Toplumsal Türbülans ve Yarılmalar…

Toplumsal büyük dalgalar aynı şiddette devam etmez ama o dalgaların yarattığı türbülans sürer ve toplumsal sarsıntılara yol açar.

Gezi, muazzam bir toplumsal dalgaydı ve iki yıldır bu dalganın yol açtığı toplumsal türbülans içinde bulunuyoruz. Bu türbülans, toplumun aşağı yukarı bütün katman ve kesimlerini, bütün örgüt ve oluşumlarını böldü, yeniden bloklaştırdı; bu süreç bugün de bütün canlılığıyla devam ediyor.

Nedir Gezi’nin yol açtığı yarılmalar ve yeniden bloklaşmalar? Bunları sırasıyla görelim.

Birinci olarak, AKP iktidarına on yıl boyunca ideolojik meşruluk ve hegemonya sağlayan liberal aydınlar Gezi’yle birlikte bölündü. Yani artık AKP’ye zımni destek veren bir liberal aydınlar blokunun Gezi’ye kadar olduğu gibi hem bağımsızmış gibi görünüp hem de AKP’nin yanında durması mümkün değildi. Bu blok hızla bölündü ve dağıldı. Liberal aydınlardan önemli bir bölümü AKP’ye karşı eleştirel destekten açık mücadeleye geçti. Daha önce AKP’ye epeyce açık çek vermiş Mehmet Altan, Cengiz Çandar gibi liberal aydınlardan bir kısmı, biraz da bu açık destekten duydukları pişmanlıkla etkili bir mücadeleye girişti. Melih Altınok, Kurtuluş Tayiz, Markar Esayan, Yıldıray Oğur gibi İkinci sınıf liberal aydınlardan bir bölümü “tarafsızlık” numarasını bırakarak doğrudan doğruya yandaş medyaya angaje oldu. Ali Bayramoğlu gibi, “Hrant Dink’in arkadaşı” rantını yiyerek yakın zamana kadar IMC Tv’ye bile çıkma avantajını kullanan bazıları, “iki tarafa da eleştirel aydın” görüntüsünü sürdürmeye çalıştıysa da bunda başarılı olamadılar. Dengeci Oral Çalışlar bile son zamanlarda böyle bir rolü sürdürmekte oldukça zorlanmaktadır.

İkinci olarak, 17 Aralık’la birlikte bizzat AKP iktidarı yarıldı. Bu da Gezi dalgasının yarattığı güçlü türbülansın doğrudan etkisiydi. İşler iyi giderken şirketin ortakları iyi geçinir ama iflas belirtileri baş gösterdiği an birbirlerinin gözünü oyarlar. Dolayısıyla AKP iktidarı ile Cemaat, neredeyse daha önceki muhalefet-iktidar çatışmasından daha şiddetli bir şekilde birbirine girdi. Cemaat ister istemez muhalefet blokuna eklemlendi. İktidarın ulusalcı muhalefete saldırıda kullandığı Taraf mızrağı, ucunu bu sefer iktidara batırmaya başladı. AKP ile Cemaat arasında kıyasıya bir “kadro” kapışması ve çekişmesi yaşandı. AKP, cemaate pek bir “kadro” kaptırmadı ama cemaat Hüseyin Gülerce adlı bir ağır topunu AKP’ye kaptırdı. Öte yandan, AKP iktidar blokuna Cemaat kanalından angaje olmuş Şahin Alpay gibi liberal aydınlar da, 17 Aralık bölünmesiyle birlikte muhalefet saflarına geçti.

Üçüncü olarak, 17 Aralık’ın ardından AKP iktidarına karşı tutum ulusalcı safları böldü. AKP, Cemaatin 17 Aralık saldırısına karşı mücadele ederken, denize düşen yılana sarılır hesabı, can havliyle ulusalcılara tutunmaya çalıştı. Ulusalcılara karşı açtığı Ergenekon vb. davalarının sorumluluğunu tamamen Cemaate yükleyerek kendini sıyırmaya çalıştı. Fakat esas yapmak istediği, Cemaate karşı ulusalcıların ve bir ölçüde de ordu çevrelerinin desteğini almaktı. Bunda önemli ölçüde de başarılı oldu. Ordu çevreleriyle barıştı. Ordu çevreleri buruk bir şekilde de olsa AKP’nin uzattığı eli sıktı. Gerçi ordu çevreleri artık AKP’ye, kendisinden beklenecek bir performansla yardımcı olamazdı. Bir kere buruktu, ikincisi de bir kanadı kırılmıştı, artık eskisi gibi uçamazdı. Bizim buralarda bazen tek kanadı kırılmış martılara rastlıyorum. Artık uçmaları imkânsız. Sahilde midye yiyerek yaşamaya çalışıyorlar.

Ulusalcıların sivil kanadında ise 17 Aralık’ın ardından büyük değişimler yaşandı. Cumhuriyet’in temsil ettiği kanat, AKP iktidarına muhalefet edebilmek için diğer muhalif unsurlarla aynı safta yer almaya özen gösterdi ve bunun doğal sonucu olarak Cemaate karşı ateşkes ilan etti, hatta ortak muhalefet blokunda yer almayı kabul etti. Cumhuriyet, yine bu tutumunun doğal sonucu olarak, eskiden AKP’ye destek vermiş ama bugün muhalefet saflarına geçmiş aydınlara da kucak açtı ve eski, ulusalcılara yakın yazarlarıyla yeni yazarları arasında bir denge kurdu. Cumhuriyet bununla da kalmadı; Dolmabahçe mutabakatının hemen ardından “seni başkan yaptırmayacağız” sloganıyla AKP’ye karşı mücadele blokunda yerini alan HDP’yi de desteklemeye başladı.

Ulusalcı cephenin tam zıt uca doğru gelişme gösteren kanadı ise Aydınlık ve bugünkü adıyla VP oldu. Silivri, AKP iktidarının onayıyla boşalırken Doğu Perinçek daha kapıda, “Fetullah örgütüne karşı” AKP’yle ittifak yapacaklarını açıkladı ve öyle de yaptı. Temmuz ayında başlayan savaşı ise AKP adına “vatan savunması savaşı” ilan eden Doğu Perinçek açıkça AKP saflarındaki yerini aldı. Aslında, son “sanatçı bildirileri” üzerinden kamuoyuna açıkça duyurulan ulusalcıların bu büyük yarılması, yirmi yıldır Türkiye siyasi hayatında önemli (ve bence esas olarak olumsuz) bir rol oynamış olan ulusalcılığın önümüzdeki süreçte belki de yok olup tarih sahnesinden silinmesinin de başlangıcıdır. Çünkü artık Cumhuriyet bugünkü yönelimiyle ulusalcı bile sayılamaz; Aydınlık ise eğer bu denli iktidar yanlılığında ısrar ederse ulusalcı orijinal temellerini bile yitirecektir; geriye kalıyor, tek kanadı kırılmış eski ordu çevreleri. Ulusalcılıkta ısrar etmek yerine, kırık kanatlarıyla evlerinde oturup gagalarıyla eski anılarını eşelemeleri onlara daha uygun düşecek gibi görünüyor.

Dördüncü olarak, günümüzde yaşanan en büyük yarılmaya gelmiş bulunuyoruz. PKK-HDP yarılmasına. İki taraf da bunu açıkça dile getirmiyor ama ortada büyük bir yarılma olduğu kesin. Nitekim PKK, AKP diktatörlüğünün ilan ettiği son savaşa HDP’ye rağmen ve HDP’ye zarar vereceğini bile bile katılmıştır ve 1 Kasım seçimlerine kadar da bu çizgiden vazgeçmeyeceği anlaşılmaktadır.

Nedir PKK-HDP yarılmasının ardındaki?

Bu, yine Gezi büyük dalgasının yol açtığı büyük türbülansın Kürt hareketinin siyasi önderliğinde yol açtığı bir yarılmadır. Gezi dalgası Kürt kitlelerinde ve siyasi önderliğinde de büyük bir dalgalanmayı getirdi ve daha önce Kürt hareketinin Öcalan önderliğinde kurduğu paradigmayı sarstı. Bu paradigma, Kürt hareketinin, Kürtlerin haklarını AKP iktidarıyla pazarlık masasına oturarak kazanma stratejisiydi. AKP iktidarı, Ergenekon davası vb. aracılığıyla ulusalcılarla uğraşırken bu strateji o kadar mantıksız görünmüyordu. Ne var ki, Gezi ve ardından 17 Aralık, saflaşmaları değiştirdi ve AKP’nin diktatör yüzü daha açık bir şekilde görünmeye başladı. AKP ulusalcılarla ateşkese gitti ve baskısını daha da arttırdı. Kürt hareketinin önüne bir yol ayrımı çıktı. Ya AKP ile uzlaşan çizgi sürdürülecek ve özgürlükçü muhalefetten gittikçe uzaklaşılacaktı ya da özgürlükçü muhalefetle birleşilip AKP’yle çetin bir mücadeleye girişilecekti. Halktan oy almak zorunda olan HDP ikinci yolu seçerek AKP’yle bağları kopartan ve özgürlükçü muhalefetle birleşen bir çizgi izlemeye karar verdi. PKK ve Öcalan, AKP ile görüşmelere dayanan eski çizgisinde ısrar etti. Erdoğan’ın masayı devirmesi bile bu çizginin değişmesine yol açmadı. Öte yandan, HDP’nin legal alanda mücadele etmesi, onun legalizme teslim olmasını getirmedi. Bunun en iyi örneğini Kobane mücadelesine destek için kendini ortaya atmasıyla verdi.

7 Haziran seçimlerinde HDP’nin başarı kazanması PKK açısından kesin bir uyarı oldu. Kürt ulusal hareketinin önderliği PKK’nin ellerinden kaçıyor ve HDP’nin ellerine geçiyordu. Otuz yıldır savaş yürüten PKK buna asla izin veremezdi. Bu yüzden, önderliği yeniden ele almak üzere, HDP’yi köşeye sıkıştırma pahasına sarayın ilan ettiği savaşa danışıklı bir şekilde katıldı. HDP ise PKK’nin hamlesi karşısında, zaman zaman yutkunsa da esas olarak geri çekilmedi, AKP diktatörlüğüne karşı mücadele ve barışı savunma çizgisini sürdürdü.

Bu yarılmanın sonuçlarını esas 1 Kasım’dan sonra göreceğiz. Eğer HDP 1 Kasım sınavından başarıyla çıkar ve barajı geçerse, bu, bugüne kadar sürdürdüğü özgürlükçü stratejisinin başarısının kanıtı olacaktır. Fakat, PKK’nin Kürt bölgelerinde gizli bir boykot uygulaması ihtimali de yabana atılamaz.

Göreceğiz. 1 Kasım’a fazla zaman kalmadı.

Gün Zileli
4 Ekim 2015
www.gunzileli.com
gunzileli@hotmail.com

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Yerelden Yenmek!

Artıgerçek YEREL MÜCADELELER Merkeziyet-âdemimerkeziyet tartışması son 200 yılın en önemli tartışmalarından biridir. Marksist sol, her …

75 Yorumlar

  1. Gün Zileli seni seviyorum…

  2. aydinlikcilarin son savrulmasi süpriz olmadi,perincek’in tüm siyasi hayati böyle savrulmalarla gecmistir..bu sefer ilginc olan ümit zileli’nin karsi cikisi oldu,sonrasinda karsilikli atismalar…dikkatimi ceken perincek hanedani ile zileli ailesinin catismasinin baska bir zamanda,zeminde devam ediyor olmasi oldu…

  3. ”cemaatin 17 aralık saldırısı”demek biraz karambolde kalmış..Yani 17 aralıkta yolsuzluk yoktu da cemaat kurguladı anlamı çıkıyor.Oysa gerçek öyle değil,cemaat başından beri bu kepazeliği biliyordu.Doğrusu şöyledir cemaat bu kepazeliği biliyordu ama sesini çıkarmıyordu ne zaman ki çıkarlar çatıştı tüm pislikler ortaya saçıldı…

  4. Hayal bu ya Doğu Perinçek bir iktidara gelecek olsa Zileli soyundan kimseyi sağ bırakmaz artık, Gün hocam seni tutuklamaya da Yavuz Alogan gelir herhalde. Böylece kendini affettirip Doğu’ya yaranacağını düşünür.

  5. Ekleyecek bir şey yok. Durum bu!
    *
    A.Öcalan’ın sessizliği ve “herkesin” unutmuş olması da ne hoş! Olasıdır, sessizce HDP’nin altını oyarken 1 Kasım sonrası HDP barajı geçerse çıkıp PKK’yı fırçalayabilir. Barajı geçemezse de “demiştim” retoriği üzerinden HDP fırçalanacak.
    Bu nedenle geçen seçimde HDP’ye oy verenler, bu seçimde diğer partilere oy vermiş 1 kişiyi daha HDP’ye oy vermeyi kendine görev edinse…
    *
    Kürt İsyanı ile Gezi İsyanı birleşmek zorunda! Tuhaftır, Kürt isyanı elle tutulur bir gerçeklik iken Gezi İsyanı ise bir “ruh” olarak mevcut! Hiç bir grup ya da örgüt, topluluk onu sahiplenemez. Ama bir güç olduğunu gördük; var!
    Bence özgürlükçü, Merkezî despot iktidar karşıtı, Seküler bir “ruh” bu! HDP bu “ruh’a” uygun söylem nedeniyle çıkış yakaladı.
    *
    Merkezî İktidar paradigması üzerinden siyaset yapmak sanki bir “avara kasnak” süreci. Son seçimlerde 56 milyon seçmenin 19 milyonunu, % 34’ünü alan RTE-AKP ülkeyi, ne de utanmaz yüzsüzlükle , diktatörce yönetiyor.
    Sol, anarşizan, özgürlükçü siyasetin, çoğulcu geleneği olmayan yönetim geleneklerine mahkum kaldığını biliyoruz. “Ulusal Özgürlük” isyanı içinde bir “ruh” bulmuş Kürt halkının, olağan koşullarda yine “sağ-dinci” siyasetlere eklemleneceği de açık… İşte tam böyle tarihsel bir kavşakta; ulusal özgürlük ruhu ile “esrimiş”, bu esrime ile “güzelleşmiş” Kürt Halkı ile bu ülkede özgürlükçü ve kalıcı bir siyasal yapı mümkün olabilir. HDP’nin dile getirdiği özerk, federal siyasal yönetimler Merkezî İktidarı parçalayarak, iktidar tahakkümünü geriletecektir. Her tahakkümcü yerel yapı sefalete sürükleneceğini görecektir! En akıllı yurttaşlarını, koşu bölgeye kaçırtacaktır!
    Bu tarihi fırsattır. Merkezî İktidar paradigması bu ülkede iflas etmiştir. İşçi Sınıfı paradigması çökmüştür. Askeri destekli ya da doğrudan darbe ile Merkezî İktidarı eline geçirmeye niyetli olanlar pusuda beklemektedir.
    Yerel Özerk siyasal yapılar özgürleşme, katılımcı siyasallaşma, çatışma yerine “yarışma” ile bu katı Merkeziyetçi, yıkıcı iktidar savaşlarından uzaklaştırabilir. İktidar denetimini yakınlaştırarak kolaylaştırır. Her bölge olumlu ya da olumsuz siyasal ve ekonomik deneyimi ile diğer bölgelere katkıda bulunur.
    *
    Sol, demokrat, anarşizan, Seküler, sosyalist yığınlar, hatta CHP ve tabanı, bence “acilen” tüm yığınağını, enerjisini bu Özerk-Federal TC politikasına yönlendirmeli. Tam da Kürt İsyanının talepleriyle çakıştığı için başarı şansı ortaya çıkan bu imkân heba edilmemeli.
    Son 55 yıla bakıldığında, Merkezî İktidarı ele geçirme siyasetlerinin ne kadar büyük bir enerji kaybı yarattığı görülecektir. RTE ile taçlanmış süreç, önümüzdeki yıllarda daha kötüsünü de üretebilecek hastalıkla maluldür! O bir tesadüf değil, bu “eşyanın tabiatı’dır!” TSK yerine RTE gelmiştir.
    *
    Kürt İsyanının çözümüne ait Özerklik projesi ülkemiz için göreceli, sınırlı da olsa en azından daha “özgür” bir süreci kışkırtma imkânlarını içermektedir. “Gitarı” sağlayacaktır ama çalmayı öğrenmek de bize kalmıştır.

  6. Yok. Yavuz yapmaz öyle şey.

  7. Doğru. Yazıyı uzatacağı için bu noktalar üzerinde durmadım.

  8. sözcü gazetesini bu haritalandırma içinde nereye koyarsınız?

  9. vay vay vay, kimleri görüyorum? dün hadi uluengin yorum yazmıştı siteye, bugün erden kosova yazıyor. ünlü entelektüeller siyasi gündemi gün zileli’nin sitesinden takip ediyorlar.

  10. Bu haritalandırmada Sözcü’nün yeri gerçekten bir garip. MHP’den bile daha fazla düşman Kürt hareketine. Öte yandan AKP’ye de neredeyse Kürt hareketine düşman olduğu kadar düşman. Ulusalcılığın özel bir türü gibi duruyor. Fakat gördüğüm kadarıyla onlar da HDP’ye saldırmanın AKP’nin işine yarayacağını gördüler. Kürt düşmanlığını bırakmamakla birlikte sanki son günlerde HDP’ye atış yapmayı kesmiş gibi bir halleri var. Üst komşumuz İstanbul’a döndüğünden birkaç gündür Sözcü’ye bakamıyorum gerçi 🙂

  11. Beşinciyi de size hatırlatalım sayın Zileli.

    CHP:
    Artık “Kemalizm”,
    Artık “TSK’ya sonsuz kredi verilmesi”,
    Artık “1920′lerin 30′ların devletçi şahlanışına duyulan özlem”,
    Artık “Ortanın solu”,
    Artık “Doğan Avcıoğluizm”,
    Artık “Karaoğlan Bülent Ecevitizm”,
    Artık “Beykoz Konakları’nın Son Şövalyesi Deniz Baykalizm”;
    DEĞİL !

    CHP:
    Artık tam manâsıyla “TÜSİAD’ın güdümünde olan bir partidir!”

    Bilginize:

    “İslamcılık; iktidarı ele geçirmeli!” mottosunun bütün eğitim kurumlarında olduğu gibi, üniversitelerde de bir virüs gibi yayıldığı ortada!

    Fakat:
    ‘İslamcılık’tan daha sinsi, daha şekil-değiştirici, daha maske-yenileyici, daha tehlikeli, daha ölümcül bir virüs; daha hızlı yayılıyor, haberiniz olsun!

    ” 3H Hareketi & http://www.3hhareketi.org/

    Ne yazık ki:
    Bugün, üniversitelerde yaptığımız araştırmalarda şu tehlikenin hâlâ varolduğunu gördük:
    ’3H Hareketi’, özellikle İ.İ.B.F.’de (İktisadi ve İdari Bilimler Fakülteleri’nde) kendilerine taraftar toplamak amacıyla öğretim görevlileri + öğrenciler üzerinde muazzam ‘manipülasyon taktikleri’ uyguluyor!

    1990′larda ‘İkinci Cumhuriyetçiler’e karşı nasıl mücadele ettiysek, 2010′lu yıllarda da ’3H Hareketi’ne karşı mücadele ediyoruz!

    Kendilerine ‘rehber’ kabul ettikleri zihniyetlerin başlıcaları şöyle:
    Ayn Rand!
    Ludwig von Mises!
    Robert Nozick!
    Milton Friedman!

    Sayın Zileli, unutmayınız:

    Sizin ‘ http://www.serbestiyet.com ‘ üzerine yazdığınız yazının konusunu oluşturan kişilerin & zihniyetlerin tohumları:

    1990′larda ” İkinci Cumhuriyetçiler = http://www.ikincicumhuriyet.org/ “,

    2000′lerde ” Genç Siviller = http://gencsiviller.net/ “,

    2010′larda da ” 3H Hareketi = http://www.3hhareketi.org/ “;

    Tarafından atıldı!

    Bu tohumlar filizlenmeye başlayınca da; ‘serbestiyet’ ve yüzlerce türevine transfer edilerek virüs daha hızlı yayılıyor!

    Umarız; ikazımızı dikkate alırsınız!

    (EK BİLGİ:

    1.

    “Fethullah Gülen Cemaati” hakkında:
    Kendileri, bukalemun ırkına ders verecek kapasitede renk değiştirme tecrübesine sahiptirler! Ne yazık ki; kolay kolay bitmezler.

    2.

    Özellikle Aydın Doğan medyasında, HDP’ye gösterilen sempatinin asıl sebebi:
    Recep Tayyip Erdoğan diktatörlüğünü ve AKP koyun sürüsünü ortadan kaldırmak veya güçlerini azaltmak değil!

    Asıl sebep şu:
    “Zayıflamış bir AKP” ile, veya “İktidar koltuğunun köşesine TÜSİAD’ın CHP’sinin nihayet oturmaya başlaması” ile;
    HDP’ye daha az saldırı olacağını tahmin ettiklerinden, Doğu & Güney Doğu Anadolu bölgesinde egemenliğini arttıracak olan HDP merkezli Kürt Siyasi Hareketi’nin “ticari getirisi yüksek, kapitalizmin tohumlarıyla ekilmeyi bekleyen verimli tarlaları”na ortak olmak içindir! Bunu asla unutmayınız sayın Zileli!

    Gideni görmek için saptamalar yapıyoruz;
    Geleni öğrenmek için kafamızı kuma gömmeyelim!

    Unutmayınız:

    CHP’nin içindeki “ulusalcı parazitler”in temizliğine devam edilmesi sağlıklı bir gelişme! Ki siz de [ulusalcıların bu büyük yarılması, yirmi yıldır Türkiye siyasi hayatında önemli (ve bence esas olarak olumsuz) bir rol oynamış olan ulusalcılığın önümüzdeki süreçte belki de yok olup tarih sahnesinden silinmesinin de başlangıcıdır.] ve [tek kanadı kırılmış eski ordu çevreleri. Ulusalcılıkta ısrar etmek yerine, kırık kanatlarıyla evlerinde oturup gagalarıyla eski anılarını eşelemeleri onlara daha uygun düşecek gibi görünüyor.] açıklamalarınızla; CHP’deki dönüştürme operasyonunun farkındasınız!

    Fakat:
    Yine bir başka ulusalcının (partiden ihraç edilen “Birgül Ayman Güler”!) ifade ettiği gibi; “CHP, adeta bir balina! O büyük cüssesinden yararlanmak isteyenler çok!”

    Eğer AKP gerçekten zayıflarsa, ve hattâ toplum nezdinde bile dozu yüksek eleştirilere maruz kalırsa;
    Türkiye’deki “sermaye oligarşisinin medyası” bütün yığınağını CHP önderliğindeki bir iktidar alternatifine yapacak! Bunun işaretleri de var!

    HDP’ye açık destek veren, o “meşhur dönek!” Hasan Cemal bile; “CHP değişmeye başladı! Bu, çoğulcu Türkiye için iyidir!” başlıklı yazılarını çok yakında yazacak, göreceksiniz!

    Eser Karakaş,
    Oral Çalışlar,
    Fuat Keyman,
    Cengiz Çandar,
    Ertuğrul Özkök,
    Ahmet Hakan Coşkun,
    Nuray Mert,
    Can Dündar,
    Tuncay Özkan,
    Mustafa Balbay,
    Mehmet Altan ve türevleri kalemlerini yeniden dizayn etmeye çoktan başladılar!

    Yaklaşan büyük tehlike “TÜSİAD’ın CHP’sidir!”

    AKP makinesi de zayıfladıktan sonra;

    Kapitalistlerin ilk hedefi:

    Sakat hâlde ortalarda dolaşan son “sol”, son “anarşist” muhalefet kabarcıklarının da kökünü kazımak olacak!

    ” 3H Hareketi & http://www.3hhareketi.org/ ” ve türevleri, işte bu nedenle basite alınacak, önemsenmeyecek oluşumlar değildir!

    Bu oluşumlara karşı mücadele edilmelidir!)

  12. 8’de yazdıklarımızla gerçekten aktroll sürüsünün bir üyesi olduğumuzu düşünüyor musunuz sayın Zileli?

    Gülücük işaretinizin anlamı ne? Umarız espridir?

  13. Hepsi birer Recep Tayyip Erdoğan yalakası olan, hepsi AKP’den çöreklenmeye çalışan “serbestiyet.com”un yazarlarının çoğunu doğuran alanların; “İkinci Cumhuriyetçiler”, “Genç Siviller” ve “3H Hareketi” olduğunu hatırlattık diye nasıl aktroll olabiliyoruz, anlamış değiliz!

    Yıldıray Oğur isimli düzenbaz AKP’linin,
    Turgay Oğur isimli düzenbaz AKP’linin,
    Kurtuluş Tayiz isimli düzenbaz AKP’linin,
    Melih Altınok isimli düzenbaz AKP’linin,
    Ceren Kenar isimli düzenbaz AKP’linin,
    Ve onlarcasının, yüzlercesinin, binlercesinin tomurcuklandığı yerler “Genç Siviller” ve “3H Hareketi”dir!

    Şu yazınızı okuyunca http://www.gunzileli.com/2015/08/23/serbestiyet/ “nihayet Gün Zileli de ‘serbestiyet’in doğduğu köhne kökleri görmeye başladı!” diye sevinmiştik.

    8’de yazdıklarımız sonucunda:
    “İkinci Cumhuriyetçiler”, “Genç Siviller” ve “3H Hareketi”ni hatırlattık diye aktroll sürüsünün bir üyesi olarak itham edilmek bu kadar kolaysa; vay halimize!

  14. “Anonim”e yanıt: Yavuz Alogan doğru düzgün bir insandır; yapmaz öyle bir şey.

  15. “Generator”
    Like a rock,
    like a planet,
    Like a fucking atom bomb,
    I’ll remain unperturbed by the joy and the madness
    that i encounter everywhere I turn
    I’ve seen it all along
    In book and magazines
    like a twitch before dying
    like a pornographic sea
    there’s a flower behind the window
    there’s an ugly laughing man
    like a hummingbird in silence
    like the blood on the door
    it’s the generator
    oh yeah, oh yeah, like the blood on my door
    wash me clean and I will run
    until i reach the shore
    I’ve known it all along
    like the bone under my skin
    like actors in a photograph
    like paper in the wind
    there’s a hammer by the window
    there’s a knife on the floor
    like turbines in darkness
    like the blood on my door
    it’s the generator

  16. Gezinin anıları türkiyede tüm siyasetcileri 15 milyon atılmayan oy ugruna iştah kabartmakta gerek hdp başkanı selahhtin demirtaş sandıga insanların gitmesi için yollara gül döküyor gerek chp eşbaşkanı gezi ve gezi insanlara altan sahip çıkarak bir nevi ortada türkiyenin en önemli genç damar kesiminin bu siisteme karşı bir sese karşı kayıtsız kalmıyorlar.NE MİLLİYETÇİLİK İÇİN NE MÜLKİYETCİLİK İÇİN SANDIGA GİDİPTE OY ATMAK KOYUNLARINI ÇAĞIRAN ÇOBAN MİSALİ…BU SİSTEME OY ATMAYACAZ BU SİSTEM ONLARIN SANDIKLARINA BOŞ KALASIYA KADAR DEVAM EDECEKTİR…

  17. aklıma gelmişken meclis başkanı eger insanları sandıga çagırmak için oy namustur oy gitmelisiniz ki oteritemiz devam etmesi bu sistemin çöktügünün kanıtıdır. kÜrtüyle millyetcisyle solcusuyla ulusacıslyla dindarıyla anarşistiyle bir dünya kurmanın zamanı gelmiştir demektir.zamanın kısa kaybolan tüm hayatlar bizim için önemlidir

  18. Şu somut durumda AKP’ye yardımcı olmak anlamına geliyor söylediğiniz.

  19. O AKP’li seçmeni çağırıyor sandığa. Sizin de akp’lilere sözünüz geçiyorsa sandığa gitmeyin deyin ama bizim kesimde bunu söylerseniz akp’ye yardımcı olursunuz.

  20. Gün Zileli, tutarlı ve nesnel bir aydını olmanın yolunu gösteren birikimli bir yazar. Sadece yazılarıyla yetinmemeli, Türkiye sol tarihinin en önemli anı kitabı sayılacak beş ciltlik anı kitapları başta tüm kitapları okunmalı.

  21. Şükrü Aykutlu

    Sayın Zileli… Milat (Gezi) sonrası güncel yarılmalara ilişkin analizinizi, geçen yıllardaki üç ciltlik “Yarılma,…,…” serinizden sonra ilgi ile okudum (gerçi o öznel bir yarılma idi). Evet, siyasi türbülans dediğiniz vakaların, fırtınanın bir ağacın gövdesinde balta misali yarılmaya yol açtığı gerçeği, bugün için de bahsettiğiniz her kesimde (Akp bloku, ulusalcı blok, Kürt siyaseti, liberaller) gerçekleşti. Böylece saflar da yeniden oluştu. Peki ya (yazınızın içermediği) sosyalist cenah?
    Güncel sosyalist öznelerimizin (geleneksel ya da hareket) ideolojik bağlamda olmasa da, siyaseten yarılmadan nasiplerini almadıklarını söylemek mümkün mü?
    2013 Milat’ının sosyalist toplamda yarattığı az ya da çok yarılmalar konusunda da bir analiz yazısı bekliyoruz.
    Saygıyla…

  22. Elbette. Fakat yarılma açısından sanırım sosyalist kesimin pek bir ilginçliği yok. Çünkü benim izlediğim 50 yıl içinde sürekli yarılma içindeler. Onların bölünüp ufalması için toplumsal türbülanslara da gerek yok. Bir makale yayınlayın bir örgüt içinde, olsun size bölünme. Sol, monolitik anlayıştan kurtulmadıkça bu böyle sürüp gidecektir. Fakat kısaca söyleyecek olursak, Gezi solda yarılma yerine eski paradigmaları açısından büyük bir sarsıntı yarattı diyebiliriz.

  23. gün hocam gezi hareketi insanların içlerinde ki bir dünyanın dışa vurumuydu..meclis başkanı eski savunmacı ulusalcı askerci zihniyet benim edindigim izlenimlere göre geziden sonra sandıga gitmeyen insanların akp oy çagırması degil bitmiş bir sistemin tepkili insanaları bı düzüne çagırmasıydı.evet Tarihte anarşistler olarak demokrasi ve devlet rejimi altında oy ugruna karşı duruşlarımız ve herhangi bir partiye yakınlaşmamız olmuştur.ama bu bizim sadece çemberin içinde kaybolmamıza yol açmıştır.GERÇEK OLAN DOĞRULUGUNA HALKÇA İNANDIGIMIZ BU SİSTEMİN BOZUKLUGU İÇİN TEK YÜREK OLUP OY KULLANMAMALIYIZ. BAŞKALARIN HESAPINI BU DÜNYA ÖDEMEMELİ…

  24. Mülayim Sert

    Önceden gönderdiğimi sandığım bir mesaj sanırım gitmemiş. Özetleyerek bir daha atıyorum.

    VP’nin AKP’ye yedeklenmesi ile “Avrasyacılığı” arasında ortaya çıkan çelişkiye ne diyorsunuz? Bir yandan anti-Cemaat (anti-ABD) diye reise arka çıkacaksın, anti-Kürt dış politikada birleşeceksin, bir yandan reisin desteklediği anti-Kürt cihatçı unsurları Rusya vuracak hem de senin büyük ulusunun hava alanını ihlal ederek.

    Aydınlık’ın sitesine göz attım, olayı önemsizleştirmeye yönelik haberler yapılırken, Yeni Şafak gibi havuz medyası Rusya’ya atar gider yapmakta, milli duruşu VP’den çok daha güzel savunmakta.

    Hudut namustur sanıyorduk, bu ne biçim Vatan Partisi 🙂

  25. büyük tenakuzlar içinde yüzmekteler. Bence durumları zor.

  26. BEN “APO KARDEŞİM” DERKEN “BÜTÜN KÜRTLER KARDEŞİM” DEDİM

    D. H.: Peki Yalçın Hocam, Hdp’nin Erdoğan karşıtı oyları da alıp barajı aşmasından ve Erdoğan’ın başkanlık hayallerinin bununla büyük darbe almasından sonra,önce Suruç patladı, ardından Pkk’ya operasyonlar başladı ve Kasım seçimlerine giderken Erdoğan HDP’yi sürekli Pkk üzerinden vurmaya çalıştı. Bir grup aydın da, belki sizin deyişinizle maydın, Cizre’ye elektrik, su verilmezken, ölümler her gün artarken, hiç “Cizre’de yapılan nedir,” demedi ama “Pkk tek taraflı ateşkes yapsın,” dedi. Birinci sorum, istedikleri şey gerçekçi mi? İkincisi, bu koşullarda, vicdanlı mı? Üçüncüsü, Erdoğan’dan takdir alırlar mı sizce?

    Y. K.: Gördüğüm kadarıyla, fotoğrafın bir tarafında Tarık Akan var, öbür tarafında Kadir İnanır var. İmza verenlerden gazetede isimleri ve resimleri olanlara kısaca bir baktım ve kendileri hakkında son derece iyimser insanlar bunlar, kendilerine “aydın” diyorlar. Aydın kimdir; aydın aklıyla mücadele eden insandır.Bunların içinde bırakınız hapishaneyi, karakol görmüş adam var mı? Varsa kaç tane? Türkiye’de on beş yıldır, hatta yaşları müsait, 12 Eylül 1980’den beri ölümler var, hapisler var, bunlar yoklar! Bunlar neredeler, bunların çoğu yoklar! Utanılacak bir durum bu.

    Şunu da söylemek durumundayız, toplumda böyle her isteyen ben aydınım diyemez, aydın başka bir şey, aydın aklıyla mücadele eden bir adamdır, diyoruz. Hele Türkiye’de tümüyle başka bir adamdır, nesiniz, hiçbir şey yazmıyorsunuz, hiçbir şey çizmiyorsunuz, çoğunuz ömrünüzde hiç karakol görmediniz. Her toplumda belli adamlar tarifleri yaparlar, Türkiye toplumunda aydının kimlik kartını verme işi bendedir, benim aydın demediğim hiçkimse öyle “ben aydınım” diyemez. Ne oluyorsunuz, en gerici olmuş adamları oraya aydın diye yazmışsınız. Nesiniz siz, öyle şey olur mu, aydın bir başka insandır, her şeyden önce, okumak yazmaktan önce, aydın ahlaklı bir adamdır. Ahlaksız bir adama aydın diyemiyoruz.Poliste, hapiste teslim olan adama aydın diyemiyoruz, mümkün değil, gülerler. Yavaş yavaş zeytinyağı gibi teslim olan adama da aydın diyemiyoruz.

    Ben Tarık’ı çok severim, terbiyeli bir çocuktur ama artık aydın mı? Aydın emekçi yoksul insana sahip çıkan adamdır. “Pkk tek taraflı silah bıraksın” diyorlar, bir defa kendinizi bilmiyorsunuz, hiç olmazsa Pkk’ya şunu söyleyin, “iki taraf birden bıraksın” deyin de sizi birazcık dinlesin, çünkü onlar söylüyorlar, “öbür taraf da bırakacaksa hemen bırakırız,” diyorlar. Sonra bu silah ne zaman patladı, Suruç’ta patladı. Suruç’ta patladı. Ne acımasızsınız, içinizde kadınlar da var, ne kadar acımasızsınız, o kadar genç insanın bombalanmasından sonra bunları söylüyorsunuz.

    Ben bunu nasıl rahatlıkla söyleyebiliyorum, ben Kürtlerin yükselişinde, 1970 yılında “Türkiye’de Kürt vardır” kararını hazırlayan Türkiye İşçi Partisi’ndeydim ben, biz yaptık. Şimdi yer gök “kardeşim” diyor, Odalar Birliği “kardeşliğe evet” diyor, ben hiçkimse bunları söylemezken, gazetelerde “Apo kardeşim” dedim, yer yerinden oynadı. Ben “Apo kardeşim” derken “bütün Kürtler kardeşim” dedim, bunu da herkes öyle anladı. Kürtlerle birlikte olmadan bu Türkiye Cumhuriyeti’ni ayakta tutmamız imkansızdır. Bunu ben söylerim, ben aydınım, ben çünkü “Kürtler vardır”, dedim. Bekaa’ya ilk ben gittim. “Ey Kürtler, şimdi yobazlarla berabersiniz”, bunu da ben dedim. Kürtlere “Akp ile beraber olamazsınız,” dedim, “olduğunuz takdirde Cumhuriyet’in karşısındasınız” dedim. Cumhuriyet en büyük tehlike ile karşı karşıya iken sevgili Tarık ne yaptı, şimdi git eve, otur ağla.

    Bu kendilerine aydın diyenlere sesleniyorum: “Siz ne yaptığınızı biliyor musunuz, hiç mi sıkılmıyorsunuz, siz Akp ile Chp’nin, ortaklar zaten, görüşlerini söylüyorsunuz. Burada ortada bir silahlı çatışma var; sadece iki parti, üçüncüyü burada anmaya gerek yok, Pkk’ya “dur” diyor, “silahını bırak” diyor. Bu iki partinin zaten artık birbirinden farkı kalmamış; biri ötekinin valesi, o ne derse onu söylüyor. Eğer bir çatışma varsa, en mantıklı şey, iki tarafa birden “silahları bırakın” demektir.

    Şuraya bakın, burada ortada bir Kürt var, bir Kürt partisi var. Adam “bırakalım” diyor, “iki taraf da bıraksın” diyor. Yani aklınıza yatıyor mu, tek tarafın bırakması mümkün mü; siz sadece Akp ile Chp’ye vale oluyorsunuz, başka bir şey değil. Sonra, tekrar tekrar söylüyorum, siz aydın olamazsınız, çünkü, çok doğru, bunları söylediğiniz gün Cizre diye bir yer var. İçindeki Türk, Kürt, bilmem ne, önemli değil; siz nasıl aydınsınız, vicdansızlar! Yedi sekiz gündür oradalar, çocuklar çıktı, bebekler öldü, sizde sıkılma yok mu! Bir de kendinize aydın diyorsunuz. Yemek yok, su yok, ölüleri ile yatıyorlar ve kanunlarda öyle bir şey yok, sizde de yürek yok. Yürek yok sizde! Yüreği olmayan bir insan nasıl aydın olabilir, siz ne olursunuz, ne olur bunlardan?

    Şunu anlatmama izin verin. Sultanahmet’teydim, meşhur Sultanahmet’te; 12 Eylül var. Askeri Mahkeme, sonradan adının Figo olduğunu öğrendim, orduda Figo deniyormuş, Fikret, Jandarma Yüzbaşısı, kontrol ediyor; ben girdim, bakıyorum, hapishane komutanı yüzbaşıyla bir astsubay devamlı tartışıyorlar, “komutanım hayır, şuraya verelim”, komutan ısrar etti. En sonunda astsubay kazandı. Sonradan anladım ki, beni normal solcuların arasında vermediler, astsubay oraya vermedi, beni mafya bilmem nelerin arasına verdi.Sonradan anladım ki, hapishanede haftada bir veya on beş günde bir, solcu koğuşlarına planlı jandarmalar girer, inanılmaz döverlermiş bunları. Mafyadan olan, solla ilgisi olmayan, solla ilgisi olup da solu bırakmış, teslim olmuş olanların koğuşları var, onlara dokunmuyorlar. Beni oraya koydular.

    DEVLET BAHÇELİ BİLMEZ, BİLİR DE DOĞRU SÖYLEMEZ

    D. H.:Sizi solcuların değil de, diğerlerinin yanına koyduklarında kızmadınız mı?

    Y. K.: Ne bileyim ben onun öyle olduğunu, önce farketmedim, sonradan öğrendim, çok da memnun oldum. Niye her gün dövülmek isteyeyim? Bir müddet sonra zaten oralara, solcuların arasına verdiler beni. Çok da iyi biri, İlyas astsubay, iyi de davranıyor bana, solcu bir astsubay. Benim de iki tane çok sevgili arkadaşım var, bu astsubaya bir lütufta bulunmak istiyorlar. Astsubaya nasıl lütufta bulunursun, tahmin edebilir misiniz?

