Stalinizmden, Anarşizme ve Devrimci Marksizme Bir “Bayram Hediye”si!!!

Anarşizmin bir asalak
olarak portresi

Metin Çulhaoğlu

(Sol Portal’dan alınmıştır, 17 Ekim 2013)

-Bu işler örgütlü olmalı…

-Örgüt mü? Ben bir bireyim, neden kendimi birtakım kuralların cenderesine sokayım ki?

-Siyasal mücadele…

-Bir kere “siyaset” sözü seyislikten gelir, ben at terbiyecisi miyim?

-Siyasal iktidar fethedildiğinde…

-Her iktidar bir tahakkümdür; bense her tür tahakküme karşıyım.

-İlerde sosyalizmi kurarken…

-Devletle kuracaksınız değil mi? Oysa devlet demek otorite demektir ve ben her tür otoriteye de karşıyım.

Yukarıdaki diyalogun bir tarafındaki kişiye genellikle “anarşist” denir. Ancak anarşizm, terimin gerçek karşılığıyla bir ideoloji değildir. Çünkü her ideoloji başka ideolojilere karşıtlık içerse bile kendini salt karşıtlıklar üzerinden kurmaz; kendi özgül dünya görüşü, bütünlüğü, kurgusu ve dinamikleri vardır. Anarşizm ise bunlardan yoksun olduğundan söylemlerini ve duruşunu başka ideolojilere ve pratiklere karşıtlıktan, salt buradan türetir.

Dolayısıyla, anarşizm asalaktır.

Konağı da en başta sosyalizmdir.

Anarşizmin örgütü yoktur; geçimini sosyalist örgütleri eleştirerek sağlar. Doğal olarak stratejisi de yoktur; başkalarının stratejilerini orasından burasından eleştirir. Kendi bağımsız eylemi yoktur; başkalarının eylemlerinde bir köşede boy göstermekten öteye geçemez. Ya “vizyonu”? Eğer buna vizyon denebilirse “devletsiz toplum”dur; ama örgütü, siyaseti, kendi eylemi ve stratejisi olmadığından, en çoğu “devlet” diye bir derdi olanlara nasihat geçebilir.

Evet, anarşizm çoğunlukla sosyalizm üzerinde yaşayan bir asalaktır; ama bu yaşamı sırasında birinci beslenme kaynağı bir başka konaktır: Liberalizm ya da daha kesin söylersek Marksizm’e yönelik liberal eleştiri…

Anlayacağınız, hayli ilginç bir asalak türüdür.

Ama daha bitmedi…

* * *

Şimdi, bayram değil seyran değil, bu anarşizm eleştirisi de nereden çıktı diyeceksiniz.

Bir kere, bayram; bugün Kurban Bayramı’nın üçüncü günündeyiz…

Sonra, Slavoj Zizek ve Alain Badiou İstanbul’a uğrayıp Gezi’yi değerlendirmişler ve soL portalin aktardığı kadarıyla biraz “anarşizan” laflar etmişler.

Aman yanlış anlaşılmasın, bu iki düşünce insanına “anarşist” damgası vuracak değiliz; sadece bir tür asalak olarak anarşizmin içinde yer aldığı beslenme zincirinin bir başka yönüne daha bu vesileyle dikkat çekmek istiyoruz.

Konağı sosyalizm olduğu halde liberalizmden beslenen bir asalak olarak anarşizmin kendisi de “yeni sol”u besler.

“Yeni sol” dendiğinde, elbette örgütü, siyaseti, iktidarı ve kuruluşu külliyen reddetmeyen bir akımdan söz ediyoruz. Örgüt reddedilmez, ama fazla “otoriter” ya da “katı” olmamalıdır; siyaset olacaktır elbette ama mutlaka “aşağıdan” yapılmalıdır; iktidar alınsa fena olmaz, ama bu işi “iktidar fetişizmine” götürmemek gerekir; gün gelecek, sosyalizm kurulacaktır; ama öyle “devletlû” cinsten olmamalı, birtakım kültler yaratılmamalıdır…

Anlaşılan, ilk baştakiler sonuncusunun güvencesi olarak düşünülmüştür: Gevşek bir örgütle salt aşağıdan ve iktidarı da fazla önemsemeden yapılacak bir siyaset zaten sosyalizmi getirmeyeceğinden “devletlûluk” ve “kült” gibi sorunları kafaya takmaya gerek yoktur!

Sonuçta, “yeni sol” da anarşizmden böyle beslenmektedir.

Günümüzdeki entelektüellerin bir kesiminin mensup oldukları dinin teslisi (kutsal üçlüsü) de budur:

Anarşizm, liberalizm ve yeni sol…

Hangisinin baba, hangisinin oğul, hangisinin kutsal ruh olduğuna siz karar verin.

Hakkında Gün Zileli

Okunası

“Sağcılar Moskova’ya”!!!

Artıgerçek BİR ZAMANLAR BİR SLOGAN VARDI… 1960’lı yıllarda sağcıların en meşhur ve yaygın sloganı “Komünistler …

37 Yorumlar

  1. Gün Abi, ben de tam sana yolluyordum bu yazıyı günün şenlensin, üç beş cümle yaz da gülelim diye. Görüyorum ki her satırı önemli tespitlerle dolu bu derin tahlile kalem oynatmaya bile gerek görmemişsin 🙂

  2. şimdi bu bir anarşizm eleştirisi ve tkp nin stalinist bir devlet özlemini meşrulaştırıcı bir teorik yazı mı oluyor…
    bir diyalogta benden:
    – sosyalizm nedir?
    -geçiş evresidir.kendi kendini sönümlendirecek bir devlet.
    -bir devlet niye kendi kendini sönümlendirsin, geri zekalımı?
    -yok onlar çok iyi niyetli komünist partililer, yaparlar.
    -niye şimdiye kadarkiler yapmadılar?
    -yapacaklardı zamanları yetmedi.
    -hımmmmmm.

  3. Son derece zayıf, argümanları kof bir yazı. Yazar, aynı kafada olan benzerleri gibi anarşizmin tarihi hakkında hiçbir şey bilmiyor. Kargalar bile güler anarşizm hakkındaki yukarıdaki iddialara.
    İddia 1: Anarşizm örgütsüzdür. (Hayır, değildir. Sadece I. Enternasyonal içindeki Jura Federasyonu, İspanyol CNT-FAI tarihi hakkında en basit bilgiler bile anarşizmin ne kadar örgütlü bir eylemlilik olduğunu doğrular.)
    İddia 2: Anarşizm liberalizmin asi çocuğudur ve ana rahmine dönmeye meyleder.
    (Bu iddia tam bir zırvadır. Anarşistler daima liberalizmin karşısında olmuşlar, liberal sistemin hem kapitalist ekonomik ayağına hem de anayasal temsili demokrasi ayağına -yani genel oya ve parlamenter temsile- karşı mücadele içinde olmuşlardır.)
    İddia 3: Anarşizm her zaman sosyalist yükselişlerin kuyruğuna takılan bir nevi at sineğidir ve her fırsatta sosyalizmi sabote etmeye çalışır.
    (Bu da bir başka zırva. Anarşistler Avrupa’da ve diğer kıtalarda gerçekleşen bütün sosyalist devrimlerin öncü ve bağımsız gücünü oluşturmuşlardır. Latin Amerika halk hareketleri büyük ölçüde anarşist fikirlerle esinlenmiştir. Anarşistlerin, nihilistlerin, Narodniklerin Ekim Devrimindeki rollerini bir kenara bıraktığımızda Rusya’da bir devrimden bahsetmek bile mümkün değildir.)
    TKP gibi otoriter zıpçıktı sosyalistlerin asıl dertleri, liberter solun yükselişe geçtiğini görerek kendi tabanlarını korumaya çalışmaktır. Ama nafile, bu yükselişe mani olamayacaklar.

  4. Evet, son paragraf bence her şeyi özetliyor. Rahatsızlıkları bu.

  5. belki bir şeyler yazarım ama polimik değil.

  6. Zamanları yetmedi, çünkü Stalin, Stalinistlerin çoğunu mezara yolladı:) inşallah aynı şey TKP ileri gelenlerinin de başına gelmez.

  7. Stalinistlerin buradaki temel itibarsızlaştırma yöntemi, bizim “libero-anarşist” dediğimiz kesimlerin içini boşaltmış olduğu kavramları vülgerleştirerek bütün anarşist akımlara ve anarşizmin tüm tarihine mal etmek şeklindedir. Evet, Batı kapitalizminin “büyük üniversiteleri” ve TESEV gibi tekelci-burjuva vakıfları tarafından parlatılan “kampüs liberalleri” bizlerin bazı kavramlarımızı çalıp içini boşaltarak kendi reaksiyoner ideolojilerine monte etmektedirler, ancak bu kesimler anarşizmin veya geniş tabirle “özgürlükçü solun” yüzde birini bile temsil etmezler. Bunu şöyle bir analojiyle somutlaştıralım: DSİP ve türdeşlerine bakarak bütün Troçkist akımları mahkum etmek!
    Burada hem stalinistlere hem de libero-anarşistlere verilecek en iyi cevap, teorimizi ve pratiğimizi gerçek bir sınıf mücadelesi içinde inşa etmektir.

