Kendi Eliyle Kendi Defterini Dürmek!

Şu “defterini dürmek” sözünü hiç sevmem. Hele siyasi ve düşünsel alanda bu söz çok kötü anlamlar yüklüdür. Birinin “işini bitirmek”, “buruşturup bir kenara atmak” anlamına gelir. Özellikle düşünsel alan açısından bu çok tehlikeli bir şeydir. Çünkü “işi bitmiş” gibi görünen bir düşünce gün gelir yıldız gibi parlar. Bu bakımdan özellikle düşünsel alanda hiç kimsenin “defterini dürmemek” gerektiğine inanırım. Evet ama ya birisi kendi kendisinin defterini dürüyorsa ne olacak? “Dürme” “yapma” demekten başka bir şey gelmez elimizden.

Murat Belge, bugünkü Radikal’de (4 Temmuz 2011), içinde “ceketinin önünü iliklediği” kocaman bir fotoğrafı da bulunan, Ezgi Başaran’la yaptığı söyleşisinde, üzülerek belirteyim ki, ettiği bazı laflarla kendi kendisinin “defterini dürmüş”. Hopa’daki çatışma sırasında kalp krizi geçirip ölen emekli öğretmen Metin Lokumcu’yu doğrudan değil ama onun “çevresini”, “çevresinin çevresini” “Ergenekon”la bağlantılı göstermeye çalışmış. Bununla da kalmayıp devlet yetkililerine yumurta atan öğrencileri de 1940’ların sonunda Tan Matbaasını basan sağcı gençlerin geleneğinin devamı olarak göstermiş. Belge’ye göre, “ülkedeki polis despotizmi hep var”mış ama, “Hopa’daki gariban adamın bu kadar heyecanlanacağı bir durum yok”muş. İşte Murat Belge’nin, hayatı bir sokak çatışmasında son bulan devrimci bir öğretmen için gösterdiği “duyarlık” budur.

Üzüldüm. Gerçekten üzüldüm. Murat Belge, teorilerine ve yönelimlerine hiç katılmasam da değer verdiğim bir edebiyat insanıydı. Yazık oldu.

Biyografik notlara, insanların izlediği hayat çizgisine, bir otobiyografi yazarı ve çevirmeni olarak daima çok önem veririm. Bir insanı geçmişiyle, hayatı boyunca uğradığı sapaklarla ele almaya dikkat ederim. Bu beni, “zaten belliydi nereye varacağı” kolaycılığından da, “nasıl oldu birdenbire” şaşkınlığından da korur.

Murat Belge, 1960’larda, o zamanın sol rüzgârından etkilenerek sola yönelen genç bir akademisyen ve aldığı kültürün de yardımıyla parlak bir edebiyat eleştirmeni ve çevirmeniydi. Gerçi o günkü, Mahir Çayan, Seyhan Erdoğdu, Doğu Perinçek, Şahin Alpay, Halil Berktay gibi genç Marksist teorisyenler arasında adı geçmezdi ama özellikle edebiyat çevrelerinde tanınır, bilinirdi.

1971 12 Mart darbesinden sonraki tevkifatlar furyasında o da diğer solcular gibi tutuklandı, Sansaryan Hanı’ndaki polis tezgâhlarından geçti ve İstanbul’da, THKP-C davasından yargılandı. O sırada İstanbul’da bulunmadığımdan çok yakından bilmiyorum elbette ama o dönemde THKP-C içinde ortaya çıkan bölünmede (Mahir Çayan’la Yusuf Küpeli-Münir Ramazan Aktolga bölünmesinde) Yusuf Küpeli kesiminde yer aldı. Bu bölünmede Mahir Çayan’ın karşısında yer alan kesimin esas teorisyeni Yusuf Küpeli değil, Münir Ramazan Aktolga’ydı. Bu sitedeki iki yazıda (“Analar ve Oğullar” ve “Belgeler ve Murat Belgeler” adlı yazılar) ayrıntılarıyla anlattığım gibi, Münir Ramazan Aktolga’nın o zamanki teorisi ve tezleri, Menşevizmden epeyce yararlanmış, saf bir “üretici güçler” teorisiydi. Özeti şuydu: Kapitalizm ilericiydi, üretici güçleri geliştirirdi. Emperyalizm, kapitalizmin gelişmesini engellemeye çalışırdı. Anti-emperyalist mücadele adına Süleyman Demirel gibi kapitalizmin temsilcilerine saldırmak aslında emperyalizmin safında yer almaktı. O zamanki sol da Süleyman Demirel’e saldırarak emperyalizme hizmet etmişti. Aslında yapılması gereken, Süleyman Demirel’i desteklemekti. Hatta sıkıyönetim güçleri içindeki Faik Türün gibi paşalar da Demirel yanlısı olduklarından, diğer paşalara (örneğin Gürler-Batur kesimine) göre ilerici bir rol oynamaktaydı ve desteklenmeleri gerekirdi. İşte bu kadar vahim teorilerdi bunlar ve aslında devletin ölümle yargılaması karşısında paniğe kapılmanın ürünüydü. İşte Murat Belge, o zaman bu kadar vahim ve teslimiyetçi teoriler savunan bir kesimi desteklemiş ve daha kötüsü sonraki yıllarda bu tutumunu eleştirmek yönünde herhangi bir girişimi olmamıştı.

Murat Belge, 1970’li yıllarda, cereyanın soldan esmeye devam etmesinin ürünü olarak 1960’lı yıllardan bile daha fazla politik bir yönelim içine girerek, bugün “Birikim çevresi” diye bilinen çevreyi örgütledi, Birikim adlı derginin çıkışına önayak olarak. Artık sadece edebiyat teorisiyle ilgilenmiyor, aynı zamanda Marksist teorisyenlik alanında da önemli adımlar atıyordu. Birikim dergisinin ve çevresinin 1970’li yıllarda cereyanı göğüsleyen olumlu bir rol oynadığını düşünüyorum. Neden olumluydu? Çünkü birincisi, solun neredeyse tamamı Stalinist bir yönelim içindeyken, Stalin’i eleştiren önemli teorik metinleri Türkiye soluna taşımıştır (örneğin Kostariyadis’i); ikincisi, Türkiye solunun tamamı korkunç bir iktidar ilüzyonuna kapılmış ve teoriye bir yandan küçümser, bir yandan da dogma haline getirirken Birikim çevresi soğukkanlı bir tutumla bu iktidar tutkusunun dışında kalabilmiş ve dogmatik olmayan bir teorik çalışmada ısrar etmiştir. Sanırım Murat Belge’nin bunda belirleyici bir rolü olmuştur.

12 Eylül sonrasında solun yıkıma uğramasıyla birlikte solda yeni bir akım ortaya çıktı: Sivil toplumculuk. Bugünkü liberalizmin atası olan bu akımın ilk parlak metinlerini Murat Belge yazdı. Daha sonra da Yeni Gündem dergisinde bu fikriyatın esaslarını ortaya koydu zaten. Neydi sivil toplumculuk? Stalinist sol ağır bir yenilgiye uğramış ve geride bir enkaz kalmıştı. Böylece solda büyük bir boşluk oluşmuştu. Bu boşluğu kim dolduracaktı? İki devrimci aday vardı: Anarşizm ve Troçkizm. Fakat bu akımların güç toplayıp kendilerini ortaya koymaları için henüz epey erkendi. Sivil toplumculuk ise, hayal kırıklığına uğramış solcu insanlara, hemen hazırdan, döneme uygun bir hayat tarzıyla birlikte özgürlük, serbestlik, hatta refah vadediyordu. Nasıl mı? Zamanın sol entelektüellerinin yeni gelişen medyaya nasıl doluştuklarını o dönemleri yaşayanlar hatırlar. Oralarda yüksek maaşlar alan entelektüelleri mutlu edecek bir teoriydi sivil toplumculuk. Sunulan özgürlük, ezilenlerin değil, burjuvazinin yedeğindeki “özgürlük”tü. Artık 1960’ların ve 1970’lerin tersine, emekçilerin kurtuluşu davası hor görülüyor, burjuvazinin parlak sahne ışıklarına koşuluyordu. Projektör sorumlusu Murat Belge’ydi.

Bu teori zaman içinde bugünkü liberal akımı doğurdu ve liberalizm bilindiği gibi önce ANAP’ın, daha sonra DYP’nin, en sonunda da AKP’nin destekçisi oldu. Bu memleket burjuvazinin rıza aygıtı olan parlamento tarafından yönetilecekti. Bu, aslında pratikte ortasağın ülkeyi yönetmesi demekti. İşte liberalizm bu ortasağ iktidarların payandası rolünü oynadı ve halen bu rolü oynamaktadır.

Murat Belge ve onunla aynı tutumu savunanlar, soldan ortasağa entelektüel destek sağlama ve güç devşirme gibi bir toplumsal işlevi özellikle son on yılda iyice benimsediler. Dolayısıyla da ortasağın entelektüel kanadı olarak görülebilirler. Tabii ki bu ortasağ entelektüel kanat ortasağın politikacılarıyla da belli bir gerilim içindedir. Ortasağ politikacıların yaptıkları gaflar ve ilkellikler ortasağ entelektüel kanadı zaman zaman zor duruma düşürmektedir; ancak son tahlilde bir aradadırlar, aralarında organik bağlar oluşmuştur; böylece İtalyan Komünist Partisi’nin bir zamanlar Hıristiyan Demokratlarla ittifak kurabilmek için ortaya attığı “tarihsel blok” kurulmuştur.

İnsan ortasağa bu kadar yerleşince elbette olaylara da artık o pencereden bakacak, durumu o perspektiften dağerlendirecektir. Hopa’da sokağa çıkan devrimcilere, devlet yetkililerine yumurta atan gençlere artık ortasağın emrindeki polis güçleri gibi bakmak (bu sitedeki Merdi Kıpti’nin yazısına bakınız) kaçınılmaz olmaktadır. Artık Metin Lokumcu gibi devrimciler, bir zamanlar kendisi de solda yer almış ve sokaklara dökülmüş Murat Belge’lerin gözünde “Hopa’daki gariban”dır. Bu tür “garibanların” heyecanlanacağı bir durum yoktur ona göre. “Hopa’da heyecanlanan gariban”ın “kanat çırpışı” Büyükada’daki zenginlerimizin huzurunu kaçıran bir kaosa yol açmaktadır.

Evet ama zaten biz de bunu istiyoruz.

Bir zamanlar aynı Sansaryan Hanlarından geçtiğimiz Murat Belge arkadaşımız artık istemese de…

Gün Zileli
4 Temmuz 2011

www.gunzileli.com
gunzileli@hotmail.com

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Paratoner?!

Artıgerçek Günlük hayatta olduğu gibi politikada da, bütün yıldırımları üzerine çekecek bir paratonere ihtiyaç duyulur. …

43 Yorumlar

  1. ilgili yazılar yazının içinde belirtiliyor. sanırım linkleri de verilecektir daha sonra.

  2. Altan Gözüaçık

    Benim için aydınlatıcı ve anlamlı bir yazı.Yakın tarihin ayrıntılarını bilerek bugünün değerlendirmesini yapabilmek adına değerli bir bakış… Onurunu ve düşüncelerini asla terketmemiş siz ve sizler gibi aydınlarımızla cılızlaşan umudumu sönmeden tutabiliyorum.Çok ama çok teşekkürler…

  3. rahmetli Hasan Yalçin ve vasiyeti

    Rahmetli Hasan Yalçin yattigi yerde kis kis gülüyordur, “benim biraktigim isi Gün devraldi,Dönekler kitabimi da tamamlasin” diyordur. Murat Belge’ye gelince, iyi demis, yanina jandarma kuvvetlerini almis, onlarin destegiyle (gazetelerde yayinlanan fotograftan da anlasilacigi gibi) sivil siyaset yapan insanlara agzindan köpükler saçarak tas atan birine ne nedir ki? Polisin ikazlarina ragmen , kalbine, yasina basina bakmadan kendini 1970 yillarinin genç provokatörlerinden biri sanarak hezeyana kaplian birine garibandan baska ne denir ki ? Belki bir de “Allah rahmet eylesin” denir tabii ki.
    Bu arada Gün Zileli’ye iki çift sözümüz var: Bu demagojileri artik kimse yemiyor. Bu yazi Murat Belge’ye en ufak bir zarar vermez, onu daha da büyütür, seni küçültür. Demedi deme.

  4. Bugün emniyet masasındaki görevli arkadaş sen misin evladım? Çok tatmin edici bulmadım cevabını. Amirlerin nasıl bulur bilmiyorum ama. Gerçi amirlerinin de senden daha bilgili olduklarını sanmıyorum ya…

  5. Bilgi diktatörü Hurşit abi'ye

    Birgün sizi üstü açik bir arabada görürsem, motosiklet veya bisiklet de olabilir, kafaniza iri bir tas atacagim, siz de gelip bana biber gazi sikabilirsiniz. Isterseniz Istanbul’da bulusalim.

  6. yiğidi öldür hakkını ver

    “Bir bakana yumurta atan öğrencileri düşün… Niçin darbeler iyidir diyen Süheyl Batum’a atmıyorlar?”

  7. Tarihi çarpitma

    Aktolga Türün’ü desteklemekte yanlis yapti ama Zileli ve benzerleri de çaktirmadan Gürler ve Batur’u destekledi. Neden 1976-77 yillarinda Türün aleyhinde mitingler , gösteriler tertip ettiniz de Gürler aleyhinde çitiniz çikmadi. Gün Zileli herhalde “iskenceci Türün, sürüm sürüm sürün” sloganinin mucidi olmakla iftihar etmez. Sanki tek iskenceci Türün imis, sanki “solcu” Batur ile “solcu” Gürler iskenceci degillerdi, iskencenin diklasini yaptirdi bu itler. Solun çesitli kanatlari ordu içindeki çesitli cuntalari destekledi. Bugün de Zileli Ergenekon’u desteklemekte (onu gizleyerek, var olmadigini iddia ederk, hedef saptirarak) . Türk solunun çok büyük bir bölümü fiilen ergenekon cuntasinin pesine takilmis bulunmaktadir. Hayal kirikligi.

  8. O cümleyi okuduğumda ben de bir garip oldum. Bu adam bunca zaman solcu, devrimci diye addedildi bu ülkede. Zamanında TKP radyosunun spikerini aksanlı türkçesi nedeniyle aşağıladığında da inanamamıştım. Şimdi kendini iyice aşmış. Hayatını ama doğrudan ama dolaylı, polis şiddeti sonucu kaybetmiş, yaşlı bir emekçinin, bir devrimcinin ardından böyle cümle kurmak için insanın vicdan ve namus denen kavramlarla ilişkisini tamamen kesmiş olması lazım.

    Hopa’daki gariban adamın bu kadar heyecanlanacağı bir durum yok”muş. İşte Murat Belge’nin, hayatı bir sokak çatışmasında son bulan devrimci bir öğretmen için gösterdiği “duyarlık” budur.

  9. Hurşit abinin işaret ettiği emniyet masasına benim de bir sözüm var (yani 7. yorumu yapana) . Bu sitede bulunan, yazıda zikredilen iki yazıya bakılacak olursa orada aynı şekilde Gürler-Batur kliğini de eleştirdiğim görülür, ayrıca Havariler adlı kitabımın 84-85. sayfaları okunursa Gürler-Batur kliğini de nasıl hedef aldığım görülebilir.

  10. Öncelikle kişiler üzerinden süreçleride irdeleyerek geçmişi olumlu tüketip gelinen bulunduğumuz yeri anlamamıza yardımcı olan türden yazılarında sayın zileli beklemediğim seviyede diğer örneklerinden farklı çok olumlu yazı çıkarmış.öncelikle kutlamalıyım.asıl olumluluk zirvesi belge’yararlanacak metin seviyesinde bir iş çıkarmış.yi geldiği ve bilerek bilmeyerek hizmet ettiği yerde bütün çıplaklığı ile açığa çıkarırken bile birikim dergisine katkılarındaki bu cenahtaki iktidar hegomonyası anlayışının dışında kalarak yaptığı katkıyı önemsemesi yazıya objektif kriterlerde değerlendirme niteliği katarak öğretici ve yararlanıcak seviyede metin çıkarmış.Yorumların devrimciliğini iyi bildiğimiz lokumcu’nun ardından söylenebilen etik dışı laflara takılarak aslında devlet-iktidar ortak hegomonyasının atomize olup birlikte işyapma yeteneği olmayan toplumsal muhalefetin her seviyedeki kesimini sistem mağdurları ile kurabileceği en ufak bir ilişkiden uzaklaştırıp gayrimeşru gösterme çabasını farketmemiz gerekmezmi?zilelinin devlet-iktidar egemenleri ve sözcülerinin farkederek korkmakta haklısınız dediğini acaba biz kendini toplumsal muhalefetin bileşeni sayanlar farkedebildikmi? pek emin değilim.

  11. teşbihte hata olmaz..tıpkı chp gibi bu topraklar murat belgeyi benimsemedi,umursamadı..konjonktür gereği islamcılar ..mış gibi yapıyorlarsa da sakil durmakta..aydının kaderi deyip geçiyordur herhalde artık diyemeyeceğim murat belgeyi ,bu sevgisizlik yormuş olmalı ki ,beni tanımayanı ben hiç tanımam misali o fütursuz konuşmayı yapmış,gün zileli de hislerimize ,bizim (benim) ifade edemeyeciğimiz şıklıkta, tercüman olmuş..

  12. size hakaret eden anonim ben değilim. kafanız karışıyorsa kayıtlı rumuz sistemine geçin. böylelikle akpli troll de sabit bir rumuz alır.

  13. hurşitcim valla polis molis mi bilmem ama seni cebinden çıkarır.

  14. Madem bazilari için problem oluyor, natikasi kit olanlara fazla zahmet vermemek için ve de sol cenahta hiç sevmedigim fraksiyon mdd’ciler oldugundan ve dahi bana yönelik , yapanlari dikkate aldigimda, aslinda iltifat saydigim bir hakaret sik sik tekrarlandigindan bundan böyle “Casus Belli” mahlasini kullanacagimi deklare ediyorum.

  15. Aman efendim alınmayınız. Casus demedik. Casusluk dahi bir çap gerektirir. Sadece Emniyet Masasının basit bir memurusunuz. Memur özlük hakları açısından sizleri de savunuruz icap ettiğinde.

  16. Hurşit abi, sizde o çap var biliyoruz, bilmesine de ;” Memur özlük hakları açısından sizleri de savunuruz icap ettiğinde” cümleniz olmamis, siz daha kendinizi savunmaktan acizsiniz kimi savunacaksiniz ki, bugüne kadar birilerini savunup da bir ise yaradiginiz görülmüs mü, isiniz gücünüz palavra, gevezelik, laf oyunu ve provokasyon.

  17. Evladım, endişelenme, her zaman işçinin, memurun hakkını savunuruz. Sen hele o amirlerine bir kafa tutmaya başla da. Bak eline tutuşturdukları lügat da çok kifayetsiz. Ne o öyle kelimeleri yan yana sıralayınca iş bitmiş mi oluyor? Biraz daha yaratıcı memurlar olun.

  18. Casus Belli: Oral'la arkadasliktan Oray'a uzanan arkadasliklar.

    Oray Egin’in Aksam’daki yazisi. Oray, Gün’e fark atmis, yalnizca Oray’in yazisi o kadar da ulusalci, o kadar da fasist degil. Gün Zileli’ye yeni fikir kankasi Oray hayirli olsun.

    “Belgeli gericilik
    “Gerİcİlİk sadece bir zümreye mahsus değil. Bir ideolojinin tekelinde değil, bir akımın sonucu da değil. Sadece sağcı gerici olur diye bir kaide yok işte, Murat Belge bunun en güzel örneği. Dün Radikal’de Ezgi Başaran’a anlattıkları gericiliğin artık Türkiye’de profesör seviyesinde karşılık bulduğunun kanıtı.
    Şu sözlere bakar mısınız:
    -‘Ülkedeki polis despotizmi hep vardı. Yalnız Hopa’daki gariban adamın bu kadar heyecanlanacağı bir durum yoktu. Biraz da yapay olarak pompalanan, ucu Ergenekon’a uzanan bir gerginlikti.’
    – Askerin yaratmamış olduğu bir sorunumuz yok. Kendi kendimize sorun yaratmaya fırsat bulamamış bir halkız.’
    – ‘Türkiye’de muhalif bir türlü olunamaz çünkü muhalefet için akıl, fikir, eğitim lazım. Ama eğitim de bizi mutlaka Kemalizm’e bağlar.’
    -‘[Başbakan gibi öğrenci olayların arkasında başka şeyler olduğunu] düşünüyorum evet. Çünkü Tan gençliğinden itibaren böyle bir gelenek var. Eğitimle yapıyoruz bunu. Türkiye’de faşizm aileden değil eğitimden gelir. 68’den beri ben bu hareketlerin içinden geldiğim için biliyorum.’
    Yazık.
    Hangi sosyalist vicdana sığar bu sözler?
    Bu parıltılı eğitime yazık. Onca yılın birikimine, ona inanmış çocuklara, öğrencilerine, derslerinde harcadığım saatlerime, okuduğum kitaplarında anlattıklarına inanmama yazık.
    Lafı uzatmaya gerek yok. Geçenlerde Derya Sayın bir karikatür çizmişti Aydınlık’ta. ‘Pis yaşlanıyorsun be Murat Belge’ diyordu. Hakikaten de pis yaşlanıyorsun…”

  19. insanın yaşlandıkça artık kaybedecek bir şeyi olmadığı sonucunu çıkarıp sistem eleştirisinde daha radikalleşmek yerine kendi geçmişini reddetme noktasına gelmesi ne kötü bir durumdur!
    murat belge, nasıl kötülükler biriktirmiş öyle seller gibi akıtıyor.

  20. sırrı süreyya cevap vermiş

    Fakat benim şahsıma söylediği şeyler önemli değil. Orada 3 tane sıkıntı var.

    SAFARİ ŞAPKALI AYDIN

    Birincisi, Kürtlerin önünü iliklemesi ile tarif ettiği metafor. Bu metaforun hem kendisi hem çağrıştırdıkları son derece sıkıntılıdır ve tipik bir safari şapkalı sömürge aydını pozisyonudur.

    Bu pozisyona çok girdiler ve bunu çok seviyorlar. Bu pozisyonlarını haklı ve meşru göstermek için de sosyalistlere, Kürtlere, emekçilere, eylemcilere bin bir türlü hakaret etmekte bir an dahi tereddüt etmiyorlar.”

    TİPİK ARLANMAZLIK

    Metin Lokumcu’yu, kendisini değil ama ait olduğu çevresini, çevresinin de bir çevresi olacağını düşünerek, adil davranma kurallarını çiğneyerek Ergenekoncu ilan etme, tipik arlanmazlıktır. İnsan beş dakika düşünse yapamaz bu haksızlığı. Bu, Murat Belge gibi birinin ağzından bir çırpıda çıkacak bir şey değildir. Sadece bu söz bile fazla üzerinde konuşmayı gereksiz kılan bir şey.

    Bütün geçmişine rağmen AKP’ye oy vereceğini, ama seçim sabahı oy veremeyeceğini hissettiğini söylemişti.

    MARKS’A MÜRACAAT ETMELİYİZ

    Üstelik de Belge kendini Marksist ve Komünist olarak tarif edince, biz de Marksa müracaat etmeliyiz. Louis Napoleon’un 18. Brumaire adlı yapıtında Marks siyasete büyük katkı yapar. Der ki, siyasetin düz formuna tekabül eden şekillerle anlamlı analiz yapılamaz. Trendi belirleyen toplumsal içeriğe bakılmalı der. Şimdi bu minvalde düşünürsek, sözde askerin geriletilmesi mesneti üzerinden konuşuyor ya, bir yandan da Marks böyle diyor. Böyle bakarsak ikimiz de anlaşırız.

    MÜŞTERİ TOPLAMA OPERASYONU

    İkimiz de Marksistiz. Askerin geriletilmesi nasıl bir devrim oluyor ki. Toplumsal ilişkilerde nasıl bir değişiklik meydana getirmiş oluyor. Bunları Belge’nin düşünmesi lazım diyeceğim, ama ne diyeyim bilmiyorum… Kendi bezginliklerine müşteri toplama operasyonundan başka bir şey değil bu.

    Yumurta atan öğrencilerin Ergenekon’a bağlanması da aynı şey. Süheyl Batum’a verilen tepkileri yok sayarak hem de, yani neresinden tutarsak tutalım elimizde kalan bir durum. Bir yazı yazıyorum bu mevzu ile ilgili, yayınlandığında daha detaylı cevaplarım orada olacak.

    BİR KÜRT MİTİNGİNE GİTSİN

    Bir kere sokak eyleminde yok, yoldaşlık dayanışmasıyla buralarda olmamış, sokağa inmemiş biri. Dolayısıyla bunun yöntemleri üzerine konuşmaya ne kadar mezun bilemiyorum. Ona önerimiz, bir Kürt mitingine gitsin, ruh hallerini, öfkelerini anlamaya çalışsın Kürtlerin…’

  21. hopadaki emekli öğretmenin kalp krizi geçirip ölmesi onun sokak çatışmalarında anarşistlik yapamasını aklamaz.hem okadar gayretli ise polise değil pkk lılara saldırsaydı.bu ülke bu kaosculardan çok çekti.emekli öğretmen başkasına zarar veremeden kendi defterini dürdü..

  22. Bana bak emniyet masası, artık fazlaya kaçmaya başladın. Terbiyeni takın, hiç değilse ölmüş insanlara saygın olsun.

  23. Hursit abi. Ayhan kim tanimam etmem. Dikkat ettiysen ben “Allah rahmet etsin” demistim. Her ne kadar masa, iskemle falan degilsem de ben,i kastettigini biliyorum, inançlarim ölenin ardindan ileri geri konusmayi uygun görmez.

  24. Peki evladım, bir an için sizin masadan genç bir memur sanmıştım. Böyle münasebetsizler var çünkü. Kusuruma bakma.

  25. Birisi de yukarda “Sırrı Süreyya” nin Murat Hoca’ya “cevabini” yayinlamis. Iyi, güzel de, gerek Sırrı’nin, gerek Ertugrul’un, gerekse Levent’in sadece tek, evet tek bir kisinin iradesiyle milletvekili seçildigini herkes biliyor. O irade de aslinda derin ve pek derin devletin elinde esirdir ve o irade son analizde her sag duyu sahibinin anlayacagi gibi derin devletin iradesidir. onun için Sirri Bey bu agizlarla, bu cafcafla zengin çocugu sol heveslisi kiz ve oglanlari etkiliyebilir, girsin bakalim kendi basina seçime kaç oy alacak, ilkel kürt sovenizmini kasiyan (halkimizin oylari, halkimizin adaylarina söylemi) güdümlü partiden ve derin devletin iradesiyle listeye girerek seçilen birinin biraz daha dikkatli olmasi beklenirdi, çünkü gerçeklerin günün birinde belgeleriye ortaya çikmasi mümkündür.

  26. memur bey kardeşim, sanki AKP milletvekilleri tek kişinin iradesiyle seçilmiyorlar mı? Üstelik bu kişi bugün fiilen o derin dediğiniz sığ devletin baş yöneticisi olarak görevde bulunmuyorlar mı? Bakın siz de o iradenin emrinde burada görev yapmaktasınız.

  27. Casus Belli: Hursit Bey'in lapsusu

    Hursit Bey, yaptiginiza mobbing derler, yahut Goebels taktigi, ama bu tutmaz, birine 40 kere polis deyerek onun polis olduguna ancak kendinizi inandirirsiniz. öte yandan derin devlete sig demeniz, biraz da Süheyl Batum’un TSK’ya kagittan kaplan demesine benziyor. Bu sekilde kendinizi ele vermis oldunuz. Ayrica Ak Parti liderligine yaptiginiz elestiri aslinda beni dogruluyor, demek ki Sirri da bir yerde bir yerlere (derin veya sig) bagli, ben de zaten bunu demistim.

  28. afedersiniz efendim, bir hata mı yapıyorum. Emniyet masasından değilseniz AKP’nin herhangi teşkilat masasındansınız o zaman. Artık zamanımızda bu da fark etmiyor ya. Ha AKP, ha emniyet. Yanılıyorsam, yani ikisinden de değilseniz, hayhay severek düzeltirim bir daha da demem.

  29. Casus Belli: Hursit Bey'in lapsusu

    Hursit Beycigim, “Ha AKP, ha Emniyet” demek çok derin analiz de, “ha solcular ve CHP , ha TSK” demek çok kaba ve kestirmeci mi? Bence her ikisi de kestirmeci. Aslinda bunda gerçek payi da var. Statüko: CHP+ordu /Degisim: AKP+yargi+emniyet

  30. memur bey kardeşim, dikkatimi celbediyor, aynı bizim eski ML solcular gibi çok fazla ideolojiksiziniz. Olan bitene manalar yüklüyorsunuz. Yok bir değişim falan efendim. Sınıfsal kesimlerin menfaat kavgası var bence. Benim bu yaşımda siz gençlerle birlikte şu ziteyi izlemekteki ısrarımın nedeni bu sitenin, Gün beyin olaylara böyle manalar yüklemeyip bu sınıfsal kesimlerin her ikisini de teşhir etmesi, göstermesidir. Şimdi efendim, elbette kestirmeciliğe karşıyız, ben de zaten sizi biraz şaşırtmak için öyle dedim. AKP ile emniyet aynı şeyler değil ama aynı saftalar netice itibariyle. CHP-ordu münasebetine gelince. Burada haklısınız. CHP devletin geleneksel partisi olarak her zaman ordu ile yakın olmuştur. ama bakınız, bu her zaman da böyle olmamıştır. Mesela 12 Mart döneminde CHP ile (daha doğrusu Ecevit) ordu epeyi sürtüşmüştür. 12 eylül devresinde de böyle bir vaziyet teşhis edilebilir. 1990’larda laiklik meselesi itibariyle CHP ile ordu yenidein bir araya gelmiştir, doğrudur. ama efendim şunu da nazarı dikkate alınız. Ordu nihayetinde siyasi ikitidara teslim olmuştur. Bugün ordunun AKP’nin safında mı, yoksa CHP’nin safında mı olduğu tartışmalıdır. Evet ordu mensupları daha çok CHP eyilimlidir ama benim bahis mevzuu ettiğim erkanı harbiye kademesidir. Onların tavrı nedir acaba. en azından AKP’ye teslimiyet içinde olduklarını düşünebiliriz.
    Bırakın şu AKP’nin değiyimi temsil ettiği hayallerini. bu ülkede kimse değişimi temsil etmiyor. Sol bile. Hiç kimse.

  31. devrimcilerin pkk ve kürtlere neden saldırmadığını soran faşistlerin bile devrimcileride kendi gibi devlet hegemonyasının safında düşündürecek ne yaptık acaba diye kendimize bir soru sormanın zamanı geldi.asıl değişimci dönüşümcü,devrimci olup hayalini kurduğumuz değişimleri gerçekleştirecek olan toplumsal muhalefetin asıl dinamiği emek demokrasi özgürlük bloğuna faşistlerin bu sitede bu çirkin lafları etmelerine fırsat verebildiğimize göre bir kaç gündür sempatiyle bakıp izlediklerimizin körle yatıp şaşi kalkacakları uyarısında bulunmakla yanlış yapmadık sanırım.sırrının cevabı ile zilelinin yazısı aynı yerde buluşabilmesini görmemezliğe gelmeden daha derinlikli tartışma ile eksik kalan sorulara cevap arayabiliriz

  32. Burada herkesin söz özgürlüğü var Sinan

  33. Ana dilim türkçe olmadığından söylemek istediğimi yansıtamayan cümleler kurabiliyorum.herkesin söz özgürlüğü olması gerektiği hatta bütün samimiyeti ile kendini gerçekleştirmesini sağlayan siteye eleştiri anlamında söylemedim yanlış anlaşılmadan dışardan bir gözün bizi nasıl gördüğüne hatta kendine yakın hissedebilip tartışmaya nasıl katılabildiğine dikkat çekmek istedim.haklı olarak bana verilen doğru cevap gibi ayhan efendilerede bir cevabınız olacağını beklerdim

  34. Faşistlerle tartışmam ve cevap vermem. Bu yüzden ayhan beyefendiye de cevap vermedim Sinan.

  35. Bu topraklarda sadece Ergenekoncular ve AKP’liler yaşamıyor. Aksine, bu topraklarda; hem darbeye ve faşizme; hem de dinsel gericiliğe ve şeriata karşı olan milyonlarca insan yaşıyor. AKP’nin, kendi iktidar oyununu ve hamlesini „demokratlık“ için bir kriter haline getirmesi ve bu oyuna „evet“ demiyenlerin tümünü „darbe yanlısı“ ve „demokrasi karşıtı“ gibi göstermesi; tam bir düzenbazlıktır ve aslında o partinin demokrat olmadığının somut bir kanıtıdır.

  36. Dışardan gazel olmuş sırrının seçimine derin devlet iradesi diyebilecek kadar pratik siyasetin ve hayatın dışına düşenlerin analizi.Devlet-ikdidar ortak hegomonyasının olmadık entrikalarına rağmen yardımcı yedeklerce tahkim edip kontrol etmeye çalıştıkları her alanda mücadele etmeye çalışan toplumsal muhalefetin sistem mağduru halkın parasını seçimlerde bizzat halkın yaratmaya çalıştığı tıplumsal muhalefetine karşı kullanmasına rağmen yoksul halkın kısır olanakları ve çabalarıyla seçtiği vekillere derinlerin vekili diyebilmek emin çölaşan diline benzemiş.bu site takipçilerinin özen gösterdiği her tür iktidar ve hegomonyanın kirliliğinden kalkarak bütün iktidarların asıl sahibi yurtaşa devredilmesinin el yordamıylada olsa arayışını gösteren(demokratik özerklik,yetkilerin yerel dinamiklere devri) tek özgürlükçü harekete bu kadar sataşmak devlet-iktidar hegomonyası sözcülüğü değilse biz yapamadık bunlar nasıl yapıyor fesatlanmasından olabilirmi?

  37. ben şimdi fark ettim sayın zileli siz farkettinizmi bilmem ayhan yorumunda emekli öğretmen lokumcuya ‘kendi defterini dürdü’diyerek yazınızın başlığındaki cümleyi kurmuş.sırrının belgeye cevabını okuduysanız sistemin belgeden beklentisi olduğu saptaması hakkında ne düşünürsünüz?

  38. m.belge sırrı süreyya'ya cevap vermiş

    Zorunlu bir cevap

    Radikal’de yayımlanan (4 temmuz) mülakatımda söylediğim bir söze karşılık Sırrı Süreyya Önder’in gene gazetede yayımlanan (5 temmuz) yazısı benim önümüzdeki birkaç günümü dolduracak herhalde. Benim cümlem şu: “Yetmez ama evetçiler ölen adamların ölümünden sorumludur” diyen Sırrı’ya arkadaşım olduğu halde oy verecek halim kalmamıştı.”

    Sırrı, yazısında belirttiği gibi, telefonla aradı ve böyle bir şey söylemediğini belirtip nereden çıkardığımı sordu. Doğrusu, ben de bunun kaynağını hatırlayamadım. Benim açımdan asıl sorun, onun da böyle konuşanlarla aynı paralelde davranmasıydı. Referanduma giden süreçte Sırrı bu konuya ve onunla ilişkilendirilen başka konulara dair birçok yazı yazmış ve birkaç tartışmaya da katılmıştı: Rasim Ozan Kütahyalı ile, Roni Margulies’le. Sanırım buralarda söylediklerinden benim zihnimde kalan “toplam” bir izlenim bu. Ama şimdi de bakıyorum, “ölenlerden onlar sorumludur” dediği bir yazısı yok. Şu halde benim aklımda yer eden şey yanlış. Yanlış bir şey söylemişsen, önce özür dilemek gerekir. Ben de önce bunu yapıyorum.

    Ama, tartışılan sorunun kendisi ve tartışılma biçimi o kadar basit değil. Sırrı, ta 7 ocakta, “Sağdıç’ın Emeği” başlıklı bir yazı yayımlamıştı. Orada, referandumu desteklemekten yana sosyalistlere “sağdıç” diyordu. Yani bu insanlar, AKP’nin yardakçısı veya yerine göre “akıl hocası”ydı. Kendi cümlesi şöyle: “Ne acıdır ki egemenlerin gerdeğine sağdıçlık ettiniz.” Şöyle nitelemeler de var: “Bir yanda talan edilmiş bir hak ve özgürlük bedeni, bir yanda sizin sağdıç emeğiniz. Bu geceye peşkir tutmuş olmanın ağırlığı yanında yumurtanın özgül ağırlığı…” “Yumurta”ya bu ani geçiş de aynı günlerde bir yerlerde bazı öğrencilerin birilerine yumurta atması ve onunla ilgili tartışmalarda da Sırrı’nın yumurta atanlardan yana olması. Bu arada, “zelil hal” gibi düpedüz hakaretamiz sözler de eksik değil.

    Aynı yazıda Sırrı “Dün ODTÜ öğrencilerine reva görülen zulme bakın…” diye başlayan cümlesi ve benzerleriyle “yetmez ama evet” diyenlerin bunlara sebep olduğu izlenimini yaratıyor, ayrıca, “Yoksulların altı ayına sebep oldunuz” gibi cümleleriyle, “ima”nın ötesinde, doğrudan doğruya suçluyordu. “Hayır” demeyi veya boykotu savunanlara “Ergenekoncu” denmesinden şikâyetçiydi ama bana çok çirkin gelen bu “peşkir tutma” edebiyatını yapmaktan geri durmuyordu.

    Sırrı’ya “Ergenekoncu” demek aklımın kıyısından geçmez (“hayır” demiş daha binlerce kişi için de öyle tabii). Ama referandumda “hayır” demenin, “hayır” oylarının sayısını yükseltmiş olmanın, Ergenekon mücadelesi veren kesimin işine yaradığı, durumun nesnel olarak böyle olduğu, bu sonucu verdiği kanısındayım. Ama bu kanıdan giderek “peşkir tuttunuz” diye “haber kipi”nde cümle kurmayı doğru bulmam.

    Yani, daha başka örneklere, alıntılara girmeden, Sırrı’nın o günlerde başlayan ve bugünlere devam eden tavrında, zaten nicedir yaşadığımız bu “sol-içi bölünme”de benim olmadığım cephede olduğunu gösteren epey çarpıcı özellik vardı. Bunların toplam etkisinde, belki başkalarının söylediği bir şeyi onun söylediğini sanarak, belki tartıştığı birinin “senin söylediğin buraya varır” dediği bir şeyi sahiden söylediğine yorarak, o cümleyi söyledim. Dediğim gibi, yanlış söylemişim.

    Söylerken, benim Sırrı’yla ilgili şikâyetim, bu tavır almayı böyle akıldışı bir noktaya vardırmasıydı. Ama Beynelmilel gibi çok sevdiğim bir filmi yapmış, tanıdığım ve birçok özelliğinden hoşlandığım, değer verdiğim bir kişiydi. Onun için de, gene o cümlede, “arkadaşım” demiştim. Nitekim, telefon ederek böyle bir şey söylemediğini ve düşünmediğini söyleyince, içim ferahlamıştı. Şimdi onun yazısına bakınca “sömürge aydını” olduğumu görüyorum. Komünist filan olmadığımı görüyorum, ‘… insanların onurları ve hayatları üzerine bu kadar keyfî, bezgin, sarhoş kelâmları eden’ biri olduğumu da görüyorum. “Arkadaşım Sırrı” demiştim ama kendimin onun “arkadaşı” olmadığımı ayrıca anlıyorum.

    Sırrı, bu arada, kendisiyle bir ilgisi olmayan alanlara da girerek, Hopa’da ölen Metin Lokumcu ya da Kürt politikasının nasıl olması gerektiği üstüne “söz”lerimden sonuç çıkarmış. Bunlar da doğru değil. Ama anlatması uzun sürer. Bunlar böyle bir tartışma hiç olmasa da benim yazdığım ve yazacağım konular. Önümüzdeki günlerde onları ele alacağım.

    Murat Belge

    Taraf

  39. ”türkiye de yalnız siyasi değil, her türlü tartışmada, karşı tarafı fizksel değil ama manevi anlamda imha etmeye yönelik bir şiddet ve saldırganlık geleneksel olarak vardır.” murat belge

    ”bu toplumda ne kadar çok naçayev karikatürü insan, buna karşılık bir tane murat belge var. şaşırtıcı şey doğrusu.” bir gezgin

  40. Murat Belge’yi 12 Mart öncesinden tanımak bahtına erdim. Hocamdı filolojide. Katı , müdaanasız bir marksistti o zamanlar. Kartal kaşlarını yaylandırıp davudi sesiyle “Benim Marksist görüşlerim “ diye başlardı her söze. Ali Püsküllüoğlunun sözlüğünden başka bir kaynakla tercüme yapamazdık. Öyle Osmanlıca kelime kullanmak falan ha, zinhar. Ernst Fischer’I bir bellemişimdir ki hala bütün sanatların eleştrisinde temel kitabım. 12 Mart. Darbe oldu. Üniversite darmadağın.On sekiz yaşındaydım daha. Okulu bıraktım, ailemi bıraktım . Bir siyasetin eğitim çalışmalarına katıldıktan sonra yelkenimi varoşlara çevirdim. O yaşa kadar küllüm okuduğum edebiyatımızı, Dünya ve İngiliz edebiyatını yaşamın gerçek sayfalarında sınamaya gittim. Burjuva düzeninden nefret eden bir burjuva kızıydım. Hayatı anlamak istiyordum ve köprüleri atmadan da bu olmazdı. Hayatımda hep emek oldu ve bir gün bile siyasi entellektüellerden ekmek yemedim. Yani sevgili hocam, “gariban” kaldım. Hele sizinkinden çok daha burjuva bir ailenin kızıyken. Yani sizin o marksist görüşleriniz bana çok yaradı. Neleri neleri göğüsledim ve hala güvenim tam, kendimi seviyorum. Onurdan geberiyorum. Kurtarmışsınız beni.

    Ama ben sizi kurtaramıyorum. Bu uzun yolculuğumda kimi devrimci arkadaşlarım intihar etti . Kimi alkolik, kimi burjuva oldu. Yuvarlandılar o vahşi attan, takatleri o kadardı. Siz çok yavaş intihar ediyorsunuz. Rakı parasına yazdığınızı düşünmek istemiyorum o köşeyi. Nevizadenin kuytularında görenlerin dediklerine inanmak istemiyorum. Magazine düşmüş derin hayatlarınızı dinlemek istemiyorum. Bir gece yazdığınızı diğer gece hatırlamamanızı, yanılmışım belkilerinizi duymak istemiyorum. Size “ Gariban” demeye dilim varmıyor ama artık bir garip olduğunuz gerçek.

    Sırrı Süreyya Önder, yerlerde sürünüyor, gazı yemiş bağırıyordu “ Öldürün bari, yeter.” Hani o çok sevdiğiniz Beynenmiel. Hadi yanında değildiniz de hiç mi televizyonda falan izlemediniz. Öyle ya.
    Televizyon izlemeyi de gariban işi buluyorsunuzdur. Hangi sanal koza sizi bu aymazlığa mahkum etti anlayabilmiş değilim. Okunmuş su falan mı içtiniz. Evde halıların altını control ediverin, çıkmasın üçgen muskalardan? Ben inanmıyorum ama artık siz inanıyor olabilirsiniz. Hocam, balığa gidin Bodruma. Emekliliği düşünün azıcık. Gevelemeye dönen yazılarınızla potansiyel marksist onsekizlikleri daha başından yıldırabilirsiniz. Dürmeyelim bu defteri ama daha fazla pırtılmadan artık rafa kaldırsak mı?

  41. İnsan, yaşadığı süreçte bir çok inişi ve çıkışı görecek, bir dönem reddettiğini bir dönem sonra savunacaktır ya da tersi. Amaaa, devletle, iktidarlı olanlarla kurulan ilişkiler-dirsek temasları-görüşmeler ‘aydın’ kişinin zemininin değişmesi-kaymasına doğru gider.
    Murat Belge’nin hangi dediğinin ‘samimi’ olduğuna inanabiliriz ki? Evet, İstanbul’u kendisiyle turlamak, semtleri-tarihi dinlemek keyifli olur. Şarap nasıl içilir -ben kulağıma döküp içiyorum örneğin-, hangi kol düğmesi ne tür gömlek-ceketle giyilir… -beyaz deli gömleği her dönem favorim- Bu kadar.

    Köşeden yazdıklarını okumak, iktidarın bizlere nakletmesini istedikleri değil midir? Neden okuyalım ki, daha çok üzülmek-kızmak için mi? Gerek yok.