    D. H.: Hayır, edemem.

    Y. K.: Bir akşam, o zamanlar çok yakışıklı, Tarık Akan ve Kadir İnanır’la bir yemek yemek isterler.Benim arkadaşlarım Amele Erol, Demirtaş Ceyhun ve onların arkadaşları, tek bar vardı, Papirüs’e götürmüşler bunu. Çok güzel. Büyük bir masa, herkes orada. Fakat bir ara, Kadir korkmuş, “Biz kimle yemek yiyoruz”, sorduğu budur. 12 Eylül’deyiz. Bizim Amele Erol onun kulağına, “Yalçın’ın gardiyanı,” demiş. Kadir rahatlamış, oh iyi, Yalçın Hoca’nın gardiyanları yemekten başka bir işe yaramaz.

    Şimdi devam ediyoruz, bu, olmaz! Bu sıkıyönetimdir!Şunu söyleyin, “adamlara yemek verin,” deyin.“Yazık bunlara,” deyin çünkü kanunda yok bu. Evet, bu bir sıkıyönetimdir.

    D. H.: Siz “bu bir sıkıyönetimdir” diyorsunuz, Devlet Bahçeli “Sıkıyönetim ilan edilsin,” diyor, yeterli bulmamış herhalde.

    Y. K.: Devlet Bahçeli bilmez, bilir de doğru söylemez. Bu, kanunsuz olarak polisle uygulanan sıkıyönetimdir.Ne farkı var, evden çıkamıyorlar. Sonra bizim bildiğimiz, sıkıyönetimlerde akşam ilan edilen sokağa çıkma yasağını sabah kaldırırlardı. Bu sıkıyönetimdir.Kanunsuzdur ama sıkıyönetimdir.Sokağa çıkma yasağını uyguluyorsun, evden çıkartmıyorsun. Bu bir sıkıyönetimdir.

    D. H.: Peki, Erdoğan’ın “400 vekil olsaydı bunlar olmazdı,” sözünü nasıl yorumluyorsunuz? Biliyorsunuz, Hürriyet’e, Erdoğan’ın sözlerini böyle verince saldırdılar.

    Y. K.: Bu sorunuzdan ben şunu anlarım, bu Chp ile Akp’nin 32 gün karşı karşıya olup birbirlerini koklamalarının esas meselesi, Chp’nin hükümete girip anayasayı değiştirmeye razı olmasıydı. Bunu beklediler Chp’den, Chp bunu vermedi.

    O. İ.:Chp’nin bunu vermediğini mi, veremediğini mi düşünüyorsunuz?Sonuçta chp’nin başkanlığa itirazları var ama onun dışındaki konularda önemli bir itirazlarınıduyamıyoruz. Yeni anayasa konusunda Chp oldukça istekli.

    Y. K.: Kemal çok zayıfladı, bu zayıflığı hissediyor.Ciddi itirazı olmadığını açıkça söyleyemiyor, bunu sonradan söyledi, “seni ben 400’e tamamlarım,” dedi. Erdoğan’ın söylediği ise çok da mantıklı bir laf değil. “Ben anayasayı değiştirsem, yeni sıkıyönetim, bilmem ne yapsam, devlet budur desem…” diyor.

    SELO BU KRİZDEN SONRA DEĞİŞTİ

    D. H.: “Kürtler de istediğim anayasaya onay verse, ben de Kürtlere saldırmam,” diyor şeklinde anlıyorum ben.

    Y. K.: Bir “ver kurtul” vardı 1991’de, Ahmet Altan, Murat Belge söylüyordu. Akp’nin de istediği o. Ama sonra bir değişiklik oldu, değişiklik dünyada oldu, bunları etkiledi. Kürtlerin de ne istediklerini bilmiyoruz, ben emin değilim şu anda. Yalnız, kabul etmek gerekir ki, Selo bu krizden sonra değişti, daha farklı konuşuyor, daha yürekli.

    Tayyip Bey’in üç piri var, Adnan Bey, Özal ve kendisi. Özal’ın meşhur bir lafı vardır, Yavuz Gökmen’e söylemişti, “Polisten bin kişilik ordu kuruyorum,” demişti. Bunlar şimdi sıkıyönetim yapıp, ordusuz sıkıyönetim yapmak istiyor.Köylüleri vali ve kaymakam yapmak istiyor. Türkiye’yi batırdılar ama istedikleri budur.

    Kemal Kılıçdaroğlu denilen adamın Kürtlerle bir dengesi vardı. Ama Akp’nin valesi, birdenbire döndü, tamamen Akp’nin şimdi dediğine döndü. Çünkü dış dünyada, başka merkezlerde, Kürtlerin bu yaptıklarının eninde sonunda Tayyip Erdoğan’ın düşüşü ile sonuçlanacağına inanılıyor. Bunu açık olarak söylüyorlar.

    Şu anda büyük devletler burada konuşturabilecekleri Fehmi Koru, Aydın Doğan gibi adamları konuşturuyorlar; daha başkaları da var. Demin bir şekilde söyledim, bunlar dışarının sesi, dünya görüşleri de öyle. Bu konularda en iyi muhalefeti Semiz İdiz yaptı, bir de Kadri Gürsel yaptı. Görüşleri çok fazla İsrail’e yakındır ama böyle düşünüyorlar, bunun Erdoğan’ın düşüşüyle sonuçlanacağını düşünüyorlar.

    O.İ.: Bir de, tıpkı Amerika ve İsrail gibi, bu coğrafyada genel olarak Kürtlerin elini güçlendirmek istiyorlar.

    Y. K.: Tabii, ancak, Kemal Kılıçdaroğlu böyle bir adam değil, yürekli bir adam da değil. Birdenbire döndü. Selo’ya gittiler öpüştüler,Selo şimdi politikayı biraz daha öğreniyor ama çok saf bir çocuk, oturdular, “bununla işbirliği yaparız” dediler, Selo’nun dünyadan haberin yok. Kemal Kılıçdaroğlu’nun kişiliği, yolu, partisi yok ki, onunla işbirliği yapacaksın. Selo’nun şu ansöylediği yol, iki tarafın birden silah bırakması, çok makul bir yol.

    Bu kendilerine aydın diyenler de çıkmışlar, “tek taraflı ateşkes” diyorlar, utandım onlardan, siz ancak benim gardiyan astsubayımı bir gece eğlendirebilirsiniz, başka hiçbir şeye yaramazsınız. Beni hapishanede dayaktan kurtaran astsubaya iyilik yaptınız, teşekkür ederim ama başka hiçbir şey yapmadınız.

    Ben hayatımdan memnunum, 1984’te hapisten çıkmışım, bu Kürtler haftalık gazete çıkartıyorlar, “Ülke”. Bana da verdiler, ilk yazıyı yazdım, “Apo kardeşim” dedim. Bak şimdi hepsi,odalar, en zenginler “kardeşlik” diyor, çok iyi bir şey, ben yol açtım orada.

    D. H.: Kardeşlik diyorlar ama onların aradığı gericilikte kardeşlik, sizinki ilericilikte.

    Y. K.:Tabii, onlar ayrı.Ancak bu krizle birlikteSelo güzel konuşmaya başladı, “Bizi kardeş biliyorsanız, beraber yürüyelim,” diyor, bu doğru, iki taraf da bıraksın silahı. Şuraya bak, neydi adı, Kemal Kılıçdaroğlu yahut Karabulut, “sen terörü önlersen ben 400’ü veririm,” demiş. Sanki babasının malı, sen kimsin, sen nereyi veriyorsun? Sonra Tayyip Bey önleyeceğim derse, sen önleyebileceğine inanıyor musun?

    Bu budur, sıkıyönetimdir bu. Şunu söyleyeceksin, sıkıyönetim ordu ile yapılır, kanunlarda bu var, o zaman değiştir onu da.

    D. H.: Pkk’nın açıklamalarını da sormak istiyorum. Hdp’yi düzenli olarak ve sert eleştiriyorlar. Önce Hdp seçim hükümetine bakan verdiğinde, “İçinde Hdp’li bakan olması bunun bir savaş hükümeti olduğu gerçeğini değiştirmez,” dediler. Ondan sonra da “Hdp Akp’ye fazla mesafeli, uzak durdu,” dediler ve bunu bir hata olarak gördüklerini söylediler. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Y. K.:Şimdi hanımefendi, hem Hdp’de, hem Kandil’de, başka partilerde olmayan bir başka nokta var. O da, biz artık hükümetteyiz diyerek meşruiyetini, Türkiye’nin bir partisi olduğunu kabul ettirmede bunu önemli bir adım sayıyorlar.

    Benim o açıklamada anladığım, onu da çok doğru buluyorum, böyle “Chp hükümete gir, ben seni desteklerim” falan, Chp hükümete girse neyini destekleyeceksin, Chp’yle beraber hükümete girseydiniz, daha doğrudur. Bir bakanlığı alacaksın, oradaki dosyalara bakacaksın, öbürlerine bakacaksın. Hele Chp ile Mhp seçim hükümetine girmedi. Bu bir koalisyon da değil, seçim hükümetidir, sen bunu nasıl tek başına bırakırsın? İkisi de doğrudan doğruya Tayyip Bey’in hâlâ hükümet ettiği hiçbir bakanlığa kendi tarikatından başka hiç kimsenin elinin değmesini istememektedir. Seçim hükümetine girmemek bir ikramdır.

    D. H.: Peki, söylediğiniz önemli. Ancak, Mhp’yi geçiyorum, Chp’de ya da Hdp’de hükümete girdikleri zaman bu söylediğinizi yapabilecek, dosyalara bakabilecek, Akp’yi sıkıştırabilecek kapasitede vekiller görüyor musunuz?

    Y. K.: Çok haklısınız, ancak o da benim görevim değil.

    Tayyip Bey Hdp’li bakanları dosyası olmayan, bakanlığı olmayan yerlere atadı.

    D. H.: Hemen ardından da kamu kuruluşlarına üst düzey atamaları durdurdular. Ciddi bir ititraz görmedik…

    (Tamamı: http://odatv.com/yalcin-kucukten-bomba-aciklamalar-0510151200.html )

  27. bütününü okudum da…

  28. özgürlükçü

    Zileli senin bu tarz önemli konularda analiz yapıp mevcut politik iklimi tanımlama yeteneğin çok zayıf.Hatırlarsan sen bu yarılmaları yeni yapmıyorsun sürekli yapıyorsun hatırla bloklaşmalar yarılmalar siyasi kamplaşmalar yazılarına dön bak HDP yi sürekli sona brakan 3 yıl önce kaale almayan akp nin kampına giderek akp ye yaklaşacak bölünecek milli zilli tahlillerine bak….. son süreçte biraz gelişme göstermiştin yukarda HDP yi yarılmada olumlu yere seçmenden oy alabilmek için özgürlükçü kanpa dahil olduğunu yazmışsın sanki özgürlükçü bir merkez varmış bu da gezi ile sen yada senin gibiler varmışta HDP halktan oy alabilmek için senin özgürlükçü kanpa yanaşmış gibi anlaşılıyor ayıp insan biraz utanır bu kısır ülkede biriktirilen birazcık özgürlükçü devrimci birikim varsa hemen hepsinin altında emeği ödediği bedeli olanların oluşturduğu HDP nın dışında hangi birikim varda bu anlama gelen cümle kuruyorsun.Hatırla özgürlükçü ile yaptığın polemikleri ilk HDK-HDP başlangıcında bu hareketin Toplumsal Muhalefetin politik örgütü olacağını ülkenin ve bölgenin özgürlükçü devrimci politikaları ile alternatif başarı siyasetinin programını üretip sistemden kopuşu temsil edip sistemin mağduru halkımızın biricik seçeneği olacağını yazdığımda burun kıvırmıştın????ne oldiiiiii hala barajı geçerse cümlesi kurup HDP nin baraj sorunu varmış iması yapabilecek seviyede reel siyaseti okuyamayan hımbılsın hakkını yemeyeyim bin kere yazdığın PKK bölünecek kürt siyasi hareketi bölünecek yazıların halen yanlış olsada bir miktar doğası gereği sılahlı bir örgütle politik bir örgüt arasında olması gereken anlaşmazlık çatışma diyebileceğimiz işaretler HDP ile PKK arasında olduğunu söylemeliyim ama bu durumu bile sen anlamayıp bunun senin sandığın gibi HDP nin pkk ce kurulan onun yönettiği aynı siyasetin iç çatışması gibi sanman baştan sakat HDP içinde pkk lilerinde kürt siyasetininde olduğu bereketli toprakların bütün sistem mağduru muhalefetin politik örgütü olduğuna inanmayan analizin gene yanlış mukayese bile edilemez HDP özgürlükçü devrimci insanlık tarihinde geçmiş örnekleri gibi bütün değişim dönüşün revülasyon devrimleri yapan toplumsal muhalefetin politik örgütü pkk nin bir halkın red inkar imha ve asimilasyonuna isyan eden sılahlı isyan örgütü arada ne farklar olduğunu anlaman doğası gereği politik farklılıklar HDP alternatif oldukça açığa çıktığını anlaman lazımdı 1 Kasımda eski oyunun çok üstünde 80 yerine 100-115 arası bir vekille meclisin asıl politik dinamiği olacağını burda yazıyorum altına yorumunu benim verdiğim rakamın az yada çok olduğu HDP nin seçimden kaç vekille çıkacağını yazarsan sevinirim haaa eski tahminlerimize dönüp baksan iyi edersin bu analizleri yapma yerel özerklik gibi konulara odaklan Bookchinin 4 cilt dünya halk isyanları tarihini oku

  29. David Watson, Fredy Perlman, 'The Fifth Estate'

    24’teki özgürlükçünün yazdıkları arasında sadece “…..” ve “????” gördüm.

    Bunun dışında:

    Bir tek nokta “.” kullanılmış (…mevcut politik iklimi tanımlama yeteneğin çok zayıf.Hatırlarsan sen bu…),

    Ne bir tek virgül “,”,

    Ne bir tek paragraf yapmak,

    Satır başı yapmak,

    Büyük harf küçük harf yazımına dikkat edilmesi…

    Ve benzeri düzen hiç gözetilmemiş!

    Sanki yazdıklarınız okunmasın diye özellikle bu yöntemi seçmişsiniz gibi bir durum var ortada!

    Zileli’yle ben de sık sık atışıyorum bu sitede ama yazı yazarken de bir düzen içinde yazmaya çalışıyorum!

    Sanki istifra edeceğiniz gelmiş, kendinizi tutamamışsınız, klavyenin üzerine istifra etmişsiniz gibi bir hâl var! “Enter” tuşuna yanlışlıkla basmışsınız ve yazınız Gün Zileli’ye ulaşmış.

    Son olarak:

    Zileli’ye Bookchin okumasını önermişsiniz de;
    Peki siz David Watson, Fredy Perlman ve “The Fifth Estate” akımının Bookchin’e verdiği cevapları biliyor musunuz?

    Siz de bunları okuyup, öğrenin isterseniz!

  30. özgürlükçü HDP ile ilgili bir çok iddiasında haklı çıktı. Saygı duyuyorum. Henüz “çember” kapanmadı. Süreç devam ediyor. Ama olağan insan ömrü ve olağan öngörü sınırları içinde özgürlükçü’nün kusar gibi yazışı, sıfır öfke kontrolü, doğaçlama döktürüşüne karşın hakkını teslim etmeli. HDP konusunda burada hepimizden önce taşın altına elin koydu ve haklı çıktı! Saygı duyuyorum.
    Samimiyetle, öğrenmek amacı ile soruyorum. PKK-HDP “çelişkisi-meselesine” nasıl bakıyor. Ön yargısız ve vereceği yanıtı peşin olarak, önemseyerek soruyorum…
    **
    Hacı Birlik’le beraber teninin kanadığını biliyorum! Kontrolsüz öfkesinin arkasında GZ’nin tespit ettiği “kanayan ruhu” olduğu gerçeği bize yaşanılanları daha derinden aktarma imkanı da veriyor..
    Sevgili özgürlükçü… Nedir sence bu PKK-HDP ilişkisi..
    sevgi ve saygılarımla…

  31. Mülayim Sert

    Fifth Estate, Zerzan, AJODA bunlar 90’ların postmodernizm uyurgezerliğinde yaşandı bitti…

    Oy verebildiğim günden itibaren katıldığı her seçimde HDP’ye ve öncüllerine oy vermiş, (2014 Sarıgül hariç) 1 Kasım’da yine HDP’ye oy vermeyi düşünen biri olarak şu iddia konusunda HDP’li arkadaşların görüşünü merak ediyorum:

    HDP (ve öncüllerinin?) seçimlerden önce MV aday listeleri, İmralı’ya sunuluyor ve Serok’tan onay isteniyor mu? Serok istediğini veto edip istediğini listeye koyabiliyor mu?

    Not : İmralı’nın tecritte olduğu bu son seçim için geçerli olmayabilir, 1 Haziran ve öncekileri soruyorum esasen.

  32. İngiltere’de İşçi Partisi’nin yeni lideri Jeremy Corbyn’in Kraliçe Elizabeth’le görüşmemek için bugünkü Kraliyet Danışma Meclisi’ndeki törene katılmayacağı öğrenildi.

    Cumhuriyetçi olduğu bilinen Corbyn’in bu törene katılıp katılmayacağı uzun zamandır merak konusuydu. Bugüne kadar Corbyn’in törenle ilgili ne karar vereceğine dair birçok haber çıkmıştı.

    Daily Telegraph, Corbyn’in bugünkü törene katılmama kararı aldığını iddia etti.

    BBC Türkçe’nin Habere göre Daily Telegraph gazetesinden aktardığı habere göre, Corbyn böylece Kraliçe’ye sadakat yemini ederken elini öpmekten ve önünde diz çökmekten de kaçınmış olacak.

    Kraliyet Danışma Meclisi’ndeki yeni bir üyenin bu prosedüre uyması bekleniyor.

    Parlamentonun eski ve yeni üyelerinin bulunduğu Kraliyet Danışma Meclisi’nin görevi, Kraliçe’ye görevinde öneriler getirmek.

    Daily Telegraph Corbyn’in bu prosedürü uygulamamak için yasal boşlukları delmeye çalışacağını yazıyor.

    Gazete, tatil yaptığı Balmoral’dan yeni dönen Kraliçe’nin 10 hafta ardından ilk kez Buckingham Sarayı’nda, Kraliyet Danışma Meclisi’ndeki danışmanlarla buluşacağını belirtiyor.

    Telegraph, Corbyn’in göreve başlamasından bu yana Kraliçe’yle hiç görüşmediğini hatırlatıyor.

    Jeremy Corbyn’in geçen ay, 2. Dünya Savaşı’yla ilgili bir anma töreninde milli marş okunurken marşa eşlik etmemesi ülkede tartışma yaratmıştı. Corbyn Eylül ayında İşçi Partisi’nin genel başkanlığına seçilmişti.

    CAMERON’DAN CORBYN’E ELEŞTİRİ VE

    Başbakan Cameron, Manchester kentinde düzenlenen konferanstaki konuşmasında Corbyn’i hedef aldı.

    İşçi Partisi’nin yeni lideri Jeremy Corbyn’e sert eleştiriler yönelten Cameron, Corbyn’i Britanya’dan nefret eden biri olarak tanımladı.

    Bununla birlikte Cameron’un konuşmasındaki solcu söylemler dikkat çekti.

    Konuşmasının merkezine ülkedeki sosyal problemleri yerleştiren Cameron, “İngiltere’de ayrımcılığa son vermek ve gerçek bir eşitlik için mücadeleden” söz etti.

    Gazetelerde, Cameron’ın konferansta bir sağ lider değil bir sol liderin söylemini kullandığı yorumları yapıldı.

    Indepedent’tan Donald Macintyre, “O Cameron mıydı yoksa bir solcu kopyası mı?” diye sorarken, Daily Telegraph’ın politika editörü Peter Domniczak ise, Cameron’ın bu söylemiyle İşçi Partisi’nin tabanını ele geçirmeyi planladığını iddia etti.

    http://odatv.com/beklenen-karari-aldi-0810151200.html

  33. 27 Mülayim Sert’e,

    Mülayim Bey,

    Fifth Estate, Zerzan, AJODA bunlar 90′ların postmodernizm uyurgezerliğinde yaşandı bitti…

    yazmışsınız! Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?

  34. hariçten gazelci

    Yazının son paragrafına atılmış PKK – HDP değerlendirmesi bana göre oldukça ağır olmuş. Pkk önderliğinin bu güne kadar ne söylediği ya duyulmuyor yada akp – pkk işbirliği gibi safsataların böyle haberlere iştahla sarılan kamuoyunda anında inandırıcılık kazanıyor. Enformasyona dayalı ciddi siyasal tahlil gerektiren bu gelişmelerin kahvehane sohbetlerine döndürülmesini aklım almıyor.
    Her neyse… Celal Başlangıç’ın bugün yayınladığı haber/yorum, son paragrafınıza belki bir açıklık getirir
    Selamlar
    http://t24.com.tr/yazarlar/celal-baslangic/pkkdan-secimler-icin-catismasizlik-karari,12902

  35. Celal Başlangıç’ın haberini okudum. Akılları yeni mi başlarına gelmiş? 2,5 ay boyunca AKP’ye yardımcı oldular tutumlarıyla. Ayrıca böyle bir şey yapacaklarını da hiç sanmıyorum. Tayyip Erdoğan’ın, “koşullar düzeldiğinde barış süreci” başlar açıklamasına bir hazırlık. 1 Kasım’dan öncesine değil, sonrasına (yani AKP’yi tek başına iktidar yaptıktan sonrasına) hazırlık bütün bunlar.

  36. zileli hocam chp gezi olayından sonra büyük yarılmalar oldu hdp kürt hareketiniin içinde anarşizm hızla büyükmekte mhp içinde büyük yarılmalar var akp ise tedkittar tutumunu sergilemkte onların içindede büyük yarılamlar var emekliler ve bu sistemin taşeronları tabi ki tuzu kuru olan insanlar burlara oy atacaktır. bizim için önemli olan genç ve dinamik kesimin anarşizmi benimsemesi ve bu dünyaya hakim kılması OY UGRUNA APOCULARIN ARKASINDAN MI GİDELİM ULUSALCI KEMALİSTLERİN Mİ YOKSA SOLUCULARIN PEŞİNE Mİ TAKILALIM. ANARŞİSTLER TÜM PARTİLERDE Kİ BU YARILMALRI KENDİ İÇİMİZE KATALIM OY UĞRUGUNA FELAKETE UGRAMIŞ İNSANLARI BU SİSTEMDEN KURTURALIM VE OY KULLANMAYALIM HER ATILAN OY BU SİSTEME BİR DİREKTİR…. KENDİNİ BOZMA SİSTEMİ BOZ SANDILARI BOŞ YOLLA..

  37. (yani AKP’yi tek başına iktidar yaptıktan sonrasına)

    Polemik yaratmak için sormuyorum Gün.

    1 Kasım’da AKP’nin tek başına iktidar olacağına emin gözüküyorsun. Sebebini açıklar mısın?

    PKK’nın AKP ile, AKP’yi tek başına iktidar yapmak amaçlı, bir tür “savaş koalisyonu” içinde olduğunu belirtmiştin zaten. Bunu tekrarlamanı istemiyorum.

    1 Kasım Pazar hemen öncesinde ve-veya günü içinde, trafoların tekrar işlevsiz hale mi getirileceğini düşünüyorsun? Yeni “bombalama” (örn. Diyarbakır mitingindeki patlama) olaylarının yaşanacağını mı düşünüyorsun? Veya başka sebepler…

    1 Kasım seçimlerinde AKP oy oranının %38 ila %41,9 arasında dalgalanacağı verisi var şu an gözlemlediklerimize göre. Yani AKP’nin tek başına iktidar olması neredeyse imkansız.

    Bu arada:

    AKP’nin Mart 2016 ve Haziran 2016’da iki genel seçim tekrarı yaptırma ihtilamini söyleyenler bile var!

  38. Ben böyle bir şey söylemiyorum. Sadece planların bunun üzerine kurulduğunu söylüyorum. Planının başarıya ulaşacağını kim söyleyebilir ki? Zor oyunu bozar.

  39. GÜN ZİLELİ KİMDİR?

    70 öncesi dönemi de yazar yarılma adlı romanında aktarmaktadır. 12 yaşında ateist olduğunu, 13 yaşında sigaraya başladığını, kardeşi canı’ın çok zeki olduğunu ama sonradan bu ileri zekanın şizofrenliğe döndüğününü, bu kötü örneğin, gün’ün karakterinin oturmasında önemli bir etken olduğunu bu kitabından öğrenmekteyiz. kitabın altı bölümü vardır. bunlar sırasıyla: oluşum, uyanış, dönüşüm, atılım, yarılma ve darbe’dir.
    https://eksisozluk.com/entry/1383125

    anilar serisinin ucuncu ve son kitabi sapaki iletisim’den cikan, bu kitabinda da 12 eylul sonrasi aydinlik hareketinin saga kayisini, parti ici iktidar kavgalarini anlatan; soylesilerinden birinde aydinlik gunlerini soran okuyucularindan birini, “hayatimin en karanlik gunleriydi” diye cevaplayan, anarsizmle ilgili pek guzel ceviri ve yazilari bulunan cevirmen/ yazar.
    https://eksisozluk.com/entry/2288132

    1993’ten bu yana anarşist olduğunu deklare etmiş zat.
    https://eksisozluk.com/entry/7981968

    ümit zileli nin amcasidir kendileri…
    https://eksisozluk.com/entry/7981992

    dtcf’nin tas binasinin dördüncü katinda felsefe okumustur.
    https://eksisozluk.com/entry/7982205

    yazdigi uc ciltlik anilarindan ilk ikisi, havariler ve yarilma, icerdigi bir cok tartismali fikre ragmen turkiye sol tarihine dair pek cok onemli cikarim yapmamizi saglayan, akici, duzenli ve estetik bir anlatima sahip eserler. kesinlikle okuyani sol ve ozellikle aydinlik hareketinin bugunku pozisyonuna nasil geldigine dair icgoruyle donatiyor bu onemli kitaplar, yazarin hareketini elestirirken kendisini de bu elestirilerden muaf tutmamasi; kendisini acimasizca yerden yere vurmasi cok carpici.. ote yandan daha yakin bir tarihi, cogunlukla yazarin anarsistlesme surecini anlatan sapak isimli cilt ise ilk iki cildi okuduktan sonra bende buyuk hayal kirikligi yaratti.. aydinlik hareketindeyken kendisine dair ozelestirilerini gizlemeyen, elestirilerini kisisel degil daha cok politik tarzda yapan yazar, bu ciltten itibaren kendi ulastigi pozisyonu mesrulastirmak icin elestirdigi kisilerle olan iliskisini kisisellestirerek, asiri-subjektivizme kayarak goze gorulur bir soylem kaymasi yasiyor. ornek vermek gerekirse, sevgilisyle birlikte eski aydinlikcilara yaptigi telefon sapikligini “aile iliskilerindeki cinsiyetcilik derecesini olcmek icin bir deney” olarak niteleyerek hakli cikarmasi bana gel de kulahima anlat dedirtti. “canimiz cok sikiliyordu, politikadan da uzaklasmistik, biraz eglenelim dedik” diye anlatsaydi herhalde ilk iki ciltteki kadar samimi olurdu.
    https://eksisozluk.com/entry/8327920

    türk solu adına geçmişten bir şeyler öğrenmek ve daha sağlıklı bir düşünce yapısı kurabilmek için vedat türkali’nin iki ciltlik güven romanı ile birlikte mutlaka okunması gereken üç ciltlik yarılma, havariler ve sapak’ın yazarı. bunların yanı sıra bahar ve tipi, deniz orada, ev, sosyal patlamaya doğru bir anarşist değerlendirme gibi kitapları da vardır. anafora doğru, anaforun içinde, halk silahlanınca durruti ve ispanya anarşist devrimi, yoldaş lenin’e açık mektup “sol komünizm” bir çocukluk hastalığına yanıt gibi kitapları da türkçeye çevirmiştir. ayrıca birikim dergisinde de birçok yazısı yayınlanmıştır.
    https://eksisozluk.com/entry/9187354

    “filistinli ebu suut el haravi, ‘evinden kaçmaya zorlandığın için utanma’ diyor. türkçede tam öyle değil ama bir çok dilde ‘ev’, yaşanan yurdu da temsil ediyor. gittikçe azalan aile fertlerinin birlikte yaşadığı aile ocağını terk edeli yaklaşık otuz beş yıl oluyor. neredeyse on beş yıl geçecek, ‘yurt’ anlamındaki ‘ev’den kaçmak zorunda kalışımın üzerinden. utanmıyorum. kader de utanmasın. utanması gereken başkaları var” der gün zileli ev’in başında. özellikle, evden bir kere çıkan bir daha giremiyor, dediğim, dahası bizzat deneyimlediğim şu günlerde evi tavsiye ederim. ev’de sadece bireysel yaşamını anlatmıyor; dünyaya bakışı, yaşadıklarını, tanıklıklarını yorumlayışı öyle insancıl ki, açık algıyla yapılan bir okumanın sonunda onun anarşist, nihilist veya hangi -ist olduğunun çokta önemli olmadığını anlarız…
    https://eksisozluk.com/entry/13544304

    siyasi mülteci olduğu ingiltere’den sonra yaşadığı zürih’ten türkiye’ye kesin dönüş yapmakta olan anarşist.
    https://eksisozluk.com/entry/17403392

    isviçre’nin sınırdışı etmek istediği anarşist.
    https://eksisozluk.com/entry/18401622

    futuristika’ya isviçre hükümetinin aldığı sınır dışı kararı, aydınlık-tikp dönemi ve anarşizme varan mücadele yılları hakkında konuşmuştur. şöyle diyor: “türkiye’de anarşizm çok yenidir. henüz emekleme aşamasındadır. doğaldır ki, fiili güç olarak hayli zayıf ve uygulamalarında da oldukça başarısızdır. ama anarşizmin potansiyeli ve yarattığı ilgi, onun gerçek gücünün ve varlığının yüz katıdır belki. yani türkiye’de bir anarşizm hayaleti dolaştığını söyleyebiliriz.”
    http://www.futuristika.org/turkiyede-bir-anarsizm-hayaleti-dolasiyor/
    https://eksisozluk.com/entry/18569986

    iktidar meraklısı kitap yazarı.

    kendisini gördüğüm bir çok ortanda (söyleşiler, toplantılar, forumlarda, mail grupları) en tepede olmak ister. hep son sözü söylemek ister. lider olmak ister. tahakküm kurmak ister. hep fikir danışılan olmak ister, bunlardan biri olmadığı zaman çıldırır. bir çok insan bunları doğası gereği ister, arzular. anarşi diyorsan kişinin bu hırslarını dizginlemesi, dizginlemiş olması gerekir.
    https://eksisozluk.com/entry/47041638

    bugüne kadar “ex-maocular arasından bir tek gün zileli var” diyorduk o da hayal kırıklığına uğrattı bizi
    https://eksisozluk.com/entry/49513150

    kendisi hakkında yapılan tutarsız açıklamaları, geçmişinin eleştirilmesi vs kabul edilebilir ama gün zileli üzerinden anarşizme çakmak tam anlamıyla saçmalıktır. kendisi anarşizmin tek temsilcisi olmadığı gibi, anarşistler arasında da çokça eleştirilen biridir. keza kitapları ve yaptığı çeviriler açısından da saygı duyulması gereken biridir. onun seçimler konusunda ya da günlük siyaset fikirleri üzerinden anarşizme çakanlara diyecek tek bir şey var:

    anarşistler gündeme hiçbir dönem gözünü kapatmadılar ya da amacı bitiş çizgisini geçmekken önlerindeki ilk engele takılacak kadar öngörüsüz olmadılar. daha ilerlemeleri gereken çok yolu varken halklarla dayanışma halinde günlük politika içerisinde toplumu bir adım öteye götürebilmenin yolunu seçtiler ve bunun için tabi ki bazen klasik yöntemler de kullanmaktadırlar. önünde dev bir faşizm engeli varken hayalcilik yapıp önündeki ilk engele takılmaktansa tabi ki şu süreci kazasız belasız atlatmak için en makul tercihi yapacaklardır. yani senin o sen nasıl anarşisttin ya sığlığından daha geniş düşünmek durumunda kalıyorlar. bunu liberal bir mantıkla değil, kendi inandıkları dünya görüşlerine göre şekillendirerek dayanışma ve direnişle yapmaktadırlar. kaldı ki tatava yapma bas geç’in üzerinde siz ne yaptınız da eleştiriyorsunuz.
    https://eksisozluk.com/entry/53813539

    fransız devrimi’yle ilgili tarihsel gerçekleri çarpıttığı için kendisine şöyle bir yanıt verme ihtiyacı duymuştum. tarih tartışmalarına meraklı olanların dikkatine:
    http://www.gunzileli.com/2009/10/26/devrimi-yeniden-dusunmek-ii/#comment-13696
    https://eksisozluk.com/entry/31075869

    geçliğinde yazdığı hikâyeleri okumuş biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim, siyasete girdiği için, türk edebiyatı açısından kaybedilmiş bir hikâyecidir.

    bunun kanıtını da, anılarının ilk cildindeki tahkiye yeteneğiyle gayet güzel göstermiştir.
    https://eksisozluk.com/entry/52732587

  40. SEN NE ARA MECLİSE GİRDİN GÜN!!!

    MECLİSE GİRMEN YETMEZMİŞ GİBİ
    BİR DE KONUŞMA YAPMIŞSIN !!!

    https://www.youtube.com/watch?v=3-0KkGdPIz4

  41. asagidaki yazi uzre, yasasin rus emperyalizmi diye bagirasim var….http://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/zamaninda-bir-uyari-denemesi-132052

  42. Mülayim Sert

    29’daki Anonim’e,

    Bundan emin olabiliyorum çünkü anarşist altkültürün içinde ve yakınında büyüdüm. Bundan 10-15 yıl ilkelci / postmodern fikirler ile kendilerini ifade edenler bile bugünlerde kendilerini “isyancı anarşizm”, “sosyal savaş” gibi kavramlarla ifade ediyorlar. Çünkü 90’lar bitti, tarihin sonu çok kısa sürdü. Şöyle ya da böyle gerçek kitlesel hareketler, çalkantılar (ileriye, geriye) yaşanıyor dünyada. Occupy’dan Arap baharına, Yunanistan’daki krizden Ukrayna’da iç savaşa, Gezi’den Rojava’ya. Böyle çalkantılı koşullarda kimse ilgilenmiyor ilkelcilik gibi bu fantastik teoriye kaçışlarla. Herkes, Bookchin’cilikten tut Podemos’çu yeni-yeni-sol’culuğa, kooperatifçilikten tut HES karşıtlığına toplumsal olan gerçek kitlelere dokunan çözümler arayışı içinde. AJODA/5th Estate/Zerzan ne zaman en çok modaydı? En diri toplumsal muhalefetin IMF/DB ve DTÖ gibi toplantı protestoları vesilesiyle yaşandığı dönemde, yani aslında saman alevi gibi yanıp sönen, dört bir yerden gelen radikallerin toplanıp dağıldığı köksüz bir protesto hareketi. Gerçek, kitlesel bir değişim umudu o kadar uzaktı ki, teori de o derece fantastik temellere yaslanabiliyordu (“tüm medeniyet yok edilecek ve dev bir doğal soykırım sonunda dünyada kalan 2 milyon kişi ile avcı toplayıcılığa dönecez”). Artık çok sayıda, yerel dayanakları olan, kitlesel hareketler yaşanıyor. Eğri de ya da doğru ayağı yere basan ideolojiler içinde arayışlar yaşanıyor (eskinin marksist leninizm’i gibi hegemonik kesin bir çözüm hala bulundu diyemeyiz).

  43. Mülayim Sert

    “Kimse bütün övgülerden fazlasını hakeden Suriye halkına ilan ettiğim sempatiyi Rusya ve Putin için tekrarlamamı istemesin. Putin Rus burjuva milliyetçiliğinin temsilcisidir ve emperyalist oyuna katılmak için kadim Rus siyaset geleneklerini canlandırmaktadır. Ancak canlandırılanlar arasında Sovyetler Birliği’nin barış politikasının sadece gölgesi vardır. Putin Rusyası, Çarlık sömürgeciliğini unutturan, o ne demek, devrim yoluyla tasfiye eden sosyalizmin araya girmiş olmasından üzüntü duyuyordur. Bugün rezervsiz Rus tarafını seçen ilericiler, yarının hesapları ve hesaplaşmalarının altında kalabilirler –yine yanlış oldu, kesin altında kalırlar!”

    “Sovyetler Birliği’nin barış politikası”
    https://en.wikipedia.org/wiki/Hungarian_Revolution_of_1956

    “Sovyetler Birliği’nin barış politikası”
    https://en.wikipedia.org/wiki/Soviet%E2%80%93Afghan_War

    “Sovyetler Birliği’nin barış politikası”
    https://en.wikipedia.org/wiki/Cuban_Missile_Crisis

    Stalinist tarih okuması tamamen ideolojik bir efsaneye dayanıyor. Buna göre Stalinist SSCB, enternasyonalist ve barış yanlısıydı da, Putin ile son bulan restorasyon ile Rusya tekrar Çarlık emperyalizmine döndü !
    Kökünden yanlış bir okuma, ideoloji-hayal dünyasının içinde kaybolmaca. Doğru okumanın ipucu ise SSCB’nin iç rejiminin Rusya’nın dünya sistemindeki rolünü değiştirmemiş olmasıdır. Ancak bu şekilde gerçek durum anlamaya başlanabilir. soL’daki yazı gibi eleştirel de olsa (bu iyi bir şey), veya Avrasyacı Aydınlık gibi övgüsel de olsa Rusya’nın nasıl oluyor da bir 10 yıllık bocalamadan sonra tekrar SSCB dönemindeki dış siyaset ittifak ve hamlelerine geri dönebildiğini anlarsınız. İç-rejimin öznelliğiyle, hele “SSCB sosyalistti, Rusya şimdi kapitalist” formülüyle anlamaya çalışırsanız şaşarsınız.
    SSCB’nin barış yanlısı enternasyonalizmi devrimin ilk yıllarına gerçekti sadece. Devrimin ölümüyle bu dış siyaset de öldü, 1990’larda değil 1920’lerde.

  44. Mülayim Sert

    Çok önemli : Dünya ulus devletleri arasındaki mücadele, kapitalizm ile sosyalizm arasında ideolojik bir mücadele değildi, değildir. İdeolojik mücadele gerçek mücadelenin üzerinde bir kaymak tabakasıydı sadece. Bir kova yoğurt ise kimin kaynaklara hakim olacağı ile ilgilidir. Baas rejimlerinin örneğin belirleyici unsuru kaynakları millileştirmeleridir, içe yönelik olarak sosyalist mi kapitalist mi bölüştürmeleri değil. ABD ile SSCB kendi nüfuz alanlarına ayırdıkları ülkeler söz konusu olduğunda birbirlerine saygı duydu son kertede her zaman. Emperyalist odakların (bütün güçlü ulus-devletler) tahammül edemediği şey, en genel ifadesiyle ekonomik milliyetçiliktir. Yani bir 3. dünya ülkesi “bizim ülkenin kaynakları bizimdir” dedi mi kıyamet kopar, ambargo tehdit müdahale başlar. Bu İran teokrasisi de olsa, Irak Baas’çılığı, Kaddafi kabile sosyalizmi de olsa Allende parlementer sosyalizmi de olsa sonuç değişmez.

  45. Mülayim Sert

    Gelişen kapitalist ulus-devletler zaten birbirleri ile emperyalist rekabete girer ve sık sık birbirlerini boğazlarlar. Bunun için ideolojik farklılıklara gerek yoktur, veya daha doğrusu kapitalist (=emperyalist) çıkarlar nedeniyle birbirlerini boğazlamaları gerektiğinde buna uygun ideoloji arkadan gelir, en gelişmiş kapitalist devlet olan Almanya, bir on yıl içinde Nasyonal SOSYALİST oluverir, Japonya’da İmparator kültü kontrolden çıkar, ABD izolasyonizmi unutup eski efendisi İngilizler’in yardımına koşar, liberalizmin ve kapitalizmin beşiği İngiltere planlı ekonomiye geçer vs. vs. vs.

  46. The new Nobel laureate, introducing Belarusian dissident Andrei Sannikov’s memoir, reminds readers that the horrors of the 20th century ‘can be started up again at a moment’s notice’

    Not long ago we were Romantics. We sat in our kitchens, sang songs by Okudzhava and the other Soviet “bards” of the 60s and 70s and dreamed of freedom, but no one had any idea what freedom was. And no one knew what the people wanted. Did they really want freedom, or did they just want to be better off? With a Schengen visa, a secondhand foreign car and holidays in Egypt, by the Red Sea. And 20 different kinds of sausage and cheese. And that’s what they’d call freedom.

    The last 20 years have sobered us up. We naive heralds of perestroika now understand that the road to freedom is a long one, that we all need as much courage as during the days of communism – or perhaps still more, since those in power today are more concerned with their wealth than with ideas. And that ancient predatory instinct is a powerful force.

    Andrei Sannikov is one of those who has challenged the new authoritarian system. A former candidate for the presidency of Belarus. For which he was thrown in jail, where he went through all the circles of hell. Which makes him an invaluable witness. My Story, an account of his experiences in the 2010 election and then as a prisoner of conscience, has come at the right time. Page after page will make you realise, with horror, that Stalin and the Gulag are not history – or rather, not only history. Nothing has been forgotten. Stalin’s machine can be started up again at only a moment’s notice: the same informers, the same denunciations, the same tortures. The same universal, all-devouring terror.

    We see before us an entire, easily recognisable gallery of executioners. Each of them, just as 50 – or rather 70 – years ago, makes his own choice: to remain, or not to remain, a human being. Hannah Arendt’s “banality of evil” is still only too relevant: there is no such thing as chemically pure evil. Instead, evil is scattered everywhere, dispersed throughout our lives. The executioner and someone who appears to be a human being live together in a single body: “You must understand … I have children”; “Yes, I voted for you, but please sign this statement”; “It’s my job and I have to do it.” Side by side with the executioners we travel by metro, sit in cafes, stand in supermarket queues … An ordinary human being … Ordinary people … And it’s so easy to make that slip, to slide down and join them.

    Varlam Shalamov, the greatest writer of the 20th century, who spent 17 years in Stalin’s camps, said that the camps corrupt both the executioners and their victims. This is what has happened to us; this corruption is now in our genes. We come up against it again and again; we can’t find our way out of the trap. We think we’ve managed to escape, to get to somewhere new – but then we find we’re still in the same place. It’s a good thing that there are people prepared to go back to the very beginning and make a fresh start.

    Sannikov’s book is about how we need to hold a mirror up to the devil, so that he won’t think he is invisible. Sannikov’s message is simple: “Take care of the human being in yourself.”

    I want to believe that one day my people will choose such a president. That it will choose a future.

    http://www.theguardian.com/books/booksblog/2015/oct/09/svetlana-alexievich-stalin-and-the-gulag-are-not-history

  47. Svetlana Alexievich kimdir !!!

    Svetlana Alexievich’in bir “anti-Stalinist” ve bir “anti-Putinist” olduğu doğrudur.

    Fakat daha tehlikeli bir durum var:

    Svetlana Alexievich de; kapitalist hayat tarzının “şefkatle okşadığı” liberal alanlarda kendine yer edinebilmiş, daha doğrusu birşeyler yazıp çizmesine izin verilmiş bir kişidir. Bunun son halkası da, kendisine Nobel verilmesi olmuştur.

    Peki, mevcut durumda, hangisi daha tehlikelidir?

    1. “Anti-Stalinist” ve “anti-Putinist” olması mı?

    2. Yoksa; halâ büyük zevkle kapitalizmin koltuğunda oturması mı?

    Mevcut dudumda; “2.”si daha tehlikelidir!

    Ne yazık ki; kapitalist cenah bir devşirme daha kazandı!

    Ve genç kuşakların beyni yıkanmaya, ne yazık ki, devam edecek!

    2015 Nobel edebiyat ödülü ile ilgili tek gerçeklik; yukarıda anlatıldığı gibidir!

    Gerisi laf-ü güzaf !!!

  48. Hiç katılmıyorum. Hemen damgayı basmaya teşnesiniz. Kadının hayatı hakkında ne biliyorsunuz ki. Mustafa Yılmaz’ın bu sitede 2,5 yıl önce yayınlanmış şu yazısına bakınız: http://www.gunzileli.com/2013/03/21/mustafa-yilmazbir-filmin-cagristirdiklari-eine-frau-in-berlin/

  49. Svetlana Alexievich kimdir !!!

    Yo, teşnelikle hiçbir alakâsı yok!

    Ben de anarşistim (hem de en azılısından!)

    Ama kapitalizme teşne olmak zorunda da değilim!

    Hani senin “mevcut durumda” cümlelerin vardır ya Gün, lütfen öyle düşün. Lütfen “reaksiyoner” davrandığımı sanma!

    Alexievich, elinin tersiyle bu ödülü itebilirdi!

    İşte o zaman, hem “anti-Stalinist” & “anti-Putinist” oluşunu, hem de “anti-kapitalist” oluşunu; ayakta alkışlardık!

    GÜNÜMÜZDE ÖNEMİ GİTTİKÇE UNUTULAN DEĞER “TUTARLI OLMAK”!

    Bunu sen de unutma Gün!

  50. Fazla ideal dönüp sonunda kuyruğunu yer. Aşırı keskin olma arkadaşım. Bir yazarı yazdıklarıyla ele almak gerekir. Yazdıkları ve söyledikleri ortada. Sovyet rejiminin bir mezarlık ve kan banyosu olduğunu söylüyor ve bunu da yazdıklarıyla ortaya koymuş. Önemli olan budur ve geleceğe kalacak olan da budur. J. P. Sartre Nobel ödülünü reddetti. Hepimiz alkışlıyoruz ama Sovyet bürokratlarına kafa tutacak cesareti yoktu. Albert Camus ise bunu da yaptı. Tarihe bu kalır. Yoksa yüksek voltajlı jestler değil.

  51. Sen de şunu unutma: Bu konudaki aşırı keskin tutumunla, örneğin bu konuyu bugün Çumhuriyet’te ele alan Ataol Behramoğlu’yla aynı yere düşersin.

  52. Mustafa Yılmaz’ın linkini yolladığım yazısını okudun mu?

  53. bir rus olsaydim sunlardan nefret ederdim, trotsky , kruschev, stalinin dusmanlari,gorbachow yeltsin…

  54. rus olmana gerek yok. Taş kafa her yerde taş kafadır.

  55. özgürlükçü

    özgürlüçüye soruları siteye şu anda bakınca gördüm gecikme için özür dilerim.imla konusunda özensizliğim sadece yoğunluktan değil objektif olarak ana dilim lazca olup yetmezliğimden olduğu kadar çok ta önemsemediğimi itiraf etmeliyim.
    O.Gürsel arkadaşımın bu sitede samimi düşüncelerini birlikte okuduk.zaman zaman benim doğam gereği eleştirilecek katılmadığım yönlere odaklanıp eleştirilerim özellikle HDK-HDP az da bildiğim kadar PKK konusunda yaptıklarım aslında arkadaşları eleştirmekten çok katkı amaçlı idi.HDP konusunda haklı çıktığım itirafını iltifat alıyorum haklı çıkmasam üzülürdüm çünkü HDK-HDP Kocaeli kurucusuyum hatta kongrede liste asılınca 1 nolu üyeydim 7 haziranda listede 7. sıradaydım zaman zaman bu siteye seçim çalışmasıyla ilgili linkleri paylaşıp arkadaşları bilgilendirmek istedim genel ölçekte tam isabette ben yaptım seçimden 4 ay önce yerel manşet kocaelindeki röpörtajımda 80 vekil çıkaracağız başlığı delildir googlden bakılabilabilir.
    Daha öncede yazdım PKK-HDP ilişkisi HDP ne olduğunu anlarsak bu konuyu daha iyi anlarız HDP içinde kürt özgürlük hareketi pkk ninde olduğu diğer bileşenlerininde olduğu sadece kürt sorununu barışçı demokratik zeminde çözmek değil diğer kimlikler inançlar sınıf cinsiyet çevre hemen bu sistemin kapi,talizmin yarattığı bütün mağduriyetlerin mağdurlarıyla oluşan toplumsal muhalefetin politik partisi olmaya çalışıyor doğası gereği pkk kürtlerin red,inkar,imha ve asimilasyonuna isyan itirazın sılahlı örgütü olduğuna göre konjöktür gereği HDP-PKK amaçları çakıştığı gibi giderek politik örgüt sılahlı isyan örgütü farkının çelişkisi çatışması yaşanacaktır.benim bildiğim uzun zamandır sürekli halkının isteklerini yapıp kadrosunu maddi manevi bütün gücünü kürt halkından alan pkk silahla geleceğin yere geldin bundan sonrasını biz halk olarak kitlesel demokratik siyasetle yaparız diyen halkına olumlu cevap verip çözüm sürecini pkk başlattı fakat kadim devletin bu tarz sorunları halletme geleneği pkk yi imha etmek olduğundan bu günlere geldik HDP sen yinede kürt halkını dinle tek taraflı ateşkes ve silahlı mücadeleyi bırak HDP demokratik siyasetle bundan sonrasını götürür noktasında.başka bir soruyada cevap olması için pkk nin karar süreçlerinin kendine özgü kurumları muhakkak vardır bunların HDP siyaset üretme ve karar süreçlerinde kendi organlarımızda yerelden genele müzakere süreçlerinde en kabül gören siyasi tercih politik program haline gelir önce HDK ilçe il meclisleri HDP yerel genel kurullarında müzakere ile karar alırız imralı liste belirler diyen arkadaşa cevap olabilir ben kocaelinde 2011 dede bağımsız adaylık başvurusu yaptım laz kimliğimin çekiciliğine rağmen üstelik ben dışardaki serok benim dememe rağmen 7. olabildim imralı belirleseydi 1. olurdum bunların şehir efsanesi olduğunu düşünüyorum.son Ankara katliamından sonra HDP nin seçim zaferinden emindim şimdi endişelendim seçimin yapılmamasını isteyebilirler bu seviyede katliam yapanlar demirtaşa da suikast yapabilir ilg,ilileri partiyi uyardım yukarda tarihi belli ankara katliamı öncesi tahminim 100-115 idi seçim yapılırsa 120 yi geçebilir HDP O.GÜRSEL arkadaş la fesbuktan mesajlaşabiliriz HDP son Kocaeli seçim değerlendirme raporum zehir zemberek merkezide eleştiren konuları burda paylaşmam etik olmaz aslında toplumsal muhalefetin politik partileri program partisi yerel dinamiklerin etik demokratik değerlerin partisi haline gelmelidir biz HDP olarak henüz yeniyiz kadro partisi refleksleri veriyoruz kadro partileri karar süreçleri demokratik olamayabilir kendi kadrosunu yönetime vekilliğe taşır kocaelinde kadro partisi bile olamadık partili olmayan bürokratı devleti veki,l yaptık HDP ye devlet operasyonu oldu yoksa yerel seçmenin iradesiyle liste yapsak 2 vekil garantiydi mersin demografisi var batıda ilk belediye Kocaeli Dilovası ilçesiyle ilk yerel seçimde burda kazanacağız selamlar saygılar zileli yazılarıma hiç tepki vermiyor haaaa bookcin dışında okumalara gelince yorum 25 sanırım haklısın hepsini okumak bilmek lazım cahilliğimize ver hepsine yetişemedik bookcin tabiki eleştirilirde eleştirenler ve senin pratiğin nedir?????Rojowa da inşa edilenden ilerde bir pratiği olan varsa saygı ile eğilirim

  56. özgürlükçü

    HDP Siyasi hayatımızda DEVRİMDİR.
    HDP den öncesini hatırlayalım.İlk defa HDP ile siyasi bir alternatif seçenek yarattığımızı unutmayalım.Toplumsal muhalefetin politik örgütüne sahip olmak olmamaktan çok iyidir bütün yetmezlik ve eksiklerini eleştirip değiştirip geliştirmek mümkündür.Artık bir seçeneğimiz var Seçeneksiz değiliz HDP var UMUT VAR

  57. HDP söylemini yürekten paylaşıyorum. Ama lanet olsun, politik süreçler bu ülkede öyle acımasız ki.. gün geliyor, o söyleme bizzat söyleyenler sahip çıkmıyor.. Öylesine kuşatılıyor, kolları, kanatları kırılıyor ki.. ve bu söyleme sahip çıkması beklenenler de sahip çıkmayınca yalnız kalıyor insanlar, savrulup gidiyorlar.. Bu katliam da bunu amaçlıyor. HDP’yi bilinen, “klasik” PKK siyasetine mahkûm etmeye çalışıyor; zamanında barışçı Kürt isyancılarını katlettiği gibi.. Yapılan aynı şey… Eline silahı alanı öldürme hakkını kendinde gören devlet zihniyetine meşruiyet kazandırmak için düzenliyor bu katliamları. Barışçı, silahsız 100 kişiyi öldürerek, eline silah almaya sürüklediği on binlerce insanı katletmekte hakkı olduğunu öne sürmek için.
    Bu oyuna ikinci kez gelinmeyeceğini düşünüyorum. HDP siyaseti için çok zor zamanlar yaşanıyor. HDP’yi Krimanilize etmek için bu katliam yapıldı.
    Kolay değil.. Ama HDP’nin siyaset yaptığı ve kazandığı alanın dışına onu çekmek için düzenlendi bu katliam.. ve olmazsa yinelenecek olan katliamlara direnmek elbette kolay değil..
    20 gün daha direnmek gerekli!
    Ve sonra tümünün hesabı sorulacak…

  58. özgürlükçü

    Diğerlerini bilmem ama HDK-HDP yi çok iyi bilirim hatta HDK-HDP Benim biziz benim gibi insanların kurduğu partidir bütün kurumları ilişkileri kuralları araçları vel hasıl bütün envanterini bilirim hatta yeni örgütlenme tarzı için ”’bilgi toplama envanter komisyonu””nu bütün bilgilerin toplanıp yapılan çalışmaların envanteri için veri olması gerekir deyip yeni tarz örgütlenme için öneren benim anlayan olmadı ??bilmekten nere geldik HDP de demokratik siyaset araçları dışında araç kurum alet bulunmaz bulunamaz merak etmeyin Kriminalize olmamız gerektiğinde bile olamayız???? demokratik siyaseti bu seviyede yapmaya devam etmemiz yeter ilaveten bütün egemen efendilerin her türden saldırısı kendi iç dinamiğimiz dışında HORMONLU büyümemizi getirebilir beklenenden önce seçimlerde olursa 1.parti çıkabiliriz.muhakkak demirtaşın imc de yayımlanan devlet tahlili içeren açıklamasını oku selamlar saygılar O.Gürsel

  59. 50 no’da anlatılan darbelerle birlikte bunlara karşı yapılan başarısız darbe girişimlerini de (Çerkes Hasan olayı, Çırağan Baskını, Kleanti Skalyeri-Aziz Bey Komitesi gibi) hatırlayalım bu arada.

  60. “Bir devletin yaşam süresi, genellikle, üç kuşağı geçmez” dedik. Şundan dolayı: Birinci kuşak, ilkelliğin alışkanlıklarıyla yaşar. Geçim sıkıntısından ileri gelen kabalık, yabanıllık, sertlik, saldırganlık ile onurda ve ululukta ortaklık gibi özelliklerden uzak kalmaz. “Asabiyet”in keskinliği, hiç eksilmeden korunur bu kuşakta. İnsanlar, hep yenilirler bunlara.
    İkinci kuşakta olanlarınsa, durumları değişmiştir. Mülke ve bolluğa ulaşmakla değişmiştir durumları. İlkellikten, göçebelikten uygarlığa, yerleşikliğe geçmişlerdir. Darlıktan bolluğa, geçim genişliğine kavuşmuşlardır. Onurda ve ululukta ortak olmaktan [ortak yaşamdan], ululuğu bir kişinin [başkanın] kişiliğinde toplayıp, topluluğun öteki üyelerini, bu ululuğu elde etme çabasından uzak tutma aşamasına geçmişlerdir. Başkalarının üzerine yürüme üstünlüğünden uzaklaşıp, başkalarına boyun eğme küçüklüğünü seçer olmuşlardır. Bu nedenle, asabiyetlerinin keskinliği bir ölçüde geçmiştir. Bununla birlikte söz konusu kuşakta, birinci kuşaktaki özelliklerden birçoğu daha vardır; çünkü bu kuşak, birinci kuşağa kavuşmuş, birinci kuşaktakilerin durumlarına tanık olmuş, topluluğu savunma ve koruma uğrundaki atılışlarını görüp öğrenmiştir.
    Üçüncü kuşağa gelince, bu kuşaktakiler, ilkellik ve yabanıllık dönemini -böyle bir dönem hiç olmamış gibi- tümüyle unuturlar. Baskının kendilerinde oluşturduğu sinmişlikten ve ezilmişlikten ötürü ve gösterişli, eğlenceli yaşam alabildiğine arttığı için, başkalarına saldırıp üstün gelmenin ve asabiyetin tadını artık yitirirler. Asabiyet, tümüyle silinir bunlardan. Bunlar, topluluğu koruma, savunma, topluluk için atılıp hak arama gibi çabaları unuturlar. Karşılarına çıkan oldu mu, karşı koyup savunmazlar kendilerini. İşte bu yüzden, devletin başında bulunan kimse, bunların dışındakilerle, yürekli olanlarla, kendisine güç sağlama gereğini duyar. Köleleri, köle kökenli yardımcıları çoğaltır, devleti bir ölçüde ayakta tutmaya yarayacak güçler edinme yoluna gider. Zamanı gelince de, taşıdığı güçlerle birlikte yıkılıp gider o devlet. İşte gördüğün gibi, devletin yaşlanmasının ve eskimesinin gerçekleştiği üç kuşak söz konusudur.
    Devletlerin yaşam süreleri, yaklaşık olarak yani biraz aşağı biraz yukarı da olsa, genellikle bu sınırı geçmez. Meğerki, bir başka neden, devleti yıkmak isteyenlerin bulunmayışı gibi neden söz konusu ola… O zaman, yaşlılık gelip çatmış ve gövdeyi sarmış olduğu halde, yıkmaya yönelik etken, daha ortaya çıkmamış demektir. Yani yıkıcı etken ortaya çıksa, ona karşı koyacak bulunmayacak.

    İbn Haldun – Mukaddime

  61. ZİZEK RÖPORTAJI..
    İlginç
    http://odatv.com/zizek-ocalanla-bulustu-mu-1910151200.html

    Öcalan şu anda cezaevinde ve aydın kimliğine dikkat ettiğini düşünüyorum. Cezaevinden sipariş verdiği kitap listesini gördüm. Foucault’yu okuyor mesela. Bildiğim kadarıyla Kürtler hakkında bir klişe var: Yüksek dağlarda acı çeken ilkel kabileler! Fakat Kürtlerin, aksine çok seküler insanlar olduğuna şahit oldum. Kürtlerin şu anda kendilerini dünyaya aydın ve çağdaş olarak tanıtma çabaları var. Bu doğru bir yöntem. Sizin yerinizde olsam, ben de aynısını yapardım.
    – Yani Öcalan’la hiç karşılaşmadınız…
    Maalesef. Bir kez cezaevinde ziyaret etmek isterim. Ama tecrit koşullarının ağır olduğunu, hatta avukatlarının bile görüşemediğini duydum.
    Şimdilerde onun daha mütevazı siyaset yaptığını, hatta kendisini bu ülkenin bir üyesi olarak tanımladığını biliyorum. İstediği, Kürtler için bir otonomi. Aslında daha fazlasını isteyebilmeli.
    Şöyle bir tarihe bakalım: Kürtler, kolonyal bölünmenin en büyük kurbanlarıdır. Batılıların Ortadoğu’ya yaklaşımı daha çok, hangi kabile kiminle savaşacak, kim ne yapacak eksenlidir. Yani Batı, buna karar veriyor. Ortadoğu’da bir Batı müdahalesi geleneği var.
    En büyük felaket, Birinci Dünya Savaşı sonuydu. İtalyanlar, Fransızlar ve İngilizler, Ortadoğu’yu nasıl bölüşeceklerine karar verdiler. Suriye Mısır’ın, diğer ülkeler de başkalarının elindeydi. Yani dolayısıyla bütün sınırlar suni.
    Şimdi Irak’a bakın: Doğu Irak Şii ve daha İran etkisinde, Batı Irak Sünni. Halk açısından bakıldığı zaman, bir federasyon çok daha makul olurdu. Afganistan’a bakın, Pakistan’a bakın, her yerde aynı.
    – Kürtler açısından bu durumun değişmesi ihtimali görüyor musunuz?
    Tarihsel olarak, arkaplanda bir Kürt haritası görünüyor zaten ama önplanda çizilmiş suni sınırlar var. Büyük güçler izin vermez ama bana sorarsanız en güzel çözüm, bütün Kürtleri bir şekilde birleştirmek. Yani en azından Türkiye’nin doğu ve güneydoğusu, Suriye’nin kuzeyi ve Irak’ın kuzeyini birleştirmek. Yani hala sınırlarında bulundukları devlete bağlı olabilirler; ama tarihsel açıdan bakıldığında birleşme hakları vardır.
    Şu anda Irak’ın en güvenli bölgesi Kürt bölgesi. Dünyanın farklı yerlerinden oraya uçuşlar yapılıyor. Hukuk ve kanunun işlediği bir yer. Irak’ta üç grup var: Sünni azınlık, Şii çoğunluk ve Kürtler. Saddam yönetiminde Sünniler güçlüydü, şimdi Şiilerin hegemonyası var. Kötü görünüyor.
    Şimdi yönetmeleri için Kürtlere bir şans vermek iyi olmaz mıydı? Ütopya olduğunu biliyoruz! Bugüne kadar Kürtler, daha çok kendilerini savunmakla yetindiler. Hiçbir zaman emperyalist, saldırgan bir eğilimleri olmadı. Hiçbir zaman diğerlerini öldürmediler. Bölgede Kürtlere yönetim hakkı vermek, aynı zamada bölgenin stabil olması manasına geliyor. Ortadoğu’da en seküler grup Kürtler. Kürtlere bölgede yönetim hakkı tanımak, barışa destek anlamına geliyor. Bunu diliyorum ve Kürtleri sonuna kadar destekliyorum.

    Aynı şekilde başka bir noktayı da açıklığa kavuşturdum: Siz Kürtlerin, Ermenilerin trajedisinin farkında mısınız? Kürtlerin ve Ermenilerin katledilmesi, geleneksel Türk barbarlığı değil; son zamanlarda, Jön Türklerin ortaya çıkmasıyla oldu bunlar. Bunlar, Türkiye’nin modernleşmesiyle oldu. Osmanlı İmparatorluğu, bugünkü devlete nazaran azınlıklara ve farklı gruplara karşı çok daha hoşgörülüydü. Sorunlar Jön Türklerle başladı.
    Yugoslavya Savaşı sırasında en büyük Musevi azınlık Saraybosna’daydı. Neden? Çünkü Museviler, Müslüman azınlıktan gördükleri hoşgörüyü Hristiyanlardan görmedi.
    Yanlış anlaşılmaları önlemek isterim: Erdoğan’ın yaptıkları canavarlıktır. Erdoğan Saray inşa etmek yerine geriye dönüp, Osmanlı İmparatorluğu’nda özgürlükler ne kadardı, bugünden iyi olan ne vardı, ona bakması lazım.

    Türkiye’nin tutumu utandırıcı, korkunç. Bu seçimlerde de Erdoğan’ın partisi çoğunluğu kazanamayacak. Yani seçimden sonra solcular, Kemalistler ve Kürtler bir blok bulabilir. Elbette bu son çatışmalar Erdoğan’a hizmet ediyor. Kürtleri şiddet tarafı olarak göstermek ve barajın altına çekmek istiyorlar.

    – Peki geri dönersek, Kürtlerin bir de eşit yaşama dair bir vizyonları, modelleri var: Demokratik Özerklik…
    Benim için Kürtler burada çok önemli. Şimdi birçok kişinin katılmayacağı alaycı bir şey söyleyeceğim: Kürtlerin Ortadoğu’da Yahudilerin diğer bir versiyonu olmanız gerektiğini düşünüyorum. Yani öyle baskıcı, işgalci değil de, öyle dinamik, açık… Kürtlerin duyarlılığı örnek olabilir. Kürtlerin özerkliği, büyük bir umuttur.
    İnsanın biraz gerçekçi olması lazım. Ortadoğu’da şu anda bir kriz var. Yeni bir şey kimden, nereden gelebilir? Bence Kürtler, yeni bir şeyin geleceği yerlerden biridir.
    Ben her zaman Arap arkadaşlarımı, “Demokrasiyi savunuyorum” dedikleri zaman şu soruyla test ediyorum: Kürtler hakkında ne düşünüyorsun? Bununla test edebiliyorsunuz. Çok samimi olarak söylüyorum: Her şeyin Kürtler için iyi olmasını diliyorum ve orayı ziyaret etmek de istiyorum; fakat bunun nasıl yapılabileceğini bilmiyorum. Gerçekten çok istiyorum. Sonrasında da Öcalan’la hücre arkadaşı olmayacağım bölgeleri ziyarete hazırım.

    – Fakat Rojava’da, Kürtlerin öncülük ettiği ve geçmişte Suriye’de her şeye rağmen bir arada yaşamayı başarmış tüm halkları kapsayan bir sistem inşa ediliyor…
    Sorun da bu zaten. Esad döneminde, acımasız bir diktatör olmasına rağmen belli bir etnik denge vardı. Tamam, Esad hep kendi grubunu daha fazla kayırıyordu, sorun da buydu.
    Ben Kürtlerin yerinde olsam, biraz daha ileri giderdim. Bence Suriye’de veyahut Türkiye’nin güneydoğusunda kantonların, veya onlara her ne deniyorsa işte, olması yeterli değil. Bunların bir şekilde birbirine bağlanmasına izin verilmesi gerekiyor. Belki ayrı bir devlet olması değil ama bir şekilde birlik olması. Bu büyük bir kazanım olurdu.
    Gerçekten en iyi dileklerimi sunuyorum. Dediğim gibi, oraları ziyaret etmek de istiyorum. Bu kantonlarda üniversite var mı? Nasıl gidiliyor oraya?

    Odatv.com