Mustafa Yılmaz/Zamanın alternatif ruhu: Yan Rokotov

31 ARALIK 2012

Yan Rokotov – 1961′de mahkeme sırasında kaydedilmiş bir TV görüntüsünden

1961 döviz kaçakçıları davasının asıl kahramanı hiç kuşkusuz Yan Rokotov. Namı diğer Şaşı Yan. Rusya’da bugün Rokotov’un hayatı ve kişiliğinin en az davanın kendisi kadar ilgi uyandırdığı söylenebilir. Tek hatası yanlış ülkede doğmuş olmak olan bu cesur girişimciyle ilgili dikkate değer sayıda televizyon belgeseli, gazete yazısı ve yayımlanmış anı var. KGB gibi bir örgütün gözü önünde, nispeten kısa bir süre de olsa iş çevirmeye cesaret etmiş bir şebekenin başı olması bu ilginin sebeplerinden biri sanırım. Yetenekli bir kanunsuz her yerde kamuoyunun ilgisine mazhardır.

Buna ek olarak, Rokotov’un mahkeme karşısındaki tavrı da bazı çağdaşlarında saygı uyandırmışa benziyor. Örneğin davayı basından takip eden yazar Varlam Şalamov, günlüğüne enteresan bir kıyas notu düşmüş:“Moskovalı döviz kaçakçıları 1930′lardaki Troçkistlerinden daha dik durdular.” Mahkemede bulunan ve kendisiyle kısa bir görüşme yapma imkanı bulan bir gazeteci ise Rokotov’un şu sözlerini aktarıyor: “Öyle ya da böyle beni kurşuna dizecekler. İdamsız yapamaz onlar. Sorun değil, iki yıl da olsa, tir tir titreyen bir sefil gibi değil, insan gibi yaşadım.”

Bununla birlikte, Rokotov’un kendisini bekleyen kaçınılmaz sondan kurtulmak için elinden geleni yaptığı biliniyor. Onu yakalayan KGB görevlilerinin anlatımlarına göre, Lubyanka’daki ilk sözü “Beni bırakın, size bir diplomatın kellesini getireyim,” olmuş. Ayrıca mahkemenin idam kararını verdiği günün akşamı Hruşşov’a yazdığı mektupta kaderine razı olmak istemediği, umutsuz da olsa yaşama tutunmaya çalıştığı açıkça görülüyor:

“Nikita Sergeyeviç, bir süre evvel size bir mektup kaleme almış ve idam cezasını hak ettiğimi yazmıştım. Öyle de oldu, beni idama mahkum ettiler. Suçum döviz ve altın para kaçakçılığı yapmak. Davamda kanunlar iki kere geriye dönük uygulandı. Sizden hayatımı bağışlamanızı ve beni affetmenizi rica ediyorum. Pek çok hatam oldu. Şimdi yeniden doğdum, artık bambaşka biriyim. Paragözlüğü içimden attım. 33 yaşındayım, Sovyet devleti için faydalı bir insan olacağım. Canı alınması gereken çürümüş bir insan değilim ben. Siz iyi bir insansınız. Yemin ediyorum, bir daha asla suç işlemeyeceğim. Katil, casus veya haydut değilim ki. Parayı seven bir karaborsacıyım sadece. Şimdi aklım yerine geldi, Sovyet insanlarıyla birlikte yaşayıp komünizmi inşa etmek istiyorum. İnsanlar geçmişi arkalarında bıraktıklarını söylüyorsa onlara inanmak gerektiğini siz söylemiştiniz. Sizi temin ederim ki, ben artık başka biriyim. Bana inanın, size kendimi ispatlayacağım. İkna olmazsanız o zaman kurşuna dizersiniz. Hayatımı bağışlayın. Hayatımı bağışlarsanız, devletimizin başının hayatımı bana geri verdiğini asla unutmayacağım. Sizden çok rica ediyorum, beni affedin, hayatımı geri verin. Y. Rokotov 22/VII-61.”

Aynı günlerde Yan Rokotov’un babası da hükmün iptali için Hruşşov’a başvuracaktır. Bir komünist olan baba genel sekretere yazdığı mektupta Sovyet gazetelerinde çıkan yazıların gerçeği yansıtmadığını ispatlamaya çalışır:

“Saygıdeğer Nikita Sergeyeviç. <…> Yan’ın [gazetelerde iddia edildiği gibi] doğuştan bir suçlu olmadığına dair bazı bilgileri sizinle paylaşmayı parti ve babalık görevi sayıyorum. Yan üç aylıkken annesi öldü. Onu annem, yani babaannesi yanına aldı, büyüttü, yetiştirdi. O sıralar ben Uzak Doğu’da görevliydim, sonra Saratov Bölgesi’nde helyum gazı fabrikası inşaatında vb. işlerde çalıştım. <…> 1945 yılında on yedi yaşındayken okulu bitirdi. Enstitüye girmeye hazırlandığı sırada tutuklandı. Yaklaşık on yılını hapiste ve kamplarda geçirdi. 1954′te, cezasının bitimine az bir süre kala itibarı tümüyle iade edildi ve 27 yaşında, kamplarda herhangi bir uzmanlık veya meslek edinemeden eve döndü. <…> Bazı gazeteciler neden duruşmalar sırasında Rokotov’un çocukluğu ve gençliğini absürde varan iddialarla alabildiğine ayıplı gösterme ihtiyacı duydu? Güya Yan Rokotov üçüncü sınıfta, yani dokuz yaşındayken kara borsadan 150 bin ruble para kazanmış. Onuncu sınıfa geldiğinde ise 200 bin rubleye sahipmiş, o nedenle artık okula devam etmek istememiş ve cahil kalmış. Mahkemenin de çok iyi bildiği üzere, Yan’ın eğitimini sürdürememesinin sebebi suçsuz yere on senesini kamplarda geçirmiş olmasıdır. Onları vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum.

Babaannesinin Yan’ı kötü yönde etkilemiş olması gibi bir şey olamaz. O eski bir bolşeviğin karısıydı. Sovyet iktidarını beyazlara karşı savunurken kahramanca ölen bir komsomol olan kızı Tatyana’dan kalan şehitlik maaşıyla yaşıyordu. Tatyana’nın ölümü komsomol tarihinde iyi bilinen bir konudur. Annem beş çocuk yetiştirdi. Kızlarından ikisi cephane ayaklanması ve iç savaşa katılmış, ömürlerinin son günlerine kadar komünist inşa sürecinin zorlu aşamalarında ter dökmüş eski bolşeviklerdendir.

Ben kendim, devrimin başından beri Kızıl Ordu’nun içindeydim. Terhis olduktan sonra 40 yılımı savunma sanayii ile ilgili inşaat ve fabrikalarda çalışarak geçirdim, oradan da emekli oldum. <…>

Bu olgular Yan Rokotov’un işte böyle çocuklar yetiştiren babaannesinin, torununu da kötü yetiştirmediğine şahitlik etmektedir. Ağır kamp hayatının Yan’ın kişiliğinde olumsuz bir iz bırakmış olması daha olasıdır.

A.L. Orlikov”

Mektubun altındaki imzadan da anlaşılacağı üzere Rokotov ve babasının soyadları farklı. Baba uzunca bir zaman uzakta olduğu ve çocuğuyla ilgilenmediği veya ilgilenemediği için onu halalarından biri evlat edinir. Yan’a soyadını veren kişi halasının kocası, Timofey Rokotov. Meşhur Sovyet dergilerinden Uluslarası Edebiyat‘ın 1937′den sonraki editörü. (Bir önceki editöre ne olduğu tarihten anlaşılıyor sanırım.)

Bu karışık ad-soyad, hala-enişte faslını açmamın sebebi, Yan Rokotov’un nasıl bir çevrede büyüdüğünü göstermek istemem. Rokotov’un dedesi, babaannesi, halaları, ailede hemen herkes devrim öncesinden beri bolşeviklerin safında. Öz babası çocuğunu bırakıp sosyalizmi inşa etmek için stepleri dolaşan adanmış bir komünist. Yanında büyüdüğü eniştesi/üvey babası Ernest Hemingway, Romain Rolland, William Saroyan, Luigi Pirandello, Thomas Mann ve George Orwell gibi edebiyat devlerinin yapıtlarının Rusça yayınını yapan, bu devlerle sürekli temas halindeki prestijli bir derginin editörü. Böyle bir ailede yetişen bir çocuğun en büyük meziyetinin karaborsacılık olması tarihin mizah duygusunun eseri adeta.

Konuyla nispeten alakasız gibi görünen küçük bir parantez açmak istiyorum. George Orwell’ın Uluslararası Edebiyat dergisine yazdığı bir mektup arşivlerde korunmuş. Orwell mektubunda kısaca İspanya’da POUM saflarında dövüştüğünü, komünist partisinin politikalarını onaylamadığını söyler ve bir POUM üyesinin yapıtlarını basmayı istediklerinden emin olup olmadıklarını sorar. Timofey Rokotov ise mektubu alır almaz, makul koşullar altında olması gerektiği gibi Orwell’ın kendisine değil, NKVD’nin ilgili birimine yazacaktır:

“İngiliz yazar George Orwell’dan bir mektup ulaştı. Çevirisini ekte gönderiyorum. Troçkist POUM’un bir üyesi olduğunu yazıyor. Nasıl bir cevap yazmam gerektiği konusunda direktiflerinizi bekliyorum.

P.S. Romain Rolland’ın mektubuyla ilgili olarak sizden hala bir yanıt almadığımı da hatırlatırım.