  8. ilahi Çulhaoğlu. ulusalcılığı anlamak için gösterdiğin çabayı Stalin’ i anlamak için gösterseydin bu satırları yazmazdın demek istiyorum ama Stalinizm’in dünya üzerinde vardığı nokta (veya varacağı nokta ) yine ulusalcılık durağı olacagı için vazgeçiyorum.ama yinede Stalin’ in İspanya Devrimi sırasında Anarşistlere takındığı düşmanca tavrın nedenini anladığın için (aslında yazdığın bu yazının tamamiyle israf olduğunun sende farkındasın ) bu yazıyı yazıyorsun.ve korkmakta da haklısın.çünkü artık insanlar stalin ve stalinizm masalına kanmıyor.
    ve artık bizim yüzyılımız başlıyor.

  9. DSİP üzerinden Troçkizmi mahkum etmek kadar SİP-“TKP” üzerinden Stalinizmi eleştirmek de yanlıştır aslında.

    http://www.sorunpolemik.com/SP/405/komunist_gecinen_soven,_sosyalsoven,_nasyonalist_komunistlerin_kapismasi/

  10. Bu başlık dezenformansyon dolu. Devrimci Marksizmin konumuzla ne alakası var, kendinize ortakçı mı arıyorsunuz?

  11. Yazıyı dikkatli okursanız, Badiou’nun da hedef alındığını görürsünüz. alain Badiou, devrimci Marksisttir. Ben o sekter anarşistlerden değilim kardeşim. Olumlu her gelişmeye el uzatmaktan yanayım.

  12. anarşizm hakkında “bildikleri”, çulhaoğlu’nun ne kadar eskide kaldığına, hala enternasyonal sürecine dair ustalarından öğrendikleriyle yetindiğine de kanıttır.

    o hala anarşizmi salt negatif muhalif, onun bunun” değer” diye kabul ettiğine “istemezükçülük” yapan “soL”cular gibi; kısaca kendileri gibi “iktidar için muhalefet” yapanlar gibi sanıyor. hatta bu sanısını, anarşizmi, haklı olduğu yerde, iktidar karşıtı olarak nitelerken bile koruyor. bunun bir çelişik durum yarattığının ayırtında bile değil.

    elinden gelse anarşizmi kendi değerleri olmadığı gibi/için başkalarının değerlerini çalmakla suçlayacak.

    anlamak istemediği ise bence şurası:
    marxizm için konuşulacaksa, en üstün “değer” gördüğü diyelim, “emek” tir. bunun dışındaki tüm değerler, özgürlük, eşitlik adalet, mutluluk, vb. hepsi “emek değerden” türemeli ve ona tabi kalmalı, anlamını buradan çıkarmalıdır. yoksa başka türlü var olamazlar.

    keza siyasal islamın diyelim temel değer olarak “hak” kavramını almasında da aynı model işlemektedir. her türlü insani varoluş, bu temel alınan değer üzerinden olmalıdır.

    bunun ne kadar totaliter bir insan ve dünya algısı yarattığı “seyis/siyasetçinin” umurumda değildir zira buradan kendine iktidar devşirme imkanı bulduğuna inanmaktadır.

    anarşizmin felsefi olarak bu değerler arasına mesafe konmasına, onların hiyerarşik bir dizilime tabi tutulmasına itiraz ettiğini bilmezden gelir. kişinin kendi iç dünyasında hangi değeri temel alıp almayacağı bir özgürlük meselesidir oysa. anarşizmin “özgürlük” değerini öne almasındaki incelik buradadır: istediğin dibi yaşama ve onu anlama, anlamlandırma “özgürlüğü”….

    bunu yaparken anarşizmin reddettiği durum, kendi anlam ve değer dünyamızı kimseye da-yatamayacağımız ilkesidir; özgürlüğe yapılan vurgu bunun içindi anarşizme yapılan “eleştirilerden biri de herhalde, onun “felsefesinin olmaması ” dır.

    yukarda söylediklerim bağlamında diyebilirim ki; bu durum anarşizm için bir avantaj olarak görülmelidir. anarşistler bu kanıma ne kadar katılırlar, bilemiyorum ama; şerden doğan hayr olarak bu vesileyle bu konu da konuşulmalı bence:

    anarşizm; kendisi bir felsefe midir; yoksa bütün diğer felsefeleri, , içerdikleri iktidar ve tahakküm olanaklarını dışarda bıraktıkları takdirde, (özgürlük ilkesi gereği olarak, onlara da) alan sunan şu iki kelimelik “etik ilke” midir?:”tahakküm suçtur!”.

    dikkat çekip üzerinde konuşulmaya değer gördüğüm son bir nokta da işte burası: “tahakküm suçtur” ilkesi “ahlaki bir genel geçerlilik” ifade ediyor gibi görünüyor. ama neyin “tahakküm olup olmadığına, bu ilişkiye maruz kalan birey ve tabi ortaklaştığı insanların oluşturduğu gruplar karar verip, direnişi onlar göstereceği için, kişisel vicdani ve akli karar olarak “etik bir ilke “demek daha uygun geliyor, diye lafa girmiş olayım.

  13. walla haklısınız millet de, Türkiye’de anarşizm için durum da tam da Metin Bey’in anlattığı gibi… Dünyadan bayağı farklı..

  14. Anarşizm sosyalizmin en gelişmiş halidir. Ya da Bakunin de belirttiği gibi sosyalizm özgürlük olmadığında kölelik ve şiddet demektir. O halde hiç şüphesiz sosyalizm, anarşizm olmadan bir şey ifade etmez, etse bile bu kölelik ve şiddetten başka bir anlam taşımaz. Bu yüzden anarşizm sosyalizmin en gelişmiş halidir.

  15. kırılgan temas

    katılıyorum yazı gereğinden basit olmuş daha doğrusu detayına inmek istenmemiş anarşizm her zaman particiliğe karşıdır devrim toplumsal mücadelelerin ürünüdür ve yığınlar bunun için savaşırlar kısacası partinin temeli sınıflara dayanır anarşizm ise bu çağrışımlardan uzak kalmıştır kurtuluşu birey odaklı harekete çevirmiştir arkadaşlar hep stalinist kelimesi üzerinde durmuşlar ama revizyonistlikten bir şey ifade etmez stalinist saldırınız kısaca leninizme saldırı olduğu anlaşılıyor son kez malesta arkadaşın yoruma değinmek istiyorum. Anarşizm sosyalizmin gelişmiş halidir diyor ütopik sosyalizm pratikte iş görmez ama bilimsel sosyalizmin oluşmasında büyük yardımı olmuştur arkadaşlar en iyisi iktidara karşı birleşmek solun içerisinde bu bölünmeler finans kapital ekmeğine yağ sürer. HOŞÇAKALIN

  16. İşçi sınıfının devrimci bir partiye ihtiyacı var mı? Anarşistler nerede yanılıyorlar?
    Devrim, düğmeye basılınca başlayan bir şey değildir. Devrimci dönemler devrimci örgütlerin istek ve iradesine bağlı olarak ortaya çıkmaz. Onun nerede ve ne zaman patlak vereceğini bilimsel bir kesinlikle öngörmek mümkün değildir. Ama onun her kriz döneminde gündeme geleceğini bilmek gayet mümkündür. Marksistlerin görevi bu devrimlere hazırlanmaktır. Bu hazırlık için işçi sınıfının örgütlenmesini geliştirmek, onun gitgide daha geniş kesimlerini sosyalist fikirlere kazanmak, işçilerin ve gençliğin içindeki en iyi unsurları devrimci bir partinin çatısı altında birleştirmek gerekir. Böylesi bir örgüt olmadığı sürece, şurada ya da burada patlak verecek her devrim eninde sonunda yenilgiyle karşılaşacaktır. İşte anarşistler böylesi sıkı örgütlenmiş bir devrimci işçi partisinin gerekliliğini reddettikleri için yanılmaktadırlar. Onlar yalnızca siyasal örgütlenmeyi değil, iktidar uğruna siyasal mücadeleyi de reddederler. Çünkü onlara göre siyaset burjuva pisliğinden başka bir şey değildir. Ekonomik örgütlülükler yani sendikalar vb. onlar için yeterli gözükür. Ama sendikalar aracılığıyla devrim yapabileceklerini hayal ettikleri ölçüde sendikaları da birer siyasal parti haline getirmekten geri durmazlar. Fakat sıkı, disiplinli bir siyasal parti değil, laçka, gevşek bağlarla birbirine bağlı, federatif, küçük-burjuva ideolojilerini benimsemiş ve felsefi olarak da idealist bir parti! Anarşistler nerede bir güç olmuşlarsa, iktidar mücadelesinde belirleyici an gelip çattığında devrimci bir partinin eksikliğini duyumsamışlar ama o noktada da artık iş işten geçmiştir. 1936 İspanya devrimi bunun en trajik örnekleriyle doludur.
    http://marksist.net/sikca_sorulan_sorular

  17. Anarşizm işçi sınıfının ve sıradan insanın özgürlüğünü savunur. Bunu sadece sözde değil bizzat eylemde ve hayatın pratiğinde de savunur. Kısaca anarşizm özgürlüğün ideolojisidir. Bu yüzden anarşizm=asalaklık demek bir anlamda özgürlük=asalaklık demektir. Ve işçi sınıfına özgürlüğü çok görmek, onun özgürce düşünmesini, karar almasını tahammül edememek demektir. İşçi sınıfının özgür olmasını, özgürce davranmasını, karar almasını bu derece aşağılayan TKP ve Marksizm neyi savunuyor? İşçi sınıfının emir komuta zinciri içinde davranarak, verilen emirleri hiç düşünmeden, itiraz etmeden, sorgulamadan, tartışmadan aynen kabul etmesini ve işçi sınıfının beyinsizce bir itaat içinde davranmasını mı istiyor? Stalin yanlılarının neyi savunduğu yaptıklarından az çok bellidir. Stalinizm ve Marksist ideolojinin birçok türevi -Leninizm ve Troçkizm dahil- işçi sınıfını köle hale getirmenin ideolojisidir, sosyalizmin veya özgürleşmenin ideolojisi değil. (Özellikle pratikte ve uygulamada bu böyledir.) Bu yüzden Stalinistlerin, Marksist ve Leninistlerin işçi sınıfı ve sıradan insanların özgürlüğüne dolaylı veya dolaysız olarak saldırması, yani anarşizme saldırması, normaldir.

  18. yukarıda 14 nolu iletiyi ben yazmıştım. Nick ismimi yazmayı unutmuşum.
    Malatesta

  19. 12. nolu arkadaşın yorumu hakkında:

    Anarşizm sadece bireyi temel almaz. Doğru bireyci anarşizm vardır ama toplumsal anarşizm diye bir şey de var.

    Sadece bireyi temel alan anarşistler bireyci anarşizm olarak nitelendirilir. Stirner, Tucker gibileri bireyci anarşizmi savunmuştur.

    Ama toplumsal anarşizm diye bir şey var. Ve toplumsal anarşizm bireyi reddetmediği gibi toplumsal davranmayı, örgütlenmeyi önemser. Bakın:

    http://www.geocities.ws/anarsistbakis/makaleler/sss-kisima03.html

    İkincisi anarşizmin yeri geldiğinde elbette bilimsel yöntemleri de benimser. Yani bilimselllik Marksizm’in tekeli altında bir şey değil ki. Anarşist düşünürler de bilimsel yöntemleri yeri geldiğince kullanırlar.

    Bu konuda Bakunin’in yazmış olduğu otorite nedir makalesi aydınlatıcı olabilir:

    http://www.lafisyanda.org/php/otorite-nedir-m-bakunin-1871

    Bu makaleden, tamamını okumak daha yararlı olacaktır, Bakunin’den kısa bir alıntı yapıyorum:

    “Bilimin en şöhretli temsilcilerinden oluşan bilgili bir akademiyi düşünün; bu akademinin toplumun yasamasından ve örgütlenmesinden sorumlu kılındığını, yalnızca gerçeğe yönelik saf bir aşkla esinlendiğini, sadece ve sadece bilimin en son keşifleriyle tamamen uyum içinde olan yasalar hazırladığını düşünün. Ben böyle bir yasamanın ve örgütlenmenin bir canavarlık olacağını düşünüyorum, ve bunun da iki sebebi vardır: birincisi, sosyal bilim her zaman ve zorunlu olarak eksiktir, ve keşfedilmeyi bekleyenlerle keşfedilenler karşılaştırılırsa hala beşiğinde sallandığını söyleyebiliriz. Yani eğer insanların pratik –kolektif olduğu kadar bireysel– yaşamlarını, bilimin en son verileriyle sıkı sıkıya ve tamamen uyumlu olmaya zorlarsak, bireyleri olduğu gibi toplumu da Procrustes’in [yatağa uyması için misafirlerinin boylarını çekip uzatan veya kesip kısaltan mitolojik tanrı] yatağında şehit olmaya mahkum ederiz; ki bu da çok geçmeden onları yerlerinden etmekle ve nefessiz bırakmakla sonuçlanacak, yaşam bilimden sonsuz büyük bir şey olarak kalacaktır.

    İkinci sebep de şudur: –akademiden çıkan– bu yasamanın rasyonel karakterini anladığı için değil de (bu durumda akademinin varlığı faydasız olacaktır), kavramaksızın saygı beslediği bilim adına dayatıldığı için bilim akademisinden çıkan bu yasamaya itaat etmek zorunda olan toplum; böyle bir toplum insanlardan değil vahşilerden oluşan bir toplum olacaktır. Bu, Cizvit hükümetine çok uzun bir süre boyun eğen Paraguay’daki misyonların ikinci bir baskısı olacaktır. Kesinlikle ve kısa sürede ahmaklığın en aşağı seviyesine gerileyecektir.

    Ancak böyle bir hükümeti imkansız kılan bir üçüncü sebep daha vardır –yani, bağımsızlıkla, söz gelimi mutlak bir bağımsızlıkla donatılmış bu bilim akademisi, en şerefli insanlardan oluşsa bile, hiç sektirmeksizin ve kısa zaman içerisinde kendi ahlaki ve entelektüel yozlaşmasına yol açacaktır. Bugün bile, kendilerine oldukça az ayrıcalıklar tanınmasına rağmen, tüm akademilerin tarihi aynen böyledir. En büyük bilimsel deha bile, resmi olarak lisans verilmiş bir alim, bir akademisyen olduğu andan itibaren kaçınılmaz bir şekilde tembelliğin kucağına düşer.

