Demir Küçükaydın / Barzani Peşmergelerinin oraya gitmesine karşı direnmek gerekmektedir

Demir Küçükaydın’ın “Dünden Bugüne Gelişmeler, İhtiyat ve Gelecek” yazısının ilk bölümünü, konunun önemine binaen yayınlıyorum. Yazının başlığını ise yazının sonundaki bir cümleden kendim seçtim.

G.Z

 

Kobane direnişi etrafındaki gelişmeler birden bire baş döndürücü bir hız kazandı. Kobane, sadece IŞİD’e karşı değil; şimdiden Türk Devleti ve Hükümetine karşı da bir zafer kazanmış bulunuyor. Bu zafer elbette Kürt Özgürlük Hareketi’nin ve Kobane’de direnen savaşçıların bir zaferidir.

Bu zaferde kritik nokta ve kırılma, Türkiye’deki “Serihildan”dı. Kobane’deki direnişle Kitlelerin hareketi birleşince, bütün hesaplar altüst oldu. Tarih boyunca bütün hesapları zaten ezilenlerin kitlesel hareketleri ve kahramanca direnişleri alt üst eder.

Ancak bir muharebeyi kazanmak savaşı kazanmak değildir. Savaş yitirilebilir. Türkiye’nin hamlesi, yeni bir savunma ve saldırı mevziine çekilmesinden başka bir şey değildir.

Sevinmek için çok erken.

Çünkü Osmanlı’da oyun çok.

Çünkü ABD, bütün tarih boyunca gelmiş ve geçmiş imparatorluklar gibi, “fıtratı gereği” bölüp, parçalayarak dünyada egemenliğini sürdürebilir.

Bu bölmeler ve bölünmeler de ister istemez günümüzde özellikle diller ve dinler üzerinden yapılır. Dillere ve dinlere kör bir demokratik ulusçuluk buna karşı bir savunma mekanizması sunar; ama henüz ne Kürt Özgürlük Hareketi; ne de dünyadaki demokrat ve sosyalistler böyle bir programa sahip değildirler. Henüz dilleri ve dinleri eşit politik birimler olarak tanıyarak çözmekten; dille ve dinlere körlüğe, yani onları politik olmaktan çıkarmaya geçebilmiş değiller.

Bu durum, olası bir demokratik ve devrimci yükselişin en yaralanabilir yanı olmaya devam ediyor. Bizim bütün çabalarımız da uzayın sağır boşluklarında kaybolup gitmekte. Ama yine de Kobane’dekilerin umutsuz durumda direnmeye devam etmeleri gibi; dinleyen varmışçasına çabalara devam etmek gerekiyor.

*

Kobane’de ve Rojava’nın, bu yaralanabilir biçimiyle bile, birleştirici, dolayısıyla “tehlikeli” bir örnek olma özelliği var.

Bu durumda, YPG’ye, Kobane’ye veya Rojava’ya veya Kürt Özgürlük Hareketi’ne, ABD veya diğer zengin ülkeler tarafından veya bölge ülkeleri tarafından, verilecek her destek veya fiilen destek anlamına gelecek her davranışa, aynı zamanda onu çizgisini değiştirmeye; baskı altına almaya yönelik bir davranış eşlik eder ve edecektir.

Bu nedenle günlerdir, ABD yetkililerinin hala Kobane’nin düşebileceğinden söz etmelerinin nesnel bir durum tanımlamasından öte, bir mesaj anlamı taşıdığı üzerinde duruyorduk.

Bütün mesajlar aynı mealde devam ediyor. Birkaç örnek:

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “silah yardımı ABD politikasında bir değişiklik değildir. Krize anlık bir cevaptır” diyor örneğin.
Yani acil bir durumda yapılan geçici bir iş. Bundan sonra düzenli bir silah yardımı söz konusu olmayabilir. Yani IŞİD Kobane’nin boğazına dayanmış bir bıçak gibi durabilir.

Gerçekten Kobane’ye yardım etmek isteyen başka yerlerde IŞİD’e saldırarak Kobane’deki güçlerin başka yerlere çekilmesine yol açardı. Askeri olarak YPG defalarca savaşçıya değil, savaş malzemesine ihtiyaç olduğunu söyledi ve söylüyor.

Bütün bunlar yapılmıyor ve Barzani’nin peşmergeleri Kobane’ye yollanıyor: ABD’nin özel eğittiği Kürt birliklerinin Kobane’ye yola çıktığı yazılıyor; Hatta Türkiye’nin Peşmerge’ye geçiş izni vererek, bu işten karlı çıkabileceği yolunda yorumlar yazılıyor.

Türk devleti ve hükümeti bu mesajları alıp, aniden Barzani’ye bağlı Peşmergelerin geçişine izin vererek,  kendi açısından hemen ABD’yle uyumlu bir strateji değişikliğine geçmiş bulunuyor.

Bu izin, Kobane’nin kurtuluşuna yönelik değildir; Kobane’deki YPG’yi baskı altına alacak ve sürekli şahta tutacak; kendi politikalarının aracı olacak bir güce destektir.

Kobane’deki YPG’liler de gerekli uyanıklığı göstererek bize Peşmerge değil, silah lazım diyerek bu oyuna direnecekleri sinyalini verdiler.

Ancak bu hamle, Türkiye’nin ABD’ye şöyle demesine olarak sağlayacaktır. “Bakın, başka güçleri istemiyorlar, bunların niyeti bozuk. Silah yardımını Barzani’nin güçlerinin geçmesine izin verirlerse yapın.”

ABD elbet Türk devleti ve Hükümeti gibi bir gücü kolay kolay silmez ve silmek istemez. Ayrıca kendi çıkarına da uygun değildir YPG veya Rojava’nin çizgisi.

Evet, YPG şu an Suriye’de en prestijli ve Obama’nın ihtiyacı olan başarıları ona çok küçük bir fedakârlıkla sunabilecek tek örgüt ve güçtür ve bu nedenle onu da kolay çiğneyemez ama hem Müttefiki Türk devletini hem de kendisinin uzun vadeli çıkarlarını da gözetecektir.

Bu nedenle, YPG kısa zamanda IŞİD’e ağır bir darbe indirip, kuşatmayı kaldıramaz ve savaş uzarsa, hem Türkiye’den hem de ABD’den, Barzani’nin peşmergeleri gibi güçlere yol verilmesi için ciddi baskılarla karşılaşabilecektir. Böyle bir gerilimde IŞİD, YPG’nin boğazına dayanmış bir bıçak işlevi görecektir.

Yani ilerde IŞİD’e bombardıman azalabilir. YPG’ye ikinci bir silah yardımı gelmeyebilir ve durum tekrar kritik bir hal alabilir.

Epeyce zayıflamış olmakla birlikte bütün bu olasılıklar kapıda beklemektedir. Bu nedenle en küçük bir rehavete kapılmamak gerekir.

Tekrar edelim. Türk devletinin Peşmerge’ye yol vermesi, aslında IŞİD’e karşı savaşa destek değil; YPG’nin ilerleyişine karşı bir güç ve cephedir.

Daha önceki yazılarımızda, Stalingrad zaferinin dünyada devrimci bir kabarışa yol açtığından; öte yandan Normandiya çıkartması ve Batı’da cephe açılmasının Hitler ordularını dağıtmaktan ziyade, Sovyet ordularının ilerleyişini durdurmak amacıyla yapıldığından söz etmiştik.

Durum benzerdir. Türkiye’nin Peşmerge’ye izin vermesi, IŞİD’i saf dışı etmek için değil; YPG’nin ilerleyişini ve zaferini engellemek için bir hamledir. Düşmancadır.

Ancak artık strateji değiştirmiştir; eski stratejisi iflas etmiştir. Türk devleti ve hükümeti bu düşmanlığını 48 saat öncesi gibi açıkça ilan etmemekte; dost gibi görünerek, kuzu postuna bürünerek yapmaya çalışmaktadır.

Dolayısıyla Barzani Peşmergelerinin oraya gitmesine karşı direnmek gerekmektedir. Silah ve YPG’ye katılacak gönüllülerden başkasına itiraz edilmelidir.

Kürtlerin birliği falan diyerek bunu alkışlamak, tam bir aymazlık olur. Kobane direnişini arkadan vurmak olur.

Bu nedenle Türkiye’deki demokratik muhalefete çok büyük bir görev düşmektedir. Nasıl “serihildan” ile bu oyunu bozduysa bu oyunu bozmaya da hazır olmalıdır.

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Fikret Başkaya / Büyüme Değil (Küçülme)

“Sınırlı bir dünyada sınırsız büyümenin mümkün olduğuna inanan, deli değilse iktisatçıdır”                                                                                                           Kenneth Boulding Ekonomik …

16 Yorumlar

  1. PKK Güneybatı Kürdistan’ı Neden Yüzüstü Bıraktı/Bırakıyor?

    Kobanê’de yoğunlaşan IŞİD saldırıları bütün duyarlı Kürdlerde adeta infial yarattı. IŞİD çetelerinin barbarlığı ve büyük bir katliamın gerçekleşme olasılığı zerre kadar insanlıktan ve Kürdlükten nasiplenen herkesi harekete geçirdi.

    İşin düşündürücü yanı ise; PKK’nin bu süreçte Kobanê’ye gerekli müdahaleyi yapmaması/yapmak istememesiydi. Bu noktanın Kürd basınında işlenmemesi hâlâ büyük bir soru işareti olarak duruyor.

    Ortadoğu’yu, hatta dünyayı “kurtarmaktan” söz eden PKK, Kobanê’de olası katliama rağmen neredeyse kılını bile kıpırdatmadı. Trajedilerden siyasi rant elde etme konusunda uzmanlaşan PKK açıkça Kobanê’de bir katliamın yaşanmasını bekledi ve bu katliamdan politik çıkar devşirmeyi hesapladı.

    PKK’nin “düşman” olarak gördüğü Amerika ve Güney Kürdistan’a “neden Kobanê’ye yardım etmiyorsunuz” sitemi de tamamen halkın duygularına oynamaktı ve olası bir katliamdan sonra özellikle Berzanî’yi sorumlu tutarak ulusal damarın zayıflamasını sağlama hesabıydı. Herkese “Kobanî çağrısı” yapan PKK nedense Qandil’de oturmayı tercih etti. Dahası Güneybatı Kürdistan’ın diğer bölgelerinde bulunan güçlerini Kobanê’ye yardıma gönderme gereği de duymadı.

    IŞİD Güney Kürdistan’a saldırdığında kirli bir propaganda ile Pêşmergenin direncini kırmaya yönelik özel savaşa özgü psikolojik bir savaş başlatan PKK, Güney’in her tarafına Qandil’den gerilla birlikleri gönderdiğine dair yalan haberleri de piyasaya sürdü. Hatta birkaç yıl öncesine ait bazı fotoğrafları ‘Qandil’de otobüslere binen ve Şengal’e giden’ gerillalar diye servis ettiler. KCK yöneticileri “24 saat içinde gerillalarımız Şengal’e ulaştı” açıklamasını bile yaptılar. Yalan da olsa, ‘bu kadar hızlı hareket etme kabiliyetine sahip ve her yere gidebilen bir gücün neden Kobanê’ye gitmediği’ sorgulanmadı.

    IŞİD barbarlarının Kobanê kuşatması tüm dünyada yankı yaparken, neredeyse tüm ülkelere ve kuruluşlara “acil yardım” çağrıları yapıldı. Bu çağrıya sadece Güney Kürdistan Yönetimi’nin olumlu cevap vermesi ve Amerika’yı devreye sokması PKK’yi zor durumda bıraktı. Bu müdahale ile Başkan Berzanî Güneybatı Kürdistanlı savaşçılar için umut olurken, tüm Güneybatı Kürdistanlı örgütlerin/partilerin birlik oluşturması için de uygun bir zemin yarattı.

    Güney Yönetimi ve Amerika’nın Kobanê müdahalesi bazı YPG komutanları tarafından memnuniyetle karşılanırken; özellikle Başkan Berzanî’ye övgülere ve güvene neden olurken PKK yöneticileri tam tersine Berzanî’ye saldırmaya devam ettiler. Gelişen birlik koşulları ve Güney ile Güneybatı arasında güven ve dayanışmanın artması PKK’yi fazlasıyla ürküttü.

    Amerika Kobanê’ye yardım ederken bunu sağlayan Berzanî Amerika’ya teşekkür ediyordu. Ama PKK’nin derin düşünürleri bu olayda Berzanî’ye olumlu bir pay çıkartmamak için her zamanki gibi yalan ve yanıltıcı değerlendirmeler yapmaya devam ettiler. Amerika kargo uçaklarının Hewlêr’den aldığı askeri ve diğer malzemeleri Kobanê’ye indirmesi ve bunu basına açıklaması; T.C yetkililerinin Pêşmergenin Kobanê’ye geçişine (Amerika’nın baskısıyla) onay verildiğini açıklaması, PKK’nin kirli yüzünü göstermesine neden oldu. Kürdler açısından her şeyin çok iyi gittiği ve umutların arttığı bir dönemde telaşlanan PKK, farklı yöneticilerin ağzından “biz Pêşmergeyi istemiyoruz” dedirtti. Bu açıklamalar hem PKK’nin gerçek kirli niyetini göstermesi hem de TC’yi rahatlatması açısından dikkat çekicidir. PKK’nin bu ihanetçi tutumu, T.C yetkililerinin “bakın kendi aralarında anlaşamıyorlar. Biz Pêşmergenin geçişine onay verirken PYD yetkilileri bunu istemiyor” diyerek tüm yanlış ve sinsi politikalarının unutulmasını sağlamaya çalıştı.

    Gelişmeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, PKK yöneticilerinin (özellikle Kemalist kanat) Kürdler arasında fiili olarak gerçekleşen dayanışmadan fazlasıyla rahatsızdırlar. PKK, Kobanê’de yaşanacak bir trajediden siyasi rant elde etmeyi hesaplarken istemeden Kürdlerin birliğine giden yolu açmış olduğunu fark etti ve hemen eski düşmanca pozisyonuna geri döndü.

    Son gelişmeler gösterdi ki, PKK ne ulusal kazanımları ne de Kürdlerin birliğini asla istemiyor. Çünkü Kürdler arası düşmanlıktan ve amaçsız bir savaştan beslenen PKK varlık koşullarını yitirmek istemiyor.

    Bu gerçeklik dikkate alındığında, PKK ile birlik söyleminin içi boş ve sadece Kürdlere zarar veren/verecek bir hayal olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. PKK’nin bu engelleyici misyonuna ve politikalarına rağmen Güneybatı Kürdistan ile Güney Kürdistan yakınlaşması ve zamanla birleşmesi sağlanacaktır. Güneybatı Kürdistan’ı “Araf’ta” tutan ve hem Suriye hem de Türk devleti ile pazarlık konusu yapan PKK, bu “kozun” elinden alınmasını istemiyor. Güneybatı Kürdistan gerçek anlamda özgürleşirse, PKK’nin sömürgecilere pazarlayacağı bir şeyi kalmaz.

    Duygusal “birlik” söylemleriyle PKK’nin kirli oyununa katkı sunulmamalıdır.

    Kürdler, tek ulusal kazanım olan Güney Kürdistan öncülüğünde askeri ve diplomatik açıdan güçlerini birleştirmeli ve devletleşmeye yönelmelidirler. Bunu sağlamak için örgütlerin/partilerin kurumsal kimliğini (yönetim kadrosunu) devre dışı bırakarak, direkt savaşçılarla ve tabanla (halkla) hareket edilerek Ulusal Birlik ve dayanışma fiili olarak sağlanmalıdır…

    Haber/Yorum

    21.10.2014

    http://www.nasname.com/a/pkk-guneybati-kurdistani-neden-yuzustu-birakti-birakiyor

  2. Duan bir saatin her 12 saatte bir dogruyu gostermesi gibi, Kucukaydin’da hayatinda lk kez dogruya yakin bir tesbit yapmis

  3. Bölgenin Sünni vahşi savaşçıları tarafından kuşatılmış insanlar ne yapsınlar? Kime sığınsınlar? Kimden silah alsınlar?

    Kendilerini olduğu gibi katlettirmeleri “daha mı” uygun?

    ABD’ye, Barzani’ye sığınmasınlar! Tamam bunlar kötü! Kendilerini öldürtsünler mi? PKK da yardım etmiyor-muş? Türkiye’nin ne yaptığı da belli?

    Ne yapsınlar peki? Bilen varsa öğrenmek istiyorum…

  4. demir küçükaydın neden kürtlere dünyayı kurtaran adam olmayı dayatıyor? dünyayı türk halkı, arap halkı, fars halkı kurtarsa, en azından sadece kendi devletlerini yıksalar, onu da yapmazlarsa kürt halkının devletleşme hakkını tanısalar yetmez mi?

    Demir Küçükaydın; net olarak bir Türk ırkçısı, asimilasyoncu, aşağılayıcı dile sahip, Kürdleri başkasının ucuz ve inanmış askeri haline getirmede ve o pozisyonda tutmada usta, ana unsuru Türkler olan delik deşik bir şemsiyenin altında ve etrafında diğer halkların döndüğü, başta cahil Kürdler ve özellikle Kürd kadınları olmak üzere diğer halkların Türklerin çıkarı için gönüllü ahmaklar ordusu oluşturmalarını istiyor ve; PKK bu kirli ve karanlık sömürgeci duyguların elinde, yüzünde hiç kurumayan Kürd kanıyla baş fedaisidir.
    http://www.kovarabir.com/yigit-dogan-hawar-kurdistan/

  5. D.Küçükaydın mı “net bir türk ırkçısı dile sahip”. Yahu siz kafayı mı yediniz, biraz insaflı atın. Irkçı dil görmemişsiniz herhalde. Ota boka ırkçılık deyip bu kavramın içini boşaltmayın.

  6. Daha önceki yazılarımızda, Stalingrad zaferinin dünyada “devrimci bir kabarışa yol açtığından; öte yandan Normandiya çıkartması ve Batı’da cephe açılmasının Hitler ordularını dağıtmaktan ziyade, Sovyet ordularının ilerleyişini durdurmak amacıyla yapıldığından söz etmiştik.

    Read more: http://www.gunzileli.com/2014/10/21/demir-kucukaydin-barzani-pesmergelerinin-oraya-gitmesine-karsi-direnmek-gerekmektedir/#ixzz3GxxmD900

    Bu ne yahu? Böyle birseyi Stalin demez! Savas zebanizi yazmis gibi.. Yorum yapmak bile istemem..

    Isis Dünyaya savas ilan etmis baska dünyanin mikroplaridir.. eboladir.yok edilmelidir. Dünyalilardada bu Ebolaya karsi savasmalidir.. Stalinvari kurnazliklari birakinnn!!

  7. küçükaydın kürtlerin devletleşmesinden yana mı karşı mı?
    tek bir cevabı var bu sorunun.
    devletsiz toplum gibi ütopik zırvalardan sakın bahsetmeyin.
    değil devletsizlik, çağımızda ulus-devlet olmayan devlet yoktur ve imkansızdır.
    devletleşmedikleri sürece kürtler sömürgecilerin zulmünden kurtulamayacak.

  8. “Halkların Soytarıları” Neden Huzursuz?

    Kürdler arasında gelişmekte olan iyi ilişkiler sömürgeci devletleri ve Kürdlerin kavgasından beslenen asalakları üzer sadece. Güney Kürdistan’ın ve özellikle de Başkan Berzanî’nin yapıcı, sahiplenici ve kararlı Kobanê politikası bütün duyarlı Kürdlerde ve insanlıktan nasiplenmiş kişilerde yeni bir umut yarattı. Bu umut, Kürdlerin sahipsiz olmadıklarını; sorunlarını çözerek birlikte haraket edeceklerini; başkaları için değil kendileri (Kürdistan için) sadece kendileri için artık mücadele edeceklerine dair bir umuttur.

    IŞİD ve arkasındaki egemen devletlere karşı direnen Kobanê halkını yalnız bırakmayan Güney Kürdistan Yönetimi, politik asalakların/derin yöneticilerin tüm olumsuzluklarına rağmen savaşan Kürdlere sahip çıktı. Basına yansıyanın ötesinde ve ilk günden itibaren gerekli tüm adımları atan Güney Kürdistan, parlamento kararıyla çıkardığı tezkere ile Pêşmergeleri Kobanê’ye gönderme hamlesiyle yepyeni bir sayfa açtı. Bu yeni sayfayı daha da anlamlandıran ise, Berzanî öncülüğünde ve garantörlüğünde Güneybatı Kürdistanlı güçlerin anlaşması ve ortak yönetim-askeri güç konularında Kürdistani bir çizgide buluşmalarıdır.

    Gelişmeler Kürdlerin Güneybatı Kürdistan’da da tıpkı Güney’de olduğu gibi ulusal mevziler kazanacağı umudunu fazlasıyla arttımış durumda. Tam da bu noktada sömürgecilerin Kürdler içindeki temsilcileri tedirgin olmaya başladılar. “Halkların Kadeşliği” adı altında Kürdleri devletsiz bırakan ve kendi sömürgeci devletlerinin bekası için her türlü şaklabanlığı yapan politik soytarılar, gelişen Kürd dayanışmasını baltalamak için ellerinden geleni yapmaya başladılar. Gizli ve sinsi çabaları yetmiyormuş gibi açıkça ve utanmadan gelişen Kürd birliğine gölge düşürmeye çalışıyorlar.

    Devletin “Kürdlerin başına” atadığı görevli memurlardan S.S. Önder, Güney Kürdistan’ın Kobanê’ye Pêşmerge gönderme kararından o kadar rahatsız olmuş ki, “bu girişim Berzanî’nin kazdığı hendeklerin ayıbını örtmeye yöneliktir” diyor. O hendeklerin IŞİD barbarlarına karşı kazıldığını en aptal insanlar bile anlamışken ve geçmişte bu hendeklerden dolayı anlamsız tepki verenler utançtan yerin dibine girmişken S.S Önder’in hâlâ “hendek” provokatörlüğü yapması şaşırtıcı olmadı. Çünkü Yahudiler için Hitler’in S.S.’leri ne düşünüyorlardı ise S.S. Önder de Kürdler için aynısını düşünüyor. Bu nedenle Kürdler lehine gelişecek en ufak gelişme Türk S.S’i rahatsız ediyor ve çirkinleştiriyor. S.S. Önder’in hayali, Kobanê’ye Türk işgal askerlerinin girmesi ve Misak-ı Milli çerçevesinde Güneybatı Kürdistan’ı, daha sonra da Güney Kürdistan’ı Türkiye’ye bağlamak idi. Bu hayali yıkan Berzanî’ye öfkelenmesi anlaşılırdır…

    Devletin bir başka memuresi ise, Kobanê ile Gezi’yi aynı kefeye koyarak gerçek yüzünü gösterdi. HDP Eş Genl Başkanı Figen Yüksekdağ’da tıpkı meslektaşı S.S. gibi Kürdlerin yakınlaşmasından ve bu yakınlaşmanın ulusal bir zemin yaratmasından korkuyor. “Halkların Kardeşliği” adı altında Kürdleri Ulusal Sorun’dan uzaklaştırmayı amaçlayan bu zihniyet, Kobanê’de savaş ve direnişin Kürdlere mal edilmesinden rahatsız. Çünkü direnen Kürdler diğer Kürdlerle dayanışma içine girdiğinde ulusal bir çizgide buluşacaklar ve kazanımları da ulusal olacaktır.

    Gezi’de, bazı iyi niyetli özgürlükçüler olsa da, organizasyonun Doğu Perinçek, eski Generaller, CHP, Halk Evleri gibi Kemalist faşist kişi/kurumlara ait olduğu artık aşikardır. Bu faşist kurumlar kaybettikleri saltanatlarını geri almak için askeri darbe yapmayı/yaptırmayı amaçlıyorlardı. İktidardan aldıkları payı arttırmak anlamına gelen bu olaylar sistemin iç hesaplaşmasıydı sadece. Oysa Kobanê’de sömürge bir halkın barbar saldırılara karşı ülkelerini koruması söz konusu ve bu mücadele (ismi konulmasa da) tamamen Ulusal bir mücadeledir. Gezi ve Kobanê’yi aynı kefeye koymakla Üstündağ, hem savaşanlara hakaret etmiş oluyor hem de Kürdlerin ulusal tüm haklarını yok sayarak sistem içi bir kavgaya indirgiyor.

    Faşistler bile bu kadar açık bir şekilde bir halkın düşmanlığını yapmamışken, bu açık düşmanlığı sinsice yapan S.S. ve Üstündağ’ın aynı zamanda “Kürdlerin sözcüsü” olması Kürdlerin yaşadığı esas trajedidir. Bu trajedi, IŞİD barbarlarının yarattığı trajedinin esas kaynağıdır. Biri trajedinin teorisinden, diğeri de pratiğinden sorumludur.

    Başta PKK tabanı olmak üzere, Kürdlük kaygısı olan herkes bu görevli soytarılara haddini bildirmeli ve “yeter artık! maskeniz düştü” Kürdlerin kanından politka yapmanıza izin vermeyeceğiz artık demelidirler; Kürdler adına konuşmaktan onları men etmelidrler…

    Haber/Yorum

    23.10.2014

    http://www.nasname.com/a/halklarin-soytarilari-neden-huzursuz

  9. Çeteler Şİngal’den Temizlenerek Rojava’ya Girilmeli

    Güney Kürdistan’da İŞİD barbarlarını hezimete uğratan pêşmerge, savaş inisiyatifini eline almış durumda. Son zamanlarda çevre temizliği yapan pêşmergenin en büyük hedefi ise Şingal’i tamamen çetelerden temizleyerek özgürleştirmektir. Coğrafik yapısı ve stratejik önemi nedeniyle sadece İŞİD’in değil, İran/Suriye/Irak devletlerinin ve bu devletlere bağlı çetelerin de hesap yaptığı bir yerdir Şingal. Özellikle de PKK ilk günden beri bu konuda kirli bir rol üstlenmiştir; kirli rolünü oynamaya devam ediyor. Bu nedenle de sanıldığından zor ve çetin bir mücadeleyi gerektiriyor Şingal’i kurtarmak.

    Uzun süredir Şingal hareketi için hazırlık yapan ve birçok etkeni dikkate alarak titiz bir çalışma yürüten Güney Kürdistan Yönetimi büyük harekâtın sinyallerini verir vermez çeteler yine devreye girdi. PKK medyası her zamanki gibi yalan haberlerle harekâtı sekteye uğratma çabası içine girdi. İŞİD ile birlikte koordineli olarak Şingal’e müdahale eden/ettirilen PKK, daha çok dezinformasyonlarla efendilerine hizmet etmeye çalışıyor. Yalan haberler, kurmaca olaylar ve farklı yerlerde çekilen görüntüleri montajlayarak algı operasyonlarıyla İŞİD’e (esas olarak İran/Suriye/Irak devletlerine) hizmet eden PKK, pêşmergeyi itibarsızlaştırmak için her türlü çirkinliği yaptı/yapmaya devam ediyor.

    Tüm çirkinliklerine rağmen pêşmergenin başarılarına engel olamayan PKK, zaferlere ortak olma yoluna başvuruyor. Pêşmerge İŞİD ile savaşırken, PKK kirli pez parçalarını ve işbirlikçi “liderlerinin” posterlerini sağa sola asarak “kurtarıcı” rolü oynayarak reklam yapma derdine düşüyor. Binlerce Ezîdi Kürdü yurdundan eden ve mülteci durumuna düşüren PKK, çaresizliklerinden yararlanarak onları Pêşmergeye/Kürdistan’a karşı kullanma yoluna başvuruyor. Bunun en çirkin örneğini, Alman Parlamentosunda yapılan soysuz eylemde gördük. PKK, Ezidî kadınlar vasıtasıyla Alman Parlamentosunda “Pêşmergeye/Berzanî’ye silah vermeyin” detirtecek kadar alçaldı. Şimdi de aynı PKK, “Eziîler Kürd değildir” alçaklığını Ezidî Kadınlar vasıtasıyla dillendirerek Kürd/Kürdistan düşmanlığında sınır tanımadığını gösteriyor.

    Pêşmerge Şingal’e operasyon sinyalleri verince hemen devreye giren PKK medyası, “PKK ve yan örgütlerinin Şingal’i kurtarma operasyonuna hazırlandıkları” yalanını yaymaya başladı. Dahası “Pêşmerge Rojava-Şingal yolunu kapattı” diyerek halkı yanlış yönlendirmeye çalışan PKK, açıkça pêşmergenin İŞİD’i temizlemesine engel olmaya çalışıyor.

    PKK; öncelikle Pêşmergenin Şingal operasyonunu engellemeye çalışacak. Şayet başarılı olamazsa “ben de savaştım” yalanıyla zafere ortak olmaya çalışacak. Daha sonra da yok ettikleri/dinamitledikleri “Kürdlerin birliği” yalanına sarılarak Şingal’de söz sahibi olmaya ve “kanton-özerklik” adı altında Kürdistan’a bağlanmasına engel olmaya çalışacaktır. Bu oyunu görmek için dahi olmaya gerek yok; PKK’nin misyonu ve geçmişi başka türlü olamayacağını zaten söylüyor. PKK’nin kirli misyonu dikkate alındığında Kürdlerin baş çelişkisi olduğu gerçeğinden daha fazla kaçamayız. Bu gerçekliği yıllardır dile getiriyoruz ve “PKK etkisizleştirilmeden ne Güney Bağımsız olabilir ne de diğer parçalarda ulusal kazanımlar elde edilebilir” noktasında herkesi uyarıyoruz. Bu konuda yazdığımız birçok değerlendirme var. Bu değerlendirmelerden birinin linkini vererek hafızaları tazelemek istiyoruz.

    23.12.2014 tarihli ve “Madalyonun/İhanetin İki Yüzü; IŞİD-PKK…” başlıklı değerlendirmemizi herkesin okumasını tavsiye ediyoruz: http://www.nasname.com/a/madalyonun-ihanetin-iki-yuzu-isid-pkk

    Gelinen aşamada PKK’nin kirli misyonuna dair gerçeklik yavaş yavaş görülmeye başlandı. Özellikle Güney’in bu gerçeklikten hareket etmesi hayati önemdedir. Şinagl’i İŞİD’tem temizlemek kadar, belki de çok daha fazla PKK’den de temizlemek şarttır. Şayet PKK Şingal ve Güney’in tümünden temizlenemezse/etkisiz kılınmasa bedelini bütün Kürdler çok ağır öderler.

    Özgür Bireyler Topluluğu olarak; Güney Kürdistan’ın Şingal operasyonunda PKK faktörünü dikkate almasını ve İŞİD ile birlikte PKK’yi de Şingal’den çıkarmasını umut ediyoruz. Ayrıca, Şingal operasyonun devamında tereddütsüz Rojava’ya girilmesini bekliyoruz. Rojava peşmergelerinin (kimseden onay beklemeden) bedeli ne olursa olsun Rojava’ya girmesi ve devamında Güney birlikleri tarafından desteklenmesi gerekiyor. Bu adım, Rojava’da kirli oyuna son vereceği gibi, Rojava’ın Güney ile birleşmesini de sağlayacaktır. Bağımsız Kürdistan iddiasının hayat bulması söz konusu adımın atılmasına bağlıdır. Bu kazanım için ise her şey göze alınır. Orta yolcuların “birlik ve kardeş kavgası” hikayelerine kurban edilmeyecek kadar hayati ve gerçek olan Rojava’ya müdahale daha fazla geciktirilmemelidir. PKK içinde yer alan namuslu insanlar dâhil, Kürdlerin büyük bir bölümü böyle bir operasyonda Güney Kürdistan Yönetiminin/pêşmergenin yanında yer alacaktır…

    Haber/Yorum

    27.10.2015

    http://www.nasname.com/a/ceteler-singalden-temizlenip-rojavaya-girilmeli

  10. Hizbullah – PKK Aşkı

    Dört sömürgeci devlette de İslami ve sol örgütler vardır. Bu örgütlerin ortak yanı, Ümmetçilik ve enternasyonalizmi Kürdlere telkin ederek onları ulusal davadan uzaklaştırmak; buna karşın kendi ulus devletlerinin bekçiliğini/askerliğini yapmaktır. Kuşkusuz ki bu tutumları, sol ve din maskesi altında Kürd/Kürdistan düşmanlığı yapmak, sömürgeci/faşist devletlerinin bekası için değerleri kullanmaktan başka bir şey değildir.

    Ezen ulusun bu şovenist örgütleri, ulusal talepli Kürdlere düşmanlık yaparken, entegrasyoncu “Kürd örgütlerine” dostluklarını esirgemezler. Çünkü entegrasyoncu “Kürd örgütleri” de tıpkı onlar gibi egemen/sömürgeci devletlere hizmet etmektedirler.

    Söz konusu ırkçı örgütlerin “mezhepsel/dinsel ve sınıfsal çelişkileri olsa da, en önemli sorunları ve varlık nedenleri Kürdistan’dır; Kürdistani duruşa sahip Kürdler de ebedi düşmanlarıdır.

    Bu kirli/ırkçı örgütlerden biri olan Irak Hizbullahı, Şingal’in özgürleşmesinden sonra aldığı tutum ve yaptığı açıklamalarla yukarıdaki değerlendirmeyi bire bir doğrulamaktadır. Şingal’in kurtarılmasından sonra Şİİ milislerin Kürdistan’da teröre baş vurması, özünde Işid ile (Kürdler konusunda) hiçbir farkı olmadığını ve taşeron bir terör örgütü olduğunu ispatladı.

    Irak Hizbullahı Dış İlişkiler Sorumlusu Hüseyin Muhennes de yaptığı açıklamada, sömürgeci/faşist özünü ortaya koyarak Şii milislerin terörü altında yatan düşünsel nedenleri ortaya koydu.

    Hüseyin Muhannes, Şinagl’in özgürleşmesinden duyduğu rahatsızlığı ‘İŞİD işgali altındaki durumdan daha beter” diyerek, Pêşmergenin zaferinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi ve Başkan Berzanî’ye dil uzatarak Kürdistan’i duruşun kendilerini yaraladığını itiraf etmiş oldu.

    İran’a ve Şii milislere övgüler yağdıran Muhannes, “nerde ihtiyaç olsa Şİİ milisler oraya gider” diyerek Kürdistan’ı hala Irak’ın bir sömürgesi olarak gördüğünü gösterdi. Şii milislerin Başkan Berzanî’nin sözleriyle hareket etmeyeceğini ifade eden Muhannes, bu söylemiyle çetelerin İran/Irak devletlerinin çıkarları doğrultusunda hareket ettiklerini de dışa vurmuş oldu.

    Muhannes’in açıklamalarında en dikkat çekici nokta ise, PKK ile ilgili olumlu sözleriydi. Tıpkı IRAK/İRAN devletlerinin piyonu olan bir Şii örgüt gibi PKK’den söz eden Muhannes, PKK’nin Irak’ın her tarafında (Irak’ın her tarafı derken Kürdistan’ı da kast ediyor) varlığını sürdürdüğünü ve Irak topraklarında kalıp kalmayacağına Irak devletinin karar verebileceğini söyledi. Bu söylemiyle Muhannes, hem Federal Kürdistan’ın egemenlik haklarını tanımadığını hem de PKK’nin Irak devletinin çıkarlarını koruduğunu dile getirmiş oldu.

    Şingal operasyonu öncesinde Şii milisler-PKK ve Türk sol gruplarının engelleyici rolü, Pêşmergenin başarısından duydukları ortak rahatsızlık ve Şingal’in özgürleşmesinden sonra provokasyon girişimleri Muhannes’in açıklamalarıyla ve bizim ısrarla dillendirdiğimiz PKK’nin taşeron rolüyle bire bir örtüşüyor. Dikkat çekici bir başka nokta ise, hem Hizbullahın/Şii milislerin hem de PKK’nin “IŞİD karşıtlığı” adı altında “nerede ihtiyaç olursa orada oluruz” açıklamalarıyla Güney Yönetiminin egemenlik haklarını tanımadıklarını beyan etmeleridir.

    Hala PKK için “Kürd hareketi/örgütü” tanımı yapanlar utanmalıdır, sıkılmalıdır. Çünkü Muhannes’in açıkça ifade ettiği gibi PKK Irak/İran çıkarları için mücadele eden taşeron bir yapıdır; PKK de pratiğiyle bunu saysızı kez ispatlamış durumdadır.

    Güney Kürdistan yetkilileri geç te olsa PKK’nin kirli misyonunu görmeye başladılar. Umarız ki bu gerçekliği göz ardı edecek duygusal yaklaşımlarda bulunmazlar. Israrla altını çizdiğimiz noktayı tekrar hatırlatalım: ‘Şingal’in IŞİD’ten temizlenmesi yetmiyor; tüm çetelerden temizlenmelidir. Aksi halde Şingal özgürleşmiş sayılamaz. Çünkü diğer çeteler de en az IŞİD kadar Şingal’in Kürdistan’a bağlanmasına karşıdırlar. PKK, Heşdi, Şabi, MLKP gibi çetelerin tereddütsüz Şingal’den ve Güney Kürdistan’dan temizlenmesi gerekiyor. Bu çeteler egemen devletlerin taşeronudur’…

    Haber/Yorum

    26.11.2015

    http://www.nasname.com/a/hizbullah-pkk-aski