T. Rokotov.”

Hemingwayler, Rollandlar, Saroyanlar aslında editörlerle değil, NKVD ajanlarıyla yazışma halinde olduklarının, koskoca bir kültürün, bir ülke edebiyatının doğrudan polis şefleri tarafından idare edildiğinin farkında mıydı acaba? Bunu bilemeyiz elbet, ama Timofey Rokotov’un, mektuptan da kolayca anlaşıldığı üzere, konformizminin ve tedirginliğinin evde karısı, üvey oğlu ve diğer yakınları tarafından yakinen gözlemlenmiş olduğunu varsayabiliriz. Yan Rokotov’la ilgili bir belgeselde baba Rokotov’un kendinden önceki editörlerin akıbetine uğramaktan korktuğu ve bu korkunun onu erken yaşta öldürdüğü yönünde bir yorum olduğunu aktarayım.

Yan Rokotov’un öz babasının Hruşşov’a yazdığı mektupta, oğlunun 1945′te tutuklandığı bilgisi dikkatlerden kaçmamıştır sanırım. Bir televizyon kanalı Rokotov’la ilgili hazırladığı belgesel için Rus gizli servisi FSB’nin arşivlerinden tutuklama dosyasını bulup çıkarmış. Muhtemelen babasının bile bilmediği ayrıntılar içeren bu dosyaya göre olay kısaca şöyle.

Yan Rokotov’un lise yıllarında fotoğraf sanatına merakı vardır. Fotoğraflarını kendisi basar, bunun için zaman zaman karaborsadan fotoğraf kağıdı satın alır. Doğuştan gelişkin olan ticari dürtüleri burada da kendisini gösterir ve birkaç kere o da amatörlere fotoğraf kağıdı satarak gelir elde etme yoluna gider. Rokotov bu sırada 18 yaşındadır. Ajanlar kapısını çaldığında aklına ilk gelen şey fotoğraf kağıtları olur. NKVD’nin bunca zahmete küçük karaborsacıları enselemek için girişmeyeceğini anlaması uzun sürmez. Konu aslında Rokotov değil, Rokotov’un okul arkadaşı John-Reed Svanidze’dir.

Dünyayı Sarsan On Gün’ün yazarı Amerikalı gazeteci John Reed’in adını taşıyan bu çocuk eski bolşeviklerden Aleksandr Svanidze‘nin oğlu. Aleksandr Svanidze Stalin’in ilk kayınbiraderi. (John-Reed Svanidze’nin bir özelliği de sonradan Stalin’in kızı Svetlana Alliluyeva ile kısa bir evlilik yapacak olması.)

John-Reed Svanidze’nin ıstırabı anne ve babasının 1938′de tutuklanmasıyla başlar. Stalin korkusundan ötürü hiçbir akraba 11 yaşındaki çocuğa sahip çıkmaz. John-Reed’i kendisi de zaten yoksullukla boğuşmakta olan eski bakıcısı yanına alır. 1942′de babanın Alman casusu suçlamasıyla kurşuna dizildiği, annenin de kampta öldüğü haberi gelir. Ancak Stalin’in John-Reed’le işi bitmez. Repressiya mağduru pek çok komünistin çocuğu gibi, onun için de tekrar gelirler. Kasım 1945′te tutuklanır. NKVD klasik taktiğine başvurarak John-Reed Svanidze’nin etrafındaki insanları toplar. Görünüşe göre Yan Rokotov’un talihsizliği sadece John-Reed’in yakın arkadaş çevresinden olmasıdır.

Henüz on sekiz yaşındaki iki delikanlı Lubyanka’ya götürülür. NKVD’nin ikisini de kırması zor olmaz ve ikisi de birbiri aleyhine ifade verir. Baskı altında alınmış olmalarına rağmen, bu ifadelerde yalanın yanı sıra gerçeğin de saklı olduğunu ve ifadelerin iki yazıdır aktarmaya çalıştığım tabloya ve zamanın alternatif ruhuna dair bazı ipuçları barındırdığını düşünüyorum. Önce Rokotov’un ifadesi:

“Sovyet karşıtı görüşlerimin kökeni dokuzuncu sınıfta John-Reed Svanidze ile arkadaşlık etmeye başladığım 1944 yılına dayanır. John-Reed faşist Almanya’yı övüyordu. Bizde adil yargılamanın olmadığını söylüyordu. NKVD hapishanelerinde insanlara işkence yapıldığını, aç bırakıldıklarını, ifadeler üzerinde oynandığını ve insanların hemen avlu içinde kurşuna dizildiklerini, bunları gözleriyle gördüğünü söylüyordu… İçimden Svanidze’ye hak verdim, daha sonra açıktan açığa onu desteklemeye başladım.”

Svanidze’nin ifadesi:

“Rokotov ülke dışına kaçmak istiyordu, beni de ikna etmeye çalışıyordu. Öyle ya da böyle tutuklanacağımı söylüyordu. Babasının [Timofey Rokotov’u kastediyor- MY] aldığı yabancı gazete ve dergileri okuyordu, dünyada olup bitenlerden haberdardı.”

Rokotov’un ifadesi:

“Komünist toplumun kurulması sorununa değinerek böyle bir toplumun iki bin yıldan önce kurulmayacağını söyledim, yani hiçbir zaman. Başka bir deyişle, komünizmin inşası fikrine inanmıyordum.”

Neden bilinmez, Rokotov da, Svanidze de ağır bir cezaya çarptırılmaz. Stalin yeğenini bir süreliğine rahat bırakır, ama sadece bir süreliğine. Svanidze 1948′de Kazakistan’a sürülecektir. Rokotov içinse 3 yıllık sürgün kararı çıkar. Ama o bir şekilde bu karara uymaz ve Moskova’da kayıtsız küreksiz bir yaşam sürmeye başlar. Ta ki, bir ihbar sonucu tutuklanıp gulagın yolunu tutacağı 1949 yılına kadar.

Rokotov serbest bırakıldıktan bir süre sonra, İzvestiya gazetesinde çalışan Dyömin adında biriyle arkadaşlık etmeye başlar. Kısa sürede yedikleri içtikleri ayrı gitmez hale gelir. Hatta Rokotov Dyömin’in adres kaydını kendi evlerine yapmaları konusunda halasını ikna eder. Ancak bir gün Dyömin’i, sevdiği kızla görünce kızılca kıyamet kopar. İki arkadaş birbirine girer. Dyömin Aziz Nesin’in Koşan Kazanıyor öyküsündeki öğüdü tutarak soluğu MGB’de alır (NKVD’nin yerini alan, sonradan da bu yeri KGB’ye bırakan iç güvenlik örgütü). Dyömin tarafından yazılan ihbar mektubu da Rokotov’un dosyasına iliştirilenler arasında:

“Rokotov benimle yaptığı sohbetlerde MGB çalışanları hakkında korkunç şeyler söylüyordu. Onlara Efendi’nin köpekleri diyordu. Efendi derken Yoldaş Stalin’i kastediyordu. Stalin’in taklidini yapıyordu. En sevdiği konu SSCB ile faşist Almanya arasında fark olmadığı konusuydu. Hem orada, hem burada tek bir yönetici parti var. Hem orada, hem burada diktatörlük var… gibi. Özellikle SSCB’de başka partilere ve fikirlerin özgürce ifade edilmesine izin verilmemesinden şikayetçiydi. Karaborsacılıktan büyük paraların kazanılabildiği reform dönemini altın çağ olarak adlandırıyordu. 1945′ten beri yasa dışı olarak Moskova’da yaşıyor. Akrabaları, onun kaydını burada göstermek için birilerine rüşvet veriyor. Karaborsacılık işinde Rokotov’un her zaman babası A.L. Orlikov’dan yardım ve destek gördüğünü de ifade etmek isterim. Rokotov gibileri toplum için zararlıdır. Hiç düzelmemiş… Bu dilekçeden Rokotov’un ve akrabalarının haberi olmaz umarım.”

Bu ihbar için Rokotov’un hayatındaki en önemli kırılma noktası diyebiliriz. Zira bundan sonra 1949′dan 1954′de kadar sürecek zorlu bir kamp dönemi başlar. Bir ara kampta yediği dayaklardan ötürü aklını kaybetmenin eşiğine gelir. Ama uyum becerisi ve ticarete yatkın olmanın getirdiği avantajlar sayesinde bu günleri atlatır. Onu kamp yaşamından ve sonrasında Moskova’dan tanıyanların aktardığına göre Rokotov bir daha asla politikadan konuşmaz, dost edinmez. Sadece ve sadece hayatını gönlünce yaşamaya odaklanır. 27 yaşında itibarı iade edilerek Moskova’ya geri döndüğünde herhangi bir işi veya mesleği yoktur ama beş yıllık sağlam bir gulag tecrübesi vardır. Yan Rokotov’un bu tecrübeyi kazanca çevirmek için çok beklemesi gerekmeyeceğini bir önceki yazıda görmüştük.

Rusya’da döviz ticareti 1994 yılında serbest bırakıldı. Bu tarihi Sovyet döneminin alternatif ruhunu temsil eden Rokotov’un itibarının gerçek anlamda iade edildiği tarih olarak yorumlamak mümkün sanırım.

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Halil İbrahim Özkurt / Devrim Ama Nasıl?

Olduk olmadık değişimlere, iktidar değişikliklerine hatta burjuva reformlarına bile “DEVRİM” dendi.  Zorunlu giysi gibi tek adamların dayatmaları …