    Kendiliğindenliğini, devrimci cüretini; ve hiç durmaksızın eski yalpalayan dünyaların tahrip edilmesi ve yenisinin temellerinin atılması çağrısında bulunan en büyük dehaların [sahip olduğu] zahmetli ve acımasız enerji niteliğini kaybeder. Hiç şüphesiz ki nezaket, faydacı ve pratiksel bilgelik kazanır, kaybettiği şey ise düşünme gücüdür. Sözün özü, yozlaşır.” (What Is Authority?”, Mikhail Bakunin, 1871)
    http://www.lafisyanda.org/php/otorite-nedir-m-bakunin-1871

  20. Edit:.16 nolu yorumda bireyci anarşistlerin sadece bireyi temel aldıklarını yazmışım yanlışlık olmuş.

    Bireyci anarşistlerin de toplumsal bakış açıları vardır.

  21. Bence, kısa ve öz, güzel bir eleştiri. Özgürlükçü soldan dem vurup işi kurtarmaya çalışmayın. Özgürlükçü olmak iyidir. Devrimci ve solcu olmak da iyidir. Anarşizm ise yazıda eleştirilen ideolojidir. Ağzınızdan düşürmediğiniz İspanyol iç savaşından biraz ders çıkarın. Hep hayal hep ütopya hep macera. Başarısızlığın, iflah olmaz bir yenikliğin, kazanmamak için bahaneler uydurup durmanın, inşa etmemenin, strateji üretememenin, oyunu kazanmak için oynamak yerine, en yakın olduğu oyuncuları dır dır eleştirip durmanın ideolojisi.

  22. S. uslu anarşizm senin neyine, sen git odatv’de sağ neoliberal yorumları okumaya devam et. Öylesi senin için daha iyi..

  23. İktidarı ele geçirmek tek başına başarılı olmak, doğru yolda olmak ve haklı olmak anlamına gelmez… Üstelik Lenin gibi çok önemli konularda işçi sınıfına söz verip iktidara gelince bu sözlerin tam aksini yapmak anarşistlerin yapacağı şey değil ve olamaz ve olmamalı.

    Evet anarşistler Lenin gibi işçi sınıfına söz verip onların güvenini kazanıp, yani onları kandırıp yalan ve ayak oyunlarıyla iktidara gelip işçi sınıfını sömürmeyi düşünmedi. Şimdi gelip birileri anarşizm asalak bir ideoloji diyor, tabii açık biçimde yalan söylüyor asalak idelojinin asıl kendisi Leninizm’dir. Bunu bizzat uygulayan İşçileri köle gibi çalıştıran, sömüren de bu Lenin’dir. Onların konuşma, düşünme özgürlerini hiçe sayan, işçileri aşağılan bizzat bu Lenin, Stalin ve Troçki’nin kendisidir. Yani asıl asalak ideolojiyi savunanlar bunlar. Şimdi anarşizm bunları gerçekte yapmadığı ve yapılmasına karşı çıktığı için bunlar kızıyor. Adamların başarı ölçüsü bu işte. İktidara da bunun için geliyorlar. Aslında başarı ölçüleri gerçekte asalaklık, sömürü ve kölelik üzerine kurulu.

    Neymiş anarşizm iktidara gelememiş? Evet gelemedi, bunlar gibi olacak da hiç gelmesin daha iyi. Çünkü anarşizm gerçekte asalak olmadığı için gelmedi. Ama gerçek asalak ideoloji Marksizm iktidara geldi ve işçi sınıfını sömürdü olan da budur işte.

  24. 19 anonim, ben her gün oda tv okurum. Hiç öyle sağ neoliberal bir yazı görmedim. Sanırım yanılıyorsun. Ayrıca benim gibi üniversite yıllarında Proudhon, Max Stirner, Fourier, Kautski, Bakunin, Kropotkin’i merak edip okumuş birine tahammülsüzlüğün nedeniyle dışlayıcı davranıyorsun. Buraya takılan herkes bizimle aynı düşüncede olsun, kendimiz çalalım kendimiz oynayalım diyorsanız bir daha semtinize uğramayalım. Beni de bir farklı ses, ulusalcı bir yorum, bir renk olarak hoş görün. Bu sizin demokratlığınıza ve özgürlükçülüğünüze daha uygun düşmez mi? Başta Zileli olmak üzere, ben bu sitede yazılar yazan insanların entelektüel düzeyini beğendiğim için takipçi oldum. Yoksa bana düşünsel olarak çok daha yakın mecralar var. Şunu da unutmayın, birçok konuda hemfikiriz. Aslında doğal müttefikleriniz ulusalcılardır. Bunları konuşmalıyız.

  25. Seni burada her zaman görmek isteriz S.UslU. bAZI ARKADAŞLAR KIRICI OLABİLİR, ALDIRMA BENCE.

  26. anarşist komunist isyan

    s.uslu doğal müttefikimiz ulusalcılar değildir hatta kortejlerimize gelen chp liler de hep aynı şeyi söylüyor…biz ulusalcılığı eşittir faşizm olarak görüyoruz…entellektüel düzey nedir ki onu da anlamadım…hep hayal hep ütopya mı…hayalsiz devrim olmaz…ispanya iç savaşı mı…hayır ispanya devrimi…

  27. Burada bir ayrım yapmak şart. ulusalcı İP’in yönetimi ırkçılığa ve faşizme oldukça yakın bir konumda ama bu partinin tabanındanki insanları veya genel olarak ulusalcı insanları faşist olarak görmek hata olur kanımca.

  28. anarşist komunist isyan

    valla gün abi taban da olsa tavanda olsa sonuçta ermeniler katledilmemiştir deniliyorsa bu tarz durumlara vicdani değil politik bakmak deniliyorsa faşisttir…yani tavanıda bu tabanın desteği oluşturuyor…bir cafede çalışıyordum izmir de 29 ekimde bayrak asmadık diye camı çerçeveyi indirdiler hayır bunlar basit taban denilen insanlar…elbette tek bir örnekten çıkıp genellemiyorum ama böyle bir sürü örnek var…ama oturup anlatırım katliamları türküleri sonuna kadar her şeyi anlatırım ama finalde sen gelip bana evet bu ölümler olmuştur ama koşullar gereği politik milli bıdı bıdı yaparsan bence tabanda olsan faşistsindir…bülent ulueri severiz sevmeyiz ama geçen tv de tesadüfen konuşmasına denk geldim-alman faşizmi alman hümanistlerinden-çıkmıştır dedi ve gayet güzel tespit yaptı…

  29. Bu durumda faşist cepheyi çok genişletmiş oluyorsun. Bu hesaba göre Türkiye nüfusunun %90’ını faşist kabul etmek gerekir. öyle değil mi?

  30. anarşist komunist isyan

    hayır öyle değil abi…mhp gibi işçi partisi gibi vb partilerin içinde aktif mücadele eden faşistler var…birde fikri olmayan ya da farklı bir tarihten bakmamış insanlar var…farklı bir tarihten bakma şansı olmayan insanlara anlattığında anlarlar ve bu yüzden medyası ile polisi askeri devleti bilumum iğrenç kurumu ile senin onlarla temasını kesmeye çalışırlar ve sürekli bu insanların beyinlerini uyuştururlar…

  31. Anarşizmin bilimsel olmadığı, bu yüzden doğrulara ve gerçeklere dayanmadığı ama Marksizm’in bilimsel olduğunu ve doğru olduğu vb. söyleniyor. Peki, bu kime göre öyle? Marksistlere göre öyle.

    Aslında bu tür polemiği ilk başlatan bizzat Karl Marxs’ın kendisidir. Marx, Proudhon’a karşı eleştirisinde yer yer haklı da olsa daha çok antibilimsel bir tutum takınmış, Prouhon’un görüşlerini zaman zaman alabildiğince çarpıtmıştır. Aslında Marx’ın bu yaptıklarına eleştiri denmez, bas baya aşağılama da denilebilir. Tüm bunları yapan Marx, Proudhon’un ortaya koyduğu ve geliştirdiği bazı görüşleri sahiplenmiş ve daha sonra sanki onlar kendi görüşleriymiş gibi ortaya koymuştur.

    Bu tür eleştiri tarzını Lenin de devam ettirmiş, Stalin anarşistleri düşman ilan etmiştir.

    Proudhon-Marx tartışmasını anarşist açıdan değerlendiren bir makaleyi buradan okuyabilirsiniz:
    http://anarchism.pageabode.com/pjproudhon/appendix-proudhon-and-marx.html

    Bu kadar çok bilimden söz eden Marx’ın birçok görüşünün ne kadar bilimsel olduğu tartışılır. Özellikle merkeziyetçi bir yaklaşımla teknolojinin ilerlemenin ve kalkınmanın insanlığı daha iyi bir noktaya ve sosyalizme götüreceği inancı doğru değildir. Örneğin Marx bu görüşleri doğrultusunda 15 Haziran 1872’de International Herald yazdığı bir makalede büyük ölçekli sanayi tarımını övüyordu. Tabii Marx’ın planlamacı, merkeziyetçi görüşleri zaten bunu gerektirir. Hâlbuki bugün açık olarak biliyoruz bu tür şekilde büyük sanayi tarımı, hayvancılığı ve teknolojiler doğaya ve ekolojiye çok büyük zararlar vermektedir.

    Prouhon’u yerden yere vuran ve habire bu tür teknolojik ilerlemelerle sorunların çözüleceğine inanan Marx’ın yolundan giden Lenin ve Stalin sosyalizm konusunda da başarı sağlayamadı. Çünkü Marx’ın savunduğu merkeziyetçi görüş zaten kaçınılmaz olarak bu tür başarısızlığı, devlet kapitalizmi türünden sonuçları gerektiriyordu.

    Bu açıdan Marx’ın ve Marksizm’in bilimsel olmadığı da pekala söylenebilir. Evet belki de bugün “Felsefenin Sefaleti” diye kitap yazan Marx’a yanıt olarak “Marks ve Marksizm’in Sefaleti” kitabını yazmak gerekiyor bugün. Bunu yazmak için anarşistlerin çok nedeni olduğu gibi elde de epey malzeme var.

  32. Ender Helvacıoğlu da ilginç bir yazı yazmış.

    Yalnız Helvacıoğlu’nun yazısında ilginç bazı çelişkiler var. Helvacıoğlu ‘Turuncu devrimcileri’ eleştiriyor. Peki kim bunlar? Mesela şöyle diyor Helvacıoğlu:

    “Kurmay değil askerdir; bununla övünür. Kurmaylığı sevmez ama kurmaylar onu sever. İyi kurulur.”

    http://ilerihaber.org/yazarlar/ender-helvacioglu/turuncu-devrimci-kimdir/1126/

    Kuran kim, Marksistler bu erleri kuramaz mı mesela? Aslında bu tanım üzerinden gidersek Marksist ideolojinin de bu tanıma gireceğini, dolaylı olarak da bunları yapacağını ve savunacağını söyleyebiliriz. Çünkü Marksist ideolojinin de erlere ihtiyacı var. O devrimi de bu erlerin yardımı ile yapacak. Ayrıca erlerin çoğunluk olduğu Marksist sistemde zaten herkesin kurmay olmasına da imkân yoktur. Yoksa var mı?

    Marksizm’de de yönetenler ve yönetilenler vardır. Yani hükmedenler ve bu hüküm altında verilen emri uygulayanlar: erler, işçiler vb. Yönetenler ve hükmedenler ise asıl olarak kurmaylar, müdürler, üst düzey bürokratlar, parti yöneticileridir.

    Yani kısaca Marksizmin de ‘Turuncu devrim’ insan profilini yani kurulacak ve emir komuta zinciri içinde hareket edebilecek insanı, kurmaylar ve üst düzey bürokrat ve elitler lehine, farklı bir açıdan savunduğu, savunabileceği söylenebilir.

  33. Kendince anladığı anarşizmi tarif etmeye çalışmış burada. Eski devrim ve devrimci paradigması çöktü. Tarif ettiği yeni devrim paradigması. Bu hiç hoşlarına gitmiyor. üstelik yaklaşan “turuncu” devrimin kokusunu alıyorlar.

  34. Yurt gazetesinde ve Red dergisinde yazan, aynı zamanda BHH’de yöneticilik yapan Hakan Gülseven’i nasıl değerlendiriyorsunuz Gün Zileli? BHH’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

  35. Evet sanırım anarşizmden söz ediyor.

    Bu arada stratejiden filan da söz etmiş. O halde anarşizmden söz ediyorsa ekleyelim ve düzeltelim: Anarşizm stratejilere ve politikalara karşı değildir. Anarşizm bilinçsiz, amaçsız eylemlerin de yanında değildir. (Belki bazı özel durumlarda bunu savunan anarşistler de olabilir ama anarşistlerin çoğunun böyle bir anlayışı yok.)

    Elbette anarşizm gerçeklerin yanındadır. Ama biz aynı zamanda bir takım sosyal gerçeklerin değiştirebileceğini düşünürüz. Bizim düşüncemize göre sosyal birçok ilişki fizik kanunları veya E=mc2 türünden sabit ve asla değişmez ve değiştirilemeyecek doğrular üzerine kurulu değildir. Biz bu yüzden işçi sınıfının köle haline getirilmesine, sömürülmesine karşıyız. Bunlar fizik kanunları gibi E=mc2 gibi değişmez ve asla değiştirilemez değildir.

    Bunun yanında yanlışlarla dolu bir strateji ve politik çözümleri reddediyoruz. Marksizm temelde, merkezi bir sistem ve buna bağlı devlet düşüncesi, yanlışlarla dolu bir ideolojidir. Marksizm’in varacağı yer devlet kapitalizmidir. Devlet kapitalizminde de işçi sınıfı ve doğa kapitalizmde olduğu gibi acımasızca sömürülür ve kullanır. Bu defalarca ve defalarca gerek SSCB’de gerek Marksist ideolojinin yolunda giden ülkelerde doğrulanmıştır. Başka türlü Marksizm olabilir mi? Hayır olamaz, çünkü Marksist düşüncenin gereği budur ve Marksizm’i anarşizmden farklı kılanda aslında budur.

  36. İyi bir arkadaştır. BHH şimdilik dengede. İçindeki ulusalcılara yakın kanadın ağırlığı azalırsa daha iyi bir yolda gidebilir.