Fakir Elma’nın röportajı- Gün Zileli: “Referanduma katılın ve #HAYIR deyin; kasabın bıçağına teslim olmayın”

Gün Zileli, Anayasa değişikliğinin geçmesi halinde, bütün faşist rejimlerin özelliği olan tek kişi diktatörlüğünü göreceğimizi belirterek, referandum oylamasında ‘Hayır’ oyunun hayati öneme sahip olduğunu vurguladı.

2017-02-21 14:45:06 Sedat Yiğit / Fakirelma Haber

Siyasetçi, yazar ve çevirmen Gün Zileli ile, kamuoyunda ‘Türk usulü başkanlık’ olarak da bilinen, Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişle ilgili anayasa değişikliğinin oylanacağı 2017 referandumu üzerine konuştuk. Gün Zileli’nin sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Anayasa değişikliği neden gündeme geldi? Erdoğan hangi yetkiyi kullanamıyordu da böyle bir sistem önerisinin referandumda oylanmasını istedi?

İktidar, hiçbir zaman doymak bilmez bir canavardır. Dolayısıyla, “neden daha fazlasını istiyor ki” diye sormak beyhudedir. Batı demokrasileri ya da dünyada sayıları giderek azalan makul parlamenter rejimler nasıl oluyor da bu sınırsız iktidar hırsını göstermiyorlar? Hayır, orada da bir iktidar gücünün önündeki barikatları kaldırsanız kabından taşıp ulaşamadığı iktidar alanlarını istila edecektir ama buna imkân bulamaz. Yani kısacası, batı temsili demokrasileri ve parlamenter rejimler, farklı iktidar odaklarının birbirini sınırladığı, dolayısıyla bir iktidar odağının sınırsız bir iktidara sahip olamadığı rejimlerdir. Orada da, Hitler örneğinde olduğu gibi, iktidarın güçlerinden biri bütün yetkileri ele geçirip diğer iktidar odaklarını bütünüyle devre dışı bıraksa, mutlak iktidarlar ortaya çıkar. Bunun adı da zaten faşizmdir. Bütün mesele, bugünkü AKP iktidarının, kendisini sınırlayan diğer iktidar odaklarının sahip olduğu iktidar alanlarına göz dikmiş, daha da kötüsü (göz dikmekle sahip olmak aynı şeyler değildir!) o iktidar alanlarını ele geçirme şansı olduğunu düşünmüş olmasıdır. Bugünkü tekelci iktidar ya da faşizm girişiminin esas nedeni budur. AKP iktidarına bu cüreti kazandıran biraz da onu dengelemesi beklenecek odakların (sadece partilerden söz etmiyorum, yargı vb. de dahildir bu odaklara) denetleme görevini yerine getirmekte gösterdiği zaaf değil midir?

Sizce referandumdan nasıl bir sonuç çıkar? Anayasa değişikliğinin geçmesi halinde nasıl bir Türkiye göreceğiz?

Referandumdan nasıl bir sonuç çıkacağını bugünden öngörmek çok kolay değil. Anketler #HAYIR’ın önde olduğunu gösteriyor. Fakat daha iki ay var. Bu sürede neler olur? Bir takım provokasyonlar devreye girebilir mi, bunlar bilinmezlikte ama her an beklenebilir böyle bir şey. “Kontrollü kaostan” söz ediliyor örneğin. Referandum yarın yapılsa bence #HAYIR kazanır ama ya yarından sonra… Umarım öyle bir şey olmaz!

Anayasa değişikliğinin geçmesi halinde nasıl bir Türkiye göreceğimizi söyledim. Bütün faşist rejimlerin özelliği olan tek kişi diktatörlüğünü göreceğiz. Öyle ki, bu rejimle birlikte, parlamentonun yanı sıra AKP’nin bile bugüne kadar bilinen işlevi sona erecek. AKP, bugünkünden bile beter bir kukla partiye dönüşecek. Aslında bana soracak olursanız, bugünkü AKP’nin ve başbakan dahil bakanların yaptığı bir ötenaziden başka bir şey değil. Gönüllü olarak hayata veda etmek!

Bir anarşist seçimlerde oy kullanır mı? Önümüzdeki referandumda oy kullanmalı mı?

Bu tür dogmaları bir yana bırakmak gerekir, elbette gerektiği zaman hem de en önde oy kullanır. Anarşizmin tek anlamı bence mutlak özgürlükçülüktür. Yani anarşizm, paradigmasını daima özgürlüğün yararı ya da zararına göre kurar. Hele böyle bir, var olan özgürlükleri de katledecek ve faşizmi kuracak oylamada bir anarşistin tarafsız kalması ya da klasik boykot tutumuna girmesi düşünülemez bile. Bu tamamen konformist bir tutum olur ve pratikte özgürlük düşmanlarının safında yer almak anlamına gelir.

Önümüzdeki referandumda mutlaka oy kullanılmalı. Sadece oy kullanmakla kalınmamalı, herkes eşine dostuna, akrabasına, arkadaşına, tanıdığı tanımadığı kim varsa diktatörlük anayasasının geçmesi halinde olacakları anlatmalı ve #HAYIR oyu atmalarının hayati önemini anlatmalıdır. Bu son şanstır. 16 Nisan’da kaybedersek bundan sonraki mücadelemiz ancak faşizm koşulları altında yürütülebilecek çok zor bir mücadele olacaktır.

Bir de şöyle bir eğilim var: “Nasıl olsa hile yapıp kazanacaklar, uğraşmaya değmez!”

Bu da son derece konformist, biraz da “sol” gösterip sağ vuran bir eğilim. Sonuçta gevşemeye, gayret göstermemeye ve bir köşeye çekilip beklemeye yol açan aslında teslimiyetçi bir eğilim. Bu arkadaşlara şunu anlatmamız gerekiyor: Diyelim ki sizin dediğiniz gibi olsun, yine de bu kadar kritik bir oylamada son gücümüzle mücadele etmek yakışır bize. Kasabın bıçağına mücadelesiz teslim olmak mı, yoksa sonuna kadar direnmek mi? Hiçbir aklı başında canlı birinci yolu tercih etmeyecektir.

Boykot hangi durumlarda başlı başına bir eylem olarak değerlendirilir?

Her iki alternatifin de eşit ölçüde kötü olduğu ve özgürlüklere en ufak bir olanak tanınmadığı durumlarda boykot eğilimi geçerli olabilir. Yani “kırk katır mı kırk satır mı?” durumlarında boykot etmek gerekebilir. Fakat bugün böyle bir durum yoktur. Bu oylama, diktatörlüğe evet mi, hayır mı oylamasıdır. Böyle bir oylamada “ikisi de aynı ölçüde kötü, o zaman ben de boykot diyorum” demek mantıksızlıktır.

Halen güçlü bir boykot eğilimi olduğunu sanmıyorum. Tabii HDP’ye oy vermiş ve şu anda %20 civarında gözüken bir kesim hariç. Aslında bu kadar kritik bir oylamada bu oran da az değildir. Kürt arkadaşlar iyi düşünmeliler. Bugün boykot ya da sandık başına gitmemek doğrudan doğruya kendilerini katleden bir iktidarın değirmenine su taşımaktadır. Katılımdaki her bir puanlık düşüş, evetçilere üç puan kazandırıyor, unutmayalım.

Bir de şu eğilimi görüyorum: “MHP’liler de #HAYIR diyor, Kürt düşmanı ulusalcılar da öyle!”

Tamam da, sen başkaları için mi oy kullanıyorsun! Herkesin #HAYIR’ı kendine! Peki MHP’liler de, “HDP’liler #HAYIR diyormuş, o zaman ben demeyeyim” deseler olur mu? Biraz zekâsı olan biri, zaten iktidarın hesabını bu zıtlık üzerine kurduğunu görür. Ne diyorlar: “FETÖ’cüler, PKK’liler, HDP’liler #HAYIR diyor, öyleyse siz evet deyin.” Kısacası, özellikle Kürt arkadaşlara sesleniyorum, eğer bu iktidarın gelecekte de Kürt halkına daha fazla zulüm yapmasını istemiyorsanız referanduma katılın ve #HAYIR deyin.

Aslında AKP iktidarı, belki başka bir yolu olmadığından, belki de inceden inceye hesap edemediğinden referanduma gitmek zorunda kalmış ve karşısındaki zıt eğilimdeki her türlü muhalefeti kendi eliyle #HAYIR’da birleştirmiştir. Bırakın bu kadar zıt eğilimleri, çeşitli fraksiyon farklılıklarından dolayı birbirinin gözünü oyan her türden muhalefeti ikircimsiz birleştiren bu kadar altın bir fırsat olamaz. Bu fırsat değerlendirilmelidir.

Bana soracak olursanız, ben MHP’lilerin önemli bir oranda #HAYIR verecek olmalarından memnunum. Ne yani, MHP’liler Bahçeli’nin yolunu izleyip AKP iktidarına destek verseydi daha mı iyi olacaktı. Hayatımda ilk kez, iktidara destek olmayan MHP’liler hakkında sıcak duygulara sahibim. Aramızdaki zıtlıklar ne kadar büyük olursa olsun. Zaten burada fikirleri oylamıyoruz. Sadece kaderimizi oyluyoruz. Kasap bıçağının altına boynunu uzatmaya razı olmayan herkes, sağcısı, solcusu, Kürdü, MHP’lisi, Ulusalcısı, Kemalisti, enternasyonalisti, komünisti, anarşisti, milliyetçisi, İslamcısı, hatta AKP’lisi, bu referandumda sandık başına gitmeli ve mührünü #HAYIR’a basmalıdır. Bugün tek bir ortak dava vardır, o da #HAYIR’dır!

HDP biliyorsunuz parti olarak referandumda etkili bir şekilde ‘hayır’ kampanyası başlatma kararı aldı. Fakat anketlere baktığımızda, HDP seçmeninin yüzde 20’lik bir kısmının referanduma kayıtsız kaldığı, sandığa gitmeyebilecekleri tahmin ediliyor. Sizce bu politik anlamda bilinçli bir boykot mu yoksa Türkiye siyasetinden kopuşun eşiği mi?

Aslında bu konuya yukarıda kısmen değindim. Bilinçli bir boykot mu var, bunu bilemiyorum. Kürt ulusal hareketinin önderliği el altından böyle bir şey yapıyorsa ya da yaparsa, yukarıda kullandığım deyimi bir kere daha kullanacak olursam, o da ötenazi yapmış, yani kendi ölümünü imzalamış olur. Şu anda HDP’den bir boykot tutumu gelmiyor. Hatta bildiğim kadarıyla HDP’liler #HAYIR için çalışıyorlar. Kendiliğinden bir “küskünlük” eğilimi de %20’lik boykot ya da oy kullanmama eğilimine yol açmış olabilir. Fakat bence bu %20’lik kesim en kolay ikna edilecek kesimdir. Ben olsam HDP’li yöneticilerin yerinde, bütün enerjimi bu kesimi sandık başına gitmeye ikna etmeye harcardım.

Peki referandumda ‘Hayır’ oyları çoğunluk çıkarsa, neler değişir? Muhalefet, AKP hükümetini erken seçime zorlayabilir mi?

Doğrusunu söylemem gerekirse, sistem içindeki farklı durumlar ve seçenekler beni çok da ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren, bu referandumda diktatörlük alternatifinin yenilmesi. #HAYIR üstün çıkarsa bu, toplumda büyük bir ferahlamaya yol açacak, insanlar rahat bir nefes alacak ve Türkiye toplumu “öyle her kuşun etinin yenemeyeceğini” göstermiş olacaktır. Bu, en azından diktatörlük heveslilerine bundan böyle ayaklarını denk almaları gerektiğini öğretecek, özgürlük yanlılarına da büyük bir özgüven verecektir.

Yine de sistem içi alternatifler açısından ne olur anlamında sorunu kısaca yanıtlayayım: Ben olsam sistem içi muhalefetin yerinde, erken seçim zorlamazdım. Hatta bence bunu şimdiden ilan etmelidir CHP. #HAYIR kazanırsa seçimler normal zamanında yapılacaktır demelidir. Bu, bir kısım AKP seçmeninin de referandumu partiler seçimi gibi görmeyip #HAYIR’a basmasını ya da en azından sandık başına gitmemesini sağlayacaktır. Bugün AKP’nin sıradan seçmeni de diktatörlük eğilimini görüyor ve bundan rahatsız, ancak diğer yandan AKP iktidarının son bulmasını da istemiyor. Bu ikircikli seçmene, #HAYIR da kazansa erken seçim ya da AKP’nin hemen devrilmesi gibi bir durum olmadığı anlatılmalıdır.

Bu haber http://www.fakirelma.com/’dan alınmıştır.

Kaynak: http://www.fakirelma.com/haber/1556/gun-zileli-referanduma-katilin-ve-hayir-deyin-kasabin-bicagina-direnmeden-teslim-olmayin.html

Hakkında Gün Zileli

Okunası

MHP Takozu! (ve Artı-Gerçek’teki yazılarımın Sona Erişine İlişkin Kısa bir Açıklama)

Bu yazı, her zamanki gibi cumartesi gecesi Artıgerçek’te yayınlanmak üzere yazılmıştı. Dün, (yani 10 Mayıs, …

4 Yorumlar

  1. Aşağıdaki şiir sanki bugünkü malum şahıs için söylenmiş. “Nerde Abdülhamid” de eklenerek okunmalı.

    Abdülhamid’in Ağzından Bir Nutk-ı Hümâyun – Neyzen Tevfik (İdam cezası almasına sebep olan şiir)

    Kal’a-i âsâr-ı zulme verdim istihkâm-ı tam
    Ettim istibdâd ile tarihte ibkâ-yı nâm

    Öyle tarsîn eyledim olsa cihan zîr ü zeber
    Attığım üss-i mezâlim haşre dek eyler devâm

    Ben o cellâdım, vatanda açtığım her yârenin
    İltihâbı bir zaman etmez kabûl-i iltiyâm

    Nerde Cengiz, Engizisyon, nerde Haccâc u Yezîd
    Nerde Timur, Hülâgû, nerde ecdâd-ı izâm

    Nerdedir Şeddâd u Nemrûd, nerdedir Âd u Semûd
    Her cihetçe zâlimân-ı dehre ben oldum imâm

    Ben ölürsem mülk ü millet bitmeden volkan gibi
    Ka’r-ı lâhdimden tüter eflâke dûd-ı intikâm

    Ol kadar ezdim şu miskin milleti ki etmesin
    Fasl-ı davâ eylemek’çün rûz-ı mahşerde kıyâm

  2. Demokratik bir ülkeden faşizme tepkiler:

    “Almanya’da arkadaşlarımızı konuşturmuyorlar. Varsınlar konuşturmasınlar. Yani konuşturmamakla Almanya’daki oyların ‘evet’ değil de ‘hayır’ çıkacağını mı zannediyorsunuz? Ey Almanya, sizin demokrasiyle yakından uzaktan alakanız yok. Sizin şu andaki uygulamalarınız geçmişteki Nazi uygulamalarından farklı değil, bunu böyle biliniz”

    “Uluslararası toplantıda bunları hep dile getireceğiz. Bunları dünyaya rezil rüsva edeceğiz”

    http://www.hurriyet.com.tr/uc-bes-psikopatin-yanlisi-inancimizi-gelenegimizi-temsil-etmez-40385238

  3. “Payitaht – Abdülhamid” dizisi: One minute! Hacı Wilhelm’i neden göstermiyorsun!
    Gerçek
    Mart 4, 2017

    Devlet ya da aynı anlama gelmek üzere hükümet kanalı TRT, Tayyip Erdoğan hayranlarının “Reis”e tarihi örnek olarak aldıkları II. Abdülhamid üzerine bir dizi yaparak Türkiye’nin yeni kültür savaşlarında cephe gücü haline geldi. Koyu bir istibdadın liderine “Ulu Hakan” güzellemesi yapma amacı daha 24 Şubat günü gösterilen ilk bölümden itibaren çıplak biçimde ortaya çıktı.

    Diziyi her mevsimin adamı, sinema dilini iyi bilen Serdar Akar yönetiyor. “Gemide” ve “Laleli’de Bir Azize” adlı ikiz filmlerin usta yönetmeni de o, “Irak Kurtlar Vadisi” denen müsamerenin de. Behzat Ç. dizisinin ve filmlerinin yönetmeni de o, şimdi “Payitaht-Abdülhamid”in de. Bu son diziyle birlikte sanatçı yeteneğinin çıkarlar karşısında ne kadar alçalabileceğini kanıtlıyor.

    Dizi bir yalanlar resmigeçidi. Sultan ve Halife Abdülhamid’i emperyalizm ve Siyonizm karşısında Müslüman ümmetinin kararlı ve özgüvenli koruyucusu olarak göstermek için tarihi hallaç pamuğu gibi atıp kendine yeni bir tarih imal ediyor. Bağdat Demiryolu’nun dizide anlatılanın tersine İngilizlerle pek az ilişkisi olduğu, aslında tam anlamıyla bir Alman projesi olduğu bütünüyle gizleniyor. Bütünü bu demiryolu etrafında yaşanan birinci bölümde “Alman” kelimesi geçmiyor. Oysa bu proje Alman imparatoru Kayzer II. Wilhelm’in İngiliz sömürgelerini düşürmek ve kendine sömürgeler elde etmek için Osmanlı’yı avucunun içine alma girişiminin en önemli parçasıdır. Abdülhamid de emperyalistler arasındaki rekabetten yararlanarak ayakta kalma çabasında ülkeyi Alman hâkimiyetine terk etmiştir. II. Wilhelm Osmanlı’ya o kadar büyük bir hırsla sarılmıştır ki, ülkeye ikinci ziyaretinde (1898, ilki 1889) Filistin’i de ziyaret etmiş, Müslüman ve hacı olduğuna dair söylentiler bile yaymıştır. Ama birinci bölümde adı dahi geçmiyor!

    İşin Siyonizm yanına gelince, dizide baş düşman rolünü oynayan Siyonizmin kurucusu Theodor Herzl İngilizlerin adamı gibi görünüyor. Oysa Herzl’in hamisi, Abdülhamid’in dostu Kayzer’dir. Filistin’de kurulacak bir “Yahudi vatanı” fikrini Abdülhamid’e açan II. Wilhelm olmuştur. Zaten dizide Abdülhamid’e her türlü kötülüğü yapmaya hazır görünen Herzl’in stratejisi, sultanı Osmanlı’nın dış borç sorunlarını (unutulmasın Düyun-u Umumiye dönemidir) çözme ve Arap milliyetçiliğine karşı savaşma karşılığında kendilerine Filistin’in verilmesine ikna etmektir. Merak etmemek elde değil: dizi (gerçek tarihte olduğu gibi) Abdülhamid ile Herzl’i 1903’te müzakere için nasıl karşı karşıya oturtacaktır?

    Dizinin daha ilk bölümden bir başka sahteciliği de Abdülhamid’i tam bir halk adamı gibi göstermektir. Koca koca İngiliz meşesi kütükleri gece yarılarında traşlamaya girişen, alçakgönüllü, sarayda değil de kul olarak doğmuş olmayı dileyen bir adamla karşı karşıyayız. Esnafımız “alperen”dir, Abdülhamid Sultan da esnafımızın piri! Esnaf Sultan’ın nü resim meraklısı olduğunu ve operaya bayıldığını bilmese daha iyi olur tabii!

    O dönemin yalanları bu dönemin yalanlarının kefili oluyor!

    http://gercekgazetesi.net/kultur-sanat/payitaht-abdulhamid-dizisi-one-minute-haci-wilhelmi-neden-gostermiyorsun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir