’KISA DERS’: KOMÜNİZMİN PUSULASI – Paola Spriano (çev: Ersen Olgaç)

Posted by:  Posted date: Kasım 24, 2013 In: Dönme Dolap
’KISA DERS’: KOMÜNİZMİN PUSULASI – Paola Spriano

Toplumsal Devrim sitesinden alınmıştır, 24.11.2013

Türkçesi: Ersen Olgaç

Son yıllarda ve özellikle Perry Anderson’un, Komünist Partisi Tarihi adı altında yazdığı kısa önsözden sonra, Komünist Partileri tarihlerine ilişkin yayınların arttığı gözleniyor.[1]E.H.Carr’ın History of Soviet Russia’daki Kominternle ilgili bölümler ve bu kapsamlı eseri tamamlayan Twilight of the Comintern 1930-35 ( 1982) ile The Comintern and the Spanish Civil War (1984), zengin kaynaklar olma özelliğini hala korumaktadır. Lenin sonrası Komintern dönemine ilişkin olarak en titiz ve doyurucu eserlerin başında gelen Fernando Claudin’in The Communist Movement, From Comintern to Cominform (1975) ise, tek tek partilerin örgütsel işleyiş ve yapıları hakkında fazla birşey söylememektedir. Ancak bu bir kaynak sorunudur ve Moskova’ daki Komintern arşivi son yıllara kadar kapalı kaldığından, bu durum kaçınılmazdı. Komintern tarihini, Stalinizmle Batılı Komünist Partiler arasındaki ilişki perspektifinden inceleyen en ilginç yapıtlardan birisi de, son yıllarda yayınlanan Stalin ve Avrupalı Komünistler (Stalin and the European Communists) adlı kitaptır. Kitabın yazarı Paola Spriano, daha önce yazdığı dört ciltlik İtalyan Komünist Partisi Tarihi ve Gramsci: Hapishane Yılları adlı kitaplarıyla tanınmakta. Stalin ve Avrupalı Komünistler, Üçüncü Enternasyonal’ın son kongresinden (1935), bu örgütün dağıtıldığı 1943 yılına kadar, Avrupa Komünist Partileri ile Sovyetler Birliği’nin ilişkilerini analitik bir anlatımla sergiliyor. Kitap, sadece İtalyan Komünist Partisi’nin arşivlerine değil, fakat aynı zamanda çok sayıda anılara, Rusça ve diğer Doğu Avrupa ülkelerinden çevirilere de dayanmakta. Alman, İngiliz ve ABD diplomatik kaynaklarından da ikinci derecede yararlanmaktadır. Sovyetler ile ilişkileri incelenen Batılı partiler arasında, İtalyan ve Fransız Komünist Partileri her bakımdan egemen bir konumdadır kitapta. ‘Kısa Ders’:Komünizmin Pusulası başlığı altındaki ilginç bölüm, uzun bir tarihi dönem, dünya “komünistler”inin ezici bir çoğunluğunun başucu kitabından da öte, bir çeşit Kuran-ı Kerim’i olan ünlü Sovyetler Birliği Komünist (Bolşevik) Partisi Tarihi’nin bir çeşit analizidir. Bu ilginç bölümü olduğu gibi çevirdik.

Olayın kapsamı gerçekten az rastlanır birşeydi. Ekim1938′de yayınlananSovyetler Birliği

Komünist Partisi (Bolşevik)Tarihi ‘Kısa Ders’, Stalin’in doğrudan yönetimi altında Kalinin, Molotov, Voroşilov, Kaganoviç, Mikoyan, Zhdanov ve Beria gibi üst politik yöneticilerden oluşan bir komisyonca hazırlandı.[2] Şüphesiz , ‘Kısa Ders’ dünyadaki en başarılı tarih özetiydi.

Derhal 12 milyon adet Rusça ve 2 milyon adet de Sovyetler Birliği’ndeki Rusça olmayan dillerde basıldı. Bunu izleyen yirmi yıl boyunca, tüm dünyadaki yeni militan nesiller, öğrenciler, işçiler ve aydınlar arasında dağılan kopyalarının adedi astronomik sayılara ulaştı.[3] ‘Rehber parti’ nin tarihinin bu özlü açıklaması içindeki düşünceler, parti okulları ağlarıyla da yayıldı ve Sovyet eğitim sisteminde zorunlu ders olarak kabul edildi. İlk yayınlanışından on yıl sonra, 1948′e gelindiğinde, 62 ayrı dilde 200 baskısı yapılmıştı. Toplam olarak basılan sayısı ise, 34 milyon adete ulaşmıştı.[4]

Böyle bir işlemin, uluslararası komünist harekette bir eşi daha görülmemişti. Ondokuzuncu yüzyılda ve yirminci yüzyılın başlarında sosyalist nesiller arasında Komünist Manifesto’nun ya da Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra komünistler arasında Lenin’in Devlet ve Devrim’inin dolaşımı, Kısa Ders’in dağıtımı yanında cüce kalır.[5]Sadece Mao Zedung’un , Kızıl Kitap’ı sayısal bir kıyaslamaya açıktır. Bu genel boyut unutulmamalıdır. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin Onsekizinci Kongresinde, neredeyse tüm konuşmacılar, Kısa Ders’e bağlılık sözü verirlerken, Andrei Zhdanov da, Marksizmin başlangıcından beri hiçbir Marksist kitabın bu kadar geniş dağıtılmadığını söylüyordu.[6] Yirmi yıl sonra Schlesinger gibi titiz bir gözlemci, metnin tarihsel olayları sunuşundaki dürüstlüğü konusunda ne düşünülürse düşünülsün, “şimdi insanlığın üçte birini yöneten politik kadroların, Marksizmi, bu kitapta formüle edildiği biçimiyle kabullendiklerinin anımsanması gerektiğini belirtiyor.[7] Ancak herşey bu kadarla da bitmiyor. Kitap bir belge olarak, o yılların dramatik koşullarına sımsıkı bağlı olması nedeniyle, gerek gerçekleştirmeyi tasarladığı acil hedeflerin ve gerekse de sunduğu tarih ve doktrinin yorum tarzının bir yansıması olarak okunmalıdır.

Anlık siyaset için, ’Marksist-Leninist’ teorinin düşüncesizce kullanılması, şüphesiz Stalinizmi oluşturan özelliklerden birisidir. Bunun bir çok örneğini yeri geldikçe göstereceğiz. Daha genel planda, György Lukacs komünizmin entellektüel mirasına ve bu mirasısınamadaki ‘bilimsel yöntem’e yaklaşımda Lenin’le Stalin arasında önemli fark bulunduğunu belirtirken haklıydı. Lukacs şöyle diyor:

” Büyük ve önemli kazanımlar üzerine kurulan ve şimdi bir bakıma,’doğal’ sayılan Lenin’in

otoritesinden yoksun olan Stalin aldığı bütün tedbirleri, Marksist-leninist doktrinin doğrudan ve gerekli sonuçları olarak takdim etmekle, acilen ortada duran gerekçe bulma yoluna girmiş oldu. Bu amaç için arabuluculukları ortadan kaldırması gerekiyordu; ve teoriyle pratik kaçınılmaz olarak ve vakit geçirmedem birleşecekti…Stalin hiçbir kaygıya kapılmadan, otorite olduğu yolundaki iddialarını haklı göstermek için, gerektiğinde teoriyi değişikliğe uğratma noktasına vardı.”[8]

Aynı gözlem, tarihin, en başta da hareketin ve partinin tarihinin değiştirilmesindeki kayıtsızlığa da uygun düşmektedir. Artık Marksizm-leninizmin bizatihi kendisi, iç tarihsel projeye uygun hale getirilmişti. Ernesto Ragiomeri’ nin belirttiği gibi, ‘tarih, militanların ideolojik eğitiminin kaynağı ve üst kriteri’ haline gelmişti.[9] Doktrinin açıklaması ve basitleştirilmesi tarihsel olayların yorumlanmasına hizmet edecek bir düzeye indirgendi ve arkasından aynı tarihsel olayların sadeleştirilmesi, bunlara tek yönlü anlam atfedilmesine katkıda bulundu. Kitabın (Stalin tarafından yazılan)[10] dördüncü bölümündeki bir kısmın, diyalektik ve tarihi materyalizmin açıklanmasına ayrılmış olması boşuna değildi: kırk kadar sayfa ile, okuyucu şu görüşe inandırılmaya çalışmaktaydı: “toplumsal yaşamdaki bütün karmaşıklığa rağmen, toplum tarihi bilimi, diyelim ki bir biyoloji gibi kesin bir bilim haline getirilebilir.”[11] Böyle bir mantıksal sonuca varmak için gereksinme de vardı: Gerçek tarih bilgisini üretmek, ya da bunun yasa ve derslerinin üstesinden gelmek için gerekli olan bireysel araştırma yeterli değildi. Bunun yerine resmi bir yorum, partinin yorumu verilmeliydi. Merkez Komitesi’nin bir kararında ‘her türlü keyfi yorumu önlemek için…’, kitabın, ‘SBKP(B) tarihinin temel sorunlarının resmi olarak yorumlanmasını sağlayan…eşsiz bir rehber’ niteliğinde düşünülmesi gerektiği belirtiliyordu.[12]

Bu koruyucu girişim tam zamanında yetişti. Lukacs’ın işaret ettiği gibi, Kısa Ders’in yayınlanması, çıplak gerçeklerle genel teorik tavırlar arasında acil bir bağlantı kurma eğiliminin doruğunu belgeliyordu. Tesadüflere dayandırılan politik çizgiyi mazur gösterebilmek için Lenin’e başvurulması gerekmiş olsaydı, söz konusu politikayla çelişkili gibi görülebilecek herşeyi, Lenin’in yazılarından çıkarmak konusunda bile hiçbir tereddüte yer yoktu (Marx-Engels Enstitüsü bu amaçla yeniden düzenlenmiş ve Lenin’in eserlerinin yeni ve uygun versiyonu baskıya hazırlanmıştı). Parti tarihinin dinsel bir kutsallığa bürünmesi, Marx ve Engels’den başlayarak Lenin ve Stalin’e kadar uzanan ve kilise hanedanlığına benzeyen çizginin kutsallaştırılmasına yardımcı oldu. Buna göre Stalin, sadece Lenin’in meşru halefi ve

temsilcisi değil, fakat aynı zamanda kişiliğinde partinin, sosyalizm davasının ve nihai doktriner otoritenin tanımlandığı bir şahsiyetti. Bu süreç gerçekte 1937-38′ den daha önce başlamıştı. Tarihsel inceleme alanının ‘temizlenmesi’ne ilişkin olarak Stalin’in193l’de Proletarskaya Revolutsia dergisine gönderdiği ünlü mektup, bu sürecin başlangıcında atılan ilk adımın kaynağı olarak görülebilir. Stalin bu mektupta, çeşitli yazar ve bilginleri Troçkist düşünceleri sızdırmak ve ‘kokuşmuş liberalizm’i sergilemekle suçluyordu.[13] Bu anlayışın Sovyet lider çevrelerinde ne denli derinlere kök salışının bir belirtisi, Sovyet Komünist Partisinin 1956′daki Yirminci Kongresinde Anastas Mikoyan’ın (büyük saygınlığının hala sürdüğü) el kitabına ilişkin olarak yaptığı eleştiri tarzında gözlenebilir:

” Merkez Komitesi raporu, propaganda çalışmamızın düzeyinin yetersiz olduğunu açıkça belirtiyor. Bunun en temel nedenlerinden birisi, genel olarak Marksizm-Leninizmin sadece Kısa Ders’ den öğrenilmiş olmasıdır. Ve elbette ki bu yanlıştır. Marksizm-Leninizm düşüncesinin zenginliği, parti tarihimizin ve onun bir özeti olan Kısa Ders’in kapsamına sığmaz. Bu yüzden, yoldaşlar için çeşitli derecelerdeki eğitimlere yönelik teorik el kitapları yazmalıyız. Yapılması gereken ilk iş budur. ikincisi, Kısa Ders parti yaşamımızın son yirmi yılının olaylarına değinmediği için de eksiktir. Partinin son yirmi yılına ilişkin ayrıntılı bir tarihin bulunmayaşının herhangi bir gerekçesi olabilir mi?”[14]

Kısa Ders’in yirmi yıl önceki danışmanlarından -ya da hazırlayıcılarından- birisinin daha sonraki görüşü buydu. O zamandan beri SSCB’nde ve başka yerlerde teorik ve tarihi yeni kitaplar hazırlandı. Yirminci Kongre’ den sekiz yıl ve Yirmi ikinci Kongre’ den de üç yıl sonra, 1964′de Stalin’in artık kanlı bir despot olarak tanımlandığı sıralarda, Fransız Komünist Partisi’nin resmi tarihi yayınlandı.[15] SSCB’ ndeki sınırlı de- Stalinizasyon döneminde, 1938 el kitabının büyük gücü azalmış fakat metodolojik ölçüt, yani resmi bir tarihin tek kabul edilebilir kategori olduğu anlayışı değişmemişti. Stalinizmin teorisini oluşturan yapı, Kısa Ders’in ünlü dördüncü bölümü olan ve diamat denilen şaheser, yani Diyalektik Materyalizm değişmeden duruyordu. Bu temel şöyle karakterize edilmişti:

“Her kavram açık bir tanımlamayla oluşturulmakta ve her tanımlama da bir dizi tümdengelimle (dedüksiyon) ortaya çıkarılan şu sonuca varmaktadır: ’Diyalektik materyalizmden doğrudan tümdengelim, proletarya sosyalizmine varır.’ Düz bir açıklık ve genelden özele gidişteki basitlik, Stalinist kuramcılığın başta gelen zorunlu ilkesiydi ve her zaman da böyle kaldı. Bu zorunluluğa uygun düşmeyen her şey bir kenara atılmalıydı. Stalin, Kapital’ deki tahlilin karmaşıklığına aldırmayabilirdi; çünkü Marx’ın düşüncesinde onun gereksinme duyduğu şey, slogana dönüştürülebilecek basit formülleri çekip çıkarmaktı (bu nedenle, el kitabı türünden açıklamalarla yetinebilirdi). Stalin şüphesiz tutarlıydı, çünkü ona gerekli olan, sarsılmaz bir inanca temel olarak hizmet edebilecek ve derhal mücadele bayrağına yazılabilecek bir teoriydi. Bu yüzden, Çekiç’in diğer alanlarda olduğu kadar, felsefede de önemli bir araç haline gelmiş olması şaşırtıcı değildir.”[16]

Doğrulanmayan ama gerçek sayılan açıklamalara dayanan bir sadeleştirmenin, elbette, uzun vadede Marksizmin tutuculaştırılmasına yolaçmak gibi olumsuz etkileri vardır ve özgür araştırmanın önünde engel haline gelmektedir. Ancak Schlesinger ilginç başka yönlere de dikkat çekiyor: Komünist partilerinin tipik merkezi, orta ve alt yöneticilerinin eğitilmesi ile ortaya çıkan yeni kadrolar, Komünist Enternasyonalin ilk kuşak kadrolarından çok daha homojendi. İşçi sınıfının erkek ve kadınlarına ve köylü kökenlilere kitle ölçüsünde ulaşabilmek amacıyla basitleştirilen düşüncelerle beyinleri yıkamak, gerçeğin bir parçası haline gelmişti. ’Kadrolar herşeyi belirler’ diyordu Stalin; ve aynı kadrolar, kesin inanmış olmaları nedeniyle halk yığınlarını etkinlikle yönettiler ve istikrarlı bir disiplin ruhu gösterdiler. Kendilerinin, toplumsal evrimin yasalarını öğrendiklerini sanıyorlardı.

Sovyetler Birliği’ndeki çeşitli halkların gençliği ve dışarıdaki diğer Komünist partilerin öncü savaşçıları içine de yayılan bu beyin yıkama konusunda çok şey söyleyebiliriz: savaş ve özellikle savaş sonrasındaki on yıl boyunca -en azından 1956′ya kadar- söz konusu durum sürdü. O dönemlerde kitle partileri durumuna yükselen Komünist partileri, ya iktidara geldiler (Doğu Avrupa ve Asya’ da olduğu gibi), ya da saşarına yüzbinlerce yeni üye kazandılar (italya ve Fransa’ daki gibi). Böylece Kısa Ders, Komünist olan Batılı entellektüeller arasında bile (bunlar gıdalarını, Marksist kültürün pek kurak olmayan kaynaklarında, gerçek ‘klasikler’de aramalarına ya da arayabilme olanağında olmalarına rağmen) hiçbir ciddi engelle karşılaşmadan uzun yolculuklarına devam etti.[17]

Rehber parti’nin rolünün ve bunun içinde Stalin’in teorik otoritesinin tartışma götürmezliği nedeniyle, Kısa Ders’in sunduğu vülgerleştirmenin karakterine, işlerliğine ve tam meşruiyetine, sözkonusu on yıl boyunca hiçbir zaman karşı çıkılmadı. Daha sonraki ideolojik eleştiri, esas olarak bu ‘rehber parti’ rolünün krizi ve bu görüntünün Yirminci Kongre ile başlayarak bozulmasıyla ortaya çıktı ve 1956′daki dramatik olaylarla derinleşti. Kısa Ders, hareketi kendi merkezi ve Sovyet toplumunu partinin etrafından birleştirme yolunda güçlü bir araç olmuştu. Üstün gelmesi mukadder görülen ‘doğru çizgi’ ile, ‘Ekonomistler’den Menşeviklere, Troçkistlerden ’Buharin-Rikov’ grubuna kadar çeşitli sol ve sağ oportünistler arasındaki çelişkiler olarak sunulan Komünist Partisi tarihi ve özellikle iç mücadeleler yoluyla partinin yeni baştan inşası, örnek verici sayılıyordu.

Diğer partilerin adı geçmese bile Kısa Ders tüm diğer ulusal ‘kesimleri’ eğitmek için tasarlanmış bir tarih kitabıydı. Bolşeviklerin, görkemli denebilecek müstesna nitelikteki üstünlüğü metinde gizlenmiyordu. Üçüncü Enternasyonal’in 1919′daki kuruluşuna, Kısa Ders’in dörtyüzün üzerindeki sayfasından sadece birkaçı ayrılmıştı. Üçüncü Enternasyonal’in kuruluşundan sonraki kongreleri hızla geçiştiriliyor, fakat Yedinci Kongre’ den söz bile edilmiyordu.[18] Bu atlama bilinçli yapılmıştı; güncelliğini koruyan kongrenin, sınırlı ve taktiksel olarak yorumlanması gibi bir gerekçe, gerektiğinde gösterilebilir. Birinci Dünya Savaşından sonra Batı’ da devrimin yenilgisinden İspanya cumhuriyeti için döğüşen gönüllülere kadar, uluslararası işçi hareketindeki olaylar, Sovyet kamuoyunu kıpırdatmasına ve anti-faşist düşüncelerin yayılmasında önemli bir unsur olmalarına rağmen, Kısa Ders’ de sessizce atlanmıştı. Diğer yandan Japon işgaline karşı Çin kurtuluş mücadelesi önemli görülüyor ve esas olarak milli mücadele olarak tanımlanıyordu. Ve bunun da kendince haklı bir nedeni vardı. Kitabın sıkıştırılmış bir ideolojik temele dayanması, toplumsal evrimin doğrudan yasalarının doğrudan bir ürünü olarak, (sosyalizmin ‘esas’ olarak gerçekleştirildiği) belirli bir toplum ve devletin (metinde , olumlu olarak söz edilen sadece iki kişiyle sürekliliği sağlamlaştırılan Sovyet devleti) sonucu olarak ortaya çıkıyordu bu fırsatlar. Gerçekte, Rus halkının Cumhuriyetler Birliği’ndeki bütün halkları birleştirme çabalarına ve Rus tarihine yapılan doğrudan başvuru aracılığıyla da süreklilikten övgüyle söz ediliyordu.[19] Genel olarak Kısa Ders’in hedefi, resmi doktriner gerçekler için bir ideolojik temel yaratmaktı. Ama ne türden? Resmi ideolojinin doktriner doğruları, artık sosyalist olarak tanımlanan devletin rolü ve sürekliliğini vurgulamak için düzenleniyordu. Stalin, Onsekizinci Parti Kongresinde ideolojik bir çizgi oluşturmanın arayışını bir kere daha dile getiriyordu:

Sosyalist devletin, daha yerine getireceği kritik fonksiyonlarıvardı ve Engels’in devletin ortadan kaybolması süreci olarak bilinen formülü’ndeki Marksist tahlil rafa kaldırılmalıydı. Stalin, geleneksel tezlerin belirli koşullarda doğru, fakat başka koşullarda yanlış olduğuna dikkat çekiyordu: “Stalin, devletin silinip kaybolması sürecinin Sovyet toplumunun özel koşulları altında gerçekleşebilmesine ilişkin davranış, biçimler, gelişme hızı, zorluklar ve çelişkiler sorunlarını gündeme getirmek yerine, Engels’in devleti ‘genel ve soyut’ tarzda sunmuş olduğu gibi bir noktadan hareketle, problemi tamamen dışladı. Marksist teorideki genelleştirme ve soyutlamanın önemi tamamen saptırılmış oldu ve Engels’in bir süreç olarak tanımladığını, Stalin sadece skolastik hipotez biçimine soktu.” [20]

Stalin, Lenin’in eserinin tek varisi ve sadık sürdürücüsü olarak sunuluyordu. Aynı statüyü teori alanında da iddia ediyordu. Stalin’in sosyalist devlet açıklaması, Lenin’in devlet teorisinin doğal bir eki, Lenin’in yazmaya zaman bulamadığı Devlet ve Devrim’in ikinci parçası olarak meşrulaştırıldı. Resmi izah buydu. “Lenin’in tahlilinin yerini, özünde tamamen yeni bir sosyalist devlet teorisi aldı” diye yazıyordu Valentino Gerratana.[21] Devlet cihazının baskıcı fonksiyonunu, bir üstünlük pozisyonuna yükselten bir teoriydi bu. Yazarların girişimlerinin acil hedefleri farkedilebilecek gibiydi. Bu hedeflerden birisi, daha birkaç ay önce sona ermiş olan Moskova duruşmalarının geçmişe yönelik iddialarını geçerli ve haklı gösterme biçiminde ortaya çıkıyordu. Troçki, Zinovyev, Kamenev, Piatakov ve Buharin, devrime ve sosyalizmin kuruluşuna karşı tertip niyetleri taşıyan ’’canavarlar” olarak gösteriliyordu. Onların “anti-Bolşevik pozisyonları” ve “emperyalist-şövenist anlayışları” sadece yanlışlar olarak değil, 1918′le 1924 arasında Lenin’e ve daha sonra da Stalin’e karşı tekrarlandığı iddia edilen konspirasyona götürecek türden kişisel kusurlar olarak sunuluyordu. Besbelli ki kullanılan dil pek sevimsizdi. Gerçek ya da potansiyel bütün ’muhalifler’e uygulanabilen iftira dolu nitelemeler harekete, farklı bir görüşe olasılı politik ilgiyi dışlama konusunda büyük ölçüde damgasını vuran bir başka özellikti. Bu durum ikinci Dünya Savaşından sonra da sadece ’Halk Demokrasileri’ndeki yargılamalarla sınırlı kalmayacak biçimde tekrar görülecekti.

Ancak, duruşmalardan esinlenme ve cinayet terminolojileri, kitabın en büyük özelliği değildi.

Daha esas teşkil eden olgu, topluma ve dışarıya yönelik gelişmelere ilişkin olarak Partinin evriminin yerli kökenli bir süreç olarak tanımlanmasıydı. SSCB’ nin tarihi, aynı zamanda yabancı emperyalistlerce beslenen sabotör ve casusların kesintisiz saldırılarına karşı direnen bir ülkenin tarihi olarak sunuluyordu. Faşist devletler böyle tanımlanıyordu; fakat diğer kapitalist ülkelerin de, Sovyetler Birliği’nin geçmişte uğradığı kuşatmayı daraltmada daha az gayretli olmadıkları ekleniyordu. “Demokratik denen devletler, elbette ki faşist devletlerin aşırılıklarını onaylamıyor ve onların güçlenmelerinden korkuyorlar: Fakat Avrupa’ daki işçi sınıfı hareketinden ve Asya’ daki ulusal kurtuluş hareketinden daha fazla korkuyor ve faşizmi bu ’tehlikeli’ hareketlere karşı”mükemmel bir panzehir” olarak görüyorlar.”[22]

SBKP’nin Onsekizinci Kongresinde olduğu gibi, metinde de, ikinci emperyalist savaş kaçınılmaz olarak görülüyordu. Kısa Ders’in son bölümünde yazılanları, Mart 1939’da Stalin Kongre kürsüsünden tekrarlıyordu: “…ikinci emeperyalist savaş, gerçekte savaş ilan edilmeksizin el altından başlamıştır”. Bu sözlerin, Münih paktından önce berraklaştırıldığını belirtmekte yarar var; ve bu yüzden de Stalin’i esinlendiren şu düşüncelerin sürekliliğine işaret edilmektedir: ’demokrasiler denen’ devletlere güvensizlik ve şüphe ve sadece SSCB’nin gücüne, sağlamlığına ve iç birliğine ve Sovyetlerin Batdaki işçi hareketi içindeki sadık dostlarına ve Asya’ daki kurtuluş hareketine güvenç. Batılı iktidarlara ilişkin olarak da, simtomları olan bir tarihsel paralellik çiziliyordu:’Demokratik’ devletlerin yönetici çevreleri, özellikle de Büyük Britanya’ nın tutucu yönetici çevreleri, fazlasıyla güven içinde olan faşist yöneticilere ’aşırılıklara gitmeme’ yolundaki rica siyasetiyle kendilerini sınırlamakta; aynızamanda da faşist yöneticilere ’tam bir anlayış’ göstererek, onların işçi sınıfıve ulusal kurtuluş hareketine karşı izledikleri gerici polis siyasetine tüm olarak sempati duymaktadırlar. Bu konuda ingiliz yönetici çevreleri, çarlık zamanında Rus liberal-Monarşist burjuvazinin izlediği politikanın aynısını izliyor. Rus burjuvazisi, çarlık siyasetinin ” aşırılıklar’ ından korkarken, halktan daha fazla korkuyordu ve bu yüzden de çara rica siyasetine başvurarak, çarla birlikte halka karşı tertiplere girişiyordu.”[23] Kitap, bu iç karartıcı notla sona eriyor. Bu, Sovyet vatandaşları için, kendilerini yeni duruşmaların beklediğine dair bir uyarıdır. Yabancı okuyuculara ilişkin olarak ise, bu çalışmanın etüd edilmesi, Komünist hareketlerin ” saflarını sıklaştırma’ya yarayacaktı; düşünülen amaç buydu. 1938 ve 39′da Kısa Ders’i okumak, dağıtmak ve incelemek, Bolşevizmin demirden, merkezi ve kendine güvenen örgüt biçiminin özünü kavramak ve uluslararası sorunlardaki derin krizde “rehber parti’ye sadakat demekti. Birçok komünist partisi, Kısa Ders’i yukarıdaki terimlerle karşılarken, parti liderleri de Kısa Ders’in propagandasını yapmaya söz verivorlardı. Birkaç örnek bunu göstermeye yeter. Nisan 1939′da Kısa Ders’in Fransızcası yayınlandığında, Georges Cogniot bir basın toplantısı yaparak, kitabın Fransa’da 300.000 adet basıldığını açıklıyordu. Cogniot, militanlardan, elde kağıt ve kalemle, ya da daha iyisi bir defterle, kitapta klasiklerden yapılan alıntıları ve önemli tarihsel göndermeleri alt alta sıralayarak Kısa Ders’i okumalarını istiyordu. FKP lideri, kitabın günlük dersler çıkarmak için de okunabileceği tavsiyesinde bulunuyordu. Uluslararası durumun, komünistlerin güvenlerini sarsacak kadar olmasa da, ciddi ve korkutucu olduğunu söylüyordu. Pek safça görülebilir ama, Cogniot, Selle Pleyel’deki dinleyicilerine, Avusturya, Çekoslavakva ve İspanya’da anti-faşizmin yenilgisi nedeniyle umutları yitirmeye bir neden bulunmadığını, çünkü Rusya’da 1905 devriminin de yenilgiye uğradığını, buna rağmen arkadan 1917 Ekim zaferinin geldiğini söylüyordu. Ancak Cogniot, Kısa Ders’in sunduğu genel açıklamadan en önemli noktayı çekip alıyordu: SSCB hariç, tüm dünya ‘kaos içinde’ydi. Sovyetler Birliği tek kurtuluş alternatifiydi, Marksizmin ışığının hala parladığı, yükseklerde yanan ateşti. Ve onun tarihi, ‘komünizmin pusulası’ydı. “Şimdilik (Fransa’da) durum sakindir; işçi hareketinin yönetim ve iletim organları, fonksiyonlarını normal olarak yerine getirmektedir. Fakat şunu da çok iyi biliyoruz ki, herşeyin hızla değişikliğe uğradığı bir dönemde yaşamaktayız. Üyelerin çeşitli yerlere dağılacağı, Komünistlerin ve hatta partili olmayan anti-faşistlerin tek başlarına karar alma, kendi başlarına ciddi insiyatif gösterme zorunda kalacakları durumlar ortaya çıkabilir. Orduda, tecrit edilmiş savaşçı gruplara pusulalar verilir. Bizim de her işçiye, her emekçiye, her dürüst demokrata verebileceğimiz bir pusulamız vardır…Bu pusula da Sovyetler Birliği Komünist Partisi Tarihi’dir.”[24] Kısa Ders, artan fırtınada yol gösteren bir pusulaydı, bir silahtı; Sovyetler Birliği’ne bağlılık biçimindeki saygıyı Cogniot şöyle dile getiryordu: “Stalin’in önder ve öğretmeni olduğu komünistlerin dünya partisinin üyeleri olarak, sosyalizmin vatanına tüm varlığımızla bağlıyız.” Aynı mesaj, legal ya da illegal bütün Komünist partilerinin yayınlarında tekrarlanıyordu. İngiliz komünistleri büyük çabalar göstererek, Kısa Ders’in ilk ingilizce baskısının 127.000 kopyasını dağıtmışlardı. Kısa Ders’in İtalyancası 1939′da Moskova’da basıldı, Paris’de sürgünde olan İKP merkezi, kitabı, “bütün komünist partilerin ideolojik yaşamı için tarihsel önemde bir olay” olarak değerlendirerek, derhal Fransa’daki İtalyan işçiler arasında dağıtmaya başladı. Kitap her komüniste, ‘halkımızı faşist boyunduruktan kurtarma yolunu gösteren’ bir rehber olarak hizmet edecekti.[25] Kısa Ders’in diğer dillere yapılan çevirileri, çeşitli Komünist partiler tarafından örgütsel ve propaganda amaçları için de kullanıldı. Örneğin Çin’de, o sıralarda parti üyeleri arasında sektarizm ve şematik düşüncelere karşı kampanyaya girişen Mao Zedung, kitabın sonuçlar bölümündeki beşinci madde’ de verilen metodik direktifi alıyordu.[26] Söz konusu maddede şöyle deniyordu: ” Bir Parti, eleştiri ve özeleştiriden korkmazsa, çalışmasındaki hata ve kusurları ört-bas etmezse, Parti çalışmasındaki hatalardan dersler çıkararak kadrolarını eğitirse ve hatalarını zamanında düzeltmeyi bilirse, yenilmez bir parti haline gelir.” Mao’ nun uyarıları, zamanında Komünist harekette kutsallaşan bir başka yasayı anımsatıyor: bir teori çalışması gibi, bir tarih kitabı da, güncel amaçlar için kullanılmalıdır. Bu sayede her ikisinde de, izlenecek çizgiye destek olacak gerekli alıntı herzaman bulunabilir.



[1]

P Anderson, ‘Communist Party History’, People’s Hisrory and Socialist Theory, London 1981, s.145-56. Son ylllarda Komünist Partilerin tarihlerine ilişkin olarak bazı isimleri sayabiliriz: İngiltere Komünist Partisi üzerine Stuart Macintyre ve James Hinton; Alman Komünist Partisi üzerine Eve Rosenhaft ve Detlev Peukert; Fransız Komünist Partisi üzerine George Ross ve Irwin Wall; İtalyan Komünist Partisi üzerine Harald Hamrin, Grant Amyot ve Donald Sassoon; Çekoslavakya Komünist Partisi Jacques Rupnik; SBKP üzerine de Maurice Isserman, Mark Naison’un çalışmaları.

[2] Pravda Eylül 1938′de, Stalin’in “bu devasa çalışma’nın başında bulunduğunu ilan ederek, kitabı seri halinde yayınlamaya başlıyordu. Bkz. ‘Un abrege del’hisrfJiredu Particommunisredei,urss’, La Correspondance Inrernarionale, vol.17 no.50, 24 Eylül 1938. Mart 1944′de, Riccardo Ricciardi sayesinde Napoli’de yayınlanan lüks İtalyanca baskıda Sovyet yöneticilerinin adları sıralanıyordu.

Boffa, Storia dell’Unione Sovierica, cilt 1 , s. 612- 13.

[3]  IL.Grunwald, ‘per una storia della “storia del Pcus ’ L’Est, c. 8 no 1, 31 Mart 1973, s.60

[4] Bkz. ‘Une possente arma ideologice del movimento comunista internazionale’, Per una pace stabile, per una democrazia popolare!, c.2, no. 19, 1 -5 Ekim 1948.

[5]  . Bkz. Hert Andreas, Le Manifesre Communisre de Marx er Engels (Hi,,tfJrie t’r Bihliographie: 1840­1918), Milan 1963.

[6] Bu dipnot bir baskı hatası sonucu ingilizce metinde atlanmıştır. EO

[7] Schlesinger, 11 partiro tcommunisra dell’Urss, s. 121.

[8] Lukacs’ın ‘SBKP Yirmiikinci Kongresi hakkında 8 Soru’ya verdiği yazılı yanıttan, NuoviArgumenri, nfJ. 49-50, Mart-Haziran 1961, s. 121.

[9] Ernesto Ragionieri, La Terza Inrernazionale ilPartito communisra ira lianoc T(Jrina 1978, Sc 234.

[10] Bu bölüm bir broşür olarak hemen basıldı ve bütün Komünist partilerince dağıtımı yapıldı. İtalyan Komünist Partisi’nin, yasal hale gelir gelmez, 1944′de Napoli’de kitabı yayınlaması ve ertesi yıl Roma’da yeni baskısını çıkarması dikkat çekicidir. Önsözde, “broşürün , Marksizm-Leninizmin teorisine ilişkin olarak bugüne kadar yazılan en basit ve derin açlklamayı temsil’ ettiği kaydediliyordu. (Bkz. J.Stalin, Materialismo dialerrico e marerialismo srorico, ‘İKP (Güney İtalya Delegasyonu’nca yayınlandı, Napoli, 1944. 1945 Roma baskısı, ı.lu(Jva biblioteca marxistaLeninista’ koleksiyonuna beşinci sırayı alıyordu

[11]Dialecrical and Hisrorical Materialism, London 1941, Little Stalin Library’, nu. 4, s. 14-15

[12]  Schlesinger, 11 parriro communisra dell Urss, s. 271.

[13] Bkz. Medvedev, Let History judge, s. 143; ve Boffa, Sroria dell’Unione SfJvierica, c. 1, s. 456.

[14] XX Congresso del parriro coommunisra dell’Unione Sovierica’ da Mikoyan’ın yaptığı konuşmadan, Arri e risoluzioni, Roma 1956, s. 202.

[15] Hisroire du Parri communisre français (manuel). Paris 1964. El kitabı, Jacques Duclos ve François Billoux’un yönetimi altında Merkez Komitesi komisyonunca yazıldı.

[16] Gerratana, Lenin e il Marxismo-Leninismo, s. 182

[17] Kısa Ders’in savaş sonrası yapılan baskılarından bazı sayılar verelim: Fransa’da 1944-45′de 24.000, 1945­48 arası 300.000 daha; İtalya’da 1944-48 arasl 350.000; Romanya’da 1945-48 arası 300.000; Bulgaristan’da 1944-48 arası 95.000; Macaristan’da 1945-48 arası 90.000; İngiltere’de 1940-48 arası125.000; Polonya’da 1948′de 100.000; Hollanda’da 1945-48 arası 30.000; Avusturya’da 1946′da 26.000 ve 1948′de 10.000 adet basılmlştır. (’Unapossente arma ideologica’dan).

[18]  . Bkz. V.M. Lejbzon-K.K. Sirinija, VIICongressa dell’Internazionale communisra, Roma, 1975, s. 263.

[19] Bkz. Jacques Droz, ‘communismo sovierico ed europeo’, Sroria del socialismo, Roma 1981, c. 4, s. 455.

[20] Gerratana, Ricerca di sroria delmarxismo, Roma 1972, s. 178.

[21] Ibid.,s.179-80.

[22] History of The Communist Party of the Soviet Union (Bolsheviks): Short Course, Moskova 1939, s. 334.

[23] Ibid, s. 334.

[24] Georges Cogniot, ‘Ce que nous enseigne l’Hisroire du parti bolchevik’, La Brochure Populaire, no. 9, Nisan 1939.

[25] İtalvan Komünist Partisinin Lo Sraro Operaio’da yayınlanan kararından, c. 13, no. 9, 15 Mayıs 1939.

[26]  ‘Oppose Stereotyped Part Writing’, SelecredReadings From rhe Works of Mao Tserung, Pekin 1967, s. 193c

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Yeni Bir Toplumsal Özgürlük Partisi’ne İhtiyaç Var

(Bir yerel seçim sonrası yazısı) Seçim sonuçlarına elbette sevindik. Bu yerel seçim, otoriter bir iktidarın …

3 Yorumlar

  1. ” dersaneler kapatılsın, bütün okullar devletleştirilsin” tkp-soLunun “çözüm”ü…

  2. 33 yıl Sovyetler Birliği’nde yaşadım (1957 -1990) ancak hiçbir kitap dükkanında veya kütüphanede VKP(b) Kısa Tarihi Ders Kitabı’nı /Kratkiy kurs istorii VKP(b)/ görmedim. Stalin’in izini yok etmişlerdi, mezarını sökmüşlerdi, binlerle heykelini yıkmışlardı, unvanında Stalin adı bulunan bütün tesis, kurum, stat, okul vb üzerinden Stalin adı atılmıştı. 1972’de 15 yaşımda Kremlin surları dibinde Kalinin, Dzerjinski, Kaganoviç, Orconikidze, Jdanov vb mezarlarının yanı başında Stalin mezarını gördüm ve bir Çeçen mezara tükürdü. Kimse de müdahale etmedi. Çeçenlerin 1944’te Orta Asya’ya sürüldüğünü her kes biliyordu. İliginçtir ki Kremlin surlanın dibinde Khruşov’un mezarı yoktu, onu Novodeviçye mezarlığında gömmüşlerdir. Peki Stalin’i putlaştıran ve firavun sayan ona tapan milyonlarla hayranı neden bu liderlerine sahip çıkıp itiraz etmedler veya edemediler? Nasıl oldu da heykellerine dokunmayın, ismini kaldırmayın, mezarını kirletmeyin diyemediler? Sadece Tiflis’te isyan oldu ve domuzların sırtına ‘Khruşyov’ yazan Gamsahurdiya (sonraki Grücü şoven Devlet Başkanı) grubu kurşunlara hedef oldu ve Sovyet güvenlik güçleri isyanı acımadan bastırdı (1956’da 20. Kongre bitiminde). Fakat öfkelenmiş Gürcüler Stalin’le birlikte, onun adı üzerinden Gürcülerin aşağılandığına inanıyorlardı. Onlar sosyalizm değil bağımsız Gürcistan istiyorlardı. Ama koskoca SSCB’de bir avuç milliyetçi Gürcü dışında kimse sesini çıkarmadı, devrimci kuşak, Stalin’in afaroz edilip isminin bile yasaklanmasını sessizce seyretti, oysa yıllarca ona alkış tutmuş, methiye dizmiş ve onu yeryüzünün güneşi demişlerdi. Sonra aynısını Khruşova demeye başladılar. Mikoyan, Voroşilov, Malenkov, Bulganin, Mareşaller Jukov, Vasilevslkiy, Rokossovskiy, Konev, Greçko, Budyonnıy, Konstantinov, Bugayev ve niceleri parti arkadaşları ve silah arkadaşları Stalin’e sahip çıkmadılar, seve seve Sovyet Ordusu’nda hizmet ettiler: khruşov ve ekibine alkış tuttular. Bir Allahın kulu istifa etmedi, sadece bazılarını tasfiye edip dışarı attılar. Bu bir akıl tutulması mıydı yani?
    Ben tarihte adalete veya ne bileyim aralıksız sosyoekonomik gelişmeye, refah devleti, sosyalizm cenneti kurulacağı gibi hayallere inanmayacak kadar dersimi almışım. İnsanlar uzun vadeli tarih sürecinde sadece hakkettiklerine sahip olurlar, arzuladıklarına değil. Birilerinin insanlara cennet kurma teorisi iletmesiyle cennet değil ancak cehennem kurulur. Kısa Ders’e gelince, sağduyu sahibi biri için bunun sadece tarihsel değeri vardır. Uygar köleliği bu kitaptan öğrenebilirsiniz. Şu da var karnını doyurursan ve birkaç eğlence, ufak konut verirsen size köle olmaya hazır milyonlarla insan var, çünkü ekmek bulamayan, yüzyıllardır fakirlik içinde ölüp giden sayısız insan vardır. Eh, bu durumda sosyalizmden, liberal piyasa ekonomisinden, Stalin’den, Obama’dan ne bileyim Mursi’den ve hatta şeytandan medet uman istemediğiniz kadar insan bulabilirsiniz. İyi de bu, gerçeğin hepsi değil ki; bu gerçeğin sadece bir parçasıdır. Gerçeğin tamamını görmeyi ise insanlar boşuna hayal ediyorlar. Bizim sadece doğa hakkında değil, toplum hakkında bilgilerimiz de sınırlıdır ve sorun da budur.

  3. Ne yazık… O. Uravelli’nin yazdıkları üzerinde konuşulmamış…
    “Birilerinin insanlara cennet kurma teorisi iletmesiyle cennet değil ancak cehennem kurulur. … Uygar köleliği bu kitaptan öğrenebilirsiniz. Şu da var karnını doyurursan ve birkaç eğlence, ufak konut verirsen size köle olmaya hazır milyonlarla insan var, çünkü ekmek bulamayan, yüzyıllardır fakirlik içinde ölüp giden sayısız insan vardır. Eh, bu durumda sosyalizmden, liberal piyasa ekonomisinden, Stalin’den, Obama’dan ne bileyim Mursi’den ve hatta şeytandan medet uman istemediğiniz kadar insan bulabilirsiniz.”

    Bu adamlar arasına artık RTE de giriyor…

    Bu yorum üzerinden bir “sohbetin” gelişememiş olması, sanırım bizim “önemli” “önemsiz” ayırımında kendimizi gözden geçirmemiz gerekiyor..
    (Ben henüz okudum…)