Vicdan Kayır/Anarşisttir Aşk…

 

Duygu suyunu yitirmişlerin yoğunluğunda, yaşamın derinliğindeki duyarsızlıklar; ‘barışa hasret’ yığınların tepkisizliğinde, yalansız, çıplak ve özgür aşkların olmadığı ‘sistem’in kabuğunda sertleşenler, kalbi –aşkı- anlamazlar…

Onlar yürekleriyle yüzleşmezler…

Ancak, kalbindeki her duyguyu aşk sanmayacaksın; çöllere de düşmeyeceksin Leyla ile Mecnun masalındaki misal gibi…

Özellikle, sevgiyi, şehveti, alışkanlığı aşktan ayırmayı bileceksin.

Düş adamı/kadını bekleyemeyeceksin…

Aşk, özgür bırakmaktır; sınır koyduğunda tüketirsin, molası yoktur; masumiyettir, ete kemiğe büründüğünde bir ipek gibi yüreğinin yumuşadığı anlardır.. Yüreğin kozasını ele geçirmektir… Aşkın düzeni, kalıpları yoktur… Aşkı tanımayanlar, yitirdikleri sevginin karşısında suçlu olarak tekelleri, emperyalizmin duygu erozyonunu bulurlar..  .Anarşisttir aşk ey aşksızlar!..Duygu erozyonunda yok olanlar..[1]

Aşk,  tutkudur, yumuşaklıktır, çapadır; çift yüzlü değildir… En ateşli cümleleri kekeletmemektir… Ruhun dışa vurumudur…

Aşk, güzelleştirir; gözbebeklerini parlatır. Cilt yenilenir…

Cesurdur…  Yürekteki fırtınaları estirir çekincesizce…

Kafaları ile hareket edenler aşkı yanlış algılarlar; kendi
duvarını aşamazlar ,cesaretsizdirler;  bedenleriyle ölüdürler!…

ÜÇÜNCÜ SAYFADA AŞK YOK!..

Ölesiye öldüresiye sevmek ve sevilmek mi?, Beklenti mi, sabır mı, şehvet mi, alışkanlık mı?, aldatmak mı, acımak mı?… diye sorarsanız, ‘aşık olmamışsınızdır’!.. Aşka dair hiçsinizdir!…

Çünkü Aşk hiçlik değildir… Aşk çok nadiren yaşandığından, iktidarlar da güçlüdür her daim…

Kök saldığında ise aşkı yerinden edemezsiniz!…

Söz konusu olan kuşa, serçeye, ağaca…. duyulan aşk başkadır…

Aşk siyaseti olamaz !… Siyaset  kendi egosuna -hükmetmeye -, mülkiyetçiliğine bağlılıktır!…Zira AŞK, iktidarları ve onların doğurduğu siyaseti asla kabul etmez!.. Bağlılık yerine özgürlüğü seçer.

Hele  ‘siyaset  aşkı’ derseniz çuvalladığınız andır; sistemlerin doğurduğusiyaseti aşkla bir araya getirenler aşkın ruhunda yer alamaz .. Aşkı,  üçüncü sayfalarda cinayetlerle özleşenlerden  hiç farkınız yoktur!..

Aşkı, cehaletle anlatmak tılsımını yok etmektir…

“Bana  yar olmayanı başkasına yar etmem” diyerek  üçüncü sayfa haberlerine göre aşkı tanımlarsanız, siz hiç aşkı tanımamışsınızdır!…

Zira  Erk sahipleri aşkı sevmezler…  Çünkü AŞK’ı yok edemezler. Aşk katil olamaz; özgürlük gibi…

Ancak sistemler, aşkı cinnetle bir arada yaşatırlar ki, kimse aşk yaşamasın, özgür ve kendi olmasın…

Aşk aşkını korur, onun mülkünde olmasına karşıdır!… Aşk özgür bırakmaktır çünkü…

Devrimin cinsiyeti olmadığı gibi aşkın cinsiyeti yoktur… Aşk erkek değildir; erk’e karşıdır.

Aşk cinayetleri,  kapitalist düzenin erklerinin uydurmalarından  başka bir şey değildir!…

İktidarlar,  çok korkarlar aşktan… Ondan her alanda aşkı kötülerler… Aşk cinayetleri dedikleri ise  bir erk gücün kadını mülkiyetine geçirmesi ve sahip olmasından başka bir şey değildir!…

İlkel, feodal, komünel, kapitalist aşk ve hatta soykırımlarda da aşk vardır…

Şiddete karşıdır aşk ey bilmezler!… Birbirlerine güç verirler; ışıkla…

Hele ki aşkı sınıfsallığa sokmak cehallettir !…

Aşk asidir; esarete gelmez; danstır…

Aşk, sevdiğine  zarar vermez; bittiğinde derin acılar yaşatsa da … Üstelik aşk yaşayan evrimini tamamlamıştır… Bittiğinde geriye kalan o anılar, o yüce duygular, dünyaya bakış açısını değiştirmede rol alacaktır…  Aşk büyütür…

Aşk doruğa çıkmak, beklentisiz sevmektir; hoşlanmakla ve sevmekle alakası yoktur…

Yasaklara karşıdır…

Dış dünyanın kötülükleriyle büyüyen ve ömrünü bir evde yaşayan bir kızın, tek sığınağı olan ve güvencesi olan ailesinin rızası olmadığında, aşkına kaçmasına kim engel olabilir? Yasaları, engeli, tehlikeyi yok sayar Aşk…

Hiçbir iktidar gerçek aşkı engelleyemez…

Tahtını terk eden krallar, prensesler ve iktidarı bırakan başkanlar vardır tarihte aşk için…

Aşk doğurur!…  Bu doğumdan korkan emperyalist güçler, iktidarlardır…

Aşktan doğan çocuklar, mutlu ve özgürdür… Bundandır ki, iktidarlar aşk yerine evliliği desteklerler; fotokopi, mutsuz çocukların yönetilmesi geleceği garanti altına almaktır ve kolaydır.

Bakın televizyonlara,  basın yayınlara; evlilik kurumundan söz ederler, sıkça… Aşk filmlerinde aşkı evlilikle noktalarlar!..

Aşk alışkanlığa tokat atar…

Kalp sınır tanımaz,  tehlikeye yürür, riski ile..

Bakın  Oslo ne demiş:

“ ….Sadece korkaklar kafalarıyla yaşarlar… Kafa ise iş adamıdır. Kafa her zaman hesaplar… Çok kurnazdır. Kalp hesapçı değildir… Kalp ise gelecektir; kalp her zaman umuttur; kalp her zaman gelecekte bir yerdedir. Kafa geçmişi düşünür, kalp geleceği hayal eder. ”

***

Paris Düşerken-İlya Ehrenburg:
Kıza şöyle bir göz ucuyla baktı.. Çarpılır gibi oldu.. Kızın gözleri müthişti.. Sonra, sonra kızdan beklemediği bir öneri aldı: “Dans edelim, ister misin?” dedi kız.. Savaştan sonra herkes ama herkes dans ediyordu… O zamanlar çok küçük bir kızdım ben,hatırlıyorum.. Diğer insanlardan daha kurnaz olalım… Savaştan önce dans edelim.. Hazır Paris harabe haline gelmemişken… Sonra hiç olmazsa pişmanlık duymayız..”

***

Tıpkı Shakespeare’in dediği gibi, “İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor…”

Sabahattin Ali :

Benim beklediğim aşk başka..!
O, bütün mantıkların dışında, tarifi imkânsız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey.
Sevmek ve hoşlanmak başka, istemek bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, her şeyiyle istemek başka…
Aşk bence bu istemektir. Mukavemet edilemez bir istemek.

***

Aşk  gölgeleri sevmez..

Aşk, ‘biz’ demektir… Bütünlüktür…

Dünya’daki devrimci liderlere baktığınızda sisteme karşı, kurulu düzeni kabul etmeyen aşktır onlarınki, başkaldıran…
Che Guevara aşk adamı olduğu için devrimciydi…

O, ulaşılması güç duyguyu yaşadığından tüm engelleri ezmek uğruna, aşkı seçti… yani devrimi… çünkü o aşıktı… kendisiydi aşk…

Ernesto Che Guevara:

“Sevgili dediğin güzelliğiyle seni kendine aşık eden değil,
Sana kendin olabilme şansını verendir.”
***

‘Dans edemeyeceksem bu benim devrimim değildir” diyen anarşist Emma Goldman’ı hatırlatalım.

Aşk, bütün hayatın en güçlü ve en derin esası, umudun, neşenin, esrikliğin müjdecisi; aşk…

İnsan, beyinleri satın alabilir ama dünyadaki milyonlarca kişi aşkı satın alamıyor. İnsanlar, bedenleri baskı altında tutarken, yeryüzündeki bütün iktidarlar bir araya toplanıp da aşkı dize getiremiyor… İnsan bütün ulusları fethetmiş olsa bile, ordular bir türlü aşkı fethedememiştir. İnsan, ruhunu zincirleyip prangaya vurdu, lakin aşkın karşısında baştan aşağı çaresiz kaldı.

Bir gün, bir gün gelecek; kadınlar ve erkekler isyan edecekler, dağın zirvesine erişecekler, aşkın altın ışınlarının altında büyük ve güçlü ve özgür olarak buluşacaklar, keyifli bir durumun tadını çıkarmaya hazır bir halde yaşayacaklar… Ne fantezi, ne hayal gücü, ne şiirsel zeka kadınların ve erkeklerin hayatında böyle bir gücün neler yapabileceğini öngörmeye kadirdir

Aşk, kendisine ihtiyaç olan, henüz o duygusunu zirvesine erişememişlerle birlikte ağlayıp sızlıyor ve acı çekiyor.

 

 


[1] Aşkı Yaşlatanlar(vicdan kayır)

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Fikret Başkaya / Büyüme Değil (Küçülme)

“Sınırlı bir dünyada sınırsız büyümenin mümkün olduğuna inanan, deli değilse iktisatçıdır”                                                                                                           Kenneth Boulding Ekonomik …