Nuray Mert / Bu seçim belki de son seçim: Sonra ya ‘kutsal davaya nefer’ olacaksınız ya da da ‘hain’!

Mesele, parlamenter sistem veya başkanlık sistemi değil‘başka bir şey’i tartışıyoruz veya tartışamıyoruz demekte ısrarlıyım. Derdi, demokrasi, özgürlükler, insan hakları olan aklı başında herkesi bu ‘başka şey’i tartışmaya davet ediyorum. Yoksa zaten kısa bir zaman sonra hiçbir şeyi tartışamayacak hale geleceğiz.

İktidar partisi ve tartışılmaz lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugünlerde adını ‘Türk usulü başkanlık sistemi’koydukları siyasal sistemin ne olduğunu açıkça ifade ediyor. Çoğumuz ise, doğrudan tarif edilen sistemi açıkça tartışmak yerine, mezardan geçerken ıslık çalmaya devam ediyoruz.

Asıl mesele ‘parantez’de saklı

Epeyce zamandır, ‘dava’ diyorlar,‘dava’nın ne olduğunu açıklıyorlar;‘Tarihsel bir parantez kapanacak, kurucu irade yeni bir tarih yazacak, yeni bir düzen kurulacak’ diyorlar… Adı tamam, tarifi tamam, ama bazıları hala, dünya örneklerinden, başkanlık sisteminin sakıncalarından dem vuruyor.

Oysa asıl mesele, kapatılması söz konusu olan tarihsel parantez ve parantez kapandıktan sonra bizi nelerin beklediği. Anlamamakta ısrar edenler için, her gün biraz daha açık ve net ifadeler kullanıyorlar.

Bugünkü Yeni Şafak’ta, ‘Yeni Türkiye’ideolojisinin baş destekçilerinden biri‘kutsal dava’ tabiriyle karşımıza çıktı; AKP’nin seçim stratejisi ve beyannamesinde ‘kutsal dava ya da mukaddes mücadelemiz’ temalarının ‘hak ettiği ölçüde’ yerini alacağını muştuladı. Listeleri kimin yapacağı konusunda da,“Elbette ki Erdoğan bu hareketin her şeyidir” diyerek cumhurbaşkanının AKP listelerini belirlemesinin önemine işaret etti…

Parti değil, hareket; program değil, dava

Devamında; “Erdoğan’ın hukukunu korumak bu hareketin görevidir. AK Parti ve Erdoğan söz konusu oldu mu üzerinde tartışma yapılamayacak bir konudur. Bu böyle biline” diye son noktayı koymuş oldu.

Yani, artık söz konusu olan siyasi bir parti değil; AKP bir‘hareket.’ Lideri de ister başbakan ister cumhurbaşkanı olsun tartışmasız Erdoğan. Ayrıca bir parti programı değil, ‘kutsal dava, mukaddes mücadele’ söz konusu.

Bunların söylendiği ve dahi uygulandığı bir ülkede artık bırakın demokrasiyi, tanımlanmış bir siyasi sistemin varlığından bahsedilemez. Zaten öyle olduğu için, sistemi  yeniden tanımlama, daha doğrusu yasalaştırma gereği ortaya çıkıyor.

Bu yasalaştırma sürecine de ‘başkanlık sistemine destek’deniliyor. Cumhurbaşkanı açıkça bu yeni sistem için oy istiyor.

Seçimlerden sonra ya nefer olacaksınız ya hain!

Çok şükür, halihazırda, hiç olmazsa, yeni düzene seçimlerle geçilmesi düşünülüyor, ama gerisinin siyasal tartışma, yarışma vs. ile alakası yok. Zaten ortada ‘kutsal dava, mukaddes mücadele’varsa, muhalefet etmek doğrudan gayrimeşru hale geliyor.

Daha doğrusu ‘kutsal dava’ya karşı gelen, muhalif değil, düşman, hain durumuna düşüyor. Süreç tamamlandığında, hiç kuşkunuz olmasın, bu şekilde tanımlanan ‘hainlik’ en ağır biçimde cezasını bulacak.

Söz konusu olan, bir siyasi görüş veya proğram değil, ‘kutsal dava’olunca, davaya itiraz edenin akıbetini tahmin etmek zor değil.

İşte bu nedenle bu seçim, belki de son seçim. Ondan sonra, ya‘kutsal davanın bir neferi’ olacaksınız ya da ‘hain.’ Başka bir seçiminiz olmayacak! Bu kafa o kafa, bu gidiş o gidiş!

Başbuğluk, başyücelik, hilafet…

İki yıl önce Anayasa tartışmaları vesilesiyle başkanlık sistemi yine çok tartışılmıştı. O dönemde, İhsan Dağı, ‘Başkan mı, Başbuğ mu’ başlıklı yazısında, tanımlanan başkanlık sisteminin Alpaslan Türkeş’in yıllar önce ‘Dokuz Işık’ ilkelerinde sözü edilen siyaset anlayışına ne kadar uygun olduğunu hatırlatmıştı…

Doğrusu, ‘kutsal dava’ da, ‘tartışılmaz lider’ de, ‘tarihsel misyon’ da AKP’ye özgü yeni fikirler değil, milliyetçi-muhafazakar çevrenin siyaset anlayışını belirleyen kökleri güçlü fikir ve inanışlar. Unutmayın, AKP ve dahi sağ siyasetin hemen hemen tüm kadrolarının zihin dünyasını belirleyen ‘Üstad’ları Necip Fazıl’ın formülü de ‘başyücelik devleti’ydi. AKP siyasetçi ve destekçilerinin giderek daha fazla söz konusu ettiği ‘ümmetin liderliği’ni de dikkate alırsak, yeniden tanımlanacak bir hilafet fikrini de buna ekleyin.

‘Türk üsulü başkanlık’tan kastedilen, bu türden bir liderlik, öncülük, lider devleti, dava düzeni. Boşuna başka başkanlık sistemleri, onların mukayesesi vs. ile çenenizi yormayın, tartışacaksanız bu siyaset anlayışını toptan sorgulayacaksınız.

Şimdi kökten bir sorgulama yapmanın zamanı

Artık, ‘dava’yı destekleyenlerin dışında kalan herkesin tartışması gereken, dini motifi güçlü bir milliyetçilik, İslam adına siyaset, güçlü irade liderliğinde otoriter bir devlet yapısı ve toplum mühendisliği projesine karşı ‘Türkiyelilik’, ceberrut tanım ve tarihinden sıyrılmış bir laiklik ve evrensel demokratik değerler… Yani ‘Türkiyelileşmek, laikleşmek, demokratikleşmek’ihtiyacı.

Gökalp’in ‘Türkleşmek, İslamlaşmak, muassırlaşmak’ fikrinin de, benzerlerinin de siyasi seyrini gördük. Ve sonuna geldik. Şimdi kökten bir sorgulama yapmanın zamanı. Konuşacaksak, korkusuzca yeniden bunları konuşmak zorundayız.

Ancak, şimdilik bana ayrılan yer burada bitiyor, o nedenle izin verirseniz, konuyu bir sonraki yazıda biraz daha derinleştirmeye çalışacağım.

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Tarih Felsefesinde Liderlerin Rolü ya da Kılıçdaroğlu Meselesi

Artıgerçek Tarih Felsefesi’nde son derece önemli bir konu olan “Tarihte bireyin rolü” ya da “önderlerin …

Tek yorum.

  1. Türkiye’yi anarşistler korur. Ülkemizin, laik yaşam biçimimizin, yoksul ve emekçi kesimlerimizin, ifade özgürlüğümüzün, insan hak ve özgürlüklerinin güvencesidir onlar. Büyük toplumsal destekleri ile dinci gerici diktanın kollarından yurttaşlarımızı çekip kurtaracaklardır. Ama sadece kürt milliyetçilerini kurtarıp, ulusalcı kemalist laik ve cumhuriyetçi unsurları kurtarmayacaklarını söylüyorlarmış. Neden? diye soranlara “onlardan nefret ediyoruz, türkiyeyi bu dincilere onlar teslim etti” diyorlarmış. Olacak şey mi canıım.