Devrim Kara / Devletler ve Sürgünler

“Devletler ve onların bir avuç memuru kolayca yalan söylerler. Milyonlarca dili ve gözü olan halklar ise yapıları gereği isteseler de yalan söyleyemezler.”

Devlet

Halkı Dersim’de hayvan vagonlarına dolduranlar ne kadar katil ise Kırım’da ve Ahıska’da  dolduranlar da o kadar katildir. Sadece din ya da ulus sermaye devletleri değil sol iktidarlar da zamanla yozlaşır. Dün laik olan İran devleti bugün şii İslamcı oldu. Yarın solcu olabilir. Şarap farklı şişelerde servis edildiğinde niteliği değişmez. En “modern” devletlerin devrimcileri nasıl geyik gibi avladığını çok  iyi biliyoruz. Halkı dün Kemalistler soydu, bugün Osmanlıcılar-dinciler soyuyor. İran mollaları da diğer mafya devletleri gibi barışçı gösterileri kolayca bloke edebilir. Onları durduracak tek şey, sanat, bilim, felsefe ile  milyonlarca insanın bilinçlenip bir araya geldikten sonra, iktidarı, sermaye ahlakını, sınırları ve devleti hedef almasıdır.

 ”Ulusların kendi kaderini tayin hakkını koşulsuz desteklemek gerekir” yollu tez tek ülkede sosyalizm tezine kurban edilmiştir. Kaypakkaya geleneğini  tenzih ederek konuşuyorum. Türkiyeli komünistlerin, “Devrimden sonra ulusal sorunu çözeriz” yaklaşımı sağlam bir işçi sınıfı olmayan  devletlerarası sömürge Kürdistan halklarının dertlerine derman olmamıştır. Bence tam tersi söz konusu. Ulusal sorun çözülmeden sınıfsal bir devrimin zemini  yaratılamaz. Ulusal sorunun tek çözümünü ezilen her ulusun bir devlet kurması değildir. Ne kadar çok devlet o kadar az demokrasi. Ne kadar  çok demokrasi o kadar az devlet. Geleceğin devrimleri devlet kurmak için değil, onu yok etmek için yapılacak.

Sürgünler

“Ahıska sürgünü”[1] denilen vahşet, yozlaşmış SSCB parti devletinin ya da  “Ben Stalin’in canını yerim” dediğinde dünya devrimine hizmet ettiğini zanneden mekanik fanatiklerin iddia ettiği gibi, “Ahıskalılar Nazilerle işbirliği yaptıkları için” yapılmadı. Böyle bir şey olsaydı Stalin’in polis şefleri halka, “sizi Nazilerden koruyoruz, üç  ay sonra evlerinize geri döneceksiniz” demezlerdi. Sürgünler “pat” diye yapılmazlar, uzun süre planlanırlar. “Dersim sürgünü sırasında  Mustafa Kemal ölüm döşeğindeydi, yani  sürgünden haberi yoktu” tezi boş bir tez. (1936’da  Giresun’da bir bağ evinde bir kaç gün kalan Mustafa Kemal, Dersim haritası üzerinde kendi el yazısıyla notlar tutmuştur. Bu belgenin orijinali  Veli Küçük adlı şahıstadır.) Ahıskalılar ya da Kırımlılar “Nazi” olmadığı gibi Dersim’liler de “isyancı” değildi. İsyan edecek halk elindeki tüfeklerin %90’ını devlete teslim etmez.

Ahıska sürgünü, Kırım sürgünü[2] ve Katyn ormanı katliamı[3] iki Gürcü hemşerinin eseridir. Bunlardan biri Stalin, diğeri ise SSCB gizli polis şefi Lavrenty Beria’dır. Beria, Stalin’in ölümünden hemen sonra, kendi yöntemlerini kullanan iktidar rakipleri tarafından “hain”likle suçlanıp hukuksuz bir şekilde idam edilmiştir. İdam bir ceza değil, intikam ve gözdağıdır.
Beria Lazların atalarından olan Megrel kökenlidir. Doğduğu il Ardahan ve Artvin’e yakındır. Ahıska sürgünü, 2.paylaşım savaşından en az 5 yıl evvel Türkiye devletinin Almanlarla ittifak yapma ihtimali nedeniyle sınırları  “temizlemek” için planlandı. Niyetlerden biri de Gürcistan’ı Müslümanlardan ya da yeşil kuşak etkisinden uzaklaştırmaktı.


SSCB resmi ideolojisi Kırımlıların Nazilerle işbirliği yaptığını iddia ediyor. Velev ki böyle bir şey var. Hayvan vagonlarına doldurulan yaşlılar, çocuklar, kadınlar da mı Nazilerle işbirliği yaptı? Peki savunma, adil yargılanma hakkına ne oldu?   Koca bir halk Nazilerle işbirliği yapıyorsa demek ki senin komünizmin Hitler zebanisinin faşizminden daha berbat. İşin aslı ise özerklik isteği. Kırımda özerklik isteyenlerin önderi katledildi. Özerklik isteği bastırılıp, halk zorla askere alınarak çalışma kamplarına ve sürgünlere yollanınca, din ve kültür baskı altına alınınca, halk komünistlerle arasına mesafe koydu. Halkın özerklik isteği karşılanıp demokratik bir rejim kurulsaydı halk tarafsız kalmaz, komüncülere tam destek verirdi. Halk desteği sürgünlerle sağlanamaz. Bugün Suriye’de savaşan bolca Rusyalı Müslüman varsa nedeni  geçmişteki sürgün ve katliamlardır. Halklar çardan da, sözde komünistlerden de, Putin’den de çok çekti. Bugün Ukrayna, Afganistan , Çeçenistan, Polonya, Finlandiya gibi ülkeler sola düşman ise nedeni sol adına yapılanlardır. Bu hataları bilince çıkartıp tekrar etmezsek doğru bir çizgi tutturabiliriz.

 40,000 Ahıskalı sürgünden evvel kızıl orduya alındı ve Nazilere karşı savaştı.  (Bu durum Çanakkale’de savaşırken aileleri sürgün edilen Osmanlı ordusundaki Ermeni askerlerinin durumuna benziyor). “Halk ordusu” Ahıska halkına trenlere binmeleri için bir saat ve yanlarına almaları için bir kaç minik eşyaya  izin verdi. Ahıskalı mazlumlar kara kışta ısıtması ve tuvaleti olmayan hayvan nakil vagonlarında bir ay yolculuk etti. Bebeğine meme emzirirken, bebekle birlikte donan analar oldu. Bu yolculukta 17.000 kadın, çocuk, yaşlı can verdi. Sürgün trenleri Kırgızistan ve Özbekistan’a vardıktan sonra da halkın çilesi bitmedi. Sürgünlerin yerleştirildikleri bölgeden ayrılmaları 12 yıl engellendi. Ayrıca Oruç ve Namaz da yasaktı.

İyiler zamanla kötü, kötüler zamanla iyi olabilir. Değişim ve zıtların mücadelesi var. Mükemmel insan yok ve asla olmayacak. İnsan hata ve zaafları ile insan. Hata ve zaafları tespit edip aşmak, gelişmenin temel katalizörü. Emperyalistlerin  Stalin’in devrimci ve karşı devrimci iki dönemine de kin kusması bizim Stalin’in diktatörlük dönemini eleştirmemize engel olmamalı. Stalin iktidara gelmeden evvel iyi bir militan, önder ve teorisyendi. İktidar onu canavarlaştırdı. Mao sadece Stalin’i değil kendisini de eleştirmiştir. Mao’nun SSCB politikalarını eleştirdiği yazılar SSCB’de, Çin’i eleştirdiği yazılar Çin’de yasaklanmıştı. Mao’nun  kültür devrimi de eleştirilmeli. Bir şey eleştirel değilse bilimsel de değildir. Eleştiri, “küfür, hakaret, iftira” olarak algılanıyorsa orada fikir, düşünce ve ifade özgürlüğünden bahsedilemez. Bir yerde fikir, ifade ve düşünce özgürlüğü yoksa orada başka hiçbir özgürlük yeşeremez. Bir insana bin kez “katil” dersen ve o insan katil değilse dolunay görmüş kurt adam gibi aniden katile dönüşmez. Küfür bile son tahlilde (kaba bir şekilde de olsa) ifade özgürlüğüdür. Tartışmadan kaçmak, sövmek, sövdürmek, hedef göstermek, teşhir etmek, hakaret etmek cahilce yöntemlerdir. Tarih bize en radikal gözüken insanların zaman içerisinde en reaksiyoner insan olmaya doğru hızla savrulduğunu defalarca göstermiştir. Kendisine objektif olmayan insanlar halka karşı da objektif olamazlar. Demokrasiyi yaymak mı istiyorsun? İşe kendinden başla.

Osmanlı Ermenileri, Kırım Tatarları, Ahıska Türkleri ya da Dersim Zazaları, hiç fark etmez. Sürgün edenler ister sağcı ister solcu olsun alçaktır. Hatta zalimler sol kaportalı ise kanımca iki kat daha fazla alçaktır . Özü her halk kültürü kadar saf ve temiz  olan Türk kültürünü savunmak, Kürt düşmanı Mhp’lilere terk edilmemelidir. Korkut ata da bizimdir, kurt sembolü de. Hiç bir halk kültüründe sistematik soykırım yoktur. Halkları iktidar ve rant için birbirine boğduran iktidarlardır. Kürtlere Türklüğü dayatanlar Türk halkı değil sermaye devleti memurlarıdır. Halkın beynini yıkayan da, talan ve yağmaya yol verenler de bunlardır. Türk yoldaşlar bu faşistlerden dolayı Türk olduklarını söylemekten utanmamalıdırlar. Kürt davası için ölen Kemal Pir ve Haki Karer Türktür.

Faşist ya da devrimci fark etmez, tüm iktidarlar yozlaşmaya mahkûmdur. Parti ile halk çelişkiye düşerse parti tezlerini destekleyen memurların değil, halkın tarafını tutarım. Hayat niyetleri takmaz. İstediğin kadar iyi bir insan ol, koltuğa oturup dev yetkilerle donandıktan sonra zehirlenmeye başlarsın. Sol, iktidar koltuğunu yok etmek değil, onu ele geçirmek istiyor. Solun %99’u iktidara, kendi iktidarda olmadığı için karşı. Daha dün halkı savunan adam, iktidarı ele geçirdikten sonra halkı katletmeye başlıyor. Sağcı devleti yık, solcu devleti kur. “Eski şarap yeni şişe”, ne güzel devrim…

Devleti ele geçirmek değil, bütün kurumlarıyla yok etmek gerekiyor. Bakunin, “Dünyanın en demokrat insanını iktidar koltuğuna oturt 15 günde yozlaşmaya başlar” demişti. Tarih bunun binlerce örneği ile doludur. SSCB tam da bu nedenden dolayı gümbürtüye gitti.

John Ronald Reuel Tolkien Yüzüklerin Efendisi eserinde yüzük metaforu üzerinden güç ve iktidar zehirlenmesini işler. Güç yüzüğünü eline geçirenler bu gücü kaybetmemek için her türlü alçaklığı yapar ve sonunda insanlıktan çıkar. Bir işçi temsilcisine takım elbise  giydirip altına araba çeker, maaşına da zam yaparsan, onu emekçilerden uzaklaştırıp  patronlara yakınlaştırmaya başlarsın. İşçi temsilcisi işçilerin arasından seçilmelidir. Ayrıcalıkları olmamalıdır. Zeki insan  başka bir insanı seçip “Benim adıma beni yönet” demez. Kendini en güzel sen temsil edersin. Doğru olan, özerklik, özyönetim, kanton, federasyon, halkçı yerel yönetimler, komünler, halk meclisleri gibi örgütlenmelerdir.



[1] Ahıska sürgünü, Sovyet hükûmetinin Ahıska Türklerine karşı gerçekleştirdiği zorunlu tehcir. 14 Kasım 1944 tarihinde gerçekleşen tehcirde 212 köyde yaşayan 92.307 ila 94.955 Ahıskalı zorla Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne (günümüzde Gürcistan) bağlı Mesheti bölgesinden Orta Asya’ya sürgün edilmiştir. Sığır vagonlarına doldurulan halkın çoğu Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne gönderilmiştir. Operasyon sırasında Kürtler (Sovyetler Birliği’ndeki Kürtlerin sürgünü), Hemşinli Ermeniler ve Lazlar da dahil olmak üzere toplamda yaklaşık 115.000 kişi sürgün edilmiştir. Sürgün edilenler zorla çalıştırılmak üzere görevlendirildikleri özel birimlere yerleştirildiler. Sürgün ve sert koşullar, en az 12.589 ila 14.895 arasında insanın ölümüne sebep oldu. 1991’de kurulan bağımsız Gürcistan devleti, Ahıska Türklerine Ahıska bölgesine dönme hakkı vermeyi reddetti. 2006 yılında Ahıska’nın nüfusu 260.000 ve 335.000 arasındaydı. Günümüzde çoğunlukla vatansız olan Ahıska Türkleri, 7 eski Sovyet ülkesine dağılmış durumdadır.

[2] Kırım Sürgünü, Sovyet hükûmeti tarafından yürütülen ve Josef Stalin adına hareket eden NKVD Başkanı Lavrenti Beriya tarafından organize edilen, 18-20 Mayıs 1944’te, en az 191.044  Kırım Tatarının etnik temizliği ve kültürel soykırımıdır. Operasyonda 25.000 eve  girilmiştir. Sürgün edilenler 23 günde toplam bin kilometre uzağa, Orta Asya’ya, Özbekistan ve Kazakistan’a götürüldü. Sürgün edilen ailelerin  20.000  genci bu sırada Kızıl orduda askerdi. Bu yirmi bin gençten iki bini Alman  cephesindeydi.

[3] Katyn Ormanı Katliamı, Nazi-Stalin saldırmazlık anlaşmasından sonra Polonya Naziler ve Sovyet Kızıl Ordusu tarafından işgal edildi. Kızıl Ordu, esir aldığı  22.000 Polonyalı subay, asker, rahip  ve Polonyalı görevli, Beriya’nın önerisi ve Stalin’in başında bulunduğu SBKP Politbürosu’nun onayı ile kafaların birer kurşun sıkılarak öldürüldü ve Katin Ormanı’ndaki toplui mezarlara gömüldü. Katliama ait belgeler SSCB çözüldükten sonra yayınlandı.


Hakkında Gün Zileli

Okunası

Tarih Felsefesinde Liderlerin Rolü ya da Kılıçdaroğlu Meselesi

Artıgerçek Tarih Felsefesi’nde son derece önemli bir konu olan “Tarihte bireyin rolü” ya da “önderlerin …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir