Direniş ve Özgürlük

Artıgerçek

Kaos Yayınlarından 1995 yılında yayımlanan Abel Paz’ın Halk Silahlanınca (çev: Gün Zileli) kitabında beni çok etkileyen bir sahne vardır. İspanya Devriminin ve İç Savaşının büyük anarşist kahramanı Durruti, “Durruti Tugayı” denen anarşist milis müfrezeleriyle Madrid’in savunmasına koşar. Bu, Franko’nun ilerleyen orduları karşısında son savunma mevziidir. Artık her şey buradaki savunmanın yarılıp yarılmamasına bağlıdır. Frankocular şehrin sınırlarına dayanmışlardır. Politeknik Üniversitesi’nin çevresinde, bina bina, kapı kapı, ölümüne bir çatışma sürmektedir. Durruti, anarşist milislerin başında elde silah savaşmaktadır. Bir ara yeni takviye birlikleri istemek üzere genel karargâha gelir yorgun argın. Tam kapıdan çıkıp arkadaşlarının yanına döneceği sırada telefondan onu isterler. Ahizeyi alır. Karşısındaki, çok sevdiği karısıdır. “Tamam tamam, şimdi vaktim yok” dedikten sonra ahizeyi çat der kapatır. Sonra bir an durur ve oradaki görevliye, “işte savaş insanı böyle çakallaştırır” der. Bundan kısa süre sonra da, sanırım aynı gün vurulup ölür. Onu öldüren merminin cinsi bile doğru dürüst tespit edilmeden, görkemli bir cenaze töreniyle gömülür.

Savaş, zorunlu bir kötülüktür. Öyle durumlar olur ki, insanlar hiç istemedikleri halde savaşmak zorunda kalabilirler. Savaşın belli kuralları vardır, buna uymak zorundasınızdır. Savaşın dayattığı kötü şeyleri benimseyip benimsememek ise sizin elinizdedir. Eğer benimserseniz kısa vadede başarılı olmuş gibi görünürsünüz. Ama aslında bir elinizle öbür elinizi kesmektesinizdir.

Ukrayna savaşı sırasında, geçen hafta Ukrayna Hükümeti’nin bir karar aldığı duyuruldu: Ukrayna’daki ve Ukrayna parlamentosundaki, Rusya’ya destek veren partilerin faaliyetleri geçici olarak askıya alınmış. Yani savaş süresince açıktan faaliyet gösteremeyecekler. İşte “savaş zorunlulukları”nın aldırdığı yanlış bir karar. Sıradan insan benim yargıma karşı çıkacaktır. “Adam ne yapsın yani, savaş sırasında sırtından vurulmasına izin mi versin?” diyecektir. Bu mantık, yalnız doğrudan savaşlarda değil, iç savaşlarda, devrim günlerinde vb. de uygulanmıştır. “Karşıdevrimci, faaliyetlerine izin verelim de bizi sırtımızdan mı vursunlar? Bizim tanıdığımız özgürlüklerle bizi arkamızdan mı hançerlesinler?” denecektir. Bu, “karşıdevrimin zorla ezilmesini” savunanların başta gelen argümanıdır. Oysa bu çok yanlış bir mantıktır. Siz, karşıdevrimcileri yasakladığınız sürece onlar kılık değiştirip sizin içinize girecektir. Bu bir yana, karşıdevrimcilere uygulanan baskı onları görünmez kılacak, kim nedir anlaşılmayan bulanık su ortamında, devrimci kılığında faaliyetlerini sürdürecek, elmayı içten çürüteceklerdir. Dahası, baskı onlara mazlum gözükme olanağını verecektir. Düşmanınla mücadele etmek istiyorsan onun kendini ifade etmesine olanak ver! Direniş, baskıyla değil, özgürlükle kazanılır!

Ukrayna’daki karar da aslında direniş güçlerinin sol elleriyle sağ ellerini kesmesi anlamına geliyor. Bu tür, diyelim ki Rusya yanlısı olduğunu düşündüğünüz partileri yasaklayarak onların faaliyetini kısıtlayabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Tam tersine, bu tür baskıcı önlemler onların argümanlarına haklılık kazandıracak, Hükümet’in “Neonazi olduğu” propagandasına kapalı olan insanları bile “acaba?” sorusuyla karşı karşıya bırakacaktır.

Yine Sovyet Devrimi’nden örnek vereyim. Bolşevik iktidar sert ve diktatörce önlemlere başvurarak kendi cephesini daralttı, karşı cepheyi ise genişletti. Kısacası, Beyazlar, başta sadece etkisiz Çarlık ordusu subaylarından oluşurken, Bolşeviklerin özgürlükleri yasaklayan tutumu, aslında karşıdevrimci olmayan çok sayıda insanı Beyazların safına itti. İç Savaş’ın bu kadar kanlı geçmesinin nedeni de budur. 1917 Şubat ve Ekim Devrimleri’ne başta büyük bir halk desteği varken, uygulanan baskı politikaları bu desteği azaltmış ve Beyazların işine yaramıştır. Evet, sonunda Beyazlar yenilmiştir ama gerçekte Bolşevikler de yenilmiştir. Bu kadar sert bir savaştan kalan yıkıntılar üzerinde hangi sosyalizmi kuracaktınız? Stalin’in demirden diktatörlüğünü yaratan budur.

Biliyorum, şu sırada Ukrayna Hükümeti büyük bir baskı altında. Rusya, şehirleri kuşatıp bombalıyor. Belki bu askıya alma kararını halk da desteklemiştir. Fakat halkın desteklediği yanlış kararları onaylamak zorunda değiliz. Haklı bir savaşı kazanmak istiyorsanız o haklılığı sonuna kadar korumak ve karşı tarafın argümanlarına güç verecek şeyler yapmamak zorundasınız. Efendim, bu partilerin mensupları Rus birliklerine yol gösteriyor, halk içinde bozguncu propaganda yapıyorlarmış. Bunlar yasakları haklı kılmaya yönelik saçma argümanlar. Gerçekten bu tür casusluk faaliyetlerinde bulunanlar varsa, onlara karşı gerekli önlemler alınır elbette ama bu gerekçeyle siyasi partilerin özgürlükleri kısıtlanamaz. Özgürlükleri kısıtlamak direnişe en büyük zararı verir. Birisinin Rus birliklerine yol göstermesinden bile çok daha fazla. Savaşlar yasaklarla değil, yüksek moralle kazanılır.

Kronstadt bahriyelileri ayaklandığında Kronstadt garnizonunda Bolşevik yanlıları da vardı. Başta bunların özgürlüklerini kısıtlamak yönünde hiçbir önlem almadı isyancı bahriyeliler. Fakat kısa sürede, Bolşevik yanlılarının fenerlerle karşı tarafa işaret verdiğini tespit ettiler. Bunu önlediler elbette ama bu tür faaliyetlere rağmen, Kronstadtlı Bolşeviklerin birkaç önderi dışında kimseyi tutuklamadılar. Yani, adam el feneriyle karşı tarafa işaret veriyor ve sen onları sadece engellemekle yetiniyorsun. Nedir bu? Bence özgürlükçü tutumdur. Aynı durumda Bolşevikler olsaydı işaret verenleri kesin kurşuna dizerlerdi. Aslında ilk başta Bolşevikler de özgürlükçü bir tutumdaydılar. Örneğin, devrimin ilk günlerinde yeni kurulan Sovnarkom Bolşevik Hükümetine karşı ayaklanmak isteyen bazı generalleri tutuklayıp, sonra da serbest bırakmışlardı. Kısa sürede işin rengi değişti, ortalık kan gölüne döndü, o başka.

Bu karar şu anda gerçekten uygulanıyor mu, bilmiyorum. Eğer uygulanıyorsa, bu “askıya alma” kararından, birincisi, Rus yanlıları yararlanacaktır. “Bakın gördünüz mü, biz demiştik bunların özgürlük düşmanı neo-naziler olduğunu” diyeceklerdir. İkincisi, gerçek neo-naziler yararlanacaktır. Böylece baskıya uğrayan partilerle cephelerini genişleteceklerdir. Üçüncüsü, Rusya, bu karar sayesinde kendi özgürlük düşmanı rejimini kamufle edecektir. En azından, “tencere dibin kara, seninki benden kara” tutumuna girecektir.

Savaş insanı yalnız vahşi bir çakala dönüştürmekle kalmaz, aynı zamanda aklını kullanmaktan aciz bir yaratığa da dönüştürür. Tabii bir de Sevan Nişanyan gibi, bir ülkenin boğazlanmasına gerekçeler bulan soğukkanlı “yorumcular” vardır…

Gün Zileli

27 Mart 2022

www.gunzileli.net

gunzileli@hotmail.com

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Yerelden Yenmek!

Artıgerçek YEREL MÜCADELELER Merkeziyet-âdemimerkeziyet tartışması son 200 yılın en önemli tartışmalarından biridir. Marksist sol, her …

62 Yorumlar

  1. Bazı şeyleri yavaş yavaş görmeye başlamanıza sevindim. Biraz apolojist bir yaklaşımla da olsa hiç değilse “elinden geldiğince görmezden gelme” tavrından vazgeçmişsiniz. Belli bir noktadan sonra tahammül edemeyeceğinizi biliyordum. Ama şu kadarını söyleyeyim: neonazilerin varlıkları, yaygınlıkları, ve yaptıkları ettikleri konusunda da, Ukrayna devletinin merkezi ve yerel birçok kadrosu ve hükümeti ile bağlaşıklıkları konusunda da Türkiye’ye çok az şey yansıdı. Batı da bunları pekala bildiği gibi (ki nazileri Rus nüfusu terörize etmek için kullanmak NATO projesiydi, bilmek ne kelime, kendi icraatı sonuçta) ustalıkla gizlemeye, aklamaya devam ediyor. Her neyse siz tüm bunları gördükçe savunulur yanlarının olmadığını fark edeceksiniz muhakkak. Şimdilik geçmişteki Sovyet işgallerine (en azından 56 & 68 harekatlarına) yeterince tepki verememenin mahcubiyetiyle şimdi Rusya’ya yükleniyorsunuz ama karşı cephe gerçekten de “seninki benden kara” durumundadır. Savaştan dolayı bu hale gelmiş de değiller, savaşta kendilerini ifadeye çok daha elverişli ortam yakaladılar sadece. Ve toptancı değil tefrikçi bir metodu savunduğunuza göre onların da suçlarını gördükçe (ki bu yazı görebileceğinizin bir kanıtı, bazısı asla ve kata görmeyeceğim der, adamın önünde birini yatırıp kesseler, hani, nerede, ne oldu der, böylesine olanı gösterebilmenin imkanı yoktur kuşkusuz ki…) onlar savunma yapıyor diye hoş görmek, ya da isteksizce söylenip geçiştirivermek yerine Rusya’yı eleştirdiğiniz gibi gür sesle protesto etmenizi bekliyoruz. Öyle ki, kendi devrimlerine karşı isyan eden Kronştadt’ı savunmanızın arkasında da böyle bir etik seçim varsa, babamın oğlu olsa tanımam, baskıya kalkıştıklarında Bolşeviklere karşı da silahlanırım anında diyorsanız, bugün Ukrayna yönetimini idare etmek için de sebebiniz olmadığını düşünmek için yeterince sebebim olduğunu (her şeyi bir kenara koyalım, sırf bu yazıdaki temellendirmelerinize dayanarak bile) düşünebilirim.

