“İhtiyati Tutuklama”, Öyle mi?..

 

Türkiye’de “liberal” olarak nitelendirdiğimiz kesimin gerçekte liberalizmin bilinen temel ilkelerine hiç de bağlı olmadıklarını daha önceki birkaç yazımda belirtmiştim diye hatırlıyorum.

Bu akşam, bunun bir yenisine daha tanık oldum.

Savcı, Ergenekon davasının sanıklarıyla ilgili mütalaasını sunmuş ve sanıklar hakkında istediği ağır cezaları bildirmiş. Olur a, savcıdır, yapar. Benim esas üzerinde durmak istediğim, bu mütalaa üzerine yapılan yorumlar. Daha doğrusu bu yazıda sadece, çok tipik bulduğum bir yorum üzerinde duracağım: Oral Çalışlar’ın yorumu.

CNN Türk’te, Cüneyt Özdemir’in programına telefonla bağlanan, Taraf Gazetesi Genel Yayın Müdürü Oral çalışlar, şu yorumu yaptı (mealen yazıyorum):

Eğer bu Ergenekon yargılamaları olmasaydı, sivil hükümet bugünkü barış sürecini yürütemezdi. Çünkü o zaman askerler barış sürecine engel olurlardı.

O zaman şunu mu anlamamız gerekiyor:

Ergenekon davasının bir amacı da barış sürecinin engellenmesini önlemekti. Bu durumda, barış isteyenlerin, savcının istediği ağır cezalara karşı çıkmaları doğru olmaz. Çünkü bu sanıklar eğer bu ağır cezaları almayıp beraat ederlerse barış sürecini engelleyebilirler. Ya da daha insaflı bir yorumla şöyle söyleyelim: Ergenekon yargılamaları iyi olmuştur. Böylece barış sürecini engelleme ihtimali olanlar içeri atılmış ve bugünkü barış sürecinin yolu açılmıştır.

Bu yorumun doğru olup olmadığı tartışmasına hiç girmeyeceğim. Sadece, aslında temelden kuşku duyduğum hukuk ilkeleri açısından, yani liberal bakış açısından tartışacağım konuyu.

Oral Çalışlar’ın sözleri, hukukun siyasete tabi olduğunun açıkça itirafı değil midir? Yani söylenen, aslında, bu davanın siyasi amaçlı bir dava olduğu değil midir? Sanıkların gerçekten “suç” işlemeleri değilmiş meğer önemli olan. Sanıkların, sivil hükümetin bir takım girişimlerine (örneğin “barış sürecini başlatma” girişimlerine) engel olmakmış.

Peki o zaman nerede kaldı hukuk? Bunun, Nazilerin, “ihtiyati tutuklama” dedikleri şeyden ne farkı vardır? Naziler, aslında hukuken hiçbir tutuklama gerekçesi bulamadıkları insanları, böyle uyduruk bir Nazi yasasıyla yıllarca içeride tutmuşlardır. Ya da Bolşevikler; ayaklanan Kronstadt bahriyelilerinin ailelerini rehin alarak Kronstadtlıları ayaklanmadan vazgeçirmeye çalışmışlardır. Ya da Stalin; tutuklanan insanların çoluk çocuklarını, akrabalarını, potansiyel “halk düşmanı” olarak görüp çalışma kamplarına sevk etmiştir.

Şimdi de kalkmış Oral Çalışlar, bizi, “eğer bu insanlar tutuklu olmasaydı barış süreci yürümezdi” diye ikna etmeye çalışıyor. Oral Çalışlar’ın temeldeki mantığı, Nazilerle, Bolşeviklerle, Stalin’le aynıdır: Muhtemel “suçları” önlemek için potansiyel “suçluları” içeri kapatmak.

Gerçek bir liberal, her şeyden önce bu mantığa, bir insanın şu ya da bu siyasi nedenle, şu ya da bu toplumsal ya da siyasal “yarar” gerekçesiyle kapatılmasına temelden karşı çıkar.

Dolayısıyla, Oral Çalışlar hakkındaki “liberal” ya da “liberal sol” nitelemesini geri almayı öneriyorum. Bunun yerine, iktidar yanlısı totaliter zihniyet demek gerçeğe daha uygundur. Bugünkü koşullarda, eğer hâlâ varsalar, gerçek liberaller, demokratik halk direnişinin dostudur.

Kürtlerin siyasi liderlerinin, hukuki haksızlıklara karşı ne ölçüde tutarlı bir karşı koyuş sergileyeceklerini ise önümüzdeki günlerde gözleyeceğiz.

Ergenekon yargılamaları rezaletine karşı mı çıkacaklar, yoksa “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mı diyecekler? Özgürlükçülükte tutarlı mı davranacaklar, yoksa “ama ulusalcılar da Kürt düşmanlığı yapıyor” diyerek (ki bunu söylerken haklıdırlar) göz göre göre yapılan haksızlığa bir güzel sırt mı dayayacaklar?

Yaşayıp göreceğiz.

 

Gün Zileli

18 Mart 2013

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

 

 

 

 

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Tuğrul Eryılmaz: Türkiye ‘68’inin Kendisinden Kesip Attığı Kültürel Yanı

    Tuğrul Eryılmaz, 68’li ve Gazeteci, Söyleşi: Asu Maro, İletişim, 2018   Bireyler kendi …

122 Yorumlar

  1. “Eğer bu Ergenekon yargılamaları olmasaydı, sivil hükümet bugünkü barış sürecini yürütemezdi. Çünkü o zaman askerler barış sürecine engel olurlardı.” mealinde konuşan Oral Çalışlar, göz göre göre gerçekleri eğip büküyor.

    İşin aslını bir de Öcalan’ın 2010’da yaptığı bir açıklamadan dinleyelim:

    “1990’da Özal, bu sorunu bizimle çözmek istemişti. Yine o dönem Genelkurmay ve devlet içinde belli kişiler bize haber gönderip bu sorunu çözmek istediklerini belirtmişlerdi. Ancak Doğan Güreş ve Çiller İngiltere ve ABD tarafından devreye sokulup bu süreç sabote edilmişti. Biliniyor Doğan Güreş o dönem Londra’ya gitmişti, dönüşte, gazetecilere “bize yeşil ışık yakıldı” demişti. O dönem böyle yitirilmişti. Beni buraya 1999’da getiren ekip çok donanımlı bir ekipti. 1999’da ben buraya getirildiğimde Kıvrıkoğlu adına birileri gelip benimle görüşmüştü. Ancak bunlar benimle görüşürken kısık sesle konuşuyorlardı, tasalıydılar, korkuyorlardı. Ben o zaman bu davranışlarına pek anlam verememiştim. Meğer o dönem Kıvrıkoğlu ekibi NATO tarafından tasfiye edilmekten korkuyormuş. Hatta biliniyor 1997 yılında Kıvrıkoğlu, Kıbrıs’ta bir suikast girişiminden kurtulmuştu. Kurşun omzunu sıyırarak arkadaki Albay Vural Berkay’ın ölümüne neden oluyor. Sonradan fark ettim ki Kıvrıkoğlu NATO’dan habersiz olarak bir şeyler yapmak istedi. Kıvrıkoğlu gerçekten kıvrak zekâlıymış, tehlikeyi görmüştü, birlikte çözümden yanaydı ama izin vermediler, o ekibi tasfiye ettiler.

    O dönem İngiltere ve ABD’nin desteğini arkasına alan Çevik Bir ve ekibiydi. Kıvrıkoğlu ekibi, Çevik Bir’in temsil ettiği çizgiden korkuyorlardı. Kıvrıkoğlu ekibi o zaman bana “savaşın tırmanması hem Kürtlere hem Türklere, size ve bize, her iki tarafa da kaybettirir” demişlerdi. Aytaç Yalman da bir demecinde ‘biz Apo ve PKK’yi yanlış değerlendirdik, Kürtlere yanlış yaklaşım gösterdik’ demişti. Bu onların o dönem ki yaklaşımlarındaki pişmanlığın ifadesidir. Onlar da o dönem bir fırsatın kaçırıldığını kabul etmiş oluyorlar. 2002’ye kadar süreci bu şekilde getirdik. O dönem çözüm için bir zemin vardı aslında. Ecevit Hükümeti o dönem iktidardaydı. Ecevit Hükümeti aslında bir geçiş hükümetiydi. Kenan Evren nasıl 12 Eylül döneminde sağ ve sol cuntanın arasından sıyrılıp çıktıysa 2002’den sonra Karadayı-Kıvrıkoğlu çizgisiyle Doğan Güreş-Çevik Bir çizgisi arasından da Özkök sıyrılarak çıkmıştır. Ecevit Hükümeti o dönem de düşürüldü. Yani Ecevit’in Irak işgaline ve ABD’nin Ortadoğu politikalarına karşı çıkması kendisinin sonunu getirdi. Biliniyor ki Ecevit’in o dönem sağlığını bozdular. Ondan sonra AKP tek başına iktidara getirildi. Böylece Irak’a müdahaleyle birlikte yeni bir sürece girildi.”

  2. “Sanırım Hanefi Avcı’nın kitabında da geçiyormuş. O da çözüm konusunda benimle görüşülmesi taraftarıymış, bunu öneriyormuş ve şimdi içeride ve Ergenekon’dan yargılanıyor. Yine geçmişte benimle burada çözüm amacıyla görüşen bazı isimler de Ergenekoncu diye yargılanıyor. Aslında Ergenekoncu diye tasfiye edildiği söylenenlerin bir kısmı çözüm yanlısı isimlermiş. Ama asıl Gladionun çözümü istemeyen kesimleri dışarıda bırakılmıştır, onlar hala dışarıdadır ve AKP bunlarla uzlaşmıştır.” (A. Öcalan, Görüşme Notları, 11 Ocak 2011)

  3. “Deşifre olmuş Veli Küçük gibi, karanlık, cinayet işleyen, darbeci isimlerin yanına çözüm isteyen, hatta geçmişte benimle burada çözüm amacıyla görüşen isimleri de bunlarla ilişkilendirerek bu şekilde asıl çözüm yanlılarını tasfiye ediyorlar. Geçmişte biliniyor mesela Cem Ersever -jitemin bizzat kurucusudur, yüzlerce, binlerce faili meçhule neden oldular- ama daha sonra yanlış yaptıklarını, sorunun bu yöntemlerle çözülemeyeceğini anlayıp dile getirince tasfiye edildiler. Yani insanlar zamanla yaptıkları hatadan dönebiliyorlar. Bugün içinde bulunduğumuz durumda AKP, asıl çözüme karşı olan ve dışarıda olan Gladiocularla-Ergenekonla anlaşmıştır ama çözüm yanlısı olan bazı şahısları da Ergenekon’la ilişkilendirilerek içeri atarak, çözüm isteyenleri bu şekilde tasfiye ediyor. AKP’nin özel ordu kurma çabaları, Hizbullah’ı bırakması bundan ayrı düşünülemez.” (A. Öcalan, Görüşme Notları, 11 Ocak 2011)

  4. Darbe yapmak serbest

    Hukuktan soz edeceksen, Ddelillerle, hukukla yani yasa ile, doktrinle, içtihatla,evrensel ilkelerle söz et. Darbe yapmak, siyasete bulasmak, siyasi zorlamalarda bulunmak subaylarin ve onlarin destekçilerinin hakkidir de. Yahut bilmedigin, anlamadigin, formasyonu olmayan konulara girme. Madem hakim siniflarin tüm fraksiyonlarina karsi
    oldugunu iddia etmektesin , neden cuntacilari kurtarma mücadelesini ki bu mücadeleyi verenler azili fasistler ve Tüsiadçilardan baskasi degil, demokratik direnis olarak adlandirmaktasin. Burada kurdugun sitede Calislar’a çatar gibi yapip darbecilerin avukatligina soyunma. Hatirlatayim günah çikarmaya zamanin olmayacak, gerçi sonuçta sen de bir Perinçeksin, tipki Oral Calislar gibi.

  5. özgürlükçü

    demokratik halk direnişi cümlesiyle neyi ve kimi kast ediyor açıklamalıdır.ibrahim şahin veli küçük,muzaffer tekin ve benzer ardıllarını bu gün nevrozda demokratik halk direnişi yapan özgürlükçü kürtler ve birlikte dayanışan benim gibi özgürlükçü toplumsal devrimcileri sokak köşelerinde biçakla bekleyip hançerleyen ırkçı faşistlerden farkı nedir dışarda olsalar bu işleri yapan yada yaptıran olmayacaklarmıdır?neden tutuklu olup mahküm olduklarının gerekçesinde muhtemel barışı engellemek varmıdır?çalışların ergenekoncu darbeci ırkçı faşistleri barışa dair görüşlerini neden göstermesi geçmiş suçlarını hafifletici hatta zileliye göre masumiyetin delili olabilirmi?kürt siyasi liderleri ergenekoncu darbeci ırkçı faşistleri savunmadığı için şimdiden sınava tabi tutmaya çalışıp özgürlükçülük amiri olmak zileliyemi kaldı?darbeci ırkçı faşistleri savunmayi özgürlükçülük diye yutturmaya çalışan zilelinin muradı nedir?ne biçim anarşi yahuuu milli duyguları zirve yapmış türk tipi anarşi böyle olsa gerek yazacak başka bir şeymi bulamadın bu eski efendiler ve onların hizmetkarlarını savunmak hep sananiye düşüyor başka bir işin yokmu bu yaptığınmı demokratik halk direnişi oluyor senin ondan anladığın bumudur?

  6. Karşısında Kontrgerilla uzantısı, faşist bir örgütlenme olan Egenekon ve MHP-CHP gibi şoven-statükocu bir burjuva muhalefetinin bulunması; AKP’yi demokrat ve ilerici yapmaz. Tıpkı, bugün emperyalist ABD ile savaşan Taliban-El Kaide ve dün savaşan Saddam’ın, demokrat ve ilerci olmamsı gibi. Ya da, siyonist Israil’le savaşması, Hamas’ı ilerici-demokrat bir örgüt olarak görmemizi gerektirmez.

    Daha somut ve güncel duruma ışık tutabilecek bir örnek: Talat Aydemir 1963 yılında bir darbe girişminde bulundu, başırsızlığa uğradı ve yakalanıp idam edildi. Bu darbeyi bastıran TSK’ydi. Bu olaydan hareketle TSK’nin darbe karşıtı ve demokrat olduğunu iddia edebilir miyiz? Elette hayır, nitekim TSK bu olaydan sonra iki darbe yaptı.

    http://474987.forumromanum.com/member/forum/entry.user_474987.4.1110399005.hayir-raver.html

  7. Gün Zilelinin son iki yazisi onun Aydinlik icin üzüldügünü gösteriyor.
    malasef Özgürlükcü de buna üzülüyor hakli olarak.. bende..

  8. Bence Gün Zileli eski efendileri ve hizmetkarlarını savunmuyor, Yeni Efendiler ve Hizmetkarlarının(liberaller vs.) zalimliğini ve tezatlığını ortaya koyuyor. Yeni efendilerin hizmetkarları hakkında güzel bir yazı çıkmıştı sanıyorum Sol gazetesinde aşağıya ekliyorum

  9. Engin Ardıç Yaşamalı mı?
    Asaf Güven Aksel
    Böyle soru başlıkları, genellikle içerikte başlığı olumsuzlamaya vesiledir. Ya da içerik, soru tekrarıyla sonlanır. Ama, bu içerikte, “yaşamalı” olumlaması işlenecek.
    Kibarcası “yaşamamalı”, hakçası “gebermeli” dediğinizde, muarızınızın memnuniyet duyacağı düşkünlük durumları vardır çünkü. Ve mesele, biyolojik canlılığın sürüp sürmemesinin ötesindedir.
    “Gölgesinden daha hızlı” olan Red Kit’in maceralarında, hapishanenin bekçi köpeği olan sempatik Rin Tin Tin, “gölgesinden daha aptal” olarak tanımlanır. Başta Joe Dalton olmak üzere, kendisini zerrece kaale almayan haydutları, “kendisini çok seven sahibi” olarak algılayıp sürekli onlara yaranmaya çalışan bir zavallıdır Rin Tin Tin. Gene de seversiniz, çünkü bilirsiniz ki, o, hem sempatik, hem gölgesinden daha aptal bir köpecik olarak çizilmiştir senaryoda, rolünü oynamaktadır.
    Rin Tin Tin’le, mesela, Emre Aköz, Hadi Uluengin, Melih Altınok gibiler ve özellikle de Engin Ardıç arasındaki fark da buradadır. Antipatik ve zekidirler. Sahipleri, efendileri tarafından takdir edilecek bir nitelikleri, bir ağırlıkları olmadığının bilincindedirler. Kaale alınmadıklarının farkındadırlar. Senaryoda paylarına başat bir rol düşmemiştir.
    Ama içgüdüsel olarak, yaranma aşkıyla yanıp tutuşmaktadırlar. Bir aferin, bir kemik, bir baş okşanması beklerler umutla. Rasim’ler, Roni’ler, Mehmet’ler çok daha işlevsel olduklarını gösterdikleri ve göze girdikleri için, dilleri dışarıda, peşlerinden koşarlar. Bizi de gör sahip! Takdir eden bir bakış, bir “kuçu!” seslenişi bari! Ağlamaklı sesler çıkarırlar, mızıldanırlar, ama olmaz bir türlü.
    O zaman, sahiplerine bir kötülük edebileceğini düşündükleri kim ve ne varsa, ona en canhıraş biçimde havlayıp hırlayarak puan toplamaya çalışırlar. Bak biz seni ne biçim koruyoruz! Bir süre sonra, karakterleri bundan ibaret kalır bu sevilmeye muhtaçların. Bununla beslenmeye başlarlar. Yaşam amaçları bu olur.
    Ne kadar “hoşt!” denilirse hırladıklarınca, o kadar vazifesini ifa etmiş görürler kendilerini. Nefretle susuzluklarını giderirler, aşağılanmayla karınlarını doyururlar.
    Rin Tin Tin komiktir, bilinçsizliğiyle. Bunlar mide bulandırıcıdır, bilinçleriyle.
    İşte bu yüzden, “geberesice” demekle başlayıp, aklınıza gelebilecek bütün kötücül sıfatları yağdırsanız suratlarına, onları yağlı kemikle ödüllendirmiş olursunuz. Bir işlevleri olduğu kuruntusuyla sallanır kuyrukları. Öyle iyi koruduk ki sahibimizi, bize küfrettiler, ölmemizi bile istediler!
    Yok yok, yaşayın siz, çok yaşayın. Çok yaşa sen Engin Ardıç. Öyle çok yaşa ki, bir gün göbeğini bize açıp, önümüzde yuvarlandığını görsün herkes. Anlasınlar ki, bir fikir, bir ilke değil seni şimdi böyle havlatan, sadece efendisiz yaşayamama güdüsü.
    Baş okşamayan efendiye kötülük yapabileceklere sürekli bir hırlama hali, zaman zaman, şaşırtıcı bir yeteneğe yol açıyor. Evet evet, şaşırtıcı yetenek. Bu uğurda alçalmanın gelip dayanacağı nokta herhalde budur dediğiniz, artık dibi bulduğunu düşündüğünüz an, bakıyorsunuz, hızla kazan patileriyle, hayır diyor size, yanıldınız, dipsiz bir çukur olacağım! Şaşırıyorsunuz… Onlar da şaşırıyor, gene mi hak etmedik bir kemikçik?
    Son olarak, tarihin yağmalanmasına karşı çıkan TKP’lilere hırladı Engin Ardıç. Satılan her değer, onun gözünde ilerleme olduğu için, niye karşı çıkıyorsunuz dedi, hızlı trenlere yavşadı…
    Değer… Anahtar kelime bu, sevimsiz köpeklerin ruh halini anlamak için…
    Birkaç gün önce, Rosenbergler üzerine bir makale yazdı Ardıç. “Hay Sizin Rosenbergler’inize” başlıklı bu yazıdan aylar önce de, girişte bahsettiğim, başlığı olumsuzlayıcı içeriğe uygun bir yazısı vardı: “Rosenbergler Ölmemeli… mi?” Şehir Tiyatroları’nın, Alain Decaux imzalı “Rosenbergler Ölmemeli” oyununu sahneleyeceğini haber almıştı. Elbette ölmeliydiler diye salya akıttı. Rus casusuydular. Atom bombasının sırlarını verdiler. Masumdular demek, KGB’nin propagandasına kanmaktır! Ama daha önemli ifşaatı şuydu efendisine: Bunu sahneye koyuyorlar ki, McCarthy dönemi üzerinden, bugünkü AKP iktidarının yargılamalarına bok atsınlar… Solculuk yapıyorlar bunlar, arz ederim efendim!
    Ah, yok mu iki ayağı üzerinde “hop durmuş” şu bekçiye bir şeker!
    Dibi bulamıyor şaşırtıcı bir yetenekle demiştik ya, McCarthy dönemini savunmaya, CIA belgelerine, FBI yargılarına iman etmeye kadar varılabileceğini düşünebilir miydiniz? ABD yasalarına uygun olarak ölmeliydiler diyebileceği bir canlı formun, aklınıza gelir miydi?
    Uzun uzun yaşa sen Engin Ardıç, uzun uzun yaşa. Örnekleri çok görüldüğü gibi, gençlerin, kadınların, işçilerin, memurların, devrimcilerin tükürükleriyle beslenerek yaşa böyle, bütün seviyesizliğinle, lakabına uygunluğunla. Yaşa ki, arkandan, AKP’yi yalayarak, faşizme yaltaklanarak, sermayeye yaranarak öldü denilemesin. Yaşa ki, aslolanın bir efendi olduğunu, bunlardan da çark ettiğini, öpecek yeni etekler bulduğunu görsünler de, böylesi bir değer bile atfedilemesin sana. Yolunda ölünecek hiçbir şeyin olmadığı geçsin tarihe.
    Anahtar kelime “değer” demiştik. Ardıç’ın meselesi, işte nah buraya yazıyorum, atom bombasını verdiler mi vermediler mi, suçlu muydular suçsuz mu değildir. Tayyip’im efendime sataşacaklar meselesi de değildir. Bu kelimedir.
    Babasını da dahil ettiği bir kuşaktan beridir, uğruna ölünecek şeyler olmasıdır onu hırlatan. “Hayatını bir vehme adamış bunak”tan gelen travmayla, kendisini bugünkü efendileri dahil, hiçbir şeye adayamamanın sinikliğidir karakterini çatan.
    Bugün ölümü, mahpusu göze alanlar, 60 yıl önce ölüme gidenler, kabullenmeyenler, itiraz edenler, Ardıç’ın sefil varlığına en derin yaraları açmaktadır. “Entellektüel sorgulayıcılıktan dolayı” türünden kalkanları tutacak mecal yoktur kolunda, kelimenin her anlamıyla “değersiz”dir sadece zavallı. Kendi değeri yoktur, savunacak değeri yoktur. Edilen küfür, suratına patlayan öfke, canına susamışlık, güçlendirir onu, bu değerlere şahit olmasıdır asıl çektiği ceza…
    Aynı cümle içinde kullanmaktan utanıyorum, kıyaslamaya girmekten utanıyorum, Rosenbergler’in hatırası adına. Ama onlarla, bizlerle, Ardıç’ı, Aköz’ü, Uluengin’i ayıran ve onları, kurulu düzen adına bize düşman eden, bizi onlardan tiksindiren, işte budur.
    İtiraflar varmış, hatırat varmış, KGB yalancıymış, CIA doğrucuymuş… Geçin bunları. Rosenbergler af dilememişti, canının derdine düşmemişti. Kafalarının alamayacağı budur asıl, ağızlarını köpürten budur…
    McCarthy döneminde de, Türkiye yakın tarihinde de, af dileyen, ihbarcılık yapan, diz çöken, iktidarın emrine giren çok görüldü. Ama onların hiç değilse, kendini kurtarmak, canını korumak, işini kaybetmemek gibi gerekçeleri vardı ihanetlerine. Ardıç gibiler, bunlara kıyasla daha aşağı mertebededir, varlıkları hiçbir şey ifade etmediği için üzerlerinde bir tehdit bile yokken, tamamen içgüdüsel bir alçalmayla, havayı koklayarak iktidarın paçasına sürtünmüşlerdir. Ama bu kimseyi yanıltmasın, bir başka sopanın kalkacağını sezdikleri an, satacaklardır efendilerini. Gerekçeli hainler, düştükleri yerde kaldılar bari, bunları yarın önümüzde takla atarken görmeyeceğimizin garantisi yoktur.
    Aşağıda, yaklaşık üç yıl önce, soL dergisinde yayımlanmış bir biyografiyi, yeniden paylaşacağım. Rosenbergler neden öldürüldü değil, nasıl öldü tokatını, 60 yıldır suratından silemeyenler, acıyla ulusun biraz daha diye…
    Rosenbergler böyle ölsün, ama sen Engin Ardıç, uzun uzun yaşa, boyun eğmeyenlerin etinde açtığı cılk yaralarla…
    * * *
    Rosenbergler’i aklımıza getiren…
    Çok bilinen isimler, çok bilinen bir olay… Üzerine yazılanlar, düşürülen mısralar, söylenen şarkılar da öyle. Gene de, “bildik bir öykü” denilemiyorsa, Anday’ın “değil bu, anılacak şey değil”den, “değil, unutulur şey değil”e geçişte dediği gibi, “apansız”, “çaresiz” geliyorsa akla, sadece kişilerle, olayla ilgili değil demektir Rosenbergler’in anımsattıkları. Ethel’i unutun, Julius’u unutun, haklarındaki suçlamayı unutun isterseniz. Hatta, idamlarını da. Eğer bir duruşu anımsıyorsanız; bu duruşu arıyor, öneriyor, savunuyorsanız, bunun bir ayrıntısı olarak görebilirsiniz hepsini. Yani, o müthiş, o ezberinizdeki şiirin şu dörtlüğünden çıkarsanız yola, diğer dizelere nasılsa uğrarsınız: “Nice aşklar, arkadaşlıklar gördüm / Kahramanlıklar okudum tarihte / Çağımıza yakışır vakur, sade / Davranışınız geliyor aklıma…” Davranış! Duruş! İyi de, isimlerden, olaylardan bağımsız olur mu ki bunlar? Çizdiğiniz güzergâha bağlı.
    Bir telefon durduğu bilinir, ölüm hücresinin kapısında. Ahizesi kaldırıldığı an, infazı durduracak özel bir telefon. İdamını bekleyen iki kişiden birinin elini uzatması halinde, hayatlarını kurtarabilecek bir telefon. Kullanılmaz. Bir telefon da, Washington’da durur. Beyaz Saray’da. Çalması beklenen bir telefon. Çalmaz.
    İdama mahkûmların hayatlarını kurtarabilir, biri açılacak, biri çalacak iki telefon. Ne açılır biri, haliyle, ne biri çalar. Yaşamaktan daha önemli şeyler olduğu için. O telefonlar arasında bir bağlantı kurulursa, “suçlu” olduklarını kabul etmiş olacaktır mahkûmlar. Beyaz Saray, hem haklı olduğunu ilan edecektir, hem mahkûmların hayatını bağışlayacak kadar alicenap olduğunu. Ölmeyi tercih ederler.
    Aslında, Temmuz 1950’den Haziran 1953’e kadar, sıkça tekrarlanan bir tekliftir bu, “itirafla hayatta kalma”. Ama, bunlara kulak asmamanın, son teklifi reddetmekten bir farkı vardır. Haklarındaki suçlamaların düzmeceliği ayan beyanken buna cüret edemeyecekleri umudu, ABD ve uluslararası kamuoyunda yükselen tepkiler, dört kez infaz kararının ertelenmiş oluşu, lehlerindeki kanıtların gün gün ortaya çıkışı, aleyhlerindekilerin gün gün çürüyüşü gibi etkenler, “McCarthy” adına yüklenmiş ABD faşizminin bile uymak zorunda kalacağı kurallar beklentisi, iş gelip ölüm hücresindeki telefona dayandığında, artık geçersizdir. Çıplak bir seçimdir, şimdi karşı karşıya kalınan. Ve hiç duraksamadan verirler kararlarını. Telefonu kullanırlarsa, biri 6, biri 10 yaşındaki çocuklarına ulaşabilecekleri kozunu da oynarlar, sevgilerini diz çökmelerini sağlayacak biricik nokta olarak görüp. “Peki ya suçsuzluğumuza inanan onca insan? Onlar da bizim çocuklarımız değil mi? Satar mıyız hiç onları!” yanıtını alırlar.
    Lanetlenmiş bir lütufa başı eğik yaşamaktansa, ölmeyi yeğlemek… Davranış dedik, duruş dedik. Bu kıssanın hissesi buysa, bunları da içeren bir olay ve kahramanları, işte o zaman gelir aklınıza, sevdiğiniz çiçek adları gibi, sevdiğiniz sokak adları gibi, tüm sevdiklerinizin adları gibi… O zaman rahat döşekler utanır, öpüşürken dalgınlaşılır…
    29 Mart 1951’de verilen idam kararının dünyasına ve ABD’sine baktığımızda, İkinci Dünya Savaşı’nın sonrasında değişen güç dengelerini, yükselen emperyalist ABD’nin Sovyetler Birliği’ne karşı kışkırtmalarıyla dolu ‘soğuk savaş’ı, NATO’nun kuruluşunu, ırkçılığın tırmanışını, “komünizmle mücadele” histerisini, Kore Savaşı’nı, silah yığınağını, McCarthy’nin “kızıl avı” terörünü görürüz. ABD, dünyanın efendiliğine soyunurken, atom bombasına sahip “tek ülke” olmanın da ekmeğini yemekteyken, Sovyetler Birliği tutmuş, Ağustos 1949’da atom bombasının ilk denemesini yapmıştır! Atom bombasını yapabilen değil, kullanmaktan çekinmeyen ülke ayrıcalığının farkında olmayan ABD için, bu, tahammül edilemez bir durumdur. Nitekim, “komünist yuvası Kore” buna güvenerek diklenmiştir! İyi de, Sovyetler Birliği, bunu nasıl başarmıştır, nasıl ABD’nin en güçlü kozunun işlevini azaltmıştır? “Amerikan Karşıtı Faaliyetler”i araştırmakla yükümlü Senatör McCarthy’nin 9 Şubat 1950’de verdiği, “titiz araştırma göstergesi” sayıya göre, 57 milyon 205 bin 081 “yıkıcı” arasından birileri, casusluk faaliyetinde bulunmuştur olsa olsa.
    İşte Rosenbergler, bu “suça uyarlanan suçlu”lardır… Uygundurlar doğrusu! İkisinde de Ortodoks Yahudi köken, Rusya’dan göçme ebeveyn. Ethel, sendikal faaliyetlerde, grev komitelerinde. Direnişlerde, mitinglerde şarkılar söylüyor. Saptanmış “tehlike”lerden, 1940’ta Komünist Parti’nin seçim bildirgesine imza vermiş, Julius’la bir işçi toplantısında tanışıp 1939’da evlendiği halde, 1940’ta iş ararken, kızlık soyadını kullanmış! Anti-faşist komitelerin gediklisi. Julius, “Genç Komünistler Birliği” üyesi bir üniversiteli, sonra elektrik mühendisi, sendikada örgütlü, sonra, kamu sektöründe çalışırken iki kez geçirildiği “sadakat testleri”nde ve malum “casusluk yargılaması”nda inkârdan gelse de, Komünist Parti üyesi.
    17 Temmuz 1950’de Julius Rosenberg tutuklanır, 11 Ağustos 1950’de eşi Ethel. Haklarında ihbar vardır! Ethel’in kardeşi David Greenglass, atom bombasının yapımına ilişkin bilgileri Rosenbergler’e verdiğini, onların bir başka casus Harry Gold’a ulaştırdıklarını, oradan da Sovyetler Birliği Konsolosu’nun yardımcısı Anatoli Yakovlev’e iletildiğini “itiraf etmiş”tir. Bu iddiayı destekleyecek her tür bilgi ve belge, sonradan üretilecek, üretildikçe de hepsinin uydurmalığı açığa çıkacak, ama “kurban alma” çarkı, durdurulamayacaktır.
    Sorgulamalar boyunca, komünist olup olmadıklarının üzerinde, casus olup olmadıklarından çok durulur. Eğer komünistlerse, casuslukları zaten tescil edilmiş sayılacaklardır!
    Bu davaya ilişkin detaylar, hukuksuzluklar, tutarsızlıklar üzerinde çok duruldu, yazıldı çizildi. “Kanıt”ların hiçbir geçerliliği olmadığı, kararın yalnızca kanaatle verildiği üzerinde durulmasa ve söylenenlerin tamamı kabul edilse bile, “casus”luk işine birinci derecede bulaştıkları kendi ağızlarından kayıtlara geçen “itirafçı”ların kıllarına dokunulmaması, “adalet” konusunda yeterince fikir vericidir.
    Sonradan, türlü araştırmalarda, anılarda, “Ethel günahsızmış, ama Julius sahiden casusmuş” dedirten aktarımlara rastlandığını, kararın aklandığını gördüğümüz de oldu. Açıkçası, işin bu yönü bizi pek de ilgilendirmiyor. Greenglass’ın, uzun yıllar sonra aksini itiraf edeceği komik açıklamalarına dayandırılan, mesnetsiz bir davada, böyle bir suçun varlığı kanıtlanamadan karara varıldığı gerçeğini bir kez daha dile getirmenin de çok önemi yok.
    Ethel ve Julius Rosenberg, herhangi bir gerekçeyle, faşizmin ölüme mahkûm ettiği iki insan olarak, dik duruşun örneğini tüm dünyaya gösterdikleri, ilkelerini savunmak uğruna her şeyi feda edebilmenin ne olduğunu anlattıkları için kütüğümüze kaydedilmiş iki isimdir. Olayın niteliğine, bunu “elde bir” yazdıktan sonra bakarız.
    “Ben, Ethel Rosenberg, Rusların atom bombasını ele geçirmiş olmalarını sevinçle karşılıyorum” diye yazılsa bir resmî kâğıda, bunu imzalar mı diye sorulur Ethel’e. “Evet!” Ama bir de ekleme ister, Sovyetler Birliği’ne herhangi bir bilgi vermediklerinin de kayda geçmesini. “Tel örgünün deliğinde buluşan” parmakları, bu yürek nedeniyle düşer aklımıza.
    Sadece bir tek şey istemişlerdir cellatlarından. İnfaz tarihini bir gün ertelemelerini. 18 Haziran, evlilik yıldönümleridir. Sadece bir tek istekleri karşılanmıştır. 19 Haziran 1953’te, Sing Sing Hapishanesi’nde elektrikli sandalyeye otururlar. Cellat Joseph Farrell, 300 dolarlık görevini yerine getirir.
    Bir telefon durur ölüm hücresinin kapısında. Bir telefon durur Beyaz Saray’da. Birinin ahizesi kalkmadığından, biri çalmaz. Saat 20.04’te Julius’un aramayacağı kesinleşmiştir, saat 20.11’de Ethel’in… “Biz, Amerikan faşizminin ilk kurbanlarıyız…”
    Çocuklarını kucaklayabilmekten mahrum kalmışlardır, çocuklarını kendilerinden mahrum bırakmışlardır, direnerek. Onlara, bunu neden yaptıklarını bir gün anlayacaklarını söyleyen bir şiirle veda ederek. Bir vasiyette bulunarak, çalışıp bir anıt dikmelerini isteyerek. “Sevgiye ve sevince, insanlık onuruna ve inanca” bir anıt. Bir anıt, “sizin adınıza koruduğumuz ve çocuklarınızın adına!”
    Bizim adımıza koruduklarıdır işte, bir çift güvercin havalansa, yanık yanık koksa karanfil, aklımıza Rosenbergler’i getiren… Ne yazık ki anılacak, çok şükür ki unutulacak şey değildir bu…

  10. Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını, ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor.

    Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

    Eskiden ümitler ABD’ye bağlanmıştı. “ABD bu baharda çözecek” deniyordu. ABD’ye heyet üstüne heyetler gidiyor, ABD başkanlarına peş peşe mektuplar yollanıyordu. O zamanlar Kürt siyasetinde diplomasi rüzgârları esiyordu.

    Böyle nice baharlar tüketildi. O boş vaatlerin ve nafile çabaların üstünden tam yirmi iki yıl geçti. ABD hayali suya düşünce gözler bu defa da AB’ye çevrildi; AB kapılarında kurtuluş arandı. Diplomasi adına gidilmedik, kapısı çalınmadık Avrupa devleti bırakılmadı. Ancak siyasetin amansız çarkı çok geçmeden o beklentileri de tuzla buz etti. Dışarıdan ümitler kesilince bu kez devletle doğrudan görüşmenin yolları arandı. Bunun için seçimlere girildi ve halkın ümit dolu alkışları arasında Parlamento’ya milletvekilleri gönderildi. Milletvekillerinin devletle diyalog ve müzakere kanallarını açacakları düşünülüyordu. Geçen zamanda bu hayal de suya düştü.

    Yıllar böyle yanlış hesaplar üzerinden akıp giderken nice ocaklar söndü, iki taraftan nice gençler öldü. BDP’nin son Karadeniz gezisiyle de gün ışığına çıktığı gibi geçen zaman içinde Türkler Kürtlere düşman kesildi. Oysa o Karadeniz halkı eskiden devrimcileri kendi çocukları gibi kalpten bir sevgiyle kucaklardı. Devletin hışım gibi yağan ırkçı propagandası ve ardı arkası kesilmeyen asker tabutları ne yazık ki Karadenizlilerin saf değiştirmelerine neden oldu. Bunda elbette Kürt hareketinin payı da vardır. Kürt siyaseti Karadeniz’e ne ekmişti ki biçmeye gidiyordu! Hareketin öncüleri nedense kendilerini çocuklarını kaybeden Türk insanının yerine hiç koymadılar. Ne yazık ki Türk insanı da kendisini tüm ulusal ve sınıfsal hakları gasp edilen Kürtlerin yerine koymadı, empati kurmadı, kuramadı.

    Sözü fazla uzatmadan bugüne gelelim.

    Tayyip Erdoğan’ın Kürt meselesini çözme düşüncesi hiç olmadı. Gençler, akan kan, ölümler, anneler ve babalar, hiç, hiçbir şey umurunda değildir. Her şey, tabutlar bile – tıpkı Devlet Bahçeli gibi- onun için bir propaganda malzemesidir. Hiçbir şey onun hırslarının ve tek adam olma açlığının önüne geçemez. Son iki yıldır Abdullah Öcalan’a sıkı bir tecrit uyguluyordu. “İstersem bu tecridi sonsuza kadar sürdürürüm” mesajını verdi Öcalan’a. Legal Kürt siyaseti bu hukuksuz izolasyonu kıracak sivil bir proje geliştiremeyince, cezaevlerindeki PKK’li tutuklular devreye girdi. Açlık grevleri sürerken ortalık bir anda hareketlendi. Dışarıdan ümidini kesen Öcalan meğer o günlerde, “MİT başkanı Hakan Fidan’a sahip çıkmak gerek” diye düşünerek ona bir mektup yollamış. Bunu Öcalan’ın İmralı’da görüştüğü milletvekillerine söylediği sözlerden öğreniyoruz.

    MİT başkanı Hakan Fidan, Öcalan’dan gelen mektubu alınca soluğu Başbakanlıkta alıyor. Başbakan mektubu meraklı bir heyecan içinde okuyor ve kısa bir düşünmeden sonra ayağına altın bir fırsat geldiğine karar verip, Hakan Fidan’a İmralı’ya gitmesi için talimat veriyor. İşte Tayyip Erdoğan’ın, “Çözüm süreci” adını verdiği masal böyle başlamış oluyor. Yani genel kanaatin aksine Tayyip Erdoğan’ın başlattığı bir süreç söz konusu değildir. Süreç Öcalan’ın belirtilen mektubu ile başlıyor. Gel gelelim Öcalan’ın bu hamlesinin devlette meselenin çözümüne dair herhangi bir karşılığı yoktur.

    Erdoğan’ın yapmak istediği şey, bir taşla birkaç kuş vurmaktır. Neredeyse herkesi beklenti içine soktu. Türk yoksulları artık çocukları ölmeyecek diye bekliyor, Kürtler hem hakları verilecek, hem de çocukları ölmeyecek diye bekliyor, dağda ve cezaevlerinde olanlar ailelerine kavuşacaklar diye bekliyor. Medya bu kan dursun diye büyük destek veriyor. Öcalan, “Herkes özgür olacak” diyor. Artık içeride ve dışarıda tüm ilgili kişi ve çevreler Tayyip Erdoğan’ın ağzına bakıyor. O da kanı durduracak bir kahraman edasıyla il il dolaşıp, darbe dönemi Kenan Evren’i çağrıştıran şatafatlı konuşmalar yapıyor.

    Oysa Kürt meselesini çözecek en son kişi Tayyip Erdoğan’dır. Böyle olmasa iktidarda olduğu on bir yıl boyunca bu amansız savaşı sürdürmez ve bunca insanın ölümüne neden olan kanlı, kör bir yol izlemezdi. Şimdi hangi yakıcı neden, hangi etkili güç onu çözüme zorladı ki sorunu çözsün? ABD – kendi çıkarlarına hizmet edecek bir çözüm için de olsa – bu sürecin içinde ya da yanında mı? Hayır! Peki AB? O da yok. İçte bir baskı var mı? Yani Türk halkı Amerikan halkının Vietnam savaşında yaptığı gibi bu meselenin çözümü için sokağa mı dökülmüş? Kürt siyaseti içte ve dışta yarattığı çok yönlü sivil baskı ile AKP’yi köşeye mi sıkıştırmış? Tayyip Erdoğan boş alanlara seslenir hale mi gelmiş? Meydanlarda anneler ve babalar tarafından protesto mu ediliyor? Kürt hareketi şiddetsiz Newroz Tahrirleri mi örgütlemiş? Kürt siyaseti Afrikalı Amerikalılar gibi özgün bir mücadele tarzı ile dünyanın vicdanına ulaştı da dünya halkları Türk büyükelçilikleri önünde akan kanı durdurma talebini mi haykırmakta? Bu sorulardan bir tekine bile dürüstlükle “evet” cevabı verilebilir mi? Öyleyse Tayyip Erdoğan bu meseleyi neden çözsün? Bu kanlı düğümü çözme arzusu olsa 4. Yargı Paketi gibi çöpe atılacak bir metni getirir miydi Meclis’in önüne? Bir adım sonrasını göremeyen muhalefet Tayyip Erdoğan’dan çok şey ummuş olmalı ki, şimdi “Dağ fare doğurdu,” diyerek dizlerini dövüyor! Yarın da, “Aldatıldık,”diye feryat ederlerse hiç şaşmayacağız.

    Kimse boşuna hayal kurmasın ve halkı da kendi yanıltıcı hayallerinin peşinden koşturmasın. Tayyip Erdoğan bu süreçten faydalanabildiği kadar faydalanmaya, siyaseten rant sağlamaya çalışacak. Kürt sorunu da ne yazık ki bir defa daha bilinmez geleceğe ertelenecek.

    Peki, şiddetsiz, kansız bir yol, bir ümit yok mu? Var elbette. Var ama bu başka bir yazının konusudur.

    Mahmut Alınak

  11. Tebrik ederim ağabey, her satırına katılıyorum.

  12. Özgürlükçü, neden bu kadar “ergenekonculuk-darbecilik” edebiyatı yapıyor? “Yetmez ama evetçi” olduğu için mi acep?
    Cevabı:
    http://www.demokratkocaeli.com/27-2396_Yazar-odabastan-%E2%80%9Cevet–ve-sol%E2%80%9D-cevabi.aspx

  13. yeni bir dönem basliyor, yenilenmis güncellenmis paradigmasini degistirmis bir baskicilik , totaliterizm dönemi. bu yeni totaliterizm ile kendi pragmatik ihtiyaclari cercevesinde uyum saglayanlar ve özgürlükcülük edebiyati yapanlarin mizraklari artik cuvala girmiyor. bu döneme bu anlayisa bu kirli isbirligine dogru yerlerden itirazlar yükselecektir. Ergenekon davasindan yargilananlarin niteligi bir yana , yeni iktidarin ne mal oldugunu göstermesi acisindan yargilama amaci ve yönteminin , neye denk geldigini teshir etmek önemlli. Ama yeni sürecin ne anlama geldigini anlamak icin Ergeneon davalari disinda , sol, demokrasi gücleri (begenelim begenmeyelim, devrimci orgutler) e yönelik baski , operasyonlar üzerinden, yapilacak bir teshir daha az kafa karistirici, daha az demagojik elestiriye acik olacakti diye düsünüyorum. Ote yandan Kürt hareketinin liderini elestirince illaki ulusalci sayilmak demagojik argumani, bizzat Ocalan tarafindan etkisiz hale getirilmekte. Ocalan ve Kürt ulusal hareketinin varolan onderligi , bugunku haliyle , kendilerini elestitilmesi, ve hatta teshir edilmesi gereken, duruma sokmuslardir. solda artik Kürt hareketinin onderligini elestiriyor oyleyse ulusalcidir, demagojisi kiriliyor, bu iyi birseydir……..

  14. Kendini Liberal sol olarak adlandiran kesim, ergenekondan iceride olan eski Nato kadrolari, gerici Neo osmanlici , liberal iktidarin ortak noktasi, paydasi, terörizm edebiyati…. kimi ne icin neden terörist olarak niteleyecekleri, niteledikleri üzerine düsünmek. Kürt hareketini karsi cepheden (terörist olarak nitelenmesi gereken cepheden) bu cepheye nakletme operasyonuna ayak bagi olabileceklerin silivride olmasindan, bir liberal demokrasi mücadelesi cikarmaya kalkmak. yerlesik düzenin daha tehlikesizce sürebilmesine hizmet eden bir baris sürecine, devrimci originlerden nasil destek sunulabilinir… sadece su söylemle, akan kan durmali… sahi duracakmi akan kan, bu yerlesik düzen iyice yerlesince?????

  15. Verdiklerimle yetin, ayaklanma , isyan etme, o zaman akan kan durur baris olur. bunun disinda hareket eden teröristtir. bu noktada liberal solcu gecineni,ergenekondan yatani, iktidardaki akp si ayni düsünür….

  16. mahmut alinak in yazisinin son cumlesine yanit:gaspedilmis (gasp siddet iceren bir eylemdir) haklarin geri alinmasi icin siddet icermiyen bir yol yoktur…..son tahlilde bizzat yetkin bir siddet organizasyonu olan devlet, sadece ve sadece gaspedilenlerin korunmasi ihtiyacindan dogmustur. denklem bu iken baska bir siddet icermeyen yoldan bahsetmek, gaspedilenin onemli bir kismini geri almaktan vazgecmeden vaaz edilemez.. öyle bir yerdeki soldaki yazin düzeyi , vatandas abuzer romenindaki naiflikte amerikalari yeniden kesfettirme ihtiyaci cikiyor ortaya….

  17. Tayyip ten Kerensky cikmaz:)

  18. Ulusalcilik elestirilmesi gerken , mahkum edilmesi gerken bir ideoloji.. evet. ama ben türkiyede ki ulusalcilarin, ulusalci kavraminin en bilimsel tanimiyla ulusalci dahi olamiyacaklari kanaatindeyim… en yalin naif bir itiraz: Fransiz ihtilali sürecindeki bir Ulusalci baska uluslarin özgürlügünü redd etmez, hatta imparatorluk devletlerine karsi yeni uluslarin olusmasi icin savas bile sürdürmeye kalkisirlardi, cok samimi olmaslar bile. Hal boyle iken bu özgünlükteki bir türk ulusalcisi Kürtlerin ulus olarak bagimsiz olmasina ulusculuk ideolojisinin bilimsel tanimina ters düsmeden karsi cikamazdi. simdi ulusculuk ideolojisini kutsadigim sanilacak.. ben bizdeki ulusalcilara soven demeyi tercih ederim:)

  19. Oral Çalışlar’dan liberal çıkarmak istemeniz ilginç. Sonuçta geldiği yer, kökeni belli. Kolay mı kırk yıllı kaninin olması yani?

    Ama liberal olup ne olacak? Sonuçta dediği laf doğru bir kısma da sahip. Şimdiki tutukluların bir kısmı engel olurdu şu anki sürece. “Olmazdı” diyebilir misiniz?

  20. MM, yukarda 1, 2 ve 3 numaralı yorumları okumalı.

  21. Olabilirdi ama bunu söylemek çok tehlikeli bir şey. Hitler de, kendisine engel olacakları, Stalin de keza aynı şekilde içeri atmıştı, hatta öldürtmüşlerdi. Bu insanlar, yapmaları muhtemel olan şeylerden içeri alınmışlarsa (ki öyle görünüyor) o zaman suçun gerçekliği denen şey ortadan kalkmış oluyor. Benim söylediğim de bu zaten.

  22. Şiddeti içermeyen,önermeyen her türlü düşünce,hareket(canınızı sıksa,rahatsız etse bile)serbest olmalı.Hangi ideolojiye bağlı olursanız olun, insanı(sadece size benzeyeni değil ,sizden farklı olanları da içine alan insan kavramından bahsediyorum.) temel almayan,araçlaştıran,içinde en ufak vicdan öğesi barındırmayan fikirlerinizin hiçbir önemi yok.

  23. Bolşevik Osman ya da Dinle Burjuva

    Gün Zileli nin ideolojik ve siyasal karakteristikini temsili açısından ve bir aydın dönüşümün tipik göstergesi olması dolayısiyle önemli bir yazı… Totaliter olarak lekelediği sınıfsal ve toplumsal çelişmeler ve yüceltiği liberal ilkeler.. Bence Gün Zileli Oral çalışların üstünden liberal sol ya da liberal sıfatını kendi üstüne alsın daha iyi durur.. Türkiye siyasal siteminin kabuk değiştirdiği bir dönemde liberalizmi içeriksizleştirip ‘ilkelerini’ yüceltmek bir anarşiste nasip oldu haydi hayırlısı..

  24. özgürlükçü

    anonim özgürlükçüyü yorumundan eleştireyim derken kimliğini bilmeden kocaeli demokrattaki ulusalcı şöven milli duyguları zirvede devletçi bir köşe yazarına yanıtın linkini verdiğine göre özgürlükçünün kim olduğunu bildiğini iddia ediyorsun.kendi kimliğinide verde senide tanıyalım neden anonim yazdın.ayrıca o linkteki şövene cevabı beğenmediğine göre veli küçük gillerden olmalısın yetmez evetçilerin solculuğunu toplumsal devrimciliğini senin gibi zihni karakollar bağlamış devletçi şöven solcular anlayamaz

  25. özgürlükçü

    devletçi milli duyguları zirvede şöven olup hala kendini solcu sananlara ve zileliye kapak olsun sitedeki anarşizm ile linkteki anarşizmi karşılaştıralım devletçiler.oo7 lütfen izleyip yorumlarsa sevinirim.
    http://youtu.be/MBfzgLyCuqA

  26. Tmm.özgürlükcü tam anlayamiyorum zaten..dil yetersizligimi,farkliligindanmi?
    genede kendi görüsümde kalacagim; 1- bu olay devlet ici örgütünün olayidir! solcular yikmak istediginiz devletin ic islerinde niye taraf tutuyorsunuz? düselen komik durum budur..
    enazindan tarafsiz kalinmaliydi..

    2-) gene mantik hatasi olarak gördügüm su ihtimal kelimesi..
    orali dinlemedigim halde. verilen mahkum kararirini sirf kürt meselesine indirgemekte nerden cikti?!!üstelik gercektirde!
    yani bu ergenekoncular anti kürt oldugu icin tutuklanip mahkum olmadi! dallandirilip karistirilmamali!
    dogrudur nazilerin,stalinlerin en ufak ihtimal varsa öldür yok et herihtimale karsi!

    3-) deliler,ispatlar mahkemenin elinde,bizde degil..yani serbestmi birakilsin belkide sucsuz bunlar,cünkü bilmiyoruz mantigiyla.. sonucta biz zaten konun disinda bilgimizde yok.
    varsa bir bilginiz,belgeniz kurtaralim zavalilari..

    ama onlarin hukuk mantiginida anlayarak..hukukla ilgim yok ama su hikayeyide anlatayim. 90 larda bu ergenekonmu,derin devlet sorunu sokaklara dökülüp Kamyona carpinca iyice desifre olmustu. Sülo,demirelin cumhurbaskanliginda,ecevit,tansu,vs milligüvenlik kurumu gizlice toplandiginda, tansu eyvah,digeri meyvah,baskasi ne yapacagiz,ecevit olayi sosyo.politik edebiyati, demirelde sus,ölde ört deme bana. diyererek caresiz kalmislardi…
    sonradan sülo,careyi disardan bir hukuksal yabanci kelimeyi kullanmisti: devlet rutin disina cikabilir..yani hukukuda gerekirse bir tarafa atar.. polis,kirmizidanda gecer ,hizlida gecebilir..kanunu hice sayabilirde.. bu disarda böyledir..
    burasi karisikmi oldu? haklisiniz.. ihtimal kelimesini nerde,nasil kullanmakta anlasamiyoruz…
    en iyisi söz gümüsse..

  27. Gün Zileli bize bunu mu tartistirmaya calisiyor benmi yanlis anliyorum? pek cok haksizligin toplami olan siyasi iktidar ve devlete karsi cikarken, onun yöntemlerinden de uzak durulabilinirse tutarli bir özgürlükcü olunabilinir. ozne ve yontem ve amac..Ergenekoncu kontrgerillaci fasist dediklerimize karsi onlarin bu kimlikleri nedeniyle, onlara uygulayacagimiz haksizlik hukuksuzluk bizi bir miktar onlara yaklastirir. , yada benmi boyle anliyorum…

  28. galiba en iyisinide sen söyledin..bu yazi enazindan kafa karistirici..27. benim son yazim üstü örtülü olarak yazdigim megamoniadaki 99 un devami oldu.. tamda icine düsüldü bu hatanin.. en iyisi acikca kabaca demeli: Aydinlik örgütünün ic meselesinde haksizligi giderdik..simdide devletin devlet ici zalimligiyle ugrasiyoruz..
    vede artik sahislarlada ugrasmayalim. Dünya dillerinde 10 dergiyi gazeteyi birakip oralmis,halilmis ,cavdarla ugrasirsak..dünyamiz nekadar kücükmüs derim.. sonunda bizi Stalin,hitler-aydinlik vs.vs. örgüt yavsakligina götürür.. üstelik bunlar örgüt degil sahislardir..

    birde su begenmediginiz cavdara gelince, adam tek basina ..cia ajanida olsa sonucta bu adam- ermeni konusunu,kipris,demekratiklesme vs.vs bir yana sadece su kürt meselesinde kelimenin tam anlamiyla basrolu oynuyor!!
    sizlerin topunu toplasak bunu yapamadik..en iyisi gün bile sukuta cekiliyor! aydinlikcilarin düstügü gibi neden düsman ,kendinize karsit ariyorsunuz? aydinlik listesinde gün,cavdar olsaydi aydinligi güclendirirdi.onun büyük,genis ruhlu oldugunu gösterirdi.ama onlar örgüt-lider iliskisi sonucu yavsakligi sectiler..bizde buna düsmeyelim!

  29. özgürlükcü dedigini simdimdi anladimm!!
    bakacagim

  30. demokratik halk direnisi

    Gun Zileli nin sevimli yoldaslari Veli Kucuk -ki sevgili kerimeleri IP uyesi olarak perincek in yoldasi olmuslar bile- ve arkadaslari yine Zileli nin sozunu ettigi “halk direnisi”ni baslatmis olmalilar, bazi cici insanlar saga sola bomba atmaya basladiklarina gore….

  31. özgürlükçü

    zilelinin ‘demokratik halk direnişçisi’ kimdir? hala cevaplamadı kirençsiz,veli küçük,ibrahim şahin,muzafer tekin ve ardılları için ağır ceza istenmesinin peşinden bu yazıya ihtiyaç duyduğuna göre onlar halk direnişçisi olmalı.hiç sokağa çıkmayınca oda haklı halbüki bir sokağa çıksa halk direnişçileriyle toplumsal devrimcileri zilelide görecek sesini duyacak yanlız bir riski var özgürlükçü toplumsal devrimciler gerçek direnişi burjuvazinin ahırından sokaklara yaparken ara sokaklarda eli biçaklı pusuya yatmış ırkçı,şöven,millici,ulusalcı,devletçi faşistlerin saldırısınada uğrama ihtimali var tabi galiba zilelinin savunmaya çalıştığı halk direnişçileri bizim gibi özgürlükçü toplumsal devrimcileri halka ve devlete zarar vermekten engellemek için sokak aralarında pusuda başarılı olamayan ırkçı faşistlerin akıl hocası ve örgütleyicisi olabilmesi içinmi savunma ihtiyacı hissetti anlaşılamadı?çalışların hakkından ve sistemin ideolojisi liberalizminde hakkından gelecek olan özgürlükçü toplumsal devrimciler devrimciler olacağını zileli çok iyi bilmesi lazım kendinin bu çabası ve tersten eleştirisi zemini milli olduğundan eski efendilere doğru savrulmasına neden oluyor bu eleştiriyi sürekli almasına rağmen bu konulardaki ısrarı kendini giderek özgürlükçü toplumsal devrimin önündeki engellerden biri yapmaya kadar gidebilir lütfen dikkat algısı

  32. özgürlükçü

    007 aslında o linki zileleliye izletip türk tipi milli anarşi ile evrensel özgürlükçü anarşizm farkını anlaması sağlamalıyız

  33. Polis beyefendi durur mu?.. Hemen yapıştırıverir komployu. Kendisinin “hocaefendisi” halk direnişinin ilk dalgasında da “sansasyonel cinayetler olacak” demişti ve Hrant Dink, Rahip Santoro, Zirve kitabevi cinayetleri olmuştu. Şimdi halk direnişinin yeni dalgasında da benzer Yeşil-Gladio taktiklerini uyguluyorlar. Tutacak mı? Göreceğiz…

  34. özgürlükcü tam ciddiye alip kapsamli bicimde yazacagim an isaretini görünce anladim komediyi..
    Gün zilelini siyasi fikrini bile bilmeyen birisiyim. düsüncelerini tartisirim.dürüstlügünü,acikligini tartismam cünkü sagcisi solcusu hic bir dönem kimsenin iftira atamadigi birisi olarak dew bir isim olarak hep duyardim. kimbilir bir bildigi var belkide?
    ben onun yerinde olsam hurriyet gibi bir gazete genis kitlelere hitap eden iyi,ilginc bir yazar olmasini.. bilmiyorum..
    yazdigi hayat hikayesi ise türk solunun yaratigi en özgür,klassik olacagini saniyorum.en az 20 yildir türk solu hareketinden zirnik haberim yok..

  35. 1, 2 ve 3 numaralı yorumları okudum. O yorumlarda yer alan Öcalan açıklamalarında şöyle bir hata var: “hata yaptığını anlayan”, “çözümden yana olan”, “çözüme karşı olan” vb ayrımları çok net değil. İktidarda olan “çözümden yana” olur, muhalefette olansa “çözüme karşı”. Öcalan ise kim güçlüyse onunla işbirliğine açıktı. Yukardaki açıklamalarıyla şimdiki müzakere süreciyle ilgili açıklaması bu nedenle birbirinin tam zıddı.
    Dolayısıyla, iktidar mücadelesi rakiplerini safdışı etmeyi zorunlu kılıyor ve liberal düşünce bu nedenle boşlukta kalmaya mahkum. iktidar gibi bir somutluğu hedef alıyorsanız rakiplerinizi bir şekilde safdışı ediyor ve ahlakî düzenlemeyi bi şekilde yapıyorsunuz. Gün Zileli’nin zevkle okunan anıları da bunu anlatıyor. Küçük yerel iktidarlar için bile neler yapmışlar!
    Teorinin, ideolojinin değersizleştirildiği, pratiğin, pragmatizmin öne çıktığı bir dönem. Siz hâlâ teoriden, ideolojiden, ahlaktan söz ediyorsunuz. Dışişleri Bakanı ile Diyarbakır Belediye Başkanı elele, büyük Türk-Kürd ittifakını müjdelediler. Birdenbire Ortadoğu’da yeni bir güç yükselmeye başladı. ABD Kürdlerinden, AB Kürdlerinden sonra bu kez (süreç başarılı olursa) Türkiye Kürdleri sahne alıyor. 🙂

  36. anonim polise cevap yazmamak en iyisi. 9. Sıradaki yorumda eklediğim yazı nedenini açıklıyor.

  37. vede simdi basinda cikan ergenekonculari savunanlarin cogu.
    kürtlere özgürlük vatanseverlere hapis mismis! buyrun onlardan ögrenelim oral az kalir….

  38. Tabii isyan, polisle hic tartisilir mi, biz Veli Kucuklerle,diger generallerle, iskencecilerle ve fasist perincekle tartisalim

  39. Veeee sahne, Cephe kendi küçük sig dünyasindan , Silivride süren adaletsiz Ergenekon yargilamalarinin
    Adalet ihtiyacini giderir.. Ustelik baris sürecinde.. E artik bunlar valla billa biz kemalist vatanseverler degiliz demesinler… Neymis ??? Perincek in IP sinden daha tehlikeli kemalistlerde varmis…

  40. cephe sahip cikti

    cephe ankarada ki velikucukvari “demokratik zilelici direnis eylemleri”ni ustlendi demek ki ciracinin ustun bir demagojiyle fethullahcilara oteledigi eylem cepheye aitmis, vay,vay…sakin cephe de fethullahci olmasin gerci yarisi hatayli alevi, yuzde kirki zarali alevi, yuzde onu da pontuslu olan cephedennasil fethullahci olur biraz acaip ama ciraci buna da bir kulp bulur, ama “sizin fethullahci”deyimine takildim dogrusu neden bizim oluyormus.daha cok sizin, oyle ya fethullah bey abd de, eee zileli bey de ingiltere idi, daha yakin degil mi bu iki odak?

  41. özgürlükçü

    007 aslında sitede kendini verimsiz ve olumsuz tüketmekte dediğin gibi hürriyet ve benzeri çok satan gazetelerdede makaleleri yayımlansa belki muradını daha iyi gerçekleştirip bizim katkı vermeye çalışıp beceremediğimiz toplumsal devrime ne katkısı olduğunu daha iyi görmüş olurduk.

  42. özgürlükcü kimbilir 70 lerin özlemi var günde..o devrimciligin moda oldugu yillar daha gelmez.gerci en fesatca düsünürsek acabaaa kendi evlatlari olarak bildigi PDA i kendi simdiki görüsleri üzerinden kurtarmaga calismasida cok kötü olmaz.
    insest olmus,mikroplasmis,rezil rusha olmus bir kurum hic olmazsa biraz iyi olurdu..
    ben sahsen burada bir fikir olusabilecginden süphe ederim.solcularin temel hatasi ayni dincilerin,tarikatcilarda oldugu gibi, en temel konularin tartisilmasi tabu olurken,(yasakmis,ayipmis gibi) ,metod,vede sonu gelmez,güncel politika uzmani olunuyor.. tüm enerjiler rakiplerin ruhlarina kadar incelemekle harcaniyor.. buda ister istemez zaten herkes ayri kafadan calar..
    su temel konular sanki tabu: izm, üzerine marksin bile marksizm kabul edemeyegini,marksin en dogru en önemli teorisi,ekonomi oldugu halde neden bugün bir ekonomik sorunda ensesiz taraf kalindigini,sosyalist ülkelerde neden felc oldugu.bugün öldü,bitti ,cürüdü denilen kapitalizm,emperyalzm 200 yildir neden yasadigini ,felsefede ne idigi belisiz,diyalektik,tarihi dialektik ne oldugu,asla kabul edilemez olan iktidarin gasp edilmesinin ne oldugu,bireyin toplumsal özgürlük adina tam fasistce özgürlügünü ve itibarini kaybettigi vs.vs bunlar sanki tabu,ayip,zayiflik.. ha sen bunlari bilmiyormusun?!tavri..
    biz ahmedi mehmedi tarisalim cok bilimsel,cok önemli..!

  43. baris sürecinden kapitalist modernizm karsiti malazgirt te baslayan ümmetçi kardeslik cikti, haydi yoldaslar hepberaber süreç namazina..e cihad edilecek yerler var daha…

  44. Kapitalist-modernite karşıtı olmak tabii ki doğru bir şeydir, ama onun yerine Ortaçağ ittifaklarını (Malazgirt İttifakı, Çaldıran -İdrisi Bitlisi- İttifakı, Hamidiye Alayları İttifakı vs.) ikame etmek çok yanlış ve halklar için tehlikelidir.

  45. yaw! surda biraz oynayalim dedik! herkes cok ciddi oldu!

  46. cephe sahip cikti

    Veli kucuk tipi kapitalist modernlesmecilerin baris surecine karsi cikmasi dogal, zaten bu tipler bizim icin kriterdir,
    bunlarin karsi ciktigi hersey iyi, destekledikleri hersey kotudur.zaten bunun icin mecburiyetten her 10yilda bir ozelestiri yaparlar, veli kucuk un yoldasi zileli ye tavsiye
    Bir on sene kadar daha yasa da ozelestiri yapmaya vaktin kalsin.

  47. anonim 46 savunma makaminin baska sorusu yok size, yalniz anonim 48 veli kücügü yalnis yerde ariyor veli kücük ve onun gibilerin dusuncesi malazgirt yavuz kardesliginde içkinlesmisdir bu gün. hem ümmetçiligi elestirince ama sende veli küçük süüüün diyen bir anlayisin özgürlükçü ilerici baska bir argümani yokmola:)))))

  48. kapitalist modernite ye karsi olanlar su kapitalizmin mülkiyet iliskilerinede bi cift söz edelerdi , su kapitalizmin devletinede bi çift laf edelerdi:))))

  49. Veli Küçük ile kendim arasinda bi baglanti aradim, gez ve arpacik geldi aklima baskaca bi iliski kuramadim:)))

  50. özgürlükçü

    pratik yaşadığımız hayatın politik olduğunu ve sürekli müdahil olduğumuz hayatta politika ürettiğimizi hatta konuştuğumuz yada konuşmadığımızda bile politik bir mesaj ve tercih içerdiğini yaşanan hayatın dışına düşüp 100 yıl öncesini yaşadığını sananların anlaması imkansızdır.tarihi bir süreçte milat sayılabilecek bir eşikte olup bitenleri kendi dar ufkundan anlamaya çalışanların çıka çıka ümmetçi bir kardeşlik çıktı demesi çok normal.tam zileli sitesi tarzı olmuş.zaten yayımlanan makalelerdende siteyi eski efendilerin millici devletçi çizgisinin hegemonyasına hizmet aracına çevirme gayretlerinden anlamıştık.007 nin haklı sitemi tartışamama yetmezliğimize tartışabilmek için gerekli askari evrensel özgürlükçü toplumsal devrimci alt yapı yetmezliğimizde eklenince işlevsiz çorbaya dönüyor yorumlar.bu durum bile bu önemli günlerde ne yapmamız gerekirken bizim hala nerelerde olduğumuzuda açıklıyor sanırım

  51. sadece günün ihtiyaclari cercevesinde politik tavir almak ? varolanlarin icinden birini secip onun pratikcisi olmak, bir olguyu apacik bir olguyu görmeyip düsünceyi sonuna kadar zorlamak anlamamak algilamamak icin… insanligin özlemleri en temel ortak düsünce tartisma zeminimiz degilmi? bu cerceveden kimseyi elestiremiycekmiyiz. ezilenin kurtulusu, ezilenin ezen statüsünde olma istegi, yukaridan iktidar sahibi üstenci söylemin eezilene maledilmeye kalkisilmasi, ezilen in ozgürlükçülügünün malazgirtte bizde vardik söylemine ihtiyac duymasi , kaygilandiriyor beni, böyle deyince millici oluyorum.. eyvallah

  52. her sey bir yana varolan süreçten IKTIDARIN hiç rahatsiz olmamasindan rahatsiz oluyorum…. Veli Küçükler ve ergenekon mevzusunda zileli ile ( yargilama ve yontem üzerine yazdiklarina katilarak, ama yargilananlarin pek çogunun daha agir yargilamalar hakkettigini unutmadan) tam ayni düsünmüyorum. ben silivridekilerin disari cikmasini degil onlari orada tutup onlari gerçek suclari ile yargilayamayanlarinda orada olmasini istiyorum desm anlasilirmi ki….. bu ülkede komünizm ile mücadele dernekleri ergenekon vs gibi örgütlerin diger ayagi degilmiydi, islamcilar ne zaman ezilen oldular bu ülkede, silivridekiler , suclarindan dolayi mi oradalar yoksa iktidar kavgasindan dolayimi, sistem iktidar içi bir kavga var demek niye bu kadar zor.

  53. Ya özür dilerim, vaktim yok, o sebeple tüm tartışmaları okuyamadım. Ama biri bana şu sorunun cevabını verebilir mi? Peki de o zaman Veli Küçük’leri nasıl yargılayacağız? Hatta boşverin yargılamayı, o adamların mesela Trabzon’da örgütlenip, sonra bebekten katil yaratan düzen kurmalarını yalnızca ideolojik yollarla mı engelleyeceğiz? Yoksa bir şekilde tekerlerine çomak mı sokacağız?

    Ergenekon yoktur deriz, bu doğrudur. Bu derin devlettir deriz, bu falancadır deriz, bu filancadır deriz. Buraya kadar tamam. Ama bu katil üretme makinalarını nasıl durduracağız?

    Bu davalar, muhalifleri korkutmak ve iktidarı güçlendirmek için açıldı. İstemem yan cebime koy’u da derin devleti “ötekileştirip”, sanki olağan üstü bir şeymiş gibi lanse edip, kişisel hataymış gibi lanse edip, sistem içine bağlamak oldu. İyi de, o adamları nasıl yargılayacağız? Kapitalist düzende Hitler Stalin mahkemesi oluyor. İşçi sınıfı iktidara gelse yine aynı hesap olur. İyi de katilleri nasıl yargılayacağız?

  54. Günün sorunu ne?!! hayir kelime oyunu yapmiyorum… bugün kürtlerin,bizimde en önemli gelismesi olayi yasanirken en önemli soru?? bunlarami sevinecegiz yoksa ergenekoncu,irkci,milliyetci,fasist,irkci takimi icinmi sizlanacagiz??( bunlarin icinde sucsuz yada sucun agirligi tartisma götürsede)

    Günün yazisi maalesef dramatik,kromatik olmus.manialarla fazla ugrasip,sinirle yazilmis kime vuracagini bilmeden yazilmis gibi..
    beyler sevinelim,kutlayalim gelismeyi.. Türkiye tarihinin en önemli gelismesidir! bölgenin en önemli olayidir..1-3 seneye kadar Pkk yi kürtlerin en büyük düsmani bilip,dedigim halde simdi bir ulusun kurtulusunu yasiyoruz! ve ne ayiptirki solculugun en önemli kriteri olan bu konuda herkesten geri kaldik!! tayyip bile gecti ,solladi solculari! o bile hertürlü milliyetciligi ayaginin altina almis lafi ederken solcularimiz milliyetci,yada kürt düsmani yada hepsinden kötüsü lakayit kalmistir!! o biraz garipce gelen,fazla zekice gelen Zilelinin en son sorusunada bu gelisme cevaptir!! yani Türkiye bu sorunu ,kürt sorununu cözdügünde Türkiyeyi de özgürlestirip demokrat yapacaktir! darbecilerinde zemini kalmayacaktir. daha adil yargilama olmasini güclendirecektir.. son söz:
    Kürt baris süreci ALTINDIR ergenekon gelismesi GÜMÜSTÜR!! yasasin Kürtlerin davasi! bizide demokratik özgür yapacagi icinde kürtlere binnn selammm!!!

  55. cephe sahip cikti

    Gun zileli veli kucuk ve diger generaller icin “onlar masum” diyor, darbe girisiminin hukuksal bir suc olmadigi ictihatinda bulunuyor, dolayisyla butun bu guruhu akliyor, bununla da yetinmiyor bunlari kurtarmak icin herkesi direnise cagiriyor, abdullah ocalan’i da ima yollu “kurtlerin stalini” olarak niteliyor, siz daha neyi tartisiyorsunuz? Buranin oda tv den ne farki var? Zileli nin soner yalcin dan ne farki var? Birakin bu yuzeysel ve daha cok stalin arastirmalarindan ibaret ici bos anarsist soylemini.

  56. Hahahah. Suçluya verebildikleri tek örnek

  57. Hahahah, “suçlu” diye verebildikleri tek örnek Veli Küçük 🙂

  58. bosverin su apo,stalini halay cekin! oturdugunuz yerde bile olsa! daha cok tartisiriz!!
    kacik bildigim apo bile bizim düsmanimiz yoktur mhp bile degildir diyor! biz ise en hertarafa düsman!

  59. 61in son sözü kuvvetli..

  60. cephe sahip cikti

    Yenicag,ortadogu,sozcu,yurt,sol,aydinlik….fasist ve sol gazeteler sozbirligi halinde barisa ve kurtlere veryansin etmekte, diger merkez akim gazeteleri hangi egilimden olursa olsun genelde olumlu…bu fasist yalakaligi,irkcilik, siddet hayranligi turk solunun alnindan en az 10yil silinmeyecek bir leke, yaziklar olsun.

  61. solcularda hertürlü hastalik oldugunu demistim ama bukadarda hasta olmasi tarihe gececek igrenc bir durum. gün kitapindada yazmisti,solcular fikirlerini hep disardan,sundan bundan almis hatta müziklerini bile uyarlanmismis..solda beyin,yürek,vicdan
    da kalmamis..en yakisir kelimeyi bulamiyorum.cocugun sakat dogup,olusamamasi anlaminda; malformation,missbildung!!biri cevirsin!

  62. Gün, solu eleştirmiştir ama hiçbir zaman senin gibi ya da buraya yazmakta olan polis masası gibi sol düşmanlığı yapmamıştır 007 sıfır sıfır yedi arkadaşım. G.Z.

  63. ya da sıfırı tüketmiş arkadaşım mı deseydim…:)

  64. haha.. cok yanlista degil…hemde heranlamda..ne ben solculuk sevdam var.nede Gün Zilelinin o bitmez tükenmez devrim romantiszmi..bir izm den baska izme düssede..

    yapmak istedigim ,sadece nostalji yapip tatli sohbet etmek degil kendime göre impuls,impact,ivme vermege calismakti..nede olsa Dünya sol hareketi ,dünya kültürene cok önemli degerler vermistir.sag degildir.olamazda..yani politikaninda özü,kaynagi bu akimdi. kendini yiyen,kendini yok etmis olsada.. hele hele Türkiyedeki simdiki hali..
    Gün inanki sola ne polisler nede oo lar zarar verir..o hep kendine zarar verir..yukardaki yazilarda bunun ispatidir..

    politikadan nefret ettigimide tekrarlayim..

  65. 62 cephe sahip cikti sanirim hayal dünyasinda yasiyorsunuz. abd sinden akp sine mit inden itine sahip cikilan bir sürecte ümmetçiligin, malazgirtciligin, gericiligin, en bayagisindan demagojik oportünistligin , kimin üzerine yapisip kalacagi belli olmaz. öcalan pek aldirmaz buna ama ya sizler , kendini yari tanri sanan bi stalin müsvettesinin özgürlük adini kirletmesine canak tutanlar….

  66. öcalan paradigmanin iflasini sagdan okumus

  67. ocalan a elestiri getirilince neden kürtlere veryansin edilmis oluyor , cok ucuz bir demagoji degilmi bu…

  68. eskiden mitinglerde maocu lar 5 li tabir edilen resimlerin oldugu pankartlar tasirlardi ayni pankartta marw engels lenin stalin mao, simdi artik yeni bir sürece girdik pankartlarimizda musa, isa, muhammed, said-Nursi, ocalan

  69. eger bu sürecin iyi bir sürec oldugunu soyluyorsak(ki düsünülebilinir) , neden ocalan yerine erdogan i kutlamiyoruz ki sürecin önderi de mimari da odur,

  70. sifir iyidir.herseyi sifirdan baslamak iyi oldugunu belirten Tolstoyun dehset bir sözünü hatirlatirim.edebiyatcisiniz..
    meselede sifirda oldugunu görebilmek.. yoksa sifiri bile bulamamak tehlikesi vardirki simdiki solcularinda tamda durumu bu..sifir bile degiller! acinacak durum..sagcilar,solu sollamis,tarafsizlar solu kurtarmaga calisiyor durumu bu..

  71. ayrica o alintiyi alirken gün zilenin le ayni görüste oldugu demekte istenmemistir. gün zilenin görüslerini bilmem.yazdiklarini kendisi anlamiyor demiyecegim ama farkli yorumluyor..dürüstce ,acikca yazdigi icin örneklemege gidildi..
    Türkcesi; Günün yerine bir yorum yapmaga kalkmadik! okadarda sifirsiz degiliz yani -:) iyi sifirlar!

  72. özgürlükçü

    007 nin yorumuna katıldığım gibi türk tipi milli anarşizm yaratacağım derken eski efendilere savrulan zileliye tercih ederim sıfır olmak efendilerden azade olmak daha hayırlıdır. yusuf cemal 25. yorumdaki linki izlerse sevinirim yorumunu merak ettim

  73. özgürlükçü

    ortada ne devletin ne iktidarın nede erdoğanın yaptığı bir şey yok en ufak bir adım yok şu ana kadar yapılanı kürt özgürlük hareketi yapmış ve silahlı mücadelesine türkiyede son tek taraflı son vermiştir.sadece ağırlaştırılmış tecritte vekillerin bir kaçına ziyaret izniyle sınırlı devletten adım gördük hala avukatlarının görüşme talepleri rededilmektedir.bu bir millattır bunuda yaratan erdoğan değil tam tersine öcalan liderliğindeki kürt özgürlük hareketidir bu milattan sonra siyasetin paradigması değişmiştir tarihin çöplüğüne düşenlerin yalan yanlış tolumsal muhalefetin özgürlükçü devrimci dinamiklerini efendilerle birmiş gibi göstermeye çalışıp itibarsızlaştırmak isteyenlerin neye ve kime hizmet edip kirli savaş savunuculuğuna düşüp kirençsizler,veli küçükler,perinçekler,bahçeliler,nevruzda sokaklarda pusu kurup eli biçaklı ırkçı faşistlerle ayni şeyleri söyleyenlerin yanına düşenler nasıl anarşist olabileceklerini merak etmekteyiz sayın zileli 25. yorumdaki linki izlede evrensel özgürlükçü anarşistlerin ne dediğini gör aradaki farkı anlayacaksın

  74. özgürlükcü sagol.biraz anlasilabilmek güzel.. o vidyo gercekten harika! Türkiyenin en büyük lideri varmis,kurtaricisi varmis bilmiyordum.Tr de liderler var oldugunu bilirdimde liderlerin lideri tpndekinede ilk karsilastim.beni encok güldüren,hitlerin,mussolinin,stalinin vs. liderlik havasiydi. bizdede varmis! hele hele en canalici yerinde not kagidina bakmasi yokmu..koptum! cok egitici clip!Dünya klassigine girer!

  75. sıfırı tüketmek dedim…

  76. anladim.. bende herhalukarda ” ihtiyati tutuklama ” önlem yapip aciklama yapmistim…espirinin degeri vardi. -:)

  77. özgürlükçü

    007 o videoyu tafsiyemdeki gaye senin kaçırdığın bu sitedeki zilelinin parlamentoya burjuvazinin ahırı dediği tartışmada bende bir avuç özgürlükçü emek demokrasi özgürlük bloğu vekili elinden geleni yapmaya çalışıyor demiştim.video izmit işçi kurultayının işçilerle HDK vekili levent tüzel ve chp kocaeli vekili m.hilal kaplanın yeni anayasadan işçilerin beklentileri konulu toplantı olması ve sitedeki zileli görüşü bir anlamda tüzel parlamentodan semayenin ihtiyacı yasalar çıkıyor demesiyle haklılık kazanmasının örneği olduğu için önermiştim yoksa liderlik vs gibi bir maksadı yoktur.konuşmacının notuna bakması ironisi çok güzeldi nedeni chp vekili konuşmasında hem 12 eylül anayasasını eleştirip hemde değişmez maddelere sıra gelince gör bizdeki feryadı demesinin eleştirisinde konuşmacı notuna bakıp chp vekilinin kendi cümlesiyle eleştirmek istemesinden olabilir.asıl önemlisi bizdeki çarpık devletçi sol anlayışın iktidar devlet eleştirisi özgürlükçü toplumsal devrimcilerin olması gereken iktidar perspektifi açısından önemliydi.sorunsuz iktidar olamayacağı ve iktidarı asıl sahibi halkın kendine verecek kural kurum ve işleyişlere kafa yoramayayıp bilip bilmeden eski yada yeni efendilerin hegemonyasına savrulan millici sol eleştirisi önemliydi

  78. yusuf cemale cevap; hukuktan anlamayiz.. isin bilimsel yönüde,cözümede var tabi.. yamyam mahkemesine havale edip yedirtmek! sorun biter!

  79. özgürlükçü

    78.yorum yaptığımız yukardaki makaleye çok ciddi açıklanmaya muhtaç eleştiriler almasına rağmen sayın zileli bu ciddi eleştirilere tek cümle değinmemesi ilginçtir.ya bizde bir sorun vardır belkide çok ön yargılı ve asıl mesajı anlamıyoruz yada zileli cevap verme ihtiyacı hissetmeyerek demokratik halk direnişçileri dediği halkın en devrimci öncüleri olarak gördüklerini koruma ve kollama görevine soyunmuş olabilir.bir açıklayıp öğrenebilsek onlara benzeyip ‘demokratik halk direnişçisi’ olmaya çalışırdık bizdende esirgediği ve gizlediğine göre felakette ilk korunacaklar olabilir

  80. özgürlükçü

    zihnindeki karakollardan kurtulamamış özgürleşememiş zihinlerin özgürleşip evrensel özgürlükçü insani değerlerde insanlık ailesine katılmamızın en özgün toplumsal muhalefet dinamiği kürt özgürlük hareketinin son hamlesi hepimizin özgürleşmemize katkı vermesinden fesatlanıp en devrimci öncü kendini sananların saldırması gibi duruyor en güzel olup biteni açıklayan yorum 007 den geldi bu durumun kime ne zararı olduğunu anlayamadım neden bu hiddet ve saldırı mala davara ne zararı oldu kürt özgürlük hareketinin silahlı mücadeleyi bitirip hepimizi özgürlükçü demokratik siyaset mücadelesine davet edip bunun bir başlangıç olduğunu açıklaması anlamadık neye zararı oldu mala davara mı?

  81. davarami malami zarar? cok güzel bir söz..sanki eski mezeponyalik bir deyim.. burada siyasi düsünülüyor.insani degil..is siyasete bindimi en axiometik dogrular,matematik,geometrik dogrular gecerliligini yitirir!
    sordugun sorunu cevap verecek cikarmi bilmem genede…

  82. 50 islemi 50 kisiye cevap vermekle ugrasan birisiylede ugrasmak,ondan hatasiz is beklemekde saflik,insafsizlik olur.zaten kisiyle ugrasmayi yanlis bulurum..
    genede bu cok önemli gelismege herkesten tavir beklenir. gün zileliden daha cok..

  83. devlet hic birsey yapmadi deniyor , o zaman olan biten olumlu seyler nedir el insaf , biz kurt hareketini elestirmiyoruz (elestiremeyiz cunki iradesi imralida) ama kendinize bir sorun, neyi kutluyoruz, deniyorki herseyi kürt hareketi yapiyor ama devlet bisey yapmiyor.. bunlari elestirince kürt hareketi düsmani oluyoruz, iyi ki perincek var yoksa kürt hareketinin onderligine yönelen elestirileri savusturmak icin malzeme kalmiyacak birilerine, ne okudugunu anlamak niyeti var , ikna edilmeye acigiz, defalarca yazdik kürt ulusal hareketini perincek gibi degerlendirmiyoruz diye. ama anlasilmak istenmiyor. devlet birsey vermiyorsa kürt hareketi buna ragmen iyi seyler yapiyorsa, ve kürt halkinin milyonlari bulan katilimi ile ne kutlaniyor, demokratik ozerklik bile yok, genel af bile yok, ocalanin mektubu kürt halkini manupule edip surece katmak icin liseli kizlarin humanist egilimlerini ikna edebilecek kadar bos laf yigini. tekrarliyorum devlet hic birsey yapmiyorsa ne oluyor, savunma tarafinin baska sözü yok….

  84. davara mi mala mi zarar…. suna zarar , ezilenlerin sinif kitle zumre , ulus , ulusal azinlik, tüm ezilenlerin defterinden, bilincinden, yeni bir donem basliyor hersey daha güzel olacak mavralariyla, varolan yerlesik sistemi yikmak, daha iyi bir gelecegi kurmak dusuncesi, ocalan in beceriksizce yaptigi demagojik kavramsallastimalarla siliniyor. davara mi mala mi zararmis, zarar in kendisi bu zaten simdiden bilinc bulanmis, hic birsey olmuyor ama buyk seyler oluyor, bu surecin disinda kalan kriminalize dir. daha ne olacak olan olmus zaten….

  85. hersey bir yana tek bir kisinin aldigi kararlarla (oyle soyluyor kendisi) bir ozgurluk geldigi , iyi seyler oldugu düsünülüyorsa, bu özgürlük sözünün irzina gecilmesi degilde nedir…

  86. olacak olan olmadi.. sürec basladi.bu olumlu bir sürec!
    meselede bu surecin icindemisin disindamisin?yoksa karsisindamisin? söz gümüsse… yazisida bunu yadsimiyor..
    bu surec,zorlu,zigzagli,uzun olacagini herkesim biliyor!!
    hemen herseyi bir devrimle halletmek solculugun zaten yapisal hastaligi.. bu sürece katkisi icin gerekirse cia ya,mit i tayyipi kutlamaktan cekinmem…dostlarin,dikizli bakislarindansa..

  87. Anonim sen hala kisilerle ugrasiyorsun. toplumsal olaya bak!
    kafayi kaldir.gelismege olumlu reaktion göster.kin,nefreti birak..kürtlerin özgürlügü türklerinde özgürlügünü güclendirecektir..

  88. Pkk yada aponunda üstüne cikarak düsünmek,görmek gerek..
    o sorunda kürtlerin sorunu olsun.herkesin görüsünden,dünya görüsünden vazgecmesi gerekmiyor..kürt sorunun cözümünden umutlu olunmali,dünyada bunun farkinda.yalniz siz degilsiniz korkarim..

  89. ha örnekmi? stalinden nefret ettigim halde insanlik tarihindeki en anlamli en dahiyane stalingrad savasinda ruslardan yana tüm ruhumla desteklerim.apoyu stalinin teki de deseniz..desteklemek gerek.mesele kürt özgürlügü…stalin,apo degil..
    gerekirse generalleri bile,mhplileri bile savunulur eger haksizlik söz konusu olursa(ki burda haksizlik tartisilir) mantigini burdada uygulamak gerek.. apoya düsman,oda sana düsman olsada..

    Burdaki anonim arkadas bu sitenin resmi görüsünümü söylüyor? varmi böyle sözcüsü buranin?

  90. ne oluyor ya? ortada Gün Zileli nin Türk siyasi kavramina katkisi olan yazisini sonbaharda Ertugrul Öztürkten okumustum. Kürtbahari kerametinde bulunmustu Gün Zileli..
    iste bahar! iste Kürtbahari! ortada Gün Zilelei yok! ne oluyor?
    DR.ummu gelsin yani? yada artik birsey demiyecegim…

  91. son yazan anonim arkadas benim sitenin resmi gorusu varmi yokmu bilmem cumlelerimi cogul ekiyle bitirmem tamamen agiz aliskanligidir. gün zileli nin benimle yakin seyler soyledigini de hic sanmiyorum. anladigim kadariyla zileli de sizler gibi süreci desteklemekte , yazisini da elestirenlerin dogru anladigini sanmiyorum. Liberal tutarlilik elestirisi yaparken kendisini tutarli bir liberal konuma koydugu anlayisindayim. yukarida kürt ulusal hareketinin onderligini elestirince aha buda erkenekoncu gibi bir demagojik yanit almaktan biktigimdan veli kücük ten baska argumaniniz yokmu derken veli kücüg u tüm silivriyi kasdederek yazdim. ben silivride yargilananlarin bir ikisi disinda sucsuz gunahsiz olduguna inanmiyorum. kafalarimiz perincek ile ocalan in cizgileri arasina oyle sikismiski, hem ocalanin cizgisini hem perincek ulusalcilar vs cizgisini de mahkum eden bir anlayisi anlamak zor geliyor. ve kafasinda hapishaneler olanda ben oluyorum üstelik. onceleri samimi bulup yanitlamaya calisiyodum, artik bu tarz i samimi de bulmuyorum. yani ocalan i elestir ergenekoncu ol yada hdk cercevesinde kuyuruguna takil . … bu zorlanarak bilincli demagojik bir bicimde dayatiliyor, yukarida kisileri degil toplumsal olaylari tartis demissiniz. e onlari sorduk iste neyi kutluyoruz diye, yuvarlak yanitlar aldik, somut olarak ne kazandik nasil bir yeni surec basliyor kim baslatiyor kim yurutuyor neden? oyle seyler yaziliyorki matruska bebekleri esprisi gibi, iyi seyler olsunda stalinde olsun cia da olsun hitler de olsun peki iyi seyler ne yanit yok yada demagojik suclamalar…. sanki klasik dogmatik sol gibi dusunen benim, oysa sorgulamadan biseylerin pesine takilma hastaligidir dogmatik solumuzun tavri, dogmatik solu liberter kulvardan elestirdigini soyleyenler aslinda yeni bir tarihsel surecte gecmisin de gerisine dusen yontemleri yineliyorlar farkinda degiller, indirgemeci toptanci elestiriler vs vs… su soruyu sormaya korkuyorum akp nin israille iliskilerini resmi duzeyde duzeltmesi ve kürt bahari bir savas olursa ne diyecegiz ne yapacagiz. tartisma yontemi olarak demagojik olmayan elestiriler alirsam sevinirdim, ya kasdetmedigim seyler mal ediliyor yada kolayina kacilip ergenekoncu yapiliyor yada tersi.. biktirici gercekten…….

  92. ben ne soyluyorum bana kurt lerin ozgurlugu turklerinde ozgurlugu dur diye akil veriliyor hehehe ya ben ikisndende degilsem diyecegim ama . yani oyle ya pkk elestiriyorsa turktur biraz demokrattir hadi sundaki kurt dusmanligini giderelim:))) oy oy oy ne diyeyim. kürt halkinin dostu olmak ucuzlamis…

  93. bagimsiz kürdistan ne oldu : cagi gecti ekolojik demokratik federasyon, ona ne oldu: demokratik ozerklik, ona ne oldu zamansiz ve asiri bulundu, ana dil ne oldu ileriki dönemdeki mücadeleye ertelendi,af ne oldu daga kacti daga ne oldu, tek somut sey kürt halkinin silahli gücleri kendi ulkeleri disna cikarildi , bunu 1 milyon kürde kutlattilar. cubugun ucunu biraz buktum bilincli bir sekilde abattim acaba dusundurebilirmiyim diye…..

  94. acimasiz elestriler alma pahasina yazmak zorundayim. en genel anlamda (ki ben bunu tam savunuyorum diyemem) silahli mucadeleyi, sürdürmeyi dogru bulan bir anlayisi, kirli savastan rant elde etmekle suclarken cok dikkatli olunmalidir. ortada bir kirli savas varmidir, evet vardir, eger savasin kirli yada hakli olani vardir diyorsaniz, savasin kirli tarafinin egemenlere devlete ait olani demek durmundasiniz, boyle demezseniz kurt halkinin silahli savasiminida mahkum edersiniz, gelir karsiniza bir akp li savasi sen baslattin ilk silahi sen cektin sen bitir der. eger butun savaslar kirlidir diyorsaniz pkk nin gecmisini mahkum etmek zorundasiniz, ama o olmasaydi ne olurdu yanitlamalisiniz. her durumda demagojiye kacmadan silahli mucadele bir alternatiftir derseniz büyük bir ihtimalle kandil ilede celisirsiniz. belirli sartlarda silahli savasi surdurmek isteyebilirler, o zaman suclanmalari gerekir savas rantcisi olmakla, ucuza kacmadan elestriler getirmeli .

  95. bir alternatif degildir olacakti

  96. niye cikmaz sokaga,dilemmaya düsecegizki? apo yada silivredeki? kim dediki benim apocu oldugumu? simdiye kadar kimse benim kadar onu elestren olmadi. ona,yada pkknin yanlisliklarini tartismak ayri konu,baris süreciyle baslayan gelismege bakmak gerek. tabiki kirli savasi tartisilir,stalinciligi tartisilir,liderlik maniasi tartisilir.vs.vs
    elde birsey yokmu diyorsun? evet,elde var sifir.sifirla baslayan yeni bir sürec var. dünya hissediyor,görüyor.sen apoya takiyorsun,silivriye takiliyorsun.. iyi bak, gelismegi gör: apo ,isteyelim istemeyelim Kürt hareketinin resmi muhatabi olarak RESMEN kabul edilmistir.Kamu oyu,enbüyük engelken simdi süreci olumlu görme egilimine girmistir..Tüm basinda,Dünyada desteklenmistir. Silahlari cekilmege baslanmistir.. artik ölüm haberi duymuyoruz! herkese kin,silah ceken pkk artik hertarafa Dostluk,görüsme kapisi acmistir!yani somut gelismeler en azindan benim gördügüm simdilik bunlar.
    bekle gör politakasi da yanlistir.Simdiye kadar Apoyu hep elestirdim,bundan sonrada destekleyecek halim yok demekte yanlistir. birak aponun hikayesini,silivrinin gecmisini, sürece bak!

  97. bazi seyleri bilmemek dahami iyi yoksa? ben hdk? yi bilmem,ergenekon davasiyla ilgilenmem..yoksa buynuzumu oralara takar baska seyleri göremezdim belki.. bazi seyleri galiba uzaktan iyi görünüyor..agaci görüp ormani görmemek ,öküzün altinda buzagi aramak hatasina düsülmüyor gibi..

  98. ya,anonim arkadisim,seninle burda degilde cocuk bahcesinde tartisalim..politikalarin oraya uygun..oynamayi bende hep severim..

  99. mizmizlik yok ama..

  100. peki 007 anlasilan burayi terketmenin vakti geldi

  101. oo,sensiz ne yaparim? bende intihar edeyim!

  102. özgürlükçü

    anonim var olan yerleşik düzeni yıkma mücadelesi ne olacak diye soruyor son gelişmeler yerleşik gayrımeşru düzeni yıkmaya engelmi olur tam aksine şimdiyedek toplumsal muhalefetin politik programını şiddetin kaosunda bütün sistem mağdurlarına ulaştıramayıp duvara toslamasının önündeki engellerin kalktığı HDK ve varsa benzer toplumsal muhalefet dinamikleri demokratik siyasette daha etkili ve başarılı olması gerekmezmi yoksa mala davara zararı var sananlar sistemi,devleti ve iktidarı demokratik siyasetle alt edemeyeceğini sanıp kendine güvenmeyenler olmasın biz kendimize asıl olarakta sistemin mağduru türkiye halklarına inanıp güveniyoruz onlardan öğrendiklerimizle bu efendilerlede baş edebiliriz artık bir seçeneğimiz var asıl demokratik siyaset ve alternatif başarı siyaseti şimdi yapılacaktır bu son değil başlangıçtır

  103. Özgürlükçü linkteki videoyu izledim. Aklıma ilk gelen Occupy Wall Street tartışmalarında, Occupy’cılarla IWW arasındaki tartışma oldu. IWW o eyleme kısmen destek verdi. Ama eleştirisini de sakınmadı: Biz %99 değiliz!

    Ben IWW ile aynı şeyi düşünüyorum bu konuda. O kimlik, yönelim ve inanç mağduriyetleri gerçekten var mı? Var. Ve o mağduriyetlerde toplumsal muhalefeti ilerletecek güç var mı? Var. Ama mücadelenin en ilkel safhalarında bile benim dertlerimi ortadan kaldıracak toplum yapısı ile o mağduriyetlerin kısmi de olsa çözümleri arasında problemler çıkıyor. Ben o mağduriyetlerin hiçbirisinin “antagonist” olmadığını, yani burjuvazi ile proleterya’nın karşı karşıya gelişi kadar çözümsüz olmadığını düşünüyorum. Kürt sorunu mu? Çözümü Türklerin şövenizmden vazgeçmeleri, kendi kimliklerini biraz törpüleyip, başkasının hakkını teslim eden bir ortalama ideolojiye sahip olmaları ve Kürtlerin de kendi temel haklarını bir daha hiç bir modern devlete teslim etmeyecek şekilde organize olmaları. Tabi bu yalnızca milliyetçilik denen saçmalığı rayına oturtmak demek ama şimdilik, geçici de olsa bir “çözüm”. Kadınların ezilmişliği mi? Çaresi, erkek (ve tabi ki kadın) kimliğinin ortadan kaldırılması ve bu dikte edilen kimliklere karşı mücadele etmek. Hangi kimlik, inanç ve yönelim mağduriyetini ele alırsak alalım, karşı tarafla bir uzlaşma yolu var. “Barış” savaşan iki tarafın savaş yapmamak üzere anlaşmasıdır sonuçta.

    Ha tabi bu, kimlik politikalarının kendisini de aşan bireyler, topluluklar, hareketler yaratamayacağı anlamına gelmiyor. Yani kadınların ezilmişliğinden giren birisi, işyerlerinde çalışanların üretimi kontrolü noktasından çıkabilir. Ya da Kürt sosyalistleri, “Barış” olduğu zaman devletin alacağı makro ekonomik önlemleri çalışan sınıf lehine önlemlerle değiştirmek için çabalayabilirler. Ama problemin var olma mantığı gereği, bir bütün olarak her kimlik problemi taşıyan bu noktaya ilerleyemez.

    Ama bu tip bir konumlanmayı, burjuvazi ve proleterya arasında bulamazsın. Birinin varoluş koşulu, diğerinin yoksulluk koşulu. Ve ekonomi bu düzende sürdüğü sürece bu aşılabilecek bir sorun değil. Barış imkansız. Uzlaşmalar hep geçici. Diyalog, bu tarafın kötü halinin diğer taraf tarafından anlaşılması, diğer tarafa karşı empati vs. hep ezilen tarafın aleyhine. Bu cendereden çıkış yok.

    Anarşizm mi diyeceksiniz, ergatokrasi mi yoksa komünizm mi, her neyse, o geldiğinde kimlik problemlerinin çözülmesinin önündeki zorluklar kalkacak hiç kuşkusuz. Yoksa amacımıza ulaşamayız. Tabi bu hop diye o problemler de çözülecek demek değil. İnsanların aklına kazınmış problemlerden, hatta bazı durumlarda genetik mirastan bahsediyorum. Bir kaç yıl içinde kadın-erkek eşitliği vs.ye ulaşmak felan uçuk hayaller.

    Sinan Odabaş eşit mücadelelerin dayanışmasından bahsederken bu noktayı atlıyor. Buna en güzel cevap Samuel Delany’nin Triton adlı bilimkurgusudur. Basık, inanılmaz korkunç bir atmosfer ama cinsel kimlikler uçmuş. Hala temel dertler oldukları yerlerde duruyor. Hala eşitsizlik gırla. Yani bir şekilde bazı sorunlar çözülmüş ama ana problem hala duruyor ve başka başka mağduriyetler üretmeye devam ediyor.

    Sinan Odabaş’ın en büyük hatası bana kalırsa kendini irade yerine koymaması. Şaka yapmıyorum, ciddiyim. O sözlerine rağmen koymadığını düşünüyorum. İrade olan birisi, bu salon neden boş, emek kentinden ilgi olmaması enteresan, o halde kendimizden yola çıkmamalıyız, başka mağduriyetlere de sahip çıkmalıyız demez. İrade olmak isteyen birisi, bir mücadele şeklini tercih eder ve o mücadele şeklinde ısrar eder. Hatalıysa, bu hatasını gördüğü anda doğru neyse ona doğru ilerlemeye çalışır. Sinan Odabaş’ınsa yaptığı şey, bakın başka mağduriyetler var, onlardan destek alalım demek. Fazla üstten bir bakış değil mi sence?

  104. özgürlükçü

    o organizasyon hayat tv evrensel gaztesi ve izmit işçi kurultayı organize etmiş hdk vekili levent tüzel ve chp kocaeli vekili m.hilal kaplan konuşmuştu galiba konuşmacı hdk ile ortaklaştırılmaması hatta hdk dışındaki toplumsal muhalefet dinamikleriylede birlikte iş yapma yeteneği gösterebilip başarı örneği olabilirdi eleştirisi olabilir.yukardan bakıştan ziyade tek tek müşteri gelmeyen dükkanları birlikte görünür bir mağazaya çevirip gayrımeşru sisteme alternatif yaratalım gibide okuyabiliriz.bu sitede parlemontoya burjuvazinin ahırı diyen gün zileliden etkilenmiş galiba konuşmacı ona haklı dedi ama gün zileli izledimi izlediysede yorumunu alamadık bu sıra çok sessiz garibim yazılarına çokmu yüklendik biraz haksızlıkmı yaptık diye düşünmeme rağmen yazılarıyla bizim gibi özgürlükçü toplumsal devrimcileri çok üzdüğünü söylemeliyim üstelik bir miktar toplumsal devrimcilikte biriktirdiğimiz evrensel birikimlerde zilelininde katkısı olduğu halde son yazılarını doğrusu üzülerek eleştirmek zorunda kaldık

  105. Cemaatin dergisinde liberal-sol paradigmadan seçmeler :
    http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-34814-26-sol-cikmazi.html

  106. tarihte ulusal kurtulus mücadelesi verdigini söyleyip kendi vatanindaki güçlerinin kendi vatanindan çekilmesini milyonlara kutlatan baska bir politik hareket yoktur. ocalan in tarihsel oldugunu iddia ettigini aciklama bu acidan tarihseldir. o sadece silahli mücadelenin zamaninin geçtigini degil, antagonizma tasiyan herhangi bir celiski de kalamadigini , bir sekilde dünyanin her yerinde egemenlerin düzenine uyululmasi gerektigini ilan etti. Milyonlarca kürt ve sol da bunu kutladi. Nietsche derki bireylerde nadir olarak delilik gözükür büyuk kalabaliklarda ise bu yaygindir. son newroz da bir cenazede mutlu olan milyonlar vardi…..

  107. PAŞAZEDELER ve PAŞAZÂDELER !
    **************************
    Talihsiz coğrafyamızda, insanlar, Osmanlı’dan* beri çıkarları, sınıfları birbirine zıt ve düşman iki gruba ayrılırlar. Bunlar; egemenlerin maşası paşazadeler, ve onlar tarafından acımasızca ezilip sömrülen, acımasızca katledilen paşazedelerdir !…

    Tarih, geçmişte ve günümüzde bunlardan birincisinden yana olup(!), gelecekte ise, ikincisinden yana olacaktır !…

    http://members.boardhost.com/Ozgurbakis/msg/1335681648.html

  108. Bekir Öğretici

    007 sen ne kadar zavallı bir insansın, bütün günlerin acı nefret ve öfke ile geçiyor eminim, ölmeden cehennemdesin.

  109. oo Hemso! ha kusura bakma bayramda sizin icin bir sey kesemedik,ne hayvan,ne insan nede cocuk nede Kiz!
    biliyorum sizin bayramlariniz hep kanli olur..mehmetcik dagda sehit,memmo gebersin,cocuklar parcalansin..
    idare et bugün nisan! nese doluyor insan! üzelme kesilecek daha cook fikirler var…kansiz ama can li bayramlar..

  110. Üçüncü Silivri Kuşatması 8 Nisan’da! Ulaşım bilgileri:
    http://ip.org.tr/lib/pages/detay.asp?goster=haberdetay&idhaber=5130

  111. sn. zileli bu tutuklamalar hakkında ne düşünüyor?

    Darbe girişiminden yargılanan askerlere hapis
    Sudan Askeri Mahkemesi, yönetime karşı darbe girişimiyle suçlanan 7 askerin görevden uzaklaştırılıp hapis cezasına çarptırılması yönünde karar aldı.

    Hartum- Başkent Hartum’un kuzeyindeki duruşmada, Albay Muhammed İbrahim Abdulcelil ve Raid Hasan Abdurrahim’e 5 yıl, Albay Muhammed Zakiddin ve Albay Fetihurrahim’e 4 yıl, Yarbay Mustafa Mümtaz, Tümgeneral Adil et-Tayyib’e 3 yıl, Çavuş Ömer Abdulfettah’a ise 1 yıl hapis cezası verilmesi ve askerlerin görevlerinden uzaklaştırılması kararlaştırıldı.

    İktidardaki Ulusal Kongre Partisi Reform Akımı Sözcüsü Muiz Abdullah, ”Açıkçası reform akımı olarak hafifletilmiş bir karar bekliyorduk” dedi.

    Sudan güvenlik birimi 2012 yılının Kasım ayında yönetime karşı darbe girişiminde bulundukları gerekçesiyle bir grup askeri gözaltına almıştı.

    http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=409350&kn=8&ka=4&kb=8

  112. Her türlü politik yargılama ve tutuklamaya karşı olduğumu söylesem…

  113. sn. zileli bu tutuklamalar hakkında ne düşünüyor?

    Eğer biri Kenan Evren’i Nisan 1980’de “darbe teşebbüsünden” hapse tıksaydı, hukuk çiğnendiği için kızacaktık. Halbuki şimdi keşke diyoruz.

    https://twitter.com/HurAyse/status/249930657936072704

  114. Provokatör "Türksolu" grubu yine işbaşında!

    http://www.youtube.com/watch?v=MkrRZDArvuQ