nokta. Siz busunuz, bunu hiç olmazsa dürüstçe kabul edin, entel gevezelikler sizi kurtaramaz.

  21. Heh işte ben de bunu diyordum. Sağ ve sol terimi şuradan kaynaklanır: Fransız devrimi sırasındaki ilk meclis toplantısında, aristokrasinin temsilcileri kürsünün sağ tarafına geçer, o zamanki burjuvazi-köylüler ve kentlerdeki yoksulların temsilcileri ise sol tarafta oturur.

    Doğal olarak, sağda oturanlar sistemin değişmemesi, kraliyetin korunması için çabalarlar. Çünkü bundan çıkarları vardır. Tam tersine solda oturanlar devrimden yana olanlardır yani eşit haklar, aristokrasinin ve toprak ağalarının baskısı, kralın ödettiği vergiler vs. yi istememektedirler. Sol ve sağ terimleri buradan çıkar.

    Ama Demirel zihniyeti, Adalet Partisi zihniyeti Anadoluyu o kadar kazanmıştır ki, sağcı sanki halk çocuğuymuş gibi algılanır. Aynı senin düşündüğün gibi. Sizi böyle kandırıp, polis yapıyorlar. O olmazsa, mafya yapıyorlar. Sizi bize karşı böyle nefret dolu yapan bu ideoloji işte.

    Siz bize karşı cop salladığınızda, ateş ettiğinizde aslında zenginlerin düzenini sürdürmek için çaba sarfediyorsunuz. O zenginlerse, aynı beyaz türklerin sohbetli-zevkli ve budalaca yemek yeme ritüellerinde olduğu gibi, keyiflerine bakıyorlar. Hatta ne kadar insan kazıklarsa, ne kadar kul hakkı-yetim hakkı yerse, o kadar islamcı oluyor adamlar. Çok kötü yiyorlar sizi memur bey, çok kötü…

  22. 40 sene mi gerek

    Komünist Rusya’nin rezaletleri 1930’lardan 1990’lara kadar yazildi çizildi. Bir sürü kendini entel sanan birileri bu yazilanlara “polisler yaziyor”, “anti komünist propaganda”, “ABD uydurmasi” dedi. Sonra hersey ortaya çikti, bu kitap ezberlemis cahil cühela takimi Stalin elestirisine, komünizm elestirisine basladi. Bunlarin biraz olsun kafalarinin çalismasi için daha kirk firin ekmek yemeleri gerek. Öyle cevap veremediklerine sahte bir kibirle “polis-molis” diyecegine dön de kendine bir bak önce, ne durumdasin? önce bir oku arastir bakalim mesela Marx hiç kendisine solcu demis mi? Senin solcu dediklerin burjuva radikalleri. Dreyfus olayina kadar sosyalistler kendilerine solcu demezlerdi, o tarihten sonra sermayeci-finansçi solcularin pesine takildilar. Ama sen ezberden baska bir sey bilmezsin, bilemezsin.

  23. Anlattığın şey, benim söylediğimi destekleyen bir şey. Belki farkında değilsin. Sağcı, her halükarda kraliyet taraftarı demek. Solcu ise eşitsizliğe karşı çıkan. Yoksa sırf yahudi diye Dreyfus’un kurşuna dizilmesi gerektiğini mi düşünüyorsun?

    Bir de, SSCB’ye ilişkin sözlerin biraz garip olmuş. Amerikan uydurması mı? 1940’tan neredeyse 1950deki McCarthy cadı avına kadar ABD’de belirgin bir SSCB sempatisi vardır. Onun öncesinde ise, tabi Amerikan komünist particikleri ve IWW’nun kaderini saymazsak, göreli bir yumuşaklık vardır. Yani Amerikan uydurması sözü 1950’lerden sonra ortaya çıkabilir. Ki bu da Soğuk Savaş dönemi. Şimdi Türkiye’ye de gelen bir entellektüel dalga var. Tamamen Amerikan kökenli. Yakında duymaya başlarsın. Ben de yeni yeni rastlamaya başladım. Arch Getty en önemli sözcüsü. Açıkça SSCB’nin o kadar da kötü bir diktatörlük olmadığını iddia ediyorlar. Acaba onlara karşı tavrın ne olacak? 🙂

    Neyse, sonuçta SSCB hakkında doğru dürüst ve karşıt propaganda olmayan şeyler yazan “solcu”lar var. Hem de 1930lardan önce başlıyorlar. Tabi onlar, şu ünlü “kendi evine geldiğinde portmantoda başkasının şapkası varsa, içeri girmeyeceksin, çünkü karın bir başkasıyla halvettedir” şeklinde sağcı toprak ağalarının kendi fantazilerini SSCB’deki yaşama atfetme türünde eleştirilerini yapmıyorlardı. Adamlar bunları anlatırken, köyün güzel gelini için ağızlarının suyunun aktığını görür gibiyim. 😀

  24. Dünya için bir örnek teskil etmeyip bölgesel bir olay olan 1789’da sagci denilenlerin Kraliyet taraftari oldugu dogru da , solcularin esitligi savundugu tam bir demagoji. Ne esitligi? Kapitalizm esitlik mi? Dreyfus davasi sirasinda kraliyete geri dönüs yanlisi bir sag darbe ihtimalinin belirmesi sosyalistleri solun kuyruguna itmemeli idi ama itti, bu da Lenin ve Stalin’in hatalarindan daha vahim. Sosyalistler yani kirmizilar , Kralci beyazlar ve mavil cumhuriyetçiler karsisinda tüm 19’uncu yüzyil boyunca tarafsizdilar, maalesef 20’inci yüzyil kötü basladi, kötü de bitti.
    Diger argümanlarin ise benim yazdiklarima cevap degil.

  25. Benden günah gitti. Kapitalizm eşitlikçiliktir. Çünkü, doğuştan gelen özel imtiyazları varsaymaz, onlara gerek duymaz. Lordun oğlu diye özel muamele çekilecek, köylüler ürünlerinin yarısını ona verecekler, ilk gece hakkı vs. bunlar kapitalizmin doğasına aykırıdır. Kapitalizm bu anlamdaki eşitsizliğe karşı olmak zorundadır. Ama, sermayenin birikimi ve onun çeşitli şekillerde miras olarak gelecek kuşaklara geçmesini gerektirdiği için eşitsizlikçidir. Çünkü bunlar eski eşitsizlikler yerine yepyeni ve daha önce öngörülememiş eşitsizlikler getiriyor. Biz de şu an bunları yaşıyoruz.

    Komünist Manifesto, komünistleri radikal burjuva devrimcilerinden ayırmak için yazılmıştır. Çünkü 1848 devrimlerine kadar, bu iki tabaka iç içeydi ve arada sırada, özellikle devrim anlarında ne kadar ileri gidecekleri konusunda kapışıyorlardı. Komünist lafı 1789’a ve ondan da önemlisi 1848’e referans verir. 1848-49da yazıldığına göre kitap, 1871 Paris komününe veremez. Yani komünist lafının menşei bile o burjuva devrimi dediğin şeylere referanstır.

    Senin Luis Boneparte’ı okuman gerek. Hatta onu boşver, madem merak ediyorsun, şu Fransız tarihini bir kez daha oku. Fransa’da sınıf savaşımları iyi olabilir bak. Sol lafı 2. Bourbon restorasyonunu istemeyenlerin kullandıkları laftır. Yani Orleansçılar felan değil, hala devrimci kalanlar ve Napolyoncular. Bir tarafın sanayi burjuvazisi, bir tarafın tarım burjuvazisi olma hikayeleri bu sırada başlar ve Luis Bonaparte’da da Napolyon’un sahte yeğeninin bu gerilimleri kullanıp nasıl başa geçtiği anlatılır. Yani, ilk askeri darbelerin kökeni. Hani senin bizi desteklemekle suçladığın.

    Üstelik, eğer o polis diye hitap ettiğim sensen, ki tarzın onu andırıyor, şu laf senin lafın: “Solcu dediginin iktidari ele geçirip halkin yarisini iskencelerle öldürmek, ülkenin kaynaklarini kendi örgütü için tüketmek, halki inim inim inletip hanedan krmak oldugu 20′inci yüzyil deneyimleriyle kanitlanmistir.” Doğru mu? Doğru. Ben ne dedim buna karşılık? Sağ ve sol terimleri iddia ettiğinin tam tersidir. Senin bu söylediklerini, sağ için çatır çatır söyleyebiliriz. Ve hiç bir şekilde yanlış olmaz. Stalin için söyleriz, Mao için söyleriz. Aynı Hitler için, Mussolini için, Franco için, De Gaulle için, Kenan Evren için, islamcı Suharto için, El Suud için, ne bileyim bilimum sağcı diktatör için.

    Yani senin anlayacağın, kendisine sağcı ya da solcu diyen bir çok diktatörün “iktidari ele geçirip halkin yarisini iskencelerle öldürmek, ülkenin kaynaklarini kendi örgütü için tüketmek, halki inim inim inletip hanedan krmak” istedikleri “20′inci yüzyil deneyimleriyle kanitlanmistir.” Buradan çıkacak sonuç, sağ sol kavramını bir kenara atmak ve yepyeni bir kavram seti yaratmaksa hadi yapalım. Ama sen buradan yola çıkarak, sağın özgürlükleri desteklediğini iddia ediyorsun. İşte senin düşünüş mantığındaki problem bu. Burdan bu sonuç çıkmaz!

    Ve eğer polis değilsen, daha önce sana polis diye hitap edildiğinde çıkıp, samimice polis değilim deseydin. Yok eğer geçmişte, senin tarzına benzer yazan o kişi sen değilsen, özür dilerim, kusura bakma. Amacım ona buna damgayı vurup, fikirlerinin tartışılmasını sabote etmek değildi. Ve üçüncü, dördüncü ve beşinci ihtimallerin dillendirilmemesi daha yerinde olur.

  26. Polis son yoruma hala cevap yazmamazmışsın sana göre fazla teorik bir cevap olmuş sanırım koş amirlerine sor sana akıl versinler 🙂

  27. “Toplumsal devrimin özneleri nerelerde kök salmalı?” sorunsalına giriş:
    http://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/daraliyor-mu-yoksa-66578