  2. “Keni devrmlerine isyan eden Kronstadtlılar” mı? İsminiz Adil ama adaletle ilginiz yok, ne yazık ki. Kronstadt meselesini daha iyi inceleyin diyeceğim ama size bir faydası olacağını sanmıyorum. Kronstadtlılar kendi devrimlerine karşı değil, karşıdevrimci Komiseroksi’ye karşı ayaklanmışlardır. Dünyanın en haklı ayaklanmasıdır o. Laf arasında manüplasyonları yutmam!

  3. “Keni devrimlerine isyan eden Kronstadtlılar” derken asıl bu konuyu tartışmaya koyulalım değildi niyetim ama bir açıklama yapmalıyım sanırım. Bu ifademde Kronştadt ayaklanmacıları hakkında olumlu veya olumsuz bir yargıda bulunmuyorum ki. Sadece işlerin istediği gibi gitmediğini gördüklerinde kendi devrimlerine, veya bu devrimin kurumsallaşmasıyla oluşan iktidara da karşı çıkan yanlarına işaret ediyorum. Bazılarının “üçüncü devrim” adını vererek, ilk başarılarından sonra elitler tarafından terk edilen, ama bazı durumlarda radikaller tarafından daha ileri taşınmasıyla başarıya ulaşan devrimin, bu kez de kendisini başarıya kavuşturanlar elinde baskıyla ezilmesine karşı, daha da radikal üçüncü bir çıkışı kast ettikleri durumu ifade etmek istemiştim. Yani Kronştadtlıların Bolşeviklerle ve hatta efsanevi liderleri Troçki ile (laf arasında bir şey demeye çalışmıyorum valla!) çatışmayı göze almalarını objektif olarak ifade etmeye çalıştım. Yargılamaksızın, suçlamaksızın, ama illa da bir yargı belirtmek zorunda olsaydım olumlu bulurdum, herhalde o günlerde olsa yanlarında olurdum, olamasam bile Bolşevik devrimiyle veya en azından hükümetiyle ilgili düşüncelerim çok değişirdi. Troçki’nin de hayatındaki en trajik anlardan birinin buz üstünde Kronştadt’a atağa kalktığı, sonrasında da isyancılara karşı acımasız davrandığı anlar olduğunu düşünüyorum. Ekim Devriminin de herhalde en trajik meseleleri bunlardı. Her neyse laf arasında bir de Kronştadt ayaklanmasına laf çakayım diye düşünmemiştim ama öyle anlaşılmış, yazılı anlatımın azizliği herhalde. Özetin özeti: kendi devrimine karşı ayaklanmak illa da kötü yahut haksız bir şey değildir, illa da tartıya almak zorundaysam iyi bir şeydir bile! (Bu konuyla ilgili bilhassa seçtiğim müstear ismimle ilgili yorumunuz en kötü olasılıkla ad hominem, en iyi olasılıkla ise bir retorik denemesi olduğu için buna değinmeyeceğim, yalnızca “laf arası manüpilasyon” iddianızın yazılı iletişimden kaynaklanan samimi bir yanlış anlamaya dayandığını düşündüğümden düzeltmem gerektiğine karar verdim. Zaten esas vurgulamaya çalıştığım şey desteklediğiniz tarafın suçlarını görmezden gelmemeniz gerektiğiydi, ve ben de tam da bu konuda Kronştadtlılardan alınacak bir ders olduğunu söylemeye çalışırken yanlış anlaşıldım sanırım.) Selamlar

  4. “Ukrayna’daki ve Ukrayna parlamentosundaki, Rusya’ya destek veren partilerin faaliyetleri geçici olarak askıya alınmış.” (Zileli’nin yazısından alıntı.)

    Zileli yazılarında A.B.D.-NATO’nun ve onun ileri karakolu Ukrayna rejiminin rus düşmanı jargonunu kullanıyor.
    Olan bitenleri araştırmadan ve anlamadan tarafgirlik yapma hevesi diyelim buna.

    Sayın Zileli,
    faaliyetleri askıya alınan o 12 muhalefet partisinin Rusya’ya yada Rus işgaline destek verdiklerine nasıl ikna oldunuz?
    Bu bilgiyi hangi kaynaklardan edindiniz?
    Faaliyetleri askıya alınan o muhalefet partilerinin Rus işgaline destek verdiklerine dair tek bir kanıt gösterebilir misiniz?

    A.B.D.’cilik/NATO’culukta ve Rusya/Rus düşmanlığı yapmakta birbirleriyle yarışan Ukraynalı politikacıların iddialarını hiç sorgulamadan doğru kabul etmek. Bu mudur sizin gazetecilik ve yazarlık anlayışınız?

    “Rusya’ya destek veren partilerin…” demek başkadır “Rusya ile bağlantılı oldukları iddiasıyla…” demek başkadır.
    Nasıl ki Türkiyede muhalefet odaklarını susturmak yada hizaya getirmek için “fetöcü” damgası kullanılıyorsa Ukrayna’da da muhalefeti susturmak için “rus yanlısı” damgası kullanılıyor.
    Yeni değil, savaştan önce de böyleydi. 2014 rejim değişikliğinden beri bu böyle.

    Ukrayna’da komünist ve sosyalis Partiler zaten 2015 yılında kapatılmış yada bir şekilde etkisiz hale getirilmişlerdi.
    A.B.D.-NATO Emperyalizmi ve onun işbirlikçisi AB’nin dünyaya özgürlük ve demokrasi ülkesi olarak lanse ettikleri ileri karakolları Ukrayna devleti ve rejiminin Putin rejiminden fazlası var eksiği yok.
    Ukrayna devleti 28 şubat günü bir genelge ile cinayet ve tecevüzden cezaevinde yatan az sayıda ki Ukraynalı milliyetçileri “savaş tecrübeleri” dikkate alınarak bir genelge ile dışarı çıkartıp cepheye gönderdi.
    Az sayıda diyorum çünkü çoğunluğu dışarda.
    2014’deki rejim değişikliğinden beri vatansever duygularla cinayet işleyen Ukraynalı milliyetçiler bunu zaten devletin teşviki ile yaptıkları için yargılanmıyorlar ve cezalandırılmıyorlar. Ve hatta zaman zaman icraatları için, örneğin Vali olarak atanma şeklinde ödüllendiriliyorlar.
    Buraya isimleri ile beraber birçok örnek yazabilirim merak eden olursa.

  5. iyi ya, benim yerime düzeltmiş oldunuz. Hapisten çıkarılanların “cinayet ve tecavüz” suçlusu olduğu konusunda umarım kesin bilgilere sahipsinizdir.

  6. Üçüncü Dünya savaşının çıkabileceğini bekliyor ya da tahmin ediyor ya birileri, bu kez üçüncü dünya savaşı devrimcilerin, komünistlerin, (A)narşistlerin arasında çıkacak galiba..:) 🙂 Gün Zileliyi anlamaya çalışıyorum ama diğer yorum yapan arkadaşların Zileli’ye dönük ” Ukrayna Oligarklarına ya da ki aynı şey faşistlerinin faaliyetlerine yönelik herhangi bir itirazının olmamasını da görmezlikten gelemiyorum…

  7. idare ediver ya ne olacak!!!

  8. Rusya’nın emperyalist olup olmaması değildir önemli olan. Saldırgan ve işgalci bir devlettir. Evet, bu savaşta tarafsız kalınamaz. Rusya’nın karşısında, Ukrayna halkının yanında yer almak gerekir.

  9. ulusalcılarla solcular el ele… milli cephede…

  10. Pakistan ve Kazakistan diktatörleri de devrilse çok iyi olur.

  11. Gerçek saldırgan kim?

    Zileli, Ukrayna’daki (veya falan ülkedeki) şiddetin kaynağını bütün olarak emperyalist-kapitalist sistemin saldırganlığında aramak yerine, Rusya’nın (veya filan ülkenin) “saldırgan politikalarında” arıyor. Dolayısıyla “saldırganlığı” kınamaktan ileri gidemiyor.

    Ukrayna’daki şiddetin nedeni emperyalist-kapitalist dünya sistemidir.
    Bu sistemin efendileri de ABD-AB-NATO’dur.
    Öyleyse Ukrayna’da (ve bütün ülkelerde) bu durumun tamamen son bulması, emperyalist-kapitalist sistemin son bulmasıyla, bunun ilk adımı olarak da ABD-AB-NATO’nun yenilgisiyle mümkündür.

  12. göz önündeki gerçeği nasıl da çarpıtma çabası bu böyle. Tam Orwell’in romanları gibi. “Esaret özgürlüktür”. Ukrayna adlı ülke Rusya adlı, kendisi de kapitalist olan hegemonyacı ülke tarafından istila teşebbüsüyle karşı karşıyadır. Çıplak gerçek budur. Bu olayda Nato’nun sorumluluğu 2. plandadır.

  13. Ukraynalar bitmez

    Mevcut dünya düzeni varolduğu sürece Ukrayna savaşına benzer durumlar bitmez. Ukrayna savaşı biter, Mukrayna savaşı başlar. O zaman da Mukrayna’ya saldıranlar lanetlenir. Bu böyle sürüp gider. Bataklık kurutulmadan sinek avlanmaya devam edilir.

    Bu olaylarda Rusya’nın sorumluluğu en çok 2. planda olabilir.
    1. sorumlu emperyalist-kapitalist dünya düzenidir. Bu düzenin patronu, hakimi, efendisi de ABD-AB-NATO’dur. Bütün dünyayı Rusya’yı ve Rus olan herşeyi kuşatıp boğmak için ayağa kaldırır.

    Olayın bir “Ukrayna savaşı” değil, bir ABD-Rusya vekalet savaşının çok sayıda cephesinden sadece biri olduğu ve Ukrayna devletinin bir piyon olarak kullanıldığı gerçeğini görmeyenler, bu gerçeği de göremez. Çünkü onlara göre ortada emperyalist-kapitalist düzenin genel işleyişinden bağımsız, soyut bir “Ukrayna savaşı” vardır. Bu savaşta “İyi Ukrayna” ve “Kötü Rusya” arasında bir tercih yapılmalıdır.

  14. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali konusunda tek kelime etmeden “NATO aleyhtarlığı” yapan bu “ulusolcu” bildiri, solun işgalcilik ve saldırganlıkla mücadeleden tamamen vazgeçtiğinin belgesidir.

  15. Bu sitede açık hakaret ve küfür dışında bütün yazılar sansürsüz yayınlanır.

  16. hislerinizi uyuşturmuşsunuz ya da aldırmışsınız.

  17. Not: Sayın Zileli, yayınlamanızı bekliyoruz.

    ========== 1 ==========
    Sayın “pipsquek” sağlığınız nasıl, iyi misiniz? “Covid”li yılları nasıl geçirdiniz? Eşinizin sağlık durumunun pek iyi olmadığını yazmıştınız, bugün nasıl?

    ========== 2 ==========
    Sevan Nişanyan özünde iyi biri, şüpheniz olmasın. Sizin kadar olmasa da Sevan Nişanyan da medeniyetin tahribatlarının farkında, medeniyet eleştirisinin seviyesi son birkaç yılda daha da arttı.

    Eğer kendisinin yazılarını incelemek isterseniz, şu adresleri ihmâl etmeyiniz:

    Güncel yazıları:
    https://nisanyan.substack.com/archive

    Arşivlediği yazıları:
    http://nisanyan1.blogspot.com/

    Sevan Nişanyan; yıllar yılı muhalif kişiliğini yitirmemesi, dirençli olması sebebiyle, bazı kesimler tarafından dikkatle takip ediliyor, seveni de sevmeyeni de gerekçeleri ne olursa olsun, Sevan Nişanyan’ın düşüncelerine önem veriyor. Bütün bunlar olurken; Sevan Nişanyan’ın kendini “şeyh” zannetMEmesi, büyüklenMEmesi, iyi bir şey. Tezahüratlar arasında kendini kaybedenlerin ne kadar müşkül duruma düştüklerinin örnekleriyle doludur tarih. Sevan Nişanyan bunlardan biri olMAmayı becerebiliyor.

    Fakat,

    Saçmalayabiliyor da…

    O da insan sonuçta…

    Putin’i destekleyenlerin yanına düştüğünün elbette farkında, fakat argüman üstüne argüman yazarak “Putin’le yan yana düşmüşlüğüme önem atfetmeyiniz” diye bağırıyor, ama çevresindekileri ikna etmesi mümkün değil; Putin’e karşı olduğunu net (ve hâttâ öfkeli) bir şekilde dile getirmek zorunda, muhalif kişiliği bunu gerektiriyor çünkü. Bunu zaman gösterecek… Sevan Nişanyan yer yer özür dilemesini de bilen biri… Dilemeyebilir de…

    Son yazılarından birinde, ABD hazımsızlığı yüzünden sanki Rusya’nın yanındaymış gibi bir görüntü verdiğini kendisi söylüyor: “Ukrayna savaşında Ruslara yakınlık duymamın ana sebebi, Amerika’nın küresel hegemonyası ile ilgili kaygılarımdır.” (Kaynak: https://nisanyan.substack.com/p/devletler-cesit-cesit?s=r)

    Sevan Nişanyan’ın bu açıklaması onu haklı çıkarmıyor. Bakalım saçmalıklarına ne vakte kadar devam edebilecek…

    ========== 3 ==========
    Ömrünüzde hiç “Milton Friedman” ve “Ayn Rand” isimlerini duymuş muydunuz sayın “pipsqueak”? Siz tecrübeli birisiniz, muhakkak duymuşsunuzdur.

    Kendilerine “liberal” diyen kişilerin çok büyük bir bölümü için; Milton Friedman tanrı, Ayn Rand tanrıçadır. “Shiva”ya olan sadakatlerini sunmak için onu sembolize eden “lingam”ın üstüne süt döküp etrafında tavaf eden veya “Parvati”ye olan sadakatlerini sunmak için onu sembolize eden “yoni”yi yücelten Hindular gibi; Milton Friedman’ı, Ayn Rand’ı “revere” etmiyorlar şu liberaller ama tapınmacılıktan geri kalır huyları da yok.

    Şimdilerde yeni bir topluluk kuruldu:
    “3H Hareketi: Hürriyet, Hukuk ve Hoşgörü Hareketi”

    Tanıtım:
    https://tr.wikipedia.org/wiki/3H_Hareketi

    Özgürlüğün ideolojisi varmış, bu ideolojinin adı “liberalizm”miş, ve bu ideolojiyi yaymaya çalışıyorlarmış… Kolay gelsin…

    Rusya-Ukrayna meselesi üzerine; bu topluluğun meşhurlarından biri olan siyaset bilimci, akademisyen “Emrah Gülsunar” ile müzmin muhalif “Sevan Nişanyan”, 7 Nisan Perşembe saat 21:00’da, 3H Hareketi’nin YouTube kanalında canlı yayında tenasül uzuvlarını karşı karşıya getirip, hangisinin daha güçlü olduğuyla ilgili münakaşa edecekler. (Onlar gevezelik yaparken, aynı anda; Ukrayna halkı ve Rus askerleri ölmeye devam edecek, Rus halkı “sanction” sancıları altında daha fazla ezilecek.)

    Gevezelikleri bittiğinde adresi aşağıda olacak, izlersiniz.

    ========== 4 ==========
    Sayın “pipsqueak”, hâlâ Avrupa’da mı ikâmet ediyorsunuz?

    Yoksa başka bir kıtaya mı taşındınız?

    Eğer Avrupa’daysanız, parasal yönden olmasa da, en azından gönüllü çevirmenlik (translator) yaparak, mobil çorba minibüslerinde çorba dağıtımı gibi faaliyetlere katılarak; Ukrayna’dan kaçmaya mecbur kalan insanlara yardım ediyor musunuz?

    Putin’in emperyal hayallerinin kurbanı olan Ukrayna halkı, niçin, İran’a, Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Suudi Arabistan’a, Katar’a, Kuveyt’e, Pakistan’a, Çin’e doğru kaçmayı istemiyor da; sürekli “Avrupa’nın batısındaki ülkeler”e, ABD’ye, Kanada’ya kaçmayı istiyorlar?

    Hatırlarsınız; Suriye’deki savaşın kurbanları olan Suriye halkı da sürekli “Batı”ya yöneliyor, “Doğu”ya yönelenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez.

    “Medeniyet” kelimesinin anlamı; tek (bir tane) değil galiba, ne dersiniz sayın “pipsqueak”?

    Yoksa; bütün dünya, artık, topyekûn Batı mı?

    Merdiven icat edildi, alttakiler yukarı doğru tırmanmaya başladı. Eğer yukarı çıkmayı becerebilenler bu “merdiven”i parçalarsa; altta kalanlar yukarı çıkamaz, homurdanmaya başlar. Biri yer, diğeri bakar; kıyamet işte tam o an kopar.

    Rusya gibi bir ülkeyi (en azından “devlet”ini) “tamir etmek”, Afganistan gibi bir ülkeyi (en azından “devlet”ini) “tamir etmek”; onları otomatikman Batı’nın hegemonyası altına almak anlamına mı geliyor? (Not: Keşke “canavar devletler” göz açıp kapayıncaya kadar, çabucak ortadan kalkıverse, ama öyle olamıyor maalesef.)

    Emperyal hayaller kuran “şefler” tarihte hep vardı, bugün de var, yarın da olacak…

    Bu “şefler”in höt-zötleri altında ezilen halkların canlarını kurtarabilmesi uğruna; sadece “Batı”ya yönelMEmesi, “Doğu”ya da yönelebilmesi için, Doğu’daki ülkelerin de “medenileşmesi” gerekmez mi?

    “Medeniyet”; topyekûn kötü mü (“evil” mı)?

  18. Nişanyan bir kibir ve küstahlık abidesidir, sen rüya görüyorsun arkadaşım…

  19. “Nişanyan bir kibir ve küstahlık abidesidir”

    Taylan Kara bu yorumunuzu okuduysa kıs kıs gülmüştür.

    Veya belki de gülmemiştir ama içinden “Günaydın!” demiştir.

    https://haber.sol.org.tr/yazarlar/taylan-kara/takipcileri-icin-sevan-nisanyan-ve-ali-nesin-itlaf-ahlaki-230911

  20. Şunu yazmışsınız: “Nişanyan bir kibir ve küstahlık abidesidir, sen rüya görüyorsun arkadaşım…”

    Gün bey; Sevan Nişanyan’ın yanlışını idrak edip kendisine özür dilemesi için ona süre tanıyınız.

    Hatırlayınız; “Yarılma”da, “Havariler”de, “Sapak”ta ve “Sığınmacılar”da, sizin samimiyetle kendinize özür dileyişleriniz gibi, belki, Sevan Nişanyan da kendisine özür dileyebilir.

    Eğer merhametliliğinizi yitirirseniz; siz de kibirli birine dönüşebilir, küstahlaşabilirsiniz. Lütfen bu tuzağa “tekrar” düşmeyiniz. 76 yaşından sonra “yeniden” otobiyografilerinizde günah çıkarmak zorunda kalmayınız.

  21. Sibirya’da ve Afrika’da hava koşulları aşırı soğuk ve aşırı sıcak olduğundan, buralarda yaşayan insanların düşünmeye mecâli olmaz, bu sebeple buraların tarihi yoktur ve buralarda filozof yetişmez.

    Hava koşullarının makûl düzeyde olduğu orta iklim kuşağında, filozof yetişir.

    ********************

    “Lectures on the Philosophy of History” published for the first time in 1837, Hegel begins his discussion of Asia with a disclaimer: “We must first of all eliminate Siberia, the northern slope of Asia. For it lies outside the scope of our enquiry. The whole character of Siberia rules it out as a setting for historical culture and prevents it from attaining a distinct form in the world-historical process.”

    https://www.newyorker.com/magazine/2020/06/01/the-scholar-starting-brawls-with-the-enlightenment/amp

    Georg Wilhelm Friedrich Hegel

  22. Pipsqueak ve onunla yazışan yorumcuya:

    anladığım kadarıyla bu yaşınıza kadar binlerce kitap okumuşsunuz ve daha da binlercesini de okumayı düşünüyorsunuz.
    O kitapları hangi amaçla okuyorsunuz, hangi bilginin, hangi hakikatin, hangi sırrın peşindesiniz, nereye varmak istiyorsunuz bilmiyorum.
    Ben diyorum ki insan “hayat kitabını” okumadan matbaa da basılmış binlerce kitabı okusa ne fayda.

    Pipsqueak’ın yazma tarzından şunu anlamak zor değil: bu arkadaş sinir hastası. Kendisiyle barışık değil, iç huzuru yok. İçi kin, nefret dolu. Tahrip gücü yüksek patlamaya hazır bir bomba gibi.
    Bu ne anlama geliyor: bu arkadaş kendi psikolojisi ile, kendi duyguları ile baş edemiyor. Kendini tanımıyor.
    Bu nerden kaynaklanıyor? Hayatın kitabını okuyup anlamamaktan.

    Hayatı bizzat yaşayarak, tecrübe ederek, gözlemleyerek, algılayarak, anlayarak, farkına vararak anlamak yerine kitabi bilgilerle anlamaya çalışmak.

    Hayat kitabının ilk maddesi şudur: önce kendi kendini tanı ve anla.

  23. Benim düşünce ve duygularıma tercüman olmuşsunuz. Ben bu kadar özlü ifade edemezdim. “İçi kin, nefret dolu”. Bu kişinin özeti budur. Kendisini çok uzun zaman öncesinden tanırım. Bakın, şimdi nasıl saldırıya geçecek… Saldırı, özsavunmanın ve özdengenin eksikliğinden kaynaklanır.

  24. Sayın Zileli,

    Pipsqueak gibi insanlara bulaşmak merkep arısı kovanına çomak sokmaya yada bir Kaplanla aynı kafese girmeye benzer.
    Çünkü böyle insanlar saldırıya her an hazır bir gerginlik içinde yaşarlar.

    Pipsqueak mahlaslı yorumcunun aşırı kıskanç olduğu, kendi kıskançlık duygularını kontrol edemediğini anlamak zor değil.
    Bunu nerden anlıyorum? Yazılarında herhangi bir insan hakkında olumlu, iyi birşey yazdığını göremiyoruz. Herkese bir kulp takmaya çalışıyor.
    Bu arkadaş içinde yaşadığı aşağılık duyguları ile başedemiyor.
    Kendi aşağılık kompleksini sürekli olarak başkalarını aşağılayarak dengelemeye çalışıyor.
    Aşırı derecede hırslı bir insan. Bu hırsi duygular bu arkadaşta müthiş bir öfke birikimi ve öfke patlamalarına yol açıyor.
    Bu arkadaş Hitler gibi insanları etkileme ve hipnotize etme yeteneğine sahip olsaydı dünyanın başına çok belalar açabilirdi. Modern dünyadan nefret ediyor çünkü hırslarını tatmin edebileceği, akabileceği bir kanal bulamamış.
    Modern dünyadan bir beklentisi olmayan, modern dünyanın para, kariyer, ev, araba, mal, mülk, şan, şöhret, çapkınlık vs. gibi dünyevi hırslardan elini eteğini çekmiş, huzuru tabiatta, doğada bulan insan dingin, sakin, ağırbaşlı, olgun, kamil, kısacası dervişane bir kişiliğe bürünür.
    Pipsqueak mahlaslı arkadaşa baktığımızda tam tersi: ham, pişmemiş, olgunlaşmamış, kendi hırslarının yol açtığı olumsuz, tahrip edici duygularının esiri olmuş, bu duygularla baş edememenin sebep olduğu öfke ve kin duygularıyla sağa sola saldıran, önüne gelene küfür eden, aşağılayan, alay eden bir insanla karşı karşıyayız.

  25. olgunlaşacağı da yok. Dünyanın en doğrusunu sadece ve sadece o bilir, bir çeşit psikolojik hastalık ama bunun adını psikologlar koyar sanırım.

  26. Sayın Zileli,

    dünyanın en doğrusu, herkesin kendi doğrusudur. Biricik hakikat, biricik doğru diye birşey yok.
    Pipsqueak ve arkadaşı “biz binlerce kitap okuduk ve birçok insandan daha fazla ansiklopedik bilgi biriktirdik” derlerse haklılar.
    İyi, güzel ama o kadar ansiklopedik bilgiyi neden biriktirdin, bunun sana ve çevrendeki insanlara faydası nedir, diye sormak lazım.

    “Pipsqeak-ak deniz” mahlaslı yorumcuda şu dikkat çekiyor: binlerce kitap okumuş ama düzgün cümle kuramıyor bir.
    Somut düşünemiyor, soyut düşünüyor ve yazıyor. Bundan dolayı da kimse ne demek istediğini anlayamıyor iki.
    Sanırım bu onu daha da hırçınlaştırıyor. Kekeme yada lâl bir insanın derdini anlatamadığı için hırçınlaşması gibi.
    Çok okuduğu halde düzgün cümle kuramayan bir insanın kafasında bir kaos olsa gerek. Kafanın içindeki o bilgi ve düşünce kaosunun içinden anlaşılır bir biçimde ifade edilmiş bir fikir çıkmıyor.
    Neden? Çünkü neyi niçin okuduğunu, hangi sonuçlara varması gerektiğini kendisi de bilmiyor.
    Falan yazar şunu demiş, bevan yazar da şunu demiş vs…
    “Ak deniz” arkadaş, sana bir dost tavsiyesi: derhal bir okuma orucuna başlamalısın. Yani hani derler ya, ikinci bir emre kadar okumaya ara ver. Bu yaşına kadar fazlasıyla okumuşsun.
    Bundan sonra düşünmeye odaklanmak lazım. Isviçrede filozof Nietzsche’nin inzivaya çekildiği Sils Maria köyüne gitme inkanın varsa, oraya gidip düşünmeyi ve düşüncelerini somutlaştırmayı deneyebilirsin.

    Sen falan yazar şunu yazmış, bevan yazar şunu yazmış, bunları boşver, sen ne düşünüyorsun, başka yazarlardan alıntı yapmadan çeşitli konularda fikirlerini buraya yaz, okuyalım.

  27. Gün hocam

    Kıyma 125 Lira

    Bonfile 300 Lira

    Biz ne yiyeceğiz?

  28. Fırsat bu fırsat vejateryanlığı deneyin bir!

  29. Sayın Zileli,

    Umur Talu’nun tavsiye ettiğiniz yazısını okudum.

    Biden, Macron, Erdoğan ve diğer siyasetçiler yönettikleri devlet ve adına ne yapmaya çalışıyorlarsa Putin de aynısını yapıyor. Ne fazla ne eksik.

    Alman Afd, Fransız Ulusal Birlik gibi sağcı bazı Avrupalı akımların Rusya ve Putin’e düşmanlık yerine dostluk beslemeleri Putin’in Biden, Macron ya da Erdoğan’dan daha sağcı ya da daha kötü olduğu anlamina gelmiyor.
    Aynı mantıkla hareket edersek, Polonya devleti ve hükümeti Avrupa’nın en sağcı, en ırkçı devlet ve hükümetlerinden biridir fakat Ukrayna meselesinde kraldan daha kralcı, Ukrayna’dan daha Ukraynacı, Ukraya’dan daha fazla Rus düşmanı bir pozisyona sahip.
    Polonya sağcı ve ırkçı bir devlet ve toplumdur, Rusya’ya karşı Ukrayna’yı militanca destekliyor, öyleyse Ukrayna devleti ve toplumu da sağcı ve ırkçıdır, gibi bir mantıkla siyasi ve toplumsal meseleler açıklanamaz.

    Avrupalı bazı sağcı akımların Rusya ve Putin’e dostça yaklaşmalarının sağcı ideoloji ile direkt alakası yoktur.
    Perinçek’in Aydınlık grubu Erdoğan hükümetini hangi sebeblerle destekliyorsa, ABD-NATO-EU’ya hangi sebeblerle muhalefet ediyorsa alman Afd ve fransız Ulusal Birlik de aşağı yukarı aynı mantıkla hareket ediyorlar. Bu mantığa göre:
    ABD’nin dünya hakimiyeti, (ABD Emperyalizmi) ve onun askeri aparatı NATO’nun Fransa, Almanya, Türkiye gibi ülkelere biçtiği Rol Yardımcılık, Figüranlıktan öteye geçmiyor.
    Bu ulusalcı bakış açısına göre ABD fazlasıyla kibirli ve küstah bir süper güç. Fransa, Almanya, Türkiye gibi devletlere eşit müttefik muamelesi yapmıyor, vasal devlet muamelesi yapıyor.
    ABD istiyor diye Rusya ve Putin’e ve Çin’e düşmanlık yapmaya gerek yoktur. ABD ve Rusya’ya eşit mesafede durmak lazım.
    Aynı bakış açısına göre Rusya Avrupa’nın bir parçasıdır; Rusyasız Avrupa eksiktir. ABD istiyor diye Rusya’yı Avrupadan neden dışlayalım. Rusya, Avrupanın siyasi ve ticari partneridir.
    NATO da demek zaten ABD demektir. Bizim Fransa ve Almanya olarak zaten NATO’da söz hakkımız yok; her şeyi ABD belirliyor. Öyleyse bizim açımızdan NATO olsa da olur olmasa da olur. vs…
    Bir de AB içinde Fransa-Almanya çekişmesi var. O da ayrı bir konu ama aynı mantık.
    Argümanlar özet olarak böyle.

    Yani döndük dolaştık yine reel politikaya geldik: dünya devletler Ligi, hangi devlet hangi Ligde oynayacak, süper lig, şampiyonlar liği, amatör Lig.
    Hangi devlet küme düşecek, hangi devlet üst Lige çıkacak, süper güç ABD hangi devlete göz kırptı, kimi öptü kimi azarladı vs. vs.

  30. Sayın Zileli,

    Prof. Hamit Bozarslan ile yapılan söyleşiyi dün okudum.
    Hamit Bozarslan ABD-NATO-EU’nun Ukrayna savaşına dair argümanlarını ve savaş propagandasını dile getirmiş. Dediklerinde yeni birşey yok.
    Amerka ve avrupa basınını takip edenler bilir, Bozarslan’ın söyledikleri batı basınının günlük rus karşıtı savaş propagandası.
    Zaten Prof. Bozarslan şu anda ana akım batı medyasının savaş propagandasının aksine bir şeyler söylese çalıştığı fransız üniversitesi “Bozarslan Putin ve Rusyanın adamıdır” damgasını vurup anında işten atar.

    Prof. Bozarslan’ın söylediklerinde isabetli olan noktalar yine de var:
    1. Rusya ve Putin batı emperyalizminin savaş propadandası ile baş etmeleri mümkün değil. Putin batı emperyalizmini “yalan imparatorluğu” olarak tanımlarken haklı ama ne fayda. Mertlik kalmadı, her türlü yalan ve hile mübah.
    Putin en sonunda Seyyit Rıza gibi “ulan ABD-NATO-EU ve de sen Ukrayna/Zelenski, ben sizin yalanlarınızla, savaş propagandanızla baş edemedim, bu bana dert oldu, ben de size baş eğmedim, bu da size dert olsun” diyecek ve kaderine boyun eğecek.

    2. Rusya SSCB değildir.
    Rusya ekonomisi ve maruz kaldığı ekonomik yaptırım ve ambargo bu külfetin altından kalkamaz.
    SSCB ekonomisi dünya kapitalist ekonomisine entegre olmamıştı, kendi kendine yeten bir ekonomiydi.
    Rusya, patronluğunu ABD’nin yaptığı global kapitalist ekonomiye entegre olmuş, yani bağımlı olmuş, bağımsızlığını kaybetmiş bir ekonomiye sahip.
    3. Sadece sahip olduğu füzelere ve nükleer silahlara güvenerek ABD-NATO emperyalizmine kafa tutmaya çalışan Rusyanın hesaba orda da tutmayacak.
    ABD-NATO-EU emperyalizmi hiç elini bulaştırmadan Ukrayna’ya verdiği ve daha da vereceği silahlarla, tank ve uçak da dahil, Rusya’yı askeri olarak da zayıflatıp, rus ayısının tırnaklarını çekip burnuna halkaya takacaklar.
    4. Rusya’nın en önemli ticaret partneri ve kredi vereni Çin devletidir. ABD-NATO-EU emperyalizmi Çin’i Rusyaya açık destek vermeme konusunda uyarıp tehdit ediyor.
    ABD uzun yıllardır Çin’i bir numaralı tehdit/rakip/düşman olarak hedefe koymuş durumda. Rusya’dan sonra Çin’e odaklanacaklar. Bunu Çin de biliyor. Buna rağmen Çin’in Rusya’ya ne kadar destek olacağı belirsizdir.
    Çin, Rusya’ya ticari ve kredi desteği vermeye devam etse bile Rusya’nın içinde bulunduğu zor durumu kendi lehine kullanacaktır.
    Rusya Çin’in eline bakar duruma gelecek, geldi.
    5. Putin’nin “biz SSCB’nin mirasçısıyız, ABD’nin yeni dünya düzeninde figüranlık yapma rolünü kabul edemeyiz, biz de ABD kadar söz sahibi olmalıyız” iddiası rus halkı içinde ne kadar destek buluyor, rus halkı bu uğurda ne kadar fedakarlık ve bedel ödemeye hazır, bilmiyorum.
    Rus halkının çoğunluğu bugün olduğu gibi Putin’e destek vermeye devam ederse Rusya tıpkı İran gibi uzun yıllar direnir.
    Kırım’ın yanısıra Donbass bölgesini de Rusya topraklarına katar.
    Donbass halkı zaten Rusya taraftarı.
    Ukrayna ise batıdan aldığı askeri ve ekonomik yardım ile yıllarca Rusya ile savaşır durur.
    6. Rus halkı Putin’e olan desteğini keserse batı emperyalizmi Putin’in burnuna halkayı takıp götürüp çarşıda dümbelek çalarak oynatır.
    Putin’in yerine de Yeltsin gibi batı işbirlikçisi bir sarhoş lideri başa geçirirler.

