Suikast…

indir-3 indir-4

Televizyon kanallarında yorumcular ve yeni adlarıyla “güvenlik uzmanları” her zaman olduğu gibi polisiye roman yazarlığına ya da dedektifliğe soyunur, yandaş kanallar, kendilerinden beklenen bir hızla suikastı yapan gencin Fetullahçı olduğunu “ortaya koyan delilleri” önümüze sunarken, gelin biz kendimizi bu tür ucuzluklardan ve kasıtlı yönlendirmelerden uzak tutalım ve öncelikle şu suikast denen olayın üzerinde duralım biraz.

Suikastın uzun tarihinin yanında intihar bombacılığı emzikli bebek kadar yeni kalır. İntihar bombacılığı, ne kadar zorlasanız ancak yirmi yıl kadar eskiye gider, esasen de ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra yaygınlaşmıştır. Ve bana soracak olursanız, tarihteki bütün örnekleriyle birlikte (hiçbir ideolojik ayrım yapmıyorum) suikast, intihar bombacılığına göre çok daha acımasız ve kalleş bir şiddet eylemidir. İntihar bombacılığı, evet genelde bir hedefe sahiptir ama öldüreceği insanlar açısından tamamen kördür. Bu anlamda fazlasıyla “kolektifçi” bir şiddet eylemidir. Suikast ise, intihar bombacılığının tersine, tamamen belirlenmiş bir hedef ya da hedeflere, önceden tespit edilmiş bireylere yönelir. Yani, intihar bombacısı eylemlerinde ölümler ne kadar rastgele, tesadüfi ise, suikasttaki ölümler o kadar nokta atışına göre belirlenmiş, tamamen hedefe kitlenmiştir ve bireyseldir. İntihar bombacısı eyleminde tesadüfen olay yerinde bulunsanız bile, doğrudan birey olarak hedef alınmadığınızdan kurtulma şansınız vardır. Suikastta ise, eğer suikast şu veya bu nedenle başarısız kalmamışsa kurtulma şansınız son derece zayıftır.

Suikastta hedef olan birey veya bireyler önceden belirlenmiştir. Suikast bir birey tarafından düşünülmeyip (ki 20. Yüzyılın başındaki anarşist suikastların çoğu böyledir)örgütlü bir şiddet eylemiyse, bir örgüt birinin ya da birilerinin öldürülmesine şu ya da bu nedenle karar vermiş ve bunun planını yapmıştır. Sıra uygulamaya gelmiştir. İşte suikastın bu hazırlık aşaması, intihar bombası eylemiyle kıyaslanmayacak kadar kalleşçedir. Kurban adım adım takip edilir ve bir noktada sıkıştırılır.

Yukarıdaki paragrafta da sözünü ettiğim anarşist bireysel suikastlar, 20. Yüzyılın başında bir fırtına gibi esmiş ve bunların devri geçmiştir (Kropotkin, Emma Goldman gibi, zamanın önde gelen anarşistlerini, bu tür eylemleri onaylamasalar bile eleştirmekten imtina ettikleri için Anarşizme Kenar Notları adlı ekitabımda –Propaganda, 2016- eleştirmiştim). 20. Yüzyılın yirmili yıllarından sonra bu tür bireysel suikastlar son derece azdır. Zaten anarşizmin ilk bireysel dalgası geçmiş, örgütlü anarşistlerin bir kısmı suikastlardan çekilmiş, şiddette ısrar edenleri de bu tür eylemleri artık bireysel değil, örgüt adına yapmaya başlamışlardır. Sonuç olarak, 1920’lerden sonra bireysel suikast eylemlerinden pek söz edilemez. Fakat aynı yıllardan sonra örgütlü suikastlar bir çığ gibi artmıştır. Neden? Çünkü devletlerin gizli istihbarat örgütleri, hem düşman bellenen devletlerin tespit edilmiş kişilerine, hem de içerideki muhaliflere karşı suikast eylemlerinin etkili bir yöntem olduğunu keşfetmişlerdir. Bir araştırma yapılsa ve gizlilik perdesi gerçekten kaldırılacak olsa, bu tür conspiracylere karışmamış çok az devlet istihbarat örgütü olduğu görülecektir. Bir yandan da, farklı ideolojilerden örgütler (1960-70’lerde Marksist iddialı Kızıl tugaylar gibi şiddeti esas alan conspiracy örgütleri; 1980-90’larda Asala türü milliyetçi örgütler; 2000’lerde esasen İslamcı ya da ırkçı-milliyetçi şiddet örgütleri), keza çoğunlukla devletlerin istihbarat örgütleriyle bağlantılı bir şekilde suikastlara girişmişlerdir. Yine gizlilik perdesi kalksa, bu tür örgütlerden çok azının şu ya da bu istihbarat örgütüyle bağlantı içinde olmadığı tespit edilebilecektir.

Suikastçılar ve suikast örgütleri tarih boyunca farklı ideolojik yönelimler sergileseler de, çok temel bir noktada tam bir anlaşma halindedirler: Bağnaz bir yok edicilik. Bu anlamda dünün Marksist iddialı suikast örgütleriyle (ki bugün de bunlardan bazıları yaşamaktadır) bugünün İslamcı suikast örgütleri arasında çok büyük bir fark olmadığı, tam tersine, ideolojileri ne kadar zıt gibi görünürse görünsün motivasyonlarının ve tarzlarının son derece benzer olduğu görülecektir. Hepsi tetikçilerini kör bir ideolojik inanca ve öfkeye kapılmış son derece genç insanlardan devşirirler. Hepsi ideolojik ya da siyasi hedefler uğruna bağnaz bir öfkeyi körüklerler. Hepsi, genç insanları, ölümle sonuçlanacağı kesin olan bir kıyıma, şehitlik mertebesinin propagandasını yaparak sevk ederler. Kimi, militana şehit olup cennete gitmeyi, kimi ise geride kalanların başları üzerinde tutacağı şehitler panteonunda yer almayı vaat eder. Kör inançla gözleri kararmış genç insanlar tereddüt etmeden öldürürler ve ölürler. Çoğu, geri planda şu ya da bu istihbarat örgütünün bulunduğunu bile bilmeden ya da anlama olanağı bulamadan ölüp gider. Sonuçta ne devrim ne İslam zafere ulaşmıştır, ne de emperyalizm veya sömürgecilik yenilmiştir. Aslında devletlerin istihbarat örgütleri planlarını yürütmüş, olan ölene ve öldürene olmuştur. Bu suikast ortamında ne ideolojik ve siyasi karşıtlıkların anlamı vardır ne de suikasta uğrayanlarla suikastı bilfiil gerçekleştirenler birbirinin gerçek anlamda düşmanıdır. Aslında ikisi de kurbandır. Gerçek cellat ise her zaman perde arkasındadır.

Şimdilik bu tespitleri yapmış olayım ve Rusya’nın Türkiye Büyükelçisi Andrey Karlov’un İslamcı bir genç polis tarafından suikasta uğraması konusunda da birkaç söz edeyim.

İsmi de Kirov’un ismine bir hayli benzeyen Karlov suikastıyla (19 aralık 2016) 82 yıl önceki Kirov suikastı (1 Aralık 1934) arasında epey benzerlikler var (bkz: , Robert Conquest, Kirov Cinayeti ve Stalin, çev: Gün Zileli, h2o, 2015). Peterburg Parti şefi Kirov da Smolni Parti binasında korumasız dolaşırken arkasından ateş edilerek vurulmuştu. Kirov’un koruması Borisov, binanın girişinde, NKVD ajanları tarafından enterne edilmişti. Karlov’un, şu ortamda sergiye nasıl olup da korumasız geldiği ise bilinmiyor. Kirov’un katili Nikolayev’in o kadar sıkı korunan Smolni’ye nasıl olup girebildiği hâlâ tartışma konusu. Konuyu araştıran tarihçilerin aşağı yukarı ortak kanısı, Nikolayev’in binaya NKVD’nin yardımıyla girdiği yönünde. Karlov’un katili ise serginin yapıldığı binaya polis kartını göstererek girmiş. Başka bir yardım alıp almadığı henüz bilinmiyor. Kirov’un katili Nikolayev bir partili, fakat suikasttan sonra bir muhalif ve Troçkist ajan olduğu ileri sürüldü. Karlov’un suikastçısı ise, cinayetin üstünden daha birkaç saat geçmişken, yandaş medya tarafından Fetullahçı olarak takdim edilmeye çalışıldı. Aslında iktidarlar bunu sık sık yaparlar. Kendi içlerinden, kendilerine ikiz kardeş kadar benzeyen ve mazilerinin ortak olduğu bir suç örgütü yaratırlar, sonra da hem kendilerinin işlediği suçları hem de beceriksizlikleri yüzünden meydana gelen olayları (suikast, sabotaj vb.) bu suç örgütünün sırtına yıkarlar. O dönemde fotoğraf bugünkü kadar yaygın olmadığından, örneğin Nikolayev’in Stalin’in portresi önünde yumruğunu kaldırmış bir resmi bulunamamıştır (bulunsaydı da anında yok edilirdi zaten) ama Karlov’un suikastçısı gencin Ak gençlikten arkadaşlarıyla bugünkü cumhurbaşkanının ve bundan önceki başbakanın portrelerinin önünde çekilmiş fotoğrafı sosyal medyada dolanmaya başladı bile. Bu tür fotoğraflar neyi gösterir? Şunu gösterir: İktidardan bağımsız, hatta iddia edildiği gibi onu açığa düşürmek isteyen bir suç örgütü yoktur. Nikolayev ne kadar Marksist-Leninist ve partiliyse, Karlov’u öldüren genç polis de o kadar İslamcı ve partilidir. Nikoleyev ne kadar Troçkistse, o genç de o kadar Fetullahçıdır. 2013 yılındaki hileli sınavlara sadece Fetullahçılar değil, Fetullahçılar da içlerinde olmak üzere topyekûn Ak gençler katılmıştır. 22 yıllık ömrünün yarısından çoğunu (14 yılını), yani çocukluğunun bir kısmını ve gençliğinin tamamını İslamcılığın körüklendiği bir ortamda geçirerek İslamcı bir tarzda yetişen ve bu yetişmenin doğal sonucu olarak polislik mesleğini seçen bu genç de onlardan sadece biriydi.

Gün Zileli
20 Aralık 2016
www.gunzileli.com
gunzileli@hotmail.com

Hakkında Gün Zileli

Okunası

Yerelden Yenmek!

Artıgerçek YEREL MÜCADELELER Merkeziyet-âdemimerkeziyet tartışması son 200 yılın en önemli tartışmalarından biridir. Marksist sol, her …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir