Jöleliler!

 

 

Bir süredir yazı yazmıyorum. Pek içimden gelmiyor da. Ne yazayım ki ayrıca. Çetin Altan, 27 Mayıs öncesinde bir gün tek cümlelik bir yazı yazmıştı “Taş” adlı sütununda: “Bugün canım yazı yazmak istemiyor.” Benim yazı yazma isteksizliğim bir günlük de değil. Yazı yazmayı teşvik eden bir şeyler olması lazım. Cumhuriyet gazetesinin yazarları tutuklanmış ve gazetenin kimi sütunları her gün boş çıkarken, Ayhan Bilgen, milletvekilleri ve belediye başkanları tutuklanmış HDP’nin parti meclisi toplantısında boş sıralara konuşurken, önüne getirilen yemeklere iştahsızca bakan biri gibi hissediyorum kendimi. “Trump üzerine yaz” diyen arkadaşlar oluyor. Ne yazayım ki Trump üzerine?.. Malum işte. “CHP-HDP ittifakı gerçekleşebilir mi, bunu yaz.” İki yıl önce bir grup arkadaşla birlikte bu fikri ortaya atmıştık, yankılanmıştı da. Yeni olarak söylenecek bir şey var mı bu konuda? “Başkanlık sistemi, yeni anayasa, MHP’nin AKP ile ittifakını yaz.” Yeni bir şey söylemiş olmayacağım ki.

 

“Yazmaya korkuyor musun? Yazanların başına gelenler ortada…” Kendi iç sesim bu. İç sesime cevap veriyorum: “Ölmüş eşek kurttan korkmazmış. Yetmiş yaşıma geldim. Kişisel olarak başıma geleceklerden hiç mi hiç korkmuyorum. Bu başka bir şey. Hem beni kim ne yapsın? Ortada kurdun dişine göre onca yazar, gazeteci varken. 12 Eylül döneminde değiliz. Zamanın diktatörlüğü bu konuda hayli seçici. Yazarlık aleminde herkesi toplamak yerine kalelerini hedef alan ağır topları susturmayı tercih ediyorlar, akıllılar. Bana gelince, 50 yıllık bir yazarlık hayatım olmasına rağmen bugün artık cürmüm kadar yer yakıyorum. Onlar açısından zahmete değmez.”

 

Bazı akşamlar televizyon programlarını izliyorum. Elbette başka bir iş yaparken, örneğin nar ayıklarken. Bunun dışında zaman vermeye değmezler. Özellikle yandaş medyada (birkaç kanal dışında yandaş olmayanı da pek kalmadı ya) “tartışma” ya da “körler sağırlar birbirini ağırlar” programlarını izlerken oldukça eğleniyorum. Tuhaf bir eğlence anlayışım olduğunu fark ettim yakın zamanlarda. Gıcık olmanın neresi eğlendirici ki. Evet, ben oraya çıkanlara bir yandan gıcık olarak, bir yandan da gülerek eğleniyorum. Yani bu ikisinin karışımı tuhaf bir eğlence oluyor benim için. Bu yüzden, nar ayıklarken iki üç kanal arasında dolanıp duruyorum. İşin en kötü yanı, elimdeki nar suyunun tatlısı kumandaya bulaşıyor, ikide bir kolonyayla silmek zorunda kalıyorum. Bu dolaşmalar sırasında karşıma çıkan tipler oldukça eğlendirici.

 

Mesela bu kanallardan birinde topluca dört ya da beş kare içinde kalın enseli, kabzımal ya da celep tipli konuşmacılar yer alıyor. Hepsi birbirini onaylıyor. Kalın parmaklarını ekrana doğru uzatıp bize dersler veriyorlar. Aslında bu dört beş kişinin yerine bir kişi de konuşsa olur. Çünkü söyledikleri birbirinin tıpatıp aynı. Zaten ne söyledikleri değil önemli olan. Tipleriyle sosyolojik bir araştırmanın konusu olmaları önemli bence. Nereden bulurlar bu tipleri, geçmişleri nedir, bugünleri ne, gelecekleri ne olacak. Daha doğrusu gelecekte var olacaklar mı? Kendilerini o ekrana çıkmış parmak sallayan halleriyle ne kadar önemli görüyorlardır kim bilir. Ama onlardan geleceğe bir kırıntı bile kalmayacak. Adlarını bugün bile öğrenemiyoruz, gayret etsek bile. Gelecekte bugünkü sıfıra eklenecek hiçbir şey olmayacak. Hatta o sıfır bile olmayacak. Resmen yok olup gidecekler.

 

Bir başka yandaş kanal benim açımdan daha ilginç. İlginçliği konuşmacıların söylediklerinden değil, hal ve harekâtlarından kaynaklanıyor. Bunlar, ya eski solcu tipler ya da tiplerini bilerek solculara ve solcu entelektüellere benzetmişler. Sakal ve gözlük. Belki pipoları da vardır ama orada içmeleri mümkün değil. Saçlardaki jöleleri fazla parlamasa enikonu solcu zannedebilirsiniz. Hele konuşmaları, bir âlem. Mesela lafın sonunda, aynı solcular gibi “abi” diyorlar. Veya “yahu” gibi nidalar. Birinden bahsederken “adam” veya “hatun” demeleri ise dört dörtlük. Tabii bir de şu sırada AKP’lilere musallat olan batı aleyhtarlığı, bunların “solcu” havasını tamamlıyor. Solcular da kapitalizmi, emperyalizmi eleştirmezler mi? “Burjuva demokrasisi”ni eleştirmezler mi? İşte bunlar da aynısını yapıyor. Patronlarını yankılayarak ve onun gözüne girme endişesiyle batıya, batı basınına, HDP parti meclisine katılan batılı diplomatlara ya da elçilere ateş püskürüyorlar. Bugünlerde bu çakma solcuların “anti-emperyalist” söylemlerine kimse yetişemez. Esprileri de müthiş. Politikalarını “esprili bir dilin” ardına sığınarak bir ileri sürüşleri var ki, insan esprinin bayatlığına ya da bayağılığına değil ama politikanın zavallılığına gülmekten kendini alamıyor. Dün bunlardan birisinin söyledikleri çalındı kulağıma. Tam o sırada bir nar tanesi yere düştüğünden çok iyi dinleyemedim ama meali şuydu: Örneğin Belçika büyükelçisini karşımıza alacakmışız ve PKK’ye kaç füze, kaç makineli tüfek vb. verdiklerini soracakmışız, ciddiymiş bunu söylerken. Kendisi ciddi olabilir ama böylesi gariplikler karşısında bizden de ciddiyet beklemesi bir hayli tuhaf.

 

Bunların bir de ne kadar hukuk bildiklerini, ne kadar entelektüel olduklarını, yabancı dillere ne kadar aşina olduklarını göstermek için araya sıkıştırdıkları sözcükler, laflar var ki, işte o zaman olay bütün ciddiyetini kaybediyor. Neredeyse günün modasına uygun kasıtlı olarak hafif uzatılmış sakal, jölelenmiş saç (özellikle kendisini televizyondan seyredecek nişanlısı veya kadın seyirciler için hazırlanmış), sigaradan kararmış dişlerle yer değiştirmiş takur tukur porselen dişlerden ibaret olan bu laf ebesi entelektüel özentilerini dinlemek sadece beyninizde “tın tın” seslerinin tınlamasına yol açıyor.

 

Bir de aynı yandaş kanallardan birinde yuvarlak masa toplantısı var ki, bu gerçekten evlere şenlik. Çoğunu birbirinden ayırt etmeye imkân yok. Hem tipleri, hem de söyledikleri itibariyle. Yuvarlak masadaki bir hanımefendi eski ve ünlü bir yazarın eşi, kartça bir “genç” ise mahdumları olmasa hepsini bir kişi olarak görmek mümkün. Hele hafif sakal uzatma modasını biraz aşırıya götürmüş bir teneke ses var ki aralarında zannedersiniz OHAL savcı yardımcısı kendisi. Cumhuriyet yazarlarının “suçlarını” ondan öğrenin: Teröristlik, casusluk vb. Eh ne de olsa kendisi de aynı suçlama mekanizmasının rahle-i tedrisinden geçmiş biri.

 

Aynı kanallardan birindeki “kadın programı”nı tavsiye ederim. Boş zamanınız varsa izleyin. Ortada oturan pehlivanımsı hanımdan çekinmeyin, göründüğü kadar sert biri değil. Tabii ki, iktidarı desteklemek ve iktidar için argüman üretmek gibi değişmez bir görevi var ama bence bu tür kanallardaki erkek kalabalığına göre mantığı daha kuvvetli gibi geldi bana. En azından Batılı elçilere saçma sorular sorma gibi öneriler getirmiyor. Bence yakında ya bazı eski tanıdıklarım gibi Cumhurbaşkanı danışmanı olup “… babandır” “… anandır” gibi tweetler atarak “laf ustalığı”nın ödülünü alır ya da gelecek dönem kadın milletvekili olarak parlamentoya girer. Ama ben olsam danışmanlığı tercih ederdim. Gelecek parlamentolardan artık pek ikbal yok gibi.

 

İşte görüyorsunuz! Bana yazı yazdırmayın dedim, değil mi? Yazarsam böyle oluyor. Acaba yazı yazmayı toptan bıraksam mı? Yukarda sözünü ettiğim jölelilerle aynı “meslek” kategorisinde bulunuyor ya da anılıyor olmak artık ağırıma gidiyor da.

 

 

Gün Zileli

17 Kasım 2016

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

Hakkında Gün Zileli

Okunası

1 Mayıs’a İlişkin Birkaç Eleştiri…

Artıgerçek Herkes eleştiri-özeleştiriden bol bol söz etmesine rağmen aslında eleştiri pek hoşa giden bir şey …

72 Yorumlar

  1. Adil Gür’ün yönetiminde hazırlanan anketin sonuçları:

    BAŞKANLIK SİSTEMİNİ DESTEKLİYOR MUSUNUZ?

    Evet destekliyorum:
    Haziran 2016: %37,4
    Ekim 2016: %45,1

    Hayır desteklemiyorum:
    Haziran 2016: %42,5
    Ekim 2016: %40,5

    Fikrim yok:
    Haziran 2016: %20,1
    Ekim 2016: %14,4

    https://www.youtube.com/watch?v=XmuIv-tXpCU

    http://www.milliyet.com.tr/adil-gur-den-bomba-anket–siyaset-2346391/

  2. Ben Ulusalci kesimin yazarlarina bayiliyorum. (neden bunlarida yandas saymiyorsak) hepsi herseyi biliyor. megalomani RTE yi aratir.AKP nin direkt yandas yazarlarina ne gerek var bunlarin yarattigi Manipulatif, Spekulatif ortam varken. Hepsinde, ben bunu zaten yazdim, kitabini yazdim, mutlaka okunmali herseyi hatta gelecegi bile yazdim, havasindalar.Onemli bir kismi iktidarin ortagi gibiler. Demekki `Anti Emperyalizmleri` Kürt dövmekten ibaret. Kürtler simartilmasin gelsin baskanlik gitsin laiklik umurlarinda degil. Bu ülkeye seriat gelirse bunlarin elinden gelir. Geldikleri nokta Ihbarcilik, Tetikcilik.

  3. Zileli ye öneri. Gözlemek, analiz etmek, kendini gözden gecirmek icin ideal zamanlir bu zamanlar. ama tabiiiki eglenceli.Ideolojiden ,Sosyolojiye, politikadan , psikolojiye.

  4. Bir Danimarka Christiana gezisi önerilir:)

  5. Yasananin karmasikliginda gercegi bulup cikarmak insani yazmaya götürür belki. Olup bitenin bu kadar acik aleni oldugu bir yerde ne yazacam yaaa psikolojisi neden normal olmasinki?

  6. Ya bi susun!. Sizde yazmayin, dinleyin kendinizi. Sanki kendinizi cok taniyor gibi kisilik analizi yapmayin. Adam nar yiyor, bunlari düsünüyor. Siz ayvayi yiyorsunuz ne düsünüyorsunuz?. Sürekli bla bla bla. Adamin bir kalkmis Christiana gezisi öneriyor. Ne var? Christiana da. Bokmu var. Gün sanki öyle yerleri görmemis de , gidip feyz alsin mis. Adam yaziyor iste 50 yildir. Analizini de, gözlemlerin de yapmis. Ya hemen hazirsiniz, insanin durup, soluklandigi an , hemen psikolog, sosyolog tahlilerle, önerilerde bulunuyorsunuz. Sizi de görürüm 70 yasinizda.

  7. Haklısın Zileli yazmasan da olur nasıl olsa senin yerine Necip uzun uzun yazıyor

  8. onu birde söyle görün, ona birde buradan bakin, sunun soyleminin altindaki sifre, ne , olayi hic Boyle görmemistiniz, bir de böyle bakin. herseyi bilen bir manyak diyecegim manyaklara yazik. isi gücü birakmis Ihbarciliga soyunmuski paranoya halinde tiksinmeden edemiyor insan , yolda görsem tükürük hokkasina ceviririm. bosuna demiyoruz yillardir. bu kesim teshir ve tecrit edilmelidir her daim. sonsuza dek.

    http://odatv.com/bayram-degil-seyran-degil-sukriye-tutkun-akp-grubuna-neden-gitti-1711161200.html

  9. Aydinlikci olacagima Fethullahci olurum , Perincek gibi Anti Emperyalist olacagima Amerikanci olurum diye bagirasim var.

  10. gün.. yazın güzel de en son paragrafı yazmasaydın. o paragraf üzdü.. yazılarını buralarda heyecanla bekliyenler var.. bizi masun bırakma..

  11. Uzun dönem toplumsal mücadelenin içinde bulunduktan sonra, eski çevre/çevrelerden tamamen kopup kendi köşesine çekilenlerin ya da anarşizm gibi günümüz sorunlarına cevap veremeyen düşüncelere dahil olan herkesin yaşadığı bir sorun.

    Birileri sitesinde veya köşesinde yazacak şey bulamazken, birileri facebook, twitter gibi sosyal medyadaki kişisel sayfalarına düşecek bir not bulamıyor, hatta birileri, en yakın çevresine bile söyleyecek bir şey bulamıyor. Bazen “ülke yıkılıyor, ben de kafa yorup bir şeyler yazayım/söyleyeyim” dese bile tüm yaşadığı çelişkiler, çözümsüzlükler ayağına bir bir dolaşmaya başlıyor.

    Niçin bu kadar iddialı yazdım?
    Çünkü kendimden biliyorum.

    Belki biz artık bu oyunun oyuncaları değiliz, belki diskalifiye olduk, belki de artık kimsenin yapacağı bir şey yok, sadece seyretmekle mükellefiz. Belki de Godot’yu bekliyoruz; gelsin de peşine biz de takılalım. Hasılı ümitsiz bir vaka.

  12. “Dolardan bize ne, dolsa ne olur, dolmasa ne olur…”

    Büyük Ülke’nin Büyük Yöneticisi’nin Yardımcısı, Binali Yıldırım

    Hayırlı cumalar…

    Bereketli günler…

    http://www.birgun.net/haber-detay/erdogan-ciftinin-zor-karari-yeni-mi-yoksa-enkaz-mi-135222.html

  13. Birinci yorumuma(12.yorum) yazmayı unutmuşum. Ne tesadüf, geçen ay sıkıntıdan elli kilo nar ayıkladım, suyunu çıkardım, sonra da bütün gün kaynatıp nar ekşisi yaptım. Çözümsüzlüğüm bari işe yarasın diye…

  14. “CHP-HDP ittifakı gerçekleşebilir mi, bunu yaz.” İki yıl önce bir grup arkadaşla birlikte bu fikri ortaya atmıştık, yankılanmıştı da. Yeni olarak söylenecek bir şey var mı bu konuda? “

    demişsiniz. Sanırım Türkiye solunun kanaat önderlerinden biri olduğunuzu düşünüyorsunuz. Yani siz öncülük etmeseydiniz kimse Chp Hdp ittifakını konuşmayacaktı. Veya konuşurlardı ama sizin gibi etkili olamazdı hiç kimse.

  15. ortada manik bir durum var ama bu benim megalomanim mi, yoksa sizin paranoyanız mı, bilemedim.

  16. bir kaç yıl önce bende ” ümitsiz bir vaka.” yaşarken ; sen ”nefes alıp verdiğimiz sürece umut hep var olacak” demiştin. her insanın bu vaka ile karşılaşması doğal.. sık yazmasan da haftada bir, iki haftada bir yaz.. güncel olaylar olmasa da olur. tarzın çekiçi ve etkileyici ve sürükleyici.. yani kategori dışı..

  17. aydınlık tarafından özgürlükçü solun içine sızarak kanaat önderi olma girişiminin nasıl başarısız olduğunu yaz.

  18. Kel alaka ama Zileli tv leri özellikle haber kanallarının tartışmalarını izlediğini yazınca benimde çok dikkatimi çeken iktidar savunusu yapan ve bütün kanallar tuturmuş şii katliami ihtimali tekrarlayıp duruyorlar şimdiye kadar ırakta şii camilerinden pazarlarına canlı bomba saldırılarında şii lerin katledildiğini çok duyduk bu kanalların iddia ettiği şiilerin sunnilere katliamını hiç duymadık buna rağmen bütün kanalların şii katliami haşti şabi falan filan bu kadar gündem yapıp öne çıkarmaları bana mit müsteşarı Fidanın atarız bir kaç bomba savaşın nedeni olur cümlesini hatırlattı bunlar mezhep savaşı çıkarmak için şii kıyafeti ile katliam bile yapabilirler onun için bu konuyu sürekli pişiriyorlar gibi geldi neden bu mevzu bu seviyede gündemleştirilir anlamadım

  19. Gün amca az kaldı, biraz daha sabret. Ekonomik kriz sonlarını getirecek. Hem sen dememiş miydin ? İkinci darbe olacak, en geç 2017’nin ortalarında devrilecekler diye…

  20. 17. yorum Tanidigim doktorlar var.

  21. Şu eski Maocular ve Aydınlık fraksiyonundan gelenler bugün nerede olurlarsa olsunlar, ne iş yaparlarsa yapsınlar durup dururken, aniden fabrika ayarlarına dönüveriyor. Biriyle ilgili iki üç doğru bilgiyi bulup üzerine kötü bir kurgu pulp fiction bina edebiliyorlar. Bu da onun gibi Fuat…”

    Fuat Ugur dan alinti

    Dogrumudur? Dogrudur. Bir ideolojik Politik hareket degil bir karakter sekillenmesidir sözkonusu olan.

    http://odatv.com/fuat-ugurdan-soner-yalcina-sukriye-tutkun-yaniti-1911161200.html

  22. Bence de yazacak konuşacak çok bir şey kalmadı. Bir süre daha başkanlık demokrasi savaş zirvaliklarini dinleyeceğiz. Ancak yine de yazın. Hem bizi mahrum etmeyin hem de kimse dinlemeyecekse bile konuşmamız gereken epey şey var

  23. Seküler Hicret ne demek?

    ‘BUGÜN TAM ANLAMIYLA BİR ‘SEKÜLER HİCRET’TEN BAHSEDİYORUZ. 1930’LARDAKİ TÜRKİYE, ALMANYA’DAKİ ZULÜMDEN KAÇAN BİLİM İNSANLARINA KAPIYI AÇARKEN, 80 SENE SONRA, BU KEZ TÜRKİYE, SİYASİ NEDENLERLE GÖÇ VERİYOR.’

    16 Kasım 2016

    TUNCA ÖĞRETEN: Türkiye ekonomisi şu an ciddi bir kriz içerisinde mi?

    CENK SİDAR: Evet. Türkiye ciddi bir ekonomik kriz yaşıyor. Son verilere göre; ekonomik büyüme %3, enflasyonsa %8 seviyelerinde. İşsizlik rakamları artıyor, Türk Lirası diğer para birimleri karşısında giderek değer kaybediyor.

    Bugünün dünyasında ekonomiyi, dış politik hamleler ve demokrasiden ayrı tutmak mümkün değil. Dolayısıyla Cumhuriyet gazetesine yapılanlar, gazeteci ve yazarların hapse atılması, şirketlere kayyım atanması, HDP’li vekillerin tutuklanması, dış politikadaki söylemler de, bu krizin şiddetini ve hızını artırıyor.

    TUNCA ÖĞRETEN: Nasıl?

    CENK SİDAR: Ekonomi dediğimizde, aynı zamanda mülkiyet hakkından, hukukun üstünlüğünden, hukukun arabuluculuk rolünden de bahsetmiş oluyoruz. Eğer sistemdeki genel kuralları hiçe sayar, adalet mekanizmasına zarar verir, hukuku ayaklar altına alırsanız ekonomik yatırımları ve aktiviteleri tehdit etmiş olursunuz.

    Türkiye toplumunun çoğunluğu hukuk sistemine güvenmiyor. Güven olmayınca da şirket kurmak, yatırım ya da inovasyon yapmaktan da kaçınıyor. Saydıklarım, bugünün krizine ışık tutuyor.

    TUNCA ÖĞRETEN: Yarının krizi de mi var?

    CENK SİDAR: Olmaz mı! Kendinizi 23 yaşında, yapay zekaya dair çok iyi bir fikri olan, finansmanı da bulmuş bir girişimcinin yerine koyun. Hukukun olmadığı, şirketlere el konulduğu Türkiye’de mi bir şirket kurmak istersiniz, yoksa hakların güvence altında olduğu, genel hukuk sisteminin tıkır tıkır işlediği bir Batı ülkesinde mi? Bugünkü sistem ve alınan siyasi kararlar, genç nüfusun gelecekte iş yapma arzusunu da yok ediyor.

    TUNCA ÖĞRETEN: Hukuka güvensizlik ve otoriter rejim, beyin göçüne mi neden oluyor?

    CENK SİDAR: Evet. Ülkenin aydın, özgürlükçü, çağdaş ve demokrat gençleri artık siyasi olarak mücadele edemeyeceğini anladı ve çözümü ülke dışına çıkmakta buldu. Bugün tam anlamıyla seküler bir hicretten bahsediyoruz. Bunun örneğini daha geçen günlerde gördük. Almanya, Türkiye’deki muhaliflere bir çağrıda bulundu ve kucak açabileceğini söyledi. Bu acıklı bir durum. 1930’lardaki Türkiye, Almanya’daki zulümden kaçan bilim insanlarına kapıyı açarken, 80 sene sonra siyasi nedenlerle göç veriyoruz.

    “Enflasyon”, “düşük ekonomik büyüme”, “özel sektör borcu” ekonomi açısından elbette büyük risk. Ancak, Türkiye ekonomisi açısından bu bahsettiğim göç, en büyük risk. Çünkü bu sıraladığım sorunları belki ekonomik ve parasal hamlelerle çözebilirsiniz fakat ülkeden kaçan bir gencin Batı’da kuracağı şirketi geri getirmeniz mümkün değil. O şirket artık Batı’da katma değer yaratacak, oradaki ekosisteme faydalı olacak ve istihdam yaratacak.

    ‘DOLAR BORCU OLAN ŞİRKETLER AYAKTA KALAMAZ’

    TUNCA ÖĞRETEN: Cumhurbaşkanı Erdoğan, yakın zamanda yabancı sermayenin Türkiye’deki yatırımlarını artırdığını söyledi. Siz Türkiyeli yatırımcının dahi güvenmediğinden bahsediyorsunuz?

    CENK SİDAR: Erdoğan bir önceki konuşmasında da Türkiye’nin daha önce hiç olmadığı kadar özgür bir ülke olduğunu söylemişti. Dolayısıyla bu sözlerinin hiçbir inandırıcılığı yok.

    İki tip yabancı yatırımcı vardır:

    Birincisi, sıcak para akışıyla Türkiye’de spekülatif yatırımlar yaparak para kazanmaya çalışır. Ülkeye hiçbir katma değer sağlamaz, kazandığı parayı çeker, gider.

    Bir de, ülkeye gelip üretim ve operasyon odaklı yatırım yapan sermaye vardır. Bunlar, aslında Türkiye’nin ihtiyacı olan yatırımcıdır. Ford ve Toyota gibi… İstihdam yaratır, üretim yapar, kendisi için çalışan tedarik zincirini besler, ortağına teknolojik birikimlerini aktarır… İşte bu büyük ve katma değer sağlayan yatırımları yapan şirketler, yarın öbür gün Türk ortağına devletin el koyup koymayacağına emin olmak ister. Ya da herhangi bir yolsuzluğa bulaşmadan operasyonunu nasıl sürdüreceğine, lisanslarını nasıl alacağına bakar. Bu yatırımcı aynı zamanda şunu da söyler: “2014’te cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmuş biri bugün tutuklandıysa (HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ı kastediyor) yabancı yatırımcı olarak ben kendimi nasıl koruyabilirim?” Bu işin hukuki ve ekonomik tarafı. Bunun bir de güvenlik boyutu var.

    Bugüne dek dış politikada verilen kararlar nedeniyle ülkeyi IŞİD için bir cennete çevirdiler. Militanlar cirit attı ülkede. Aynı şekilde Kürt meselesi de bir çıkmazda. Hiçbir yabancı yatırımcıya Gaziantep’te fabrika kurduramazsınız, çünkü, Türkiye güvenli ülke kategorisinden çıkmış durumda.

    TUNCA ÖĞRETEN: Ekonomik kriz, yerli sermayeyi nasıl etkileyecek?

    CENK SİDAR: Geldiğimiz noktada %3 ekonomik büyümeden bahsediyoruz. Gelecek yıl belki de 2.5’i konuşuyor olacağız. İşsizlik %11-12 seviyelerine dayanmış durumda. Keza, genç nüfusun işsizlik oranı daha da fazla. Enflasyon ise %8’de… Dünya ekonomisindeki bütün olumlu faktörlere rağmen cari açık çok fazla, çünkü, petrol ve doğalgaz ithal ediyoruz. Üstelik petrol ve doğalgaz fiyatları neredeyse tarihinin en düşük seviyelerinde. Fiyatlar bu seviyedeyken cari açığınız %6-7 ise, bir de yükseldiğini düşünün. Krizde özel sektör borç sarmalına girdi, kendini döndüremeyecek hale geldi. Özellikle dolar borcu olan firmaların hayatta kalma olasılıkları neredeyse tamamen ortadan kalkıyor.

    ‘DOLARIN 4 LİRAYA YÜKSELMESİ UZAK BİR İHTİMAL DEĞİL’

    TUNCA ÖĞRETEN: Dolar borcu olan firmaların hayatta kalamayacağından bahsediyorsunuz. Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomi başdanışmanı Cemil Ertem, rekor seviyeye ulaşan doların istedikleri noktada olduğunu söylüyor?

    CENK SİDAR: Üniversitede basit ekonomi dersi almış birinin bile söylemeyeceği sözler bunlar. Cumhurbaşkanına ekonomi danışmanlığı yapan birinin ağzından bu sözler çıkıyorsa, bu ya “kör cehalet”tir, ya da “kötü niyet”tir.

    Bakın, eğer Türkiye ciddi anlamda ihracat yapabilen bir ülke olsaydı, o zaman Türk Lirası’nın dolar karşısında biraz daha zayıf olması tercih edilebilir. Ancak durum böyle değil. En fazla ihracatı Avrupa’ya yapıyoruz fakat yaşanan sorunlar nedeniyle oradaki pazarlarda da ciddi daralmalar var. Erdoğan, Merkez Bankası (TCMB) başkanı gibi hareket etmeseydi, Merkez Bankası bağımsız bir kurum olmayı başarabilseydi, doğru zamanda doğru hamleler yaparak doların yükselişini frenleyebilirdi. Türkiye, bir an önce bu krizi dizginleyemezse, 2017’de felakete sürüklenmemiz kaçınılmaz. Doların 4 lirayı görmesi uzak bir ihtimal olmamakla birlikte, zincirleme iflaslar yaşanabilir.

    TUNCA ÖĞRETEN: Bugünkü krizin maaşlı çalışan sade vatandaş için taşıdığı riskler neler?

    CENK SİDAR: Ekonomik sistem birbirine kenetli halkalardan oluşur. Evet, sokaktaki vatandaş dolar üzerinden kredi çekmiyor belki ama çalıştığı şirketin dolar borcu var. “Türk Telekom” bugün dolar üzerinden çektiği krediyi ödeyemiyor. “Türk Telekom” ya da “Türk Hava Yolları”nın çalıştığı yüzlerce KOBİ (Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler) var. O yüzlerce KOBİ’nin iş yaptığı binlerce küçük işletme var. Onların da ekmek sağladığı yüz binler var. Doların bugün 3.30 TL olması, sokaktaki vatandaşın yarın işsiz kalması anlamına geliyor.

    TUNCA ÖĞRETEN: AKP’nin 10’uncu beş yıllık kalkınma planında, 2018 yılı için öngörülen dolar kuru 1.97 liraydı. Ancak bugün dolar 3.30 seviyesinde. Ekonomi, böylesine büyük bir yanılgıyı kaldırabilir mi?

    CENK SİDAR: Devletlerin, şirketlerin ve hatta kişilerin bile planları vardır ve planlar önemlidir. Bazen dış etkenlerden dolayı bu planlar tutmayabilir. Ancak yanılgının da bir marjı vardır. Bu kadar vahim bir yanılgı içindeyseniz, bu işi beceremiyorsunuz demektir. Bugünkü tabloyla AKP’nin, devlet yönetimindeki rasyonel aklın ortadan kalktığını görüyoruz. Bunlar hazmedilecek hatalar değil.

    TUNCA ÖĞRETEN: Peki, nasıl yapıldı bu hatalar?

    CENK SİDAR: Burada bir planlama hatasından bahsetmek de mümkün değil aslında. Kısa dönemli siyasi çıkarlar uğruna “kısa”, “orta” ve “uzun” vadeli geleceğini riske attılar.

    ‘BEDELİNİ ÖDEMEMEK İÇİN, EKONOMİK KRİZİ TIRMANDIRIYORLAR’

    TUNCA ÖĞRETEN: Sizin gördüğünüzü, iktidar neden göremiyor peki?

    CENK SİDAR: Ben, herkesin bu gidişatı gördüğünü düşünüyorum. Bugün uluslararası ekonomi çevreleri tarafından hala saygı duyulan Mehmet Şimşek gibi bir isim var… Şimşek’in, bu gidişatın farkında olmadığını düşünmek naiflik olur. Mutlaka iktidar içinde de mevcut ekonomik ve siyasi gidişatın, Türkiye’yi içinden çıkılamaz bir duruma sürüklediğini bilenler vardır.

    Bu krizden çıkmak için zaman kaybetmeden demokratik bir Türkiye yaratmamız gerekiyor. Türkiye’de bugüne kadar dört defa demokratik siyasi değişim oldu. 1950, 1973, 1995 ve 2002. Ortak noktaları, değişimlerin tümünün ekonomik krizden sonra gerçekleşmiş olması. AKP de bir ekonomik kriz sonrası iktidara geldi. Buradan, Türkiye’deki seçmenin ekonomik krizle birlikte tercihini değiştirdiğini anlıyoruz. AKP de Erdoğan da, bugün gelinen noktanın kendileri için ne kadar kritik olduğunun farkında. Bu yüzden de ekonomik krizi tırmandırmaya devam ediyorlar.

    TUNCA ÖĞRETEN: Niye?

    CENK SİDAR: Ekonomik bedeli ödememek için Türkiye’deki siyasi ve jeopolitik krizleri tırmandırıp, “Kriz, bizden dolayı oluşmadı. ‘Batı’, üzerimizde oyun oynuyor. Siz yine bizim arkamızda kenetlenin, beraber aşalım sorunları.” diyor.

    TUNCA ÖĞRETEN: Az önce ekonomik krizlere bağlı olarak Türkiye’de dört siyasi değişim yaşandığını söylediniz. AKP’nin ekonomi politikalarının vardığı sonuç, beşinci değişimi de beraberinde getirir mi?

    CENK SİDAR: Olabilir, olacaktır da. Ancak bunun için demokratik bir zeminin oluşması ve seçmenin, istediği partiye oy verebilmesi, partilerin adil şartlarda yarışması ve aynı zamanda muhalefetin masaya iyi bir alternatif koyması gerekir.

    Bugün baktığımızda, hiçbir muhalefet partisinin medyayı AKP kadar kullanamadığını görüyoruz. Bağımsız bir medyadan söz edemeyiz. Bütün medya kuruluşları AKP etkisi altında. Hatta bazıları bizzat Erdoğan ve ailesi tarafından yönetiliyor. Bu da adil yarışı ortadan kaldırıyor.

    Diğer yandan 5 milyon oy almış partinin liderleri hapse atılabiliyor. 5 milyon insanın iradesi ayaklar altına alınmış durumda. Keza CHP de artık tehdit edilir duruma geldi. Bu şartlar altında demokratik mücadele vermek mümkün mü?

    Türkiye’de bugün, demokratik ve adil bir seçim yapıldığında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidarda kalma şansı yoktur.

    ‘AB’NİN TÜRK ŞİRKETLERİNE TANIDIĞI İMTİYAZLAR KALDIRILABİLİR’

    TUNCA ÖĞRETEN: Jeopolitik nedenler dediniz… Türkiye içeride, Irak’ta ve Suriye’de savaşıyor. Ciddi ekonomik kriz içindeki, petrolü olmayan bir ülke için üç cephede savaşmak sürdürülebilir bir şey mi?

    CENK SİDAR: İktidar mutlaka bunun sürdürülebilir olmadığının farkındadır. Ancak sorun da bu zaten. Bahsettiğimiz jeopolitik hamleler, ekonomik krizin nedeni olarak gösterilecek. “Ekonomik kriz içerisindeyiz çünkü Batı devletleri Irak ve Suriye’deki ilerlememizden memnun olmadığı için IŞİD ve PKK aracılığıyla bizi cezalandırmak istiyor” diyecekler belki de. AB ve ABD ile yaşanan sorunların sebebi, ekonomik krizin üzerini örtmek ve AKP seçmenini kendi tarafında tutabilmek… Bakalım AKP seçmeni evine ekmek götüremediği, işten çıkartıldığı, aldığı sosyal yardımlar kesildiği zaman da aynı tutuma devam edecek mi? Yoksa “Kendim ve ailem için daha huzurlu bir hayat istiyorum. AKP ülkeyi yönetemez hale geldi” diyerek tercihini başka bir partiden yana mı yapacak?

    TUNCA ÖĞRETEN: Avrupa Parlamentosu, Türkiye’deki anti-demokratik gidişatın devam etmesi durumunda bazı ekonomik yaptırımların olabileceğini söyledi. Bunlar ne tür yaptırımlar?

    CENK SİDAR: İlk etapta AB’nin böyle bir yaptırımda bulunacağını düşünmüyorum. Ancak bu durum devam ederse, mevcut gümrük birliğinin Türk şirketlerine tanıdığı imtiyazlar kaldırılabilir. Gerçi bunun olmasına da gerek yok çünkü Türkiye’nin AB’ye aday ülke olması, Ortadoğu’da da, ABD’de de iş yapmasını kolaylaştıran bir durum. Türkiye’nin AB’ye aday ülke olma statüsünden çıkması dahi Avrupa dışındaki coğrafyalarda ticaret yapmasını zora sokar. Türkiye her gün daha da geriye giden bir ülke. Hala idamı, gazetecilerin tutuklanmasını konuşuyoruz. Bugünün dünyasında bunlar konuşulmaz.

    TUNCA ÖĞRETEN: Neyi konuşmamız gerekiyor peki?

    CENK SİDAR: “Yapay zekayı, sanal gerçekliği, en iyi teknolojiyi nasıl üretiriz”i konuşmamız gerekiyor. İktidarın söylediği gibi dünya, Türkiye’ye komplo kurmakla, Türkiye’yi bölmeye, bitirmeye çalışmakla uğraşmıyor. Dünya, “Biz nasıl 21’inci yüzyıl şirketlerini yaratırız”ı konuşuyor. Ve Türkiye bu fırsatları kaçırıyor. Geleceğin şirketleri de geleceğin mesleklerini yaratacak.

    Yapay zekanın pek çok meslek grubunu ortadan kaldırdığı bir zamanda yaşıyoruz. Eğer Türkiye dördüncü endüstriyel devrimi pas geçer, idamla, gazeteci tutuklamakla vakit kaybederse, teknoloji nedeniyle ortadan kaybolacak mesleklerin yerine yenisini koyamayacak. Yaşanacak işsizliğin boyutunu o zaman bir düşünsenize…

    [Tunca Öğreten, gazeteci, ‘diken.com.tr’

    Cenk Sidar, ‘Sidar Global Advisors’ (Sidar Küresel Danışmanlar) kurumuyla araştırma ve stratejik danışmanlık hizmeti vermekte. İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Johns Hopkins Üniversitesi’nde eğitim gördü.]

  24. Gün bey, BHH nin bugünkü eylemi hakkında ne düşünüyorsunuz?

  25. Giden arkadaşlar oldu ama henüz tam ve sağlıklı bilgi alamadım. İyi bir şey tabii, fakat CHP resmen katılmaktan imtina etmiş sanırım. Bu iyi olmamış. Esas kitle hareketlerini siz Türkiye Avrupa Birliği görüşmelerinin askıya alınmasıyla ihracat ayrıcalıklarının kalkmasından sonra meydana gelecek ekonomik krizden sonra görün.

  26. AB dışındaki farklı pazarlara TR’nin ihracat yaptığını, AB TR’ye eğer bir tür ambargo uygulamaya kalkarsa, TR’nin farklı pazarlarda önünün açık olduğunu iddia eden arkadaşlara gelsin:

    2008 Eylül’ünden 2017’lere dünya ekonomisi (özellikle mal ticareti) nispeten dalgalı ama daralma eğilimi var. Ticaret iştahında yer yer yükselmeler görülse de, bunlar kalıcı olamıyor.

    AB dışındaki pazarların da ekonomileri canlı değil, talep artık bundan 10 yıl öncesi gibi kükremiyor 2016’da, 2017’de ve gelecek yıllarda.

    Hem sıradan insanlar (hanehalkı), hem şirketler, hem bankalar, üretim-tüketim kararları alırken eskiye nazaran daha seçici davranmaya alıştılar.

    Bugün yaşları 25-45 aralığında olan kesim, tüm dünyada, daha fakirleşmiş olarak önümüzdeki 50 yıla yürüyor. Bu, 2008’de başladı, hızlanıyor.

    Aşağıdaki veri, Bretton Woods konferansları sonucunda kurulan, finans oligarklarının temel yapılarından olan, The World Bank’ten alınmıştır:

    http://www.doingbusiness.org/rankings

    Burada, ülkelerde iş yapılabilirlik oranları bir takım kriterlere göre saptanıyor ve sürekli güncelleniyor. Kriterlerden birkaçı şunlar: Ülkelerdeki, hukuk mekanizmasının bağımsız olup olmadığı, siyasi kurumların ekonomi kurumlarına sürekli burnunu sokup sokmadığı, vergilendirme mekanizmasının sağlıklı çalışıp çalışmadığı, bürokrasinin hantal olup olmadığı, medyanın bağımsız olup olmadığı, sivil toplum kuruluşlarının günlük hayatta ve siyasi alanda etkin olup olmadığı, OECD-PISA verilerine göre eğitim sisteminin durumu – matematikteki başarı oranı, işgücüne katılım oranını ne olduğu – kadınların işgücündeki ağırlığı ve diğerleri…

    Tabloda, 190 ülke mevcut.

    2017 için iş yapılabilirlik oranı en iyi gözüken ülke: Yeni Zelanda (1. sırada).

    2017 için Türkiye’nin sırası: 69 (2016’da 63. sıradayken, gerileyerek 69’a düşmüş.)

    http://www.doingbusiness.org/data/exploreeconomies/turkey

  27. bunu bana az insan soyletir, eger anti emperyalizm, aydinlik ve cevresinden, dogu perincekten gelecekse, yasasin SEVR yasasin SEVR

  28. ekonomik kriz yüzünden kitleler direkt akp’yi mi suçlayacak yoksa akp, “krizi batılılar ve yerli işbirlikçileri çıkardı” demagojisiyle bu öfkeli kitleyi sokaktaki solculara, hdp’ye, sizin gibi aydınlara karşı mobilize mi edecek? faşizm kapıda mı yani?

  29. fifty fifty… her iki durumda da yıkılıp gidecekler.

  30. Yıkılıp gidecekler derken sanırım zileli çoğul kullanarak akp nin yanına hdp yi de koymak istedi
    Maalesef köpekler istedi diye atlar ölmez
    Zileli hdp nin gitmesini çok istersin de senin istemenle olmuyor necip de istemeli.
    Siz hdp düşmanlığı yaptıkça HDP büyüyecek devam edin.

  31. Rûdaw’da soyle bir haber var:

    http://rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/201120164

    Birleşik Haziran Hareketi tarafından düzenlenen ve 95 parti ile sivil toplum kuruluşunun destek verdiği […].

    Burada gecen 95 (parti + STK) sayisi var.

    Var, ama nereye baktiysam, bunlarin bir listesini bulamadim. BBH’nin kendi sitesinde ( http://www.birlesikhaziranhareketi.org/ ) hic bir sey yok.

    Kurucularinin ve yonetim kurulunun kim oldugunu gormek icin Wikipedia’ya (https://tr.wikipedia.org/wiki/Birleşik_Haziran_Hareketi) bakmak gerekti.

    Kurucular listesine [ https://tr.wikipedia.org/wiki/Birle%C5%9Fik_Haziran_Hareketi#Kurulu.C5.9F_Metni_.C4.B0mzac.C4.B1lar.C4.B1_ve_Harekete_Destek_Veren_Kurum_ve_Ki.C5.9Filer ] baktigimda, sadece kisi isimleri goruyorum. Parti ve/ya STK ismi goremedim.

    Hala daha ogrenebilmis degilim: 95 adet parti + STK kimlerdir.

    Bunun gizli olmasi anlamli degil; hatta propoganda degerinin dahi olmasi gerekir. Ama, hicbir yerde yok.

    Ozel bir sebebi mi var bunun?

  32. gün zileli ile ilgili iki ihtimal bulunuyor:

    1. perinçek hareketi tarafından özgürlükçü solun içerisine sızdırılan ve kanaat önderi haline getirilmek istenen bir kripto ulusalcı/devletçi.

    2. hdp ile türk solcusu aydın kontenjanından vekil olma pazarlığı yapıp ancak bir sırrı süreyya, ertuğrul kürkçü gibi popülaritesi olmadığından bu isteği reddedilmiş kariyerist bir şahıs.

    üçüncü bir ihtimal yok. her iki durum da birbirinden beter.

  33. Bir ihtimal daha vaar… 🙂

  34. Mit çi necip haziran hareketi hakkında siteden bilgi edinip efendilerine servis edecek galiba sorulara bak
    Solcu devrimci hdp düşmanı kapitalizmin çanak yalayıcılar siteyi neden işgal eder.
    Zileli bu durumdan utanmıyormu.

  35. “Mit çi necip haziran hareketi hakkında siteden bilgi edinip efendilerine servis edecek galiba sorulara bak”

    Ben de, kac defa, amirlerime soylediyim: Bana boyle gorevler vermeyin; vasat-alti zeka sahipleri bile hemen anliyorlar benim MITci oldugumu.

  36. abi sana bir şey diyeceğim.
    ne güzel, sen 70’e varabilmişsin!
    bizim kuşak 50’yi bitiremeden buharlaşacakmış gibi görünüyor abi!
    hayat, pestilimizi çıkarıyor, kılımızı kıpırtadacak takatimiz yok!
    ah be abi, sizlerin dönemi ile bugünler bir değil ki…

  37. 33 ozgürlükcü pataloji nedir bilirmisin?

  38. 33. Yorumcu. onu bunu yasaklama isteginden baska yazacak birseyin yoksa site nin isgal edilmis oldugu takintisina varirsin. madem öyle kendi degerli yorumlarini yazarsin , kendi gundemini tasisrsin. neden birilerinin yok olmasini arzu ediyorsunki? senin dusuncelerini yazmanimi engelliyorlar. sadece küfür hakaret kisisel ithamlar. bu senin sorunun baska bir sey yazamiyorsun. istiyorsinki sen ben bizim oglan bizim takima tezahurat yapalim, al sana güzel site. Bu sizin istediginiz.Yaz kardesim eger bir fikrin varsa yaz….

  39. Necip in yerinde olsam kendimle övünürdüm. yazdiklarimla bas edemiyorlar yasaklanmami istiyorlar derdim, isteyenlerede bir bak, hakaretci küfürcü. fanatik Futbol taraftarlari.

  40. 15 TEMMUZ’DA BÖYLE KONUŞMUŞ

    DARBE GİRİŞİMİNE SICAK SÖZLER

    Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanlığına getirilen emekli Korgeneral Mike Flynn’in 15 Temmuz başarısız darbe girişimi günü yaptığı bir konuşmada özetle ‘Türkiye’de halen devam eden bir darbe var. Türk Ordusu NATO ve BM’ye bağlılığını açıkladı. Evet bu alkışlanmaya değer’ dediğine dair bir video ortaya çıktı. ABD’de 8 Kasım seçim günü The Hill sitesine yazdığı makalede Fetullah Gülen’in Türkiye’ye iade edilmesi gerektiğini savunan Flynn’in, darbe girişimi günü Cleveland’da İslam karşıtı görüşleriyle bilinen ‘ACT For America’ Örgütü’nün toplantısında ise şunları söylediği görülüyor:

    “Kariyerimin büyük bölümünü halen aktif olarak içinde bulunduğumuz (Irak, Afganistan) bölgelerde geçirdim. Muhtemelen çoğunuz bilmiyorsunuz, ama şu anda Türkiye’de halen devam eden bir darbe var. Ben da az önce bizde eğitim almış, Türk Ordusu’ndaki bir arkadaşımla sürekli iletişim halindeydim.

    Türk ordusu başarılı olacak mı olmayacak mı bilmiyorum ama, Türk ordusu yıllardır baltalanıyor. Türkiye gerçekten seküler bir ülke haline gelmişti. Sonra normal seküler bir ulus devlet, İslami bir devlete doğru dönüşmeye başladı. Başkan Obama’ya çok yakın olan Erdoğan yönetimindeki Türkiye bu.

    O yüzden bu akşam neler olacağını görmeyi merakla bekliyorum. Bu akşam ordunun açıkladığı şeylerden biri de… Buradan muhtemelen 8 saat (aslında fark 7 saatti) ilerideler, o yüzden muhtemelen (Türkiye’de) saat aşağı yukarı 3.00 – 4.00. Ordunun derhal söylediği, ‘NATO’ya, Birleşmiş Milletler’e olan sorumluluklarımızı tanıyoruz, dünya tarafından seküler bir ülke olarak görülmek istiyoruz.’ İşte ordu bu. (Bu sırada salondan alkışlar yükseliyor.) Evet bu alkışlanmaya değer.”

  41. Necip sever 38 ne yazdığına bak necip haziran hareketinin içindeki partileri sivil örgütlerin hangileri olduğunu soruyor bunları neden sorar? yakın geçmişte sdp-sykp- devrimci parti gibi sosyalist devrimci partilere kumpas operasyonları yapılmıştı aynını haziran bileşenlerine yapılmak isteniyor buna dikkat çekip eleştirmemiz fikirsizlikse sen bilirsin haklısınız size göre fikir kürtleri itibarsızlaştırmak hdp ye sallamak özgürlükçü toplumsal devrimcileri vatan millet milli duygulara davet edip hiza istikamet vermek giderek şövenist ırkçı faşistleşmekse almıyalım o fikirler senin olsun fikir zalim düzeni onun sistemi kapitalizmi ve aparatı devleti savunmaksa o fikirde senin olsun Necip in mübarek olsun al tepe tepe kullan

  42. “haziran hareketinin içindeki partileri sivil örgütlerin hangileri olduğunu soruyor bunları neden sorar?”

    Hangi devirde yasiyorsunuz, hangi magarada meskunsunuz, bilemem; ama, bu sorduklarimin cevabini MIT yada Emniyet ya da akliniza gelebilcek diger ulkelerin 3 harflileri coktaan bilmiyorlarsa, dukkani kapatip gitsinler daha iyi.

    Dahasi, artik cok yayginlasan ‘yuz tanima’ (‘face recognition’) teknikleri sayesinde, kisinin yuzu gorunmuyorsa bile (maske takmis olsa bile), kimin kim oldugunu ‘kesin’e yakin tespit etmeleri mumkun –ellerinde, resim ve video kayitlari varsa, yeter.

    Dolayisi ile, BHH’nin etkinligine katilanlarin isim-isim listesi de, eminim, ilgilerin (her kim iseler onlar) elinde mevcuttur.

    Baska bir deyisle, ‘kullara gaip, Allaha ayan’ cinsinden, kimin kim oldugunu bilmeyen bir tek (siradan insanlar olarak) biziz.

    Sonuc?

    Sizin husn-u kuruntulariniz, her soru soranin arkasinda ‘teskilat’ filan aramak takintilariniz o kadar demode oldu ki, insanin boyle birisinin bu cagda yasiyor olabilcegini dusunmesi bile zor.

    Ama, ote yandan, cok da ilginc.. Demek ki, ‘ilerici’lerin ‘ileri’ikleri gercekten gecen yuzyilda kalmis..

    “yakın geçmişte sdp-sykp- devrimci parti gibi sosyalist devrimci partilere kumpas operasyonları yapılmıştı aynını haziran bileşenlerine yapılmak isteniyor”

    Ben, ‘sosyalist devrimci partilere’ kimin neden ‘kumpas operasyonları’ yapmak isteyecegini hep merak etmisimdir.

    Merak edisimin sebebi de basittir: Bunlara kumpas filan cekmenin ne geregi var; en cok birkac gun (ya da, hafta; veya ay) icinde bunlar kendi aralarinda zaten anlasamayacaklar; bolunecekler parcalanacaklar..

    O yuzden, ayrica ilismege ne gerek var?

    ‘Haziran Bilesenleri’ de oyle. Wikipedia’daki bilgilere gore, 69 kisi kurucusu olmus; 42 kisi de yonetim kurulunda (her iki isim listesi de Wikipedia’da var).

    Tahminim, o isimlerin bir kismi, temsil ettikleri ‘parti’ ya da STK’nin adina orada yer aliyor; bir kismi da –herhalde– hatir/saygi (ve kalabalik gorunmek) icin katilmis ya da davet edilmisler.

    Dedigim gibi, hem kurucularin hem de YK mensuplarinin isimleri acik kaynaklarda mevcut.

    Kimin kim oldugu ya da ne adina katildigini ben bilmiyorum; ama, ilgili her 3-harfli biliyordur.

    Ben de bu tur seyleri hep garipserim: Hem demokratik olmak iddiasinda olunacak, hem de –acik/asikar olmasi gerekenleri– (sehven ya da kasitla) gizli tutacak..

    Bence, tek kasit –eger varsa–, beceriksizlikten kaynaklaniyor.

    Yani, BHH’da kimse, ‘etkinlik’e katilanlarin bir listesini yapmamistir (‘nasilsa Polis yapar’ diye, herhalde); ve ortaya sallapati bir sayi atmislardir.

    “size göre fikir kürtleri itibarsızlaştırmak hdp ye sallamak”

    Benim, hicbir zaman, ‘Kurt’ deyince sadece HDP veya PKK aklima gelmedi; simdi de oyle.

    HDP’yi itibarsizlastirmak konusuna gelince: Bence, siz, faili yanlis yerde ariyorsunuz. Onu en iyi yine HDP beceriyor.

    Bunlarin icinde, yakin zamanda karsilastigim bir-iki ornegi soyleyeyim:

    [Simdi tam linkini aramam lazim. Useniyorum.]

    Demirtas ve Yuksekdag’in tutuklanmasi sonrasinda, HDP’den yapilan aciklamalarda, ‘partide lider boslugunun olmadigi’ soylendi..

    Eminim, bunu, hem kuyrugu dik tutmak, hem de ‘bizde lider olacak baska cok kisi var’ anlaminda soylediler..

    Ama, madalyonun ote tarafinda da, ‘bu iki ismin o kadar da onemi olmadigini, eksikliklerinin hissedilmedigini’ de ima ediyor.

    Yahu, bu ne menem liderdir ki, eksikligi onemsiz olabiliyor?

    Siyasette boyle laf edilir mi?

    Bir baskasi da, TBMM catisi altinda devam edip etmeyecekleri..

    Ilk tutuklamalardan sonra, TBMM faaliyetlerini dudurduklarini anons ettiler. Daha sonra (dun?) ‘yok, TBMM faaliyetlerimize devam edecegiz’ dedi bazi HDP’iler. Sonra, ‘yok, belki de devam etmeyiz’ filan diyenler cikti..

    Yine ayni sey: Partinin kararini kim aciklar? Partinin boyle bir karari yoksa, bunun aksine kim aciklama yapar?

    Kisacasi, itibarsizlastirmak konusunda, HDP’ye benim ayrica bir katkida bulunmam gerekmiyor.

    Son olarak, bir de, zat-i alinizin buradaki mevcudiyetinden bahsetmek gerekiyor: Soyledikleriniz, soyleyis tarziniz, soylediklerinizin icerigi.. Butun bunlarin HDP’ye itibar kattigini mi saniyorsunuz?

  43. 41 neden Necip sever olayim. neden ya sizi ya necipi seveyim, yöntem konusunda size cepheden karsiyim.Radikal bir bicimde karsiyim, sol adina savundugunuzu varsaydiginiz hic birseyin altini doldurma ihtiyacinda olmadiginiza inaniyorum, ozgurluk cogulculuk su bu sizler icin slogandan ibaret, en yasakci dan yasakci tek tipcisiniz, tek tipligin basligini tekci olmamak koymussunuz(bu nun uzerine yazmak gerek) hepsi bu. icerik konusunda Necip e karsiyim, Siz ne istediginizi bile bilmeyecek haldesiniz.

  44. öyle bir özgürlükcu, cogulcu sol ki kendi disindaki sola kufr eder, kendi disindaki sola yaptigi cagri bile, bir Emir talimat ve tehdit gibidir, o Kadar ozgurlukcu o Kadar cogulcu o Kadar OTEKILESTIRMEYICI.,,,hadi oradan… de gidin..

  45. Tek kutuplu dunyadan cok kutuplu dunyaya, sangay isbirligi ne demektir? Deng siao ping demektir, önemli olan fareyi tutmak demektir, kapitalizmmi? gerekirse en vahsisini biz yapariz demektir, teknoloji calmanin en kolay oldugu bir cagda, , tarihin sonu geldi diyen adamin teorisinin sonu demektir. türkiye sangay isbirligi örgütümü, güldürmeyin beni, NATO dan cikmayan bir turkiye ile çin ve Rusya ancak dalga gecer:)

  46. kendine , sosyalist sol diyen kesimlerin ayri ayri oylarini cesitli secimlerde hesaplayip onlara torpil yaptim, cok moral bozucu idi, aydinligin oylarini da ekledim(onu solcu sanip oy vermis secmen vardir diye) kürt oylari ve chp oylarini disarda birakinca geriye benim torpilimle abartmamla 250 000 kisi kaldi, alin özgürlükcu solunuzu cikarin bu oyun icinden,

  47. Dogu Perincek 15 Temmuz ile ilgili “FETÖ Darbesi
    Kökleri Yükselişi Ezilmesi ve Sonuçları” adli bir kitap cikardi,ne dusunuyorsunuz?Umarim kitabi okumussunuzdur ,fikirlerinize cok deger veriyorum.Ayrica ben ulusalci degilim.
    Piyasa 15 Temmuz ile ilgili o kadar cok kitap ciktiki cogunlugu ya kariyer amacli yada parasal kaygilar.

  48. bering boğazından geçen deli

    gün, aydın ve çalışkan zihniyle bile yorulup bunalıyorken, bir taşra anarşisti ve delisi olarak ben size bir hali anlatayım: kiminle konuşsan mağdur! iş arayan, çalışan, emekli… bir şeylerin farkındalar ama kurnazlık baskınlığı pragmatizmin zaferiyle sonuçlanıyor. değil bir ülkeyi, dünyayı kirletecek düzeyde gemiyi yürütebilme tezgahıyla tüm dünyalıların sorunu bir çürümüşlük! gün abi ebesini atasını biliyor sorunun; benim taşradaki kahvehane ahalisi de biliyor. gerçeği bilmeyen yok. yaşadığı toprağı güzelleştirecek bir çaba da ufukta yok. bu ülkeyi ya bir şair çıkar bir yere sürükleyebilir; ya da bir katil karakterli cengaver! eğer güzellik, yiğitlik sıfırsa, beberuhi eberuhi kültüründe kafamız eriyorsa, biz de birer gün abiyiz.

  49. Gun zileli bazen yazmak istemiyormus.
    Bizde baze.yazmaga calisiyoruz.

  50. PYD lideri Salih Müslim, IŞİD’in hâlâ Türkiye’de kampları olduğunu savunurken, TSK Cerablus’a girdiğinde ABD’nin kendilerine “size yardım edemeyiz” dediğini aktardı.

    durun devamini ben yazayim. ama buna ragmen biz hala Rejime karsi ABD nin en güvenilir müttefiki olmaktan gurur duyuyoruz.
    Aferim size devam edin.

  51. http://criturk.com/haber/ozel-haber/dogu-perincekin-dogrulari-tum-solun-dogrularinin-toplamindan-kat-be-kat-fazla-1983
    “Doğu Perinçek’in doğruları, tüm solun doğrularının toplamından kat be kat fazla.”
    Mehmet Ali Güller yazmış, okumanızı tavsiye ederim.
    Gün, özgürlükçü solcular senin kripto olduğunu, Perinçek tarafından özel görevle içlerine yollandığını tespit etti, görevin sona erdi. Maskeni düşürdüler. Kızıl Kayalar romanındaki deli rolü oynayan Çinli komünist gibi senelerdir iyi numara yaptın ama şimdi görev bitti, geri dön bir an evvel.
    Burada yazanların hepsini üstüste koysan Doğu Perinçek’in paçasına erişemeyeceklerini sen de gördün. Şimdi koş saflara gel saflara parti bayrağı altına.

  52. Ferhan Şensoy - Gün Zileli - Necip

    15 Temmuz’da yaşananın biraz komik bir tarafı var.

    Yani, organize, tezgâhlanmış bir şey olarak görüyorum ben bunu.

    Bir tasfiye için, böyle bir şey yapıldı.

    Güdümlü olduğunu düşünüyorum.

    https://www.youtube.com/watch?v=lZzgFxy3Y9U

  53. Dogu perincek in dogrulari ve sol:)) birakin solu dogu perincek gibi bir `karakter`100 yildan beridir dünyaya gelmemistir. Böyle bir tiksindirici kisilik az bulunur.

  54. Zulfu livaneliden aktarim, bu adami parlatmayin tehlikeli dedim, Tayyip icin, Baykal: nasil olsa bati ekonomisine uyamaz iki gunde bati onu indirir( Kemalist Baykal a bakarmisiniz) sunu Zileli ye bile anlatamadim, karsi taraf senin ilkesel dogurunun demagojini yaparak sana vuruyorsa yapman gereken reel Politiker olmak degil net ve anlasilir olmaktir, her Zaman zafer kazanmana gerek yok, CHP nin tepesindeki SUPERNATO cular ile Perincekci SUPERNATOTUCALIRI en iyi teshir edebilecek Zileli, defterinden anti emperyalizmi silmis, kizmis kusmus o kavrama , neden tum anti emperyalistler Stalinist, Merdan yanardag yaramaz Adam , e kim yarar Adam… anti emperyalizm onemlidir, entelektuel ortamda, bati merkezciligi yikan , Paradigma yikan hocaölarimiz, bile ne Kadar bati merkezci olduklarini gormeliler, atut culereme laf yetistirecen, uvriyerist marxisleremi, oportunizmemi, sasirdim kaldim:)……………bu cagda aslin minevranin baykusunun dolandigi cagda, zileli yazacak birsey bulamiyorsa, umarim en azindan dusunecek sey buluyodur, dusunulecek yazilacak bundan iyi cagmi olur layn:)

  55. bu zileli beni yine takmaz ama, söyle bir onerim var, mademki herkes hapishanede, genel bir hapishane direnisi , eskisi gibi siz radikaller soylesiniz biz boyleyizi bi yana birakin, hybriyd bir cezaevi direnisi, dalga gectigimiz Reformist TKP lilerin hapsirma direnisinden, ölüm orucuna Kadar, .. yok arkadas ben insanin kendisini oldurmesine karsiyim dan, hapsurma direnisi neymis lan diyenin birbirine saldirmadigi, turkiye solu hapishane onlerine gitmelidir. ölum orucundan sokak direnisine Kadar , eylemde birlik, birbirimeze kufretmede serbestlik, ama artik, kimse bana aydinlik sol icindedir demesin:)

  56. dogu perincek ile iliskilenmis Suriye Esad rejimi, sanirim seyi anlamistir, Aydinlikcilik, Dogu Perincekcilik Saglam Nato culuktur:)

  57. Batı’ya Tehdit, İçeriye Sopa!

    İlkay Meriç
    4 Aralık 2016

    ABD’yle gerilimin devam etmesi, AB müzakerelerinin askıya alınma noktasına gelmesi, egemen güç pozlarının kesildiği Suriye ve Irak’ta birbiri ardına alınan darbeler ve ekonominin ciddi bir krize girmesi nedeniyle, AKP-Saray artan bir sıkışmışlık yaşıyor. Tüm bunların başkanlık sistemine geçiş için adımların hızlandırıldığı bir süreçte yaşanması doğal olarak hükümetin endişelerini misliyle arttırıyor. Bu yüzden, bir yandan faşist baskılarla toplumsal muhalefet engellenmeye ve milliyetçi-dinci propaganda sağanağıyla destek tabanı diri tutulmaya, öte yandan her türlü tehdit ve demagojik söylemle Batı’ya parmak sallanarak hareket alanı genişletilmeye çalışılıyor. Erdoğan iktidarı, AB’ye, ABD’ye, NATO’ya meydan okurken, bunu iç kamuoyuna “dik duruş”, “bağımsızlıkçı çizgi” olarak lanse edip milliyetçi gururu okşayarak gerçekleri perdelemeye uğraşıyor. Dışarıya yönelik olarak ise, “seçeneksiz değiliz, bizi bu halimizle kabul etmek zorundasınız, aksi halde Rusya-Çin kampında da bize yer var” mesajı vererek elini güçlendirmek istiyor. Ne var ki tüm bu meydan okumalar aslında gücün değil güçsüzlüğün, rahatlığın değil sıkışmışlığın ifadesidir.
    Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durum, onun alt-emperyalist konumunun ne kadar sallantılı olduğunu da göstermektedir. 2011’e kadar başta ABD olmak üzere işbirliği halinde olduğu Batılı emperyalist güçlerden aldığı destekle bölgesinde ekonomik ve siyasi gücü artan Türkiye, ekonomik büyüme rakamlarıyla da dikkat çeken ülkeler arasında yer almaktaydı. Bunlara dayanarak AKP, Türkiye ekonomisini olduğundan büyük bir ülke konumunda görmeye ve göstermeye başlamıştı. Dış faktörlerin rolü önemsizleştirilerek dizginsizce köpürtülen bu algı, Erdoğan hükümetini gerçeklerden kopararak hayaller âlemine sürükledi. Türkiye’nin dilediği her şeyi yapabilecek bir emperyalist güç olduğu zehabına kapılan Erdoğan ve ekibi Ortadoğu politikasında ABD’yle ters düşmeye başlayınca, Türkiye’nin alt-emperyalist konumunu bile sallantıya sokacak bir gerileme süreciyle karşı karşıya kaldı. İlerleyen süreçte bu durum düzelmek bir yana daha da kötüye gitti ve kendisini dev aynasında görerek bölgenin efendisi olma düşleri kuran Türkiye, Ortadoğu’daki emperyalist paylaşım masasından belirgin bir şekilde dışlanmaya başladı.
    Bugün gelinen noktada, Irak ve Suriye’ye yönelik emelleri kursağında kalan, Kürt sorununu içinden çıkılmaz hale sokarak bölünme dinamiklerini güçlendiren, toplumsal kutuplaşmayı derinleştiren, izlediği politikalarla ekonomik krizi daha da şiddetlendiren Saray ve ekibi, bekasını, totaliter bir rejim kurarak sağlamaya çalışıyor. Bu diktatörlüğün harcı ise şovenizmle, din bezirgânlığıyla ve dizginsiz bir kâr hırsıyla karılı.
    Kendi eliyle yarattığı sorunların sorumluluğunu dış güçlerin sırtına yıkarak mazlum rolü oynamaya çalışan Erdoğan iktidarı, “yedi düvele karşı savaş veriyoruz, bizi yok etmek istiyorlar” vaveylası eşliğinde yok oluş tehlikesi algısını güçlendiriyor. Ama aynı zamanda, Lozan’ın “bizi” küçücük bir alana hapsettiğinden, bu sınırların Türkiye’ye dar geldiğinden söz edip imparatorluk hayalleri pompalıyor. “Yüz yıllık parantezi” kapatmaktan, yani “güçlü Osmanlı”ya geri dönmekten söz ederken, bunu “yeni ve büyük Türkiye” söyleminde somutluyor. Bu arada, tekçi Kemalist iktidarı çağrıştırırcasına, “yeni Türkiye” için de bir kurucu-kurtarıcı baba ve kuşatmaya son verecek bir “kurtuluş savaşı” miti yaratılıyor. 15 Temmuz, Erdoğan’ın mutlak iktidarı altında şekillendirilmekte olan bu “yeni Türkiye”nin milâdı olarak tarihe kazınmak isteniyor.
    Geçtiğimiz günlerde Polis Akademisinin düzenlediği bir konferansta Erdoğan şöyle sesleniyordu salona: “Allah’ın izniyle yeni Türkiye’nin yakında olduğuna ben inanıyorum. Bölgedeki çatışmalar, ekonomik ve siyasi hücumlar sonuç aldığımıza yaklaştığımızın işaretidir. Böylesi zamanlar milletin dönüm noktalarıdır. Şu anda siz öyle bir sürece giriyorsunuz ki siz kendinizi o dönüm noktasına hazırlayın.” Türkiye’nin bir dönüm noktasında olduğu doğrudur, ancak bu dönüm noktası baş aşağı çakılacak diklikte bir yokuşa açılmaktadır. Ekonomik ve siyasi saldırıların ve bölgedeki çatışmaların muştu olarak değerlendirilmesi ise olsa olsa siyasi körlüğe ya da patolojik bir vakaya işaret edebilir.
    Megalomani, halüsinasyonlar ve derin korkularla bezeli ağır semptomlarla kendini gösteren bu tabloyu sağlıklı bir bünyenin üretmesi mümkün değildir. Tıpkı bireylerde olduğu gibi sosyal yapılarda da bu gibi durumlar ancak iç ve dış gerilimlerin tepe noktasına ulaşarak bünyenin kimyasını bozduğu koşullarda ortaya çıkar. Türkiye’de iktidarı ellerinde tutan güçler açısından da durum budur. Üçüncü Dünya Savaşının, kapitalizmin tarihsel krizinin, Kürt sorununun ve izlenen İslamcı siyasetin dayatmalarının yarattığı iç ve dış gerilimler yüzünden siyasi iktidar büyük bir sıkışmışlık içindedir. Ayağının altındaki toprağın kaymaya başladığını gören Saray ve çevresi bu nedenle, toplumsal muhalefeti faşist baskılarla dizginlemeye çalışırken, dışarıya karşı da en saldırgan pozisyona geçmiştir. Erdoğan’ın ABD, AB ve NATO’ya yönelik tehditlerini ve Şanghay çıkışlarını da bu bağlam içinde değerlendirmek gerekiyor.

    Batı ittifakına karşı “Şanghay” mı?

    Şimdiye dek askeri alanda kendini NATO ittifakı içinde şekillendiren, emperyalist Batı kampında konumlanan ve bunun bir parçası olarak AB’ye girmeye çalışan TC, AKP hükümetinin 2011’den bu yana bununla çelişen bir siyasi hatta savrulması nedeniyle Batı tarafından sıkıştırılıyor. Erdoğan iktidarı, kendine yönelen bu hamleleri, Suriyeli mültecileri AB’nin üzerine salma ve yüzünü Rusya-Çin ittifakına dönme tehditleriyle boşa çıkarmaya çalışıyor. Ne var ki, Rusya-Çin ittifakına yönelme yönündeki manevralar da kendi içinde pek çok çelişki barındırıyor.
    Tüm tehditlerine rağmen Suriye ve Irak için ilan ettiği kırmızıçizgileri paspasa çeviren bir ABD’yle, Avrupa Birliği Parlamentosundan ezici bir çoğunlukla “üyelik müzakerelerinin askıya alınması” kararı çıkaran bir AB’yle ve Türkiye’den çekilmeye başlanan Batı sermayesi gerçekliğiyle karşı karşıya kalan Erdoğan ve hükümeti, alternatif arayışlarından söz ederek Batılı emperyalist güçlere kafa tutuyor. Erdoğan’ın vize serbestisi için yıl sonuna kadar bekleyip “AB defterini bir referandumla kapatmak”tan dem vurmasının ardından yaptığı Şanghay çıkışları da, hükümetin Rusya’dan füze savunma sistemi alınabileceğini söyleyerek NATO’ya şantajda bulunması da bunun bir parçasını oluşturuyor. Ancak bu meydan okumanın şimdilik bir efelenmenin ötesine geçmesi mümkün görünmüyor.
    Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ[*]) üyeliği bir alternatif olarak değerlendirmekten söz eden Erdoğan, bilindiği gibi bunu 2012’den bu yana dönem dönem tekrarlıyor. ABD’yle ve AB’yle arasının açılmaya başladığı o günlerde Erdoğan Putin’e “bizi de aranıza alın” demiş ve Türkiye “diyalog ortağı” olarak ŞİÖ’yle ilişkiye geçmişti. Böylece bir yandan enerji alanındaki anlaşmalar garanti altına alınmak istenirken, bir yandan da tıpkı bugün olduğu gibi Batı’ya mesaj veriliyordu. Ancak Rusya ve Çin o dönemde Erdoğan’ın “teklif”ini ciddiye almamış, Putin bunu gülümsemeyle karşılamış ve Türkiye “diyalog ortaklığı” statüsüyle yetinmişti. İşin gerçeğine bakılırsa, Erdoğan’ın bunun ötesinde bir niyeti de yoktu; zira ŞİÖ üyeliğinin Batı kampından kopuş anlamına geldiğini ve Türkiye’nin bunu bir kalemde yapamayacağını o da biliyordu.
    Aslında bugün de benzer bir durum söz konusudur. Ne var ki mevcut siyasi rejimin Batı’yla çelişkileri had safhaya ulaştığı için “teklif”in ciddiyet derecesi yükselmiştir. Erdoğan, insan haklarının, hukukun, demokrasinin ayaklar altına alındığı Türkiye’nin ŞİÖ içinde “çok daha rahat hareket edeceği”ni düşünmektedir. Kendisi bunu Özbekistan ziyaretinden dönerken, “Türkiye bir defa kendini rahat hissetmeli. «Benim için varsa, yoksa Avrupa Birliği» dememeli. … Türkiye’nin Şanghay Beşlisi içerisinde yer alması, bu konuda çok daha rahat hareket etmesini sağlayacaktır diye düşünüyorum” sözleriyle ifade etmiştir. İnşa edilmeye girişilen “yerli ve milli” totalitarizmin önündeki tüm engelleri temizlemek isteyen iktidarın, bu süreçte her türlü dış basınçtan azade, “yerçekimsiz” bir ortamı tercih ettiği açıktır.
    AB’nin bindirdiği basınç mülteci meselesi yüzünden son derece sınırlı olmasına rağmen Türkiye’nin egemenlerini fazlasıyla germektedir. Oysa Rusya ve Çin’in başını çektikleri kamp bu açıdan son derece rahatlatıcı ve huzur vericidir! “Biz geleneklerimizden de esinlenerek Türkiye’ye yakışan Türk tipi bir başkanlık sistemini devreye sokalım. Bu, Türkiye’ye çok daha hızlı bir şekilde kalkınma fırsatı verecektir.” Böyle diyen Erdoğan, ölene kadar iktidarda kalan başkanlarıyla ünlü ŞİÖ devletlerinin geleneklerinden de bolca esinlenebilir. Hızlı kalkınma konusunda ise, örneğin ÇKP’nin çıplak diktatörlüğünün hüküm sürdüğü Çin, işçi haklarını hiçe sayarak sermaye için sınırsız sömürü cenneti yaratmasıyla, iş cinayetlerinde dünyada ilk sıraya oturmasıyla vb. fazlasıyla ilham vericidir doğrusu!
    Ne var ki, kurulduğundan bu yana ekonomisinden ordusuna Batı dünyası içinde şekillenmiş bir devletin kamp değiştirmesi o kadar kolay bir olay değildir. ŞİÖ, AB gibi bir ekonomik-siyasi birlik ya da NATO türü bir askeri pakt olma özelliği taşımamakla birlikte, Batı dışında bir emperyalist ittifakı temsil etmektedir. ŞİÖ üyeliği NATO üyeliğinin düşmesine yol açacak bir duruma işaret ettiği gibi, NATO üyeliği de ŞİÖ açısından önemli bir engel oluşturmaktadır. Üstelik AB ve ŞİÖ’yü birbirine alternatif iki birlikmiş gibi gösterip şantaj aracı olarak kullandığı için Türkiye’nin müttefikliği Batı nezdinde daha ciddi bir şekilde sorgulanır hale gelmektedir. Sonuçta Türkiye emperyalist hırslarla yanıp tutuşurken aklınca iki kamp arasında manevralar ve şantajlarla gemisini yürütmeye çalışmaktadır. Ama kayalık denizlerde “kılavuzsuz” ilerlemek de, “kılavuzlar” arasındaki rekabeti kızıştırıp aradan kazançlı çıkmak da Türk tipi bir mavna için kolay değildir.
    Dahası Türkiye’nin, uçak düşürme kriziyle birlikte daha düne kadar boğaz boğaza geldiği, Suriye politikasında tam ters uçlarda bulunduğu, Kürt meselesinde ortaklık yakalamasının son derece güç olduğu Rusya’yla hangi temelde ittifak kurmayı düşündüğü de belli değildir. Ordunun IŞİD’le mücadele etmek için Suriye’ye girdiğini söyleyen Türkiye, gerçekte PYD’nin önünü keserek Rojava’nın bütünleşmesini engellemek ve kendi kontrolü altında tuttuğu İslamcı çeteler aracılığıyla gelecekte Suriye’de söz sahibi olmak üzere hareket etmektedir. Üstelik Esad’ın yönetimde kalmaması için de elinden geleni yapmaktadır ve Rusya da bunları bal gibi bilmektedir. Dolayısıyla Rusya açısından da Türkiye hiçbir şekilde “güvenilir” bir müttefik değildir. Ancak gerek Rusya gerekse Türkiye, ekonomik çıkarları gereği çeşitli alanlarda işbirliğine gittikleri gibi, diğer güçlere karşı ellerini güçlendirmek için zaman zaman olduğundan fazla yakınmış görüntüsü de verebilmektedirler. Rusya’nın Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırmak ama aslında bir taraftan da zayıflatmak istediği açıktır. Sonuçta oportünizm, dalavere, şantaj ve ikiyüzlülük, kapitalist devletlerin fıtratında vardır.
    Erdoğan iktidarı, ABD’nin ve AB’nin ikiyüzlülüğünü, çıkarcılığını öne çıkarırken, kendi emperyalist politikalarını ve niyetlerini, “insaniyet”, “adalet”, “onurlu ve dik duruş” kılıfı altında gizlemeye çalışıyor. Sol bir maske altında Avrasyacı burjuva güçlerin siyasi temsilciliğine soyunan Perinçekgillerin de katkılarıyla, iktidarın ABD’ye, AB’ye ve NATO’ya kafa tutma görüntüsü, emekçi kitlelere “anti-emperyalizm” olarak pazarlanıyor. Oysa karşımızda, egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda hareket eden, bu doğrultuda politik manevralar gerçekleştiren ve ister Batı ister Doğu kampına dâhil olsun, tek amacı sermayenin büyümesini ve yayılmasını sağlamak ve kendi iktidarını baki kılmak olan bir burjuva hükümet vardır. Bu burjuva iktidarın işçi ve emekçi kitlelere, esaret, sefalet ve yıkımdan başka sunacağı hiçbir şey yoktur.

    [*] Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın 1996 yılında oluşturduğu Şanghay Beşlisi, Özbekistan’ın katılımıyla 2001’de Şanghay İşbirliği Örgütü adını aldı. Sınır güvenliğini sağlama, “ayrılıkçı ve aşırı yapılarla ortak mücadele yürütme” hedefleriyle oluşturulan bu birlik, ilerleyen yıllarda ekonomiden enerjiye daha geniş bir alanda bir işbirliği platformuna dönüştü. Şu ana dek gözlemci statüsünde bulunan Hindistan ve Pakistan’ın üyelikleri 2017’de onaylanacakken, Afganistan, İran ve Moğolistan’ın gözlemci ülke statüsü devam ediyor. Türkiye ise 2013’ten bu yana, Sri Lanka ve Belarus’la birlikte “diyalog ortağı” konumunda bulunuyor.

    Marksist Tutum
    http://marksist.net/ilkay-meric/batiya-tehdit-iceriye-sopa.htm

  58. Abi aklına geldikçe yaz lütfen. Ayda 1-2 kere kontrol ediyorum yeni yazın var mı diye, olmayınca bir minik daha artıyor sıkıntım.

    Yaptığın analizler, betimlemeler ne derece doğru diye kafamda ölçüp biçmeyi eğlenceli buluyorum. Her öngörünü tutacak diye değil, zaten tahmin derler ona, ki bu bir at yarışı bülteni de değil. Efendi bir üslup sahibi olduğun ve aklı başında yazılar yazdığın için okuyorum.

    Son zamanlarda eşşek gibi anırarak hakaret etmek güce tapanların efendilerine yaranma gösterisi, bir nevi onlara tapınma şekli olmuş ve sen böyle tiplere bile nerde hata yaptıklarını anlamaları için biraz uğraşıyor aklı başında tepkiler veriyorsun.

    Genç halimle üzülüyorum savaş haberi, yoksul aç insanı olmayan, dışarda insanların birbirinden nefret etmediği, herkesin kendine uygun -görsel-yada-duysal- keyifli bulduğu bir sanat ile haşır neşir olduğu, rahat rahat gece gündüz dans edebildikleri, cinselliğin bir ihtiyaç değil de lüks olduğunu öğrendikleri bir dünya göremeden yaşamım bitecek diye.

    Sen bunların komik tarafını görüp eğleniyorsun, yazıyorsun sayende biz de okuyup eğleniyoruz be moruk..:)

    ”Bütün bunlar sadece bana mı saçma geliyor” yada ”hayata onların bedeninde başlasaydım ben de onlar gibi, başkalarının -dost-yada-düşman- acı çekmesinden zevk alan bir tip olur muydum” diye kendime sorup kötü görüntüler tasavvur edip kendime işkence etmeyi bıraktığıma (şu an için), nar ayıklarken tv.de gördüğün saçmalıkları kaleme almış olmana, dolayısıyla bunları yazmama sebep olmana seviniyorum.

    Saygılar, sevgiler…..

  59. yazıyorum bir şeyler ama ortamı görüyorsun. İroni bile kurtarmıyor artık. sevgiler. (bir de şu sıra yoğun bir kitap çalışmam var. Bu da yazıları biraz aksatıyor.)