Fikret Başkaya/Filistin veya neden söz ettiğini bilmek!

 

Siyonist İsrail Devleti, belirli aralıklarla Filistin’e saldırıyor. (Son beş yılda bu üçüncü). Saldırmak için her seferinde bir bahane uyduruyor. Çocukları, kadınları, yaşlıları, sivilleri vahşice katlediyor. Masum insanların üzerine bomba yağdırıyor, evleri, okulları, hastaneleri, kamu binalarını yerle bir ediyor, istediği kadar insana işkence uyguluyor, istediği kadarını hapse atıyor, halkı susuz, aç ve ilaçsız bırakıyor, dış dünya ile bağını kesiyor… Bu durum sürekli tekrarlanıyor ve “uluslararası toplum”, denilenin bu insanlık vahşetini uzaktan seyrettiğinden “şikayet” ediliyor… Aslında bu durumun nüanse edilmesi gerekir. Veya iki şey : Birincisi, “uluslararası toplum” dedikleri ABD, Avrupa, biraz da Japonya’dan ibarettir. Dolayısıyla “Uluslararası Topluma” Asya, Afrika, Latin Amerika halkları dahil değildir; ve ikincisi, İsrail’in saldırılarının arkasında, kollektif  emperyalizm denilen üçlü,  ABD, AB, Japonya, bulunuyor. Bu üçlüye Kanada ve Avusturalya’nın da dahil olduğunu söyleyebiliriz… Durum böyleyken, “barıştan”, “çözümden”, “istikrardan”, vb. söz etmek sorunludur. Ya da şeyleri hangi zemin üzerinde tartıştığını bilmek önemlidir.  Tabii, “uluslararası toplum” denilenin de durumdan “üzüntü duyduğu”, “kınadığı” da oluyor ama bunun reel bir karşılığı olması mümkün değildir.

 

O halde sadede gelebiliriz: Bütün bunlar neden oluyor, nasıl oluyor? Bu insanlık dramı neden sürekli tekrarlanıyor ve işlenen insanlık suçu neden cezasız kalıyor? Neden bu zulüm nerdeyse 66 yıldır aralıksız devam ediyor?

 

Siyonist devlet bildik devletlerden biri değil. Emperyalist/kolonyalist/kapitalist Batı’nın, işte  Avrupa’nın, Amerika’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın, Almanya’nın, Japonya’nın, vb. Orta-Doğu’daki sureti. Aslında bunların Orta-Doğu’daki kollektif karakolu veya üssü demek de mümkündür. Bir bakıma üs-devlet… Dolayısıyla yeryüzünün beşeri ve doğal kaynaklarını sömürmeye, yağmalamaya, talan etmeye devam eden, şimdilerde kollektif emperyalizm denilenin bu coğrafyadaki uzantısı. Yaptıklarının onca zamandır hiç bir müeyyideye, hiç bir yaptırıma tabi olmayışının nedeni bu. Siyonist İsrail devletinin arkasında koskoca bir emperyalist blok var. Böyle bir durumda kimi kime şikayet edeceksiniz. Birleşmiş Milletler Örgütü demek de onlar olduğuna göre… BM’nin oldum olası emperyalist statükonun hizmetinde bir örgüt olduğunu hiç bir zaman akıldan çıkarmamak gerekir… Neymiş efendim Amerika’da güçlü Siyonist lobiler varmış da , Amerikan devleti onlara söz geçiremiyormuş da, bu yüzden de Siyonist İsrail devletine söz geçirilemiyormuş! Bu saçmalığa kim inanır. Eğer Siyonist devlet küresel emperyalist sermayeyeazıcık da olsa zarar verse, emperyalist çıkarları tehlikeye atsa, o lobilerin esâmesi okunur muydu? Lobiler sermaye adına hareket eden, emperyalizmin hizmetinde olan örgütlerdir. Bunları sermayeden, devletten ayrı şeylermiş gibi düşünmek abesle iştigal etmektir… ABD’de lobiler, büyük sermaye ve devlet bir ve aynı şeydir…

 

İngilizler daha 1840’lı yıllarda Orta-Doğu’da bir Avrupa devleti kurmayı akıllarına koymuşlardı. Bu amaçları yüzyıl kadar sonra (1948) gerçekleşti. Almanların Yahudi jenosidi fırsata dönüştürüldü ve emperyalizmin bölgedeki uzantısı demek olan Siyonist Devlet, sanki bir organ transplantasyonu, doku nakli gibi oraya yerleştirildi. Besbelli ki, doku uyuşmazlığı var… Başka türlü söylersek, Siyonist İsrail bir bölge devleti değil, yapay bir oluşum ve Türkiye bu Siyonist devleti ilk tanıyan Müslüman ülke olma ayrıcalığına sahiptir… Böylece büyük bir hevesle ABD’nin kucağına oturduğu bir dönemde, ABD’ye, İngiltere’ye, Fransa’ya, vb. bir jest yapmış oluyordu. Ve kurulduğu günden beri de hep Siyonist rejim safında yerini aldı. Gerçi kullanılan dil yanılsama yaratacak cinstendi ama 1948 den beri hep pro-siyonist bir dış politika izledi. Şimdilerde başbakan Erdoğan, İsrail’e ateş püskürüyor ama söylediklerinin reel bir karşılığı yok. Zira “derin ilişkiler” söylenen sözlerden daha önemli… Kaldı ki,  emperyalizme, ve onun lideri ABD’ye  açıkça cephe almadan, NATO’dan çıkmadan Siyonist rejimi lânetlemenin reel bir karşılığı olması mümkün değildir. Mazlum Filistin halkının safında yer almanın koşulu, emperyalizmi açıkça hedef almayı, emperyalizmden kopmayı gerektirir. Küresel oligarşinin bir parçası olan Türkiye’nin mülk sahibi sınıflarının öyle bir şeye izin vermesi mümkün değildir. Zira bu bindikleri dalı kesmek demeye gelir… Ezilen Filistin halkının safında yer almanın koşulu, yeryüzünün lânetlileri safında olunduğu durumda mümkündür ve ancak o zaman söylenen sözün reel bir karşılığı olabilir. İsrail’in arkasında sadece kollektif emperyalizm cephesi yok, bölge devletleri de emperyalizme teslim olmuş durumdalar. Öyle rahatsız edici bir manzara ki, nerdeyse tüm dünya Filistin halkının düşmanı, değilse onun kaderine kayıtsız… İşte bütün mesele, neden böyle olduğunu tartışabilmek, bilince çıkarabilmek ve gereğini yapabilmekle ilgilidir… Bölgedeki tüm Müslüman-Arap devletleri, başta ABD olmak üzere, kollektif emperyalizm  tarafından satın alınmış durumda. Zaten Filistin davasına sahip çıkma potansiyeli olanları da çoktan çökertilmiş veya müdahale edemez duruma getirilmiş durumda (Irak, Suriye, Libya, Sudan, vb.). Ve bu devletlerin başına gelen, Siyonist rejimin güvenliği gerekçesi yüzündendir… Tabi bölgedeki “aydınlar”, akademisyenler ve gazeteciler taifesinin de ve genel bir çerçevede emperyalizm tarafından satın alındığını söylemek mümkündür… Eğer öyle olmasaydı, bunca yıl Filistin halkı bu dramı yaşamaya devam eder miydi?

 

Bölge devletlerinin durumu, Siyonist rejimin varlığının doğal sonucu sayılmalıdır. İsrail devletinin varlık nedeni, bölge halklarının ve devletlerinin kendi ayakları üstünde durmalarını, kendi kaderlerini tayın etmelerini, kendi doğal kaynaklarını kendi refahları için kullanmalarını engellemek, bölgeyi emperyalizmin denetimi altında tutmaktır. Tabii bölgenin emperyalizm için jeo-stratejik önemi de son derecede büyük… Bu amaçla, bölgeyi sürekli çatışma, boğazlaşma, terör ve kaos ortamında tutmak, oradaki halkların kendi ayakları üstünde durmasını engellemek için, etnik, din, mezhep temelli ayrılıklar ve düşmanlıkların sürekli olarak kaşınması gerekiyor. Böylece istikrarsızlığın sürekliliğini  sağlamak mümkün oluyor. Ve Siyonist teorisyenler buna “kurucu kaos” diyorlar… Başka türlü söylersek, Siyonist devletin varlık nedeni, bölgeyi sürekli bir çatışma, savaş ve kaos ortamında tutmaktır. Başta ABD olmak üzere, emperyalizmin asıl amacı odur. O halde sorunun nedeni-kaynağı olanlardan bir de çözüm beklemek abestir? İsrail’in güvenliği demek, başta ABD olmak üzere, kollektif emperyalizmin çıkarlarının güvenliği demektir. İşte Siyonist rejimin şımarıklığı, küstahlığı, kural tanımazlığı, her türlü uluslararası hukuk kuralını ve teamülü yok saymasının, istediği zaman istediği gibi kolonyalist yayılmaya tevessül etmesinin,  katliam ve yıkım yapabilmesinin sırrı orada yatıyor…

 

Aslında yıllardır devam eden ve tüm insanlığın utanmazca seyirci kaldığı bu vahşet, insanlığın nasıl bir ikiyüzlülük, utanmazlık ve aymazlık içinde olduğunu da açıkça ortaya koyuyor. Filistin halkı emperyalizmin devamı ve uzantısı olan Siyonist rejim tarafından rehin alınmış durumda.  ABD başkanı Barack Obama, “İsrail’in kendini savunma hakkı vardır” diyor. Emperyalizmin diğer bileşenleri de aynı fikirde… Böyle bir durum söz konusuyken, orada barıştan söz edilebilir mi? Barıştan söz edebilmenin koşulu önce işgalcinin işgale son vermesidir. Aksi halde kiminle nasıl anlaşacak, barış yapacaksınız. Saldıranın değil de saldırıya uğrayanın “savunma hakkından” söz etmek ne demektir. Bu dünyada direnme hakkı diye bir şey yok mu? Bir haydut bir evi bassa, aile üyelerini bir odaya kilitlese, orada haydudun  kendini savunma hakkından söz  edilebilir miydi?

 

Bir şey daha var: Filistin halkının durumu sadece Siyonist rejimin açık saldırı anlarında ilgi konusu oluyor. Her gün yaşanan dram pek kaygı konusu yapılmıyor. Şu an itibariyle 900 000 insan temiz suya ulaşamıyor. Son saldırıda sular idaresi çalışanları hedef alındı, 4’ü öldürüldü. 2006 yılından beri devam eden ambargo yüzünden 1.5 milyon insan sayısız yokluk ve çaresizlikle cebelleşiyor. Hastaneler ilaçsız, sağlık malzemesi yetersiz, yedek parça yokluğundan bozulan aletler tamir edilemiyor. Hastanelerin elektrik jeneratörleri gerektiği gibi çalıştırılamıyor.

 

Sahil kumsalında oynayan aynı aileden 4 çocuğun hava bombardımanıyla öldürülmesi üzerine, İsrail’in fanatik Siyonist dışişleri bakanı Avigdor Lieberman, alay edercesine: “Gazze’ye bir kara harekâtı yapmadan, çocuklarımıza güvenli bir yaz tatili sağlamamız mümkün değildir” demişti. 7 Temmuzdan bu yana, geride kalan 13 günde, 306 kişinin öldüğü, 2250 kişinin yaralandığı ve 20 bin evin yıkıldığı bildiriliyordu ve ölenlerin beşte biri çocuk…

 

İsrail’deki Siyonist rejim yıkılmadan, emperyalizm bölgeden def edilmeden, kapitalizm sorun edilmeden, Filistin sorununun gerçek ve kalıcı bir çözüme kavuşma şansı yoktur. Emperyalizmin bölgeden atılmasının önkoşulu da, emperyalizm kuklası, Amerikan uşağı gerici Arap rejimlerinin yıkılması, halk iktidarlarının kurulmasıyla mümkün olabilir ancak. Tabii Filistin halkının haklı davasını da Hamas gibi fanatik siyasal İslamcı veya El-Fetih gibi uzlaşmacı-oportünist önderliklerle başarıya ulaştırmak mümkün değildir. Onun dışındaki tüm ‘çözümler’ ancak seyirciyi oyalamaya yarar. Her ülkedeki muhalefetin artık eskisi gibi davranmaması gereken zaman gelip çattı.  Filistin halkının, başta bölge halklarının açık ve kararlı desteği olmak üzere, enternasyonalist bir dayanışmaya ihtiyacı var ve ne yazık ki, şimdilik insanlar kaygı duymakla, üzüntülerini bildirmekle yetiniyorlar…

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Fikret Başkaya / Büyüme Değil (Küçülme)

“Sınırlı bir dünyada sınırsız büyümenin mümkün olduğuna inanan, deli değilse iktisatçıdır”                                                                                                           Kenneth Boulding Ekonomik …

10 Yorumlar

  1. Bu saptamalar doğru…
    Benim en çok merak ettiğim… Bir an için tüm emperyalist etkiyi-belirlenimi ortadan kaldırsak… Bir an için bu sayılan tüm emperyal devletlerin olmadığını var saysak…
    Ortadoğuda nasıl bir devletlerarası toplumlar arası ilişki olurdu? Sünnler, Şiiler, İsrail… (İsrail de orada olmasın hatta!) kürtler, Türkler vs… arasında….
    Özünde sorun emperyalizm değil ki! Kapitalizm ise eğer….
    Bölgesel zorbalar emperyallerden daha mı adil; daha mı az şiddet yanlısı…
    Peki bölge halklarının toplumun diğer yarısına (yani kadınlara) uyguladığı kronik aşağılama, şiddetin “toplamı” ne kadar “bombaya” karşılık gelir!
    Bölge halklarının ve tüm halkların kapitalist emperyalizmden çektiği acıdan kurtulması, kendi yaşadıkları hayatın da kökten eleştirisini zorunlu kılar;
    “böyle olduğumuz için böyle oldu” ise artık “böyle” olmayan bir hayatı da düşünmek bulmak zorundayız…
    Son yüz yıl bize ne anlatır?
    Sanırım tüm kötülükleri “emperyalizm” ile açıklamak, kendi toplumsal kusurlarımızı da örtmenin bir yöntemi…. Emperyalizmin “oyuncağı” olmuş isek kusurun tümü emperyalizme ait değil; bu kültür yerli veya yabancı zorbalarla hesaplaşmadığı sürece, kadınlara zorbalıkla yüzleşmediği sürece daha çok acı çeker…
    Bu topraklar tipik mazlum-zalim ilişkisinde tarafların sürekli yer değiştirdiği standart bir tahterevalli alanı.
    Dünün mazlum yahudileri bugünün zalimleri.. Tamam ama, bakınız bu katliamlar için Hitler’i özleyen adamlara…
    İsrail ve Emperyalizm sorunun ve sorumluluğun yalnızca yarısıdır! Tümü değil!

  2. Tipik Filistin avukatları binbir dereden su getirerek yahudilerin bir halk ve bir inanç olarak dünyada bir toprak parçasına sahip olmaya hakları bulunduğunu tevile yönelirler. Devrimci geçinenlerin, en yobazından en gericisinden islam fanatiğiyle birleştiği nokta budur ve bu andan itibaren onlar kadar gericileşirler. Ortadoğu’da sosyalistlerin marjinal azınlıklar olarak kalıp hiçbir ciddi örgütlenme gerçekleştirememelerinin, hiçbir kazanım sağlayamamış olmalarının nedeni bu arazlı algıdır.

    Avrupa’da soykırım düzeyinde zulme uğrayan yahudilere sizler Ortadoğu’dan geldiniz, oraya gidin deniyordu. Bugünkü İsrail oluşumu bile yahudileri Avrupa’dan zorla çıkarıp arap denizi tehdidi altında Ortadoğu’ya temerküz etmenin sonucudur. Şimdi birileri Avrupa karşıtı olmak adına bu kez Ortadoğu’dan çıkarıp Avrupa’ya göçmelerini öneriyor. Yahudileri topyekun denize döküp bir halk ve inanç olarak silmenin kibarcası devrimcilik adına dillendiriliyor. Bu yobazları fazlaca dikkate almayınız.

    Ortadoğu’da yahudilere ilaveten hristiyanlar, dürziler, ezdiler, yarsaniler, islamın sapıklık olarak kabul ettiği aleviler, şiiler ve vahhabiler yaşıyor. Dünya müslümanlardan ibaret değil ve vatan sahipliği hakkı sadece müslümanlara özgü değil.

    Dinin yanlış tefsirini siyasete referans alıp vatan sahipliğine karşı argüment haline getirmek sapkınlığın ta kendisidir.

    Siyasal sorunlara islam teolojisi açısından bakılmaz. Her inanç inananları için kutsaldır. Kaldıki İsrail devleti Ortadoğu’nun en demokratik devletidir. İsrail’de yaşayanların % 50’si Filistin için bağımsızlık istiyor ve bunun için sokaklara dökülüyorlar. İşçi Partisi, iktidar ortağı ve kimi zaman tek başına iktidar olarak Filistin için bağımsızlık öneriyor. Siz islam alemi içinde kendine müslümanım diyenler arasında yine müslüman olan kürtler için bağımsız devlet hakkı savunan kaç tane müslüman gösterebilirsiniz?

    Yahudi ile müslümanın farkı burada. Hangisi sapık yada sapkın varın cevabını siz bulun.

    Sapkın arıyorsanız size göstereyim;

    Enfal kampanyasında kürt katliamına hatta tecavüzlere bulaşan FKÖ mensubu filistinlilerden oluşmuş onlarca birlik, bölge devletleri izin versin Kürdistan ilanını savaşarak ortadan kaldırmaya hazırız diyen Hamas…

    Türklerin, farsların, arapların kürtlere tarih boyunca yaptıklarına ise hiç değinmiyorum.

    Müslümanların önce kendi sapkınlarına bakması gerekmezmi?

    İsrail’in haksız yayılma politikasına Filistin lehine karşı çıkılması gerektiğini düşünüyorum. Filistin halkının kendi bağımsız devletini kurmasının yanındayım. Aynı şekilde İsrail’in varolma hakkının yanındayım, yahudilerin Ortadoğu’da devlet olmaktan ziyade varolma mücadelesi verdiklerini düşünüyor ve mücadelelerini haklı buluyorum.

    İsrail’in stratejik Ankara dostu, Şam dostu ve kürtlere ikircikli dost olmasına rağmen yahudilerden hakkaniyeti esirgemiyorum. Aynı şekilde filistinlilerin ayyuka çıkan din yobazlığı, kürt düşmanlığı ve kürtlere karşı işledikleri suçlara rağmen hakkaniyetin gereklerini bu halktan esirgemiyorum. Her milletin kendi geleceğini belirlemesi ve kendini özgürce yönetmesini bir hak olarak görüyor ve karşılıksız destekliyorum. Hakkaniyet kadar bölge barışının böyle bir tavrı gerektirdiğine inanıyorum.

    Müslümanlarda kendi dinlerine açıkça kutsiyet atfederken diğer dinlere ya açık yada üstü kapalı bir küçümseme vardır. Küçümsemenin salt müslümanlara özgü olduğu sanılmasın, her inançta böyledir. Bilinçaltımıza sinmiş bu algı çoğu kez istemediğimiz şeyleri söyletir.

    Bir dine yine bir diğer din zaviyesinden bakmak ayrı şeydir, bütün dinlerin her birine hakta eşitlikçi bakmak ise çok daha farklıdır. Sorunlara hakkaniyet açısından baktığımızda dini yorumlayış tarzımız da değişecektir, siyasete müdahil olma tarzımız da.

    Fanatik sosyalistlerimizle fanatik müslümanlarımızın yahudi görmezliği ve İsrail tanımazlığı üstüste oturmakla kalmıyor, birbirini tamamlıyor. Her iki kesim de sosyalistliklerinden ve müslümanlıklarından feragat ederek fanatizmde buluşabiliyor ve ittifak edebiliyorlar. Bu noktadan itibaren ortada ne müslümanlık kalmıştır, ne de sosyalistlik kalmıştır demek mümkün. Kendi milletinin bağımsızlığını çöpe atanlarca yada ümmete feda edenlerce beyni harap edilenlerin diğer milletlerin varolma ve bağımsızlaşma hakkı karşısında yalpalamalarının şaşılacak bir tarafı yoktur. Körle yatan şaşı kalkar. Anlaşılması gereken; müslümanların müslümanlıklarını, sosyalistlerin ise sosyalistliklerini ancak hakkaniyet temelinde kurtarma şansına sahip olduklarıdır.

    http://www.serbesti.net/forum/showentry.php?sNo=33927

  3. Gazze İçin İyi Protestolar Dilerim

    1. İSRAİL Gazze’deki biçare, mazlum, ezilmiş, ahı gitmiş vahı kalmış Filistin halkını kadın, çocuk, ihtiyar, sivil demeden en amansız ve korkunç silahlarla öldürüyor. Biz de kurusıkı yazılarla, ateşli konuşmalarla, pankartlarla, hop oturup hop kalkmakla mahv edelim, yok edelim, yere serelim şu İsraili, haydi durmayalım…

    2. İsrail, dünyanın en modern savaş uçaklarıyla vuruyor, aman durmayalım biz de zehir zemberek nutuklar atarak yerin yedi katı dibine batıralım şu Siyonistleri…

    3. İsrail Filistin halkını yakıyor, hastahaneleri bile vuruyor, deniz kenarında oynayan mâsum çocukları öldürüyor. Militan Yahudiler asker sivil hora tepiyor sevincinden. Biz bu esnada İsrail tohumuyla yetişmiş domates ve hıyar salatalarımızı yerken ateş püskürtelim şu Çıfıtlara…

    4. İsrail Gazzeyi vururken, biz iftarlarımızı lüks, leziz ve pahalı İsrail malı baş parmak büyüklüğündeki Kudüs hurmaları ile açalım.

    5. Gazze eziliyor, Gazzede bir soykırım yaşanıyor. Türkiye ile İsrail arasındaki, başta meyveleri tohum vermeyen, her yıl yeniden satın alınması gereken tohum ticareti olmak üzere yoğun iktisadî işbirliğini devam ettirelim.

    6. “Ben çocuk iken, her gece Şema Yisrail” duasını etmeden uyumazdım…”

    7. Mânevî mimarlar: Selanikli eğitimci Şemsi efendi nâm-ı diğer Simon Zvi… Başhaham Hayim Nahum… Kitabına Kahr olsun Şeriat diye bir bölüm koyan Moiz Kohen Tekin Alp… Sabatay Sevi…

    8. Yirminci asrın ilk yarısında Doğu Akdeniz bölgesinde kurulan iki Yahudi devleti…

    9. Kırımçaklar, Karaylar, Tat Dağ Çufutları, Meşhed Yahudileri, Pakraduniler, daha bir sürü iki kimlikli Kriptolar…

    10. Rahat koltuklarına oturmuş, karınları tok, sırtları pek nice yazar kahr olsun İsrail konulu makaleler çiziktirirken, İsrail Filistinlileri öldürmeye devam ediyor.

    11. Maşaallah şu Türkiyemizde ne yaman bir Siyonizm ve İsrail karşıtlığı var. Onlar füze ve bomba atıyor, biz hava atıyoruz.

    12. Bir soru: Senin karın, çocukların, annen baban, kardeşin, canın ciğerin şu anda Gazzede Yahudi ateşi altında olsalar, yine böyle laf atışları mı yapardın?

    13. General Allenby’nin Haçlı ordusunu ve beraberindeki siyon lejyonlarını 1917’de davul zurna ile karşılayan bazı beyinsizlere: Osmanlı İslam devleti ve Hilafeti yıkıldı ve enkazın altında kaldınız.

    14. Bundan beş sene önce İsrail yine Gazzeye saldırmıştı. Türkiyede Müslümanlar yine bir müddet bağırıp çağırmıştı. Sonra, aradan kısa zaman geçmeden unutuvermişti Gazzeyi. Hafıza-i beşer nisyan ile mâlüldür.

    15. İşte Müslümanlar tek bir Ümmet olmazlarsa, râşid âbid ve âdil bir İmama biat ve itaat etmezlerse, şifahî kültürü bırakıp medenî olmazlarsa, boş edebiyatı bırakıp tuttuğunu koparır hale gelmezlerse ezilmeye, zillet ve esaret altında yaşamaya, sürünmeye mahkumdur.

    İyi protestolar dilerim…

    23.07.2014

    Mehmed Şevket Eygi

    http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Bunlarin_Hic_Gunahi_Hatsi_Yanlisi_Yok/20793#.U8_xzkDlZSE

  4. ehli sunne mezhebinden “alimlerin” anlamadığı ya da anlamak istemediği şu:

    islam; mülkün allaha ait olması demek ise; mal, sermaye ve toprak kadar, hakimiyet de allahındır. mücahede de mülk için allaha” şerik” olmaya yeltenen devlet ve sınıflara karşı yapılmalıdır.

    öyleyse ” IŞİD-islam halife devleti” de “yahudi israil devleti” de (….) bilumum devletler gibi, müşriktirler…

    o halde filistindeki katliam da, rojavadaki de aynı şerik zihniyetine dayanır. ve mülkün- hakimiyetin sınıflardan ve devletlerden kurtarılmadığı sürece, bu katliamlardan kurtulamayız…

    bu soğuk ifadeler, belki, bu acı dolu günler için yersiz kaçabilir…ama gerçek bu kadar açık ve yalın , bence…

    masumların, mazlumların acısını hep bir müzik parçasıyla hissetmek gibi bir huyum var:

    bu kez rahmet dileklerimle birlikte;
    bir mevlana şiirinden bestelenen giti ‘nin seslendirdiği “men ne menem, nemen menem” şarkısı öneriyorum…

  5. Hortlaklar buraya ucusmus..

    Basta israil,BM,Misir baris istiyor.Hamas hayir diyor.
    vede savasmanin nedeninide acikliyor..
    Daha hala anlamadinizmi savasin kimin baslattigini??

    Anlamananiz mümkün degil. peygamberleri birak mülk,köle sahibi olanlar mülkiyete karsi karsiymis?!!
    Önce kendinizi anlayin..
    Israil filistinlilere savasmiyor.. Filistin halkina cagri yapiyor hamasin yanindan uzaklasin diye. Bir kismi buna uyuyor.digerlerinide hamas kalkan olarak kullaniyor..

    Kime karsi savasiyor israil? iste su yukardaki ruhlara karsi!
    Israil düsmanligini ruhuna isleyenlere karsi..

    Israil dünyanin beyni degil,kalbidirde..
    Insan olmanin,ahlakli olmaninda biricik kistasi budur…

  6. Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin.

    http://www.kuranikerim.com/melmalili/nisa.htm

    Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez.

    http://kuranikerim.com/melmalili/maide.htm

    Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor ve âyetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onlar hatırda tutup, öğüt alırlar.

    http://www.kuranikerim.com/melmalili/bakara.htm

    Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenebilir. Bu, müminlere haram kılınmıştır.

    http://www.kuranikerim.com/melmalili/nur.htm

  7. Hatırlar mısınız?
    1994 de bir kaç ayda 800 bin-1 milyon Tutsi, Hutu’lar tarafından palalarla öldürüldü. Bu ülkede o siyahlar için o günlerde ne konuşuldu….
    Yalnızca müslümanlara zulüm yapıldığında yalnızca bunu görenlerin, “insanlıktan, merhametten, mazlumdan” söz etmeye hakları ne kadar olabilir; ve inandırıcı da değiller!
    Ellerine fırsat geçtğinde zalimlerin zalimi olacak olanlar, mazlumlara ait söylemlerinde inandırıcı olamazlar ve Filistin Halkının da çilesi bu riyakar acımasız Müslümanlar sebebiyle bitmiyor…
    IŞİD’e üstü örtük destek verenlerin Filistin’deki katliama neden karşı olduklarını anlayalım bakalım!
    Ölenler Müsliman olmasaydı umurları mı olacaktı? Ya da Filistinliler İsrail Devleti gücünde olup, yahudilere aynını yapsalardı….
    Burada iyi yürekli, merhametli bir yürekle yazan çok arkadaş var…
    Bir güruh var ki… Bunlar tarih öncesinin kabileci, intikamcı, kan görme ile coşan bir güruh; Ve bu güruh bu Filistinlileri 50 yıldır İsrail Katillerine yem yapıyor; kendi şeyhliklerini, zorba yönetimlerini korumak için… 50 yılı geçti… Filistinliler önce bu Arap-Müslüman egemenlerin kurbanıdır artık! İsrail bir araçtır yalnızca…
    Son elli yılda Trilyonlarca petro-dolara hükmeden Arap Şeyhleri bu sorunu çözmek isteseydi 50 kere çözülürdü bu sorun!…
    Filistinlilerin akıtılan kanında, o çocukların katlinde Arap Müslüman toplumlar, hem genel, hem de özel Yahudi Düşmanlıklarıyla en az İsrail Devleti kadar suçludur… Bu bağırtıları da bu suçlarını bastırmak içindir…

  8. “İyi Arap”lar “kılavuz” mu?

    M.Şükrü HANİOĞLU
    Sabah GAZETESİ

    ABD’nin Ortadoğu siyasetini etkilediği varsayılan entelektüellerin uygulamada ne derecede belirleyici olduğu fazlasıyla tartışılmalıdır

    Fouad Ajami’nin vefatı, kendisi ile şahsî dostluğu bulunan Cengiz Çandar’ın değerlendirmesi (Radikal, 29 Haziran) dışında, toplumumuzda fazla yankı bulmadı. Ajami’nin son otuz yıl içinde Edward Said ile birlikte Amerikan kamuoyundaki Arap algısı ve siyasetini etkileyen en önemli iki entelektüelden birisi olduğu yönünde yaygın bir kanaatin mevcut olduğu göz önüne alındığında bu ilgisizlik çarpıcıdır. Bu kanaate bağlı olarak Ajami ve Said tarafından yaratılan karşıt “Arap dünyası” kavramsallaştırmalarının farklı çevrelerde etkili olduğuna inanılmaktadır.

    ABD ve Araplar

    Arapları ve Arap dünyasını “Oryantalizm”in önde gelen mağdurları olarak sunan Said, entelektüel çevreler ve akademideki egemen yaklaşımın düşünsel arkaplanını şekillendirmiştir. Buna karşılık onlara “elleriyle inşa ettikleri hayâl dünyalarında yaşayarak kendi felâketlerini hazırlayan,” ama “kabahati hep dış âleme yükleyen bir toplumun üyeleri” biçiminde yaklaşan Ajami’nin Amerikan dış siyaset yapımcıları ve Pentagon’un karar ve uygulamaları üzerinde kalıcı etkiler yarattığı varsayılmaktadır.

    Batı’nın Araplara “önyargısız” yaklaşmasını, onlara “müdahale etmemesini” talep eden Said’in akademi üzerindeki etkisi son derece güçlü olurken, Batı’nın Araplara “müdahale etmesini,” onları yarattıkları hayâl dünyasındaki “esaretten” kurtararak “özgürleştirmesini” isteyen Ajami’nin de Irak işgali benzeri gelişmelerin entelektüel alt yapısının hazırlanmasında önemli roller oynadığı savunulmaktadır.

    Dolayısıyla kısa vâdede Ajami’nin “gerçek dünya” üzerindeki etkisinin daha önemli olduğu düşüncesi yaygındır. Siyaset âlemi ve akademi, Adam Shatz’ın Hollywood bir gün Irak işgali konulu bir film yaptığında yardımcı oyuncu rolünün bir dönem neoconların ve “Pentagon’un gözde Arab”ı olan Ajami’ye ait olacağı yolundaki öngörüsüne katılmaktadır.

    Irak’ta Batı’nın tavsiyelerine uyacak Haşimî idaresinin yeniden tesisini isteyen Bernard Lewis ile kıyaslandığında, Irak Ulusal Kongresi lideri Ahmed Çelebi’yi destekleyen Ajami, göreceli olarak, daha gerçekçi bir yaklaşımı benimsiyordu. Buna karşılık, o da Dick Cheney’nin “Iraklıların Amerikan askerini büyük bir coşkuyla, kurtarıcılar olarak karşılayacakları” sözlerinin suflörü olarak bir hayâl dünyası inşa ediyordu.

    Dolayısıyla Lewis ve Ajami’nin “entelektüel katkıları”nın ABD’nin Arap dünyasına yönelik siyasetlerinin şekillenmesi ve uygulanmasında ne denli etkili olduğu konusunda yargıya varırken dikkatli olmak gerekir.

    Ajami, şüphesiz, Arap dünyası hakkındaki algısını uzun yıllar Beyrut’daki Amerikan Üniversitesi benzeri kurumlarda başlatılmış misyoner geleneği üzerinden oluşturan ABD’nin bunu değiştirmesi üzerinde önemli bir rol oynamıştı.

    Araplara, yüksek bir kültürün mirasçısı, Hıristiyan Arapların öncülüğünde bir “diriliş” yaşayan ve Batı’nın “dostu” bir toplum olarak yaklaşan, en güzel örneğini George Antonius’un günümüzde bir klasik haline gelen Arap Uyanışı (1938) çalışmasında bulan bu algı, bilhassa Filistin sorunu nedeniyle fazlasıyla aşınmıştı.

    Şiî bir Arap olan Ajami’nin, Arap dünyasının 1967 Savaşı sonrasında geçirdiği sarsıntıyı ele alan The Arab Predicament (Arap Açmazı, 1981) kitabı ABD’deki bu yıpranmış algıya vurulan önemli darbelerden birisiydi.

    Bu kitap ve onun devamı niteliğindeki The Dream Palace of the Arabs (1988) bu algının tabutuna çakılan önemli çiviler olma özelliğini taşıyorlardı. “Naipaulian” karakteri nedeniyle övgülere mazhar kılınan bu çalışmalarda Ajami, Arapları hayâl dünyasında yaşayıp gerçeklikle ilişkilerini keserek kendi felâketlerini hazırlayan, buna karşılık suçu daima başkalarına yükleyen bir toplumun üyeleri olarak eleştiriyordu. Türklerin laikliği benimsediği, İranlıların ise “İslâmî devrim” gerçekleştirdiği bir dünyada Arapların tüm yönelimleri iflâs etmişti. Onların tersine Araplar “devrim” yapamamışlar, “karmaşa” üretmişlerdi.

    Ajami’nin çalışmalarının, Arap siyaset ve entelektüel yaşamının bizzat Araplar tarafından sert eleştirilere maruz bırakılmasının ilk örnekleri olmadığı vurgulanmalıdır. Kendisinin eleştirilerin bizzat “bir Arap” tarafından yapılmış olması önemlidir. Ancak onlara işlevsellik kazandıran Ajami’nin bu eleştiriler üzerinden sunduğu reçete idi.

    Sunulan reçete

    Örneğin, Sadık Celâl el-Azm Al-nakd al-zati ba’da alhazima (Hezimet Sonrası Özeleştiri, 1968) çalışmasında benzer eleştirileri daha sert bir tonda dile getirmişti. Ancak, Arap dünyasının önde gelen entelektüellerinden olan Sadık el-Azm’ın samimî eleştirileri, Arap dünyasındaki özgürlük ve demokrasi açığını vurgularken, bunun çaresinin “Batı tarafından kurtarılarak özgürleştirilme” olduğunu ileri sürmüyordu.

    Akademik açıdan en önemli eseri birinci kitabı olan, her yeni çalışmasında popülerlik dozu yükselen Ajami’nin önemi, eleştirilerinin içeriğinden değil sunduğu “reçete”den kaynaklanıyordu.

    Bu açıdan bakıldığında Ajami’nin önde gelen Amerikan gazete ve dergilerinin görüşlerine başvurulan temel Arap dünyası ve Ortadoğu “uzman”ı olarak sivrilmesi, televizyon programlarının değişmez konuşmacısı olmasının nedeni, belirli siyasî çevrelerin “duymayı arzuladıkları” yorumları yapması, daha da önemlisi bilhassa Irak işgalinde olduğu gibi “Batı tarafından kurtarılarak demokratikleştirilecek” bir “Arap dünyası” tasavvuru geliştirmesiydi.

    Kendisi hakkında yapılan değerlendirmelerde de işaret edildiği gibi Ajami, diğerlerinden farklı olarak ABD muhafazakâr siyasî çevrelerinde “iyi bir Arap,” “bizimle aynı değerleri paylaşan bir entelektüel” ve bunların da ötesinde “bizden biri” olarak görülüyordu.

    “İyi Arap” kılavuzluğu

    Ajami’nin etkisinin buradan hareketle değerlendirilmesi doğru olacaktır. Yukarıda değindiğimiz gibi Ajami “söyledikleri” nedeniyle değil, bunlar üzerinden savunduğu “siyasal çizgi” nedeniyle önem kazanan bir entelektüeldi.

    Dolayısıyla onun söyledikleri gerçekte “siyaset”i biçimlendirmiyor, belirli siyasetleri şekillendiren çevrelerin ihtiyaç duyduğu “algı”nın yaratılmasına hizmet ediyordu. Bu nedenle Ajami’ye ABD siyasetlerinin ve Irak’ın işgali benzeri eylemlerin “düşünce babası” olarak yaklaşmak anlamlı değildir.

    Bu siyasetler Ajami ya da Lewis olmasa da şekillenecek ve uygulanacaktı. Ajami’nin “bölge insanı bir akademisyen” olarak bunların meşrulaştırılmasına katkıda bulunduğu ortadadır. Ama o, son tahlilde, bunların “biçimlendiricisi” değil, “evvelce şekillendirilmiş” algı ve siyasetlere entelektüel “arkaplan” hazırlanmasına katkıda bulunan bir akademisyendi.

    Bu açıdan bakıldığında “İyi Arap (buraya farklı etnik/dinî topluluk isimleri konulabilir)”ların “kılavuz”dan ziyade “hizmetkâr” olduğu yorumunu yapmak yanlış olmaz.

    http://duzceyerelhaber.com/MSukru-HANiOGLU/26395-iyi-Araplar-kilavuz-mu

    “elleriyle inşa ettikleri hayâl dünyalarında yaşayarak kendi felâketlerini hazırlayan,” ama “kabahati hep dış âleme yükleyenler” sadece Araplar değil, hemen hemen bütün Müslüman toplumlar ve Kemalist-devletçi-milliyetçi Türk toplumudur. Bu toplumların tekçiliği, geçmişi inkara dayalı sanal tarihleri, dini-etnik kimlikleri, dünyaya ilgisizlikleri ve cehaletleri (bunda diğer toplumlarda da olan popüler kültürün, tüketim toplumunun yozluğunun da etkisi var) sonlarını hazırlıyor.

  9. Devletsiz iki halk Kürtler ve Filistinliler

    Irfan Kaya

    Ortadoğuda devleti olmayan iki halk Kürtler ve Filistinliler.

    Israil ile Hamas arasında başlayan ve genişleyerek süren catışmalarda şimdiden ölü sayısı 300 ü geçti.
    Arap ülkeleri sessizliğini korurken sadece Türkiyede bu çatışmalara yoğun şekilde tepkiler verildiği görülüyor. Bu tepkiler daha çok siyasi malzeme olarakta yakın zamanda yapılacak cumhurbalkanlığı seçimininde en büyük propaganda malzemesi oldu..
    Filistin konusu gündeme geldiğinde, kendi sorunlarına duyarsız ve uzak kalan insanlarında meydanlarda boy gösterdiklerine şahid oluyoruz.
    Aynı duyarlılığı kendi halkına yapılan benzer şiddetteki saldırılarda ise, sömürgecisine karşı tepkisiz kalan bu çevreler, ulus bile olmayan ve bir devlet olmayı kürdlerin hakettiği kadar hiçte haketmeyen filistinliler için gösterilen bu duyarlılık ister istemez kıskandırıyor.
    Bende düşündüm, acaba Israil, Filistinlilere dafa fazla şiddet uyguladığı içinmidir ki insanlarımız bu kadar duyarlılık gösteriyorlar. Kendimce bir kıyaslama yaptım ve durumun hiçte böyle olmadığını söyleyebilirim.
    Filistinlilere Israil , Kürtlere ise Türkiye tarafından yapılan antidemokratik uygulamaların kısaca bir kıyaslamasını yaptım.
    Hangi halkın daha çok mağdur olduğunu ve şiddet uygulayan devletlerden hangisinin daha demokratik davrandığını bir kaç veri ile ortaya koymaya çalıştım.

    -İsrail öldürdüğü filistinli gerillaların başını kesiyormu?
    Şahsen ben ne duydum nede medyada rastladım.
    Ama türk askeri onlarca Kürt savascisinin başını kesmiştir.
    Cesetleri medyalarında teşhir bile etmişlerdir.

    -Israil öldürdüğü Filistinli savaşçıların boynuna ip geçirerek sokaklarda gezdirip teşhir ettiğini duyanınız varmı?
    Şahsen ben duymadım vede görmedim.
    Ama türk askeri kürt savaşcılarının başına ip geçirip kilometrelerce yerlerden sürükleyerek teşhir ettiklerini gördüm vede şahit oldum. Hatta tankların arkasına öldürdüğü sivilleri bile savaşcı göstererek yerlerden çektiğine bütün halkımız şahittir.
    Hatta ölüye işkence edilerek kulak ve burun gibi organlarını kesecek kadar canilikler yaptığınıda biliyoruz.
    Yine bayan savaşçıların ölü bedenlerine tecavüze kadar varan vahşetide okuduk vede duyduk.
    Yine savaşçıların cesetlerinin şehir çöplüklerine gelişi güzel atılarak köpekler tarafından parçalanan cesetlere kadar basına yansıyan haberler okuduk .

    -İsrail, filistinli savaşçıların cenazelerine el koyup vermediğini şimdiye kadar duyan varmı?
    Ama binlerce kürt savaşçısının cenazelerini vermeyen bir Türkiye gerçeğini bilmeyen kürt yok gibi.
    Başta Şeyh Said ve 46 arkadaşı, yine Seyit Rıza ve arkadaşları olmak üzere, son 30 yılda binlerce kürdün cesetleri bile ortada yok.

    İsraili kınayan, uyguladığı şiddeti kendine politik malzeme olarak kullanan Türkiyeli yöneticilere sormak gerekir.
    Siz çokmu demokratsınız,insan haklarına çokmu saygılısınızda meydanlarda Gazze’de ölenlerin propagandasını yapıyorsunuz?

    http://www.kurdistan-aktuel.org/devletsiz-iki-halk-kurtler-ve-filistinliler-makale,333.html