  31. Sayın Merdivenler,

    Ak Deniz’e çok yerinde sorular sormuşsunuz. Bir insanı kendi davranaşı üzerine düşünmeye yönlendirecek sorular sormuşsun.
    Ak Deniz güya sana cevap yazmış fakat içerik sıfır. Kaçak güreşiyor; güya sana cevap yazmış ama senin hiçbir sorunu cevaplamamış.
    Ayrıca emin ol, Ak Deniz kendi kendisini tanımıyor ki, senin sorularını cevaplandırsın.

    Kendi kendisini tanımayan bir insan, düşence, duygu ve davranışlarını anlamayan bir insan binlerce kitap okusa ne fayda, moderniteyi/medeniyeti eleştirse çıkar.

    Kendi psikoloji ise baş edemeyen, sinirlerine hakim olamayan, kin, nefret, düşmanlık duyguları, hem kibir hem aşağılık kompleksi ile dolup taşan bir insan binlerce kitap okusa ne fayda, medeniyeti/moderniteyi eleştirse ne çıkar.

    Binlerce kitap okuduğu halde düşüncelerini düzgün cümleler halinde ifade edemeyen bir insanın bir şeye konsantre olamama, düşüncelerini bir noktaya odaklayamama gibi bir sorunu olduğu gayet açık.
    Bu düşünce ve konsantrasyon dağınıklığı organik midir, öğrenilmediği için midir, aşırı alkol alımı yada ağır hap, uyuşturucu madde vs. kullanmadan mı kaynaklanıyor, onu bilemiyorum.

    Kendisini ve nefsini terbiye etmemiş, ağzı bozuk, küfürbaz, alay etmeyi ayıp değil bir hüner olarak gören bir insan; güzel ahlaklı, güzel huylu olmaktan haberi olmayan bir insan; günümüz dünyasında ne olmuş ne bitmiş, kim ölmüş kim kalmış, umrumda olmayan, yani kendi şahsi dünyasında yaşayan, kendi gündeminden başka bir gündemle ilgilenmeyen bir insan binlerce kitap okusa ne fayda, moderniteyi/medeniyeti eleştirse ne çıkar.

  32. Sayın Zileli,

    Yukarıdaki cevaplarınızdan birinde şunu yazmıştınız:
    “kaç defa söyledim. Bu sitede açık küfür ve hakaret dışındaki her türlü yorum yayınlanır. (11 Nisan 2022 at 09:02)”

    Sayın “pipsqueak”, yine, küfür, hakaret ettiği için mi yazılarını yayınlaMIyorsunuz?

    Sayın “pipsqueak”in yazılarının muhtevası sizi (veya bu siteyi ziyaret eden bazı okuyucuları) rahatsız ediyorsa; bu durum, yazılarını yayınlaMAmak için gerekçe olaMAZ. Hayatta her şey, internet sitelerinde önünüze gelen her yazı; beğendiğiniz-onayladığınız içeriğe, görüşe sahip olmak zorunda değil. Bazen, kendi görüşlerinize 180 derece zıt görüşleri içeren yazılarla da karşılaşabilirsiniz. Bu durum; o yazıları derhal iptal etmeye, o yazıları hiç yayınlaMAmaya yöneltMEmeli sizi ve sizin gibi diğer pek çok sitenin “admin”ini. (Not: Ali Babacan’ın ODTÜ’ye konuşma yapmak için gittiğini ama buna izin vermeyen öğrencilerin, en başta, kendi mücadelelerine zarar verdiklerine bizzat siz işaret etmiştiniz, ODTÜ’lü öğrencilerin hem başkalarının ifade özgürlüğünü savunmayı hem de onları protesto etme haklarını aynı anda yürütmeleri gerektiğinden bizzat siz bahsetmiştiniz, hatırlıyor musunuz sayın Zileli!)

    Sayın “pipsqueak”in yazdıklarıyla ilgili “kısa kesmek”, “paranoya”, “megalomani” gibi ifadeler kullanmanız; onun yazılarını yayınlaMAmanız için gerekçe olaMAZ.

    Sayın “pipsqueak”in yazılarını yayınlamanız gerekiyor, eğer ifade özgürlüğüne samimiyetle önem veriyorsanız.

    Yayınlayacak mısınız sayın Zileli?

    Not: Şunu da daima aklınızda tutunuz sayın Zileli; siz edebiyatçılığınızdan & öykücülüğünüzden ötürü, “üslup” ve “metinlerin uzunluğu-kısalığı” konularında diğer pek çok insandan daha tecrübeli ve kıvamı tutturma konusunda daha yetenekli olabilirsiniz. Fakat, her insanın, meramını yazarken “intrinsically” kendilerine biçtiği birer ölçü vardır. Bazen bir-iki kelimeyle meramlarını anlatabilirler, bazen sayfalar dolusu yazsalar bile yetmediğini düşünürler. Sizin kadar tecrübeli olmayanlar, bu “kıvamı tutturma & ölçüyü ayarlama” meselesine pek dikkat etmeyebilir. Dikkat etmelerini de bekleMEmelisiniz; çünkü onlar edebiyatçı değil, kelime ustası değil, kıvam tutturma ustası değil. Eğer bundan sonra, yine, sayın “pipsqueak”in yazılarının “uzun” olduğundan şikayet edip yazılarını yayınlaMAma kararı verecekseniz; karar vermeden önce tekrar tekrar düşününüz. Sitenize yazmaya gelen kişilerin, sizin gibi edebiyatçı olmak zorunda olMAdığını daima hatırlayınız. Sayın “pipsqueak” istediği uzunlukta yazabilir, sizin de “admin” olarak izin vermeniz gerekir sayın Zileli. Eğer izin vermezseniz; Elon Musk gelir, sizin sitenizi de alıverir.

  33. Çarpıtılmış cümleleri tırnak içinde yazmak tahrifattır.

  34. İngilizce konuşuluyor artık!!!

  35. Masallar ve efsaneler dünyasında yaşayan bir nostaljist: Ak Deniz
    (Antik çağın ejderhası: Ak Deniz)

    davranış bozukluğuyla meşhur yorumcumuz Ak Deniz’in ruh ve düşünce dünyasını analiz etmeye devam edelim.

    Modernitenin, modern dünyanın hayat koşullarına adapte olamayan Ak Deniz, antik çağa ait masal ve efsaneler dünyasında teselli arar; modernite/medeniyet öncesi yaşandığı rivayet edilen “altın çağ”ın özlem ve nostaljisiyle dolup taşar; tesselli bulur.

    Modernite/modern çağ öncesi bir “altın çağ”ın varlığına olan inanç dinlerde var “cennet” inanışıyla benzerdir yada aynısıdır da diyebiliriz.

    Bizim dindar nostaljist Ak Deniz modern dünyayı bir “cehennem” olarak görüyor ve fanatik bir dindar/dinci gibi “modern cehenneme” kin ve nefret kusarken “antik cennet”in özlemiyle, nostaljisiyle kendini teselli ediyor.

    Antik cennet tasavvuru ile kendini teselli etmeyi red eden, mazide değil günümüzde yaşamayı tercih eden bizim gibi “gerçekçi” insanlara ise ejderja gibi ateş püskürüyor Ak Deniz.

    Dünyada cenneti bulamamanın hayal kırıklığını yaşayan Ak Deniz erdejhası umarım ahirette cennetine kavuşur.

    Sayın Ak Deniz,
    davranış notunun sıfır olduğunu farkındasın sanırım. Davranışını düzeltmezsen cenneti unut.
    Bu davranışla disiplin cezası alıp seni Adem gibi cennetten kovarlar.
    Disiplinsizlikten cennetten kovulunca cenenneme yanımıza gelirsin ve dırdırınla yine başımızın etini yersin, ejderja ağzından bize ateş püskürmeye devam edersin.

    Lütfen davranışını düzelt ve cennette kal. Bizi cehemmemde rahat bırak.

    Not: cehennemde ejderha istemiyoruz.

  36. Sayın Ak Deniz ejderhası,

    madem çok okumuşsun, çok bilgili ve çok bilmişsin, bu güne kadar kaç kitap, kaç makale, kaç video vs. yayınladın.
    Söyle ki biz de senin engin bilgilerinden faydalanalım.
    Benim kimseye birşey anlatma, ikna etme gibi bir derdim, amacım, faaliyetim yok diyorsan burda ne işin var, bu siteye neden yorum yazıyorsun?

    Sen seni tanımadığın için ben seni sana tanıtıyorum.
    Boşuna dememişler insan insanın aynasıdır.
    Ben sana ayna tutarım. Aynada gördüğün suret ve kişilik senin hoşuna gider mi gitmez mi, sana kalmış.

    Bilgiye gelince alim olduğunu iddia ediyorsun görgü ve davranış notun neden sıfır?

  37. Bu yorum, bel altı imaları nedeniyle yayınlanamadı. Daha saygılı bir versiyonu gönderilirse yayınlanacaktır.

    Admin

  38. Hakaret içeren yorumlar yayınlanmıyor. Admin

  39. köpeklere hakaret var. Admin

  40. DÜZELTİLMİŞ VERSİYON

    hakaretleri de kaldırın. Admin

  41. Ak Deniz’in ruh ve kişilik analizi (devam)

    Yel değirmenleriyle savaşan modern Don Kişot: Ak Deniz

    Kendi vaktinden 2000 yıl sonra, 2000 yıl gecikmeyle dünyaya gelen ejderha: Ak Deniz

    Bir internet sitesinde yazarın yazısının altına yorumlar yazmak suretiyle iletişim kurduğu şahsen tanımadığı insanlardan hayali düşmanlar yaratarak onlarla savaşan bir insanla karşı karşıyayız.

    1. Bu insanın, yani Ak Deniz’in düşmansız bir hayat, kavgasız ve küfürsüz bir iletişim biçimi tanımadı, bilmediği, dahası tanımak ve bilmek de istemediği her halinden belli oluyor.
    Büyüdüğü aile ortamından geliyor yoksa sonradan mı bu hallere düştü, bilemiyoruz.

    2. Bir internet sitesinin altındaki yazıya yorum yazarken, yazılan yorumun sözkonusu yazının konusu ile alaklı olması beklenir doğal olarak.
    Ak Deniz adlı şahsın yorumlarına bakıyoruz, bunun derdi başka. Bu insanın bu sitedeki yazıları okuma, o yazılarla ilgili yorum yapma gibi bir amacı ve ilgisi yok. Onun kendi şahsi güdemi var.
    Ak Deniz bu siteye içinde birikmiş kini, nefreti, öfkeyi kusmak için yazıyor.
    Başta site sahibi Zileli olmak üzere, bütün yorumcular Ak Deniz’in potansiyel düşman hedef kitlesi oluyor.
    Ak Deniz’in serseri mayın gibi kimde patlayacağı hiç belli olmaz.
    Ak Deniz yanlış bir zamanda dünyaya gelmiş olmanın ızdırabını yaşıyor.
    Milattan önce dünyaya gelmesi gerekirken milattan 2000 yıl sonra dünyaya gelmiş. Mümkün olsaydı zaman makinasıyla geri ışınlamak en iyi çözüm olurdu.
    Dünya ondan o da dünyadan kurtulurdu.

  42. “sarışın mavi gözlüler” söylemi ırkçı bir söylemdir.

  43. Beynine Sağlık Derviş Hoca,
    Site sahibine verdiğin dersler halihazırda semere vermiş. Bu gidişle bu yazar daha da kocaman bir yazar olacak ve yeni günah çıkarma kitaplarında belki seni hatırlayıp adını anacak.
    Bu arada sonsuz cahilliğinden utanıp sen de bazı tarih dersleri alsan fena olmaz.
    Bir şeyi iyi çakmışsın, ben sizler gibi hava atıp “ecologically correct” yel değirmenlerini işleten sapık ruhlu insanlardan nefret ederim. Eminim ne karılarınız ne de çoluk çocuğunuzla başa çıkmadığınız halde dünya sorunlarını kendinize dert edinmektesiniz. O da yetmez gibi cahilliğinle övünüyorsun. Ulan hödük bundan 10 bin yıl önce senin gibi fuzulilerin varlığından söz edilir. Kral kraliçe piramide çıkıp çocuk yaparlar, senin gibiler dikizcilik edip heyecanlanırlar. Anal-izciliğinin de bir tarihi var, gökten yere inmedi.
    Senin gibilerin kendini insan sanması bile beni tiksindiriyor. Bazı arkadaşlarım sen ve site sahibi gibilere rastlayınca “keşke balina doğsaydık” derlerdi, ne kadar haklıymışlar! Siz iki gözü kan dolu Devlet başkanlarını utanmadan ciddi ciddi konuşacak kadar insanlıktan çıkmışsınız

  44. Hakaretlerle dolu olan yorum basılamadı. Admin.

  45. Hakaret içerdiğinden yayınlanamadı. Admin

  46. Saygısızca ifadeler içerdiğinden yayınamadı. Admin.

  47. Ak Deniz’in ruh dünyası analizi (devam)

    Ak Deniz’de görülen davranış bozukluğuna kesin tanı:
    Borderline kişilik bozukluğu

    Sayın Ak Deniz,

    ben burdan yorum yazmak suretiyle seni terapi edemem.
    Borderline kişilik bozukluğu nedir, ne değildir, kendin internetten okuyabilir ve kendi kendini terapi etmeyi deneyebilirsin.
    Bu da olmazsa iyi bir psikolog araman lazım.

    Ben ve Zileli yel değirmeni değiliz sen de Don Kişot değilsin.
    Don kişotluk yapacağına, Zileli ile uğraşacağına kendi psikolojinle uğraş, ruh sağlığın için bir şeyler yap.

  48. Sayın Sansür Şubesi Müdürü. yazdıklarımın hiç bir sansürü geçmiyor. Neden?

    Zileli Yeni Bir “İzm” Müridi Olmuş: Plüralizm (Çoğulculuk)
    Benim başıma benzeri bir olay geldi. Avrupa’da genellikle sol eğilimli kişileri tanıdım. Hepsini sonsuz cahil buldum, onlar da beni sonsuz cahil buldular.
    Tesadüfen İslamcılarla tanıştım. İnancım olmadığını belirledim. İslamlığın başlangıcı ve gelişmesi hakkında bilgime saygılı davrandılar ve hatta inançlı olmama üzüldüler. Biraz daha ileri gittim ve inancın şimdiki gibi bini pir ara olmadığını, “izm”leri süpermarkette veya medyada elma armut seçer gibi seçmenin çok modern bir fenomen olduğunu hatırlattım. Onlara “insan en azından bir dinler haritasına bakar”, “insanların din içine doğduklarını görür”, “dinin insanın en hassas nevraljik noktasına hitap ettiğini” ve “sayısız dinsel inançların buna şahitlik ettiğini” de ekledim.
    Anarşizm Profesörü Zileli kısa bir süre önce liberalizm savundu, şimdi de plüralizm inancına sarılmış. “İZM” pazarının sadık tüketicilerinden biri. Kemalizm, Aydıncılık, Marksizm-Leninizm, Anarşizm, Başkayaizm, Liberalizm, şimdi de plüralizmci olmuş. Seç al, beğen al.
    Sayın Anarşist Uzmanı Zileli, çeşit çeşit çoğulculuk bir yana, çoğulculuk olan bir yer var mı? O yerde özgürlük var mı? Her ikisi varsa bunu kim mümkün kılıyor? Yoksa şimdi Devletçilik inancına da mı katıldın? Birleşmiş Milletler öyle başladı, sayın anarşist! Ve halini görüyoruz! Neden somut örnekler vermiyor, şeyleştirme yapıyorsun? Neden soyut sözleri ve kavramları varmış gibi kullanıyorsun?
    Zamanımızın en şiddetli tutkusu tüketicilik, ona karşı gelecek kadar saf değilim, ama insanın düştüğü bu duruma acıyıp ağlamaktansa gülmek daha sağlıklı.
    Her neyse. Müslümanlarla aramda geçenleri solcular arasında sevdiğim birine anlatıp Müslümanları solcular ile kıyas edip övdüm. O da ben sevdiğinden beni uyardı: “Bizi 24 saate affederler ama seni asla” dedi.
    Ama yine de şunu eklemek isterim: Din ve Allah sonsuz kaypaktır, isim değiştirir ama kendi asla değişmez. Modern Dinler ve Allahlar: Kapital, Para, Modern Bilim, İlericilik, Marksizm, Sosyalizm, Komünizm, Bilgi ve Eğitim, Anarşizm, Liberalizm, Faşizm, Totalitarizm vs. Bence bunlar insanların düşmanı inançlar! Canlı cansız tüm varlıkları Doğa ve İnsan Kaynakları gibi görüp kontrolleri altına almak isteyenlerin dinleri. Bu ölüme tapan din ve Allahlara kıyasla ben eski dinleri ve Allahları sonsuz daha çok tercih ederim.
    Not: Bu çoğulculuk siyasi tutumu ve felsefesi hakkında, özellikle laf oyunu olduğunu ifşa etme amacıyla, çoğulculuk bataklığı hakkında uzun bir yazı yazacaktım ama çoğulculunun sansüründen geçmez diye vazgeçtim.
    Ama bir ip ucu verebilirim: Gerçi tarihte devletsiz toplumlar (Neolitik öncesi ve hatta sonrası uzak duranlar sayılırsa) devletli toplumlardan sonsuz daha çok ama devletleri olduğu halde eğer devletin icra gücü yoksa, zaten kimsenin Saray’dan çıkan gürültülere kulak bile asmadığını dile getiren sayısız belgelerini bu politikacılar asla okumazlar.
    Not: Bu siyasetçiler neden daima insanları tanımıyla özünün özü baskıcı olan “izm”ler davet ederler? Neden asla “bırakın insanları hayvan ve bitkiler gibi çevrelerine uyarak yaşasınlar” demezler?

  49. Sansür gittikçe daha katı ve daha yoğun olmakta!

    Gerçek Faşistler ve Sahte Faşistler
    Gerçek Faşist Trump haklı: Batılı olmak, medyada görünmek, televizyona çıkmak isteyenler; “twit”, “twit”, “retwit”, re-retwit” ede ede “twat” olup çukurdan çıkmaya çalışanlar. İşleri güçleri aile içi kavgası fassallığı etmek. Lekeyi kendi yarattıkları düşmanlarının gözlerinde ve sözlerinde görürler.
    Gerçek Faşistler de Sahte Faşistler de aynı yere aynı yolu tutarak varmak isterler. Kardeşçe paylaştıkları inançlar: Kapital, İlerleme, Doğa Kaynakları, İnsan Kaynakları, Doğa Mühendisliği, İnsan Mühendisliği, Tekno-Bilim, Eğitim, Uzmanlık ve benzerleri. Her iki taraf da dünyaya aynı “Akıl Yürütme” (“Reason”) süzgecinden geçirerek bakarlar: Medeniyet tarihinde kazananların Akıl Yürütmesi veya Saray Akıl Yürütmesi. Medeniyet trenini çeken değişik medeniyet lokomotifleri tarafından denenmiş, yararlı ve etkili olduğu kanıtlanmış yolda yürümek. Ama fark yok değil. Sahte faşistler materyal yoksunluğu ideolojik inançlarla doldurarak telafi etmek isterler. Türkçe’de bunun şahane bir tekabülü var: “Bekle eşeğim yaz gelsin.”
    Son altı (6) yüzyıldır lokomotiflik yapan, teknolojik nedenlerden kıyı köşelere varıp hemen hemen herkesi kendilerine benzeten Batı’nın koloniler tarihinde yerliler arasından büyük beyinlileri seçip Batı düzenin tellallığını ettirmeleri bile bunları uyandırmaz. Tabii, dünyada Atatürk ve solcu devrimciler gibi halis yerli malı komisyoncular da çok. Diğer bir taş uykusu da, tıpkı Antik Yunan Mucizesi gibi, teknolojinin sağladığı başarıyı koca kellelerin marifeti olduğuna inandırmak. Antropolojide yayılma (“diffusion”, difüzyon) birden biri nicelik terazisinde yine mucize olur. Benim yaşadığım yerde Doğu Avrupalı mülteci çok. En çok işittiğim kelime “haydi, haydi”. Bir defa yanlışlıkla zehirli bir şey içtim, eczaneye koşturdum, Kosovalı eczacı kadın yarı Türkçe yarı Fransızca “ayran iç” dedi. Her yerde ezilenlerin ezenin dilini konuşması, akademisyenler hariç, bile bu koca kelle mucizesini yalanlayamaz. Ben hayli din ve mitoloji tarihi okudum, Moda kadar güçlü bir Allah’a hiç rastlamadım. Sözüm ona materyalist Marks bile bu ayvayı yedi.
    Her neyse, bu Saray mitini, az da olsa, yutmayan asil ruhlular var.
    37 yaşında ölen asil ruhlu Arthur Rimbaud (1854 – 1891) ne gerçek faşist ne de sahte faşist yalanını yuttu.
    YANİ MÜMKÜN!
    Zelensky gibi birinin yalanlarına ancak ve ancak onun gibi düşünenler inanır. Putin’in ne mal olduğu apaçık ama onu bu sitede savunanlar bile var — ama işin içinde kışkırtma yok değil. Putin’in Zelensky gibi birinden farkını da ancak her ikisi gibi hücreleri yalanlardan oluşmuş politikacılar ve Saray etrafında büyüyen solcular, sahte faşistler ve akademisyenler nanoskopla görürler.
    Sözü eşsiz Rimbaud’ya bırkacağım:
    DEMOKRASİ
    “Murdar görünüme gidiyor bayrak; taşra ağzı konuşmamız boğuyor
    trampet sesini.
    “Kentlerde en sinik fuhşu besleyeceğiz. Haklı ayaklanmaları
    bastıracağız kılıçtan geçirip.
    “Baharatlı, rehavetli ülkelere doğru! – en canavar sömürünün
    buyruğunda, sanayicinin ya da askerin.
    “Buluşmak üzere, burada, herhangi bir yerde. Gönüllü yazılmış,
    bizler, kan dökücü felsefemiz olacak; bilim konusunda kör cahil,
    rahatımıza geldi mi hinoğluhin; şimdiki düzeniyle dünya batsın.
    Gerçek ilerleme budur. Haydi, yollara!”

    FRANSIZCA
    [DÉMOCRATIE
    “Le drapeau va au paysage immonde, et notre patois étouffe le
    tambour.
    “Aux centres nous alimenterons la plus cynique prostitution. Nous
    massacrerons les révoltes logiques.
    “Aux pays poivrés et détrempés! au service des plus monstrueuses
    exploitations industrielles ou militaires.
    “Au revoir ici, n’importe où. Conscrits du bon vouloir, nous aurons
    la philosophie féroce; ignorants pour la science, roués pour le
    confort; la crevaison pour le monde qui va. C’est la vraie marche. En
    avant, route!”]

  50. “Sayın ‘pipsqueak’e soru 19 Mayıs 2022 at 07:51”
    Arkadaş sen de hak yoluna girmişsin galiba. Arayan, eninde sonunda ve tıpkı solcu devrimcilerin vaatleri bolluk günleri gibi, Mevla’sını bulurmuş. Allah yardımcın olsun.
    Senin “Realizm”, “rasyonelizm”, “mitler”, “romantik”, “Marksist”, “romantik Marksist”, “harekete eyleme geçme” beni fazlasıyla aşan mânîdar, kabalamsı kelimat. Başka kapılar çalmanı tavsiye ederim.
    Âlem-tab Derviş ve/veya âlem-tab Zileli, mesela. Bu çok derin, ADAMAKILLI, veya sitenin siyasalca doğru olan âdâbımuâşeretine uygun KARIAKILLI, su’allerinizi Nevzat Hocaya yöneltmeniz de yaralı olabilir. Eminim Nevzat Hoca senin bu okkalı laflarını anlar ve yardımcı olur. Onun mitler hakkında bilgileriyle ölçersem doğru kapı çalmış olacağınızdan eminim.
    Mesela Üstad Nevzat Hocanız Saray mitlerini, daha doğrusu artık o zamanın orta ve üst sınıflarını eğlendirici televizyon dizisi olmuş nâ-mitleri, gününüz televizyon dizileri gibi eğlendirici “Disneyland”in “Mickey Mouse” diline çevirmiş. Hatta sizi tatmin etmese bile önemli değil. Ama sakın nâçâr olmayın.
    Derviş’in piri ne demiş:
    “Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
    Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da, yine gel…”
    Bakın mesela bu sürekli ideoloji değiştiren Zileli’ye de yardımcı olabilir.
    Not: Biz yazımda “sarış*n m*vi gözl*” lafım ırkçı olduğu iddiasıyla yazımın tümü sansür edildi. “ADAMAKILLI”, manası açısından, seksist olabileceğini düşünerek “KARIAKILLI”yı da ekledim.

  51. Sansür gittikçe katılaşmakta ve yoğunlaşmakta. Bakalım bu sınır polisini geçebilecek mi?
    Aşağıdaki kitap “iki bin yıllık tarihten bana ne?” diyen Derviş’e yüz binlerce yanıtlardan en güzelleri arasında. En az 50 yıldır kafamda bilime tapanlara sormak istediğim bir soru var. Neden insanları kendi haline bırakma deneyimi yapılmıyor?
    Hemen en başta canlı cansız hiçbir varlığı kendi haline bırakmayan Kral-Kraliçenin Saray gönüllü köleleri dalkavuk bilim adam-karıları karşı çıkarlar: “Son bilimsel araştırmalara göre daha önceki son bilimsel araştırmalarda bir ölçü hatası bulundu. Oksijene alışmak için denizde hoplarken ölen balık sayısı denizden çıkıp şimdi büyük beyinli olanların sayısının nonilyon (10 üssü 30) aşar. Bu kendi haline bırakılınca meydana gelen İNSANLIK için felaket!
    Felaket mi acaba? Düşünün eğer bunların hepsi insan olsaydı, biraz ihtimal hesapları bilen dünyanın en büyük beyinli Çin, Uzak Doğu, Avrupa, Kuzey Amerika, Hindistanlılar arasında şimdi ne kadar daha çok büyük beyinli olacağını güçlü bir bilgisayarda simülasyon yaparak bulu çıkarır. Ama asıl iyi haber başka. Üssel artacak büyük beyinliler her derde çare bulmakta efendilerine hizmet etmede birbirlerini geçerlerdi. Nükleer savaş, iklim değişmesi, yiyecek kıtlığı, seks deliliği, mutluluk çılgınlığı, gen değiştirmeler… saymakla bitmez bu dahilerin becerileri. Üstelik bilim adam-karılarına göre insanlar sadece beyinlerinin yüzde onunu kullanıyormuş. Bu dahiler sayesinde yüzde sıfır kullanalar da üssel artacak çünkü asıl beyin işlerini bu büyük beyinliler becerecek. Tıpkı devrimcilik gibi. Rus devrimini büyük beyinli Lenin yaptı, Çin devrimini Mao yaptı vs.
    Sanırım Zelensky medya başarısını gören Zileli liberalliğine dönmeyi düşünüyor gibi. Belki o sansür edeceğine liberaller gibi ilk paragraftaki sorumu ciddiye alır, hiç değilse bir defa devrim dışı, özgürlük dışı, direniş dışı, ah o güzel gençlik ve eylemcilik günler dışı derin bir yazı yazar, tartışma faslı açar. Bir bakıma iyi bir başlangıç olur. Liberaller her şeyi böyle banalleştirirler. Bir süre sonra bıkkınlık çöker, kanal değiştirilir.
    ‘Bana ne’ kitabı: “BATI’NIN İNSAN DOĞASI YANILSAMASI: Batı’da Hiyerarşinin, Eşitliğin ve Anarşinin Yüceltilmesinin Uzun Tarihi Üzerine Düşünceler ve İnsanlık Durumuna İlişkin Başka Kavrayışlar Üzerine Karşılaştırmalı Notlar.” — Marshall Sahlins
    Günahlarımdan bile çirkin iki Batı çirkefi arasında hangisinin daha haklı tartışmasını ciddi ciddi yapan medya siyasi analizcilerini okuyunca aklıma hemen yukarıdaki kitap geldi. Hayatları boyunca Türkiye Zelensky’si olmak isteyen medya artistleri salt kelimelerin sözlük anlamlarına dayanarak bu duruma “Direniş ve Özgürlük” adı takıp dedikodusunu yaptılar. “Direniş ve Özgürlük” makalesinde alışılagelmiş his sömürücülüğü, kahramanlık, ölümü göze alma, kan dökme, cesaret vs kinayeleri sıralanmış.
    Dünyanın her yerinde, Putin ve Xi Jinping hariç, diktatörler yerleştiren, totaliterlik destekleyen ABD be yamakları AB ülkelerin (aşağı yukarı tüm) basını da aynı türkü, aynı göbek atması içinde. Düşünün, “gezegeni kurtarma” pompalamaları bağlamı içinde, Bolsanaro yerine bir faşist Müslüman Arap Amazon ormanlarını yok etseydi, ne olurdu. Ne var ki, ABD ve yamağı AB, köküne kadar kapitalist olan Rusya ve Çin’in çevreyi viraneye çevirmesini imreniyorlar.
    M. Sahlins’in son paragrafı:
    “Bunların hepsi (iki bin yıllık inanç) büyük bir hataydı. Benim çıkardığım naçizane sonuç, Batı medeniyetinin sapkın ve hatalı bir insan doğası anlayışı üzerine kurulu olduğudur. Affedersiniz, özür dilerim, ama hepsi büyük bir hataydı. Bununla birlikte, bu sapkın insan doğası anlayışının varoluşumuzu tehlikeye attığı büyük olasılıkla doğru.”
    Kitabı tercüme edenin şahane yorumu:
    “Özgürlükçü antropolojinin öncü isimlerinden Marshall Sahlins bu kitapta, eski Yunan’dan modern çağa kadar süregelen Batı’nın “insan doğası’’ anlayışını sorguluyor. Tukidides’ten Platon’a, Machiavelli’den Thomas Hobbes’a ve Amerikan devrimi’nin liderlerine kadar izi sürülen bu anlayiş, “toplumsal sözleşme” kuramlarının, monarşi ve cumhuriyet düşüncesinin de temelini oluşturur.
    Batı’nın insan doğası kavrayışına göre, insan menfaati için her şeyi yapabilecek, hatta birbirini boğazlayabilecek ölçüde açgözlü ve ihtiraslıdır. İnsanın doğası böyledir. Öyleyse kültür ve medeniyet insanın bu “doğal” eğilimleriyle başa çıkmak için vardır. Siyasi rejimlerin öncelikli işlevi, kendi başına bırakıldığında “kaos” ve “anarşi” yaratan bu içgüdüsel bencilliği denetim altına almaktır. Doğa ve kültür hep bir çatışma ve karşıtlık içindedir.
    M. Sahlins bu anlayışı, ilkel toplumların insana bakışıyla karşılaştırır ve Batı toplumları dışında hiçbir toplumun böylesi bir “insan doğası” anlayışına sahip olmadığı sonucuna varır. Sahlins, toplum-öncesi ve kültür-öncesi bir “insan doğası” düşüncesine şiddetle karşı çıkar. İnsanlar kendilerini, verili kültürel düzenler içinde oluştururlar. İnsan doğası, kültürdür.”
    Derviş oku da biraz öğren, mesele insan psikolojisi değil, psikolojiyi oluşturan sosyal çevre..
    Bana göre Sahlins direniyor. Zileli, Derviş ve diğerleri ise malum solcu direniş dedikodusu, edebiyatı yapıyorlar.
    Lütfen, biri biriktirici diğeri tüketicilik delisi, kapitalist Putin-Zelensky, sadece medyada olduğu için dedikodu fırsatını kaçırmayanlarla Sahlins’i kendiniz kıyaslayın.
    Sahlins, “birbirini boğazlama” bir siyasi icat der, Kapital putuna tapanlar arasında “Özgürlük ve Direniş” serüveni olur.
    Şu an Venedik’de (23.04.2022 – 27.11.2022) bu çirkinliği tartışma vesilesi edenlerin dünyasını gösteren bir sergi var. ” Biennale Arte 2022, The Milk of Dreams”. Sergide hayvanlar ve bitkileri kırımdan geçiren Zelensky-Putin gibi gözleri kan doluları kendilerine çok benzedikleri için tanımayanların uzun tarihi canlandırılmış. Medeniyet dışından örneklerle kırımdan geçirilmiş kültürler ve kültürler gibi aynı akıbete uğrayan hayvan ve bitkilerin dünyası, çok az ve bağlam içindeki önemleri ölçüsünde, dile getirilmiş.
    Belki hatalı düşünüyorum, ama çok derin inancım şu: Zelensky-Putin gibilerden tiksinme yerine onların analizini yapanlar Rönesans’la başlayan çıplak güç, kuvvet ve şiddete tapanlar, imrenenler. Zaten günlük yaşam bunu durmaksızın pekiştirir. Gençlerin oynadıkları video oyunları bunun emzikleştirilmesi. Her yerde faşizmin canlanması diğer bir tezahürü.

  52. ========== 1 ==========

    Sayın “pipsqueak”,

    “gunzileli com” aktifken orada yazdığınız yazılarınızda sık sık, “literal-minded”lıktan muzdarip olan insanların sayısının epey çoğaldığından bahsetmiştiniz, belki hatırlarsınız.

    Lütfen dikkat ediniz:

    Size, yukarıda “15 Nisan 2022 at 02:16” ve “30 Nisan 2022 at 01:37” tarihlerinde şunları yazdığımız hâlde; ya anlamadınız ya da anladınız fakat şakaya vurdunuz:

    [Sayın “pipsqueak”,

    Galiba:

    “Sizin” kelimelerinizle, kavramlarınızla, terminolojilerinizle,

    “Bizlere” yıllarca okullarda üniversitelerde öğretilmiş, yıllarca okullarda üniversitelerde beynimize enjekte edilmiş kelimeler, kavramlar, terminolojiler;

    aynı değil.]

    Siz ne kadar “literal-minded”lı olan kişileri ikaz etseniz de; bundan muzdarip olanların kolay kolay çıkması, çabucak kurtulması pek mümkün olamıyor. Lütfen şu gerçeği kabul ediniz: İnternet adlı okyanusta muhatap olduğunuz kişiler, sizin kadar “tecrübeli (experienced)” olmayabilir. Eğer bu gerçeği kabul ederseniz, kendinizi daha az hırpalayarak yazabilirsiniz (belki).

    ========== 2 ==========

    Şimdi,

    “1” numaralı kısımda yazdıklarımızı aklınızda tutarak, aşağıdakileri okuyunuz:

    Soru: “İnsan mitsiz yaşayabilir mi?”

    Cevabı bilmiyoruz.

    Soru: “İnsan yürürse otomobilden daha hızlı gider.” doğru mu?

    “Literal-minded”lık sebebiyle, cevabı bilmiyoruz.

    ========== 3 ==========

    Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Celal Şengör: “Tarihte Musa peygamber diye biri yok. İbrahim de hiç yaşamamış. Bunların hepsi masal.”

    “Karşılaştırmalı Edebiyat” ve “Mitler Tarihi” alanlarında uzman (Baba-Cool) Prof. Dr. Nevzat Kaya: “Musa’nın gerçekten var olup olmadığını tartışmak saçma. Zira ‘Musa’ (gerçek hayatta olsun olmasın) böyle bir ‘etki’ye sahip oldu mu ve olmaya devam ediyor mu? Gerisi laf-ı güzaf. Zeus var mıydı? Apollon var mıydı? Saçma. İsa su üstünde yürüdü mü yürümedi mi? ‘Alımlama estetiği’nden bir haber Allah’ın pozitivisti; ben senin jeolojik katmanlarına, fay hatlarına karışıyor muyum?”

    Not: Sayın “pipsqueak”, siz her ne kadar kabul etMEmekte inat etseniz de; ‘Baba-Cool’ Nevzat Kaya ile kardeş gibi, veya dost gibisiniz. İkinizin “weltanschauung”u birbirine çok yakın, siz “hayır, değil!” diye bağırsanız da…

  53. Sayın “pipsqueak”,

    Yukarıda, “28 Mayıs 2022 at 16:01” tarihli metninizde yazdığınız şu iki kısımda:

    “(…) Ama eninde sonunda taviz vermeyenler bana Buda’yı bile kıskandıracak kadar huzur verirler (…)”

    “(…) Öğrenmeyi ilk defa 25 yaşında ciddiye aldım. Onda da şansım iyi gitti, arkadaşlık kurduklarım taviz vermeyenlerdi (…)”

    “taviz vermeyenler” ifadenizle, ne demek istediğinizi daha detaylı izah eder misiniz?

    ====== Önemli hatırlatma: ======

    “Nevzat Kaya kendi başına bir derya. İlerde zamanım olursa, size güvendiğimden tavsiyenize uyar onu okur ve videolarına daha dikkatle bakarım.” Sayın “pipsqueak”, sadece Nevzat Kaya değil; yukarıda “09 Mayıs 2022 at 00:40” tarihli metnimizde listesini verdiğimiz, akademideki rütbe yarışının iğrençliğinden usandığı için emekli olmayı seçip, şu an orta-sınıf (ve konforlu) bir emeklilik hayatı yaşayan (Prof. Dr.) sosyolog Besim Dellaloğlu’nun da videolarını izlemenizi öneririz.

    Sosyolog Besim Dellaloğlu, “Batı Avrupa tarihi” üzerine uzmanlaşmış “Eugen Joseph Weber’in (1925-2007)” harikûlade eseri “Peasants into Frenchmen: The Modernization of Rural France, 1870-1914 & Köylülerden Fransızlara: Fransa Kırsalının Modernleşmesi, 1870-1914” kitabında; gönüllü veya gönülsüz, isteyerek veya zorla, farkında olarak veya olmayarak, Fransa kırsalındaki insanların nasıl “değiştirildiği”ni ve 1. Dünya Savaşı’nın başlangıcına kadar geçen sürede modernleşmenin hangi veçhelerini yaşadıklarını tane tane, öğütler verMEden, modernliği yerMEden veya yüceltMEden anlatıyor. Yukarıda, “09 Mayıs 2022 at 00:40” tarihli metnimizde size önerdiğimiz 29 video arasında bunun gibi daha pek çok bilgi ile karşılaşacaksınız.

    Peasants into Frenchmen: The Modernization of Rural France, 1870-1914:

    “Amazon (DE)” fiyatı: 39 EUROS
    https://www.amazon.de/-/en/Eugen-Weber/dp/0804710139/

    “Amazon (UK)” fiyatı: 32 POUNDS
    https://www.amazon.co.uk/Peasants-into-Frenchmen-Modernization-1870-1914/dp/0804710139/

    “İkinci el (DE)” fiyatları: BETWEEN “14 EUROS” and “39 EUROS”
    https://www.abebooks.de/servlet/SearchResults?sts=t&cm_sp=SearchF-_-home-_-Results&tn=Peasants%20into%20Frenchmen

    “İkinci el (UK)” fiyatları: BETWEEN “12 POUNDS” and “80 POUNDS”
    https://www.abebooks.co.uk/servlet/SearchResults?sts=t&cm_sp=SearchF-_-home-_-Results&tn=Peasants%20into%20Frenchmen

  54. (Önemli uyarı: Sayın “pipsqueak”, yazdıklarımızı okurken; lütfen “literal-minded”lık meselesini daima aklınızda tutunuz. Eğer bunu yaparsanız, cevaplarken kendinizi daha az “frustrating” hissedebilirsiniz.)

    ===== Sorumuzun 1. kısmı =====

    Sayın “pipsqueak”,

    “02 Haziran 2022 at 17:35” tarihli metninizde, şu kısımlarla ilgili görüşlerinizi daha detaylı açıklar mısınız?

    “(…) Bence bunu mutlak bir kıstas kabul etmede tehlike var:
    Hiç değilse bir tanesi çok bariz: Uzmanlaşma
    Bu sözüm ona nesnellik daha sonra mor*n uzmanlar ve eşsiz Saray (politikacılar, endüstriler, bankalar…) köleleri türetti. Doğa bilimlerinde bu modanın etkilerini görmemek imkansız. Covid felaketi bir örnek, diğeri iklimle ilgili bunalım (…)”

    “(…) G. M. Young, Victorian England, Portrait of an Age kitabında,
    ‘Cana yakın parolası her şey hakkında bir şeyler ve bir şey hakkında her şeyi bilmek olan tarihçi demirciler ve bankacı-tarihçiler, jeolojik ilahiyatçılar ve bilgin tütüncüler dünyasını terk edip, Rekabetçi Sınavın kapısından geçerek Kutsal Topraklara gidiyoruz. Uzmanlar, her şey hakkında o kadar çok şey biliyor ki, böyle bir uzmanla ne çelişebilirsin de çelişmeye değer.’ derdini yandı.”

    “Uzmanlar” ve “uzmanlık” meselelerini, (size daha önce de bahsettiğimiz üzere) “literal-minded”lık sebebiyle daha detaylı izah etmenizi istiyoruz.

    Bizlere yıllarca şöyle öğretildi:

    Hayatta, kendi alanında uzmanlaşmış (“craftsmanship” and/or “artisan”) pek çok kişi var. Bunların çoğu, salt teknik anlamda uzmanlıklar, meslekler tarihinden günümüze gelen süreçler; bazı uzmanlıklar zaman içinde yok olmuş/unutulmuş, bazıları yüzyıllar geçmiş olsa bile 2022’de hâlâ aynı stil ile icra ediliyor, bazı uzmanlıklar ise çağa ayak uydurarak (kendini sürekli yenileyerek) yaşamaya devam ediyor.

    Eğer evimizdeki ahşap masamız, ahşap sandalyemiz hasar görürse; bu işin “uzman”ı olan bir marangoza götürür, tamir ettiririz.

    Eğer dişimiz ağrırsa; bu işin “uzman”ı olan bir diş doktoruna gideriz.

    Eğer saçımız çok uzadıysa; bu işin “uzman”ı olan bir berbere gideriz.

    Eğer arabamızın motoru arızalandıysa; bu işin “uzman”ı olan bir araba motoru tamircisine gideriz.

    Eğer beyin kanaması geçiriyorsak; bu işin “uzman”ı olan beyin cerrahlarına ve/veya nörologlara gideriz.

    (…)

    Örnekleri çeşitlendirebilirsiniz.

    Sayın “pipsqueak”, size, “uzmanlık” kavramının “iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi” olduğu minvalinde sorMUyoruz.

    “Uzmanlık” kavramına ve “uzmanlar”a yönelttiğiniz eleştirilerin temel sebebi; bu durumun bir tür “teknokratların hegemonyası”na yol açma riski mi, bir tür “meritokratların hegemonyası”na yol açma riski mi? Ve, sizin eleştiri yönelttiğiniz “uzmanlar”ın, daima iktidar odaklarının çeperinde dolaşan bir tür “parazit memurlar”a dönüşmeleri mi?

    Eğer beyin kanaması geçiriyorsak, ve eğer bu işin “uzman”ı bir beyin cerrahıyla, bir nörologla veya konuyla ilgili başka bir tıp branşında “uzmanlaşmış” bir doktorla görüşmezsek; ölme riskimiz var. Sizin eleştiri yönelttiğiniz; bu tür, salt teknik uzmanlık gerektiren, “meslekler tarihi”nden pek çok mesleği icra edenler değil, doğru mu anladık?

    “Uzmanlık” kavramına ve “uzmanlar”a yönelttiğiniz eleştirilerin temel sebebini daha detaylı açıklar mısınız lütfen?

    ===== Sorumuzun 2. kısmı =====

    Son olarak,

    “Jack of all trades, master of none” tabirini muhakkak duymuşsunuzdur sayın “pipsqueak”.

    Bu tabirin özü, “pejorative (küçümseyici, hakir gösterici, aşağılayıcı)” anlama mı sahip? (“Her konuda bölük-pörçük bilgin var, ama, bir konuda uzmanlığın yok” gibi bir pejorative anlam mı?)

    Yoksa, tam tersine, pozitif & olumlayıcı bir anlama mı sahip? (“Ne kadar yetenekli birisin, on parmağında on marifet” tabirinde olduğu gibi pozitiflik & olumluluk yüklenen anlam mı?)

  55. terim çarpıtmacılığı nedeniyle yayınlanamadı. Admin

  56. Ukrayna başkanı özgürlük için direnen Ukrayna’yı serbestliğe kavuşturmak için serbest pazarda satılığa çıkarmış.

    https://www.president.gov.ua/en/news/pislya-zavershennya-vijni-amerikanskij-biznes-mozhe-stati-lo-80561?_x_tr_sl=auto&_x_tr_tl=tr&_x_tr_hl=en-US
    Veya
    https://www.president.gov.ua/en/news/pislya-zavershennya-vijni-amerikanskij-biznes-mozhe-stati-lo-80561
    2. Ukrayna’yı satışa çıkardığı video yukarıdaki adreslerde ve Youtbe’da,
    https://www.youtube.com/watch?v=CtSRYpXmdsM

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir